İslamiyet Öncesi Türklerde Toplum Yapısı Ve Devlet Yönetimi .. |
|
|
#1 |
|
Prof. Dr. Sinsi
|
İslamiyet Öncesi Türklerde Toplum Yapısı Ve Devlet Yönetimi ..İslamiyet Öncesi Türklerde Toplum Yapısı ve Devlet Yönetimi Tanrı buyurduğu için,kendim devletli olduğum üçün,kağan oturdum Kağan oturup aç,fakir milleti hep toplattım Fakir milleti zengin kıldım Az milleti çok kıldım Yoksa,bu sözümde yalan var mı?Türk beyleri,milleti,bunu işitin! Türk milletini toplayıp il tutacağını burda vurdum Yanılıp öleceğini yine burda vurdum Her ne sözüm varsa ebedî taşa vurdum Ona bakarak bilin Şimdiki Türk milleti,beyleri,bu zamanda itaat eden beyler olarak mı yanılacaksınız? Ben ebedî taş yontturdumÜstte mavi gök,altta yağız yer kılındıkta,ikisi arasında insan oğlu kılınmış İnsan oğlunun üzerine ecdadım Bumın Kağan,İstemi Kağan oturmuş Oturarak Türk milletinin ilini töresini tutu vermiş,düzenleyi vermiş![]() Milletlerarası metinlerde “insan hakları” olarak geçen kavram,hukuk literatüründe kişinin temel hakları,temel özgürlükleri ve kamu özgürlükleri anlamında kullanılmaktadır Ancak,hak ve özgürlük kavramlarının soyut ve herkes için farklı algılanabilen çok yönlü ve değişken terimler olmaları insan hakları ifadesinin tam bir tanımının yapılabilmesini güçleştirmektedir Fakat burada amacımız insan haklarının teorik açıklamaları olmadığından bu kavramın en azından,genelde ne ifade ettiğini söyleyebilir ve “devletin otoritesi ile kişinin hak ve hürriyetleri arasında kurulması gereken ‘hassas bir denge’ olarak tanımlayabiliriz İşte bu dengenin sağlanması ve “iktidar ile özgürlük” ihtiyaçlarının karşılanması ancak “hukuka bağlı devletlerde" mümkün olmuştur![]() Tabiatı ve yaratılışı itibariyle sosyal bir varlık olan insanoğlu yüzyıllar boyu,bir arada yaşamanın bir gereği olarak barış ve düzeni sağlayabilmek için,hukukî bir düzen ve teşkilat oluşturmuştur İşte bu gün ulaşmış olduğumuz hukukî olgunluk seviyesi,bu tarihî gelişim sürecinin bizlere bir armağanıdır Çağlar boyunca devletler kurmuş olan devletlerin hukuk sistemleri ve insanı hangi hukukî platformda değerlendirdiklerine bakarak bugünkü seviyeyi tesbit etmemiz daha kolay olacaktır “Çin,Hint,Mısır,Sümer,Babil,Asur,İ brani, Eti ve İran medeniyetlerinde hukukî bir takım düzenlemelerin yapılmış olduğundan bahsetmekle birlikte,o çağlarda,siyasî ve hukukî esasların ve insan haklarının bugünkü şekli ve ifadesiyle aranmasının doğru değildir![]() Eski Yunanistan’da ise; hukuk kuralları ve insan haklarının belli bir kesime hitab ettiği ortadadır Şehir devletleri (polis) mozaiği halinde teşkilatlanmış olan eski Yunan demokrasisi,aslında bir oligarşidir ve bu sistemde halk hakimiyeti sözde kalmıştır Ancak,Atina’da oturan belli sayıda insan,vatandaş statüsünde kabul edilmiş,bunlar arasında da,ancak kriterleri idare edenler tarafından konulmuş olan özellikleri taşıyanlar birtakım hak ve özgürlüklere sahip olabilmişlerdir![]() Eski Türk hakimiyet telâkkisi siyasi iktidarın kaynağını Tanrıya bağlamakla,hükümdarı Tanrı