Simya (Alşimi) Nedir? | 
     
| 
	
			
			 | 
		#1 | 
| 
			
 
Prof. Dr. Sinsi
 
		
	
		
	
	 | 
	
	
	
	
		
		
			
			Simya (Alşimi) Nedir?12   yüzyıldan itibaren Ortaçağ Avrupa'sında yayılmış olan bir düşünce ve bilgi akımına verilen bir addır  Aslında bu tür, bir bilgi olarak ve o zaman bilimlerle inançlar arasındaki yöntem ve disiplin ayrımı olmadığından daha çok zanaatsal özellikler de taşıyarak, MS 2 -3  yüzyıllarda İskenderiye ekolünde, MÖ 4 - 5  yüzyılın düşünce akımlarının, örneğin Pithagoras'ın ve Pithagorculuğun etkisiyle doğmuştur  Sözcüğün kökeni tartışmalıdır  Ancak her iki türüyle de, yani Alşimi ve Simya şeklinde de bir Sami çıkış kesin gibidir  Alşemi'nin Latin yazılış biçimindeki Al-chemie'deki Al takısının Arap kökenli olduğu kesindir  Chemie'nin de (okunuş biçimiyle Hemi ya da Kemi) Sami kökenli Heme, Hema sözcüklerinden ve Siyah ya da Mısır anlamından ya da belki Yunanca Hima yani "döküm" anlamından geldiği ileri sürülmektedir  Simya, bir inanç ve gizem felsefesi olarak çok daha eski ve Mezopotamya çıkışlı olan yazı ve sayı mistisizmi ve astroloji ile sıkı sıkıya ilintilidir   Özellikle astrolojiyle iki kardeş bilgiyi oluştururlar  Astroloji evrende gök cisimleri ile insan arasındaki ilişki ve etkileşimleri; Simya ise yer ile insan arasındaki ilinti ve etkileşimleri ele almaya çalışmaktadır  Böylece ikisi birlikte, yeryüzü ile gökyüzü arasında var kılınmış olan insanın, bu iki evren katı arasında her ikisinin birbiriyle karşılıklı etkileşimlerini taşıyan ışınımlarının arasında her ikisinden etkilenerek yaşadığı ve devindiği varsayımına dayanmaktadır Simya (alşimi), hem doğanın ilkel yollarla araştırılmasına hem de erken dönem bir ruhani felsefe disiplinine işaret eden bir terimdir  Simya; kimya, metalurji, fizik, tıp, astroloji, semiotik, mistisizm, spiritüalizm ve sanatı bünyesinde barındırır![]() Simya ile en az 2500 yıldır uğraşıldığı bilinmektedir   Simya ile ilk olarak Mezopotamya, Eski Mısır, İran, Hindistan ve Çin'de uğraşılmıştır  Klasik Yunan döneminde Yunanistan'da, Roma İmparatorluğu'nun hüküm sürdüğü coğrafyada, önemli İslam başkentlerinde ve daha sonra 19  yüzyıla kadar Avrupa'da simyaya ilgi duyulmuştur![]() Batı simyası her zaman, kökleri ünlü simyacı Hermes Trismegistus'a uzanan ve bir felsefi-spiritüel sistem olan Hermetizm'le yakından bağlantılı olmuştur   Bu iki disiplin (simya ve Hermetizm) 17  yüzyılın önemli bir ezoterik ekolü olan Gül-haçlılar 'ın doğuşunda etkili olmuştur  Erken modern dönemde, simya kimyaya dönüşmeye başlarken simyanın mistik ve Hermetik dalları modern spiritüel simyanın odak noktası olmaya başlamıştır![]() Günümüzde, simya mistik, ezoterik ve sanatsal yönleri nedeniyle bilim tarihçileri ile filozofların ilgi alanına girmektedir   Simya, modern bilimin temelini atan disiplinlerden biridir ve günümüz kimya ve metalürji endüstrilerinde kullanılan birçok madde ve işlem eski dönem simyacılarının keşfidir![]() Simyanın birçok yönü bulunmasına karşın günümüz popüler kültüründe (sinema ve edebiyattaki simya/simyacı imgelemlerinin de etkisiyle) simya denince akla madenleri altına