Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Eğitim - Öğretim - Dersler - Genel Bilgiler > Eğitim & Öğretim > Edebiyat / Dil Bilgisi

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
anlatımı, çözümler, ders, dersi, detaylı, edebiyat, içerik, konu, sınıf, örnekli

9. Sınıf Edebiyat Dersi Tüm Ders İçerik Detaylı Konu Anlatımı Örnekli Çözümler

Eski 12-20-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

9. Sınıf Edebiyat Dersi Tüm Ders İçerik Detaylı Konu Anlatımı Örnekli Çözümler



I ÜNİTE: GÜZEL SANATLAR ve EDEBİYAT

1Güzel Sanatlar İçinde Edebiyatın Yeri

Sanat insanın güzellik karşısında duyduğu heyecan ve hayranlığı uyandırmak için ortaya koyduğu yaratıcılıktır Sanatın temelinde insan sevgisi, hoşgörü, yaratma özgürlüğü vardır

Sanat insanın varlık şartlarından biridir İnsanın olduğu her yerde sanat vardır (Mağara resimleri, antik süs eşyaları, işlenmiş kap kaçak vb) Sanatın amacı da zaten insanlarda güzel duygular uyandırmak,insan hayatını renklendirmek, güzelleştirmektir Resim, tiyatro, şiir, dans, müzik ve kitapların olmadığı bir dünyada

yaşadığımızı düşünürsek sanatın insan hayatı için ne kadar vazgeçilmez ve önemli olduğunu anlarız

İnsanlar kendilerini farklı araçlarla ifade edebilirlerKimisi resimle,müzikle,dansla heykelle kimisi de şiirle, romanla, hikayeyle yani edebiyat vasıtasıyla ifade ederler

İnsanoğlu hayatı boyunca güzeli istemiştirSözüne yazısına(edebiyat), sesine (müzik) kullanabildiği renklere(resim), yaşadığı mekâna(mimarlık), işleyebildiği her türlü maddeye (heykeltıraş) güzellik vermek insanoğlunun yaşam felsefesi olmuştur ki bu da güzel sanatlar dediğimiz şubeleri doğurmuştur

Edebiyat bu güzel sanatların bir koludurEdebiyat; sözde ,yazıda, düşüncede, hayalde güzellik demektir

Edebiyat; dil ile gerçekleştirilen, malzemesi dil olan güzel sanat etkinliğidir Edebi eser öncelikle sanat değeri olan eserdir Edebi eserlerde dikkatle kullanılmış bir dil vardır

Bilim nasıl ki akla,mantığa,öğretmeye yönelik ise sanat da insan ruhunu doyurmaya, güzelleştirmeye yöneliktir

2Edebiyatın Diğer Bilimlerle İlişkisi

Edebiyat, güzel sanatlardan biri olması yanında oluşturduğu sanatın kuralları ve ürünleriyle uğraşan bir bilim dalı olarak da değerlendirilebilir Edebiyat, ürünlerini ortaya koyarken ve bu ürünleri incelerken çeşitli bilim dallarıyla ilişki kurar

a) Edebiyat ile Tarih Arasındaki İlişki

İç içe girmiş olan bu ilişkiyi üç yönde inceleyebiliriz Her edebî metnin, içinde oluştuğu tarihî bir dönem vardır ve edebî metinlerin hepsinde bu tarihî dönemlerin izlerini görmek mümkündür Edebî metinlerin temasını tarihî dönemler etkiler, bu eserleri doğru yorumlayabilmek için o dönemin tarihî olaylarını iyi bilmekgerekir Bazı edebî metinler, oluştuğu dönemin izlerini taşırken, bazıları da konusunu tamamen tarihî gerçeklerden alabilir Bu tür metinler, tarihe ışık tutabilir, tarih bilimine kaynaklık edebilir Göktürk Kitabeleri'ni bu duruma örnek olarak gösterebiliriz Edebî eserler ve yazarları dönemleri ile birlikte inceleyen edebiyat tarihi, tarih biliminin metodundan yararlanır

b) Edebiyat ile Coğrafya Arasındaki İlişki

Her edebî metnin - özellikle olay ve durum metinlerinin - önemli unsurlarından biri de yerdir Olaylar, bir mekânda ortaya çıkar ve o mekânın izlerini taşır Böylece, coğrafya edebiyat üzerinde etkili olur Bazı edebî metinlerin yazılış amacı, belli bir coğrafi bölgeyi tanıtmaktır Gezi yazıları, egzotik romanlar bu türden eserlerdir; bunlar her iki bilim için de önemli kaynaklardır

Evliya Çelebi'nin Seyahatnamesi, hem edebiyat hem tarih hem de coğrafya bakımından önemli bir eserdir Coğrafya kitaplarında, coğrafî bilgiler veren dergilerde, ansiklopedilerde, edebiyatın anlatım biçimlerinden biri olan "açıklayıcı betimleme" kullanılır Bu yönüyle coğrafya bilimi, edebiyattan yararlanmış olur

c) Edebiyat ile Sosyoloji Arasındaki İlişki

Edebiyatın konusu insandır ve insan toplum içinde yaşayan bir varlıktır Edebî metinler, insanı, insanın diğer insanlarla ilişkilerini işler Sosyoloji ise toplum bilimidir Bu yönüyle her iki bilimin konusu ortaktır Bazı edebî metinler, sosyoloji bilimine kaynaklık edebilir, çünkü edebî metinlerde insan ilişkileri açısından bol malzeme vardır Ancak, edebî metinler oluşturulurken gerçeklerin değiştirilip dönüştürüldüğü unutulmamalıdır Bazı edebî akımlar ve edebî dönemlerin bazı temsilcileri, topluma yön vermeyi, sosyal fayda sağlamayı amaçlar Böylece edebiyat toplumu etkiler ve sosyolojinin inceleme alanına girer Örneğin; Recaizâde Mahmut Ekrem'in "Araba Sevdası" adlı romanı, Batılılaşmayı yanlış anlayan züppe tipini, Halit Ziya'nın "Maî ve Siyah" adlı romanı da Servet-i Fünun sanatçılarını anlatır

d) Edebiyat ile Psikoloji Arasındaki İlişki

Edebî metinler yazarlar tarafından oluşturulur (Anonim olanlar hariç) Bu eserler, bire bir yazarların yaşantılarını, duygularını yansıtmasalar da onlardan izler taşır Yani, edebî metinlerde yazarın psikolojisinden izler vardır; derinlemesine ve bilimsel yapılan bir incelemeyle, eserler bizi yazarların ruh dünyasına götürebilir Edebî eserler, insanı her yönüyle aydınlatır İnsanın ruh dünyasına ağırlık veren psikolojik eserler (romanlar, duygu ağırlıklı şiirler) insanların ruh çözümlemelerini yapar; bu çözümlemeler, çevremizdeki insanları daha iyi anlamamızda, "Bin bir çeşit insanın, bin bir çeşit hâli vardır" diyerek olayları, durumları yorumlamamızda bize yardımcı olabilir Mehmet Rauf'un "Eylül", Peyami Safa'nın "Dokuzuncu Hariciye Koğuşu" adlı romanları buna güzel birer örnektir Bu tür eserler, psikoloji bilimi için de önemli malzemelerdir Ancak, edebî eserlerin, gerçeğin değiştirilip dönüştürülmesiyle oluşturulduğu unutulmamalıdır Bire bir gerçeği yansıtmasa da anlatılan olayların ve kişilerin benzerlerini günlük hayatımızda görmemiz mümkündür

e) Edebiyat ile Felsefe Arasındaki İlişki

Madde ve yaşamayı çeşitli yönleriyle inceleyen bir düşünce sistemi olan felsefe, zaman zaman araç olarak edebî metinleri kullanmıştır Bazı edebî metinlerin arka planında bazı düşünceler yatar Toplumları etkileyen bu düşünceler, felsefî metin yalınlığıyla değil, değiştirilip dönüştürülerek anlatılır Sayfalarca süren bir edebî metnin arkasında bir cümlelik, bir iki kelimelik bir düşünce olabilir Edebî metin, bu yönüyle felsefî metinlerden ayrılır Örneğin Albert Camus'nun romanlarında (Bulantı, Düşüş vs) egzistansiyalizm (varoluşçuluk) felsefesinin işlendiği görülebilir

f) Edebiyat ile Bilim -Teknik Arasındaki İlişki

Bilim ve teknik insan hayatını etkileyen, değiştiren, insan hayatına yön veren yenilikleri, gelişmeleri içerir Değişen insan yaşamı, değişiklikleriyle edebi eserlerde yer alır Bir toplumun bilim-teknikteki seviyesini, yazılan edebî metinlere bakarak tahmin edebiliriz Bilim ve teknikteki gelişmeler, edebiyatın gelişmesini de etkilemiştir Örneğin, matbaanın bulunması, herkesin edebî eserlere ulaşımını kolaylaştırmış, gazetenin çıkarılmasına zemin hazırlamış; bu da gazete çevresinde oluşan edebî metinlerin oluşumunu sağlamıştır 20 yüzyılda "fütürizm" (gelecekçilik) akımına mensup sanatçılar edebiyatı tamamıyla teknolojik gelişmelerin bir anlatım aracı olarak görmüşlerdir

3 Dilin İnsan ve Toplum Hayatındaki Yeri ve Önemi

Dil insanlar arasında anlaşmayı sağlayan tabii bir vasıta; kendi kanunları içerisinde yaşayan ve gelişen canlı bir varlık; milleti birleştiren, koruyan ve onun ortak malı olan sosyal bir müessese; bin yıllar boyunca gelişerek meydana gelmiş bir sosyal kurum; seslerden örülmüş bir ağ; temeli bilinmeyen zamanlarda atılmış bir gizli antlaşmalar sistemidir

Dil, diğer insanlarla bütün ilişkilerimizde bize aracılık eden, sosyal bağlarımızı düzenleyen bir vasıta olarak hayatımızın her safhasında mevcuttur Evde, okulda, sokakta, çarşıda, iş yerinde ve her yerde onunla beraber yaşıyoruz İnsan konuştuğu dili doğduğu günden itibaren hazır bulur Fakat dil doğuştan bilinmez İlk aylarda ağlamalar, taklit, birtakım hareketlerle anlaşma sağlamaya çalışır Çocuk içinde yaşadığı topluluğun dilini, anadilini uzun bir çıraklık devresi süresince öğrenir Daha sonra kulağına gelen seslerin belli kavramlara, hareketlere, varlıklara karşılık olduğunu anlamaya başlar

Dil insan benliğinin ayrılmaz bir parçasıdır İnsan zekasının, insanda sınırı çizilemeyen duygu ve düşünce kabiliyetinin sonuçları kendi benliğinin dışına ancak dille aktarılabilir Bu bakımdan dil ile düşünce iç içe girmiş durumdadır İnsan dil ile düşünür Dilin gelişmesi düşünmeyi düşünceye, düşüncenin gelişmesi de dile bağlıdır Çeşitli medeniyetlerin meydana getirilmesini sağlayan düşünce, gelişmesini dile borçludur

Dil her şeyden önce sosyal ve millî bir varlıktır Fertlerin üstünde, bir milleti ilgilendirir Bütün bir milletin duygu ve düşünce hazinesini teşkil eder Bir milleti ayakta tutan, fertleri birbirine bağlayan, sosyal hayatı düzenleyen ve devam ettiren, millî şuuru besleyen bir unsur olarak dilin oynadığı rol çok büyüktür Bağımsızlığın temeli millî şuurdur Millî şuurun en kuvvetli kaynağı ise dildir

Belli ses öbeklerinin insanlar arasında danışıklı bir değer kazanarak birer kavrama karşılık olmaları dilin oluşmasında esas sayılabilir Bunun gibi onların çeşitli kullanışları da ortak değerler bağlayarak dilin kurallarını meydana getirmiş olmalıdırlar bunlar üreyip genişlemiş ve az çok titizlikle korunarak kuşaktan kuşağa aktarılmıştır Ses kanunlarına uyup zamanla değişmelere uğramış olmaları da tabiidir

Dil ile düşünce organı olan insan beyni destekleşe oluşmuş olmalıdır Öyle ki sonuçta dil düşünmenin de bir vasıtası olmuştur Ana dilimizden cümleler kurarak düşünürüz Bunları dile getirdiğimizde adına konuşma deriz Dil olmasa düşünce ve duygu da gelişmezdi, insan topluluğu ilerlemez, bir medeniyet oluşturamazdı Yine insanoğluna bahşedilen din hayatı ile sanat hayatı da dil temeli üzerine kurulmuşlardır

Dil konuşma aygıtının çıkardığı çok çeşitli seslerin son derecede karmaşık bir birleşiminden meydana gelir Ancak kulağımız da bunları bütün incelikleri ile ayırabilecek yaradılıştadır Bu sebeple biz onları çözümlemekte güçlük çekmeyiz Konuşma organlarının belirli bir durum alarak bir an içinde çıkardıkları basit sese bir seslik, yahut sadece ses deriz: a, ü, b, t gibi Bir soluk hamlesi içinde çıkan birkaç sesin topluluğuna da hece adını veririz: "bu, ka-pı, pen-ce-re" gibi

Bir dilde bir anlamı olan tek veya çok heceli ses öbeklerine kelime deriz:: "kuş, görmek, umutsuz" gibi Bir dilin bütün kelimeleri o dilin kelime dağarcığını meydana getirir Kelimelerin bir düşünceyi bir bütün olarak anlatan düzenli topluluğuna cümle adını veririz: "Orhan okula gitmelidir" Bir maksadı anlatmak için bir sıra cümleler kullanırız Buna da söz deriz Sözlerle anlaşmak konuşmakla olur

İnsanlar sözlerini uzaktakilere ulaştırmak, ya da uzun zaman saklamak ihtiyacı ile onları daha dayanıklı bir işaret sistemine çevirmeyi düşünmüşler, yazıyı icat etmişlerdir Eski insanlar hakkında bilgilerimizi bıraktıkları yazılı belgelerden alıyoruz Milletlerin yazıdan önceki yaşayışları hakkında pek az şeyi öğrenebildiğimiz için tarih yazıyla başlar, diyoruz

İnsanlar her kelime için, her hece için, veya her ses için ayrı işaretler kullanan türlü yazı sistemleri yapmışlardır Bugünkü ileri milletlerin yazılarında her işaret bir ses karşılığıdır Buna harf deriz Bir dilin kullandığı harflerin topluluğu o dilin alfabesi olur Bu türlü yazıya da alfabe yazısı adını veririz Yazılı bir sözü yeniden seslendirmeye okuma diyoruz Sessiz okumak da olur

Kültür Nedir?

Bugüne kadar kültürün pek çok tanımı yapılmıştır Bu tanımlardan birkaçını aşağıya alıyoruz:

"Tarihin derinliklerinden süzülüp gelen; zamanın ve ihtiyaçların doğurduğu, şuurlu tercihlerle, manalı ve zengin bir sentez oluşturan; sistemli ve sistemsiz şekilde nesilden nesile aktarılan; bu suretle her insanda mensubiyet duygusu, kimlik şuuru kazanılmasına yol açan; çevreyi ve şartları değiştirme gücü veren; nesillerin yaşadıkları zamana ve geleceğe bakışları sırasında geçmişe ait atıf düşüncesi geliştiren; inanışların, kabullenişlerin, yaşama şekillerinin bütününe KÜLTÜR denir" Sadık Kemal TURAL

"kültür bir toplumun yaşama tarzıdır" C WIESLER

"Kültür denilince karşımıza bir yığın hadise çıkar Bir toplum da, tabiatın dışında, insan elinden ve dilinden çıkma her şey kültür kavramı içerisine girer "Mehmet KAPLAN

"Kültür, bir topluluğu, bir milleti millet yapan , onu başka milletlerden ayıran hayat tezahürlerinin bütünüdür Bu hayat tezahürleri her milletin kendine has olan millî değerleridir" M ERGİN

Görülüyor ki bütün tanımlarda millet ve milleti meydana getirme, fertler arasındaki ilişkiler, tabiata hakim olma, tarihi bağ gibi pek çok özellik kültüre ait olarak ifade edilmektedir Demek ki milleti millet yapan maddî-manevî değerlerin hepsine kültür diyoruz

KÜLTÜR UNSURLARI NELERDİR?

