Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Eğitim - Öğretim - Dersler - Genel Bilgiler > Eğitim & Öğretim > Tarih / Coğrafya

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
3başkent, başkentleri, istanbul, osmanli

Osmanli Başkentleri - 3.Başkent &Quot;İstanbul&Quot;

Eski 11-25-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Osmanli Başkentleri - 3.Başkent &Quot;İstanbul&Quot;



İstanbul, Osmanlı'nın 3 Başkenti

KENTİN TARİHİ

İlk yerleşim

Zaman, günümüzden yaklaşık 300 bin yıl önceydi Küçükçekmece gölü kenarında bulunan Yarımburgaz mağarasına bu kentin ilk sakinleri yerleşti Son buzul çağının bitiminde oluşan gölün çevresinde Neolitik ve Kalkolitik insanları yaşamlarını sürdürdü Kazılarda, Dudullu yakınlarında Alt Paleolitik Çağ?a (100 bin yıl önce) ait aletler bulundu Kentin kuzeyindeki Ağaçlı yakınlarında ise, Orta Paleolitik Çağ?ın ve Üst Paleolitik çağın aletlerine rastlandı MÖ 5000 yıllarında Kadıköy Kurbağlıdere üzerindeki Fikirtepe?de önemli bir kültür yerleşimi vardı

Bizantion (MO 660 - MS 324)

MÖ 680?de Dor akınlarının yıldırdığı Yunan yarımadasındaki Megara kentinden ve Anadolu yarımadasının Güney Ege kıyılarındaki Miletos?tan gelen öncüler, Kadıköy civarında Khalkedon?u kurdular Diğer bir Megaralı gurup ise, kuracakları kent için Delphi Kâhini?ne yer danıştı Kâhin onlara körlerin karşısındaki yere yerleşmelerini söyledi Tarihi yarımadanın üzerindeki zenginliği görmeyen Khalkedonlular'ı kör olarak adlandırmıştı MÖ 660?da Sarayburnu üzerinde Bizantion?un tarihi böylece başlatıldı Khalkedonlular ve Bizantionlular birbirleriyle dostça geçinip, bastıkları sikkeler üzerine adlarını birlikte koydular

Bizantion?un çevresine surlar inşa edildi Denizlerle çevrili bir yarımada üzerine kurulu olması nedeniyle, deniz ürünlerinden bolca nasibini aldı Güvenli bir limanı, tarıma elverişli bereketli toprakları ve deniz ticaret yolları üzerindeki konumu Bizantion?un çok kısa zamanda gelişip zenginleşmesini sağladı

Pek çok istilalara uğrayan Bizantion, MÖ 269?da Bithynialılar tarafından yağmalanarak ele geçirildi MÖ 202?de Makedonyalılar?ın tehdidinden korkarak, Bizantion Roma?dan yardım isteğinde bulundu Bu bir anlamda da Roma?nın bu kente ilk adımıydı

73 yılında Bizantion Roma'nın Bithynia-Pontus eyaletine bağlandı İmparator Vespasianus kentin gelişimine katkıda bulundu 193 yılına gelindiğinde, Roma İmparatoru Septimus Severus, Partlar?ın tarafını tutan Bizantion?u kuşatarak kenti yağmalayıp, surları da yıktırdı Daha sonra ise surları yeniden inşa ettirip, kenti imar etti Yeni binalarla sokakları düzenledi Hipodrom inşaatını başlattı 269?da kent bu defa Gotlar?ın saldırısına uğradı Zafer kazanan Gotlar, deniz kıyısına yakın bir yere sütunlarını diktiler 313?de Nicomedialılar kenti ele geçirdiler Constantinus, Nicomedialılar?la yaptığı savaşı kazanarak kenti geri aldı

Roma İmparatorluğu'nun başkenti (324 - 395)

Toprakları Batı?da okyanus kıyılarından, Doğu?da Fırat ve Dicle nehirlerine kadar uzanan Roma İmparatorluğu için, özellikle Doğu bölgesine egemen olunabilecek yeni bir yönetim merkezi aranmaya başlandı Ve ticaret yollarının kavşağında kurulu Bizantion Roma?nın Doğu?sunun yönetim merkezi olarak seçildi Bu yeni konumu, kentin dünya kültürü ve siyaseti içindeki önemli rolünü de belirledi