çevirmeyi deneme işlemi gelmektedir ![]() Sözcüğün Kökeni Simya kelimesinin kökeni konusunda araştırmacılar arasında bir fikir birliği bulunmamaktadır   Simya veya alşimi kelimelerinin sami dilinden kaynaklandığı iddiası en çok kabul görüştür  Alşiminin Latince yazılışındaki (Al-chemie) Al takısının Arapça kökenli olduğu kesindir  "Chemie"nin ise Sami kökenli "heme", "hema" kelimelerinden veya Yunanca "hima" (döküm) kelimesinden geldiği iddia edilmektedir![]() Doğanın Araştırılması ve Simya Simyacılar hakkındaki genel görüş onların sözde-bilimadamı (pseudo-scientist), hatta kaçık ya da şarlatan oldukları yönündedir   Bunun nedeni simyacıların kurşunu altına çevirmeye çalışmaları, evrenin dört elementten (toprak, hava, su ve ateş) oluştuğuna inanmaları ve zamanlarının büyük çoğunluğunu mucize ilaçlar, zehirler ve sihirli iksirler harzılamaya harcamalarıdır![]() Bazı simyagerler gerçekten kaçık veya şarlatan olsa da, çoğu entellektüel akademisyenler ve önemli bilim adamlarıdır   Mesela, Isaac Newton ve Robert Boyle'un simyacı olduğu bilinmektedir  Bu gibi yenilikçi kişiler kimyasal maddelerin doğasını ve işleyişini araştırmayı denemişlerdir  Bu gibi simyagerler fiziki evrenin sırlarını açıklama girişimleri sırasında deney yapmaya, geleneksel bilgi ve bilgi kalıplarına,thumb yasalarına ve şüpheci yaklaşıma dayanmak zorundaydılar![]() Aynı zamanda, simyagerler kimyasal süreçlerde, fiziki durum ve görünüşün büyük ölçüde değiştiği durumlarda dahi, "bir şeyin" mufaza edildiğini kabul ederler   Bu "bir şey" ya da "öz" maddelerin bazı temel prensiplere sahip olduğu, prensiplerin birçok dış görünüş altında gizli halde bulunabileceği ve bu prensiplerin uygun işlemler sonucu ortaya çıkartılabileceği görüşü ile ilintilidir![]() Simya tarihi boyunca simyagerler bu prensiplerin doğasını anlamak için çalışmışlar ve yaptıkları kimyasal deneylerin sonuçlarında bir düzen ve mantık arayışı içinde olmuşlardır   (Çoğu zaman bu deneyler saf olmayan ve zayıf karakterize edilmiş ayıraçlar, nicel ölçüm eksikliği ve kafa karıştırıcı terminoloji nedeyle baltalanmıştır )Simyanın Hedefleri 
 Simyagerlerin en çok bilinen iki hedefi madenlerin altına dönüştürülmesi ve bütün hastalıkları iyileştirecek ve hayatı sonsuz biçimde uzatacak "pancea" (ölümsüzlük iksiri) yaratılmasıdır   Ortaçağ'dan itibaren Avrupalı simyagerler hem madenleri altına çevirecek hem de ölümsüzlük iksiri yaratılmasında kullanılacak efsanevi bir madde olan "felsefe taşı"nın (philosopher's stone) bulunması için büyük çaba sarfettiler  Simyagerler, yüzyıllar boyunca büyük saygınlık gördüler ve destek aldılar  Bu saygınlık ve desteğin nedeni ne hedefleri (altın ve pancea) ne de yazınlarına hakim olan mistik ve felsefi görüşlerdi  Saygınlık ve desteğin nedeni zamanlarının kimya endüstrisine yaptıkları katkılardı  Bu katkılar arasında barutun keşfi, madenlerin test ve rafine edilmesi, metaller üzerindeki çalışmalar, mürekkep, kozmetik, boya üretimi, deri boyanması, seramik ve cam üretimi, likör ve esans üretimi vb  sayılabilir  (Avrupalı simyagerler arasında "aqua vitae" (hayat suyu,ab-ı hayat) üretiminin