1 Dil:

Dil, kültür unsurlarının başında gelir Çünkü dil olmadan öteki unsurların meydana gelmesi mümkün değildir Dil bir milletin ses dünyasıdır Her millet kainatı değişik şekillerde algılamış ve yorumlamıştır Aynı zamanda dil kültüre ait bütün değerleri bünyesinde barındıran bir kültür hazinesidir Bir dil, onu kullanan milletin kafa yapısını, nasıl düşündüğünü, zihninin nasıl çalıştığını ve mantığını ortaya koyar

2 Din

Kültür unsurları içerisinde çok önemli bir yere sahiptir Bilhassa eski devirlerde yüzyıllarca bu kültür unsuru ön planda bulunmuş ve öteki kültür unsurlarını gölgede bırakmıştır Dinin milletler üzerindeki hakimiyeti, imparatorluklardan millî topluluklara geçinceye kadar devam etmiştir Milliyetçilik çağında milletler imparatorluklardan kopunca dinin fonksiyonu da azalmıştır Dinin bir millet içerisindeki kültüre etkisi ve kültürün diğer unsurlarının oluşması ve değişmesindeki rolü ise devam etmektedir Dini bayramlarımız ve törenlerimiz bunun açık örnekleri olarak dikkati çekmektedir

3 Gelenek ve görenek

Bunlar bir milletin yazılı olmayan veya hepsi yazılı olmayan kanunlarıdır Yazılı kanunların çoğu gelenek ve göreneklere göre düzenlenmiştir Kanun, insanın toplum içerisindeki davranışlarını düzenler İnsanlar bu düzeni asırlar boyunca gelenek ve göreneklerle sağlamışlardır Fakat günümüzde bile yazılı anayasası bulunmayan ülkeler vardır Bunlar toplum düzeninin hâlâ gelenek ve göreneklerle sağlamaktadırlar Aslında kişinin bütün hal ve hareketlerinin yazılı kanunlarla tanzim etmek mümkün değildir Çünkü yasalar genellikle hakları ve cezaları tayin etmektedir Oysa insanın toplumda birçok sosyal ilişkileri bulunmaktadır: özür dilemek, selamlaşmak, saygı göstermek, davetlere katılmak, konuşmak, tartışmak, yazmak vs Bu davranışlarda nasıl bir usulün gerektiğini kanunlar dğil gelenek ve görenekler tayin eder

4 Sanat

Sanat, bir millet diğer milletlerden ayıran, bir millete has duygu ve zevklerin tezahürü ve şekillenmesidir O milletin güzeli yaratma ve bulma tarzıdır İnsanoğlu barınır, beslenir, sosyal ve ruhsal ihtiyaçlarını gidermeye çalışır Bunları yaparken oyalanmak, ruhunu okşamak, güzeli yakalamak, yeni güzellikler ortaya koymak ister Bunun sonucunda sanat eseri ortaya çıkar Her milletin sanat eğilimi ayrı bir özellik taşır Söz, ses , mekan, renk ışık zevk ve anlayışı farklıdır Demek ki sanat bir milletin ortak zevkinin ifade edilişidir Bur kültür unsuru edebiyat, resim, mimarı, heykel vb gibi kollara ayrılır

5 Dünya görüşü

Dünya görüşü bir milletin başka milletlerden farklı olan hayat felsefesidir Bir milletin fertleri ortak kültür dolayısıyla tutum, zihniyet ve davranış bakımından çeşitli ortak özellikler gösterirler Sosyal ve ruhî olaylar karşısında fertlerin bu ortak tutum ve davranışları o milletin dünya görüşünü meydana getirir Bunun için her millette değerler ve değer yargıları farklıdır Askerlik, kahramanlık, aşk , madde, namus, temizlik, ahlak, ölüm, eğlence vs Gibi hayat hadiseleri ve kavramları her millette değişik davranışlarla karşılanır

6 Tarih

Milleti, dolayısıyla kültürü meydana getiren unsurlardan birisi olan tarih, bir milletin çağlar içindeki yürüyüş ve görünüşüdür Tarih mazidir, fakat bu mazi bugünün ve dünün fertlerini millet içerisinde birbirine bağlayarak geleceğe taşır Fertler arasında kader birliği temin eder Aynı millete mensup insanlar tarih sayesinde akrabalıklarının farkına varabilirler Tarih bir milletin nereden gelip nereye gittiğini gösteren kültür unsuru olarak, o milletin hayatında önemli bir yer tutar

KÜLTÜR TAŞIYICI OLARAK DİL

Dil, millî hafızanın, millî hatıraların, duyguların ve düşüncelerin, bütün maddî ve manevî değerlerin, bütün buluş ve yaradışların ortak hazinesidir Millet denilen insan topluluğunun en önemli sosyal varlığıdır Kültürün ilk ve temel unsurudur

Kültür, varlığını nesilden nesile intikale borçludur Kültürün nesilden nesile geçmesi, böylece devamı ve yaşaması kültür taşıyıcı eserler, eğitim ve öğretim yolu ile olur Onun içindir ki kültür eserleri, eğitim ve öğretim kültürün hayat şartıdır Dolayısıyla eğitim ve öğretimin esas görevi kültürün intikal ve devamını sağlamaktır

Bir milletin fertleri arasındaki ortak duygu ve düşünce akımı dille kurulabilmektedir Bu akım dünden bugüne, bugünden yarına dille aktarılmaktadır Bundan dolayı dil, aynı zamanda bir kültür aktarıcısı, bir kültür taşıyıcısıdır Bir milletin tarihi, coğrafyası, değer ölçüleri, folkloru, müziği, edebiyatı, ilmi, dünya görüşü ve millet olmayı gerçekleştiren her türlü ortak değerleri yüzyılların süzgecinden süzüle süzüle kelimelerde, deyimlerde sembolleşerek hep dil hazinesine akıtılmakta, özünü orada saklamaktadır

Gelenek ve görenekler, dünya görüşü, din, sanat, tarih vb dil sayesinde nesilden nesile aktarılır Zaten bütün bu unsurların teşekkül edebilmesi için milletin meydana gelmiş olması lazımdır Milletin ve öteki kültür unsurlarının oluşmasında en başta gelen dildir

Kültür denilince ilk akla gelen şey dildir Dil, millet denilen sosyal varlığı birleştirmektedir Fertler arasında duygu ve düşünce birliği vücuda getirmektedir Milletler duygu ve düşüncelerini yazıya geçirince daha sağlam bir birlik meydana geliyor Çünkü yazı sayesinde duygu ve düşünceler hem zaman hem de mekân içinde yayılıyor Biz Orhun Yazıtları sayesinde bundan bin iki yüz yıl önce Göktürklerin varlığı, meseleleri, duygu ve düşünceleri hakkında bir fikir ediniyoruz Türklerin yöneticisi durumunda olan şahısların halkı muhatap alıp, halka hitap ettiklerini, yaptıkları işleri halka anlattıklarını görüyoruz Bu da milletimizdeki demokrasi anlayışının yüzyıllar öncesine kadar uzandığının bir delilidir Aynı hitap şeklini yıllar sonra 1071'de Malazgirt'te Alpaslan'da, 20 yüzyılda Atatürk'te görebiliyoruz

Türk edebiyatı en eski çağlardan bugüne kadar, bütün safhaları, devirleri ve sosyal tabakaları ile Türk milletinin hayatını, zevkini, dünya görüşünü, yaratma gücünü gösteren bir duygu, düşünce ve hayal dünyasıdır Halk edebiyatı halkın yaşayışının, inanç ve değer hükümlerinin bir hazinesidir Bu edebiyat, beşikten başlayarak insan hayatının bütün safhalarını içine alır Türk halk edebiyatı aşk, ölüm, hasret, tabiat sevgisi, gurbet, anı, din duygusu, alay, kahramanlık, ahlak gibi bütün duyguları işler Bunların hepsi de kültürümüze ait unsurlardır ve edebiyat vasıtasıyla taşınmaktadır Edebiyatın temel malzemesi ise dildir

Bir şair duygu ve düşüncelerini kendi milletinin fertlerine ancak dili ile ulaştırabilir Bir yazar, bir bilim adamı, bir devlet adamı, bir filozof görüşlerini topluma dil yolu ile yayabilir Milletimizin dünya görüşü Yunus Emre'nin ilahilerinde, Türk halkının bayrakta sembolleşen vatan sevgisi Mehmet Akif'in İstiklal Marşı'nda, millî mücadele ruhu Mehmet Emin Yurdakul'un şiirlerinde ve bu dönemin romanlarında, İstanbul'un güzellikleri, İstanbul halkının gelenek ve görenekleri Yahya Kemal'in eserlerinde, Hüseyin Rahmi ve Ahmet Hamdi Tanpınar'ın romanlarında, Anadolu insanının yaşayışı ve değer ölçüleri Yakup Kadri 'nin eserlerinde ebedîleşmiştir Türk milletinin gelenekleri, folkloru, yüzlerce yıllık hayat tecrübelerinin sonuçları veciz ifadesini atasözlerinde bulmuştur Destanlar toplum hayatını derinden etkilemiş şahıs ve olayların efsaneleşerek günümüze kadar uzanmış canlı tablolarıdır Deyimler Türk mantığının, dil felsefesinin sembolleridir

Kutadgu bilig ile Divanü lügat-it Türk kültür hazinelerimizin en eski olanlarından sadece ikisidir Bu satırlara sığmayacak nice eserlerimiz mevcuttur Bunlardan kültürümüzle ilgili pek çok unsuru öğrenebiliyoruz Kutadgu Bilig ve Divanü Lügat-it Türk'te Türk millî bünyesinin ortaya konulduğunu görüyoruz Divanü Lügat-it Türk'te bu millî bünyenin dış yapısı üzerinde durulmuştur Kutadgu Bilig 'de ise bu bünyenin iç kısmıyla ilgili esaslar yer almaktadır Bu eserlerden Türklerin yaşama şekilleri, dünya görüşü, gelenek ve görenekleri vb öğreniyoruz Bütün bu bilgiler bize dil vasıtasıyla intikal etmiştir

Dil, milletler arasında da kültür taşıyabilmektedir Zorunlu olmayan kültürün değişmelerinde bunu açıkça görebiliyoruz Gerçi zorunlu kültür değişmelerinde de dil unsuru mutlaka vardır İnsanları bir araya getiren dildir Bir millet başka bir milletle temas etmek suretiyle birtakım kelimeler alabilir Her kelime kültüre ait bir unsur olduğu için, alındığı şekliyle olmasa bile o milletin kültüründen izler taşıyacaktır Günümüzde ulaşım ve iletişimin hızla gelişmesi kültür alış verişlerini de hızlandırmıştır

Sonuç olarak diyebiliriz ki kültürün nesilden nesile aktarılması, diğer milletlere tesir etmesi, yaşaması ve gelişmesi dil sayesinde mümkün olabilmektedir Milleti meydana getiren unsurların başında gelen dil, aynı zamanda kültürün oluşması ve yaşamasında da en büyük görevi üstlenmiş durumdadır

4 Metin

Edebi metin : İnsanların iç dünyasında zevk uyandırmak ve onları etkilemek için ortaya konulan edebi yazılardır işte şair ve yazarlar bu etkiyi gerçekleştirmek için kelimeler üzerine yoğun ve derin anlamlar yükler, kimisi şekil açısından bunu yakalamak ister kimi de anlam açısından

Edebi metinlerde amaç sadece anlamları sunmak değil aynı zamanda kişiyi etkilemek amaçların en başında gelir Şair ve yazarlar hayal dünyasını düşünceleriyle yoğunlaştırır ve bunu yazıya döker Edebi metinleri anlamak için söz ve terkipler, edebi tarzlar hakkında ön bilgie sahip olunmalıdır yoksa işin içinden çıkılamaz Çünkü okur ilk okuyuşunda anladığını ve keyif aldığını sanar ama işin aslı görünüşte ki gibi değil kelimelerin içine gizlenen derin düşüncelerdir

----------------------------------------------------------------------

Bir başka ifadeyle edebi metin, duygu düşünnce ve hayallerin insanda heyecan ve hayranlık uyandıracak şekilde ve estetik bir yapı içinde söylenmesi ve yazılması ile oluşan edebiyat ürünlerine denir

Özellikler:

1İşlenmiş bir dil ve anlatımla oluşur

2İnsanda güzel duygular,hayaller ve zevkler uyandırır

3İnsanın duygu düşünce ve hayallerini besler

4Ait oldugu toplumun sosyal ve kültürel özelliklerini taşır

------------------------------------

METİN NEDİR?

Metin, belirli bir iletişim bağlamında, bir ya da birden çok kişi tarafından sözlü ya da yazılı olarak üretilen anlamlı bir yapıdır Metin çok farklı düzeylerde dille iletişimde bulunmak amacıyla cümlelerden oluşan, cümlelerle oluşturulan anlatma ve anlaşma aracıdır

Metnin oluşumunda sesten paragrafa dil birimleri kullanılır

Edebi Metin Nedir?

Edebî metinlerde dil, bilgi aktarmak veya öğretmek amacıyla kullanılmaz Kelimeler, günlük hayatta, herkesin bildiği, alışılmış anlamlarıyla değil, yazarın okuyucuya sunmak istediklerine göre yeni anlamlar yüklenir

Edebî Metinler İle Bilimsel Metinlerin Farkı

Bu bakımdan anlatmaya bağlı edebî metinler ile bilimsel metinler birbirinden farklıdır Bilimsel metinlerde anlam herkes için aynıdır Hiçbir yerde ve durumda değişmez "Akdeniz'in bitki örtüsü makidir" gibi bir cümle herkes tarafından aynı şekilde algılanır Ancak edebî metinlerde, okuyucunun o anda içinde bulunduğu ruh hâli, dünya görüşü, bilgi ve kültür seviyesi edebî metnin anlamını değiştirir Çünkü edebî metinlerdeki sözler veya söz grupları yalnızca sözlük anlamlarıyla metinde yer almazlar; bulundukları bağlama(ortama) göre anlam değeri kazanırlar

Edebî metinler yan anlam bakımından zengindir Kelimeler ve kelime grupları, metin içerisinde farklı anlamlar kazanır Bu nedenle edebî metinler anlam bakımından zenginleşir Tek bir anlamları bulunmaz, okuyucunun bilgisi, görgüsü, psikolojik durumuna göre yeniden anlamlandırılır ve yorumlanırlar

Anlam, Anlama, Anlatım, Yorum ve Yorumlama

Bir metnin yorumundan söz edebilmek için, onun anlamı üzerinde durmak gerekir

Anlam, iletişim esnasında, iletinin, alıcıda uyandırdığı her türlü etkidir Anlam, anlatımla gerçekleşir

Anlatım ise; düşüncenin, duygunun kısacası anlamın sözle, davranışla, jest ve mimiklerle alıcıya ulaştırılmasıdır

Anlatmak insan için vazgeçilmez bir ihtiyaçtır Bunun oluşması için bir gönderici (yazar), bir alıcıya (okuyucuya) ve bir iletiye (mesaja) ihtiyaç vardır Bu iletinin alıcı tarafından tam olarak algılanabilmesi için alıcı ile gönderici arasında dil ve kültür birlikteliğine, alıcının bilgi bakımından donanımına ihtiyaç vardır Bu bakımdan ileti ile alıcı arasında bir bağın bulunması gerekir

Okuyucunun metni yeniden anlamlandırma, değerlendirme va adlandırmasına yorum denir

Edebî metinler okuyucunun kültürüne, anlayışına, zevkine, içinde bulunduğu psikolojik duruma göre yeni anlam değerleri kazanırlar

Anlam değerleri her okuyucuda ve her okunduğunda yenilenir Bu bakımdan edebî metinlerin bir tek anlamları yoktur Her okunduğunda yeniden anlam kazanır, yeniden yorumlanırlar Bu da kurmaca oluşlarından ve yan anlam bakımından zenginliklerinden kaynaklanır

Anlatmaya bağlı edebî metinlerde yazarlar, dış dünyadan aldıkları izlenimleri bir tema çevresinde kurmaca bir yapı ile anlatırlar Kurmaca gerçek olmayan demektir Onların da kendi içerisinde dereceleri vardır Dış dünyada yaşanan gerçek bir olayın anlatıldığı ve gerçeklik iddiası taşıdığı metinler, tarih veya hatıradır

5 Edebî Metin

Edebi metin : İnsanların iç dünyasında zevk uyandırmak ve onları etkilemek için ortaya konulan edebi yazılardır işte şair ve yazarlar bu etkiyi gerçekleştirmek için kelimeler üzerine yoğun ve derin anlamlar yükler, kimisi şekil açısından bunu yakalamak ister kimi de anlam açısından

Edebi metinlerde amaç sadece anlamları sunmak değil aynı zamanda kişiyi etkilemek amaçların en başında gelir Şair ve yazarlar hayal dünyasını düşünceleriyle yoğunlaştırır ve bunu yazıya döker Edebi metinleri anlamak için söz ve terkipler, edebi tarzlar hakkında ön bilgie sahip olunmalıdır yoksa işin içinden çıkılamaz Çünkü okur ilk okuyuşunda anladığını ve keyif aldığını sanar ama işin aslı görünüşte ki gibi değil kelimelerin içine gizlenen derin düşüncelerdir

----------------------------------------------------------------------

Bir başka ifadeyle edebi metin, duygu düşünnce ve hayallerin insanda heyecan ve hayranlık uyandıracak şekilde ve estetik bir yapı içinde söylenmesi ve yazılması ile oluşan edebiyat ürünlerine denir

Özellikler:

1İşlenmiş bir dil ve anlatımla oluşur

2İnsanda güzel duygular,hayaller ve zevkler uyandırır

3İnsanın duygu düşünce ve hayallerini besler

4Ait oldugu toplumun sosyal ve kültürel özelliklerini taşır

------------------------------------

METİN NEDİR?

Metin, belirli bir iletişim bağlamında, bir ya da birden çok kişi tarafından sözlü ya da yazılı olarak üretilen anlamlı bir yapıdır Metin çok farklı düzeylerde dille iletişimde bulunmak amacıyla cümlelerden oluşan, cümlelerle oluşturulan anlatma ve anlaşma aracıdır

Metnin oluşumunda sesten paragrafa dil birimleri kullanılır

Edebi Metin Nedir?