hu*zurunda sorumlu tutuyordu Hükümdar da Tanrıya karsı sorumluluğuna Tanrının yardımı ile "Kut"unun devam edeceğine inandığından,onun iradesine uygun şekilde milleti yönetmek mecburiyetini hisse*diyordu Töreye uyması da gerekiyordu Töre yoluy*la idaresi altındakilere karsı sorumlulukları bulun*duğundan Türk hükümdarlarının insafsız,müstebit olmaları pek mümkün değildi![]() Mete'nin "Kurultay"ı Oğuzların "Kengeş"i ünlü*dür Kaşgarlı Mahmud'un derlediği,"Geniş elbise parçalanmaz,danışmakla gelişen bilgi ise bo*zuk ve kötü çıkmaz" gibi sözlerden ve diğer atasözle*rinden anlaşılmaktadır [1]Bu arada vatandaşlık kavramı,zamanla insanların hak ve hürriyetlere sahip olup olmamalarında tayin edici bir kişisel statü haline gelmiştir Günümüzde olduğu gibi,eski çağlarda da vatandaşlık kavramının,artık,hukukî,siyasî ve sosyal olmak üzere üç önemli temel üzerine oturduğu düşünülebilir Bunlardan en önemlisi kişiye konuşma,düşünce,inanç özgürlüğü veren,ona mal mülk sahibi olma hakkı tanıyarak,gerektiğinde kanun önünde adaletle yargılanmasını sağlayan hukukî yönüdür İşte insan hak ve özgürlüklerinin önemi bu noktada ortaya çıkmaktadır Eski Yunanistan’da olduğu gibi,Roma’da da halk genelde pek çok sosyal sınıfa ayrılmış ve adalet sisteminden,ancak kendilerine vatandaşlık hakkı tanınanların bir kısmı faydalanabilmiştir Yani fertlerin kanun önündeki durumları açısından halk temelde,vatandaşlar ve vatandaş olmayanlar olarak birbirinden ayrılıyordu Vatandaş olmayanların alınıp satılmaktan başka toplumda hiçbir değerleri olmadığı gibi bunların hak ve hukuklarından söz etmek de imkansızdı Roma’da hiçbir zenginlik ve soyluluğa sahip olmayan halk, bağlı eyaletlerdeki halk ve köleler bu grubu oluşturuyordu Bu gruptakiler herhangi bir suçlama karşısında yargılanmalarına gerek kalmadan cezalandırılabilirler,gladyatör gösterilerinde halkı ve imparatorları eğlendirmek için hayvanlara yem olarak kullanılabilirlerdi Çin'de aileler,ço*ğu zaman devlet için ve karşılıksız olarak,çalışma zorun*da idiler Hunlar'da ise angarya,devletin yapısı ve ku*ruluşu bakımından mümkün görülmüyordu![]() Roma devleti,bir yandan eyaletlerde doktor,asker,eğitimci,artist,ticaret adamı gibi kendisine üstün hizmet verdiğine inandığı kimselere vatandaşlık hakkı tanırken diğer yandan da bunların hukukî durumları hakkında hiçbir endişe taşımıyordu Fertlere birer ayrıcalık gibi dağıtılan vatandaşlık hakkının,eyaletlerdeki halkın oyunu alabilmek için yapıldığı,fakat bunlardan daha çok üst düzey Roma vatandaşlarının faydalandığı açıktır![]() Türklerde savaş ve savunma taktiği büyük ve surlu şehirlere dayanmıyordu Bu sebeple köylü ve yaylacıların kitle halinde,kale ve yol gibi savunma gereklerinde çalıştırıldıklarını gösteren,herhangi bir belge elimizde yoktur Türkler savaş çağında devlete karşı olan,her türlü yükümlülüklerini yerine getirmek zorundadırlar Fakat ba*rışta ise,serbesttirler Eski Türklere göre "halk" ile "t o p r a k",devleti meydana getiren iki önemli unsurdu Eski Türklere göre,topraksız bir devlet düşünülemezdi Halk toprağı ve toprak da halkı tamamlayarak,bir devlet meydana getirirlerdi [2]
