Prof. Dr. Sinsi
|
19. Yüzyıldan Günümüze Türk Şiiri Ve Türk Şiirlerine Örnekler Edebiyat Dersi İçerik
TANZİMAT
Tanzimat; düzenlemeler, yeğlemeler,ıslahat anlamına gelir, “tanzim”sözcüğünün çoğuludur Tanzim ise Arapça “nazm”dan gelir Sıraya koyma, dizme, sıralama, ıslah etme, manzum ya da düz yazı olarak yazmak anlamındadır Tanzimat, 3 Kasım 1839’da “Gülhane Hattı Hümayunu” ile temelleri saptanan düzenleme eylemlerinin genel adıdır;1876 Rus Savaşı’na dek sürer
Tanzimat şiiri; divan şiirine göre daha canlı, daha çeşitlidir Divan şiirinde zihinsel bir varlık gösteren duyumlar, Tanzimatla fikirleşir Bu dönemdeki Türk şiirine manzun nesir de denilebilir Tanzimat şiirini divan şiirinden ayıran en önemli ayrılığı, toplumcu özeeliğinde aramalıdır Divan şiiri bireyci ama Tanzimat şiiri toplumsaldır
Tanzimat şiirinde aşırı bir özcülük vardır Tanzimat şiiri, halka, halk diline eğilir Tanzimattan bugüne değin Türk şiiri, yeni bir dünya görüşü, yeni bir hayat anlayışı, yeni bir kompozisyon peşindedir
Şinasi, Namık Kemal, Ziya Paşa söz sanatlarından uzak, söz oyunlarundan arınmış bir şiir getirirler Buna düşünce şiiri, fikir şiiri de denilebilir Namık Kemal; yüzyıllar boyu devem edegelen insanın güçsüzlüğü görüşüne karşı gelir; insanın bir kahraman olduğu görüşünü savunur Bu inancı Hamit daha ileri götürür; kainat karşısında iyimserlik, hayranlık duygularıyla dolar Günlük yaşantıdan doğan gözlemler, Tanzimat şiirine girer
HÜRRİYET KASİDESİ
Görüp ahkâm-ı asrı münharif sıdk u selametten
Çekildik izzet ü ikbal ile bab-ı hükûmetten
Usanmaz kendini insan bilenler halka hizmetten
Mürüvvet-mend olan mazluma el çekmez ianetten
Hakir olduysa millet şanına noksan gelir sanma
Yere düşmekle cevher sakıt olmaz kadr ü kıymetten
Vücudun kim hamir-i mâyesi hâk-i vatandandır
Ne gam rah-ı vatanda hak olursa cevr ü mihnetten
Muini zalimin dünyada erbab-ı denaettir
Köpektir zevk alan sayyad-ı bi-insafa hizmetten
Hemen bir feyz-i baki terk eder bir zevk-i faniye
Hayatın kadrini âli bilenler hüsn-i şöhretten
Nedendir halkta tul-i hayata bunca rağbetler
Nedir insana bilmem menfaat hıfz-ı emanetten
Cihanda kendini her ferdden alçak görür ol kim
Utanmaz kendi nefsinden de ar eyler melametten
Felekten intikam almak demektir ehl-i idrake
Edip tezyid-i gayret müstefid olmak nedametten
Durup ahkam-ı nusret ittihad-ı kalb-i millette
Çıkar asar-ı rahmet ihtilaf-ı rey-i ümmetten
Eder tedvir-i alem bir mekînin kuvve-i azmi
Cihan titrer sebat-ı pay-ı erbab-ı metanetten
Kaza her feyzini her lutfunu bir vakt için saklar
Fütur etme sakın milletteki za'f u betaetten
Değildir şîr-i der-zencire töhmet acz-i akdamı
Felekte baht utansın bi-nasib- erbab-ı himmetten
Ziya dûr ise evc-i rif'atinden iztırâridir
hicâb etsin tabiat yerde kalmış kabiliyetten
                                                                     
Namık KEMAL
YENİ ŞİİR
Tanzimat’a girerken, bireysel ve toplumsal yaşanyımız hızlı bir değişim içerisindedir Şiirimiz de bun katılmak zorunda kalmıştır Yeni bir insan anlayışı şiirimizi etkilemiş; şairler kudretlerini uluslarından almak zorunda kalmışlardır Türk şiirinin bu dönemine; Batı Uygarlığındaki Türk Şiiiri de denilmektedir Batı uygarlığı ile ulusal benliğe dönüşümüzü yansıtan bu dönem, XIX yüzyılın ortalarından günümüze kadar gelir