de popüler bir deney olduğu düşünülmektedir )Diğer taraftan, simyacılar hiçbir zaman sanatlarının fiziksel (kimyasal) boyutlarını metafizik yorumlamalardan ayırma eğilimi göstermediler   Hatta, antikiteden Modern Çağa uzanan dönemde "metafizikten yoksun fizik", "fiziksel tezahürden yoksun metafizik" gibi tatmin edici kabul edilmeyecektir  Kimyevi konseptler ve süreçler için ortak terminoloji eksikliği ve de gizliliğe duyulan ihtiyaç simyacıları hıristiyan ve pagan mitolojisi, astroloji, kabala ile diğer mistik ve izoterik alanlarda kullanılan terim ve sembolleri kullanmaya itmiştir  Bu nedenle en basit kimyasal so that even the plainest chemical tarif bile çapraşık büyülü sözler gibi gözükmüştür  Ayrıca, simyacılar düzensiz deneysel verileri bu mistik ve ezoterik alanları kullanarak teorik bir çerçeveye oturtmaya çalışmışlardır![]() Ortaçağ'dan itibaren bazı simyacılar, giderek, bu metafizik boyutları simyanın gerçek temelleri olarak ve kimyasal maddeler, fiziki haller ve materyal süreçleri ise sipiritüel varlık, durum ve tranformasyonların tek metaforu olarak kabul etmeye başladılar   Ayrıca, hem adi metallerin altına çevrilmesi hem de pancea mükemmel olmayan, hastalıklı, ahlaksız ve kısa ömürlülükten mükemmel, sağlıklı, ahlaklı ve ölümüzlüğe doğru bir evrimi sembolize eder ve bu noktada felsefe taşı ise bu evrimi mümkün kılan mistik bir anahtardır  Simyacının kendisine uygulandığında bu çifte amaç, onun cehaletten aydınlanmaya doğru evriminini sembolize eder; simyager açısından bu noktada felsefe taşı, bu evrimin gerçekleşmesini sağlayacak bazı gizli sipiritüel gerçekleri ve güçleri ortaya çıkarmak için bir araçtır  Bu görüşe uygun olarak yazılan metinlerde, kriptolu simya sembolleri, şemaları ve metne ait imgeler çok anlamlı, alegorilerle dolu ve kriptolu başka çalışmalara göndermeler yapacak biçimde kullanılmıştır ve bunların gerçek anlamlarının anlaşılması amacıyla "deşifre" edilmeleri gerekmektedir![]() İç (Ezoterik) Simya Okültizm'in dallarından biri ya da kapsadığı alanlardan biri olarak görülen simya kimi kaynaklarda iç (ezoterik) simya ve dış (egzoterik) simya olarak ikiye ayrılmaktadır   Dış simyadaki bütün kavramlar Hermes-Thot inisiyasyonundaki ezoterik bilgilerin anlaşılamamış sembollerinden ibarettir  Örneğin, dış simyada madenlerin birbirine dönüşümünü sağlamak anlamına gelen ?büyük eser? (magnus opum), iç simyada, inisiyatik bir eğitimin sonunda elde edilen spiritüel ?aydınlanma?yı ifade eder  İç simyada inisiyasyonlardaki küçük misterlere ve büyük misterlere vakıf olma ?küçük eser? ve ?büyük eser? diye adlandırılmıştır  ?Büyük eser?i gerçekleştiren kişinin ?büyük sanat?ın sonunda ?felsefe taşı?nı elde etmiş, ?ölümsüzlük içkisi?ni içmiş olması, inisiyatik süreç sonunda aydınlanmış olmasını simgelerdi  ?