|
|
İslamiyet Öncesi Türklerde Toplum Yapısı Ve Devlet Yönetimi .. |
|
|
#2 |
|
Prof. Dr. Sinsi
|
İslamiyet Öncesi Türklerde Toplum Yapısı Ve Devlet Yönetimi ..Sınıfsızlık Bir toplumda sınıflar siyasî,dinî ve iktisadî sebeplerden ileri gelir Eski Türk toplumlarının siyasî bakımdan aristokratik bir şekilde yapılandıkları ka*naati yaygındır Bu kanaati paylaşanlara göre Türk toplumlarında halk ve beyler diye iki zümre bulun*maktaydı Bir de bunların üstünde buyruklar,yük*sek rütbeli devlet ricali sayılan tutun,çur (çar),Tar*kan,Apa vardı Sonra da hükümdar ailesinden tegin (tigin)ler,hakanın vekili yabgu,şad ve hepsinin üze*rinde hakan yer alırdı Halbuki ileriye sürülen bu unvanlar yönetime dair yetkileri ifade ederlerdi Ba*ğımsız beylik sülâleleri hariç, beyliklerin babadan oğula geçtiklerine dair yeterli delil bulunamamış*tır Türklerde başarı kazanan-lara toplumda ve dev*let hayatında yükselme imkânı verildiği de kesindir Meselâ gerek destanlarda, gerekse Dede Korkut hi*kâyelerinde anlatılanlara göre,bir başarının veya topluma yapılan hizmetin karşılığı olarak beylik el*de edilirdi Abidelerdeki Kağan,Ailesi,Bodun,Şadapıt beyler, Tarkanlar,Büyük beyler,Dokuz Oğuz Bey*leri sıralamasının bir sınıf hiyerarşisinden ziyade,devlette idare edenlerden idare edilenlere doğru bir sıralama kabul edilmektedir Beyler vergilerden,ce*zalardan ve diğer yükümlülüklerden muaf değiller*di![]() Klâsik anlamda sınıflaşma olsaydı,sınıflar ara*sında geçiş söz konusu olmazdı Aristokrasinin dar bir alana,sadece hükümdar ailesine ait bulunduğu görüşü de ileriye sürülmektedir Oğuz Han soyu*nun ayrıcalığı kesin olmakla beraber,bu dar aristok*rasinin de klâsik anlamdakinden değişiklik arz etmesi gerekmektedir Gök-Türk yazılı metinlerinde "kul" deyiminin on dört yerde geçtiği, bunların "mülk" ve "hak"tan mahrum kimseler olmayıp,esirlik ifade ettikleri,kö*le kelimesinin ise metinlerde geçmediği belirtilmek*tedir "Türk tarihinde genel bir niteleme ile köle sa*yılan Kölemenlerin köle değil de,gördükleri hizmet*ler karşılığı ücret alan (profesyonel) askerler olduk*ları ileriye sürülmektedir Aralarında haşarı kaza*nanlar devlet kuruyorlar,hanedan tesis ediyorlardı Siyasî bakımdan sınıflaşmayı Türk devletlerin*deki liyakat anlayışı devamlı törpülemiştir Yüksek kademelerin irsileşmemesine de dikkat edilirdi Bir-iki olay dışında Selçuklu ve Osmanlı'da aynı yük*sek mevkilere aynı soydan ard arda tayin yapılmaz*dı Hatta bir kişi eyalet valiliğinde ancak iki yıl kala*bilirdi![]() İktisadî bakımdan doğacak sınıflaşmayı da gö*çebe hayatları,dinleri ve boy anlayışları ilk dönem*lerde önlemiştir Her boyun "yer-su" adında bir mabudu vardı Boyun tasarruf ettiği yerin ve suyun asıl sahibi bu mabuttu Bunun için ferdî mülkiyete konu olamazlardı: sular,yaylalar,kışlaklar boyun malı idi Ziraat yapılan yerlerde de,araziler boyların manevî şahsiyetine aitti; boy beyleri bu tarlaları ailelere