I Constantinus (324-337), Romalı soyluları Bizantion?a çağırarak kentin Romalı nüfusunu artırdı Yeni başkentin konumuna yakışır bir imar hamlesi başlatıldı Limanlar ve su tesisleri ele alındı Kent içi su dağıtım sistemlerinin temelleri atıldı Savunma için yeni bir sur yaptırıldı

Septimus Severius?un başlattığı hipodrom inşaatı tamamlandı 100 bin kişilik hipodromun genişliği 117, uzunluğu ise 480 metreydi Orta bölümünde çevresinde arabaların döndüğü spina bulunurdu Halkla imparatorun adeta bütünleştikleri Hipodrom?da vahşi hayvan yarışları, atletik karşılaşmalar, şenlikler ve kutlamalar gibi çeşitli eğlenceler yapılırdı Bunların içinde en heyecanlısı havayı temsil eden Maviler, suyu temsil eden Beyazlar, toprağı temsil eden Yeşiller ve ateşi temsil eden Kırmızılar arasında yapılan araba yarışlarıydı Hipodrom duvarlarının üzeri çok sayıda heykelle süslüydü En önemlisi de at heykelleriydi Kentin Latinler tarafından istila edilmesiyle bu at heykelleri Venedik?e, San Marco Meydanı'na taşındı Hipodrom?daki (Sultanahmet Meydanı) imparatorluk sarayı (Sultanahmet Camisi?nin bulunduğu alan) ve anıtsal ibadethaneler, akropolis (Topkapı Sarayı?nın bulunduğu yer) yapıldı

Önceleri Nea (Yeni) Roma adı ile anılan kenti, I Constantinus kendi adıyla özdeşleştirdi Adı artık Constantinopolis?ti (11 Mayıs 330)

Yine aynı yıl Forum Constantinus (Çemberlitaş Meydanı) yaptırıldı Roma?daki Apollon Tapınağı?ndan getirilen yüksek sütunun üzerine tunçtan yapılmış Constantinus?un heykeli konuldu Yüksekliği 35 m olan sütun çeşitli zamanlarda değişik nedenlerle zararlar gördüğünden, ayakta kalması için üzerine demir çemberler geçirildi ve bu nedenle adı Çemberlitaş?a dönüştü

I Constantinus, Doğu Roma İmparatorluğu?nun yol ağının başlangıç noktasını Milion Taşı ile belirledi Bu yolların ve kıtaların kavşağındaki kente Rusya?dan, İran ve Mısır?dan, Avrupa?nın en uç köşelerine kadar pek çok ülkeden her tür tüccar gelirdi

Hıristiyanlık, Hazreti İsa?nın yaşamını kişiliğini ve tanrısal görevini esas alan bir din halini almaya başladığında; kilise kavramı da doğdu Kilise, Yunanca toplantı anlamına gelen ?Eklesia? sözcüğünden türemiş bir kavramdı Bizans?ın en eski kiliselerinden olan Aya İrini, bugünkü biçimini I Constantinius vaktinde aldı Kutsal Barış Kilisesi Aya İrini, Ayasofya?nın yapımından önce patriklik kilisesi görevini yaptı İstanbul?un fethinden sonra bir dönem Topkapı Sarayı?nın dış avlusunda yaşayan yeniçeriler tarafından silahhane olarak kullanıldı 19 yy?da ise Türkiye?nin ilk askeri müzesi burada açıldı

Bizans sanatının ve Doğu kiliselerinin en büyük eseri olan Ayasofya da, kente adını veren I Constantinus tarafından ilk kez 360?da yaptırıldı Constantinopolis patriği, Ortodoks mezhebinde kilisenin başı olmakla birlikte tüm yetkileri elinde tutan imparator karşısında hiçbir zaman tam bir bağımsızlık kazanamadı

Gittikçe görkemi artan ve nüfusu yükselen kentin mevcut alt yapılarını geliştirmek gerekiyordu Su ihtiyacını karşılamak üzere 375 yılında İmparator Valens (364-378), iki tepe arasına 1000 m?lik Valens Su Kemeri?ni inşa ettirdi Kentin dışındaki Belgrat Ormanları?ndan gelen su, bu kemerle iki tepe arasındaki vadiden aşırılarak, Büyük Saray çevresine aktarıldı