Edebî metinlerde dil, bilgi aktarmak veya öğretmek amacıyla kullanılmaz Kelimeler, günlük hayatta, herkesin bildiği, alışılmış anlamlarıyla değil, yazarın okuyucuya sunmak istediklerine göre yeni anlamlar yüklenir

Edebî Metinler İle Bilimsel Metinlerin Farkı

Bu bakımdan anlatmaya bağlı edebî metinler ile bilimsel metinler birbirinden farklıdır Bilimsel metinlerde anlam herkes için aynıdır Hiçbir yerde ve durumda değişmez "Akdeniz'in bitki örtüsü makidir" gibi bir cümle herkes tarafından aynı şekilde algılanır Ancak edebî metinlerde, okuyucunun o anda içinde bulunduğu ruh hâli, dünya görüşü, bilgi ve kültür seviyesi edebî metnin anlamını değiştirir Çünkü edebî metinlerdeki sözler veya söz grupları yalnızca sözlük anlamlarıyla metinde yer almazlar; bulundukları bağlama(ortama) göre anlam değeri kazanırlar

Edebî metinler yan anlam bakımından zengindir Kelimeler ve kelime grupları, metin içerisinde farklı anlamlar kazanır Bu nedenle edebî metinler anlam bakımından zenginleşir Tek bir anlamları bulunmaz, okuyucunun bilgisi, görgüsü, psikolojik durumuna göre yeniden anlamlandırılır ve yorumlanırlar

Anlam, Anlama, Anlatım, Yorum ve Yorumlama

Bir metnin yorumundan söz edebilmek için, onun anlamı üzerinde durmak gerekir

Anlam, iletişim esnasında, iletinin, alıcıda uyandırdığı her türlü etkidir Anlam, anlatımla gerçekleşir

Anlatım ise; düşüncenin, duygunun kısacası anlamın sözle, davranışla, jest ve mimiklerle alıcıya ulaştırılmasıdır

Anlatmak insan için vazgeçilmez bir ihtiyaçtır Bunun oluşması için bir gönderici (yazar), bir alıcıya (okuyucuya) ve bir iletiye (mesaja) ihtiyaç vardır Bu iletinin alıcı tarafından tam olarak algılanabilmesi için alıcı ile gönderici arasında dil ve kültür birlikteliğine, alıcının bilgi bakımından donanımına ihtiyaç vardır Bu bakımdan ileti ile alıcı arasında bir bağın bulunması gerekir

Okuyucunun metni yeniden anlamlandırma, değerlendirme va adlandırmasına yorum denir

Edebî metinler okuyucunun kültürüne, anlayışına, zevkine, içinde bulunduğu psikolojik duruma göre yeni anlam değerleri kazanırlar

Anlam değerleri her okuyucuda ve her okunduğunda yenilenir Bu bakımdan edebî metinlerin bir tek anlamları yoktur Her okunduğunda yeniden anlam kazanır, yeniden yorumlanırlar Bu da kurmaca oluşlarından ve yan anlam bakımından zenginliklerinden kaynaklanır

Anlatmaya bağlı edebî metinlerde yazarlar, dış dünyadan aldıkları izlenimleri bir tema çevresinde kurmaca bir yapı ile anlatırlar Kurmaca gerçek olmayan demektir Onların da kendi içerisinde dereceleri vardır Dış dünyada yaşanan gerçek bir olayın anlatıldığı ve gerçeklik iddiası taşıdığı metinler, tarih veya hatıradır

6 Edebiyat ve Gerçeklik

Gerçeklik: nesnel olarak var olan her şeydir Çevremiz, yaşadıklarımız, tanık olduğumuz olaylar, bütün maddi evren Bu duruma doğal gerçeklik denir

Edebiyatta gerçeklik:

1 Edebiyat eserindeki içeriğin gerçeklikle bağı vardır Eseri oluşturan yazar ya da şair belli bir toplumsal gerçeklik içinde yaşamaktadır ve eserinde gerçekliği şöyle ya da böyle yansıtır

2 Edebiyat eseri, yazıldıktan sonra da toplumsal gerçeklik içinde yer alır Sonuçta o eseri okuyanlar belli bir toplumsal gerçeklik içinde bulunduğuna göre eserin gerçeklikle bağı başka bir biçimde sürmektedir Kısacası yazmak da gerçeklikle ilişki kurmanın bir yoludur

• Yazar içinde yaşadığı gerçekten yola çıkarak eserini oluşturur Ancak yaşanan doğal gerçeklik olduğu gibi değil, edebiyatın kuralları içinde esere yansır Yani sanatçı doğal gerçekliği konu olarak ele alıp yeni bir gerçeklik içinde tekrar şekillendirir, kurgular; buna edebi gerçeklik denir

• Sanat; nesnel, gerçek dünyanın öznel tasarımıdır Bu durumda gerçeklikten yararlanmaları yönüyle, bilimle sanatın ayrı olmadığını , yalnızca yöntemlerinin farklı olduğunu söyleyebiliriz

• Edebiyat insana özgü özellikleri, kurmacanın dünyasında dile getirir

• Edebi metnin konusu; doğa ile ilişki halindeki en geniş anlamıyla duyan, düşünen, tasarlayan, yaşayan insandır Dolayısıyla edebi metinlerde insanla ilgili her konu işlenebilir

• Bilim de sanat da aynı gerçeklikle uğraşır Sanat , gerçekliği insana özgü özelliklerden hareketle değiştirerek yeniden oluşturur, bilim ise açıklar

• Edebi metin yazılırken dönemin özelliklerinden ve o dönemdeki her türlü gerçeklikten yararlanılır Ancak bu yararlanma, bilimin gerçeklikten yararlanmasından farklıdır

• Sanat gerçekliği değiştirip, dönüştürüp, yorumlayıp, yeniden yaratır

• Edebi metinlerde; dönemin ilmi, felsefi, teknik ve sosyal alandaki verileri, siyasi tartışmaları kurmacanın olanaklarıyla işlenir

• Gazete haberi, tıbbi makale, sözleşmegibi metinler gerçekliği doğrudan doğruya ifade eder Roman, öykü, şiir gibi türler ise doğal gerçekliği edebi öğelerle birleştirerek "kurmaca gerçeklik" haline getirir

• Sanat eserleri de edebiyat eserleri gibi kurmacadır

SANAT

İŞİTSEL (FONETİK SANATLAR)

Müzik, edebiyat

GÖRSEL (PLASTİK ) SANATLAR

Mimari, heykel, resim, hat

DRAMATİK (RİTMİK) SANATLAR

Tiyatro, dans, sinema, bale, opera

Bir edebî eserin temel özelliklerinden biri de sanatçının, eserinde meydana getirdiği dünyadır Edebî eserde dış dünya, insan ve insana özgü özellikler kurmaca yoluyla dile getirilir Bununla birlikte edebî eserlerde oluşturulan bu dünya tamamen hayalî değildir Yani dış dünya dediğimiz gerçek dünya ile bağlantılıdır Fakat gerçeğin tıpatıp aynısı da değildir

Gerçeğin olduğu gibi yansıtılmaya çalışıldığı metinler, bilimsel metinlerdir Nasıl ki bir ressamın yaptığı tablodaki görüntü ile o görüntünün gerçeği arasında "ressam farkı" varsa, edebî eserlerde de "yazar farkı" vardır Sanatçı, görüp duyduklarından etkilenir, onları yeniden biçimlendirir ve hayalinde yorumlar Bu yorumlamada şair ya da yazarın hayata bakışı aldığı eğitim, yaşadığı dönem, içinde yaşadığı çevre etkili olur Ayrıca bilim ve bilgi alanlarının ortaya koyduğu sonuçlar, edebiyatın gerçekliğine kaynaklık eder

Edebî metinlerin özelliklerinden biri de dikkatlere sunulan olayın hayalî olmasıdır Destan, masal, mesnevî, hikâye ve roman gibi edebî eserleri, tarih, biyografi, seyahat yazısı, hatıra ve benzeri eserlerden ayıran hususiyet de burada aranmalıdır

Kısacası edebi metinde olay, tarihî ve yaşanmış olandan farklıdır Hiçbir romanın tarihî ve yaşanmış olayı olduğu gibi dikkatlere sunduğu iddia edilemez Gerçek dediğimiz şey, değişikliğe uğrayarak edebî eserin dünyasına girer Bundan dolayıdır ki hayatın gerçeği ile sanatın gerçeği birbirinden farklıdır En gerçekçi olduğu iddia edilen edebî eserler dahi yaşanmış olanı değil, gerçeğe uygun olanı dikkatlere sunar

Kurtuluş Savaşı, tarihî bir hadisedir Tarihçiler bu hadiseyi anlatırlar, romancılar da eserlerine konu alırlar Tarihçinin çalışması bir fotoğrafa; romancının çalışması ise resme benzer

İçinde bulunduğumuz, yaşadığımız âlemin dışında edebî metinde yer alan âleme haricî âlem (kurmaca dünya) denir Bu âlem, insanın hayalinde oluşur ve anlatma vasıtasıyla dışa aksettirilir

Özetle, edebiyat, gerçek hayatın yorumlanmasıdır

II ÜNİTE Aşağıdadır

II ÜNİTE: COŞKU VE HEYECANI DİLE GETİREN METİNLER (ŞİİR)

1 Şiir İnceleme Yöntemi

a Şiir ve Zihniyet

"Zihniyet" terimi ile bir dönemdeki sosyal, siyasî , idarî, adlî, askerî, dinî güçlerin, sivil toplum örgütlerinin, ticarî hayatın, eğitim etkinliklerinin birlikte oluşlturdukları ortam ve bunların hiçbirine indirgenemeyen duygu, anlayış ve zevk bütünü kastedilmektedir

Her sanat eseri yazıldığı dönemin izlerini taşır Sanatçılar da sosyal bir çevre içerisinde yaşarlar ve içinde yaşadıkları sosyal ve kültürel olaylardan etkilenirler Şiirlerinde içinde yaşadıkları çağın zihniyetini yansıtırlar

Bir toplumun bireyleri, o toplumun kültürüyle, gelenek ve görenekleriyle, değer yargılarıyla yetişir Bu yetişme sonucunda da bireyler, ortak bir zihniyete ulaşırlar Böylece o toplumun bireyleri, olaylar ve durumlar karşısında benzer tepkiler ortaya koyarlar, benzer davranışlar sergilerler Yazar ve şairlerin edebî metinlerinde, doğal olarak bu zihniyetin yansıması da görülür Sanatçılar, yaşamdan aldıkları konuları işlerken, toplumu zihniyetiyle birlikte ele alırlar Bu zihniyet de dönem dönem değişim gösterir

Türk edebiyatı başlangıçtan bu güne gelinceye dek kültür, sanat, siyasî ve sosyal alanda pek çok aşamalar geçirmiştir Bunlar arasında en önemlisi İslamiyetin kabulü (1071) ve Batı uygarlığına dönüş (1860) hareketidir Bu iki olay toplumun yaşamında sosyal, siyasî kültürel ve ekonomik değişikliklere neden olmuştur Başlangıçtan bu güne dek gelişen Türk edebiyatı şöyle sınıflandırılır:

a) İslamiyet Öncesi Türk Edebiyatı (5yy-10yy)

b) İslamî Devir Türk Edebiyatı (10yy-19yy)

c) Batı Etkisinde Gelişen Türk Edebiyatı (19yy ve 20yy)

Ayrıca bakınız>>> Türk Edebiyatının Dönemleri

a) İslâmiyet Öncesi Türk Edebiyatı ( 5 yy -10 yy)

İslâmiyet öncesi Türk Edebiyatının ne zaman başladığı hakkında kesin bilgiler yoktur Ancak diğer ulusların edebiyatlarında olduğu gibi Türk edebiyatında da destan devrine dayanan zengin sözlü bir edebiyatın olduğu bilinmektedir 5 yy- 10 yy arasını kapsayan bu dönem edebiyatı ürünleri destanlar, koşuklar, sağular ve savlar ile (5yy ile 9 yy arasında yazılan) Yenisey mezar taşları, Göktürk Anıtları ve Uygur Türklerine ait metinlerdir

Bu dönem edebiyatı sözlü ve yazılı edebiyat olmak üzere ikiye ayrılır

1 Sözlü Edebiyat

Sözlü edebiyat Türkler arasında yazının kullanılmadığı devirlerde başlayan, ağızdan ağıza ve kuşaktan kuşağa sürüp giden bir edebiyattır Belli başlı ürünleri şunlardır: destan, koşuk, sagu ve sav

2 Yazılı Edebiyat

Yazılı edebiyat Türkler arasında yazının kullanıldığı devirlerde başlayan bir edebiyattır Elimizdeki en eski örnekler 8 yüzyılda diktirilen Göktürk Yazıtları ile Uygurlar döneminden kalan bazı metinlerdir Göktürk Yazıtları şunlardır: Tonyukuk Anıtı (720), Kül Tiğin Anıtı (732) ve Bilge Kağan Anıtı (735)'dır

b) İslâmî Devir Türk Edebiyatı (10 yy -19 yy)

Türkler 10 yüzyıldan itibaren topluluklar hâlinde İslamiyeti kabul etmeye başladılar Özellikle Karahan hükümdarı Abdulkerim Satuk Buğra Han'ın 932 yılında İslamiyeti kabul etmesiyle daha da yayıldı Bu hareket 11 ve 12 yüzyıllarda da sürdü Türkler yeni din ve kültürün etkisinde mimarî, bilim, edebiyat ve sanat alanında önemli eserler ortaya koydu Edebiyat alanında Yusuf Has Hacip "Kutadgu Bilig"

Kaşgarlı Mahmut "Divanû Lûgati't Türk" Edip Ahmet "Atabetü'l Hakayık" Hoca Ahmet Yesevi de "Divan-ı Hikmet" adlı eserini bu dönemde yazdı

Anadolu sahasında ise 12 ve 13 yüzyıllarda Ahmet Fakih "Çarhname", Şeyyat Hamza "Yusuf ile Züleyha", Yunus Emre "Risaletün Nushiye " ve "Divan" adlı eserlerini yazdı

Türkler yeni dini öğrenmek amacıyla Arapça, Farsça öğrendiler Dilimize bu dillerden din yoluyla çok sayıda sözcük girmeye başladı Bu tutum ileriki yüzyıllarda daha da arttı

İslamî Devir Türk Edebiyatı üçe ayrılır:

a Tasavvuf Edebiyatı (11 yy - 19 yy)

b Klasik Edebiyat (13 yy - 19 yy)

c Halk Edebiyatı (13 yy - 19 yy)

1 Aşık Edebiyatı

2 Anonim Halk Edebiyatı

c Batı Etkisinde Gelişen Türk Edebiyatı (19yy ve 20 yy)

Osmanlı Devleti, 18 yüzyıldan başlayarak yönetim, siyaset, eğitim ve askerlik alanlarında hızla gerilemeye başlamıştır Bu çöküşü önlemek için 19 yüzyıldan itibaren zaman zaman birtakım düzenlemeler (ıslâhat) yapılmıştır Eğitim, ordu, maliye gibi kurumlarda yapılan bu düzenlemeler yeterli olamamıştır

I Abdülmecit (hüküm 1839-1861) devrinde Hariciye Nazırlığına (Dışişleri Bakanlığı) getirilen Mustafa Raşit Paşa, devletin bütünlüğünü ve gücünü koruyabilmesi için içinde yaşanan devrin ihtiyaçlarına uygun Batı esasları doğrultusunda yeniden yapılanması gerektiğini dile getirmiştir Bunun için yapılması gereken yenilikleri belirten bir fermanı, 3 Kasım 1839'da Gülhane Parkı'nda (İstanbul) halka okumuştur Bu fermana, Tanzimat Fermanı ya da Gülhane Hattı Hümâyûnu adı verilmektedir

İşte bu fermanla o güne kadar dağınık olarak yapılan düzenlemeler derli toplu hâle getirilerek, devlet kurumları Batı esaslarına göre yeniden yapılandırılmıştır

Toplum hayatındaki bu değişiklikler kısa bir süre sonra kültür, sanat ve edebiyata da yansımıştır Batı kültürüyle yetişen kuşak, yeni bir edebiyat çığırını başlatmıştır

Batı Etkisinde Gelişen Türk Edebiyatı :

a Tanzimat Devri Türk Edebiyatı (1860-1895)

b Edebiyat-ı Cedide (1896-1901)

c Fecr-Î Âti Topluluğu (1909- 1912)

ç Millî Edebiyat Dönemi (1911-1923)

d Millî Mücadele Dönemi Edebiyatı (1918- 1922)

e Cumhuriyet Dönemi Türk Edebiyatı (1923-1950)

f Günümüz Türk Edebiyatı (1950-2009)

b Şiirde Ahenk (Ses ve Ritim)

Manzume ve Şiir

SİTEM

Önde zeytin ağaçları arkasında yâr

Sene 1946

Mevsim

Sonbahar

Önde zeytin ağaçları neyleyim neyleyim

Dalları neyleyim

Yâr yoluna dökülmedik dilleri neyleyim

Yâryâr

Seni kara saplı bir bıçak gibi sineme sapladılar

Değirmen misali döner başım

Sevda değil bu bir hışım

Gel gör beni darmadağın,

Tel tel çözülüp kalmışım

Yâryâr

Canımın çekirdeğinde diken

Gözümün bebeğinde sitem var ( Bedri Rahmi Eyüboğlu )

Şiirde, duygu ses akışıyla birlikte verilmiştir "Yar" sözcüğünün sık tekrarı, -ar ve -ım uyaklarının değişik aralıklarla kullanılması ses akışını sağlamıştır Sözcüklere yan anlamlar yüklenmiştir Bireysel duyguların yansıtıldığı bir gerçeklik vardır Bu gerçeklikte çağrışım ön plandadır Bu sebeple metin yapı bakımından "şiir" özelliği taşımaktadır

Dizeleri cümleler şeklinde yazıp şiiri düz yazıya çevirmeye çalışalım:

"Önde zeytin ağaçları, arkasında yâr var Sene 1946, mevsim son*bahar Önde zeytin ağaçları neyleyim, dalları neyleyim, yâr yoluna dökülmedik dilleri neyleyim"

Görüldüğü gibi ses akışıyla ve çağrışımlarla sağlanan duygu yönü, şiir, düz yazıya çevrilince bozuluyor Çağrışım yönü güçlü olan şiirlerin düz yazıyla ifade edilmesi zordur ve anlam kaybına sebep olur Sitem adlı şiirin olay örgüsünü çıkaramayız Çünkü şiirlerde olaylar değil, olayların karşısındaki bireysel seziş, duyuş ve hayal dile getirilir Bu şiirde amaç, bireysel duygunun anlatılmasıdır

Şiirde, duygu anlatıldığı için soyut yönü ağır basar, çağrışım yönü güçlüdür, anlam çok yönlüdür

Manzume ve Manzum Hikâye

KÜFE (Manzum Hikâye Örneği)

Beş - on gün oldu ki, mu'tâda inkıyâd ile ben

Sabahleyin çıkıvermiştim, evden erkenden

Bizim mahalle de İstanbul'un kenarı demek:

Sokaklarında gezilmez ki yüzme bilmeyerek!

