Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Eğitim - Öğretim - Dersler - Genel Bilgiler > Eğitim & Öğretim > Tarih / Coğrafya

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
anadoluda, keltler

Keltler Anadolu'da

Eski 11-26-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Keltler Anadolu'da







Galatlar MÖ 280-274 yıllarında Balkanlar ve Batı Anadolu’da yaşadıktan sonra Orta Anadolu’da Ankara ve Çorum,Yozgat yöresine yerleşen Orta Avrupa kökenli Kelt kavimine mensup Galyalılara Yunanlıların ve Romalıların verdiği ad Galatların yerleştiği bölgeye Antik Çağda Galatia adı verildi Aşiret yapısına dayanan Galat krallıkları Roma İmparatoluğu egemenliğine girdikler MÖ 1 yüzyıla kadar bu bölgede varlıklarını sürdürdüler Orta Anadolu’da Galat dilinin MS 7 yüzyıla dek konuşulduğuna dair belirtiler vardır

Brennios (Brenn) adlı önderin komutasında doğuya yürüyen Galat gücünün, kadınlı erkekli 20000 kişiden oluştuğu ve kadınların da erkeklerle birlikte savaşa katıldığı antik yazarlarca belirtilir MÖ 280‘de Pannonia’yı (bugünkü Macaristan), 279’da Yunanistan’daki Delphi kentini yağmaladılar Aynı yıl İstanbul’un (Byzantion) karşısındaki tepeye karargâh kurarak kenti tehdit ettiler (Galatların bir kış geçirdiği tepe bu tarihten sonra Galata olarak adlandırıldı) Uzun pazarlıklar sonucu Byzantion’lular Galatlara büyük bir haraç ödemeyi ve İstanbul Boğazını geçmelerine yardım etmeyi kabul etti

Roma Öncesi
277-274 yıllarında Ege bölgesi yağmalandı; Erythrai (Çeşme yakınında Ildırı) ve Milet kısa sürelerle Galatların eline geçti MÖ 274‘te Bergama kralı Eumenes ve Selevkos kralı Antiokhos komutasındaki ordu Galatları ağır bir yenilgiye uğratarak Orta Anadolu’ya sürdüler

Galatlar Delphi zaferinden sonra Tektosagi, Tolistobogii ve Trogmi adlı üç boy şeklinde örgütlendiler Orta Anadolu’da Sivrihisar (Pessinus), Ankara (Ankyra) ve Yozgat Büyüknefes (Tavium) bu üç boyun merkezi oldu Bölgede yapılan yüzey araştırmalarında Polatlı’da Basrikale ve Hisarlıkaya, Sakarya Irmağı’na hakim Çanakçı ve Çağlayık, Beypazarı’nda Tabanoğlu ve Dikmenkale, Ayaş’ta Canıllı, Keçiören’in Bağlum köyünde Hisartepe ve daha başka kale kalıntıları belirlendi Kalelerin bazıları çevredeki kaya kitlelerine bağlanarak yapılmıştı

Ankara’nın 100 km güneyinde ve Tuz gölü çevresinde bulunan Kulu ilçesi önemli bir Galat yerleşimi idi Bugünkü Kulu ilçesi eski Galat kenti olan Drya harabeleri üzerinde kurulmuştur (Bakınız: Devrim Sönmez, Eski Çağlardan Günümüze Kulu, Konya, 2004)

Roma Dönemi
Galatia’nın MÖ 1 yüzyılın sonlarında Roma egemenliğine girmesinden sonra Anadolu’nun bu Avrupalı konukları kendi kültürel kimliklerini koruyamayarak asimile oldular Yaşadıkları bölge ise Galatya adı ile bir Roma eyaleti oldu

MS 1 yüzyılda Aziz Paulus‘un çalışmaları sonucunda Hıristiyanlığı kabul eden ilk Anadolu halkının Galatlar olduğu belirtilir Paulus’un Galatyalılara Mektup’u, İncil‘i (Yeni Ahit) oluşturan kitaplardan biri olarak kabul edilmiştir Doğu Roma İmparatorluğu‘nun Türklere yenildiği 1071 Malazgirt savaşının ardından, Doğu Roma(Bizans) ordusunun generallerinden Frank kökenli Roussel de Bailleul bölgede hala etkin olan Galat kültürüne dayanarak bir isyan başlatılma imkanını görmüş ve savaşın kaybedilmesiyle zayıflamış Doğu Roma-Bizans devletine karşı ayaklanarak orta Anadolu’da bir devlet kurmuştur Bizans bu devleti yıkmak için askeri birlikler gönderse de bunlar başarısız olmuştur Bunun üzerine Türklere yardım için başvuran Doğu Roma-Bizans’ın çağrısıyla, Selçuklu Devleti de ilerisi için bu Frank- Kelt karışımlı devletin Türklere de problem çıkarabileceğini hesaplayarak Bizans’a bu konuda yardım etmiştir Nihayetinde Roussel de Bailleul yakalandı ve idam edildi Kurduğu devlet de ortadan kalktı Buradaki ilginç yan Anadoluya gelişlerinden 1000 yıldan fazla bir zaman sonra bile bu kelt kökenli Galat halkının hala kültürel farklılığını koruyup, siyasal ve askeri etkinliğini ortaya koyabilmiş olmasıdır



Galatlar (Keltler) Anadolu’da -1

Yazan : Murat Şahin / habercemcom

Alıntı Yaparak Cevapla

Keltler Anadolu'da

Eski 11-26-2012   #2
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Keltler Anadolu'da



Galatlar kimdir?

?İndo Avrupa kavimlerinden biri olan Keltler?in ilk izlerine MÖ600 sıralarında Güney Fransa?da rastlanmaktadır Daha sonraları İsa?nın doğumundan önceki yüzyıllarda Keltler (Galatlar) bütün Avrupa?ya yayılmış ve bir bölümü Kuzey İtalya?da diğer bölümü Alp ve Pirene Dağları ile Ren Irmağı arasında kalan ve Belçika?ya değin uzanan bölge içinde oturmuşlardır

Keltler?e Hellenler Keltai ya da Keltoi, Romalılar ise Galli (tekil hali Gallus) derlerdi MÖ 278/277 yılında üç büyük boy halinde Anadolu?ya akın edip sonraları Kızılırmak yayı içinde ve Ankara ile Pessinus yörelerinde oturan Keltler?i ise Hellenler Galatai (tekil hali Galates) adı ile anıyorlardı?