Kenti çevreleyen surlar, kurucusu Bizas?tan başlayarak çeşitli dönemlerde çeşitli genişlikte alanları kaplamıştı Surlar, 10 m derinliği, 20 m genişliği olan bir hendekle çevriliydi Hendeğin arkasında önce ilk duvar, sonra üzerinde 96 burç olan ikinci duvar vardı Surlarda halkın girip çıktığı kapılar ve askeri kapılar bulunmaktaydı Kent, korunması açısından Haliç girişine çok hakim bir konumda olduğundan, Haliç surlarının çok fazla dayanıklı olması gerekmiyordu Marmara Denizi tarafında, uzunluğu 8260 m olan Marmara Surları vardı Üzerinde bugünkü adlarıyla; Ahırkapı, Çatladıkapı, Samatya Kapısı, Narlıkapı bulunmaktaydı Kara surları 5632 m uzunluğundaydı Üzerinde yine bugünkü adlarıyla; Belgrad Kapısı, Silivrikapı, Mevlevihane Kapısı, Topkapı, Edirnekapı, Eğrikapı, Yedikule Kapıları vardı Bizanslılar?ın Porta Aurea (Altın Kapı) diye adlandırdığı ve 390 yılında I Theodosius (379-395) tarafından yaptırılan üç kemerli kapı (Yedikule Kapısı) en şatafatlı olanıydı Kapının üzerinde çift başlı Bizans kartalı kabartması vardı Zaferden dönen imparatorlar buradan geçerlerdi Son derece sağlam olan İstanbul surları 1204?de Latin istilasında ve 1453?de İstanbul?un fethinde olmak üzere iki kez aşılabildi

Roma dünyada etkin bir rol oynamaya başladığında, İmparator I Theodosius Mısır?dan İstanbul?a 390?da bir dikilitaş getirdi Firavun II Tutmosis tarafından MÖ 1500?de yaptırılan bu Mısır obeliski, Teb şehrindeki Luxor mabedinin kapısını süsleyen iki sütundan biriydi Üzerinde bulunan hiyerogliflerde, Mısır firavunu Tutmosis?in tanrı Amon-Ra?ya sunduğu kurbanlar anlatılmaktaydı Constantinopolis?te spinanın üzerine dikilen taşın dört köşe mermer blok kaidesinin üzerinde, Theodosius?un hipodromdaki yarışları izleyişi ve taşın dikilişi ile ilgili kabartma resimler bulunmaktaydı

Delphi?deki Apollo Tapınağı?ndan getirilen ve üç yılanın birbirine dolandığı sütun da spinanın üzerinde bulunmaktaydı Bronz anıt, Palatea savaşında öldürülen Pers askerlerinin eritilen kalkanlarından yapılmıştı Üç yılanın başları üzerinde bir altın kazan bulunduğu, kazanın ve aynı meydanda bulunan ve Örmetaş adıyla bilinen sütunu kaplayan bronz levhaların Latin işgali sırasında eritilerek sikke basımında kullanıldığı söylenmektedir

Doğu Roma İmparatorluğu?nun (Bizans) başkenti (395 - 1453)

395?de I Theodosius?un ölümüyle Roma, oğulları arasında paylaşılarak Batı ve Doğu olmak üzere resmen ikiye ayrıldı Artık Constantinopolis, Bizans olarak da bilinen Doğu Roma İmparatorluğu?nun başkentiydi İmparatoru ise Arcadius?du (395-408) Arcadius?un kısa süren imparatorluğundan sonra gelen II Theodosius (408-450), karadan, Haliç tarafından ve Marmara Denizi tarafından üç bölümde inşa edilen surları, 439'da yeni eklemelerle birbirine kesintisiz olarak bağlattı

İstanbul'da ilk sinagog, 318'de Bakırcılar semtinde bulunan sinagogtu 450'de II Theodosius tarafından kiliseye dönüştürüldü 16 yy'da ise, İstanbul'da otuzdan fazla sinagog bulunmaktaydı

6 yüzyılda İmparator I Justinianus (527-565) tarafından sarayın su ihtiyacını karşılamak üzere yaptırılan Yerebatan Sarnıcı'nın üzerinde Ticaret Bazilikası bulunduğu için Bazilika Sarnıcı adını aldı Sarnıç, ikisinin kaidesinde Medusa başları bulunan 336 sütun üzerine oturtuldu