Yeni şiirin en belirli özelliği, gerçeğin, yaşamtının dili oluşudur Şiirimize konuşma dilini getiren Şinasi ile Türk şiirinin söz oyunlarından kurtuluş hareketi başlar Şiirimize ilk kompozisyon yine Şinasi ile girer Namık Kemal siyasete, Abdülhak Hamit felsefeye giderler Türk şiirinde duygusal bir deyiş yaratanlar Abdülhak Hamit’le Recaizade Ekrem’dir Muallim Naci, şiirimizin özünü neoklasisizme götürmek ister Yeniyi arayan eskiyi aşmak zorundadır
Şiirimizin vezin, nazım aşamalarını bilmeyen, yeni şiirimizin neler getirdiğini anlayamazlar
Yeni Türk Şiiri, nazmın şiir olmayacağı görüşündedir Türk Şiiri, Tanzimat’tan günümüze doğru geldikçe soyuttan somuta varır Yeni şiirimizin en büyük özelliği mısra yapısını getirmiş olmasıdır
DİVAN ŞİİRİNİN YIKILIŞI
Tanzimat şiirinde aşırı bir öz kaygısı vardır Muhtevanın zenginliği, şekil mükemmelliğinden üstün tutulur Tanzimat’la başlayan edebiyatımızda biçim, dil, ülkü bakımlarından yepyeni bir anlayış görülür Bu anlayışın kaynağı, Fransız Edebiyatı’dır Tanzimat’tan sonra Divan şiirinin üslupçuluğu yıkılır Şiirin konusu genişler; doğa, felsefe, iç ve dış yapı olanakları gelişir, fakat beklenen şiir yaratılamaz
Edebiyatımıza Batılı anlatışla ilk nazım yeniliklerini getiren, bu yenilikleri Sahra, Makber adlı yapıtlarında ortaya koyan şairimiz Abdülhak Hamit’tir Namık Kemal’in “Vaveyle”sı bundan sonra gelir Hamit’ten sonra özle birlikte şiirimizin biçimi de yenileşir Divan şiirini yıkanların, yeni şiiri kurmaya çalışanların öncülerindendir Hamit O; Türkçe, Farsça, Arapça, Fransızca sözcükler içerisinde yaşadığı için şiirileri bu dört dilin etkilerini gösterir Tanzimat şiirinde yeni bir şiir dilinin kurucusu sayılır
Şinasi, Namık Kemal, Ziya Paşa eski biçim içerisinde yeni bir öz; mazmunlu deyişler yerine konuşma diline giden bir Türkçe koyarlar Nedim’le Şeyh Galip, divan nazmında yenilikler yapmak için büyük çaba gösterirler Fakat onların bu çalışmaları bugünkü nazım anlayışımızdan çok uzak, Divan Şiiri özelliklerinden dışarı çıkacak bir nitelikta değildir Halk Şiiri’mizden söyleyiş içtenliği, Divan Şiiri’mizden dizeler disiplini, Batı’dan kişinin günlük dramını almamız gerekli görülür
YENİ ŞAİR
Tanzimat şiiri; Divan Şiiri’nin dünyaya bakış açısını değiştirir Halkı ezen iktidara kafa tutma, doğa sevgisi, yüce ülküler peşinde koşma, topluma sımsıkı bağlanma, sırtı halka ve kanuoyuna dayama, şüpheci ve faydacı bir çabanın savaşını verir
Tanzimat şairi; bireycilikten toplumculuğa, saraycılıktan halkçılığa doğru gider Şiir yoluyla toplumu uyandırmak, yüceltmek amacındadır Karanlığa, baskıya geriliğe, halkı ezenlere karşı savaş açar Cunhuriyet şiirinin temeli Tanzimat’la atılır
Tanzimat şiiri; biçimle öz yönünden, yeni önleyişlerin olanaklarıyla zorlanır Gazel, kaside, murabba, kıt’a, tekrib-i bent gibi divan, nazın şekillerinin içerisine, o zamana kadar görülmeyen hürriyet, vatan sevgisi, adalet, millet, terakki, tabiat, teknik, fen, ilim, materyalist fizik ötesi düşünceler girer