(Prf Dr Ekrem Akurgal, Galatlar?a yazdığı önsözden)

Eskiçağ yazarlarına göre onlardan daha iyi sihirbaz, daha üstün kahin yoktu Fakat güçlerini şarlatanlar gibi kullanmazlardı Cinlere ve halkın tanrılar adını verdiği güçlere de pek güvenmezlerdi Toprak Ana?yı dölleyen bir Tanrı Baba-Gök?e inanıyorlardı

Toprak Ana bütün doğa güçlerinin anasıydı Su, toprak, ateş, hava olarak yorumlanır Kaynakların, dağların, ağaçların, yıldırımın, canlıların, dünyada olup bitenlerin anasıdır Grekler Kelt (Galat) ilahlarının yüzleri, belirli adları olmamasına çok şaşarlardı Fakat söz söylemek Grekler?e mi düşmüştü? Onlar ki ruhun ölümsüzlüğüne, hayatın kurtarıcı gücüne bile inanmazlardı Kendi tanrılarıyla alay ederlerdi

Keravnos yakalanır, Keltler tarafından parça, parça edilir, başı bir mızrağa geçirilir ve daha direnen Makedonya kuvvetlerine gösterilir Yenilgi kesinleşir Sağlam Keltiber kılıçları da işi tamamlar Yaralılar ve ölüler üst üste yığılır

Bol pantolonlu savaşçılar Bizans ve Pontos Euxinus (Karadeniz) için anahtar durumunda olan ve daha sonra onların adıyla anılacak olan Gallipoli /Gelibolu yarımadasına yayıldılar

Galatlar MÖ 277 yılında Asya?ya geçti

Galatlar?ın (Anadolu?da) düşmandan ve kendilerine kinle bakan yüzlerden başka bir şeyle karşılaşmadıklarını sanmayalım Hiç de böyle değil İskender?in seferlerinden beri Asya?da kol gezen bir sürü maceraperest onlara katılıyordu Aynı zamanda Helenizm?e karşı derin bir tepki göstermeye hazır olup Anadolu?nun yerli halkı bu poturlu adamları öç alıcı olarak görüyordu Volk-Tektosaglar (Kelt boyu) kendilerine düşen ve tutunmalarına olanak veren yüksek yaylalardaki bu tepkiyi çok daha güçlü bulmuşlardı

II Ptolemaios?in adı tarihe ?kardeşlerini seven? olarak geçer Çünkü tahtını sağlamlaştırmak için bütün kardeşlerini öldürtmüştü

Tektosaglar?ın 50 yıldan beri yaşadıkları ülke belki de Asya?nın en fakir yörelerinden biridir Fakat Anadolu o çağda şimdikinden daha çok orman, tarla ve çayırlara sahipti Bozkır daha azdı Ankara civarında şimdiki kurak tepelerin yerinde geniş ormanlar uzanıyordu Burada Filistin, Lübnan ve Asya?nın birçok bölgesinde olduğu gibi bir ağaçsızlaşma ve kuraklaşma söz konusudur Günümüzde modern İsrail kendi bölgesinde büyük ekim olanakları olduğunu kanıtladı Türkiye?de aynı şeyi iyi bir tarımcı olan Mustafa Kemal yaptı

Ormanlar özellikle yaylayı Bithynia, Karadeniz ve Kafkasya yönünden saran dağların üstündeydi Galatlar?ın pek sevdiği meşe, gürgen ve çam ormanları Bunlar Keltler?in kutsal hayvanları olan geyikler ve yaban domuzlarıyla doluydu

Öte yandan Karadeniz?e doğru alçalan yüksek yaylalar (ortalama yükseklik 1000 metre) bazen bulutları yere kadar inen uçsuz bucaksız bir gök Küçük Asya?nın diğer bölgelerinin ağır havasından uzak, kuru, temiz bir hava

Kartallar ülkesi Bozkırlar: Ağrı Dağına (Ararat, Nuh?un gemisinin dağı), Kafkasya?ya doğru yavaş, yavaş yükselen Asya steplerinin başlangıcı İran Yaylası?ndan geçip, daha ötede dünyanın damına doğru yükselen dağlar Bu steplerden kışın dondurucu rüzgarlar ve kurt sürüleri gelir Kayalık yerlerde ot cılızdır Fakat başka yerlerde ilkbahar gelince bitkiler özsuyla dolup taşar Asya?ya özgü görkemli bir fışkırma, bir çiçek ve ot okyanusu doğar Bu yaz kuraklığına kadar sürer

Çok sayıda başıboş sığır, domuz, at sürüleri Daha fakir yörelerde koyunlar, Asya kökenli uzun, ipek tüylü keçiler (Ortaçağda Angora denilen ünlü Ankara keçileri) her yanda kaçışan tavşanlar Görülmedik şekilde saf ve bol tane veren geriş arpa ve buğday tarlaları Doğuştan tarımcı, iyi ekmekçi, hayvan yetiştiricisi olan ve et saklamayı bilen yeni gelenler, sucuklar, biralar ve Galat ekmeğiyle ileride ün yapacaklardır

Galat Yaylası?na çıkmak için her yanda köpüklü sellerin aktığı vadiler aşılır Karadeniz?e dökülen iki büyük nehir vardır Batıda Frigya Yaylası?nın vahşi tepelerinden doğan, kutsal Gallos Irmağı?nın birleştiği Pessinus?tan itibaren gemilerin geçmesine elverişli olan, bol balıklı Sangaros (Sakarya) Doğuda Yukarı Fırat?ın yakınındaki yüksek yaylalardan doğup, dar boğazlardan akan, bulanık sulu, gemisiz, balıksız Halys (Kızılırmak) ırmağıdır

Bu iki nehrin güney kolları arasındaki yayla, İonya?ya doğru ortasında Tatta (Tuz Gölü) bulunan büyük bir tuz çölüyle korunur Strabon?un yazdığına göre, göl o kadar tuzludur ki, üstünden geçen kuşlar, kanatlarına biriken tuz billurlarının ağırlığından hemen düşer ölürler

Ölü Deniz kadar geniş olan Tuz Gölü, bu bakımdan da ona benzer Fakat bu bulutlara doğru yükselen bir ölü denizdir Çevresinde Filistin?de olduğu gibi çakallara, hatta antiloplara, çalılık leoparlarına ve en çok da çekirgelere rastlanır

Kuzeyde doğu batı doğrultusunda üstü bol çayırlar ve ormanlarla kaplı olan dağ silsilesi Karadeniz etkisindedir Zirvelerinden biri Anadolu?da pek çok tepeye verilen Olympos (Aladağ) adını alır Bütün bunlara, Avrupa yönünde Frigya?da olduğu kadar, Kafkasya?ya doğru Kapadokya yöresinde her yanda sık, sık duyulan depremleri katalım

İnsanı az fakat korunmaya çok elverişli olan bu yerlerin anlaşılmaz bir saflığı vardır Gene de olağanüstü bir stratejik nokta olduğunu tekrar edelim: Asya?dan Bizans?a gitmek için daha uygun bir yol yoktur Değerli mallar (ipek, baharat, fildişi) taşıyan güç yolculukların kervan yolu, seçkin yolcuların yolu, kışkırtıcı büyük dinsel fikirlerin, en korkunç akınların yolu

Tektosağlar ırkdaşlarını ve onlarla beraber gelenleri (Germenler, her ırktan macera arayan arkadaşları) karşıladıkları zaman başkent Ankara olmak üzere merkezdeki durumlarını korudular Gerçi böyle yapmakla en zengin bölgeyi ellerinde tutmuş olmuyorlardı Fakat ileri görüşlülüğün bölgesiydi burası -Nitekim bir gün, her yandan düşmanla çevrilmiş olan Mustafa Kemal sonuna kadar bu bölgeyi elinde tutacak ve zaferini buna borçlu olacaktır-