Adım başında derin bir buhayre dalgalanır

Sular karardı mı, artık gelen gelir dayanır!

Bir elde olmalı kandil, bir elde iskandil,

Selâmetin yolu insan için bu, başka değil!

Elimde bir koca değnek, onunla yoklayarak,

Önüm adaysa basıp, yok, denizse atlayarak,

- Ayakta durmaya elbirliğiyle gayret eden,

Lisân-ı hâl ile amma rükûa niyyet eden-

O sâl-hûrde, harab evlerin saçaklarına,

Sığınmış öyle giderken, hemen ayaklarına

Delilimin koca bir şey takıldı Baktım ki:

Genişçe bir küfe yatmakta, hem epey eski

Bu bir hamal küfesiymiş Aceb kimin?

Derken; On üç yaşında kadar bir çocuk gelip öteden,

Gerildi, tekmeyi indirdi öyle bir küfeye:

Tekermeker küfe bitâb düştü ta öteye

- Benim babam senin altında öldü, sen hâlâ

Kurumla yat sokağın ortasında böyle daha!

O anda karşıki evden bir orta yaşlı kadın

Göründü:

-Oh benim oğlum, gel etme kırma sakın!

Ne istedin küfeden, yavrum?

Ağzı yok dili yok,

Baban sekiz sene kullandı

Hem de derdi ki:

"Çok uğurlu bir küfedir, kalmadım hemen yüksüz"

Baban gidince demek kaldı, adetâ öksüz!

Onunla besleyeceksin ananla kardeşini

Bebek misin daha öğrenmedin mi sen işini?

Dedim ki ben de:

- Ayol dinle annenin sözünü!

Fakat çocuk bana haykırdı, ekşitip yüzünü:

- Sakallı, yok mu işin

Git cehennem ol şuradan?

Ne dırlanıp duruyorsun sabahleyin oradan?

Benim içim yanıyor: Dağ kadar babam gitti

- Baban yerinde adamdan ne istedin şimdi?

Adamcağız sana, bak hâl dilince söylerken

- Bırak hanım, o çocuktur, kusura bakmam ben

Adın nedir senin oğlum?

- Hasan

- Hasan, dinle

Zararlı sen çıkacaksın bütün bu hiddetle

Benim de yandı içim anlayınca derdinizi

Fakat, baban sana ısmarlayıp da gitti sizi

O bunca yıl çalışıp alnının teriyle seni

Nasıl büyüttü? Bugün, sen de kardeşini,

Yetim bırakmayarak besleyip büyütmelisin

- Küfeyle öyle mi?

- Hay hay! Neden bu söz lâkin?

Kuzum ayıp mı çalışmak, günah mı yük taşımak?

Ayıp: Dilencilik, işlerken el, yürürken ayak

- Ne doğru söyledi! Öp oğlum amcanın elini

- Unuttun öyle mi? Bayramda komşunun gelini:

"Hasan, dayım yatı mekteplerinde zabittir;

Senin de zihnin açık Söylemiş olaydık bir

Koyardı mektebe Dur söyleyim" demişti hani?

Okutma sen de hamal yap bu yaşta şimdi beni!

Söz anladım ki uzun, hem de pek uzun sürecek;

Benimse vardı o gün pek çok işlerim görecek;

Bıraktım onları, saptım yokuşlu bir yoldan

Ne oldu şimdi aceb, kim bilir, zavallı Hasan?

Mehmet Akif Ersoy

Kelimeler:

mu'tâd: Alışkanlık

buhayre: Göl

lîsan-ı hâl: Hal dili

inkıyad: Uymak

İskandil: Denizin derinliğini ölçmeye yarayan alet

rükû: Eğilme

salhurde: Eski, asırlık

delil: Kılavuz, baston

zabit: Subay

* Metinde duygu, ses akışıyla birlikte verilmiştir

* Her iki dizede bir değişen redif ve uyaklarla ve a a b b c c uyak düzeniyle ses akışı sağlanmıştır

* Ritim, aruz ölçüsüyle sağlanmıştır

* Sözcükler ağırlıklı olarak gerçek anlamıyla kullanılmıştır

* Metinde anlatılanlar yaşanması mümkün olan olaylardır Gerçek ha*yattan yapılan gözlemler bire bir anlatılmıştır

Metni düz yazıya çevirelim:

"Ben on gün önce, alışmış olduğum gibi, sabahleyin evden erkenden çıkıvermiştim Bizim mahalle, İstanbul'un kenarı demek, sokaklarında yüzme bilmeyerek gezilmez"

Görüldüğü gibi metin düz yazı şeklinde anlatılmaya daha uygundur

Metnin olay örgüsü:

1 Şairin mahallede yürümesi

2 Değneğe küfenin takılması

3 Hasan ve annesiyle konuşmaları

4 Hasanın okumak istemesi

5 Şairin oradan ayrılması

* Metinde yaşanmış veya yaşanabilecek olaylar anlatıldığı için olay ör*güsünü çıkarabiliriz

* Bu metinde amaç, doğal gerçekliği bulunan bir konuyu anlatmaktır Bu yüzden metnin anlatım yönü güçlü, çağrışım yönü zayıftır

* Metinde somut anlamlılık ön plandadır

* Bu metin yapı bakımından "manzum hikâye" özelliği gösterir

Manzume

* Ölçülü ve uyaklı manzum parçalardır

* Öğretici konular ve akılda kolay kalması istenen düşünceler bu nazım şekliyle yazılır

* Estetik kaygı taşımazlar

* Çağrışım yönü ve imgeleme zayıftır

* Manzum hikâyeler birer manzumedir

Manzum Hikâye

* Toplumu ilgilendiren olaylar işlenir

* Mensur hikâyelerdeki gibi olay, yer, zaman, kahramanlar vardır

* Daha çok ders veren, eğitici, öğretici, etkileyici konular seçilir

* Ölçü ve uyağa dikkat edilir

* Anlam, alttaki dizelerde devam eder

* Karşılıklı konuşmalara yer verilir

* Dizelerin uzunlukları aynı olmayabilir

* Bu nazım şekli edebiyatımıza Tanzimat Dönemi'nden sonra girmiştir

Manzume ve Şiir Arasındaki Ayırıcı Özellikler

("Sitem" ve "Küfe"yi dikkate alınız)

* Şiirde anlatılanları düz yazıyla ifade edemeyiz, manzumede anlatılanları düz yazıyla ifade edebiliriz

* Şiirde olay örgüsü yoktur, manzumede olay örgüsü vardır

* Şiirde bireysellik duygu ve çağrışım ön plandadır; manzumede toplumsal konular yaşanmış ya da yaşanabilecek olaylar işlenir

* Şiirde çok anlamlılık ve imge ağır basarken manzumede sözcükler genellikle gerçek anlamında kullanılır

* Manzumeler genellikle didaktik metinlerdir

Şiirde Ahenk

Şiirde ahengi sağlayan öğeler şunlardır:

-Ölçü (Hece Ölçüsü, Aruz Ölçüsü)

-Uyak/Redif/İç uyak

-Aliterasyon

-Asonans

-Ses akışı

-Vurgu ve tonlama (Söyleyiş tarzı)

Şiirde ahenk unsurları nelerdir?

AHENK UNSURLARI

1Şiirde şekil ve muhtevanın ideal uyumudur

2Dizeleri oluşturan kelimelerdeki şiiri oluşturan dizelerdeki seslerin uyumu demektir

3Şiirle düz yazıyı birbirinden en önemli özellik ahenktir

4Ahenk unsurları armoni ve ritm olmak üzere iki başlık altında ele alınır

ARMONİ

1Ard arda gelen dizelerdeki seslerin uyumu demektir

2 Bu uyum birbirine yakın ünlü ve ünsüz seslerin tekrar edilmesiyle sağlanır

Aliterasyon: ünsüz seslerin ard arda tekrar edilmesiyle elde edilir

Bir büyük boşlukta bozuldu büyü

Canımdan canına nice can aksın ey can

Asonans: ünlü seslerin ard arda tekrar edilmesiyle elde edilen armonidir

Ayağın sakınarak basma aman sultanım

Dökülen mey kırılan şişe-i rindân olsun

RİTM

1Şiirde uyak ve ölçünün ustalıklı kullanılmasıyla elde edilen ahenktir

Târik-i gülzâr-ı âlem / mâlik-i mülk-i âdem

Münkirine mahz-ı mâtem / müminine sûrsun (Itrî)

Ne sabahı göreyim ne sabah görüneyim

Gündüzler size kasın verin karanlıkları

Islak bir yorgan gibi sımsıkı bürüneyim

Örtün üstüme örtün serin karanlıkları (Necip Fazıl Kısakürek)

Yukarıdaki birinci şiirde ritim hem iç uyakla hem de aruz ölçüsüyle ikinci şiirde ise ritim hem uyakla hem de hece ölçüsüyle sağlanmıştır

c Şiir Dili

Şiirin normal konuşma dilinin üzerinde bir yapısı olduğu herkesçe bilinir Bir üst-dildir şiir dili Ne var ki bir üst-dil deyince, herşeyde olduğu gibi bu da abartıldı ve olmadık anlamlara çekildi Bugün şiir dili demek; kuş dili gibi birşey demek oldu neredeyse Sadece kuş dili bilenlerin anladığı bir dil Oysa; şiir dili adı üzerinde güzel bir "dil" dir Samimidir ve yüreğin dili olması gerekir Düşüncelerin yürekte damıtılması ve ifadesini de yüreğin dilinde bulmasıdır esasında Yani, sözcüsü yürek olan düşüncedir şiir Şiir dili de işte budur Beyinleri dopdolu, çok yönlü, birikim kazanmış duyarlı insanların, şiirin yapısını da mutlaka bilmesi koşuluyla; yaşam karşısındaki duruşlarından ve bakışlarından yola çıkarak edindikleri bilgileri, yorumları, şair olarak yüreklerine indirip, oradan dışavurmalarıdır Yüreğe indirilmeden yapılan ifadeler zaten bilim ve düşün adamlarının işidir Yani şiirde de hakikati aramak ve sezmek var bilimde olduğu gibi Ama sözcüleri ayrı işte Biri akıl, diğeri yürek Yürek olunca da; daha bir incelik sözkonusu ve melodisi ile heyecanı ile yürekten yüreğe bir akım başlayarak insanları kendinden geçirebiliyor Yüreğin potasında erimeyen hiçbir sözcük şiir olma şerefine erişemez Bütün sözcükler şiir olmak için, önce şairin yüreğine gireceklerdir Önceki hayatlarını unutup; sıfır derece anlamda yani nötr olarak oraya girecek ve şiir olmak için o sıcak potada diğer sözcüklerle şairin yüreğinde birbirleriyle tanışacaklardır Ve şairin verdiği bütünlüğe doğru yol alacaklar; bütünün hizmetinde olmak üzere ve sadece o şiire özgü olmak üzere yepyeni anlamlara kavuşacaklardır Şiirin bütünüyle bir anlam kazanacaklardır Şiirin bütünü ise, parçaların dışında; onu oluşturan sözcüklerin toplamı değil; onlardan oluşan ama onları epeyce aşan, ilahi bir niteliğe sahip olan ve şairin hayata bakışını ve duruşunu da içeren ve vermeye çalıştığı yönü de göstermeye çalışan bir bütündür Bu bütünlük çok özel bir durumdur ve onu oluşturan sözcükler bu bütünün bir anlamlandırması olmaksızın hiçbirşeydirler Ancak o bütünün vereceği görevi yaptıkları oranda önem kazanır ve varolurlar

Şimdi durum böyle olunca; bir şairin neredeyse bütün yaşamını içine koyduğu ve bir güzellik içinde ürettiği bir şiiri kitlelerle paylaşmasından doğal ne olabilir? Neden kimseler anlamasın diye kuş diline çevirsin ki? Ve neden geniş halk kitlelerine değil de, çok küçük bir elit tabakanın hizmetine sunmak istesin ki? Daha çok insan şiiri anlasa ve yaşamına anlam katsa, şairin ne kaybı olabilir ki? Ve çok merak ediyorum: neden bugüne kalmış en büyük şairler hep anlaşılır olmuşlardır da değerlerinden hiçbirşey kaybetmemişler; tam tersine halen daha en çok okunan onlar olmuşlardır? Durup düşünmek lazım!

"Sanat Nedir?" adlı eserinde bakın ne diyor ünlü yazar TOLSTOY:

"Bir eserin, bütün insanlık için yararlı olması için, iyi ve kötüyü ayırması, güzel ve anlaşılır olması gerekmektedir Sanat ancak, belli bir sınıf için değil, büyük kitleler için yarar sağladığı zaman sözü edilebilir bir değere ulaşır

Fırsatçıların her zaman kullandıkları bir yöntem vardır Halkın kullanmadığı, dile yerleşmemiş kelimeleri kullanarak, gerektiğinde icat ederek halkın gözünde kendisini yüceltmek Bu, ' halk, anlamadığına inanır' mantığıdır ve çoğu zaman başarılı olur Kitleler, bilmedikleri kelimelerin ardından sürüklenirler Bu arada sanat da tükenmeye yüz tutar Ortodoks kilisesinin sapık fikirlerinin, ağır bir dille düzenlenerek halka benimsetilmesi bu yöntemin en çarpıcı örneklerindendir"

"Bir eserin ilginçliği , onun gösterişinde değil, ortaya koyduğu yeni düşüncede olmalıdır İlginçliği bayağı şiirsellikte, gösterişte, taklitte aramak sanata bir şey kazandırmaz Bunlar zengin sınıfın sanat üzerinde oynadığı bir oyundan başka bir şey değildir"

* SANAT NEDİR? LNTOLSTOY, Şule Yayınları İstanbul, Eylül 1992, ÇevBaran Dural, s,7

Şiir dilini doğal dilden ayıran özellikler nelerdir?

• Şiir dilinde kelimeler genellikle gerçek anlamının dışında kullanılır

• Şiir dilinde imge vardır, günlük dilde imge yoktur

• Şiir dili, günlük dilin özellikleri barındırır; ancak günlük dili söz sanatları ve imge kullanarak aşar

• Şiir dilinde az sözle çok şey anlatmak amaçlanır Böyle bir durum günlük dilde yoktur

• Şiir dilinde söz sanatları yoğun ve etkili bir şekilde kullanılır

ç Şiirde Yapı

Nazım Birimi :

Şiiri oluşturan mısra gruplarına denir Nazım birimi şiiri oluşturan yapı taşlarından biridir Şiirdeki her bir satıra mısra denir Tek mısralık dizelere mısra-ı âzâde denir

Neler çeker bu gönül söylesem şikayet olur (Şeyhülislam Yahya)

Şiir içindeki mısraların kümelenmesinden meydana gelen nazım birimi; kümede bulunan mısraların sayısına göre ad alır İki mısralık öbeklere beyit; dört mısradan oluşanlara kıta veya dörtlük; üç, beş, ve daha fazla mısralı öbeklere bent denir

Nazım Şekli

Kafiye örgüsüne ve mısra sayılarına göre manzumelerin aldığı biçime, sundukları görünüme nazım şekli denir

Nazım Türü

Nazım şeklinin konusuna göre çeşididir Örneğin: "Koşma " şekli, koçaklama ise nazım türüdür

Divan Edebiyatı Nazım Şekilleri:

Gazel

Murabba

Mesnevi

Terkib-i bent

Terc-i bent

Rübai

Kaside

Şarkı

Kıt'a

Tuyuğ

Müstezat

Musammat

Tanzimat sonrası Türk Edebiyatında Nazım Şekilleri:

Sone, terza-rima, serbest müstezat

Halk Edebiyatı Nazım Şekilleri:

a) Aşık Tarzı Halk Edebiyatı Nazım Şekilleri: Koşma, semai, varsağı

b) Tekke Edebiyatı Nazım Şekilleri: ilahi, nutuk, şathiye, devriye

c) Anonim Halk Edebiyatı Nazım Şekilleri: türkü, mani, ninni, Ağıt

Konusuna göre şiir türleri:

1- Epik Şiir

2- Lirik Şiir

3- Pastoral Şiir

4- Didaktik Şiir

5- Dramatik Şiir

6-Satirik Şiir

d Şiirde Tema

Konu nedir?

