Fizik Ve Ötesi | 
     
| 
	
			
			 | 
		#1 | 
| 
			
 
Prof. Dr. Sinsi
 
		
	
		
	
	 | 
	
	
	
	
		
		
			
			Fizik Ve ÖtesiNewton?ın Mekanik Kinat Modeli uzunca bir müddet fiziğin dünya görüşü oldu   Herkes, Descartes ve Newton?ın izini sürerek, zaman ve mekânın mutlak olduğuna ve kâinatın bunlar içindeki sabit değişmeyen maddî parçacıklardan meydana geldiğine inandı  Bu maddî parçacıklar, bütün maddenin üzerine inşa edildiği küçük, katı ve parçalanmaz atomlardı  Bunlar ?uzaktan etkili? esrarengiz kuvvetlerle etkileşiyorlardı![]() Newton?a göre, bütün parçacıklar ve aralarındaki kuvvetler ilk yaratılışta Allah tarafından yaratılmış olup, nihaî temel taşlarıydı; daha ileri bir incelemeye, tahlile konu yapılamazdı   Kısacası, Newton kudretini sadece kâinatın başlangıcında göstermiş, daha sonra devreden çıkarmış bir Yaratıcıya, bir ?İlk Muharrik?e inanıyordu  Bu İlk Muharrik kâinatı en başından yaratmış, kanunlarını koymuştu  Bu görüş, Newton?ı ve genel olarak bütün Batı bilimini ve felsefesini etkilemişti![]() Ancak, daha sonraki asırlarda modern fizikçiler arasında yeni bir yaklaşım tarzı doğacaktı   Yirminci yüzyılda, izafiyet teorisinin ve parçacık fiziğinin gelişmesi, kâinatın objektif tasviri ile beraber, mutlak mekân ve zaman mefhumlarını ve parçalanamaz temel partiküller fikrini yıktı![]() Bu gelişme, kâinat fiziğinin birleşik temelini bulmak isteyen Einstein?la beraber başladı   Zihninde bu gaye ile, Einstein klasik fiziğin iki ayrı teorisini, elektrodinamik ve mekaniği özel izafiyet teorisi ile beraberce genel bir şema içine oturttu  Bu teori Newton?dan kalma, bütün kâinatta mutlak varlık olarak akan zaman fikrini kaldırdı![]() Teoriye göre, herhangi iki olayın aynı zamanda olmasının mutlak bir mânâsı yoktur   Yani, zaman kendi zâtında sabit, değişmez değildir  Zaman tamamen olayları gözleyene bağlıdır  Buna göre, zamanı ve mekânı iki ayrı varlık olarak düşünmemek, aslında ikisinin mekân-zaman diye dört boyutlu bir koordinatı teşkil edecek şekilde birbirine sıkı sıkıya bağlı olduğunu düşünmek gerekir  O halde, ne mekân zamandan, ne de zaman mekândan ayrı düşünülebilir![]() Zaman ile mekân tabiat olaylarının tarifi için öylesine temel kavramlardır ki, bunlarla ilgili anlayışın değişmesi, kâinatın tasvirinde kullanılan bütünleşmenin değiştirilmesini gerektirdi   Bu değişikliğin çok önemli neticelerinden birisi de, kütlenin bir enerji şeklinden başka birşey olmadığının farkına varmaktı  Einstein?ın meşhur E=m c2 formülü burada devreye girdi![]() Madem kütle bir enerji şeklinden ibaretti; o halde modern fiziğin kütleyi sabit bir vücuda sahip maddî cisimcik anlayışından sıyırması gerekiyordu, ve bundan sonra klâsik fiziğin parçalanmaz cisimcikleri, yani atomlar enerji ?huzmeleri? olarak görülmeye başlanmalıydı   Enerji ise, hareket ve faaliyetle ilgili bir kavram olduğuna göre, atom daha küçük hareketli parçacıklar üzerine kurulmuş olmalıydı  Atom içi parçacıklar, dinamik bir düzen içindeydi  Ancak mikroskobik seviyede madde statik, durgun bir yapıda gözüküyordu  Bunun sebebi, bir partikül çok dar bir mekân etrafında dönerken, döndüğü, hareket ettiği alan daraldıkça, partiküllerin daha sür?atli dönmesiydi![]() Meselâ, atom içinde bir çekirdekóprotonlar ve nötronlaróetrafında dönen elektronlar vardır   Elektronun çekirdeğe bağlanmasına vesile olan elektriksel kuvvetler dolayısıyla, elektron, dönerken mümkün olduğu kadar çekirdeğe yakın tutulur  Elektronlar çekirdek tarafından daha yakınına çekildikçe, dönüş hızı da o nisbette artar  Bu çok hızlı dönüşler atomu sanki katı, rijit bir küreymiş gibi gösterirótıpkı çok hızlı dönen bir pervanenin bize katı bir disk olarak görünmesi gibi  Atomu pervane gibi yavaşlatmanın yolu olmadığına göre, maddeye katı