EDEBİYAT-I CEDİDE ŞİİRİ
Edebiyat-ı Cedide, dil yabancı sözcüklerle dolu olmasına rağmen, bu şiirler bizde, Batı şiir anlatışına en uygun bir görüşle yazılmışlardır Edebiyat-ı Cedidecilerden sonra gelenler yabancı sözcükleri ayıklayarak Türk şiirinin bugünkü yolunu açmış oldular Şiirimizin beyit beyit kurulma aşamasından ayrılışı Edebiyat-ı Cedide şiiriyle başlar
Edebiyat-ı Cedide şiirinde Divan Şiiri’nin yerini Fransız şiir özellikleri alır; günlük, basit olaylar konu olur Avrupa nazım biçimleri denenir, şiir düzyazıya yaklaştırılır, uyakların kulak için olduğu saptanır
Edebiyat-ı Cedide’den sonraki şiirimizde anjambman vardır Anjambman; ulantı; bir mısrada anlam tamamlanmadığı zaman onu tamamlayacak kelimelerin diğer mısralara bırakılmasıdır Servet-i Fünunculardan Tevfik Fikret’le Cenap Şahabettin bunu ustalıkla şiirlerinde kullanırlar
Edbiyat-ı cedide şiirinde şiirin yerini çoğunlukla resim alır Cenab’a göre şiir:”kelimelerde yapılmış bir resim”dir Onları biçim ve üslup titizliği, daha sonra geniş halk yığınlarının anlayabileceği bir nitelik lazanır Tanzimat şiiri olsun, Servet-i Fünun şiiri olsun; Divan Şiiri ile Batı şiirinin bileşkesinden doğmuştur denilebilir Özellikle Tanzimat şiirinin özünde Batı biçiminde Divan; Edebiyat-ı Cedide şiirinin biçim ve özünde ise Batı şiir niteliklarini bulmamız ise buradan gelmektedir Tevfik Fikret’in “Şukufe-i Yar” şiiri verilebilir
ŞUKUFE-İ YAR
Bir gonca durur kadid ü muber
Bir defter-i sanihat içinde
Binlerce emel, heves beraber
Reng-i siyah-i mehat içinde
Sessiz sessiz geçer hayatı
Bir velvele-i nikat içinde
Anlar mı aceb o dürrehatı
Coştukça sahayıf-ı eserden
Aşkın bana hoştur iltifatı
Bir goncada böyle saf-u ruşen
Tevfik Fikret
SERVET-İ FÜNUN
Servet-i Fünun şiirini yaratan Tevfik Fikret’tir Şiirlerinde sağlam bir nesir yapısı, kendinden önceki şairlerde görülmeyen iç ve dış yenilikler, toplumsal konular, biçim ve kafiye özgürlüğü, ustalıklı bir aruz görülür Türk şiirinde insan bilim, fen, teknik servisi Tevfik Fikret’ten sonra gelişir
Tanzimat’tan sonraki şiirimizde bizi öz benliğimizden uzaklaştıran bir batılaşma görülür Bu bilinçsiz Batı uygarlığı, bize öz benliğimizi duyuran Yahya Kemal’e kadar süregelir Tanzimat şiirindeki yalınlık, fikirle yüklü üslup; Servet-i Fünun‘da mecazlara, benzetmelere, istiareye yerini bırakır Servet-i Fünun şairleri, genellikle gerçeklerden kaçan derin bir melankolik kötümserlikle yüklü bir ruh hali gösterirler Bunun için doğa, hayal ve anılar yegane teselli kaynakarıdır Servet-i Fünuncular üslubu yaratırken çoğunlıkla duyguyu çıkış kaynağı olarak alırlar Dil, bu kaynaktan doğar
Haluk'un İnancı
Bir yaratıcı güç var, ulu ve akpak,
kutsal ve yüce, ona vicdanla inandım
Yeryüzü vatanım, insansoyu milletimdir benim,
ancak böyle düşünenin insan olacağına inandım
Şeytan da biziz cin de, ne şeytan ne melek var;
dünya dönecek cennete insanla, inandım
Yaradılışta evrim hep var, hep olmuş, hep olacak,
ben buna Tevrat'la, İncil'le, Kuran'la inandım
Tekmil insanlar kardeşi birbirinin  Bir hayal bu!