Geçmiş yıllardaki ayaklanmalar sırasında iki kez yakılan Ayasofya, Justinianus tarafından 537'de yeniden inşa ettirildi Ayasofya üzerine değişik hikayeler yayıldı kentte Bunlardan biri aynen şöyleydi: Ayin sırasında İmparator Justinianus elindeki kutsal ekmeği düşürdü Eğilip alıncaya kadar bir arı ekmeği kapıp uçtu İmparator ülkedeki bütün arı sahiplerine haber salıp, bulana da ödül vaadederek kovanlarda bu ekmeği aramalarını istedi Aradan birkaç gün geçti Arıcılardan biri elinde başkalarından çok farklı bir petekle çıkageldi Justinianus kararını verdi Muhteşem bir ibadethane yapılacak ve planı bu petek olacaktı Trallesli Antemius ve Miletli Isidor bu yapının mimarı oldular Ayasofya tüm görkemi ile yükseldi Ayasofya'nın Osmanlı dönemindeki restorasyonunu ise, Sultan Abdülmecid'in isteği üzerine Fossati Kardeşler 1847-1849 yılları arasında gerçekleştirdiler

Fresklerle, Kutsal Kitap'taki olayları anlatan mozaikleri Bizans resim sanatının en önemli örneklerinden olan Kariye, bugünkü şeklini 14 yy'da aldı II Beyazıd (1481-1512) döneminde cami olarak kullanıldı

Constantinopolis en büyük darbeyi, Latin istilasında aldı İşgalciler kente büyük zarar verdiler Evlerle birlikte dini yapılar da yağmalandı ve yakıldı 1261'de kent, Latin istilasından kurtarılarak yeniden imar hareketlerine başlandıysa da eski görüntüsünü asla kazanamadı Daha önce 500 bin olan nüfusu giderek 50 bine kadar indi İş kollarında üretim azaldı ve halk açlık çekmeye başladı Bin yıllık bir tarih sayfası yavaş yavaş kapanıyor, kent yeni doğuşlara hazırlanıyordu Bu arada Osmanlı Türkleri de Küçük Asya'da ve Balkan yarımadasında yavaş yavaş ilerliyorlardı

OSMANLILAR

Kent, 1391 yılından başlayarak Osmanlılar tarafından kuşatılmaya başlandı 1396'da I Bayezid (1389-1403), Karadeniz'den gelecek yardımları önlemek için kentin Anadolu yakasına bir hisar yaptırdı

Kenti almaya kararlı olan II Mehmed de (1451-1481), Bizans'a Kuzey'den gelecek yardımları her iki taraftan Boğaz'ı tutarak önlemek için bu defa kentin Avrupa yakasına Rumeli Hisarı'nı inşa ettirdi Hisar, İstanbul'un kuşatılmasından bir yıl önce, dört ay gibi çok kısa bir sürede tamamlandı Planı, engebeli tepelere uyacak biçimde kusursuz hazırlanmıştı Surlar üzerindeki üç kuleyi II Mehmed'in vezirleri yaptırdıklarından onların adıyla Halil Paşa, Zağanos Paşa ve Sarıca Paşa olarak adlandırıldı

II Mehmed, Bizans Surları'nı yıkacak güçteki toplan yaptırmak üzere Avrupa'dan ustalar getirtti Artık herşey hazırdı 1453 yılının mart başında Osmanlı kuvvetleri kentin çevresin- de toplandılar 4 Nisan'da kuşatmayla birlikte Marmara'ya bakan surlar toplarla dövülmeye başlandı Bizanslılar, Haliç surlarına ulaşabilmek için Haliç'in ağzını kapatan zinciri Osmanlı gemilerinin aşamayacağından çok emindiler Ancak bir şeyi hesaplamak şöyle dursun, akıllarından bile geçirmemişlerdi Ve bu hiç düşünemedikleri olay gerçekleşti 22 Nisan'ın gece karanlığında II Mehmed, donanmasından elli parça gemiyi kara tarafına kurdurduğu ahşap kızaklardan kaydırarak Dolmabahçe'den büyük bir başarı ile Kasımpaşa'ya indirip Haliç'e soktu Gemiler, Haliç'te suya indirildiğinde Bizans'ın direnecek moral gücü de kalmamıştı

Osmanlı İmparatorluğu'nun başkenti (1453 - 1923)

"İstanbul mutlaka feth olunacaktır,

Onu alacak komutan ne iyi komutan

ve onun askerleri de ne iyi askerdir "

(Hadis)