Her yazım ve anlatımın temeli konudur Konu, üzerinde konuşulan, yazı yazılandır Konu günlük olaylardan alınabileceği gibi insanlar arası ilişkilerden, toplumsal gerçeklerden, sorunlardan, bilim ve teknolojiden, sanattan, kısaca yaşamın her kesitinden seçilebilir Söz gelimi "aşk" duygusal, "eğitim" toplumsal, "optik" bilimsel bir konudur Bu konular çok geneldir, bu ana konuların alt başlıklarla sınırlandırılması gerekir Bilimsel bir konu aynı zamanda toplumsaldır; bu nedenle anlatım konularını kesin sınırlarla ayırmak güçtür Yine konular; nesnel ise somut konular, nicel ise soyut konular diye de ayrılır Konu alanı olarak toplumun her kesimi alınabilir Örneğin, okul öncesi eğitimi konu alan bir yazı için köy, varoş, gecekondu, aydın kesim, Amerika, Japonya gibi alanlardan biri seçilebilir

Konu seçiminde göz önünde bulundurulacak özellikler şunlardır:

Kişi, konu seçerken bildiği ya da ilgi duyduğu, araştırma yapabileceği konuyu seçmelidir

Konu, geliştirmeye uygun olmalıdır

Konu, bilimsel gerçeklerle çelişmemelidir

Konu, türlü yorumlara yol açmayacak kadar inandırıcı ve açık olmalıdır

Tema -Tem nedir?

Bir sanat eserinin merkezinde yer alan temel duygu ve düşünce demektir Konu ve ana düşünce ile yakınlığı nedeniyle onlarla karıştırılmaması gereken bir terimdir Konunun somut nitelikli olmasına karşılık, tema soyut özellikler gösterir

Bir eserin teması, onun konusu değildir Konunun çok özel bir biçimde işlenmiş ayrıntısıdır

Ölümün konu edildiği bir eserde "ölüm karşısında duyulan hüzün", bu eserin teması olarak ifade edilebilir Bir şeyin edebiyat eserine konu edilmesi için, bir yazar veya şairin o konuyu seçmiş olması yeterlidir Oysa tema, edebî şahsiyetin sanatçı yönünün, yorumlama gücünün bir göstergesidir

Tema bütün sanat dallarının ortak terimlerinden biridir

İnançlar ve kültürel değerler, herhangi bir temanın farklı toplumlarda, hatta aynı toplumda bile değişik biçimlerde ele alınmasına neden olur Söz gelişi aşk teması, edebiyatın bir döneminde ince duyarlıkları ifade ederken, başka bir dönemde maddî hazların ifade aracı olarak işlenebilir

Tema bir eserde, insandaki beyin gibidir Eserde anlatılan her şeyde ve anlatma biçiminde temanın etkisi vardır Edebî şahsiyetin eserini yazma amacı, doğrudan doğruya tema ile ilgilidir Eğer bir eserin teması doğru belirlenirse, eserin doğru anlaşılma şansı da artar

Bir eserin değerini konusu değil teması belirler Bunun gerçekleşmesi ise, temanın düşünce dokusu ve yorumlanışı ile ilgilidir Bir eserin konusunun nasıl yorumlandığı sorusuna bulunan cevap, temanın belirlenmesinde ipucudur

Eserin bütününe hakim olan bir tema, iyi işlenmek kaydıyla, eserin sağlam bir kompozisyon kazanmasında etkili olabilir

Tema soyuttur ve soyutluğun derecesi edebî şahsiyetin özellikleriyle yakından ilgilidir

Tema, somut verilerle desteklendiği zaman eserin başarısı artar

Bir edebî eser veya metin, birden fazla temadan meydana gelebilir Fakat bunlardan biri veya birkaçı edebî eser veya metinde daha bir önem kazanmış olarak karşımıza çıkar İkinci, üçüncü derecedeki temalar, asıl temayı besler, eseri zenginleştirir Eserin daha iyi anlaşılmasını kolaylaştırır

Şiirde Tema

Her eserin bir yazılış amacı, iletmek istediği bir mesaj vardır Eserde iletilmek istenen mesaja "tema" denir Şiirde daha çok duygu ve hayaller işlenir; bir şiirde yoğun olarak işlenen duygular ve hayaller şiirin temasını oluşturur Şiiri oluşturan her birimin bir teması vardır Bu temalar birleşerek şiirin ana temasını oluşturur Şiirde işlenen temalar soyut bir kavram veya düşüncedir, bu soyut kavramlar şiir dışında da vardır Şiirle somutlaştırılan temaya da "konu" denir Aynı temayı işleyen birden çok şiir vardır Ancak bazıları diğerlerinden daha başarılıdır; bunun nedeni, temanın işleniş biçimidir

Şiirde işlenen temanın şiirin yazıldığı dönemle ve şairle ilişkisi vardır

Örnek:

Mert dayanır, namert kaçar

Meydan gümbürgümbürlenir

Şahlar şahı divan açar

Divan gümbür gümbürlenir

Yiğit kendini öğende

Oklar menzilin döğende

Şeşper kalkana değende

Kalkan gümbür gümbürlenir

Ok atılır kalesinden

Hak saklasın belâsından

Köroğlu'nun narasından

Her yan gümbür gümbürlenir (Köroğlu )

Şairin şiirde iletmek istediği mesaj yiğitlik ve yiğitliğin gücüdür Şair savaş tasvirleriyle yiğitliği somutlaştırmıştır

Şiirin konusu "yiğitleri övme"dir

Şiirin yazıldığı dönem ve şairle ilişkisi:

Köroğlu 16 yüzyılda yaşadığı sanılan bir şairdir Bolu'nun Gerede ilçesindendir Celâlî İsyanları'na karışmıştır Sivas - Tokat arasındaki kervan yollarını kesmiş, aldıklarını fakir halka dağıtmıştır Babasının intikamını almak için dağa çıkmış Bolu beyine karşı savaşmış; güçsüzleri, haksızlığa uğrayanları korumuş bir yiğittir

Görüldüğü gibi şairin hayatında öne çıkan en önemli özellik yiğitliği; yaşadığı dönemin en önemli özelliği ise haksızlıkların olmasıdır

Şiirin teması ve yapısı arasında ilişki vardır Tema, şiirin yapısı ve anlatımıyla somutlaştırılır Yapıyı meydana getiren ses ve anlam kaynaşmasından oluşan birimlerin tümü "tema"yla birleşir Temayı bulmak için "Şair, bu şiiri niçin yazmıştır?" sorusunu sorarız, aldığımız yanıt bize temayı verire Şiirde Gerçeklik ve Anlam

Şiirde gerçeklikten söz edebilmek için önce, kısaca gerçeklik üzerinde durmak gerekir

Gerçek, en kısa tanımıyla somut ve nesnel olandır

Gerçeklik de, gerçekten hareketle kullanılan, gerçek olarak varolan şeylerin tümünü ifade eden bir kavramdır

İnsan duyu organları aracılığıyla olayları, görünüşleri algılar, bu algıladıklarını kendince dönüştürür ve değerlendirir Böylece nesnel gerçeklik algılanır Duyularımızla algılananlar bilincimizde bir işleme tâbi tutularak kendince dönüştürür Öyleyse her imge gücünü nesneden yani gerçeklikten alır

Şiirde, daha yerinde bir ifadeyle sanatta gerçeğin dönüştürülmesi söz konusudur Ancak bu dönüştürme bilimden, felsefeden ve gündelik hayattan daha farklıdır Gerçeği ve gerçekliği görme, algılama ve kavramada kusurlu ve eksik olanların söz konusu dönüştürme işinde başarılı olamayacakları ortadadır

Şiire özgü gerçekliğin temelinde yaşanan gerçeklik ve onun prensipleri vardır Ancak buna bireysel yaklaşım söz konusudur Birey, yaşadıklarıyla, sezgileriyle, tasarılarıyla, izlenimleriyle gerçekliği algılar ve kendine göre dönüştürür

Gerçeklik her türlü bireyselliğin kesiştiği noktadır Bilimsel ve pratik gerçeklik hayatın içinde paylaşılır

Şiirde de doğal olarak, yazıldığı dönemde her türlü bilimsel ve pratik gerçeklikten yola çıkılarak, daha üst seviyede kapsayıcı bir gerçeklik kurulur Bu kuruluşta, kişinin sezgileri, tasarıları, ha*yalleri, bilinçaltı zenginlikleri bir araya gelir

Şiirsel gerçek, bireyin her türlü yetenek ve kazanımıyla her şeyi ve her hâli anlama, yorumlama ve değerlendirmesi sonucu ulaşılan bir üst gerçekliktir Bunun için onda düşünce, sezgi, tasarım, coşku, izlenim vb bir aradadır Şiirsel gerçeğin ifade aracı da imge ve sestir

İşte bu gerçekliğin ifadesinde dil göstergeleri yeni anlam ve değer kazanırlar, duygu ve çağırışım değerleriyle üzerinde durulan konuyu zenginleştirirler Böylece zaman zaman adeta yeni bir dil ortaya çıkar

Şiir öğretmeyi, anlatmayı, göstermeyi ikinci plana iter; çağrıştırmayı ön plana çıkarır Çok defa kelimeler ses, söyleyiş ve anlamlarıyla kendi anlamlarının dışında başka şeyleri çağrıştırırlar Çağrışım da kişiden kişiye değişir Zaten şiirde dil, şiirsel işleviyle kullanılır Böylece de yeni ve farklı bir iletişim aracı oluşur Bu geniş anlamıyla edebî metindir Şiir ise sözü edilen özelliklerin daha uygun görüldüğü ve yaşandığı metin türüdür

Her şiir, her okuyucuda farklı duygular uyandırır Ancak belirli dönemlerde yazılmış birçok metnin ortak yönleri olduğu hissedilir, belirlenir Bir şiirin her okunduğunda yeniden yorumlanabilmesi yan anlam değeri bakımından zengin olmasına bağlıdır

Şiir kendisine özgü bir iletişim aracıdır Bu iletişimde yan anlam ve çağrışımlar daha önemlidir Ama ne olursa olsun bir iletişim söz konusudur Her iletişimde de gönderici alıcıya bir şeyler söyler, bir şeyler aktarır Bu söylenen ve aktarılanların anlamı yoksa saçma olur Çünkü anlamsız şey saçmadır

Anlam; bir dil biriminin ilettiği, uyandırdığı, düşündürdüğü, sezdirdiği, çağrıştırdığı kavram, tasarım, düşünce ve sezgidir Öyleyse şiirde anlam üzerinde durulurken şiir metninin ilettiği kavram ve bilgiden değil o metnin düşündürdüklerinden, sezdirdiklerinden, çağrıştırdıklarından söz etmek gerekir Bu da dilin şiirsel işleviyle gerçekleşen iletişimin özelliğidir

Bunun için şiirde yan anlam değerinden söz etmek gerekir Yan anlam da sözlüklerde yazılmaz İfadenin, söyleyişin coşkusu, çağrışım ve duygu değeri üzerine kurulur

Yan anlam, geniş ölçüde dil göstergelerinin duygu değerine ve çağrışıma dayanır

Şiir dili doğal dilden hareketle böyle bir anlam yaratmak ve iletmek üzere düzenlenir Şiir dili, doğal dilden hareketle kurulan yeni bir dildir derken şiirdeki anlamın da ilk anlamdan bir sapma olduğunu söylemiş oluruz Bu anlam da öğretmez, göstermez, çağrıştırmaz, hissettirir ve sezdirir Bunun için şiirde yan anlam üzerinde durmak gerekir Bu da dil birliklerinin ifade ettikleri duygu ve çağrışım değerinden gücünü alır

İnsanlar, gerçek hayatta var olan nesneleri, olayları duyu organlarıyla algılar; bu algılama insan bilincinde çeşitli işlemlerden geçer ve bireye göre farklı şekillere, durumlara dönüşür Böylece "imge" oluşur

Şiirde bütün imgeler, gücünü gerçeklikten alır

İmgenin oluşumunda -gerçekliğin dönüştürülmesinde- bireyin yaşadıkları, sezgileri, tasarıları, kültürü, anlayış ve algılayışındaki farklılıklar etkilidir

Birey, günlük hayatta kullandığımız dil göstergelerine, günlük hayatta gerçekliği olan dil ifadelerine yeni anlamlar yükleyerek gerçekliği dönüştürür

Dönüşen ve değişen bu gerçeklik her okuru farklı boyutlarda etkiler Bu etki ise okurun yaşına, eğitim ve kültür seviyesine, hayallerine, izlenimlerine, içinde bulunduğu duruma ve döneme göre değişir

Aynı gerçeklik, farklı sanatçıların elinde farklı şekillere dönüşür Böylece şiirsel gerçeklik oluşur

Günlük dil ile şiir dili arasındaki temel farklılık, gerçekliğin ifade ediliş biçimidir

Şiirde Gerçeklik ve Anlam Konusunda Örnek Metin İnceleme:

YAŞARKEN

Ağaçların daha bu bahçelerde

Bütün yemişleri dalda sarkıyor;

Umutların mola verdiği yerde

Geceler bir nehir gibi akıyor ( Ahmet Muhip Dıranas )

Bu şiirdeki gerçekliği bulabilmek için, dilini çözümlemek, yapısı ve teması üzerinde durmak, temanın bireysel ve sosyal alanla ilişkisi üzerinde düşünmek gerekir

Şiirde, yaşanan hayatla ilgili bir gerçeklik hareket noktasıdır Dünyada insanlara her türlü nimet sunulmuştur Umutsuzluğa düştüğümüz an bizi sayısız tehlikeler bekler Bu cümleler gündelik hayatla ilgili bir gerçekliği ifade eder Şiirde bu gerçeklik farklı bir söyleyişle ve farklı biçimde dile getirilmiştir

Aşağıdaki iki dizeyi okuyalım:

Ağaçların daha bu bahçelerde

Bütün yemişleri dalda sarkıyor

Yukarıdaki dizelerde dünya nimetlerinin hemen hemen hepsinden söz edilmiştir Bahçe, ağaç, meyve bolluğu, dünyadaki düşsel şeyleri ifade etmektedir "Daha" kelimesi zamanla ilgilidir "Bütün" de çokluk ve çeşitlilik bildirir Her okuyucu bu dizelerden hareketle bildiği dünya güzelliklerinin tamamını düşünebilir Bu bolluğa, bu güzelliğe rağmen insan umutlarını bir an olsa kaybetse sayısız tehlikelerle karşı karşıya kalır Ama bu, şiirde umutların mola vermesi, "gecelerin nehir gibi akması" söz gruplarıyla dile getirilmiştir

Yakandaki kıtada "bahçe" sözüyle belirli bir bahçe değil dünyadaki güzellikler ifade edilmiştir "Bahçe, ağaç, yemiş, daha, bütün, sarkıyor" sözleri birlikte dörtlüğün ilk dizesine yeni bir anlam değeri kazandırıyor Bu yan anlamdır "Bolluk, bereket, güzellik, zenginlik" kelimeleriyle ilgili her türlü anlamı ve hayali düşündürür Umutlar mola vermez, insan mola verir, dinlenir Mola vermede; ara verme, akışı durdurma söz konusudur Umutların mola vermesi", kısa bir sürede olsa insanın umutsuzluğa düşmesi yerine kullanılmıştır Burada yolculukta verilen moladan söz edildiği "yerde" kelimesiyle belirtilir "Gece, nehir ve akıyor" kelimeleri yalnızlığı, bir benzetmeyi değil, birlikte umutsuzluğun getireceği her türlü tehlikeyi çağrıştırır

f Şiir ve Gelenek

Şiir geleneği daha önce yaşamış şairlerin eserleriyle oluşmuştur Geleneği oluşturan şairler arasında sanat anlayışı bakımından ilişki vardır Halk ve aydın, tarihi akış içerisinde kendi dilleriyle kendi şiir geleneklerini oluşturmuşlardır

Bir toplumda kuşaktan kuşağa iletilen kültürel değerlere, alışkanlıklara bilgi, töre ve davranışlara gelenek denir Düğün geleneği,mevlid geleneği,bayram geleneği gibi

Şiir geleneği daha önce yaşamış şairlerin eserleriyle oluşmuştur Geleneği oluşturan şairler arasında sanat anlayışı bakımından ilişki vardır Halk ve aydın, tarihi akış içerisinde kendi dilleriyle kendi şiir geleneklerini oluşturmuşlardır

Mesela Murat Çobanoğlu, geleneği Türk edebiyatının başlangıç tarihine dayanan halk edebiyatının bir temsilcisidir O, dörtlüklerle ve hece vezniyle şiir kozasını oluştururken içinde yaşadığı kültürel ortamın etkisiyle farklı kavramlara ve kelimelere yer vererek geleneğin içinde özgünleşmiştir

Türk edebiyatında üç şiir geleneği vardır:

1- Halk Şiiri Geleneği ve Özellikleri

* Halkın içinden yetişmiş ve çoğu okur-yazar olmayan sanatçılar tarafından oluşturulmuştur