Olsun, ben o hayale de bin canla inandım
İnsan eti yenmez; oh, dedim içimden, ne iyi,
bir an için dedelerimi unuttum da, inandım
Kan şiddeti besler, şiddet kanı; bu düşmanlık
kan ateşidir, sönmeyecek kanla, inandım
Elbet şu mezar hayatı zifiri karanlığın ardından
aydınlık bir kıyamet günü gelecek, buna imanla inandım
Aklın, o büyük sihirbazın hüneri önünde
yok olacak, gerçek dışı ne varsa, inandım
Karanlıklar sönecek, yanacak hakkın ışığı,
patlayan bir volkan gibi bir anda, inandım
Kollar ve boyunlar çözülüp, bağlanacak bir bir
yumruklar şangırdayan zincirlerle, inandım
Bir gün yapacak fen şu kara toprağı altın,
bilim gücüyle olacak ne olacaksa  İnandım
Tevfik Fikret
FECR-İ ATİ ŞİİRİ
Fecr-i Ati şiiri ile Servet-i Fünün şiiri temelde birleşirler İkisi de doğayla aşkı aynı sözcükler kompozisyonu içerisinde öznel bir duyarlılıkla işlerler Ölçüleri aruz, nazım biçimleri çoğunlukla serbest müstezattır Fransız sembolizmini daha ileri götürürler Fecr-i Ati’ciler; toplumla, gerçekle ilgisiz, sanat için sanat yaparak, özü belirsiz duygularla örülü bir şiirin peşindedirler Kaynakları Fransız sembolizmidir
Fecr-i Ati’ciler; 1909’da yayımladıkları bildiriyle ortaya çıktılar Muhakkak ki bu şiirin en büyük, en ünlü temsilcisi Ahmet Haşim’dir ve kendisi XX yüzyıl Türk şiirinde başlı başına bir isimdir Şiirimiz en güzel sembolik örneklerii onunla verdi Bu şiirde yoğun bir hayal kudreti, zengim bir müzikalite, prizmalardan geçmiş gibi zevkli bir gözlem dünyası görülür
Merdiven
Ağır, ağır çıkacaksın bu merdivenlerden,
Eteklerinde güneş rengi bir yığın yaprak,
Ve bir zaman bakacaksın semaya ağlayarak  
Sular sarardı  yüzün perde perde solmakta,
Kızıl havaları seyret ki akşam olmakta  
Eğilmiş arza, kanar, muttasıl kanar güller;
Durur alev gibi dallarda kanlı bülbüller,
Sular mı yandı? Neden tunca benziyor mermer?
Bu bir lisan-ı hafidir ki ruha dolmakta,
Kızıl havaları seyret ki akşam olmakta  
Ahmet HAŞİM
MİLLİ ŞİİR
XX yüzyıl Türk Edebiyatı’nın 1908’le 1923 yılları arasında gelişen; II Meşrutiyet’in milliyetçilik hareketleriyle başlayan şiirimiz “milli şiir” adını alır Bu şiir akımı, Cumhuriyet dönemine değin sürer Mehmet Akif Ersoy, Yahya Kemal Beyatlı, Mehmet Emin Yurdakul, Faruk Nafız Çamlıbel bu dönemin en tanınmış şairleridir
ŞAİRLER DERNEĞİ
Şairler Derneği; 1917’de kurulur Mehmet Emin Yurdakul’un 1897 Yunan Savaşı üzerine yayınladığı “Türkçe Şiirler” kitabında aruz yerine hece ölçüsünün kullanılması esin kaynağı olur Faruk Nafız Çamlıbel, Yusuf Ziya Ortaç, Orhan Seyfi Orhon, Enis Behiç Koryürek, Halit Fahri Ozansoy, Halide Nusret Zorlutuna, vb şairler hece ölçüsünü benimserler Mehmet Emin Yurdakul’la Ziya Gökalp’in başarılı izleyicileri olurlar
HECENİN BEŞ ŞAİRİ
Faruk Nafız Çamlıbel, Enis Behiş Koryürek, Orhan Seyfi Orhon, Halit Fahri Ozansoy ve Yusuf Ziya Ortaç’tan kurulu topluluğun edebiyat tarihimizdeki adı “Beş Hececiler”dir Bu şairler, 1911’de Selanik’te “Genç Kalemler”le başlayan ulusal eebiyet akımının ilkelerine bağlı olarak, halk şiirimizin özelliklerinden, yerli kaynaklarımızdan yararlanarak, şiirimizin aruzdan heceye geçişinde buyuk rol oynarlar İlk şiirlerinde Ziya Gökalp’ın etkisinde kalan “Beş Hececiler” daha sonraları “Memleket Edebiyatı” adı verilen çığırın ilk ürünlerini verirler
