|  | Türk Edebiyatı Edebi Akımlar - Edebi Akımlar Anlam Ve Tanımları |  | 
|  12-20-2012 | #1 | 
| 
Prof. Dr. Sinsi
 |   Türk Edebiyatı Edebi Akımlar - Edebi Akımlar Anlam Ve TanımlarıEdebi akımLar   TANIM Belli bir tarihsel süreçte edebiyatı, tür ve yazarın milliyeti bakımından herhangi bir ayrım olmadan şekilsel ve içeriksel olarak etkileyen belli üslup, duygu ve düşünce dizisidir  Belli başlı edebi akımlar, klasizm, romantizm (coşumculuk), parnasizm (sanat sanat içindir), naturalizm (doğalcılık), sembolizm (simgecilik), idealizm (ünanimizm), realizm (gerçekçilik), fütürizm (gelecekçilik), dadaizm, gerçeküstücülük (sürrealizm), letrizm (harfçilik), varoluşçuluk (egzistansiyalizm), personalizm (kişilikçilik) olarak sıralanabilir  KLASİZM Edebiyatta eski Yunan ve Roma sanatını temel alan tarihselci yaklaşım ve estetik tutumdur  Yeniden doğuş diye adlandırılan Rönesans döneminde gelişmiştir  Bu akımın izleri bir önceki dönemde Rebelais ve Montaigne’de, hatta Aristoteles’tedir  Klasizmin temel öğeleri kendi içinde soyluluk, akılcılık, uyum, açıklık, sınırlılık, evrensellik, idealizm, denge, ölçülülük, güzellik, görkemliliktir  Yani bir eserin klasik sayılabilmesi için bu özellikleri barındırması gerekmektedir  Kısaca klasik bir eser, bir üslubun en yetkin ve en uyumlu ifadesini bulduğu eserdir  Klasizm temellerini Rönesans aristokrasisinden alır  Klasizm bir bakıma aristokrasinin akımıdır  ROMANTİZM 18  yüzyılın sonunda başlar ve 19  yüzyılın ortalarına kadar sürer  Kendisinden önceki klasizme bir tepki olarak ortaya çıkmıştır  Önce ön-romantizm dönemi denilen gelişmeler yaşanmıştır  Bu gelişmelerin en önemlisi, halkın beğenisinin klasizmin görkemli, katı, soylu, idealize edilmiş ve yüce anlatım biçiminden, daha yalın ve içten ve doğal anlatım biçimlerine kaymış olmasıydı  Romantizm, klasizmin düzenlilik, uyumluluk, dengelilik, akılcılık ve idealleştirme gibi özelliklerine bir başkaldırı niteliğindedir  Romantizm, doğduğu çağın akılcılığı ve maddeciliğine tepki olarak bireye, öznelliğe, akıl dışılığa, düş gücüne, kişiselliğe, kendiliğindenciliğe ve aşkınlığa, yani sınırları zorlayıp geçmeye önem verir  Tarisel olarak bu dönemde gelişen orta soylu sınıfın, yani burjuvazinin duygu, düşünce ve yaşam tarzını ön plana çıkarır  Soyluların zarif sanat biçimlerini yapay ve aşırı incelikli bulan bu yeni sınıf, duygusal açıdan kendisine yakın hissettiği daha gerçekçi sanat biçimlerinden yanaydı  Böylece romantizm gelişme ve yaygınlaşma şansı buldu  Romantizmin en önemli habercisi Fransız filozof ve yazar Jean Jacques Rousseau’dur  Ama İngiliz yazarlar William Wordsworth ve Samuel Taylor Coleridge’nin 1790 yılında birlikte yayınladığı Lirik Balatlar adlı eser romantizmin bildirgesi sayılır  Yine İngiltere’de William Blake, Almanya’da Friedrich Hölderlin, Johann Wolfgang von Goethe, Jean Paul, Novalis, Fransa’da Chateaubriand ve Madame de Stael romantizmin ilk temsilcileridir  Victor Hugo, Alphonse de Lamartine, Alfred de Vigny, Nodier, Soumet, Deschamp, Alfred de Musset romantik akımın önemli yazarlarıdır  REALİZM (Gerçekçilik) Bir estetik kavram olarak 19  yüzyıl ortalarında Fransa’da ortaya