*Şiirler, sade bir halk Türkçesiyle söylenmiştir

*Nazım birimi olarak dörtlük kullanılmıştır

*Hece vezni kullanılmıştır

*Kafiyeye önem verilmiştir

*Aşk, tabiat,tasavvuf,yiğitlik gibi konular işlenmiştir

*Şiirler hazırlıksız olarak söylenmiştir

*Genellikle yarım kafiye kullanılmıştır

*Gelenek usta-çırak ilişkisiyle bugüne kadar gelmiştir

*Koşma, semai, varsağı, destan, ilahi, nefes, mani, türkü gibi nazım şekilleri vardır

*Halk şiiri geleneğinin en güçlü temsilcileri Karacaoğlan, Aşık Seyrani, Pir Sultan Abdal, Dadaloğlu, Yunus Emre, Kaygusuz Abdal, Erzurumlu Emrah,Gevheri'dir

*Bu geleneğin son dönem temsilcileri arasında Aşık Veysel, Murat Çobanoğlu ,Aşık Reyhani, Aşık Şeref Taşlıova ve Aşık Mahzuni Şerif'nin önemli bir yeri vardır

2- Divan Şiiri Geleneği ve Özellikleri

*Divan edebiyatı, saray ve çevresinde gelişen ve aydın zümreye hitap eden bir edebiyattır "Klasik Türk Edebiyatı" ismiyle de anılır

*Bu döneme ait şairlerin, şiirlerini topladıkları "divan" adı verilen birer defterleri vardır Her şairin bir divanı olduğu için, divan edebiyatı ifadesi daha yaygındır

*Divan şiirinin dilinde Arapça ve Farsça kelime ve tamlamalar sıkça görülür Bu dönemin Türkçesine "Osmanlı Türkçesi" denir

*Nazım birimi beyittir

*Aruz vezni kullanılmıştır

*Şiirlerde aşk, tabiat, din, tasavvuf gibi genellikle ferdi konular işlenmiştir

*Şiirlerde konu bütünlüğüne ve bütün güzelliğine değil, beyit güzelliğine yer verilmiştir Yani en güzel şiiri yazmak değil, en güzel beyti yazmak amaçlanmıştır

*Kaside, gazel, mesnevi, murabba, terkib-i bend, rubai, şarkı gibi nazım şekilleri vardır

Gazel

Tahammül mülkünü yıktın Hulagu Han mısın kâfir

Aman dünyayı yaktın ateş-i sıızan mısın kâfir

Nedir bu gizli gizli ahlar çak-i giribanlar

Aceb bir şuha sende aşık-ı nalan mısın kâfir

Sana kimisi canım kimi cananım deyü söyler

Nesin sen doğru söyle can mısın canan mısın kâfir

Niçin sık sık bakarsın öyle mirat-ı mücellaya

Meğer sen dahi kendi hüsnüne hayran mısın kâfir

Nedim-i zarı bir kafir esir etmiş işitmiştim

Sen ol cellad-ı din ol düşmeni iman mısın kâfir ( Nedim )

Kelimeler: ateş-i suzan: yakıcı ateş, çak-i giriban yaka yırtmalar, şuh: sevgili, âşık-ı nalan: ağlayıp inleyen aşık, mirat-ı mücella: cilalı ayna, hüsn: güzellik, Nedim-i zar: dertli Nedim

3- Modern Şiir Geleneği

Bu geleneğin özellikleri şunlardır:

*Bu şiir geleneğinde şiirde ölçünün, nazım biriminin ve kafiyenin şart olmadığı savunulmuş ve ölçüsüz ve kafiyesiz şiirlerin örnekleri verilmiştir

*Sanatlı söyleyişin yerine yalın ve tabiî söyleyiş benimsenmiştir

*Her türlü konu işlenmiştir

*Nazım birimi kullanılmamıştır

*Serbest şiir tarzı benimsenmiştir

*Şiirlerde sözcük dizilişi ve iç ahenk ön plandadır

Örnek: MODERN ŞİİR

ANLATAMIYORUM

Ağlasam sesimi duyar mısınız, Mısralarımda;

Dokunabilir misiniz, Gözyaşlarıma, ellerinizle?

Bilmezdim şarkıların bu kadar güzel,

Kelimelerinse kifayetsiz olduğunu

Bu derde düşmeden önce

Bir yer var, biliyorum;

Her şeyi söylemek mümkün;

Epeyce yaklaşmışım, duyuyorum;

Anlatamıyorum ( Orhan Veli KANIK )

g Yorum

Anlam, iletişim sırasında iletinin alıcıda uyandırdığı her türlü etkidir

Her anlam bir bağlamda oluşur ve farklı bağlamlarda farklı algılanabilir

Her şiirin anlamı birbirinden farklıdır ve şiiri her okuyan farklı bir şekilde anlamlandırır

Bir şiirin çeşitli zamanlarda, farklı kişilerce değişik yorumlanabilmesi şiirin çok anlamlılığındandır

Okurun bilgi, kültür seviyesi, zevk ve anlayışı, ruh hâli, yaşı, yaşadığı ortamı şiiri farklı anlamlandırmasında etkilidir

Bir şiiri yorumlarken şunlara dikkat etmek gerekir:

-Şiirin yazıldığı dönemin şartlarına,

-Şairin edebî kişiliğine,

-Şairin bağlı olduğu geleneğin özelliklerine,

-Şiirin çok anlamlı olduğuna

Şiirler çok anlamlılığını sözcüklere yüklenen yeni anlamlarla kazanır Bu şekilde farklı yorumlanabilen, yoruma açık metinlere "açık metin" denir Açık metinlerde, duygu, düşünce, olay ayrıntılarıyla anlatılmaz, boşluklar bırakılır; okuyucu bu boşlukları kendi istek ve beklentilerine göre yorumlar Yorumlama yapılırken şiiri meydana getiren parçalar arasında ilişki kurulmalı, her parçanın bütün içindeki işlevi belirlenmelidir

Örnek:

Hayır hayal ile yoktur benim alış verişim;

İnan ki her ne demişsem, görüp de söylemişim

Şudur cihanda benim en beğendiğim meslek:

Sözün odun gibi olsun, hakikat olsun tek

Yukarıdaki şiirden aşağıdaki yargılardan hangisi çıkarılamaz?

A) Şair, görmediği şeyler hakkında konuşmaz

B) Şairin sözleri hayal dünyasının izlerini taşır

C) Şair, başkalarının hoşuna gitmese de doğruyu söyler

D) Hayaller, gerçekleri çarpıtabilir

E) Söylediklerimiz gördüklerimizden farklı şeyler olmamalıdır Yanıt: B

Metin ve Şair

Bir şiir, onu kaleme olan şairin izlerini taşır Şairin kişiliği, kültür biriki*mi, dünya görüşü, sanat ve hayat anlayışı şiirin oluşumunda etkilidir Şairle ilgili bu özellikleri bilmek, şiiri yorumlamamıza yardımcı olur

Bir şiir bire bir şairin hayatını anlatmaz, bu yüzden bir belge değildir

Örnek:

ÇOBAN ÇEŞMESİ

Derinden elerine ırmaklar ağlar,

Uzaktan uzağa çoban çeşmesi,

Ey suyun sesinden anlayan bağlar,

Ne söyler şu dağa çoban çeşmesi?

Gönlünü Şirinin aşkı sarınca

Yol almış hayatın ufuklarınca;

O hızla dağları Ferhat yarınca

Başlamış akmaya çoban çeşmesi ( Faruk Nafiz Çamlıbel )

Yukarıdaki şiirden hareketle, şair için aşağıdakilerden hangisi söylenemez?

A) Şiirlerinde ölçü ve kafiyeye özen gösterir

B) İçten, samimi, anlaşılır bir anlatımı vardır

C) Halk şiir geleneğiyle divan şiiri geleneğini birleştirmiştir

D) Halk şiiri geleneğinden etkilenmiştir

E) Öze dönme, milli olma çabası vardır ( Yanıt: C )

ğ Metin ve Şair

Anlam, iletişim sırasında iletinin alıcıda uyandırdığı her türlü etkidir

Her anlam bir bağlamda oluşur ve farklı bağlamlarda farklı algılanabilir

Her şiirin anlamı birbirinden farklıdır ve şiiri her okuyan farklı bir şekilde anlamlandırır

Bir şiirin çeşitli zamanlarda, farklı kişilerce değişik yorumlanabilmesi şiirin çok anlamlılığındandır

Okurun bilgi, kültür seviyesi, zevk ve anlayışı, ruh hâli, yaşı, yaşadığı ortamı şiiri farklı anlamlandırmasında etkilidir

Bir şiiri yorumlarken şunlara dikkat etmek gerekir:

-Şiirin yazıldığı dönemin şartlarına,

-Şairin edebî kişiliğine,

-Şairin bağlı olduğu geleneğin özelliklerine,

-Şiirin çok anlamlı olduğuna

Şiirler çok anlamlılığını sözcüklere yüklenen yeni anlamlarla kazanır Bu şekilde farklı yorumlanabilen, yoruma açık metinlere "açık metin" denir Açık metinlerde, duygu, düşünce, olay ayrıntılarıyla anlatılmaz, boşluklar bırakılır; okuyucu bu boşlukları kendi istek ve beklentilerine göre yorumlar Yorumlama yapılırken şiiri meydana getiren parçalar arasında ilişki kurulmalı, her parçanın bütün içindeki işlevi belirlenmelidir

Örnek:

Hayır hayal ile yoktur benim alış verişim;

İnan ki her ne demişsem, görüp de söylemişim

Şudur cihanda benim en beğendiğim meslek:

Sözün odun gibi olsun, hakikat olsun tek

Yukarıdaki şiirden aşağıdaki yargılardan hangisi çıkarılamaz?

A) Şair, görmediği şeyler hakkında konuşmaz

B) Şairin sözleri hayal dünyasının izlerini taşır

C) Şair, başkalarının hoşuna gitmese de doğruyu söyler

D) Hayaller, gerçekleri çarpıtabilir

E) Söylediklerimiz gördüklerimizden farklı şeyler olmamalıdır Yanıt: B

Metin ve Şair

Bir şiir, onu kaleme olan şairin izlerini taşır Şairin kişiliği, kültür biriki*mi, dünya görüşü, sanat ve hayat anlayışı şiirin oluşumunda etkilidir Şairle ilgili bu özellikleri bilmek, şiiri yorumlamamıza yardımcı olur

Bir şiir bire bir şairin hayatını anlatmaz, bu yüzden bir belge değildir

Örnek:

ÇOBAN ÇEŞMESİ

Derinden elerine ırmaklar ağlar,

Uzaktan uzağa çoban çeşmesi,

Ey suyun sesinden anlayan bağlar,

Ne söyler şu dağa çoban çeşmesi?

Gönlünü Şirinin aşkı sarınca

Yol almış hayatın ufuklarınca;

O hızla dağları Ferhat yarınca

Başlamış akmaya çoban çeşmesi ( Faruk Nafiz Çamlıbel )

Yukarıdaki şiirden hareketle, şair için aşağıdakilerden hangisi söylenemez?

A) Şiirlerinde ölçü ve kafiyeye özen gösterir

B) İçten, samimi, anlaşılır bir anlatımı vardır

C) Halk şiir geleneğiyle divan şiiri geleneğini birleştirmiştir

D) Halk şiiri geleneğinden etkilenmiştir

E) Öze dönme, milli olma çabası vardır ( Yanıt: C )

III ÜNİTE Aşağıdadır

III ÜNİTE: OLAY ÇEVRESİNDE OLUŞAN EDEBÎ METİNLER

1 Olay Çevresinde Oluşan Edebî Metinleri Tanıma ve Gruplandırma

OLAY ÇEVRESİNDE OLUŞAN EDEBİ METİNLERİ TANIMA

Bir olaya dayalı olarak meydana gelen edebî metinleri iki gruba ayırmak mümkündür: Anlatmaya Bağlı Edebî Metinler ve Göstermeye Bağlı Edebî Metinler

Ayrıca bakınız>> Metinlerin Sınıflandırılması

Anlatmaya Bağlı Edebî Metinler

Bu metinler, bir olay veya durum çevresinde yer, zaman, kişi belirtilerek ve bir plan dahilinde olayların okuyucunun veya dinleyicinin zihninde canlandırılacak şekilde ifade edilmesiyle oluşur

Anlatmaya bağlı edebî metin türleri şunlardır:

Masal

Destan

Halk hikâyesi

Mesnevi

Manzum hikâye

Hikâye

Roman

Göstermeye Bağlı Edebî Metinler

Göstermeye bağlı edebî metinler, bir olayı seyircinin önünde canlandırmak için oluşturulan metinlerdir

Göstermeye bağlı edebî metinleri kendi içerisinde iki gruba ayırmak mümkündür:

1 Geleneksel Tiyatro

Modern tiyatrodan önce de var olan bu tiyatronun türleri şunlardır:

Karagöz

Orta oyunu

Meddah

Köy seyirlik oyunu

2 Modern tiyatro

Modern tiyatro türleri şunlardır: Trajedi Komedi Dram

Edebiyat alanı içerisinde yer alan metinler kesin çizgilerle olmamakla beraber sanat eserleri ve düşünce eserleri olmak üzere ikiye ayrılır

Sanat eserleri, sanatçıların duygu, düşünce ve hayal dünyasından beslenen, imge ve izlenimlerle zenginleşen eserlerdir Şiir, masal, hikâye, roman, tiyatro, sinema vb bu grupta yer alan eserlerdir Herhangi bir konuda bilgi vermek, okuyucuyu aydınlatmak amacıyla yazılan makale, fıkra, deneme, eleştiri, söyleşi gibi eserlere düşünce eserleri denir Öte yandan anı, günlük, mektup gibi türlerde sanatçının anlatımındaki üslubuna göre sanat eseri ya da düşünce eseri sayılabilir

Bunlardan sanat eserleri bir olay çevresinde gelişirse kendi arasında anlatmaya bağlı sanat eseri ve göstermeye bağlı sanat eseri olmak üzere ikiye ayrılır

Masal, destan, hikâye, roman, halk hikâyeleri anlatmaya; komedi, trajedi, dram Karagöz, meddah, orta oyunu gibi türler de göstermeye bağlı sanat eserlerini oluşturur

Anlatmaya bağlı eserler ile göstermeye bağlı eserlerin benzerlik ve farklılıkları:

Benzerlikleri:

1 Her iki tür de bir olay çevresinde gelişir Bu temel olayın etrafında daha küçük çapta gelişen olaylar yer alır

2 Her iki türde de insanların başlarından geçen ya da geçebilecek nitelikteki olaylar gösterilir

3 Olaylar belirli bir zaman diliminde geçer

4 Anlatılan olaylardan etkilenen insanlar ya da varlıklar vardır Bunlara eserin kahramanları denir En çok etkilenen varlığa eserin başkahramanı (başkişisi) denir

5 Olayın serim, düğüm ve çözüm bölümleri bulunur Yani olayın bir başlangıcı, gelişmesi ve sonunda da çözümlenişi vardır

6 Ele alınan olayların anlaşılması için tasvirlere ya da dekorlara yer verilir

7 Metinlerin bir yazarı vardır

Farklılıkları:

1 Anlatmaya bağlı türlerde olayın mutlaka bir anlatıcısı vardır Bu anlatıcı olayı ilahî bakış açısıyla, kahramanın bakış açısıyla ya da gözlemci bakış açısıyla anlatır

2 Göstermeye bağlı eserlerde, sosyal hayatta karşılaşabileceğimiz olaylar sahnede gösterilir

3 Eserdeki olaylar aktör (erkek oyuncu), aktris (bayan oyuncu) adı verilen oyuncular tarafından canlandırılır Sosyal yaşamın ve insan karakterinin eleştirisi yapılır

4 Bu iki tür arasında kullanılan dil ve anlatım biçimi de birbirinden farklıdır Anlatmaya bağlı eserlerde uzun ve kurallı cümleler kullanılırken göstermeye bağlı eserlerde günlük konuşma dili kullanılır Cümleler daha açık ve kısadır Söylenen sözün izleyici tarafından anlaşılması beklenir, bunun için daha açık ve kısa cümleler kullanılır Konuşma dilinin canlılığı sahnede yansıtılır

ANLATMAYA BAĞLI EDEBİ METİNLERİ İNCELEME YÖNTEMLERİ

Anlatmaya bağlı edebî metinler metin ve Zihniyet, metnin yapısı (olay örgüsü, kişiler, mekân, zaman), metnin teması (metnin yazılış amacı, mesajı), dil ve anlatım, metin ve gelenek, anlama ve yorumlama, metin ve yazar açısından incelenerek değerlendirilir

A Metin ve Zihniyet

Edebî metinler, hangi dönemde, nasıl bir ortamda yazılmışlarsa o dönemin ve ortamın etkilerini, dönemin zihniyetini yansıtırlar

Zihniyet, bir döneme ait sosyal, siyasî, dinî, ekonomik, sanatsal ve kültürel hayatın duygu, anlayış ve zevk bütünüdür Her metin, yazıldığı dönemin zihniyetini yansıtır

Bir metinde, metnin yazıldığı dönemin özellikleri metne sindirilmiş bir şekilde yer alır Bu özellikler metinle bütünleşir Bir metni incelerken metinden dönemin zihniyetine ait ipuçları tespit edilir

Oğuz Kağan Destanı'ndan alınan ve Oğuz Han'ın kırk günlükken tasvirini (portresini) yapan şu metne bir göz atalım:

