Prof. Dr. Sinsi
|
Çirkin Kral'ın Bilinmeyen Mektupları
Yılmaz Güney'in daha önce bilinmeyen cezaevi mektupları Adana'da açılacak Sinema Müzesi'nde sergilenecek


ADANA - Altın Koza Yönetim Kurulu Başkanı Bekir Sıtkı Özer, 17-25 Eylül tarihleri arasında Adana'da düzenlenecek 18 Altın Koza Film Festivali'nde açılacak Adana Sinema Müzesi'nde, Çirkin Kral' lakaplı sinema sanatçısı Yılmaz Güney'in mektuplarını ziyaretçilerle buluşturacaklarını söyledi
Festivale katılacak konukların, Yılmaz Güney'in, Selimiye Cezaevi'nde bulunduğu dönemde Adana Erkek Lisesinde birinci sınıfı birlikte okuduğu arkadaşı 75 yaşındaki Yavuz Pağda'ya yazdığı 9 mektubu görme şansı bulacaklarını belirten Özer, ''Bu mektupların özelliği, daha önce kamuoyu tarafından bilinmiyor olması'' dedi
Özer, Yılmaz Güney'in Pağda'ya yazdığı mektuplarında, Türk sineması, filmleri, Adana Demirspor ve bazı siyasi gelişmeleri değerlendirdiğini ve 1969 yılında başlayan ilk Altın Koza Film Festivali'ne gönderdiği mesajların yer aldığını kaydetti
Sinema Müzesi'ni, sanatçıların hatıralarını yaşatmak amacıyla oluşturduklarını ifade eden Özer, müzenin, Altın Koza Film Festivali'nin en önemli projesi olacağını Söyledi
Özer, müzenin sinema tarihine de ışık tutacağını vurgulayarak, Güney'in, Pağda'ya hediyesi olan çay takımının da müzede sevenleri tarafından görülebileceğini aktardı
Özer, ''Yılmaz Güney Adanalı ve Türk sineması için çok önemli bir değer İmzalı mektuplarını, siyah-beyaz fotoğraflarını, giydiği beresini, hakkında yazılmış kitapların yanı sıra hiçbir yerde yayımlanmayan cezaevi mektupları da müzemizde sergileyeceğiz'' dedi
İşte Yılmaz Güney'in mektuplardan birkaçı:
MEMLEKET ÖZLEMİ
5 Ekim 1972
Kışın ilk belirtileri başladı Üşüyoruz artık Bir zamanlar mahpushane edebiyatının malı saydığımız yün çoraplara, uzun donlara vs ihtiyacımız olacağa benzer
Adana şu günlerde ne güzeldir, ne yoğundur kim bilir Pamuk tarlaları, kamyonlar, traktörler, fabrika önleri, köylüler ve senin yazlık sinema bahçeleri   Orada da serinlik tatlı bir ürperti olmaya başlamıştır geceleri Şimdi Adana’yı özlüyorum  Toprağa, denizi, tuzu, faytonları (kero safari)  Hatırlıyorum da o saat kulesinin sabaha karşı vuruşları nasıl da hüzünlü bir yankı yaratırdı içinde Sonra kumrular  Ne zaman bir kumru gelse aklıma, lise çağlarımın çocuksu, özlem dolu pırıltılarını düşünürüm Ne çok isterdim Adana’ya geldiğim zaman yalnız dolaşmayı Okulumu görmek, sokaklarında tek başıma, bilinmeden gezinmek, kabak çekirdeği, kaynamış mısır yemek, otobüse binmek, kanalda yüzmek vs Bütün bunlar benim için kaçırılmış bir trendir Yavuzcuğum Mektuplarını zevkle izliyorum Sık sık yazmadığım için gücenme Selam, öperim
ON AYDIR KAFAMI PATLATAN SORU
21 Aralık 1972
Maddi ve manevi her şeyin kaynağı halktır Sarayları yapan ve yıkan o  Toprağa eken, biçen, mezarları kazan, gül fidanını budayan, tarihleri yaratan o Hep o  Sanatın yaratıcısı da odur  Halktır 