"Aruz sizin olsun, hece bizimdir,
Halkın söylediği Türkçe bizimdir:
Leyl sizin, şeb sizin gece bizimdir,
Değildir bir mana üç ada muhtaç "
CUMHURİYET DÖNEMİ TÜRK ŞİİRİ (1923-1940) :
Bu dönemde tam anlamıyla yerli ve sade bir dil kullanıldı Konuşma ve yazı dilini birleştirdiler Hece ölçüsünün sesini gizleyerek, iç ahenge yöneldiler
Ahmet Hamdi Tanpınar: sembolizm havası içinde soyut şiirin ve psikolojik roman, hikaye türlerinin ustasıdır
Cahit Sıtkı Tarancı : Yaşamanın ve aşkın güzelliğini, ölümün üstünlüğünü vurguladı
Eserleri: Şiir:Otuz Beş Yaş , Düşten Güzel , Sonrası
YEDİ MEŞALECİLER
1928’de Yedi Meşale adlı bir kitapta yedi sanatçı birleşti Beş Hececilerin yaptıklarını geliştirerek, modern Türk şiirinin doğmasına ortam hazırladılar Hissedilir bir değişiklik yapamadılar Bunlar: Siyavuşgil , V M Kocatürk , Kenan Hulusi , Muammer Lütfi
Ziya Osman Saba :Yedi Meşalecilerin şiire en sadık olanıdır Çocukluk özlemi, anılara düşkünlük, kadere boyun eğiş gibi temaları işlemiştir
1940 SONRASI TÜRK ŞİİRİ
1 Garipçiler (I Yeniler)
2 Yeni Gelenekçi Şiir
3 II Yeniler
4 Toplumcular
5 Yeni İslamcılar
6 Son Yeniler
GARİPÇİLER
Yeni şiir (Garipçi şiir) bir bakıma yıkıcı ve alaycı olarak görülür; çünkü buna öncülük eden şairler iki önemli savaş arasında yetişmiş, dünyada ve yurtta ciddi değişimler görmüşler ve yaşamışlardır Ayrıca 1920–1940 yıllarında Batı edebiyatlarının sarsan devrimci şiir akımları bize bu yeni şairler aracıcığıyla gelmiştir Bu dönemin en büyük özelliği bu akımın bütün eskilerden ayrılarak hayata bakış tarzını değiştirmiş; düşünceyi ve felsefeyi şiir dışı tutmak istemiştir 1940’tan sonra aydınlara ve “mutlu azınlığa” hitap edilen şiiri bırakıp büyük halk kitlelerine seslenme hevesi başlamıştır Bu akımla daha çok tabiat, hayat ve insanlar konu alınmıştır Aşk, salata, hürriyet, sokak satıcısı, rakı şişesi gibi tema örnekleri verilebilir Genel olarak çocukluk, ölüm, aşk, günlük yaşamdan kareler gibi örnekler verilebilir Sevet-i Fünun ve Milli Edebiyat’la kademe kademe şiire giren temalar ve nesneler çoğalarak en geniş halini bu dönemde almıştır
Ayırt edici özellikleri:
a Kafiyesizdir Onlarca bunun gerekçesi kafiye ikinci satırın akılda kalması için ilkel bir yöntemdir Gelişen insanın ve edebiyatın içinde kafiye olmamalıdır
b Ad aktarmaları, mecaz sanatı gereksizdir Yazılan bütün Garip akımı şiirlerinde görebiliriz ki oldukça sade bir dil kullanılıştır Hatta günlük dile bayağı yakındır
c Şiir söz söyleme sanatıdır Sade basit ve yalındır
d Hece ve aruz ölçüsü yoktur
e Duygulardan çok akla dayanır
En büyük temsilcilerinden biri Orhan Veli’dir Bazı şair ve şiir örnekleri:
Sıtkı Yırcalı, Cahit Sıtkı Tarancı, Rıfat Ilgaz, Bedri Rahmi Eyüboğlu, Hüseyin Pala…
Sokakta Giderken
Sokakta giderken, kendi kendime
Gülümsediğimin farkına vardığım zaman
Beni deli zannedeceklerini düşünüp
Gülümsüyorum
Orhan VELİ
Çayın rengi ne kadar güzel
Sabah sabah,
Açık havada…
Hava ne kadar güzel!