"Öküz ayağı gibi idi sanki ayağı

Kurdun bileği gibi idi sanki bileği

Benzer idi omzu tıpkı samurunkine

Göğsü de yakın idi koca ayınınkine "

Görüldüğü gibi Oğuz Han'ın ayağı öküz ayağına, bileği kurt bileğine, omuzu samurun omzuna, göğsü ayı göğsüne benzetiliyor Bu destanın oluştuğu dönemde Türkler göçebe medeniyeti yaşıyorlardı ve avcılıkla geçiniyorlardı Tabiatla iç içe olan toplumların benzetmeleri de tabiattaki güçlü varlıklarla ilgili olacaktır elbet Bu bakımdan eserin yazıldığı dönem göz önünde bulundurulursa bu benzetmelerin tabiî olduğu görülür

Yine Oğuz Kağan Destanı'nda Oğuz Han, kağan olduğu zaman şu nutku söyler:

"Demir kargılar ile ilimiz olsun orman

Av yerlerimiz dolsun vahşi at ile kulan

Yurdumuz ırmaklarla, denizlerle dolsun

Gökteki güneş ise yurdun bayrağı olsun

Ülkemizin çadırı yukarıdaki gök olsun

Dünya devletimiz, halkımız da çok olsun "

Yukarıdaki nutuktan hareketle o dönem Türklerinin büyük ve zengin bir devlet hâlinde dünyaya egemen olma idealini tespit edebiliriz

Anlatmaya bağlı edebi metinler incelenirken metnin yazıldığı donemdeki hakim zihniyet Metnin yazıldığı donemin sosyal, ekonomik, siyasi yapısı, dini inanışları, eğitim sistemleri, sanat anlayışı ve zevki kısacası bütün kültürel değerleri,sanatçının dönemin kültür ve sanat hayatıyla ilişkisi tespit edilir

Edebi eserlerdeki zihniyet dönemlere göre değişmektedir İslam öncesi metinlerde hakim zihniyet olağanüstü fiziki güçlerle donatılmıştır Destanlar kavimlerin ilk dönemlerine özgü zevk ve anlayışı dile getirir Bu durum İslamiyet'ten sonraki eserlerde yerini dini inanışlara ve kahramanlıklara bırakır Yani İslami hayat tarzı ve din için mücadele dönemi başlar

Türk edebiyatı, Tanzimat sonrası yeni bir medeniyet dairesinin içine girer Doğuya has yaşama tarzından ve edebiyat anlayışından birdenbire Batılı yaşama tarzına ve edebiyat anlayışına geçilir Böylece Batı dünyasında gelişen edebi akımların etkisi altına girilir Tanzimat doneminde etkin bir şekilde kendini hissettiren romantizm, Servet-i Fünun doneminde yerini realizm ve natüralizm akımlarına bırakmıştır

Bu arada edebiyatımızda başlayan Doğu-Batı çatışması, hem yaşama tarzında hem de edebi eserin bünyesinde kendini kuvvetle hissettirir Bu çatışma 1940'lı yıllara kadar en çok işlenen temalardandır

20yüzyılın başından itibaren Türk dünyasında görülmeye başlayan milliyetçilik hareketleri, sosyal, bilimsel ve kültürel hayatta yankı bulmuş; edebiyat eserlerinde duru ve sade bir Türkçenin kullanılmasına özen gösterilmiştir Bu doğrultuda edebiyatımız İstanbul'un sınırları dışına çıkmış, Anadolu'yu konu alan eserler kaleme alınmaya başlamıştır

B YAPI (OLAY ÖRGÜSÜ, KİŞİLER, MEKAN, ZAMAN)

*Metnin yapısını oluşturan unsurlar:

1-OLAY: Öykü kişilerinin başından geçenlere olay denir Öyküde tek bir olay ele alınır Bazen bu temel olaya bağlı küçük çaplı yan olaylar da olabilir Ele alınan olayların gelişiminde mantıksal bir sıra izlenir Olay oykülerinde, olay on planda olmasına karşın, durum öykülerinde olay ya ikinci plandadır ya da yok denecek kadar azdır

Anlatmaya bağlı edebi metinler incelenirken olay örgüsü çıkarılır ve olay örgüsünün gündelik hayattaki geçeklikle ilişkisi tespit edilir

Olay orgüsü:

Metinlerde olay, ya metindeki kişiler arasında cereyan eden ilişkiler ya da kahramanın iç çatışmaları sonucu ortaya çıkarMetindeki olay sadece somut gerçeklik değildirhayal,tasarı,izlenim ve benzeri hususlarda olay orgüsü çerçevesinde değerlendirilirOlay orgüsü çıkarılırken bu hususlar dikkate alınmalıdır

Olay orgüsünün gündelik hayattaki geçeklikle ilişkisi:

Anlatmaya bağlı edebi metinlerde olay orgüsünün her zaman aynen yaşanması mümkün değildirOlay okuyucuda ya da dinleyicide estetik kaygı uyandırmak amacıyla düzenlenirOysa günlük hayatta yaşanan olayların anlatılmasında estetik değil gerçeklik dile getirilmektedir

2-KİŞİLER: Öyküde anlatılan olayları veya durumları yaşayan kişilerdir Öyküde kişi sayısı azdır Sadece bir veya birkaç kişi vardır ve onun başından geçenler anlatılır

Öyküde olayları yapanlara ya da olaydan etkilenenlere öykünün kahramanları denir

Kahramanın kendine özgü ayırt edici özellik taşımasına karakter denirBenzerlerinin niteliklerini abartılı bir biçimde üzerinde toplayan kişilere tip denir Bu bakımdan her birey bir karakterdir fakat tip değildir Tipler belirli bir zümreyi belirgin özellikleriyle temsil eden kişilerdirYani kıskançlık, cimrilik, korkaklık, vb özellikleri taşıyan kişiler birer tiptir Bazı metinlerde insan olan kahramanın yerini bir hayvan veya cansız bir varlık da alabilir

Olaylardaki rolüne gore kişiler iki gruba ayrılır:

Birinci dereceden kişiler:Olayların akışında birinci derecede rol oynayan kişilerdir

İkinci dereceden kişiler:Olayların akışında çok az veya dolaylı olarak etkisi olan kişilerdir

Anlatmaya bağlı edebi metinler incelenirken kişiler birinci ve ikinci kişiler belirlenir Bu kişilerin fiziki ve ruhi portreleri ortaya konur, karakter ve tip olanlar tespit edilir Bu kişilerin olay içerisindeki görevleri tespit edilir

3-MEKAN: Anlatmaya bağlı edebi metinlerde ele alınan olay belli bir yerde (mekanda) geçer Bu yer, okul, hastane, bahçe, sokak olabileceği gibi insanın iç dünyası da olabilir Anlatmaya bağlı edebi metinlerde olayın daha iyi anlaşılabilmesi için yer ya da çevre, betimlemelerle tanıtılır Ancak betimleme yaparken gereksiz ayrıntılara girmemek gerekir

Anlatmaya bağlı edebi metinler incelenirken olayın geçtiği mekanlar özellikleriyle birlikte tanıtılır

4-ZAMAN: Öyküde ele alınan olayın başladığı ve bittiği bir zaman dilimi mutlaka vardır Olayların başlaması ile bitmesi arasındaki sürece zaman denir Olaylar bu zaman dilimi içerisinde gerçekleşir Bazı oykülerde olay veya durum son durumdan başa doğru gelişebilir

Anlatmaya bağlı edebi metinlerde iki türlü zaman vardırBirincisi olayların yaşandığı,kişilerin içinde bulunduğu şimdiki zamandır Buna gerçek zaman denir İkincisi romandaki kişilerin geçmişini hatırlaması üzerine geçmişten içinde bulunan ana kadar geçen zamandır Buna kozmik zaman adı verilir

Anlatmaya bağlı edebi metinler incelenirken olayları başladığı ve bittiği zaman belirtilir Metindeki zaman ifadeleri tespit edilir Bu zamanların gerçek zaman mı yoksa kozmik zaman mı olduğu belirtilir

C TEMA

Bir metinde yazarı yazmaya iten sebep metnin temasıdır

Anlatmaya bağlı edebi metinler incelenirken metne şu soru yöneltilir: "Yazarı bu yazıyı yazmaya iten sebep nedir?" Bu sorunun cevabı metnin temasını verecektir Metnin teması bulunduktan sonra temayı besleyen düşünceler, temanın sosyal hayatla, düşünce tarihiyle ve eserin yazıldığı dönemle ilişkisi tespit edilir Son olarak temanın yorumlanması ve güncelleştirilmesi gerçekleştirilir; yani bugünkü yaşamdaki konumu belirlenir

Ayrıca bakınız>>> Tema nedir? Konu nedir?

D DİL VE ANLATIM

Anlatmaya bağlı edebi metinler dil ve anlatım yonünden incelenirken;

-Anlatıcının bakış açısı ve ozellikleri,

- Anlatmaya bağlı edebi metinlerde dilin hangi işlevlerinin on plana çıkarıldığı,

-Metnin dilinin doğal dilden farklılığı,

-Metindeki ses, kelime bilgisi ve cümle ozellikleri dikkate alınır

Anlatmaya bağlı edebi metinlerde, yazar anlatma gorevin bir anlatıcıya yükler Okuyucu bütün olup biteni bu anlatıcı aracılığıyla oğrenir Bu anlatıcı kurmaca bir kişidir, gorevi kendi gibi kurmaca olan olay orgüsünü ve olay örgüsünde yer alan diğer ögeleri anlatmaktır

Yazar karakterlerden birini teşkil ediyorsa veya kendini hikaye kahramanlarından biri yerinde farz ediyorsa, olay birinci kişi(şahıs) ağzından anlatılır O zaman metin boyunca "geldim, görmüştüm, üzgündüm" gibi ifadeler kullanılır

Olay, olaya şahit olan biri veya hikayenin önemsiz bir karamanı, bir gözlemci tarafından anlatılabilir Bu durumda olaylar üçüncü kişi(şahıs) ağzından anlatılmış olur Burada olayı nakleden kişi kendisinden söz ederken "yaptım, görmüştüm" gibi ifadeler kullanılır Ancak asıl olay, üçüncü ağızdan "yaptı, görmüştü gibi ifadelerle anlatılır

Anlatmaya bağlı edebî metinler kurmaca ürünü olan metinlerdir Masal, hikâye, roman vb türler yazarın kurgusu sonucu oluşmuştur Bu tür metinler anlatıcının bakış açısından ortaya konmaktadır

Anlatmaya bağlı edebî metinlerde genel olarak üç tür bakış açısı kullanılır Bir başka ifadeyle anlatmaya bağlı edebi metinlerdeki birinci ve üçüncü kişili anlatımlar üç temel bakış açısına sahiptir:

İlahi Bakış Açısı: Edebi metinlerde kullanılan en eski yöntemdir Bu yöntemde sınırsız bir bakış açısı vardır Anlatıcı, öyküde anlatılanların tamamını bilen bir varlıktır Kahramanların gizli konuşmalarını, kafalarından ve gönüllerinden geçeni anlatır Zaman zaman kendi yorumlarını ekleyebilir, açıklamalarda ve yargılarda bulunabilir Öyküde ne kadar kişi varsa her birinin açısından olayları ayrı ayrı görmemiz sağlanır Öyküyü kimi zaman hızlandırma, kimi zaman da yavaşlatma olanağı vardır

Kahraman Anlatıcının Bakış Açısı: Bu yöntemde olayı anlatan "ben" vardır Bu ben, öykünün kahramanı olabileceği gibi tanık ya da gözlemcisi olabilir Olayları anlatan kişinin bilgisi, deneyimi, algılama ve yorumlama yeteneğiyle sınırlıdır Olaylar ancak anlatıcının başından geçtiği ya da gözüyle gördüğü (tanık olduğu) biçimiyle anlatıldığından inandırıcılığı yüksektir

Gözlemci Anlatıcının Bakış Açısı: Bu yöntemde olaylar dışarıdan görüldüğü biçimiyle nesnel bir tarzda aktarılır Olaylar bize anlatılmıyor da kişinin gözünün önünde oluyormuş izlenimi verilir Kişilerin duygu ve düşünceleri eylemlerinden çıkartılır Kişiler ve iç dünyaları ile ilgili kendi söyledikleri ve davranışlarını dikkatle izleyerek bir fikir sahibi olunabilir

Bir edebi metinde birden fazla bakış açısıyla yazılmış bölümler bulunabilir Aynı konu farklı biçimlerde anlatılır Aynı manzarayı izleyenler farklı noktalara dikkat ederler; farklı biçimde konu olarak ele alınır

Anlatmaya bağlı edebi metinlerde dil, bilinen özellikleriyle karşımıza çıkmaz Anlatılanlar olayların durumuna göre yan anlamlarla zenginleştirilmiş bir özelliktedir Kullanılan edebi dilin, metnin kaleme alındığı dönemin sosyal hayatına, edebi zevkine ve anlayışına göre değişkenlik gösterebileceğini de unutmayalım Anlatmaya bağlı edebi metinlerde kullanılan dilin ele alınan temayla ve verilmek istenen mesajla da doğrudan ilişkisi vardır

Anlatmaya bağlı edebi metinlerde dil şiirsel işleviyle kullanılır Ancak iletişim aracı metindir Edebi metinler kendilerine özgü iletişim aracıdırlar Bir gerçeklik yorumlanıp dönüştürülerek yeni bir gerçeklik ortaya konur Bunun anlatılması da farklı bir dil gerektirir

Edebi metinler anlam bakımından da diğer metinlerden farklıdır Çünkü yan anlam bakımından zengindirler Bu da her okundukları zaman yeniden kurulma ve anlaşılma imkanını beraberinde getirir

E METİN VE GELENEK

Anlatmaya bağlı edebi metni geleneği içerisinde değerlendirme;

1 Metinle yazıldığı dönem arasında ilişki kurulur

2 Okuduğu metnin önceki metinlerle ilişkisi araştırılır

3 Tema, yapı, dil ve anlatım bakımlarından önceki metinlerle ilişki kurulur

4 Metnin, kendisinden önceki metinlerden etkilenip etkilenmediği belirlenir

5 Sanatçının gelenekle ilişkisi belirlenir

Kültür alanındaki etkinliklerin tümü geçmişten geleceğe uzanır Sanatçılar geçmişten aldıklarını,kendi dönemlerinin zevk ve anlayışıyla,bilgi birikimiyle,duyarlılığıyla yoğurarak geleceğe taşır Bütün sanat eserleri kendi aralarında bir düzen oluşturur Bir bakıma bütünün parçaları durumundadır Bu bakımdan geçmişi bilmeden yeni bir sanat eseri oluşturmak mümkün değildir Sanatkar,geçmişte örüle örüle kendisine kadar gelmiş olan gelenekten yararlanır; döneminin zevkini, düşüncesini, duyarlılığını edebi eserin bünyesine yerleştirir Eğer sanat gücü yüksek ise bu geleneği zenginleştirir

Edebi metinlerin büyük çoğunluğu kendi döneminin gerçekliğini ve düşünce hayatını yansıtır

Her metin, kendi tarzında daha önce yazılmış metinlerden yararlanır Tanzimat dönemi romanları, daha once Türk edebiyatında roman ihtiyacını karşılayan mesneviden ve halk hikayelerinden etkilenmiştir Tanzimat romancıları başlangıçta Batı romanından etkilenseler bile daha sonra bu etkileşimin dışına çıkarak kendi roman tarzlarını oluşturmuşlar ve kendilerinden sonrakilere örnek olmuşlardır

F ANLAMA VE YORUMLAMA

Anlatmaya bağlı edebi metni anlama ve yorumlama;

1-Metnin anlamının nasıl oluştuğu açıklanır

2-Metnin anlamının özellikleri belirlenir

3-Metin yorumlanarak güncelleştirilir

4-İncelenen hikaye, roman ve tiyatro metninin yapısı, anlatımı, teması birbiriyle ilişkilendirerek yorumlanır

5-İncelenen metinde açıkça dile getirilmiş olanlarla, açıkça ifade edilmemiş olanlar anlam çevresinde ilişkilendirilir

6-Seçilen paragraflarda -varsa- çok anlamlı söz ve söz gruplarının metinde kazandığı değerler belirlenir

7-Yaşanan gerçeklikle metindeki gerçekliğin ilişkisi belirlenir

8-Metnin her okunduğunda yeni anlam değerleri kazanıp kazanmadığı belirlenir

9-Metnin okuyucuda uyandırdığı duygular belirlenir, bu duyguların özellikleri açıklanır

Edebi metinlerde dil, bilgi aktarmak veya oğretmek amacıyla kullanılmaz Kelimeler, günlük hayatta, herkesin bildiği, alışılmış anlamlarıyla değil, yazarın okuyucuya sunmak istediklerine göre yeni anlamlar yüklenir Bu bakımdan anlatmaya bağlı edebi metinlerle bilimsel metinler birbirinden ayrılırBilimsel metinlerde anlam herkes için aynıdır Hiçbir yerde ve durumda değişmez; ancak edebi metinlerde, okuyucunun o anda içinde bulunduğu ruh hali, dünya görüşü, bilgi ve kültür seviyesi edebi metinin anlamını değiştirir Çünkü edebi metinlerdeki sözler veya söz grupları yalnızca sözlük anlamlarıyla metinde yer almazlar; bulundukları bağlama göre anlam değeri kazanırlar