ki*ra bedeli ile dağıtırlardı Yeni bir aile kurulurken ona da müşterek araziden bir parça verilirdi Bun*dan dolayı İslâmiyet öncesi Türk toplumlarında ne toprağa dayalı aristokratlar,ne de topraksızlıktan köleliğe düşmüş yoksullar zümresi vardı [3]Türk devletinde herkes kabiliyet ve çalışkanlığına göre her makama yükselebilirdi Bunun tek şartı beye (devlete,millete) hiz*met idi Söylediğimiz gibi kölelik,menşeini,"yerleşik" kültürlerden alan ve orman cemiyetlerinde mevcut bir müessese olup aslında bozkırlara yabancı*dır [4]Zorlamacı Din Anlayışı Yoktu Üçüncü yüzyılın sonlarına kadar çok tanrılı dinlere inanan ve bu dönemde Hıristiyanlığı kabul eden halka,akla hayale sığmayan eziyetleri lâyık gören Roma imparatorları,Hıristiyanlığın 388’de devlet dini olmasından sonra kendilerini Hıristiyanlığın bayraktarları olarak görmeğe başladılar Bizans İmparatorluğu döneminde,Hıristiyanlık devletin işleyişinde önemli bir prensip haline geldi ve yeni memleketler fethedilir edilmez halk zorla Hıristiyan yapılmağa çalışıldı Bizans İmparatorluğu bu kez Hıristiyanlığın temel prensip ve kaidelerine yönelerek,bu dine inananları esas almış ve bundan başka dinlere inananlar,dinlerini değiştirmeğe zorlanmışlardır İnançlarından dönmeyenler ise insafsızca cezalandırılmışlardır![]() Eski Türk devletlerinin halkları dinî bakım*dan bütünlük arz etmezlerdi Değişik dinlere mensup insanlar bir arada yaşarlar,ibadetlerini serbestçe ya*parlardı Hakimiyeti elinde bulunduranlar, hiçbir za*man halkı kendi inançlarına zorlamadıklarından Orta Asya Türk devletlerinde "Halk dini" ile "Devlet di*ni" çoğunlukla birbirlerinden ayrılmıştı Halk dini daha çok hastalıkların tedavisinde,fala bakmakta,si*hirbazlık gibi hususlarda geniş tabakaların günlük ihtiyaçlarına cevap veren ve onları manevî bakım*dan tatmin eden ilkelerdi Bu dinin esası cin ve peri*lere,ölülerinin ve hayvanların ruhlarına inanmaktı Ruhlara,şaman denil en rahipler kendi ruhlarını gön*dererek veya onları kendi içlerine alarak ilişki kurar*lar ve böylece de onlara inananları etkilerlerdi [5]Kölesiz Toplum Yapısı İlk Türk devletlerinde kağanın yetkileri yasa*larla belirtilmemişti,anane halinde yaşıyorlardı Bu*nunla beraber Katip Çelebi'den öğrendiğimize göre Karahıtayların yasalarında,Cengiz Yasasında,Ti*mur'un Tüzükleri’nde kağanın görevlerine dair hü*kümler bulunmaktadır Türk devlet geleneğince Kağanın görevi daha devlet kurulmadan başlamakta idi Türk ulusunu devletsiz bırakmamak,boylarını bir araya toplamak en önemli göreviydi Bu görevin hukukî veya idarî ol*maktan ziyade sosyal bir karakteri vardı Orhun Abidelerinden de milleti çoğaltmak,açı doyurmak,çıplağı giydirmek gibi görevleri olduğu anlaşılmakta*dır Yusuf Has Hacib ise hakanların görevlerini esas*ta ikiye ayırmaktadır,dışardan gelen tehlikelere kar*şı kılıcı,iç huzuru sağlamak için de töresi vardır Yu*suf Has Hacib'e göre gerçek iç ve dış barısın sağlana*bilmesi,iç ve dış ilişkilerin adalete dayanmasıyla mümkündür Ordulara kumanda etmek hak ve göre*vini