Oğlan çocuk ne kadar güzel!
Çay ne kadar güzel!  
Orhan Veli
Aydın Mısın?
kilim gibi dokumada mutsuzluğu
Gidip gelen kara kuşlar havada
Saflar tutulmuş top sesleri gerilerden
Tabanında depremi kara güllelerin
Duymuyor musun ?
kaldır başını kan uykulardan
Böyle yürek böyle atardamar
Atmaz olsun
Ses ol ışık ol yumruk ol
Karayeller başına indirmeden çatını
Sel suları bastığın toprağı dönüm dönüm
Alıp götürmeden büyük denizlere
Çabuk ol
                                              
Rıfat Ilgaz
YENİ GELENEKÇİ ŞİİR
Garipçilerin ve onlara yaşıt “Bağımsız”ların, büyük çoğunlukla Batı şiirindeki denemelere kapılmaları, başlangıçta taklide uyar görünenleri de zamanla tedirgin etmiştir; yaptıkları şiirin bize ait ve değerli olduğundan “kuşku” duymaya başlamışlardır Bu yüzden Behçet Necatigil’den tutarak Attila İlhan, Hilmi Yavuz, Hüsrev Hatemi, ikinci yenilerden Turgut Uyar divan edebiyatına yönelmişlerdir Garip’ten başlayarak alaya almaya çalıştıkları Yahya Kemal, Ahmet Haşim ve görmezlikten geldikleri Necip Fazıl, A Hamdi Tanpınar, A Muhip Dranas gözlerinde büyümeye başlamıştır Yeni Gelenekçiler’i üç ana bölüme ayırabiliriz:
1 Hisarcılar
2 Epik (Hamasi) söyleyenler
3 Özcü (Saf şiirci, purist) şairler
MAVİ AKIM
Attila İlhan’ın Mavi isimli bir dergiyle başlattığı bir akımdır Garip akımına karşı olarak çıktı Mavi ya da Maviciler adıyla tanınan toplumcu gerçekçi şiir akımını başlattı Şiire yeni bir ses düzeni, taşkın, coşkulu bir anlatım ve kendisine özgü bir duyarlılık getirdi Sisler Bulvarı, Yağmur Kaçağı, Ben Sana Mecburum şiir kitaplarındaki şiirleriyle genç şair kuşağını etkiledi Yasak Sevişmek, Elde Var Hüzün kitaplarındaki şiirlerinde divan şiiri ve şarkılardan da yararlandı İlk iki romanı Sokaktaki Adam ve Zenciler Birbirine Benzemez'den sonraki romanlarında tarihsel konulara ağırlık vermeye başladı Bu tür romanlarında öz Türkçe akımına karşı çıktı Gazete yazarlığını sürdürüyor Senaryolarını yazdığı önemli filmler: Yalnızlar Rıhtımı (Lütfi Akad), Ateşten Damlalar (Memduh Ün), Rıfat Diye Biri (Ertem Gönenç), Şoför Nebahat (Metin Erksan), Devlerin Öfkesi (Nevzat Pesen), Ver Elini İstanbul (Aydın Arakon) Şimdi İstanbul’da bağımsız yazar
Pia
ne olur kim olduğunu bilsem pia'nın
ellerini bir tutsam ölsem
böyle uzak seslenmese
ben bir şehre geldiğim vakit
o başka bir şehre gitmese
otelleri bomboş bulmasam
içlenip buzlu bir kadeh gibi
buğulanıp buğulanıp durmasam
ne olur sabaha karşı rıhtımda
çocuklar pia'yı görseler
bana haber salsalar bilsem
içimi büsbütün yıldız basar
bir hançer gibi çıkıp giderdim
ben bir şehre geldiğim vakit
o başka bir şehre gitmese
singapur yolunda demeseler
bana bunu yapmasalar yorgunum
üstelik parasızım pasaportsuzum
ne olur sabaha karşı rıhtımda
seslendiğini duysam pia'nın
sırtında yoksul bir yağmurluk
çocuk gözleri büyük büyük
üşümüş ürpermiş soluk
ellerini tutabilsem pia'nın
ölsem eksiksiz ölürdüm
Attila İlhan
II YENİ