22 Mart?ta (İlkbahar gündönümü) tanrıçanın aşkına hadım olmuşlar, rahiplerin yönetiminde kesilmiş çamı tapınağa götürüyorlardı Çam Attis?in altında erkekliğini kurban ettiği ağaçtı Galler ve sırdaşlar saçlar darmadağınık, yas işareti olarak göğüslerine vurarak çam kozalaklarıyla kan çıkıncaya kadar vücutlarını yaralıyorlardı Arka arkaya üç gün üç gece uyumadan gözyaşları içinde hazin bir cenaze töreni yapılıyordu

Ancyra Anadolu?nun en güzle şehri olmuştu Bu bakımdan burada oturanlar Augustus?un kente yaptığı iyilikler için ne kadar şükran duysalar haklıydılar Forum, tiyatrolar, sirkler, hamamlar, yollar, kaldırım taşları döşenmiş caddeler, saraylar ve güzel villalar Her yerde heykeller vardı: Delphoi?nin zaptından beri kibar Tektosaglar epeyce değişmiş diye düşünülebilir Ayrıca bundan sonra Sebate Tektosagon adını alır Büyük İskender?in oturduğu ve Hindistan?a kadar Helenleştirme planını kurduğu Ancyra kaderini çizmiş gibi görünmektedir

Galatlar her şeye rağmen geleneklerine bağlı kalmışlardır Tıka basa yenilen bir o kadar da konuşulan şölenler geleneği Bu şölenlere ne kadar çok davetli çağrılırsa o kadar iyiydi Hiç durmadan soru yağmuruna tutulan yabancılar Eski yazarlar aylar boyunca sofralarını açık tutup gezicileri yiyip içmeye ve serüvenlerini anlatmaya zorlayan Galat Tetrahları?ndan söz eder

Hıristiyanlar, Jean?ın deyimiyle ?Kanlı bir hayvan üstüne binmiş ******ler anası adını verdikleri Kibele?yi aşağılık bulduklarını saklamazlar Galya?da olsun Anadolu?da olsun pek çok Hıristiyan, Ana ile alay ettikleri gerekçesiyle öldürülür

Selçuklu Türkleri Aral Denizi steplerinde göçebe olarak yaşıyorlardı ve Arapları bile yumuşatmış olan aşırı zengin Pers ülkesine yavaş, yavaş sızıyorlardı Selçuklular kısa süre önce Müslüman olmuştu Politika gereği başlar (yöneticiler) bu dine girmişti Oysa büyük kitleler bütün Ural Altaylılar gibi şamanlığa bağlı kalmışlardı Kam gökyüzü ile toprak arasındaki bağlantının daha sıkı olduğu eski zamanlardaki gibi etkiliydi Gök Tanrı ? Baba ? Yüce Tanrı, yaratıcı (Tengri) ve evvelce onunla bir olan Toprak Ana?dır (Umay)

Umay arılaşmayı ve Gök ile yeniden birleşmeyi ister (Göller Bölgesi Türk?lerin Umay ile birleştirdikleri Fatma Ana?ya taptıkları biliniyor) ?451 yılı, kendisinin Tanrı?nın musibeti olduğunu bilenin yılıdır Attila imparatorluk sarayında bunca özenle boşu boşuna yetiştirilmemiştir İmparatorluğun ordularında paralı asker olarak bulunan Hun askerlerinin bağlılığını güvenlik altına almak için sarayda rehinedir Latince konuşur, Romalıların ahlak bozukluğundan, kendilerini beğenmişliğinden nefret eder Türk steplerinin insanı olarak madenden ve ağaçtan yapılan tanrılara tapanları hor görür

Keltler gibi çok eski Orhon yazıtlarında söylendiği üzere Yukarıdaki Gökyüzünün çökmesinden ve ayağının altındaki toprağın yarılmasından başka hiçbir şeyden korkmaz Nihayet bir gün Germenlerin hatta Galyalıların bazı giz dolu çağrılarına cevap vererek, her çeşit milleti çok büyük bir ordu halinde harekete geçirir Ve pek çoğunun alkışları arasında kendisinin Batıyı kokuşturan Grek Roma çürümesinin mezar kazıcısı olduğunu ilan eder

Buna rağmen piskoposların, ermişlerin, onu ne kadar etkiledikleri ve hatta durdurdukları da bir gerçektir 452?de Papa Leon ve rahipleri üstlerinde tören giysileriyle Roma?ya yaya olarak iki günlük uzaklıkta olan Hun Ordusu?nun önüne çıkarlar Attila ile görüşme ancak birkaç dakika sürer Bu iki kişinin ne konuştuklarını kim bilecektir? Attila ordularına çekilmelerini emreder Olay bütün dünyada derin yankılar uyandırır

Türkler, Hunlar gibi her çeşit yobazlığın, putperestliğin düşmanıdırlar Hoşgörülü, disiplinlidirler, memur ve köylü olarak bağlanmasını bilirler Birkaç kez Bizans ile bağdaşıklık kurarlar Arap kargaşalığı bunların önünde fazla dayanamaz 1051?de İsfahan?a, 1055?de Bağdat?a girerler Sonra da Ermenistan?a ve Kapadokya?ya (1059) 1071?de Bizans Malazgirt?te korkunç bir yenilgiye uğrar Bununla beraber Anadolu?da kalmak niyetinde olmayan Türkler geri çekilir

İşte bu sırada Roussel de Bailleul, Bizans İmparatoru?na ihanet ederek, başında kendine bir krallık koparmak sevdasına düşer Galat Kalesi?nin yakınlığına güvenerek bütün Küçük Asya?yı zapt etmek üzereyken Bizans, tarih önünde bir daha düzeltemeyeceği bir hataya düşer Selçukluları yardıma çağırır Yüz bin Türk yaylalardan Marmara?ya doğru ilerler ve bir daha da geri dönmez

Galat kaleleri birkaç yıl daha direnecektir Sonra her şey biter Bundan sonra bilinen Türk?lerin Kale halkıyla oldukça iyi anlaştıklarıdır Ordularına serüveni pek seven bu insanları alırlar İlk Kelt-Türk kardeşliğidir

Bunun yanında Galat yaylasından pek çok Ortodoks ve diğer mezheplerden Hıristiyanlar kaçmaya başlar Pek çoğu Boğazları geçer Paulicienler vaktinde başlamış olan hareketi sürdürerek Balkanlar?daki Bogomilleri, Lombardia?daki Paterenler?i güçlendirir Bir gün daha uzaklara oğul vereceklerdir Almanya?nın, Flandr?ın, Provence?in babacan adamları, garipleri En güçlü olarak da Fransa?daki Beziers, Narbonne, Carcasonne, Toulouse, Albi Bölgesi?nde Cathareleri (Katharoi ) oluştururlar