29 Mayıs sabaha karşı yapılan taarruzla Topkapı'daki kara surları yıkıldı Aynı gün, II Mehmed at üzerinde kente girerek, Ayasofya'da namaz kıldı Osmanlı töresine uygun olarak şehrin katedrali olan Ayasofya Kilisesi camiye çevrildi Havariler kilisesi ve diğerleri ise Hıristiyanlara bırakıldı Constantinopolis'in fatihi II Mehmed artık "Fatih Sultan Mehmed" olarak tarihe geçecekti

Ayasofya ile Hipodrom arasında bulunan eski Bizans Sarayı 1204'deki Latin işgali sırasında yıkılıp yağmalanmış ve kullanılamaz hale gelmişti Bu nedenle de Bizanslılar kara surlarının Haliç'e ulaştığı yerde bulunan Blakhernai Sarayı'na yerleşmişlerdi Fatih'in kenti almasından sonra Beyazıt'ta bir kale kurularak Osmanlı'nın ilk saray inşaatına başlandı Kalenin hemen altında büyük çarşı kuruldu

Bizans'ın son dönemlerinde görkemini yitirmiş olan kentte, öncelikle eskiden kalma binalar ve surlar onarılmaya başlandı Bizans altyapıları üzerinde Osmanlı'nın temel kurumlarının binaları yükselmeye başladı Büyük su sarnıçlarının da korunması sağlandı Osmanlı kimliğine uygun bir gelişme gösteren İstanbul artık imparatorluğun başkenti idi

Bizans'ı terkedenler geri dönmeye başladılar Fetih öncesi dönemden kalanlarla birlikte, Anadolu'nun değişik yörelerinden gelenler, çeşitli milletler, çeşitli dinler kentte bir renklilik yarattılar Nüfusu böyle bir renkliliğe dönüşen İstanbul'da göç edenlerin getirdiği yerel kültürler şehrin dokusunu zenginleştirdi

Kenti bezeyen Osmanlı üslubu yapılaşma

Yalnızca sultanlar ve aileleri tarafından yaptırılabilen ve birden fazla minaresi olan camilere sultanın çoğulu olan "selatin" camileri denilirdi İstanbul'un ilk selatin camisinin yer aldığı Fatih Külliyesi bütünüyle simetrik bir düzen içinde şehrin merkezine yerleştirildi Cami, medrese, tâbhane, darüşşifa, çarşı ve hamamdan oluşan külliyenin mimarı Atik Sinan'dı İstanbul'a külliyeler ve büyük camilerle birlikte, hanedan mensupları ve devletin ileri gelenleri, vezir camileri denen küçük külliyeler yaptırdılar

668 yılında Emevilerce gerçekleştirilen İstanbul kuşatmasında Eyyub el-Ensari şehit düşmüştü 1459'da Fatih Sultan Mehmed tarafından Eyyub el-Ensari adına yaptırılan Eyüb Sultan Camisi, medrese, imaret ve hamamı ile birlikte bir külliye oluşturdu Osmanlı hükümdarlarının kılıç kuşanma törenleri bu camide yapıldı

1472'de başlatılan Topkapı Sarayı inşaatı, 1478'de tamamlandı Daha sonraları, dönem sultanları tarafından yeni bölümler eklenen sarayın ilk girişi Bab-ı Hümayun'dan, darphane ve nakkaşhanenin de bulunduğu birinci avluya, diğer adı ile Alay Meydanı'na girilirdi

Avlunun sonunda ikinci avluya ya da diğer adıyla Divan Meydanı'nâ açılan Babüsselam yani ana giriş vardı Hastane, fırın, silâhhane binaları buradaydı Avlunun sol tarafında ahırlar, sağ tarafı boyunca uzanan mutfak binaları vardı

Daha sonra sarayın özel bölümlerine açılan Babüssaade'ye geçilirdi Kapının hemen karşısında Divan üyelerinin, yabancı elçilerin kabul edildiği arz odası vardı Arz odasının hemen arkasında 18 yüzyıl'da yapılan Enderun binaları bulunmaktaydı Hırka-i Saadet Dairesi'nde peygamberden ve ilk halifelerden kalan eşyalar bulunurdu Sarayın dördüncü avlusunda değişik sultanların yaptırdıkları Bağdat, Revan, Sofa, Mecidiye köşkleri bulunmaktaydı Osmanlı sultanları 400 yıl kadar Topkapı Sarayı'nı ülkenin yönetim merkezi olarak kullandılar Bu kadar uzun zaman değişik sultanlar tarafından kullanılması nedeniyle de saray sürekli değişim gösterdi