çıkmıştır  Nasıl ki romantizm klasizme bir başkaldırı niteliğinde ise gerçekçilik yani realizm, hem klasizme hem de romantizme bir başkaldırıdır  Amaç, sanatı klasik ve romantik akımların yapaylığından kurtarmak, çağdaş eserler üretmek ve konularını öncelikle yüksek sınıflar ve temalarla ilgili değil, toplumsal sınıflar ve temalar arasından seçmekti  Realizmin amacı, günlük yaşamın önyargısız, bilimsel bir tutumla incelenmesi ve edebi eserlerin bir bilim adamının klinik bulgularına benzer nesnel bir bakış açısıyla ortaya konmasıdır  Örneğin, realizmin iki güçlü temsilcisi Gustave Flaubert’in Madame Bovary adlı romanı ile Emile Zola’nın Nana adlı romanında cinsellik ve şiddet edebi bir mikroskop altında incelenerek olanca çıplaklığıyla ortaya konulmuştur  Realizm felsefesinin altında güçlü bir felsefi belirlenimcilik yatar  Fransız edebiyatında Flaubert ile Zola’nın yanısıra Honore de Balzac, Stendhal, Rusya’da Lev Tolstoy, Ivan Turgenyev, Fyodor Dostoyevski, İngiltere’de Charles Dickens ve Anthony Trollope, Amerika’da Theodore Dreiser, İrlanda'da James Joyce realizmin önemli temsilcileridir  Realizm, 20  yüzyıl romanının gelişimini de önemli ölçüde etkilemiştir  PARNASİZM Adını, Louis Xavier de Richard ile Catulle Mendes’in hazırlayıp Alphonse Lemerre’in bastığı Le Parnasse Contemporain (Çağdaş Parnasçılık) adlı eserden alır  Klasizm, romantizm ve realizmin bütününe tepkili bir akımdır  1830’lu yıllarda ortaya çıkmıştır  Temel kuramı "sanat sanat içindir" diye özetlenebilir  Aslında realizmin katı toplumculuğu ve gerçekçiliğine bir karşı çıkıştır  Daha çok şiirde kendini gösterir  Sanatsal biçim ve sanatsal içerik kaygısı ön plandadır  Bu akımın etkisindeki edebi eserlerde ölçülü ve nesnel bir anlatım, teknik kusursuzluk ve kesin betimlemeler kullanılır  Parnas şiir için "biçimciliği amaçlayan" şiir de denebilir  Parnasizm, bir yönüyle kendisinden sonraki doğalcılığa kaynak olmuştur  Zengin bir dil, zengin bir biçim, zengin ve yoğun bir duygusallık işlenir  Theophile Gautier’in şiirlerini, Theodore de Banville, Leconte de Lisle izlemiştir  Parnasizm, edebiyat tarihinde Leconte de Lisle ile özdeşleştirilir  DOĞALCILIK (Natüralizm) 19  yüzyıl sonu ve 20  yüzyıl başında etkili olmuştur  Doğa bilimlerinin, özellikle de Darwinci doğa anlayışının ilke ve yöntemlerinin edebiyata uyarlanmasıyla gelişmiştir  Edebiyatta gerçekçilik geleneğini daha da ileri ¤¤¤üren doğalcılar, gerçekleri ahlaksal yargılardan, seçici bir bakıştan uzak bir tutum ve tam bir bağlılıkla anlatmayı amaçlar  Doğalcılık, bilimsel belirlenimciliği benimsemesiyle gerçekçilikten ayrılır  Doğalcı yazarlar, insanı ahlaksal ve akılsal nitelikleriyle değil, rastlantısal ve fizyolojik özellileriyle ele alır  Doğalcı yaklaşıma göre, çevrenin ve kalıtımın ürünü olan bireyler, dıştan gelen toplumsal ve ekonomik baskılar altında ezilir, içten gelen güçlü içgüdüsel dürtülerle davranırlar  Yazgılarını belirleyebilme gücünden yoksun oldukları için yaptıklarından sorumlu değillerdir  Doğalcılığın kuramsal temelini Hippolyte Taine’in Historei de la Litterature Anglaise (İngiliz edebiyatı tarihi) adlı eseri oluşturur  İlk doğalcı roman Goncourt