Bu mezhebin inançlıları; temiz ahlakları, fakirlikleri, tanrı aşkları ile çevrelerindeki yozlaşmış Hıristiyan inançlıları ve rahiplerinden kesin şekilde ayrılır İncil?i halkın anlayabileceği bir dilde yayarlar Bu mezhebin doktrini Anadolu keşişleriyle vaktiyle ilişki içinde olmaları nedeniyle çok zenginleşmiş Mani dini Mitos?ları daha da arılaşmıştır Mani dininden, dünyanın ve etin şeytan tarafından yaratıldığı inancınıdır Bu dünyadaki hayatın geçiciliği fikrini almışlardır: Protestanlardan önce rahip hiyerarşisine karşı çıkmışlardı

Galatlar (Keltler) göğü kutsal sayardı

Bozkır kavimleri gözünde ağaç, yüksek ağaç, yeri göğe bağlayan göbek bağıdır Yapraklar, kökler, gök tanrının gücünü yudumlar Burada bir putperestlik söz konusu değildir

Keltler her zaman yüksek yerleri aramışlardı?Bu askeri olduğu kadar ve hatta daha çok dini bir seziden gelir Göğe doğru yükselen, şimşeği çeken, göğün verdiklerini alan her şeyin kutsallaştırılması (Dikili taşlar, ağaçlar)

Galatlar monogam evliliğe inanırdı

Galatlar her çeşit yobazlıktan, dar görüşlü sofuluktan nefret ederdi

Her yerdekinden daha sağlam kalmış olan ve Romalıların unuttukları Patria Potestas?ı hatırlatan aile duyguları dikkati çekiyordu

Babaya karşı duyulan derin saygı kadınlarda bir kendini sakınma duygusu yaratıyordu Bunun bir eşini de Yahudiler de görebiliriz Gerçek bir iffet, karı koca arasında sadakat: Galatlar?ın monogam ve çözülmez evlilik bağlarına bu denli önem verişleri o çağ için, hele Frigya?da pek olağanüstü bir şeydir?

Eskiçağ yazarları Galat kadınlarının söz götürmez faziletlerinden pek çok örnek vermişlerdir

Galatlar ne giyerdi?

Soğuk ülkelerin atlı insanları olduklarından kadınlar ve erkekler, hepsi Asya stepleri kökenli olan, ayak bileklerinde toplanmış geniş pantolon (potur) giyerdi Ayakkabıları çivili tabanlıydı

Serüven ve söz verilen parayı ver, gerisini merak etme

Galatlar anlaştıkları ücreti almaları ve başlarında büyük serüvenlere layık bir şef olması koşuluyla ölünceye kadar bağlılıklarıyla her zamankinden daha çok üne kavuşmuşlardı

Galatlar savaşa çoluk çocuklarıyla giderdi

Kural olarak bağımsız milisler halinde şefleriyle bir arada bulunurlardı Çoğunlukla karılarını ve çocuklarını beraberlerinde götürürlerdi Değerlerini bildikleri için pahalı satarlardı kendilerini Kişi başına şu kadar, bazen da karılarını ve çocuklarını da hesaba sokarlardı



Galatlar da Türkler gibi savaşırdı!

Ordusunun gerilerini korumak için her çareye başvurdu Kaçıyormuş gibi yapıp arkadan çevirerek düşmanı yok etmek, tuzak, yiyecekleri zehirlemek, orman yangınları gibi taktikler denerlerdi

Keltler, savaş sırasında korkunç naralar atıyor ve garip biçimli aletlerle cehennemi bir gürültü çıkarıyorlardı

Kaynakçalar:

1 Prof Dr EAkurgal, Anadolu Uygarlıkları

2 Mehmet YALDIZ, 3 Şubat 2005 tarihli çalışmasından

3 Antikçağ Anadolu?sunun Savaşçı Kavmi Galatlar Arkeoloji ve Sanat Yayınları ? 2000 Arslan, Murat

?Bu kitabın amacı, Galatlar?ın Hellenistik Çağ Küçük Asya?sında oynadıkları tarihi rolün ortaya konulması ve konuya ilişkin antik kaynaklarla modern literatürde bulunan karmaşık bilgilerin sistemleştirilerek anlaşılır bir hale getirilmesidir Bütün bunlar yazılırken, Galatlar?ın Hellen-Roma dünyası, özellikle Hellenistik krallıklarla ilişkileri geniş bir perspektif içinde anlatılmaya, böylelikle, Galatlar hakkında şimdiye kadar bilinenler, teoriler ve henüz anlaşılamayan noktalar sistematik bir biçimde bir araya getirilmeye çalışılmıştır

GALATLAR (KELTLER) ANADOLU?DA - II

?Tarih yazmak tarih yapmak kadar önemlidir Yazan, yapana sadık kalmazsa değişmeyen gerçek, insanı şaşırtacak bir hal alır?

? Her başlangıç zordur?

? Hasta adamın öfkesinden sakının?

? Aşk kördür?

? İnsanlar biri birilerini gölgesinde yaşarlar?

? Sağlık servetten daha iyidir?

( Bir kaç Kelt ? Galat atasözü)

Galatlar: Delphi zaferinden sonra Tektosagi, Tolistobogii ve Trogmi adlı üç boy şeklinde örgütlendiler Orta Anadolu?da Sivrihisar (Pessinus), Ankara (Ankyra) ve Yozgat Büyüknefes (Tavium) bu üç boyun merkezi oldu Bölgede yapılan yüzey araştırmalarında Polatlı?da Basrikale ve Hisarlıkaya, Sakarya Irmağı?na hakim Çanakçı ve Çağlayık, Beypazarı?nda Tabanoğlu ve Dikmenkale, Ayaş?ta Canıllı, Keçiören?in Bağlum köyünde Hisartepe ve daha başka kale kalıntıları belirlendi Kalelerin bazıları çevredeki kaya kitlelerine bağlanarak yapılmıştır

ANKARA TARİHİ

Ankara kentinin bir görüşe göre, Galatlar tarafından kurulduğu ve gemi çapası anlamına gelen adıyla bilindiği ileri sürülmektedir Diğer bir görüşe göre ise Ankara?nın kurucusu Frigya Kralı Midas?tır Daha sonraları kent Engürü olarak adlandırılmıştır Kuruluş dönemi ve şekli ne olursa olsun kent ilk dönemlerden beri ticaret yollarının kesiştiği bir konuma sahip olmuştur

Hitit döneminde Ankara?nın bir askeri garnizon olarak kullanıldığı bilinmektedir Büyük Hitit İmparatorluğu?nun tarihe karıştırmasından sonra kent ve yöresinde MÖ7 yüzyıla kadar Frigler egemen olmuştur

Frig devletinin yıkılışından sonra Lidyalılar MÖ 547 yılına kadar bölgeye hakim olmuştur Daha sonra Ankara Pers egemenliğine girmiştir Yaklaşık 200 yıl süren Pers egemenliği döneminde Ankara?nın önemli bir konaklama yeri ve ticaret kenti durumuna geldiği belirtilmektedir