Fatih'ten sonra gelen Sultan II Bayezid (1481-1512), kentin merkezi bir yerinde, 1500-1505 yılları arasında Bayezid Külliyesi'ni yaptırdı Yerleştirilişi, mimarisi, süslemesi ve çeşitli ek binaları bakımından Türk mimari tarihinin önemli halkalarından birini teşkil eden külliyenin mimarlarının Kemaleddin ve Hayreddin oldukları sanılmaktadır Külliye, üzerinde bulunduğu araziye göre serpiştirilen; cami, türbe, imaret, sıbyan mektebi, tâbhaneler; medrese, hamam ve kervansaraydan oluşmaktaydı Caminin içi kare olup, ortadaki büyük kubbe ve bu kubbeyi esas eksen üzerinde destekleyen iki yarım kubbe ile örtülüydü ve avlusu dışarıya üç kapı ile bağlıydı

Caminin revak kemerleri beyaz ve kırmızı mermerden yapıldı Mihrap, minber, müezzin mahfili ve giriş duvarları ile kadınlar bölümü özenli bir taş işçiliğine sahip olan caminin, kapı ve pencere kanatları da devrinin en önemli ahşap işçiliğine birer örnekti

I Selim (1512- 1520), 1517'de Mısır Seferi dönüşünde kutsal emanetleri getirip halife unvanını aldı ve İstanbul İslamiyet'in merkezi haline geldi

Kanuni Sultan Süleyman döneminde (1520-1566), Mimar Sinan'ın sonradan "çıraklık işim" dediği hem Haliç'i hem Marmara'yı görecek biçimde Şehzade Camisi yapıldı Sinan'ın inşa ettiği bu ilk selatin külliyesi; cami, medrese, tâbhane, ahır, mektep, imaret ve Şehzade Mehmed'in türbesinden oluşmaktaydı Kanuni Sultan Süleyman bu camiyi, Şehzade Mehmed'e adadı

1522'de Sultan Selim Camisi yaptırıldı Külliye, Sultan I Selim'in türbesi, cami, imaret, medrese ve darüşşifadan oluşmaktaydı

Artık Osmanlı'nın yeni başkenti, Mimar Sinan'ın yapılarıyla kişiliğini kazanmaya başlamıştı Mihrimah Sultan Camisi, Üsküdar Meydanı'nda Kanuni Sultan Süleyman'ın kızı Mihrimah Sultan tarafından 1548'de yaptırıldı Külliye; cami, medrese, misafirhane, ahır, kiler, ambar ve bir handan oluşmaktaydı Mimarı yine Sinan'dı Caminin iç mekânındaki iki filayağı dört yapraklı yonca biçiminde tasarlandı

Sinan'ın "kalfalık dönemi" eserlerinden olan Süleymaniye Camisi 1557'de yaptırıldı Cami, Sinan'ın dehası ile Kanuni'nin gücünü simgeler gibiydi Büyük kubbeli mekân tasarımında Osmanlı camilerinin gelişme çizgisini göstermekteydi Camideki kalabalığın nefesi ve yanan kandillerin mumlarının isi nedeniyle kirlenen havasını temizlemek için, giriş kapısı üzerinde bir oda bulunmaktaydı Bu oda kirlenen havayı alıp dışarı veren ve temiz havayı çeken bir yer olduktan başka, tavanında camide yanan bütün kandillerin ve mumların isleri toplanır, bu isten yapılanın en iyi mürekkep olduğu söylenirdi

III Murad'ın (1574-1595) annesi Nurbanu Valide Sultan tarafından, 1570-1579 yılları arasında Atik Valde Camisi yaptırıldı Külliyenin tasarımı Mimar Sinan'ındı Külliye; cami, medrese, tekke, sıbyan mektebi, darülhadis, davilkurra, imaret, darüşşifa ve hamamdan meydana gelmekteydi Camiyi kuzey, doğu ve batı taraflarından kuşatan şadırvan avlusuna dört kapıdan girilmekte, en önemli çini süslemeler mihrabın yan duvarlarında yer alan iki panoda bulunmaktaydı Ahşap kapı ve pencere kanatları sedef ve fildişi kakmalarla bezendi