bir görüntü vermeye devam eder![]() İzafiyet teorisi, hareketin, maddenin en esaslı temeli olduğunu gösterdi   Atom içi âlemin partikülleri sadece bir alan içinde hızla hareket ettikleri mânâsında dinamik değildi  Neden onlar da tıpkı atomlar gibi bize katı olarak görünen bir hareketten ibaret olmasınlardıZira, E=m  c2 formülüyle ifade edilen kütlenin enerjiye denkliği anlayışı atom içi partiküller için de geçerli olmalıydı  O halde, parçacıklar sadece hareket ediyor değildi, aynı zamanda kendileri de hareketten ibaretti  Yani, maddenin varlığı ve maddenin hareketi birbirinden ayrılmaz  Her ikisi de aynı mekân-zaman gerçeğinin farklı cephelerinden ibarettir  Yani, atom içi parçacıklar mekân açısından kütleye sahip nesneler olarak, zaman açısından da m c2 miktarında enerjiye sahip olaylar, hareketler olarak görünür  Yani, mekânda gördüğünüz madde sabit değildir  Zaman içinde, devamlı faaliyet ve hareket içinde durmadan değişmektedir![]() Madem hareket ve değişimler eşyanın temel özelliğidir, o halde harekete görünüşte ?sebep olan? kuvvetler klasik fizik görüşündeki gibi nesnelerin haricinde değildir, maddenin dahilinde görünen özelliklerdir   Yani, bir ?madde? ve de o maddeye hareket veren ayrıca bir ?kuvvet? var diye iki ayrı olay gözlemlenmemektedir  Aslında, partikül fiziğinde kuvvet, etki ettiği maddeler arasında bir enerji alışverişi mekanizmasıdır; daha küçük ara parçacıkların yayılması ve emilmesinden kaynaklanır  Çünkü, meselâ yüklü bir partikül bir foton yayarsa, enerjisinin bir kısmını bu fotona verir ve dolayısıyla hareket durumu değişir  Eğer başka yüklü bir partikül bu fotonu emerse, enerji kazanır, hareket durumunu değiştirir  İşte burada iki parçacık arasındaki karşılıklı hareket durumu değişmelerini biz ?kuvvet? olarak görürüz  Fakat kuvvet bu foton alışverişlerinin toplam tesirinin makroskobik görüntüsünden başka birşey değildir  Diğer bir ifadeyle, partiküller arasında haricî ?kuvvetler? yok, sadece diğer bazı ara parçacıklar aracılığıyla süren karşılıklı tesirleşmeler vardır![]() Her ne kadar atomun bu şekilde görülmesi ile nihaî temel parçacık fikri terk edilmek zorunda kalınmışsa da, her zaman için daha küçük de olsa bazı ?parçacıklar? fikrine saplanılır   İşte ?kuvvet?lerin izahında, yine karşımıza parçacıklar çıkmıştır  Maddenin temel bileşenleri arayışı hâlâ devam eder![]() Dün protonlar, elektronlar, nötronlar vardı, bugün kuarklardan bahsediliyor, yarın da alt-kuarklardan v  s  söz edilmeye başlanacak![]() Bu imaj, aslında eski Yunan felsefecilerinden kaynaklanır   Bu felsefeciler kâinat görüşlerini iki ayrı temel âleme dayandırıyordu; ruh/mânâ âlemi ve madde âlemi  Onlar maddeyi boşlukta hareket eden ölü ve pasif temel bileşenlerden müteşekkil olarak görüyorlardı  Hareketleri de ruhî/manevî kaynaklı haricî kuvvetlere dayanıyordu![]() Bu imaj, Batı düşüncesinin öylesine temel bir unsuruydu ki, modern fizik oldukça farklı bir dünya görüşünü getirdiği halde, bazı fizikçiler hâlâ bu fikri kabullenmeye yanaşmıyordu ![]() Modern fizikte kâinat bir bütün olarak görünür   Kâinatın bu bütünlüğü atom seviyesinde ortaya çıkar; madde dünyasının daha derin seviyelerine indikçe, iyice kendini gösterir  Makroskobik seviyelerde bize çok farklı olarak görünen şeyler, daha derinliklerdeki aynı mahiyetin farklı görüntüleridir  Maddenin temel seviyelerinde unsurlar arasındaki farklılıklar, ayrılıklar silikleşir  Kâinatın görünürdeki bütün çeşitliliği, çokluğu, tek ve bütün bir mevcut anlayışı içinde çözülür, kaynaşır  Kuantum teorisinde kâinat bir nesneler toplamı değil, birleşik bir bütünün değişik bileşenleri arasındaki irtibatlardan ibarettir; maddenin bileşenleri ve bunların katıldığı olaylar birbiriyle bağlantılıdır, birbirine dayanır; bileşenler