Makedonya Kralı Büyük İskender MÖ 333 baharında Persleri yenerek Ankara?yı kendi imparatorluğuna katmıştır Bu dönemde Anadolu?ya gelen savaşçı halk Galatlar eski Ankara Kalesi?ni yapmışlardır Daha sonra bölgede siyasal birliği kuran Romalılar MÖ 189 yılında Galatlar yenerek Ankara?yı ele geçirmişlerdir Roma döneminde Ankara ulaşım sistemini oluşturan önemli yollardan birinin üzerinde bulunmaktaydı Kent Roma döneminde içişlerinde bağımsız ve demokratik yapıda yönetilmiştir Bu dönemde halk tarafından ?Demoj? ve ?Bule? adı verilen iki ayrı gruptan oluşan bir belediye meclisi seçilirdi Bu Meclisler bütün gereksinimlerini saptardı ve böylece kentin iç yönetiminde Kent Meclisi ve Halk Meclisi bütün kararları almak yetkisine sahip olurdu Bu dönemde kentin alt yapısı tamamlanmış, kente 60 km uzaklıktaki Elmadağ?dan taş borularla getirilen su mahallelere dağıtılmıştır

Roma İmparatorluğu?ndan MS 3 yüzyıl ortalarında ortaya çıkan sosyal ve ekonomik çöküntüye paralel olarak kent o günlere kadar koruduğu açık kent niteliğini yitirmiş ve çevresi surlarla çevrilmiştir İmparatorluk başkenti İstanbul?a taşınınca, Bizans döneminde Ankara?dan geçen ve başkenti doğuya bağlayan yolların önemi daha da artmıştır Ankara MS 10 yüzyıla kadar diğer Bizans kentleri gibi para ekonomisinin geliştiği, örgütlü bir ekonomik yapısı olan önemli bir merkez özelliği kazandırmıştır Bu dönemde, kent planının temel öğeleri; kent düşman saldırılarına karşı koruyan kalın surlar, pazaryeri ( agora) işlevini gören agora ve kilisesidir Ayrıca tahıl depoları, ambarlar ve hamamlar işlevlerini sürdüren diğer önemli öğelerdir

Ankara?nın Selçukluların eline geçmesi, Malazgirt savaşından sonra 1073 yılına rastlar Ankara gibi Bizans kentlerine Türklerin kitle halinde girmesi 11 yüzyılın son çeyreğinden sonra başlar Türkler büyük bir hızla kırsal alana yerleştiler ve tarımsal üretime katıldılar Daha sonra 12 ve 13 yüzyıllarda Selçuklu sultanlarının da çabasıyla transit ticaret bir gelişme gösterdi Ankara 1304 de görevli özerklik vererek Osmanlı Devletine bağladığı Ankara, I Murat vaktinde kesin olarak Osmanlı topraklarına bağlandı, Timur 1402 yılında orduları ile Osmanlı Sultanı Yıldırım Beyazıt arasındaki Ankara Meydan Savaşı vaktinde Ankara ve çevresinin büyük ölçüde harap olmasına karşın Anadolu birliğini yeniden kuran II Murat vaktinde yeniden onarılmıştır Bu dönemde suyollarına kadar bütün alt yapı tesisleri, hanlar, hamamlar ve diğer kamu binaları onarılmıştır

Ankara 16-19 yüzyıllar arasında birçok yabancı gezginin de uğrak yeri olmuştur Gezginler yazdıkları seyahat namelerinde kentle ilgili çok doğru bilgiler vermiş, çizdikleri gravürlerle o döneme ilişkin görsel malzeme sağlamışlardır Deutsche Bank ile Osmanlı Devleti 19 yüzyıl sonlarında arasında imzalanan bir demiryolunun yapılması hususunda anlaşmaya varılmış ve 1889 yılında başlayan yapım çalışmaları sonunda 1892 yılında ilk tren Ankara?ya gelmiştir

Ankara?nın önemi Kurtuluş Savaşı ile birlikte artmıştır Gazi Mustafa Kemal ve arkadaşları Ulusal Kurtuluş Savaşı?nı Ankara?dan yönetmişler İlk Ulusal Meclis yine Ankara?da toplanmıştır

Ankara, Türkiye Cumhuriyeti?nin başkenti olduktan sonra hızlı bir gelişme göstermiş, bir yandan Prof Hermann Jansen?in hazırladığı kent planı çerçevesinin de İmar hareketleri hızlanırken diğer yandan, kamu yönetiminin başlıca kurumları kentte örgütlenmeye başlamıştır

ANTİK TARİH

Ankara, 3000 yıl kadar önce kurulmuştu Galatlar bu kente, ? durduran, yol kesen ? anlamına gelen Ankyra adını verdiler Bu deyim daha sonra gemicilikte kullanılarak gemi çapası (Anchor) anlamını aldı Deyimin, bugün Kale?nin bulunduğu kayalık alanın konumu yüzünden düşünüldüğü anlaşılmaktadır

Ankara?nın isimleri arasında bir de Engürü vardır Söylenceye göre bu adın aslı Farsça ?üzüm? sözcüğünün karşılığı olan ?engür?dür Engürü adı da, bir zamanların bağlık bahçelik Ankara?sını çok güzel anlatan adlardandır Sırası gelmişken belirtelim ki, Ankara ve çevresi üzümün anavatanıdır En iyi şarapların da Çankaya?nın Kavaklıdere?sinde yapıldığı bilinir Kim bilir, belki de Anadolulu Baküs Çankaya?da doğmuştur

Ankara?nın kurucularına ilişkin iddialar bir değil, ikidir Uzmanlar Ankara?yı ünlü bir baba oğul arasında kime mal edeceklerini şaşırırlar Bir rivayete göre, Ankara?nın kurucusu Frig Kralı Gordios?tur Bir rivayete göre de onun oğlu Midas?tır

Hititler döneminde Ankara bir askeri garnizon olarak kullanıldı Daha sonra bu alanda Frigyalılar egemen oldular ve kenti kuran da onlar oldu

Kentin yeni hakimleri olarak MO 700?den sonra Lidyalıları görüyoruz Kent ve bölge MO 547 tarihinden itibaren de iki yüzyıl kadar Pers egemenliği altında kaldı

Büyük İskender MO 333 yılında kenti Makedon-Helen egemenliğine soktu Gordion?un ünlü ve efsanevi kördüğümünü çözemeyince kılıcıyla kesen İskender?in, yörede bir süre kaldığı biliniyor Ankara Kalesi de bu dönemde Anadolu?ya gelen Galatlar tarafından yapıldı