İlk madde?yi (materia prima) elde etmek ise, tüm madenlerin türediği madde cevherini elde etmek değil, ruhsal varlığın ilk halini, yani maddi dünyada doğmadan önceki saf hali, saf şuur halini elde etmek anlamına geliyordu  Metalin altına dönüşmesi sembolizminde simgelenen bir anlam da ?aura?nın arınması, altın parlaklığını gösterecek bir saflığa ulaşmasıdır  Hermes-Thot?a dayanan ezoterik sembollerin, o sembolleri anlayabilecek inisiyatik eğitimden geçmemiş olanların eline geçmesi dış simyayı doğurmuştur  Bu bakımdan kimi yazarlar dış simyayı okültizm kapsamında, iç simyayı ezoterizm kapsamında ele alırlar![]() Kimya ile İlişkisi MÖ 4   bininci yılda Ortadoğu adı verilen bölgede uygarlık açısından son derece önemli sonuçlar verecek teknolojik devrimler olmaya başlamıştır  Aynı zamanda bölge zenginleşen üretimin ve geniş düz arazinin meydana getirdiği bir çekicilik taşımakta ve çevre bölgelerden çeşitli kavimler de bölgeye göç etmektedirler  Halkın iki uğraşı vardır bunlardan biri tarım diğeri de madenlerdir  Tarım, ekilen bir tohumun dikilen bir fidanın zaman içinde gelişerek değişimler göstermesi ve ürün vermesi sürecinin dikkatle incelenmesine ve anlaşılamayan bir sürü olayın sürüp gittiği bu sürecin her adımının, onun üzerinde etkili olan her etmenin, korku ve hayranlık karışımı duygularla kutsanmasına neden olmaktadır  Madenler de aynı toprak ananın bağrından çıkan birtakım taşlardır ve ateşin etkisiyle gözler önünde nitelik değiştirmekte, şekil almakta ve değişmektedir  Bu gözlemler, o maddelere, o zamanın kavrama olanaklarıyla pek çok garip güçlerin izafe edilmesine yol açar  Örneğin insanlar, bir demir parçasını, o kuvveti kendi vücuduna geçirmesi için vücuduna bağlı olarak taşır ya da işine başlamadan önce kuvvet almak için ona dokunur  Bu tür algılama inançları bugün de bütün gücüyle etkindir  Örneğin Sam Yelinin neden olduğuna inanılan Eyyam-ı Bahur çarpmasına karşı vücuda paslı bir maden parçası bağlanır  İki metalden yapılmış olan sağlık bilezikleri bir zaman Avrupa'da yaygınlaşmış ve halen de birçok insanın kolunda görülebilir![]() İşte simyanın dayandığı kimya bilgisi son derece basit, o çağlardan kalma metalurji bilgileriyle bu "cevher" bilgisine dayanmaktadır   Temelinde Yunanlıların bulmuş ve geliştirmiş oldukları dört element, Anasır-ı Erbaa yani Hava, Su, Toprak ve Ateş felsefesi yatmaktadır  Kullanılan yöntemler, ısıtmak, kızdırmak, dökmek, buharlaştırmak, süzmek gibi, ilkel metalurjinin yöntemlerine dayanmaktadır  Simya bilgisinin temelinde yatan sözcük hiç kuşkusuz ki "değişim" yani Transmutasyon'dur   Simya bilgisi bu deyimle birçok şeyi kasteder  Maddelerin fizik ve kimyasal değişimleri, nitelik ve kullanım değiştirmeleri yanında örneğin hastalıktan sağlığa geçiş de simya için bir değişim olayıdır  Amaçlanan ve idealize edilen değşişimlerden biri, yaşlılıktan gençliğe dönüşüm, bir başkası da canlı varlıktan olağanüstü, doğaüstü, uhrevi bir varlığa dönüşme olgusudur  Elbette bir maddenin bir başka maddeye dönüşmesi, daha değersiz maddelerin altın ya da gümüşe çevrilebilmesi simya ile uğraşanların en bilinen amaçlarıydı  Simyadaki değişimler kural olarak, arada kimi geçiş dönemlerinin durumu sayılmazsa daima pozitife doğru olarak anlaşılmaktadır  Toprağın altın yapılmak üzere suyla karıştırılarak kaynatılmasında topraktan daha değersiz olan çamur aşamasından geçilmektedir ve bu normaldir  Çünkü, işlemin sonunda ulaşılacak olan