tek başına var olan varlıklar değil, birbiriyle bütünlük kuran parçalardır![]() Maddenin varlığının dayandığı daha temel seviyelerde, kendi başına varlığını sürdüren mutlak parçacıklar kavramı yıkıldığına ve bunların varlığı da tamamen harekete dayandığına göre, bu seviyedeki faaliyetler, değişmeler aslında var edilişe geçişin göstergeleriydi   Zaten kuantum alan teorisine göre, maddenin bileşenleri arasındaki bütün karşılıklı etkileşmeler daha küçük partiküllerin değiş-tokuşu üzerine yürür  Bu değiş-tokuşla partiküller devamlı bir şekilde yaratılır ve yok edilir  Bu devamlı yaratılışlar ve yok oluşlar, yaratılışla birlikte varlık âleminde bir şekil almalıdır ve şekillerin çözülmeleri maddenin varlığının esasıdır  Modern fizik böylece yaratılış ve yok oluşu, doğum ve ölümü, sadece dört mevsimin ya da canlıların doğumlarının ve ölümlerinin bir özelliği değil, bütün kâinatın varlığının temelini teşkil eden aslî bir özellik olarak görmeye başlar![]() Modern fizik bu görüşte kâinatta sabit, bağımsız bir varlığa sahipmiş gibi görünen mekân, zaman ve maddî parçacıkların temelde devamlı bir harekete dayandığını açıklar   Bu, Newton?ın kâinat modelindeki ana unsurların klasik anlamını kaybetmesi demektir  O halde, Newton?ın ?İlk Muharrik? şeklindeki Yaratıcı anlayışından çok daha isabetli bir anlayışa da kapı açılmış olmalıdır![]() Kâinatın özünde devamlı bir yoktan var edilme ve var iken yok edilme sözkonusu olduğuna göre, İlk Muharrikin yaptığı gibi kâinat başlangıçta yaratılmış ve daha sonra yaratılış olayı durmuş ve belli bir mekanizma kendi kendini devam ettiriyor değildir; her an devam eden bir ?yaratılış? olayı vardır   Buna göre, kâinat üzerinde devamlı kudretini gösteren, kudretini çektiği anda bütün kâinatın yokluğa yuvarlanacağı, İslâmî ifadesiyle ?Kayyum? bir Yaratıcı olmalıdır  Kayyum olan Yaratıcı mütemadiyen, hiç duraksamaksızın bütün kâinatı yaratır  Doğrudan doğruya, hiçbir aracı olmadan  Burada çok dikkatli olmamız gerekir  ?Mütemadiyen? ya da ?devamlı? dediğimizde, bu ifade tamamen biz yaratık olan insanların bakış açımızdan geçerlidir![]() Zamanın, mekânın kendisi de bu ?devamlı? yaratılışın içindedir   Zira, zamanı ve mekânı klâsik mutlak mânâlarından sıyırarak, onları kâinatın temeli olan harekete irca ediyoruz  Yani bu hareketin cereyanıyla, zaman ve mekân beraberce yaratılıyor  Yaratıcı için gelmiş, şimdi, gelecek gibi şeyler sözkonusu değildir  Çünkü, modern fizik ile görüyoruz ki, mekân da, zaman da, Allah?ın yaratma fiilinin biz gözlemci insanlar tarafından görülebilecek bir tarzda kendisini bize göstermesinden ibarettir  Buradan rahatça anlaşılır ki, Allah mekân ve zamanın içinde veya dışında değil, bunlardan tamamen münezzehtir![]() Allah sadece yaratır   Ezelden ebede kadar bütün varoluşlar sadece ve sadece basit bir emirden ibarettir: ?Kün fe yekûn,? ?Ol!? emri  Bize çokluk, çeşitlilik olarak görünen bütün varlık âlemi, zamanı, mekânı ile birlikte bu emrin görüntüsüdür  Fakat, bu yaratılış tabiatını* anlayan biri için, bütün çokluk ve çeşitlilik kaybolur  Bu durumdaki bir kişi, geçmişin, geleceğin sadece bizim zihnimizde var olduğunu anlar  Elinde sadece ?şimdi? ve daha doğrusuó?şimdi? hem geçmişi, hem de geleceği ifade ettiği içinósadece yaratılış fiili kalır![]() Dr   YAMİNA BOUGUENAYA* Madde ve hareketin aynı şeyler olduğunu fark edince, ?ezelî? bir maddenin kanunlara ve harekete konu yapıldığı düşüncesinin ne kadar basit olduğu ortaya çıkar   ?Kanunlar? diye bir varlık yoktur, kanunlar sadece olayların cereyan ediş şeklinin tasviridir  Meselâ, fizikçi H  Weyl şöyle der: ?Elektronun üzerine inşa edildiği bir ve daimî bir varlık gibi birşey yoktur ? | 
	
		
		
		
		
			 
		
		
		
		
		
		
		
			
		
		
		
	 | 
| 
		 |