Kardeşler’in bir hizmetçi kızın yaşamını konu alan Germinie Lacarteux adlı yapıtıdır  Ama Emile Zola’nın Le Roman Experimental (Deneysel Roman) adlı eseri akımın edebi bildirgesi sayılır  Zola’nın yanısıra Guy de Maupassant, J  K  Huysmans, Leon Hennique, Henry Ceard, Paul Alexis, Alphonse Daudet doğalcı eserler veren yazarlardır  SEMBOLİZM (Simgecilik) 19  yüzyılın sonlarında Fransa’da ortaya çıkmış ve 20  yüzyıl edebiyatını önemli ölçüde etkilemiştir  Bireyin duygusal yaşantısını dolaysız bir anlatım yerine simgelerle yüklü ve örtük bir dille anlatmayı amaçlar  Simgecilik, geleneksel Fransız şiirini hem teknik hem de tema açısından belirleyen katı kurallara bir tepki olarak başladı  Simgeciler, şiiri açıklayıcı işlevinden ve kalıplaşmış bir hitabetten kurtarmayı, şiirle insanın yaşantısındaki anlık ve geçici duyguları betimlemeyi amaçladı  Simgeciler, dile getirilmesi güç sezgi ve izlenimleri canlandırmaya, şairin ruhsal durumunu ve gerçekliğin belirsiz ve karmaşık birliğini dolaylı biçimde yansıtacak özgür ve kişisel eğretileme ve imgeler aracılığıyla varoluşun gizemini aktarmaya çalıştılar  Simgeci şiirin başlıca temsilcileri Charles Baudelaire’nin şiir ve görüşlerinden fazlaca etkilenen Fransız Stephane Mallarme, Paul Verlaine, Arthur Rimbaud’dur  Sembolik yazarlar arasında Jules Laforgue, Henry de Regnier, Rene Ghil, Gustave Kahn, Belçikalı Emile Verhaeren, ABD’li Stuart Merrill, Francis Viele Griffin yer alır  İDEALİZM Dünyayı ve varoluşu bilinç ve düşünceye öncelik vererek açıklama öğretisinin temel olduğu felsefi akımın edebiyattaki uzantısıdır  İdealist felsefenin tüm özellikleri edebi eserlerde de görülür  20  yüzyılın başlarında ortaya çıkmıştır  Bireyci dünya görüşü ve simgecilik akımına bir tepki olarak doğmuştur  Çağcıl yaşamın artık makineleşen toplumları ve alabildiğine serpilip gelişen kentleriyle bireyi topluluk içinde yaşamaya zorladığını vurgulayan idealizm, bir arada yaşamanın yarattığı ortak kanı ve duyguları dile getirmeyi amaçlamaktadır  Topluluk bilincini ve bu bilince göre bireyin varoluşunu, yaşamı belli belirsiz yönlendiren kimi tinsel gerçekleri betimlemeyi ön planda tutar  En büyük temsilcisi Fransız yazar Jules Romains’tir  Bu akımın temelleri, Romains’le Chenneviere’nin yazdığı Petit Traite de Versification (Şiir üzerine küçük inceleme) ve Georges Duhamel’le Charles Vildrac’ın kaleme aldığı Notes su la Technique Poetique (Şiir tekniği üzerine notlar) adlı eserlerde ortaya konulmuştur  GELECEKÇİLİK (Fütürizm) 20  yüzyılın başlarında İtalya’da ortaya çıkmıştır  Edebiyatta devrim ve dinamizmi vurgulayan akım olarak değerlendirilir  İtalyan şair, romancı, oyun yazarı ve yayın yönetmeni Filippo Tommaso Marinetti’nin 1909’de Paris’te Le Figaro gazetesinde yayınladığı bildiri gelecekçiliğin manifestosu oldu  Bildiride, "Bizler müzeleri, kütüphaneleri yerle bir edip ahlakçılık, feminizm ve bütün yararcı korkaklıklarla savaşacağız" deniyordu  Bu geçmişin bütünüyle reddi demekti  Aynı bildiride, "Biz dünyadaki gerçekten sağlıklı tek şeyi, yani savaşa ve ölüme ¤¤¤üren güzel düşünceleri yüceltiyoruz" sözleri, siyasal alanda o dönemde gelişen faşizmden yana bir