mutlaka altındır  Simya hiçbir zaman iyileştirme işlemini tersine çevirerek hasta etmeyi amaçlayamaz  Bu sistem içinde kötüleştirmeyi sağlayacak hiçbir yöntem olmamıştır  Sonuçlar her zaman "Mutlu Son" olarak öngörülmüştür![]() Çin Kültüründe Simya Simyanın başlangıç dönemlerine ilişkin manuskriptlerin en zenginleri Çin'dedir   Orada bu başlangıcın Avrupa'dan ve Önasya'dan önce olduğu anlaşılmaktadır  Her şeyden önce orada simya bilgisinin kökeni metalurjide değil, ondan çok daha eski bir sanatta, Tıp'ta bulunmaktadır  Çin tıbbında bir ölümsüzlük inancı vardır ve bu MÖ 8  yüzyıla kadar uzanmaktadır  MÖ 4  yüzyılda da bir Ab-ı Hayat (Yaşam İksiri, Bengisu) kavramı ortaya çıkmaktadır  Çin simyasına ilişkin bilinen en kapsamlı kaynak 1023 tarihli bir kitaptır   "Yün Çi Çi Çien" (Kuşkulu Bir Torbadaki Yedi Levha) adını taşıyan bu kitabın içindeki bilgiler, hemen bütün simya kaynaklarına referans vermektedir  Yine Çin'in bilinen ilk Simyacısı, "Pao p'u tzu" isimli bir eseri olan ve MÖ 283-343 yıllarında yaşamış olan Ko Huıng'tur  Bunda gizemli iksirlerden söz eden iki bölüm bulunmaktadır ve bu iksirlerin çoğu cıva ve arsenik bileşiklerine dayalıdır  Çin simya kitaplarının en ünlüsü ise "Tan çin yao çüeh" (Simyanın Büyük Sırları)adını taşımaktadır  Sun Ssu Miao tarafından MS 600 yıllarında yazılmıştır ve cıva, kükürt, arsenik ve bunların çeşitli tuzlarından oluşan iksirlerinden sözetmektedir  Kitap, değerli madenlerin, düşük değerli taşlardan elde edilişinden de sözetmektedir![]() Hint Kültüründe Simya En eski Hint kutsal yazıları olan Veda'larda yaklaşık olarak Çin eski kaynaklarındaki simya bilgilerinin aynısı bulunmaktadır   Bunlarda da altınla sonsuz yaşam arasındaki bağlantıdan söz edilmektedir  Her tarafta simya için büyük bir önem taşıyan civa ilk olarak MÖ 4 -3  yüzyıllarda Arthasastra adlı metinde bulunur  Aşağı madenlerin altına çevrilmesi fikrinin de MS 2 - 5  yüzyıllar arasında, gene Batı ve Doğu ile aynı zamanda Hint metinlerine yansıdığı görülür  Ölümsüzlükle ilişkili simya ve tıp da Hindistan'a Çin'den gelmiş ya da bu yol tersine işlemiş olibilir   Her iki kültürde de tıp bilgileri ana ilgi odağını oluşturmuştur  Madenlere olan ilgi de her iki kültürde eşit şekilde güçlü olmuştur  Fakat bir Ab-ı Hayat'ın, bir Bengisu'nun bulunması sorunu Hint kültürü için bir anlam taşımamıştır  Çünkü burada yerleşik olan Brahma ve Buda inançları zaten ölümsüzlük kavramını kendi içlerinde barındırmakta idi  Bu bakımdan Hint kültürü için simya daha çok para-medikal kavram olarak kalmış, kimi hastalıkların, salgınların önlenmesinde ve zaman zaman da uzun bir ömür sağlamak için çalışmıştır  MÖ 5  -3  yüzyıllardan kalan kaynaklarda Hint doğa felsefesinin, ateş, rüzgar, su, toprak ve uzay gibi madde unsurlarına, vitalizm yani canlı atomlar kavramına ve sevgi-nefret, etki-tepki gibi düalizmlere dayalı olduğu görülür  Simyagerlerin 6 madeni, yani altın, gümüş, çinko, demir, kurşun ve bakırın her biri daha aşağı 5 elemente bölünmekteydi ve kullanımları için "öldürülmeleri" gerekmekteydi  Bu öldürme işlemi ilaç yapımı için uygulanıyordu  Hintliler