Edebi metinler yan anlam bakından zengindir Kelimeler ve kelime grupları, metin içerisinde farklı anlamlar kazanır

G METİN VE YAZAR

Yazarın edebi yönüyle ilgili çıkarımlarda bulunma;

1Yazar ile metin arasındaki ilişki açıklanır

2Yazarın hayat hikayesi başta olmak üzere bilinen özellikleriyle metin arasında ilişki kurulur

Olay çevresinde oluşan edebi metinlerde, bazen yazar ile metin arasında benzerlikler bulunur Roman, hikaye ve tiyatro eserlerinde karşımıza çıkabilecek bu özellik bir belge niteliği taşımaz Olay çevresindeki edebi metinlerin tümü kurguya dayalıdır Dolayısıyla gerçek hayat ornek alınarak yazılmış olsa bile bu yeniden kurgulanmıştır Eğer yazar anlattıklarının birebir gerçek olduğu iddiasında ise zaten anlattıkları bizim konu aldığımız edebi metinlerin dışında tarih veya hatıra olarak değerlendirilir Yakup Kadri Karaosmanoğlu'nun, Halide Edip Adıvar'ın roman ve hikayelerinde Kurtuluş Savaşı donemi öncesi ve sonrasıyla, Türk toplumundaki sosyal değişmelerle birlikte dile getirilir Bu anlatılanlar dönemin gerçekliğinin yorumlanarak donüştürülmesidir Bunlardan donemin sosyal ve siyasal hayatı oğrenilemez Ancak yazarlar sanat dünyalarını bireysel deneyimleri ve donemlerinin gerçeklerinden hareketle oluştururlar Bu da o dönemde kullanılan eşya ve gorünüşlerden yararlanmalarını gerekli kılar Yazarların yaşadıklarından etkilenmeleri, olay çevresinde oluşturulmuş metinlerde bunları anlatmaları doğrudan doğruya değildir yaşadıklarını yenden kurgulaması ve yaşadıklarından yaptıkları seçki söz konusudur Olay çevresinde oluşan edebi metinlerde belge niteliğinde yaşanmışlık yoktur; ancak yaşananlardan etkilenme söz konusudur

2 Anlatmaya Bağlı Edebî Metinleri İnceleme Yöntemi

IV ÜNİTE Aşağıdadır

IV ÜNİTE: ÖĞRETİCİ METİNLER

Öğretici Metinler

Öğretici metinler, bilgi ve haber vermek, ikna etmek, kanıları değiştirmek, uyarmak, düşündürmek, yönlendirmek, tanıtmak gibi amaçlarla yazılan metinlerdir

Öğretici metinler ele aldığı konuya göre çeşitli türlere ayrılır Bu türlerin hepsinin konuyu ele alış biçimi ve üslubu farklılık gösterir

Öğretici metinler şu şekilde gruplandırılmaktadır:

Tarihî metinler: Tarih olaylarının ele alındığı, anlatıldığı metinlerdir

Felsefî metinler: Felsefî konuları ve felsefenin varlık, bilgi, değer gibi konularını ele alan metinlerdir

Bilimsel metinler: Bilimsel araştırmaları açık ve kesin bir dille , delillere dayanarak anlatan metinlerdir

Gazete çevresinde gelişen metin türleri: Makale, deneme, sohbet, fıkra, eleştiri, röportaj gibi gazete çevresinde oluşan metinlerdir

Kişisel hayatı konu alan metin türleri: Hatıra (anı), gezi yazısı, biyografi, mektup, günlük gibi kişisel hayatla ilgili olan metinlerdir

Ayrıca bakınız>>> Metinlerin Sınıflandırılması

Öğretici metinlerin incelenmesinde hangi özellikler göz önünde bulundurulur?

Öğretici metinlerin incelenmesinde aşağıdaki özellikler göz önünde bulundurulur:

Metin ve zihniyet:

Her metin, yazıldığı dönemin sosyal, ekonomik, siyasî yapısını, sanat anlayışını yansıtır Dönemin bu özelliklerine zihniyet diyebiliriz Metin, yukarıda sayılan unsurların hiç birine indirgenemez, çünkü metin bunların hepsinden yararlanılarak oluşturulan bir bütündür Bir metinde, metnin yazıldığı dönemin özellikleri metne sindirilmiş bir şekilde yer alır Bu özellikler metinle bütünleşir Bir metni incelerken metinden dönemin zihniyetine ait ipuçları tespit edilir

Öğretici metinler; toplum, kültür ve sanat hayatıyla ilgili düşüncelerin dile getirildiği, okuyucunun bu konularda bilgilendirilmeye çalışıldığı metinlerdir Bu nedenle bu metinler aynı zamanda yazıldığı dönemin bu konulara bakış açısını da yansıtan belgelerdir

Metinlerde ele alınan konular, kullanılan dilin özellikleri, seçilen sözcükler, tutum ve davranışlar da dönemin zihniyetini yansıtan öğelerdir

Yapı (plan)

Metnin yapısı, kendi içinde anlam bütünlüğü olan birimlerin bir düzene bağlı olarak birleşmesi sonucu oluşur Bu birimler paragraflardır Ayrıca paragraflarda kendi içinde anlam birliğine sahip cümle kümelerinden oluşur Bu kümeler yeri, zamanı, mekânı, kişiyi ve durumu ifade ederler

Paragraftaki birlik ve bütünlüğü sağlamak için giriş, gelişme ve sonuç bölümlerindeki cümlelerin dil ve fikir yönünden birbiriyle bağlantı kurmasını sağlayan bağlayıcı öğeler vardır Köprü kelimeler diye de nitelendirebileceğimiz bu öğeler cümle başı edatları, zamirler, sözcük ve sözcük gruplarıdır

Ayrıca bakınız>>> Paragraf Bilgisi

Cümle başı edatları: Cümleleri birbirine bağlayan, boşluklar arasında geçiş köprüleri kuran hatta, oysa, şöyle ki, meğer, nitekim, bunun gibi, bununla beraber gibi cümle başı edatları yerli yerinde kullanılmalıdır

Zamirler: Bağlantıyı kuran zamirler, bir önceki cümlede geçen bir ad veya kavramın bir sonraki cümlede yerini tutarak cümleler arasında birliğin sağlanmasına katkıda bulunur

Sözcük ve sözcük gruplarının tekrarı: Bir önceki cümlede geçen sözcük ve sözcük grubu, bir sonraki cümlede tekrarlanarak cümleler arasında bağlantı kurar

Aşağıdaki örnekte, bağlayıcı öğeler, koyu olarak gösterilmiştir:

"İnsanın içini dökmeden edemediği dakikalar olur Bir dost, bu dakikalarda erişilmez bir değer kazanır Ama her şey, bir dosta söylenmez ki? Onun için, hele bir insan bir yazarsa, içinin gizli kıvrımlarını görmesini biliyorsa, masanın başına geçip kalemi eline almadan edemez İşte günlük dediğimiz, yazarın kendi kendisi ile alçak sesle konuşmasından başka bir şey olmayan, o günü gününe tutulmuş hatıralar, bu iç dökme ihtiyacından doğmuştur Böyle bir yazar, kendisi için günlüğünü tutar Bu bakımdan, sessiz bir konuşma olan bu çeşit günlükleri bir edebiyat türü saymaya imkân yoktur"

Suut Kemal Yetkin

Öğretici metinler giriş, gelişme ve sonuç bölümlerinden oluşan bir bütünlük gösterir

Bir eseri yapı bakımından incelerken, metnin yazılış amacı, amaca uygun anlatım biçimi, hedeflenen okuyucu kitlesi, yapıyı meydana getiren birimlerin bağlanışı ve sıralanışı gibi özellikler üzerinde durulur

İçerik ve yapı, birbirini bütünleyen öğeler olarak ana düşüncenin oluşumunu sağlar

Yukarıda Suut Kemal Yetkin'e ait olan paragrafta, metni oluşturan birimler bir ana düşünceyi ortaya koymak için bir araya gelmişlerdir Metnin ana düşüncesi, son cümlede vurgulanmıştır: "Sessiz bir konuşma olan bu çeşit günlükleri bir edebiyat türü saymaya imkân yoktur"

Ana Düşünce (Ana Fikir)

Öğretici metinlerin amacı bilgi vermek, öğretmektir Ama ne öğretilmek isteniyor? Metinde ele alınan, bize verilmek istenen düşünce nedir? Yazı ne amaçla yazılmıştır? Yazıdan çıkaracağımız sonuç nedir? İşte bu soruların cevabı ana düşüncedir Metnin tamamının iletmek istediği düşüncenin en kısa, yoğun ifadesine ana düşünce denir

Öğretici metinlerin incelenmesinde metnin ana düşüncesini tespit etmek gerekir Eğer biz bu düşünceye ulaşamamışsak, metni yeterince anlamamışız demektir

Ana düşünceyle metnin kaleme alındığı dönem arasında ilişki kurulabilir Zira metnin kaleme alındığı dönemin sosyal ve siyasî yapısı, tartışılan sanat anlayışları ana düşüncenin oluşmasında etkili olur

Öğretici metin türlerine göre ana düşüncenin oluşumu farklılık gösterir Ana düşünce olarak;

felsefî metinlerde soyut bir kavram,

bilimsel metinlerde teknik bir gelişme,

tarihî metinlerde ve makalede siyasî bir düşünce,

deneme, sohbet, gezi, anı gibi metinlerde sosyal yeni bir buluş ifade edilir

Dil ve Anlatım

Öğretici metinlerde dil bir nesneyi, bir kavramı, bir olayı anlatmak, açıklamak ve bildirmek ve okuyucuyu uyarmak, harekete geçirmek üzere kullanılır Metnin dili; ifade edilmek istenen düşünceye, seçilen anlatım türüne ve hitap edilen okuyucuya, kullanılan iletişim aracına göre değişir Hitabetin diliyle sohbet türünün, deneme türüyle makale türünün anlatımı aynı değildir Aynı manzaraya farklı açılardan bakıldığında aynı şey görülmez Bu farklılık bakış açısından kaynaklanır Bir konuya farklı bakış açılarından yaklaşılabilir Bilgi, inanç, düşünce farklılığı, kültürel çevre, psikolojik özellikler bakış açısını belirler Bütün bunlaryazarın anlatımını etkiler

Aynı konu farklı yazarlar tarafından ifade edilebilir Ancak sonuçta hiçbir yazarın anlatımının birbirine benzemediği görülür İşte bu farklılık üsluptan kaynaklanmaktadır Üsluba, yazarın anlatım tarzı diyebiliriz Yazarın kurduğu cümleler, kelime seçimi, cümle yapısı, kelimelere kazandırdığı anlam, anlatımının açık, tutarlı, anlaşılır olup olmadığı o yazarın üslubunu ortaya koyar

Üslub, Seyit Kemal Karaalioğlu tanımı:

"Üslûp; sanatçının özel yapış yolu; yazarın duyuş, düşünüş ayrılığı; cümlelerin uzunluğu, kısalığı; kelimeleri seçişi, yazısının ahengindeki ayrılıklardır Üslûp için; ifade tarzı, usul, yol da denilebilir Üslûp, insanın özünden doğar Edebî eserler, ancak üslûplarının kuvvetiyle ölümsüzlüğe erişirler

Sanat eserlerinde, kompozisyonlarda, insanın düşünüşlerine, duygularına, hayâllerine, heyecanlarına verdiği biçim üslûp'tur Güzel yazı yazmanın en önemli niteliği üslûpta kendini gösterir, yazı yazmak sanatı; kusursuz yazmak hüneri, istenilen üslûp, eksersizle elde edilebilir Tıpkı yüzmenin yüzerek öğrenildiği gibi"

Metinlerin türleri ile kullanılan kelimeler arasında sıkı bir ilişki vardır

Bilimsel metinlerde çok sık bir şekilde terimlere yer verilir

Makale türündeki metinlerde doğal dil kullanılır Dil, değişik yorumlara kapalıdır Sözcükler genellikle ilk anlamlarında kullanılır

Felsefî metinlerde dil kavram boyutuyla, sözcükler günlük hayattaki anlamlarından soyutlanmış bir görev yüklenerek karşımıza çıkar

Deneme, sohbet, anı gibi türlerde dil, öznel bir şekilde kullanılır Sözcüklere yeni anlamlar yüklenir

Hitap edilen kitle de öğretici metinlerin dilinin oluşumunda etkili olur

Antik dönemde düzey bakımından üslup yüksek, orta ve alçak üslup olmak üzere üç gruba ayrılmıştır:

Örnek:

Yüksek üslup düzeyi son uykusuna dalmak

Orta üslup düzeyi ölmek

Alçak üslup düzeyi gebermek

Metin ve Gelenek

Öğretici metinler incelenirken metnin hangi geleneğe bağlı kalınarak yazıldığı, sanatçının gelenekle ilişkisi tespit edilir

Felsefe, bilim, gazete çevresinde gelişen ve kişisel hayatı konu alan metinler, yapı, tema, dil ve anlatım gibi konularda tarihî akış içinde kendi geleneklerini oluşturur Ancak her dönem, bunlara yeni öğeler ve değerler katarak zenginleştirir

Her metin yapı, tema, dil ve anlatım bakımlarından aynı türde daha önce yazılmış metinlerden yararlanılarak oluşturulur

Türk edebiyatında nesir türü, Tanzimat Dönemi edebiyatından sonra gelişmeye başlar Daha öncesinde Türk edebiyatında Batılı anlamda bir nesir geleneği yoktur Makale, deneme, gazete türündeki yazılar, Batı edebiyatı örnek alınarak kaleme alınmış ve günümüze kadar kendi geleneğini oluşturarak sürmüştür

Öğretici Metinlerde Anlam

Öğretici metinlerde söz ve söz öbekleri (grupları) daha çok ilk anlamlarıyla kullanılır Bundan dolayı öğretici metinlerde anlam okuyucuya, mekâna ve zamana göre değişmez Yani okuyucu, zaman ve mekân faktörleri öğretici metinlerin anlamını etkilemez Bu bakımdan öğretici metinler edebî metinlerden farklılık gösterir

İyi bir edebî metin birden çok anlama ve yorumlamaya açık olan metindir İyi bir öğretici metin ise yazarın anlatmak istediği anlamı yorumlamaya meydan vermeden ileten metindir

Öğretici metinlerin amacı, bilgi vermek, aydınlatmak, açıklamaktır

Örnek 1

İnsanların çoğu kaybetmekten korktuğu için, sevmekten korkuyor Sevilmekten korkuyor, kendisini sevilmeye lâyık görmediği için Düşünmekten korkuyor sorumluluk getireceği için Konuşmaktan korkuyor, eleştirilmekten korktuğu için Duygularını ifade etmekten korkuyor, reddedilmekten korktuğu için Yaşlanmaktan korkuyor, gençliğin kıymetini bilmediği için Unutulmaktan korkuyor, dünyaya iyi bir şey vermediği için Ve ölmekten korkuyor aslında yaşamayı bilmediği için WSHAKESPEARE

Yukarıdaki metinde insanların korkma nedenleri açıklanmıştır Dolayısıyla bu metinin yazılış amacı açıklamaktır Metinde kelimeler ilk anlamlarıyla kullanıldığı için her okuyucu bu metinden aynı anlamı çıkarmaktadır

Örnek 2

Tabiat ile hayat, insanoğlunun şekil vererek güzel ve faydalı eserler vücuda getirebileceği muazzam bir malzeme deposudur Resim mi yapmak istiyorsunuz? Dünyada renkten ve boyadan çok ne var? Hakiki bir ressam konu bakımından da bir sıkıntı çekmez Bütün tabiat ve hayat işlenecek konu ile doludur Mühim olan, herhangi bir konu etrafında bir renk kompozisyonu vücuda getirmektir Mehmet KAPLAN

Mehmet Kaplan'a ait olan ikinci metin okuyucuyu aydınlatmak amacıyla yazılmıştır

Örnek 3

Yalınlık:

Yalınlık; sadelik, gösterişsizlik, bir düşünceyi herkesin anlayabileceği bir açıklıkla anlatma; süssüz ve kısa, anlamı kuvvetli ve kesin sözdür Hiçbir özentiye yer vermeyen cümle; gereksiz süslerden, eskimiş, anlamı iyi bilinmeyen kelimeleri kullanmaktan çekinme yalınlık için gereklidir

Yukarıdaki metin, yalınlık hakkında bilgi vermek amacıyla yazılmıştır Yine bu metinde kelimeler öz anlamlarında kullanıldığı için her okuyucu metinden aynı anlamı çıkaracaktır

Metin ve Yazar

Edebî metinlerde metnin yazarıyla metin arasında sıkı bir ilişki olduğunu belirtmiştik Bu ilişki öğretici metinlerin bir kısmı için de geçerlidir Deneme, sohbet, fıkra, anı, gezi gibi metinlerde yazarın hayatında yer etmiş olaylar, beklentiler, özlemlerin izleri de yansır Fakat ansiklopedi, makale, tarih gibi bilimsel metinlerde yazarın kişiliği metne yansımaz Çünkü bu metinler nesnel bir anlatımla kaleme alınır

Yorum

Okuyucu, öğretici metni inceledikten sonra metnin yapısı, düşüncesi, anlatımı, yazılış amacıyla sezdirdiği anlamı, metnin anlamının zaman içinde değişip değişmediğini, metnin okuyucuda uyandırdığı duyguları yorumlar


Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.