tavrın da açık göstergesiydi  Gelecekçiliğin kurucusu Marinetti, Avrupa’da birçok yazarı etkiledi  Rusya’da Velemir Hlebinikov ve Mayakovski gelecekçiliğe yöneldi  Rus gelecekçiler kendi bildirgelerini yayınladı  Puşkin, Tolstoy, Dostoyevski reddedildi  Şiirde sokak dilinin kullanılması istendi  1917 Ekim devriminden sonra da gelecekçi akım güçlendi  Mayakovski’nin ölümüne kadar etkisini sürdürdü  İtalya’daki gelecekçiler ilk şiir antolojisini 1912’de yayınladı  Gelecekçilik faşizm ile özdeşleşti  Ve 1920’lerin ortalarına doğru etkisini yitirdi  Eserlerinde mantıklı cümleler kurmayı reddeden gelecekçilerin parolası, "sozcüklere özgürlük"tü  Ezra Pound, D  H  Lawrence ve Giovanni Papini bu akımdan etkilenen yazarlardır  DADAİZM Jean Arp, Richard Hülsenbeck, Tristan Tzara, Marcel Janco ve Emmy Hennings’in aralarında bulunduğu bir grup genç sanatçı ve savaş karşıtı 1916 yılında Zürih’te Hugo Ball’in açtığı cafe’de toplandı  Fransızca’da oyuncak tahta at anl¤¤¤¤¤ gelen "Dada" akımın ismi olarak seçildi  Bildirisi de burada açıklandı  Bu akım, dünyanın, insanların yıkılışından umutsuzluğa düşmüş, hiçbir şeyin sağlam ve sürekli olduğuna inanmayan bir felsefi yapıdan etkilenir  1  Dünya Savaşı’nın ardından gelen boğuntu ve dengesizliğin akımıdır  Dada’cı yazarlar, Kamuoyunu şaşkınlığa düşürmek ve sarsmak istiyorlardı  Yapıtlarında alışılmış estetikçiliğe karşı çıkıyor, burjuva değerlerinin tiksinçliğini vurguluyorlardı  Toplumda yerleşmiş anlam ve düzen kavramlarına karşı çıkarak dil ve biçimde yeni deneylere giriştiler  Çıkardıkları çok sayıda derginin içinde en önemlisi 1919-1924 arasında yayınlanan ve Andre Breton, Louis Aragon, Philippe Soupauld, Paul Eluard ile Georges Ribemont-Dessaignes’in yazılarının yer aldığı Litterature'dü  Dadacılık 1922 sonrasında etkinliğini yitirmeye başladı  Dadacılar gerçeküstücülüğe yöneldi  GERÇEKÜSTÜCÜLÜK (Sürrealizm) Avrupa’da bir ve 2’nci dünya savaşları arasında gelişti  Bu akım temelini, akılcılığı yadsıyan ve karşı-sanat için çalışan ilk dadacıların eserlerinden alır  1924’te "Manifeste du Surrealisme"i (Gerçeküstülük bildirgesi) hazırlayan şair Andre Breton’a göre gerçeküstücülük, bilinç ile bilinç dışını birleştiren bir yoldur  Ve bu bütünleşme içinde düşsel dünya ile gerçek yaşam "mutlak gerçek" ya da "gerçeküstü" anlamda iç içe geçiyordu  Sigmund Freud’un kuramlarından etkilenin Breton için, bilinçdışı, düş gücünün temel kaynağı, deha ise bu bilinçdışı dünyasına girebilme yeteneği idi  Breton’un yanısıra Louis Aragon, Benjamen Peret, otomatik yazı yöntemleri üzerinde deneyler yaptılar  Kendi deyimleriyle, "gerçeküstü dünyanın düşsel imgelerini geliştirmeye" başladılar  Bu şairlerin dizelerindeki sözcükler, mantıksal bir sıra izlemek yerine bilinçdışı psikolojik süreçlerle bir araya geldiği için insanı irkiltiyordu  Gerçeküstücülük, yöntemli bir araştırma ile deneyi ön planda tutuyor, insanın kendi kendisini irdeleyip çözümlemesinde sanatın yol gösterici bir araç olduğunu vurguluyordu  1925’ten sonra gerçeküstücüler dağılmaya, başka akımlara yönelmeye başladı  Ama resimden, sinemaya, tiyatroya kadar bir çok sanat dalını derinden etkiledi  Andre Breton’un