Romalı Komutan Vulso MO 189 yılında, Galatlar?ı yenerek Ankara?yı Roma egemenliğine aldı Ankara?yı uzun yıllar egemenlikleri altında tutan Romalılar vaktinde kente önemli yatırımlar yapıldı Bugün Ankara?da, Roma döneminden kalma hamam, tapınak, sur, agora, hipodrom, sütun, tiyatro gibi çok sayıda eser görülür Örneğin, Ulus?ta, Hükümet Meydanı?ndaki Julianus sütunu bunlardan biridir Roma İmparatoru Julianus?un MO 362?de Ankara?dan geçişi anısına dikilen bu sütun, yivli taşlardan oluşmuş ve yaprak biçiminde bir taçla süslenmiştir Yeri, bu yüzyılın başında, iki yüz metre kadar kuzeye taşınarak değiştirildi Halen kalıntıları bulunan Roma Hamamı, döneminin dünyadaki üç büyük hamamından biri olarak nitelendirilir Yıl 1939?da başlanan bir kazı sonunda ortaya çıkan, 12 külhanlı, dev boyutlardaki bu hamamın MS 2 yüzyıl sonu ile 3 yüzyıl başında yapıldığı bilinmektedir Hamamda, yılan tutan kocaman bir elin varlığı, yapının, Sağlık Tanrısı Asklepius adına inşa edildiğini düşündürmektedir Hamamın ortaya çıkarılması amacıyla yapılan kazılarda Roma İmparatoru Caracalla ve annesi Julia Domna adına çıkarılmış çok miktarda sikkeye rastlanmıştır Taş temeller üzerine oturan hamamın dış duvarları, dört sıra tuğlanın üs tüste konmasından oluşmaktadır İç duvarlar ise mermerle kaplıdır Kente 60 km uzaktaki Elmadağ?dan taş borularla getirilen su, bu hamamla birlikte bütün mahallelere dağıtılıyordu

Hacı Bayram Camii?nin yanında yer alan Augustus Tapınağı hususunda Prof Dr EAkurgal şunları yazıyor:

?Roma İmparatoru Augustus (MÖ 27-MS 14), ölümünden on altı ay önce Vesta Rahibelerine dört belge teslim eder Bunlardan biri vasiyetnamesidir; ikincisi cenaze töreni hakkındaki buyruklarını, üçüncüsü imparatorluğun parasal ve askeri durumu ile ilgili kayıtlarını kapsamakta, dördüncüsü ise yaşadığı sürece yaptığı işleri (icraatı) anlatmakta idi

?Bunlardan ancak sonuncusu, ?index rerum gestarum?, Ankara Augustus Tapınağı?nın duvarlarında iki dilde, Latince ve Helence yazılmış olarak günümüze değin gelmiştir Buna karşılık madenden iki levha üzerine yazılı olup Roma?da imparatorun mezarının önünde yer alan orijinal metin ise tamamen yok olmuştur

?Güzel bir rastlantı sonucu ?Res Gestae Divi Augusti? (yani tanrılaşmış Augustus?un yaptığı işler) adını taşıyan bu kitabenin günümüze değin bilinen diğer iki kopyasına ait parçalar yine Anadolu?da ele geçirilmiştir Şimdi Ankara Anadolu Medeniyetleri Müzesi?nde saklanmakta olan bu parçalar Ankara Tapınağı?nın bazı eksik bölümlerinin tamamlanmasında yardımcı olmuşlardır?

?Augustus?un uğraşılarını anlatan Latince metin, tapınağın Pronaos (ön oda) adı verilen iki yan duvarının iç yüzeylerinde yer almaktadır Yazıt Hacı Bayram Camii?ne yakın olan duvarın üstünde halen okunaklı iri harfler halinde ?Re-rum gestarum divi Augusti? (yani tanrılaşmış Augustus?un icraatı) sözcükleri ile başlar ve duvarın büyük bir bölümünü kaplar Latince yazıtın arkası, onun karşısında kalan duvarın iç yüzünde devam eder Latince metnin Helence çevirisi ise bu duvarın, yani batı-doğu doğrultusundaki tapınak duvarının dış yüzündedir 0 tarihlerde Ankara?da konuşulan dil Helence olduğu için yazıtın Helenceye çevrilmesi gerekiyordu?

?Eski tarih boyunca Ankara?nın akropolisi (tepe kenti) Hacı Bayram Camii?nin bulunduğu yerde idi Roma döneminde Ankara kenti, Roma ve Augustus Tapınağı?nın bulunduğu bu kutsal tepenin etrafını çeviriyordu Çankırı Caddesi üzerindeki Roma Hamamı, Kale dibindeki Roma Tiyatrosu ve Hisar?daki Kale?nin kendisi Roma kenti sınırlan içindeydi Kentin kuzey ucu Radyoevi?ne doğru uzanıyordu Roma dönemi sikkelerindeki tasvirlerden ve yazıtlardan anlaşıldığına göre Ankara?da Romalılardan önce Tanrı kadın Kybele?ye (bereket tanrıçasına) ve Ay Tanrısı Men?e tapılıyordu Kybele, Çatalhöyük?te gördüğümüz üzere, daha neolitik çağda, yani MÖ 7 ve 6 binlerde Anadolu halklarının başlıca Tanrısı olduğu gibi, Frigler?in de en önemli Tanrısı idi Men de bir Anadolulu Tanrı olup büyük olasılıkla Luvi kökenlidir Ona özellikle Frigya ile Lydia bölgelerindeki yerli halklar tapınıyordu Helenler?in Ay Tanrısı dişi olup adı Selene idi Bununla beraber aynı bölgelerde yaşayan Helenler de Men?e tapıyorlardı

?Augustus Tapınağı?nda cephenin ve giriş yerinin Helen kutsal yapılarındaki gibi doğuya değil de, batıya dönük oluşu da burasının eski Anadolu geleneğine, yani Helenler?den önceki dönemlere ait bir tapınma yeri olduğuna işaret etmektedir?

?Bizans çağında Augustus ve Roma Tapınağı?nı kiliseye dönüştüren Hıristiyanlar, cella?nın (ortadaki büyük odanın) güney duvarında üç pencere açmışlar ve cella ile opisthodomos?un (arka odanın) arasındaki duyan yıkarak orayı bir Krypta haline sokmuşlardır? (Ankara Dergisi, s 1 1990)

Türkler, Augustus ve Roma Tapınağına hiç dokunmadılar; ona saygı ve hoşgörü göstererek Hacı Bayram Camii?ni kilisenin hemen yanı başında inşa ettiler

Kentin onarılıp güzelleştirildiği dönem olmuştur Roma dönemi Hatta çılgın imparator Neron, Ankara?yı Metropol yani Başkent ilan etmişti Bu döneme ait yazıt ve sikkelerde Ankara?nın başkent olduğu açıkça yazılıdır Bir başka Roma İmparatoru Caracalla da, kenti çevreleyen surları onarmıştı Ankara Kalesi?nin eteklerinde bir bedesten ve iki hanın onarılıp müzeye dönüştürülmesiyle kazanılan çok değerli bir yapıda, taş devrine ait bulgulardan, anılan Roma dönemi kalıntılarına kadar pek çok eser sergilenmektedir Müze şimdilerde Anadolu Medeniyetleri Müzesi olarak adlandırılıyor?