madenlerin alaşım ve bileşimlerini Batı'dan çok daha önce bulmuşlardı ve simyada kullanıyordu![]() Yunan Kültüründe Simya Araştırmacıların kesinlikle tarihin ilk simyageri olarak kabul ettikleri kişi, MS 300 yıllarına doğru yaşamış olan Mısır'ın Panopolis'inden Zosimos ise de, bu yöndeki gelişmenin daha MÖ 3   yüzyıldan beri sürdüğü de anlaşılmaktadır  7  yüzyıl ya da 8  yüzyılda Bizans'ta yazılmış olan ve kopyaları Venedik ve Paris'te bulunan bir manuskript 40 kadar simyacının adını vermektedir  Listenin başı MÖ 200 yıllarında Nil deltasında yaşamış olan ve çok kapsamlı bir farmakoloji kitabı, daha sonra Doğu Roma ve Arap bilginlerince de kullanılmış olan Demokritus ve sonu da MS 4  yüzyılda İstanbul'da yaşadığı bildirilen Şinesus'tur  Yunan simyasında İran'ın Magi inancı ve Mecusi denilen rahiplerinin doğrudan bir etkisi olduğu ve ayrıca Stoacılığın da katkısı bulunduğu sanılmaktadır   Magi'nin etkisi özellikle Demokritus'un ünlü kitabı "Physica et Mystica"da yazılı olan her reçetenin; Mageistlerin amentüsü niteliğinde olan "Her doğa bir başka doğayla sevinir, bir doğa bir başka doğa üzerinde galebe çalar, bir doğa öbür doğaya egemen olur" cümlesiyle sona erişinde belirmektedir  Yunan kültüründe simya, Homeros çağından Aydınlanma Çağına kadar olan 2000 senelik süreçte bir gizem olarak kalmıştır   Yunan simyası Synesius ile birlikte Çin ve Hint simyası paraleline kaymıştır ve simya madde bilgisinden çok bağımsız zihinsel bir işlem olarak tanımlanmıştır![]() Arap Kültüründe Simya Arap simyası Yunan simyasından pek çok bakımdan farklı ve son derece de ilginç bir gelişme göstermiştir   Her ne kadar Demokritos, özellikle İskenderiye okulunun Arapça egemenliğine geçişinden sonra Arap ve genel olarak İslam tıbbında çok büyük saygı görmüşse de simya bakımından önemli bulunmamış, onun daha çok farmakopesi değerlendirilmiştir  Arap simya dünyasında etkin olan en önemli kitap, "Emerald Tabletleri" olarak ün kazanan çok eski bir metindir  Bu metin gerçekte, Hermes Trismegistos yazıları olarak da bilinen yazıları içermektedir  Bu Hermes, gerçekte eski Mısır kozmogonisinde Cudi olarak bilinen ve Helenik dönemde adı Toth'a çevrilen tanrının Yunanlılar tarafından kendi kozmogonilerindeki Hermes'e benzetilmesiyle bu adı almıştır  Fakat bu tabletler ve metinler de "Yaratılışın Gizemi Kitabı" isimli daha büyük bir yazıtın bir parçasıdır  Bunun MS 1  yüzyılda yaşamış Hristiyanlık dışı bir mistik olan Tyanalı Apollonius'a ait olduğu ileri sürülmektedir  Bu adama daha sonra Arap mistikleri de büyük önem vermişler ve adına Balinus demişlerdir  Arap simyasının kökenlerinde bu kitaptan daha önemli olarak Asur, Elam, Kalde ve Sümer bilgileriyle onlardan da etkin olan İran'ın Magi ve Mitra inançlarının uygulama ve yaklaşımları söz konusudur  En büyük Arap-İslam simyageri kuşkusuz ki Ebubekir el-Razi'dir  850- 924 yılları arasında yaşamış olan bu büyük düşünür esasta hekim olmakla birlikte farmakopeler üzerindeki çalışmalarıyla, vücut sıvılarının analizleriyle, bu arada Üre'yi buluşuyla tanınmış ve tıp tarihindeki yerini almıştır  Bu arada maddenin doğasına ilişkin