yanısıra P  J  Jouve, Pierre Reverdy, Robert Desnos, Louis Aragon, Paul Eluard, Antonin Arnaud, Raymond Queneau, Philippe Soupault, Arthur Cravan, Rene Char gerçeküstücülük akımının önemli isimleridir  HARFÇİLİK (Letrizm) Öncülüğünü Romen asıllı şair Isidore Isou'nun yaptığı, 2’nci Dünya Savaşı sonrasında ortaya çıkan bir akımdır  Şiirde en küçük birim olarak sözcükleri değil harfleri temel alır  Bu yolla da yeni bir şiir ve yeni bir müzik yazmayı amaçlayan bir karşı-akım niteliğindedir  Isou’ya göre, "harf olmayan ya da harf olmayacak hiç bir şey tinsel olarak da var olamaz  " Harfçilik, edebiyatın yanısıra sinemayı, dansı, müziği ve resmi de etkilemiştir  Çıkış noktaları, "sesleri, sözcükleri, imgeleri aynı anda topluca bir araya getirecek yeni anlatım yollarının araştırılması"dır  Francois Dufrene, Maurice Lemaitre gibi şairler bu akımın önemli isimleridir  VAROLUŞÇULUK (Egzistansiyalizm) Yirminci yüzyılın ilk yarısının sonlarına doğru Fransa’da ortaya çıktı  Öncelikle bir felsefi akımdır  En önemli temsilcileri Martin Heidegger, Karl Jaspers, Jean-Paul Sartre, Gabriel Marcel ve Maurice Merleau-Ponty olmuştur  Felsefi bakımdan temelleri ise bunlardan önce Nietzsche, Kierkegaard ve Husserl gibi düşünürler tarafından atılmıştır  Varoluşçuluk 4 temel fikri savunur: 1  Varoluş her zaman tek ve bireyseldir  Bu görüş bilinç, tin, us ve düşünceye öncelik veren idealizm biçimlerinin karşıtıdır  2  Varoluş, öncelikle varoluş sorununu içinde taşır ve dolayısıyla varlık'ın anlamının araştırılmasını da içerir  3  Varoluş insanın içinden bir tanesini seçebileceği bir olanaklar bütünüdür  Bu görüş her türlü gerekirciliğin karşıtıdır  4  İnsanın önündeki olanaklar bütünü öteki insanlarla ve nesnelerle ilişkilerinden oluştuğundan varoluş her zaman bir "dünyada var olma"dır  Bir başka deyişle insan her zaman seçimini sınırlayan ve koşullandıran somut tarihsel bir durum içindedir  Varoluşçuluğun etkileri çağdaş kültürün çeşitli alanlarında görüldü  Kierkegaard’ı izleyen Franz Kafka, Das Schools, Şato, Der Prozess, Dava adlı eserlerinde insanın varoluşunu bir türlü ulaşamadığı istikrarlı, güvenli ve parlak bir gerçeklik arayışı olarak betimledi  Çağdaş varoluşçuluğun özgün temaları, Sartre’ın oyunları ve romanlarında, Simone de Beauvoir’in yapıtlarında, Albert Camus’nün roman ve oyunlarında, özellikle de L’Homme Revolte (Başkaldıran İnsan) adlı denemesinde işlendi  KİŞİSELCİLİK Kişiselcilik, soyut düşüncülükle özdekçiliğin karşısına tinsel gerçekliği, sözü geçen iki bakış açısının da parçalara böldüğü birliği yeniden yaratacak sürekli çabayı koyar  Kişiselcilik, Descartes'in "Düşünüyorum öyleyse varım" (Cogito ergo sum) geleneği içinde yer alır  Kişiselciliğin ana yapısı şöyle özetlenebilir: Kişilik, bilinç, kendi yargısını özgürce belirleme, amaçlara yönelme, zamanın akışına karşı öz kimliğini sürdürme ve değerlere bağlanma gibi temel özellikleri nedeniyle, bütün gerçekliğin dokusunu oluşturur  Felsefi yönden Gottfried Wilhelm Leibniz bu akımın kurucusu, George Berkeley de başlıca kaynaklarından biri olarak kabul edilir  Edebiyatta en önemli savunucusu Emmanuel Mounier’dir   | 
|   | 
|  | 
|  |