*******

Ankara?nın simgesi

Milet Müze Müdürü Mehmet Yaldız kendi internet sitesinde uzun süredir Ankara?nın simgesi üzerine sürdürülen tartışmalara bambaşka bir boyut getirmiş Hitit Güneşi ve İ Melih Gökçek ?in kubbeli minareli amblemlerine karşı çıkan Yaldız, bu kentin simgesinin çapa olması gerektiğini söylüyor Bu tezini de Ankara?nın isminden yola çıkarak dile getiriyor Sitesinde iki söylenceye yer veren Mehmet Yaldız, kentin kurucularına gereken saygıyı, ancak böyle gösterebileceğimizi belirtmiş

İşte Yaldız?ın tezine dayanak yaptığı iki söylence:

ANKARA:

? Geçmişten günümüze yansıyan simge, kentin adında saklıdır?

Ankara kentini tarihsel özgünlükte bir simgeyle tanımlamak gerekiyorsa ki uzun zamandır çeşitli nedenlerle gündeme durup, durup sokuşturulan bu konuyu doğru açımlayabilmek için, bilimsel köklerini araştırıp kentin kuruluşunu ve adını irdeleyerek sonuca ulaşabiliriz

Bu simge, genel ve kolay bir değerlendirmeyle ele alınarak Hitit Güneşi olmamalıdır Her ne kadar, Ankara?nın tarihinde Hititlerin izlerine rastlamak olasıysa da, bu tanımlama genelden hareket ederek özel bir vurgulamanın görüntüsü durumuna geçmektedir ve doğru değildir Ankara?yı Hititlerin tarihinden gelen simgeyle anlatmak yerine kendi adında ve tarihinde bulunan özellikleriyle tanımlamak daha doğru olmalı diye düşünüyorum Bunun için de, bir belediye başkanının kısıtlı anlayış ve fikirlerinden yola çıkarak yaptırdığı kasıtlı şekillerden oluşan simge de palyatif olmaktan öteye gidemiyor, kentin tarihiyle örtüşmüyor Bunu tartışmaya bile gerek yok, diyorum

Ankara kenti, yüzyıllar öncesinin derinliklerinden zamanımıza kadar ulaşabilen ışıltılar taşımaktadır Zamana direnen çağrışımların beşiğinde ırk, din, dil gözetmeksizin insandan insana, çağdan çağa anlatılan bu ışıltılar, bu söylenceler tarihin imbiğinden geçip geliyor ve zamanımıza ulaşıyor Kentin adında var simgesi?

İşte bu öykülerden biri:

??Nuh peygamber, gemisini inşa ettikten sonra dünya üzerindeki her yaratık türünden dişi ve erkek bir çift olmak üzere yanına alır, hazırlıklar tam bitmişken tufan başlamıştır, artık Durmaksızın yağan yağmurlardan her yan denize dönmüştür Tufanın etkisiyle oradan oraya savrulan Nuh?un gemisi, bugünkü Ankara Kalesi?nin bulunduğu tepeye demir atar, ne var ki tufan çok şiddetlidir, halat kopar, çapa orada kalır Aradan çok zaman geçer, insanlar dünya üzerinde dağılmaya, yerleşmeye ve kentler kurmaya başlamışlardır Tepenin eteklerinde Nuh?un Gemisi?ne ait çapayı bulurlar, adını da eskil bir dilde ? Çapa Kenti? anlamına gelen ?ANKERİUM? koyarlar??

İşte günümüzde sık, sık karşılaşabileceğiniz, eskil dillerde olduğu kadar bugünün sözlüklerinde de bulabileceğiniz kentin çeşitli dönemlerdeki isimlerini gösteren adları: Ankerium, Ancyra, Ankyra, Ancorra, Angora, Engürü ve Ankara Bbu kentte yaşayan uluslar; Hititler, Frigler, Lidyalılar, Persler, Galatlar, Roma ve Bizanslılar, İlhanlılar, Selçuklular ve Osmanlılar? Sonra, Türkiye Cumhuriyeti?dir

Bir başka söylence de ise, İÖ 3yüzyılda, Orta Avrupa?dan göç ederek deniz yoluyla Anadolu?ya gelip yerleşen Galatlar?ın öyküsü anlatılır Galatlar, Avrupa?nın güney-batısından başlattıkları göçleri sırasında, Akdeniz?de Mısır gemileri ile savaşa tutuşurlar Mısırlı?ları, bu deniz çarpışmasında bozguna uğratan Galatlar savaş ganimeti olarak gemi çapalarını alırlar yanlarına ve Anadolu içlerine kadar gelirler Burada bir tepe üzerinde kurdukları kente, ?Çapa Kenti? anlamında ?Ancyra? adını koyarlar Galatların ve Erken Roma dönemindeki imparatorların bastırdıkları sikkelerin üzerinde, ?gemi çapası simgesi? sık, sık kullanılmıştır

Şimdi, Anadolu?nun ortasında ki bu kentin adı; denizle hiç bağlantısı olmadığı halde gemileri ve denizleri çağrıştıran anlamıyla, gerçekten ?Çapa Kenti? Kentin, kendi adında saklı simgesidir Peki, o zaman başka simgeler yakıştırmak için neden uğraşıyorlar?

İşte, o sorunun yanıtı bu yazıda yok Ama bana sorarsanız, kentin kurucularına ve yüzyıllardır sokaklarında yaşayanlarına saygı için kentin simgesi ?çapa? olmalıdır?

- Mehmet YALDIZ -

******

Galatların; Bozkırın Gözleri - Kangal Köpekleri

Şüpheci, temkinli, sessiz ve sezgileri son derece güçlüdür Kadınlara ve çocuklara karşı iyi huyludur Onları tüm dünya yakından tanıyor Kangal köpekleri, diğer adıyla Anadolu çoban köpeği, tarihin çok eski çağlarından beri sürülerin ve insanların bekçiliğini yapıyor Türkiye?nin en iyi gezi, doğa ve coğrafya dergisi Atlas, kasım sayısında Kangal köpeklerini işledi

Yüzyıllardan beri sert doğa koşullarında, vahşi hayvanlara karşı bozkırda kendi inisiyatifini geliştiren Kangal köpekleri, bugün Anadolu?ya özgü endemik bir tür yani yalnızca bu coğrafyada yetişiyor Fakat Kangalların tam kökeni, kesinlikle bilinmiyor Bu iri cüsseli, iri kafalı köpekleri tanımlayan en eski metinler Babil dönemine kadar uzanıyor Londra?da British Museum?da yer alan bir Asur kabartmasında, şaşırtıcı biçimde bugünkü Kangal köpeği tasvir ediliyor Eskişehir?de Gordion yakınlarında bulunan ve milattan önce 1200 yıllarına tarihlenen bir başka kabartmada, aynı Kangallar gibi oldukça iri görünüşlü, sarkık üçgen kulaklı bir köpek tasvir ediliyor