Üsküdar sahilindeki Şemsi Paşa Camisi 1580'de Şemsi Ahmed Paşa tarafından yaptırıldı, mimarı Sinan'dı Mimar Sinan'ın külliyeleri içinde en küçüğü olan ve klasik Osmanlı üslubuna göre inşa edilen külliye; cami, türbe ve medreseden oluşmaktaydı

Atmeydanı'na Osmanlı döneminde katılan en güzel anıt kuşkusuz Sultanahmet Camisi'ydi Dünyada tek altı minaresi olan bu cami, I Ahmet (1603-1617) tarafından, 1609 ile 1616 yılları arasında Mimar Sedefkar Mehmet Ağa'ya yaptırıldı Caminin doğuya bakan tarafına arasta, kuzeyine ise hünkar kasrı yapıldı Mimari başarısından çok, İznik'in son parlak dönemine ait çiçek ve ağaç motifli çinileriyle ün yaptı

1349'da yapılan Galata Kulesi, Galata bölgesindeki eski Ceneviz Surları'nın kuzeyini işaretlemekteydi O zamanlar "İsa Kulesi" adıyla anılıyordu Şehrin korunması amacıyla yapılan bu kule, Osmanlı döneminde bir nevi hapishane olarak kullanıldı Daha sonra da yangın kulesi olarak kullanılmaya başlandı 17 yy'da, IV Murad (1623-1640) vaktinde Hezarfen Ahmet Çelebi adlı bir kişinin, kendi yaptığı kanatlarla buradan uçarak, karşı kıyıdaki Üsküdar?a konduğu bilinmektedir

IV Mehmed (1649-1687) döneminde, 1660'da Mısır Çarşısı yapıldı Yarım kalan Yenicami 1661 yılında bu defa Hatice Sultan tarafından ele alındı ve 1663'de ibadete açıldı Caminin inşaatına, III Mehmed'in annesi Safiye Sultan adına yapılmak üzere 1597'de başlanmıştı Mimarı Davud Ağa'nın ölümünden sonra Mimar Dalgıç Ahmed Ağa inşaatı 1603 yılına kadar sürdürmüştü 1603 yılında tahta geçen I Ahmed döneminde Yenicami'nin inşaatı durdurduruldu Bu arada I Ahmed kendine Sultanahmet'te bir cami inşaatına başlatmıştı

Dört yüzünde birer çeşme, dört köşesinde de birer sebil bulunan ve 18 yüzyıl başlarında- ki Barok üsluplu meydan çeşmelerinin en çarpıcı örneklerinden biri olan çeşme, Sultan III Ahmet (1703-1730) tarafından yaptırıldı Topkapı Sarayı'nın Bab-ı Hümayun kapısının dışında sağ tarafta bulunan bu çeşme Sultan'ın adıyla anılacaktı

Hipodrom, çeşitli cirit oyunları ve şehzade sünnet düğünlerinin yapıldığı Atmeydanı'na dönüştü Bir zamanlar meydanın en güzel anıtlarından olan üzeri bronz levhalarla kaplı Örmetaş, bu levhaların Latin işgali sırasında eritilerek sikke basımında kullanılmasıyla artık soyulmuş bir sütun görünümündeydi Pek ilginç görünmeyen bu sütuna tırmanılarak cambazlık gösterileri yapıldı Eski Spina artık başka anlayışta gösterilere tanık olmaktaydı

1755'de, I Mahmud (1730-1754) tarafından Kapalıçarşı girişine mihrap çıkıntısı poligonal biçimde olan ve o zamana kadar yapılan camilere üslup olarak pek benzemeyen Nuruosmaniye Camisi yaptırıldı Külliye; cami, imaret, medrese, kütüphane, türbe, sebil, çeşme ve dükkânlardan oluşmaktaydı

1763'de III Mustafa (1757-1774) tarafından Laleli'de yaptırılan külliye; cami, imaret, çeşme, sebil, türbe, han, medrese, muvakkithane, imam ve müezzin konutları ve dükkânlardan oluşmaktaydı Mimarının Hacı Mehmed Ağa olduğu sanılmaktadır

Osmanlılar'ın Dersaadet'i

19 yy'da Osmanlı İmparatorluğu başkentinin nüfusunu, Müslüman Türkler, Ortodoks Rumlar, Gregoryan ve Katolik Ermeniler, Museviler, Levantenler ve yabancı kolonilerden kişiler oluştururdu