töre hakana vermektedir Yasaların baş uygulayıcısı O idi Hakana herkes itaat etmekle mü*kellefti Başbakanı,yüksek memurları o tayin eder O azlederdi Devlet mahkemesi(yargı)nın başka*nıydı: toyu,kurultayı toplantıya o çağırır,törede ya*pılması gerekli değişikliklere dair tekliflerde bulu*nurdu [6] Kitabelerde bodun sözü bazen "kara" sıfatı ile birlikte kullanılmıştır Buna karşılık bir de ak-beğ deyimi,Türk cemiyetinde bir "asîller" sınıfı*nın varlığı hususunda yoruma sebep olmuş gibidir Devlet idaresinde ha*kana büyük yardımcılar durumunda olan beylerin idare edilen halka nispetle üstün tutulması tabiî ise de,bundan imtiyazlı bir sınıf hükmünün çıkarıl*ması müşküldür Nitekim kitâbeler-deki hitaplarda,çok kere,devlette en yüksek icra makamlarım işgal eden "buyruk"lar (nazırlar,bakanlar) beylerden önce yer almaktadır Türkçe'de "kara" sıfatının,as*lında,aşağı bir dereceyi değil,aksine,büyük, kudretli,yüksek,saygı değer seviyeyi belirttiği hususuna da ayrıca dikkat çekilmiştir Buna göre,kita*bedeki "kara-bodun" ifadesini,"asıl,büyük,kalabalık bodun" diye mânalandırmak gerçeğe daha yakın görünmektedir ve ihtimal,sayısı az olanlar "ak" sayılmıştır Dede Korkut'da açıklandığına göre,bey olabilmek için,kan dökmek,aç doyurmak,çıplak giydirmek lâzımdır Şartlar bunlardan ibarettir Herhalde kitâbelerdeki şu hitap zinciri,Kağan,ailesi,bodun,şadapıt beyler,tarhanlar,buyruk beyleri,Dokuz-Oğuz beyleri,bir "sınıf hiyerarşisi değil,doğrudan doğruya devlet içinde idare edenlerden,idare edilenlere doğru bir sıralama olmalıdır Boz*kır kültüründe hâkim zihniyet de bunu gerektirir[7]Devletin yalnız hükümdar ve ailesinden ibaret sayıldığı topluluklarda ("dominium") siyâsî hürriyet ve çalışma serbestliği yok gibidir Devlet idaresi ve ülke anlayışında idareci ile halk arasında ortaklık bulunan siyâsî teşekkül*lerde ise,durum başkadır Eski Türk topluluğunda da insanın ferdî hukukla donatılmış ve iktisaden hür bir hayat düzeninde olduğu anlaşılmaktadır Bu*nun tarihî vesikalarla ortaya konması mümkündür Önce,ailede husûsî mül*kiyet mevcut idi Bozkır Türk devletinde taşınır mallarda olduğu gibi ta*rım arazisi üzerinde de özel mülkiyet câri idi Husûsî mülkiyet kişi hakla*rının ve hürriyetinin teminatıdır İnsan şahsî mülke sahip olup,onu istediği gibi kullandığı veya değerlendirdiği sürece hürdür 10 asır Bulgarlarında fertler kendi arazilerinden elde ettikleri mahsûlden hükümdara bile bir şey vermeyebiliyorlardı Hazar hakanı ve idarecileri tebaanın mülküne el uzatamazlardı Oğuzlarda "bey"ler,hanın bazı aşırı davranışları karşısında seslerini Avrupa Hun imparatorlarından Attilâ'nın başkentinde bir Bizanslı,Bizans'ta insanın baskı altında ti tutmasına ve kanunların yürümemesine karşılık kendisinin Hun memleketinde hür olduğu ve korkusuz yaşadığını söylemişti Çin'deki köleler,hürriyet ülkesi olan Asya Hım topraklarına kaçıyorlardı Bozkır Türk topluluğunda "küçük aile" kuruluşundan gelen öyle bir hürriyet havası vardı ki,her aile başlı başına bir il sayılabilirdi
|
|
|
|