Bir başka görüşe göre en az iki bin yıldır Anadolu?da bekçilik yapan Kangalların ataları Galatlar?dan, yani Keltler?den geliyor Milattan önce 279 yılında Avrupa?dan Anadolu?ya göç eden Galatlar, Ankara, Yozgat, Sivas yörelerine yerleştiler Galatlar, Avrupa?da çok ünlü olan koyunlarını vahşi hayvanlara karşı korumak için yanlarında iri köpeklerini de getirmişlerdi Bu köpekler, o dönemde sürüleri yalnız kurt ve çakallara karşı korumuyorlardı O dönemde Anadolu bozkır ve ormanlarında Anadolu leoparı, ayı gibi vahşi hayvanlar da bulunuyordu ve köpekler, sürüleri bunlara karşı da koruyordu İşte bu köpekler, bir görüşe göre Kangalların atasıydı

Kangallar, 1960?lı yıllarda batılılar tarafından keşfedildi ve ??moda?? oldu Türkiye?de de ün kazanan Kangalların ticaretinin yapılmasıyla birlikte yozlaşma da başladı Bazı uyanıklar, Kangalları, değişik yoz köpeklerle çiftleştirip para kazanmaya kalktılar Özellikle 1980?li yıllarda Avrupa ve ABD?de talep patlaması yaşanınca, Kangalların yurt dışına çıkarılması yasaklandı

Yine aynı yıllarda Kangal Kaymakamlığı bir üretme ve yetiştirme çiftliği kurdu Onu Sıvas?ın Ulaş ilçesinde kurulan daha büyük bir çiftlik izledi Ama buralarda gerçek anlamda bilimsel inceleme yapıldığını söylemek, şimdilik çok zor

Kangalın özellikleri

Kangalların kafası, vücuduna oranla oldukça iri ve küt bir yapıya sahip, alnı düz, kulakları üçgen ve sarkıktır Genel vücut rengi değişiklik göstermiyor: Kirli sarı, grimsi, kahverengimsi tonlardadır

İstisnasız bütün Kangalların kulak, ağız ve burun kısımları siyahtır ??Karabaş?? adı buradan gelir Tüyleri kısa ve çok sıktır

Kuyruğu gövdeden biraz daha tüylüdür ve hayvan dikkat kesildiği zamanlar yukarıya doğru spiral biçimde kıvrık durur Ön ayaklar çok gelişmiştir ve dirsekten itibaren ön kol kısmı uzundur Ortalama omuz yüksekliği 65-85 santim, ortalama ağırlık 35-45 kilodur En ilginç özelliklerinden beri ??yal?? adı verilen, ekonomik bir temel besinlerinin olmasıdır Mısır, arpa veya buğday unu sıcak suyla bulamaç haline getirilir; içine zenginleştirmek amacıyla et suyu, kemik unu, balık unu, süttozu atılabilir Kangal, iri vücuduyla dünyada kurda karşı üstünlük kuran ender köpeklerden biridir Sahibine, sürüye ve bölgesine çok bağlıdır Canı pahasına korur Çok şüphecidir, ama kadınla ve çocuklara karşı şefkatlidir Dost olduğunu anladığı insana kendini sevdirir Geniş alanlarda gezmek ve koşmak doğal özelliği olduğu için evde beslenmeye uygun değildir Kolay, kolay saldırmaz ve sessizdir Ama karşısındaki kişinin iyi niyetli olup olmadığını sezme yeteneğine sahiptir

Bir kaynak eserle ilgili; Galatlar!

Herhangi bir sohbet sırasında Kelt kültürü ve tarihinden söz etseniz, akıllara ilkin İrlanda ve İskoçya gelecektir, sonra belki Galya ve Kuzey Avrupa, bilemediniz Karadeniz?in kuzeyindeki stepler Ama deneyimle sabittir ki pek az kişi, Kelt?lerin gelip yerleştiği ve kültürel izlerini bıraktığı topraklardan birinin (hatta önemlilerinden birinin) Anadolu olduğunu bilir İlginçtir ama Anadolu uygarlıklarını sayarken insanların aklına Hititler ve Frigler başta olmak üzere çok sayıda halk geliyor da Keltler ya da burada bilinen adlarıyla Galatlar ya unutuluyor ya da neredeyse hiç bilinmiyor Marmara Üniversitesi?nden Murat Arslan?ın 2000 yılında yayımlanan ?Galatlar? adlı dört dörtlük çalışması, işte bu yüzden çok önemlidir

Aslına bakılırsa, dilimizde Galatlar üzerine yayımlanmış ilk kitap değildir, Arslan?ın araştırması Türk Tarih Kurumu, 1979 yılında, Fernand Lequenne?in ?Galatlar? adlı yapıtını Suzan Albek?in nefis çevirisiyle yayımlamış ve kitap tarih meraklılarından büyük ilgi görmüştü Bazı bölümleri eksiltilmiş ve kısaltılmıştı çevrilirken ama yine de Anadolu?nun bu ilginç halkının Ankara dolaylarında, Eskişehir?in doğusunda, Kızılırmak yayı içerisindeki serüvenini masalsı bir dille anlatan Lequenne?in çalışması, hâlâ kitaplıklardaki tartışılmaz değerini koruyor

Ancak Murat Arslan?ın kitabı, bilindiği kadarıyla bir Türk bilim adamının Galatlar üzerine yaptığı ilk araştırma ve yapısıyla, niteliğiyle, Lequenne?in destansı çalışmasından ayrılıyor Çünkü Arslan, Kelt kültürünün Anadolu?da yaşadığı serüveni, elle tutulur bulgular ve dokümanlara dayanarak, bütünüyle bir bilimsel çalışma disiplini içinde araştırmış ve yalnızca akademik çevre için değil, meraklı ve ilgili okur için de vazgeçilmez bir kaynak kitap ortaya çıkarmıştır

İsa?dan önce 3 yüzyılda Balkanlar ve Makedonya üzerinden gelen Kelt kollarından birinin Anadolu?ya, eski Frigya topraklarına yerleşmesiyle ortaya çıkan Galat uygarlığı, Arslan?ın çalışmasında, dönemin eşzamanlı diğer uygarlıklarının kaynaklarından da izlenip doğrulanabildiği biçimiyle ve titizce ayrıntılı bir anlatımla sunuluyor Kitabı okurken, 2500 yıl öncesinin dünyası, özellikle de Anadolu?suyla ilgili de değerli bilgiler ediniyor ve Galatların yalnızca tarihini değil, toplumsal yapısını, siyasi geleneklerini, savaşçılığını, kültürünü ve inanç sistemini de öğrenme olanağı buluyorsunuz Arslan?ın bu çalışması, tarihe ve Anadolu uygarlıklarına ilgi duyanlar için vazgeçilmez önem ve değere sahiptir

Kaynakçalar:

1Prof Dr EAkurgal, Anadolu Uygarlıkları

2Mehmet YALDIZ, 3 Şubat 2005 tarihli çalışmasından

3Antikçağ Anadolu?sunun Savaşçı Kavmi Galatlar Arkeoloji ve Sanat Yayınları ? 2000 Arslan, Murat

4Ankara Dergisi, s 1 1990

5 Fernand Lequenne?in, Galatlar; Suzan Albek?in çevirisi

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.