1950 yılında bir duraksama dönemine girdikten bir süre sonra 1940 şiirine karşı tepkiler doğmaya başlar Biçim özellikleri bir hayli değişim görür Orhan Veli’den sonraki nazım şekli kafiye, vezin anlayışları kaybolmuş gibiydi Ayrıca bu dönemde Divan şiirine ait gazel, rubai gibi nazım biçimleri Behçet Necatigil, Attila İlhan gibi şairler tarafından tekrar kullanılmaya başlandı Bu akımdaki şarlerin savunduğu ortalk düşünce biçimden değil özden hareket edilmesi gerektiğidir 1955 şiirini önceki bütün şiirlerden dilce ve mısra kuruluşunca kısacası üslupca ayıran değişmeler vardır İçerik ve biçim özelliklerinden en belirginleri:
a Soyut, kapalı, bol mecazlı simgeci bir anlatım
b İç müzik önemlidir ve biçim iç müziğe göre şekillenir
1980’Lİ YILLARIN ŞİİRİ
1950 VE 55’te doğan şairlerin ortaya koydukları aklıcılığı ve toplumculuğu benimseyen dönemdir Tuğrul Tanyol, Ataol Behramoğlu, Murathan Mungan en önemli temsilcileridir
Bıçak
Yere düşürülen bir bıçak sesi
Kristali tuzla buz olmuş gözlerinin
biliyorum ay kanatıyor
ne zaman sussak geceyi
Kendini benim yerime koy
Oğul öksüzü babalar yerine
Susmayalım Bıçak uyuyor kelimelerin kalbinde
Kanlı bir şerbet gibi akar dururdu
İpeği ikiye bölen kılıçların ağzı
Bir biz inmedik suya
Kaç mevsimin yağmuru buruştu elimizde
Örtülü çarşılarda ölümü tebdil ettik
uzak durduk kabzasına çağıran intikamdan
Bir biz inmedik suya
Kendini benim yerime koy
Oğul öksüzü babalar yerine
Susuyorum Ölülerim uyuyor kalbimde
Murathan Mungan
TOPLUMCULAR
Aslında toplumcu terimi, bir akımı, bir doktrini savunmanın ve toplumlara modaya uygun, gündelik, tek taraflı çözümler sunmanın çok ötesinde geniş bir şiir tarzını isimlendirmetedir Marksist olarak da görülen bu akım sosyalizmin etkilerini taşır Nazım Hikmet’le başlayıp Tek Parti döneminde, komünistlere yapılan baskılar devam ettikçe etkilerini belirginleştiren bu akım 1960- 70- 80 yılları boyunca solcu çevrelerde ilgi görerek devam etmiştir Buna bağlı olarak “ sınıf kavgası, ekmek, tutsaklık, kurtuluş, hapishane hayatı” gibi temalar üzerinde yoğunlaşılmıştır Nazım hikmetle gelen bu akımda Nazım hikmet ilk defa serbest ölçülü şiiri yazmıştır
Çankırı Hapishanesinden Mektuplar I
Saat dört,
yoksun
Saat beş,
yok
Altı, yedi,
ertesi gün,
daha ertesi
ve belki
kim bilir  
Hapisane avlusunda
bir bahçemiz vardı
Sıcak bir duvar dibinde
on beş adım kadardı
Gelirdin,
yan yana otururduk,
kırmızı ve kocaman
muşamba torban
dizlerinde  
Kelleci Memed'i hatırlıyor musun?
Sübyan koğuşundan
Başı dört köşe,
bacakları kısa ve kalın
ve elleri ayaklarından büyük
Kovanından bal çaldığı adamın
taşla ezmiş kafasını
"Hanım abla" derdi sana
Bizim bahçemizden küçük bir bahçesi vardı,
tepemizde, yukarda,
güneşe yakın,
bir konserve kutusunun içinde  
Bir Cumartesi gününü,
hapisane çeşmesiyle ıslanan
bir ikindi vaktini hatırlıyor musun?
Bir türkü söylediydi kalaycı Şaban Usta,
aklında mı :
"Beypazarı meskenimiz, ilimiz,
kim bilir nerde kalır ölümüz  ?"
O kadar resmini yaptım senin
bana birini bırakmadın
Bende yalnız bir fotoğrafın var :
bir başka bahçede
çok rahat
çok bahtiyar
yem verip tavuklara
gülüyorsun
Hapisane bahçesinde tavuklar yoktu,
fakat pek âlâ gülebildik
ve bahtiyar olmadık değil
Nasıl haberler aldık
en güzel hürriyete dair,
nasıl dinledik ayak seslerini
yaklaşan müjdelerin,
ne güzel şeyler konuştuk
hapisane bahçesinde  
Nazım Hikmet Ran
Alacakaranlık
Dayan bakalım,
Dağları delen Ferhat!