Değerlendirmeleri bu açıdan yaparsak, doğrular, iyiler, kendiliğinden ortaya çıkar ’Yaralı Kurt’, ’Irmak’, ’Cemo’ böyle bir süzgeçten geçirilmelidir Filmleri bilmediğim için bir şey söyleyemeyeceğim Yalnız; bir sanatçı ülkesinin sosyo-ekonomik ve siyasal yapısının dışında düşünülemez Çünkü, halk ve etkilerin dışında değildir Çünkü, halk gerçeğin kendisidir Gerçeği yaşayan ve yansıtandır Sanatçı, ona ne kadar yakınsa, özdeşse, başarıya ve gerçeğe o kadar yakındır Oysa biz bu fakir halkın cebindeki bir liracığı kapmak için yılda üçyüz film yaparız Onu aldatmak, gözünü boyamak için akla gelmedik hikayeler uydururuz  Ağlarız, güleriz, uçarız  Krallarımız, kraliçelerimiz, ******larımız ve ********lerimizle, abraka-dabrayı bile şaşırtacak hokkabazlıklarla garibin cebindeki liracıkları çalarız Ve o bir liracıklar sinemaya, işletmeciye, reklamcıya, filmciye paylarını bıraktıktan sonra biz sanatçılara da yüz binlercesini bırakır Gazete sayfalarını süsleriz her gün  Apartmanlarımız, otomobillerimiz, katlarımız  Nasıl yatarız, nasıl kalkarız, kaç numara ayakkabı giyeriz, hangi çiçeği severiz Sevgililerimiz, jigololarımız, şapkalarımız, bacaklarımız, kalçalarımız ve de aptallıklarımız  Bütün bunları yaşatan bir liradır ve onun kaynağı halk Zavallı halk
Bütün filmleri işte bu açıdan değerlendir Bir liraya ne kadar yalan satıyoruz  Kuruş başına ne düşüyor? Kuruş başına bir yılda kaç zavallı barlara, payvonlara ve daha aşağılara düşüyor Kaç delikanlı hapislere?  Kaç yuva yıkılır? Çünkü onlara gerçekleşmesi imkansız özlemler götürürüz, yalan söyleriz  Bundan nasıl kurtulunur? Nasıl iyi film yapılır? Halkımıza nasıl faydalı oluruz? İşte on aydır kafamı patlatan, uğraştığım soru  Nasıl? Yeni yılın hepinize uğur getirmesini dilerim Selamlar
FİLM YAPAMAYINCA EN KOLAY İŞ UKALALIK
25 Ocak 1973
İnsana, hayata bakarken amacımız onu temellendiren, biçimlendiren ’gerçeği’ kavramaktır Burada karşımıza çıkan en önemli sorun budur ’Gerçek’ nedir? Nedir bizi konuşturan, düşündüren, kavga ettiren, iyi olmaya zorlayan, neşelendiren? Nedir bizi hesaplı yapan, korkutan, endişelendiren? Hangi güçtür trenleri saatinde hareket ettirmeyen, suları akıtmayan? Binlerce şey sayabiliriz   Nedir bunların sebebi, hareket ettiricisi, durdurucusu?
İşte son aylarda kafamı kurcalayan soru  Gerçek   Sosyal gerçek  Maddenin, insanın ve doğanın gerçeği  Sanatımın hareket ettiricisi, yönlendiricisi de bu olacak işte  Türk toplumunun sosyal gerçeği 
Şu sırada Türkiye’de, hatta dünyada kimsenin iyi film yapacağına inanmıyorum  Çok büyük bir iddia belki  Ama mektupla bunu anlatmam imkansız  Bir gün, dünyanın en güzel fimlerini biz yapacağız   Öyle bir gün gelecek ki; Türkiye sanatın, kültürün en yoğunlaştığı, örnek bir ülke olacak  Göreceğiz bunu 
’Gökçe Çiçek’ Akad ustanın değişmez sinema anlayışının ürünüdür  Her insan, her bölge, her konu kendine ait bağların bir sonucudur Akad usta, bunu göremiyor İnsan yapısını belirleyen esasları kavramıyor  Onun için biçimsel olmaktan kurtulamıyor Epey ukalalık yapıyorum, değil mi? Eh, film yapamayınca, en kolay iş ukalalık oluyor 
Şimdi düşün  Sor soruştur  Araştır  Oku ’Gerçek nedir?’ Sosyal gerçek nedir? Bana yazmak zorunda değilsin  ’Yabancılaşma’ nedir? İnsanın insana, insanın doğaya yabancılaşmasından ne anlıyoruz?
’Sanatın kökeni’ yani menşei   Nereye uzanır?