kuramlarıyla simyaya girmiş ve simyanın daha sonraki gelişiminde de büyük rol oynamıştır  Batı dillerinde Arrazi olarak bilinen Razi, maddeyi taşlar, tuzlar, borakslar gibi "cisimler" ile sıvı olan ve ergiyebilen maddelerin toplandığı "ruhlar" olarak ikiye ayırmıştır  Arap bilim dünyasında bir başka önemli isim de Cabir İbn Hayyan'dır   Matematik ve tıptaki çalışmalarıyla ünlenmiş olan bu ismin aslında tek bir kişiden ibaret olmadığı, Emevi saltanatında bilimin baskı altına alınmasından ötürü yeraltı çalışmalar yapmakta olan bir grubun ortak ismi olduğu sanılmaktadır  Ne olursa olsun Cabir elyazmaları Razi'ninkileri izlemektedir ve daha derli topludur  Arap simyasına ilişkin daha fazla ayrıntı, özellikle de uygulama ayrıntıları bilinmiyorsa da İbn Haldun çok önemli eseri "Mukaddime"de simyagerlerden ve astrologlardan, akıllı devlet adamlarının mutlaka danışmaları gereken bilgeler olarak söz etmektedir  İbn Haldun bu bilgeleri, altıncı girişinde, "bilinmeyene ulaşanlar" arasında saymaktadır  Onlara atfettiği çok önemli bir özellik de "insan öz benliğindeki bilinmeyeni" algılama yeteneğidir![]() Avrupa Kültüründe Simya Hıristiyanlığın Batı Roma İmparatorluğu tarafından resmi bir din olarak kabul edildiği 4   yüzyıl başlarından 12  yüzyıl başlarına kadar geçen süre, Avrupa'nın büyük kavimler göçüyle, gelen halkların sürekli yer değiştirmeleriyle, Hun istilası, Avrupa'nın Büyük Şarl tarafından birleştirilme girişimiyle, daha sonraki kralların ve feodal beylerin birbirleriyle boğuşmalarıyla karmakarışık ama aynı zamanda sefalet ve felaketlerle dolu Ortaçağ olarak geçti  Bu dönem boyunca Avrupa, hiçbir noktasından ışık sızmayan koyu bir karanlığa gömüldü  Kilisenin olduğu kadar, lokal ve genel devletlerin de halkı Hıristiyanlaştırma çabaları, beraberinde zulüm ve yıkımları da beraberinde getirdi  Üstüne üstlük salgın hastalıklar yığınlarla ölüme yol açtı  İşte böyle bir dönemde Arap dünyasından yapılan, çoğu yalan yanlış çeviriler arasında yaşam ve teknolojiye ilişkin bilgiler kadar bolca safsata da vardı  Bunların çoğu eski ve Batı'da zaten tanınan bilgilerin Arapça'ya transfer edilip saklanmış düşünce ve iddialarıydı  Ama skolastik düşünce yapısı bunların da tıpkı kilise büyüklerinin düşünceleri gibi, irdelenmeden, deneyin sınamasına tabi tutulmaksızın alınıp benimsenmesini gerektiriyordu  Böylece ve gene kilise dogmaları arasında bulunan "Ex oriente lux" (Işık Doğu'dan yükselir) inancının da yardımıyla bu bilgiler de dogma niteliği kazanmıştır  Bunun sonucunda Venedik-Paris elyazmasındaki bilgiler, 1150 yıllarında İspanya'da Cremonalı Gerard tarafından çevrilen Razi'nin yazıtları yanında çok sönük kalmıştı  Bu arada Haçlı Seferleri'nin getirdikleriyle zenginleşen simya, Arapça adıyla "El Hemi" yani Alşemi olarak çok büyük bir saygınlık kazanıverdi  Simya, Avrupa'da esrarengiz ününü 15  yüzyılda geçen bir olaydan sonra kazanmış ve daha önceki, madenlerin soylulaştırılması esasına dayanan felsefe de yerini gizemli simya felsefesine bırakmıştır  15  yüzyılda Paris'te bir noter olan ve bir gece rüyasında gizemli bir kitap gören, hemen