Dizboyu çamurdasın
Bütün gün parkta uyuyan insanların,
Resmini çizen Ömer,
Aslan Ömer!
Haklısın  
Yaprağın yeşili,
Vay anam vay!
İçimi dağlar göğün mavisi
Dayan bakalım,
Dağları delen Ferhat!
Vakit alacakaranlıktır şimdi
Fethi Giray
YENİ İSLAMCI AKIM
Üslup, tarz, biçim ve temaları ile İslamcı şiirin daima “çok kapalıya- hatta anlamsıza” kaçan şiirleri nedeniyle II Yeni’nin bir parçası olarak düşünülmüştür İslamcılık akımlarında en önemli temsilci Necip Fazıl Kısakürektir Cahit Zarifoğlu, Erdem Beyazıt da bu akımın öncülerindendir Daha önceki islamcılık akımlarından farklı olarak temel olan düşüncelerden biri biri şudur “ Özgürlük, başıboşluk değil tam tersine ruhun disipline kavuşması sonucunda elde edilen varoluş yüceliğidir Bu da en yüksek düzeyine insanın Allah’a doğru yönelmesi Allah önünde kendi benliğini unutması ile mümkündür ” Sezai Karakoç, yeni şiirin (ikinci yeni) batı şiirinin ötelerinden geçip, Mevlana’ya, Nesimi’ye, Fuzuli’ye yönelerek “Yeni İslami Akım’ın oluşmasında büyük rol oynamıştır Marksist dönemden en büyük farkı konunun dışardan alınması etkilenilmesi olmuştur
Bu dönemdeki çoğu şair “ serbest vezinli” bazen ölçüsü ve uyağı belirsiz mısralarla yazmayı temel almakla birlikte Divan Edebiyatı nazım biçimlerini de kullanmışlardır
SEMPATİ
Kuşlar uçarlar uçarlar
İnsanlar vardı sanır
Toprak dünyası döner oysadönen de
Gagalarının önüne getirir yuvalarını onların
Kuytular sularını yükseltir
Çöllerden sızıp gelen geyik ağızlarına
Her nasib için ayrı ayrı
Rahmet Şekillenir
Cahit Zarifoğlu
20 YÜZYIL ŞİİRLERİ
20 yüzyıldaki birçok değişim gerek sosyal, gerek ekoomik gerekse teknolojik değişmeler bu akımın oluşmasında etkili olmuştur Özellikle gazetenin ve diğer iletişim araçlarının bulunması etkili olmuştur
Bu dönemin en bilindik isimlerinden Aşık Veysel,(1893- 1973) Kağızmanlı Hıfzı,(1893-1918) Aşık Efkari(1900-1980 ) örnek verilebilir
Bilmem Hayal Miydi Yoksa Düş Müydü
Bilmem hayal miydi yoksa düş müydü
Gönül arzusunu buldu bu gece
Yalın kılıç mıydı bir ateş miydi
İçerim köz ile doldu bu gece
Bilemedim gece ile gündüzü
Seçemedim güneş ile yıldızı
Mestane gözleri mestetti bizi
Aklımı başımdan aldı bu gece
Mah yüzüne bakma ile doyulmaz
Sıra sıra benleri var sayılmaz
Aşk meyinden içen aşık ayılmaz
Bilemedim bana noldu bu gece?
Durmaz yanar gerçeklerin çerağı?
Yakın olur ehl-i aşkın ırağı
Gölköy oldu VEYSEL'lerin durağı
Hayali karşıma geldi bu gece
Aşık Veysel Şatıroğlu
Kaynakça
1 “Türk şiiri Tarihi” Gıyasettin Aytaş
2 “DİVAN EDEBİYATI VE ÖZELLİKLERİ” Tolgahan Şan
http://www osmanlimedeniyeti com/mak  ellikleri html
3 “Türk Edebiyatı” Ahmet Kabaklı Basım yeri ve Tarihi: İstanbul, Austos 1999 Cilt 3
4 “ Çağdaş Türk Edebiyatı Cumhuriyet Dönemi” Şükran Kurdakul Basım yeri, tarihi ve basım evi Broy, Yayınları Mart 1987
|