Bir de beni, çocukluğumu, okul günlerimizi, mümkün olduğu kadar detaylı düşün Beni tanıyan insanlara sor; eski arkadaşlarımıza  Onların aklında kalanları, senin aklında kalanlarla kıyasla bakalım  Hocalarımızla konuş  Beni okul günlerinde nasıl hatırlıyorlar? Bu arada kendini de düşün  Gözlerinden öperim, sevgiler 
İnanı mısın; yeniden öğrenci olmak, yine lisede, birinci sınıfta, en arka sıralarda oturmak özlemi nasıl yakıyor içimi? Yine sevgiler
HAPİSHANEDEKİ İŞİM
15 Mart 1973
Uzun, yorucu, düşündürücü günler geçti Okudukça yeni bir eksik, yeni bir bilinmeyenle karşılaşıyor insan Dünya, insan, toplum çok bilinmeyenli denklemler gibi  Okumak, düşünmek ve çözmek İşte hapishanedeki işim 
Sana ’yabancılaşma’ ve ’sanatın kökenini’ sormuştum bir mektubumda Aldın mı bilmiyorum  Çalışmalarını merak ediyorum Bulursan ’sanatın gerekliliği’ kitabını mutlaka oku Sana faydalı olacaktır 7 Sanatı okumadım henüz Gördükten sonra fikrimi yazarım Bir takım arkadaşlarımızın bizi eleştirmesini, hatta kötüleşmesini normal karşılamak gerekir Son durumdan sonra bize öldü gözüyle bakanlar var ’Yılmaz Güney efsanesi artık bitti’ diyorlarmış  Oysa daha yeni başladığının farkında değiller Bacım ve babam üzülmüş olmalılar Onlara söyle; zaman akıyor, aylar geçiyor   İyi olduğumu anlat Bir gün babamla yine halay çekeceğiz, yine beraber olacağız 
Mart, nisan Adana’nın coşkun, güzellik günleridir O coşkunluğu içimde olanca etkisiyle duyuyorum Her gün binlerce çiçek açıyor içimde, renk renk, türlü türlü Selam, öperim
YIKIP YENİDEN YAPIYORUM KENDİMİ
25 Haziran 1973
Her şeyi yeniden düşünüyorum  Sevgilerimi, nefretlerimi, arkadaşlarımı, dostlarımı, düşmanlarımı, filmlerimi, iyileri, kötüleri, tarihi, coğrafyayı ve sanat anlayışımı  Her şeyi yeniden düşünüyorum, yeniden kuruyorum değerler dünyamı Batıyı, doğuyu, cumhuriyeti yeniden düşünüyorum  Yeniden bakıyorum aynadaki yüzüme  Bir hesaplaşma içindeyim kendimle ve hesaplaşma gereği her gün yeniden sarsılıyorum Sarsılmadan, yıkılmadan değişmenin imkanı yok çünkü Yıkıp yeniden yapıyorum kendimi 
Halkımızla, kendimizle yabancılaşmamız, yüzlerce, binlerce, onbinlerce yıl gerilere dayanıyor, milyonlarca yıl Hatta biz üzerimizde yüzyılların pasını, pisliğini, alışkanlıklarını, eğilimlerini taşıyoruz  Bir yerlerde aklımız bazı sırları çözmekle yetersiz kalıyor  Kendime soruyorum; ’kimim’, ’neyim’ diyorum Yüzeyden bakınca cevap kolay  Yılmaz Güney; aktör, yazar vs İnince derinine bocalıyorum Bir karmaşa  Yılların birikimi, sakatlıkları, zaafları, acıları, kompleksleri  Neler yapmışım şimdiye kadar? Yüzlerce insanı birden yaşamışım Adamlar bıçaklamış Yılmaz Güney Kabadayılık yapmış uzun yıllar Roman yazmış  Ödül almış  Sanatçı  Irgatlık yapmış, zavallı köylü  Asker, sürgün, hovarda, cesur, korkak, memur, işsiz  Açlık günleri, tokluk günleri vs Bütün bunların kişiliğimin oluşmasında nasıl etkileri olmuş  Hangi evrelerden geçmişim Şimdiki düşüncelerime nereden vardım? Düşünüyorum, beynimi zorluyorum Düşünüyorum 
Şu günlerimin, değişimin romanını yazacağım bir gün Gerçeği kavrayışımın romanı olacak bu  Benimle birlikte insanlar da kavrayacak gerçeği Değişimlerin, yabancılaşmaların, komplekslerin, yalanların filmini yapacağım Hapishaneye girmem ne kadar iyi oldu  Yokuş aşağı, yokluğa doğru akan bir suymuşum ben  Aman ne iyi oldu hapislik  Kendimi buldum
6 aydır cigara içmiyorum İrademi terbiye etmeye, bilincime hakim olmaya çalışıyorum Kumruları yaşatıyorum kafamda şimdi Yoksul kumruları  Onlar benim için hüzündür şimdi  Yok olanın filmini çekeriz seninle Adana’yı, değişimi ve kumruları anlatırız  Otur, kumruların gidişini, yok oluşunu hikaye et Senaryonusu yaz Bu duyguyu anlatabilirsen müthiş bir film olur Çekimi benim için büyük zevk  Öperim
Kaynak: AA
|