ardından kitabı bulan ve bunu İbranice bilen bir bilge yardımıyla çözen Nicolas Flamel ( 1330- 1418) simyaya gizemli ve esrarengiz havayı veren kişi olarak bilinir  Onun gördüğü kitap ve onu izleyen daha birkaç metinle, eski İbrani mistik felsefesi olan Kabala, bütün kavram ve yöntemleriyle simya alanına girivermiş ve bundan sonrasını derinden etkilemiştir  Flamel, 1382'de birdenbire büyük eseri, yani altın üretmeyi başardığını ilan etti ve bunun kanıtı olarak kiliselere muazzam bağışlar yapmaya başladı  Bu kadar iyi kanıt veren alşimist sayısı azdır  Bunlar arasında Salmoon Trismosin de sayılmalıdır  Bu şahıs, 1598'de "Splendor Solis" (Güneşin İhtişamı) isimli bir eser yazdı  Alşimi ustalarına yoğun ziyaretler yapmış ve "Mısır dilinde yazılmış kabalistik ve majik kitaplar sayesinde" başarılı olmuştur![]() Çağdaş Simya Altın üretimi fikri 19   yüzyıla gelinceye kadar bilimsel düşünceye aykırı gelmiyordu  Isaac Newton ( 1642- 1727) gibi bir bilimadamı bile böyle bir girişimi pekala denemeye değer buluyordu  Öte yandan bu konudaki resmi yaklaşım bir parça çelişkili bir tutum sergiliyordu  Bir yandan yoktan altın imali ekonomik dengeleri altüst edebileceği için resmen yasaklanıyor, öte yandan özellikle krallar böyle bir olanağı ellerinde bulundurabilmek için can atıyorlar, bu işle uğraşan simyagerleri gizli gizli destekliyor, hatta saraylarında besleyip çalıştırıyorlardı  Bu altın üretme amacı her şeye rağmen hiç ortadan kalkmadı  Bugün bile alşimi merakının ardında bu amaç gizli durmaktadır  Adolf Hitler'in yakın çevresinde bu amaçla bir simyagerler ordusu bulunduğu söylenegelmektedir  Modern bilim genellikle insanların düşlerini süsleyen fantezileri kuru tabana indirgemekte, şiirselliğe yer bırakmamakta ve ayakları yere basmayan umutları da fena halde kırmaktadır   18  yüzyıl ve 19  yüzyılda pozitif bilimlerdeki aşırı uç materyalist yaklaşım, o çağın aydınlarında ve orta sınıf halkındaki, daha çok dinsel bir mitolojiyle beslenen kendine saygıyı, Eşref-i mahlukat inancını çok zedeliyor ve acıtıyordu  Ancak öte yandan Isaac Newton ve Antoine Lavoieser gibi aydınlanmacı öncüler ve onların izinden gidenler, bilimin temel amacını, manifaktür ve sanayinin taleplerini karşılamaktan çok insanın evren içindeki yeri ve onunla ilişkileri çözümlemek ve kavramak olarak anlıyorlardı  Sonuç olarak bu konu üzerindeki düşünce ve çalışmaları onları mistik düşünürlere çok yaklaştırdı  Pozitif bilimlerle tarihten gelen söylence bilgilerin sınırları da çok belirgin olmadığından, simya kavramlarına bir yakınlıkları ortaya çıktı  Böylece altınla uğraşmayı sürdüren "ekzoterik" simyanın yanında, evrenin sırlarına yönelen bir "ezoterik" simya da doğdu  Bugün de alşemi bu bağlamda mistik yaşam görüşlerindeki canlanma içinde bir yer bulabilmektedir   Kimyaya karşılık olarak alşemi "vital bir kimya" olarak ileri sürülmektedir  Mistik felsefede alşemi veri ve terimleri Kabala, Astroloji, Alternatif Tıp (özellikle Herbal) ile birlikte ve bir tür yeni Pitagorculuk çerçevesi içinde değer bulmaktadır![]()  | 
	
		
		
		
		
			 
		
		
		
		
		
		
		
			
		
		
		
	 | 
| 
		 |