Bu yüzyıl, imparatorluğun yenilenme dönemi oldu Yenilenme hareketlerinden en fazla nasibini alan kuşkusuz başkentti "Batılılaşma" diye de adlandırılan bu dönemde, askeri, ekonomik ve sosyal alanlarda Avrupa'dan getirilen uzmanlara önemli görevlerde etkin roller verildi Ordunun çeşitli kademelerinde Alman, İsveçli, İngiliz ve Fransız paşalar görevlendirildi Osmanlı sultanları kılık kıyafetlerinde değişiklikler yaparak kavuk, kaftan ve şalvar yerine, Avrupalı hükümdarlar gibi, yandan şeritli pantolonlar giymeye başladılar Başlarına koyu kırmızı fesler taktılar Değişiklikler kültür ve sanat alanlarında da belirginleşti Batı tarzı resim ve mimariyle birlikte, müzikte de yine Batı enstrümanları kullanılmaya başlandı

II Mahmud'un saltanat yılları (1808-1839), bu yenilenme hareketlerinin en yoğun olarak başladığı dönemdi 1824'de imparatorluktaki ilk gazete "Smyrnéen" İzmir'de yayımlanmaya başladı Yeniçeri Ocakları adı ile bilinen Osmanlı ordusunun artık imparatorluğu savunacak gücü olmadığına inanan II Mahmud, yeni ve modern bir ordu kurmak için harekete geçti İstanbul'da bulunan 51 Yeniçeri Ocağı'nın her birinin en yetenekli 150 kişisinden Eşkinciyan Ocağı kurulacaktı Bunu duyan Yeniçeriler, 4 Haziran gecesi isyana başladılar İsyancı grupları kente yayıldı Çeşitli yağmalar yapıldı Ancak halkın yeni bir ordu kurulması hususunda Sultan'dan yana olduğunu anlayan yeniçeriler, kışlalarına çekildiler Sultanın askerleri kışlanın çevresini sardılar ve top ateşi ile tüm isyancıları öldürüp, kışlayı ateşe verdiler 15 Haziran 1826'da, 465 yıllık Yeniçeri Ocağı'nın kaldırıldığı bu olaya Vaka-i Hayriye adı verildi Yerine yeni ve modern bir ordu kurulması için çalışmalara başlandı

19 yy'ın selatin camilerinden Nusretiye Camisi Sultan II Mahmud tarafından 1826'da mimar Kirkor Amira Balyan'a yaptırıldı Taş avlusunda 12 çeşmesi bulunan şadırvanı, 10 ince sütun üzerine sivri bir külahla kapatılmıştı

Yelkenli gemiler yerine ilk buharlı gemiler ve yandan çarklı vapurlar sefere kondu Aşağı yukarı bütün konutları ahşap olan İstanbul'da yangın en önemli felaketlerden biri olarak süregelmişti 1828'de ünlü mimarlar Balyan Ailesi'ne 50 m yüksekliğinde Beyazıt Yangın Kulesi yaptırıldı

Pera ile İstanbul arasında ilk köprü 1836'da inşa edildi Planlarını Kaptanpaşa Ahmet Fevzi'nin çizdiği köprü, birbirine bağlı sallar üzerine oturtuldu Parasız geçildiğinden "Hayratiye" diye adlandırıldı

İlk kez resimlerini devlet dairelerine astıran Osmanlı sultanı da II Mahmud oldu Ayrıca kendi resmini taşıyan bir nişan hazırlatarak, Tasvir'i Hümayun adı verilen bu nişanı, en sadık bildiği devlet erkanının boyunlarına kendi eliyle taktı Ancak bir süre sonra bazı tutucular her tarafta resmin dine aykırı olduğunu yayarak halkı kışkırtmaya başladılar 1839'da Sultan Mahmud'un ölümünden sonra bu resimlerin üstü perdelerle kapatıldı Daha sonraları halk resim ve hatta fotoğrafa alışmaya başladı

Henüz tahta yeni çıkmış olan Sultan Abdülmecid'in (1839-1861), halka yeni reformlar vaadettiği, Mustafa Reşid Paşa tarafından kaleme alınan ve yine onun tarafından Gülhane bahçesinde okunan Tanzimat Fermanı (ya da Gülhane Hatt-ı Hümayunu) 3 Kasım 1839'da ilan edildi

1847'de Beylerbeyi Sarayı'nın yerindeki büyük ahşap sarayda, bizzat Abdülmecid'in önünde İmparatorlukta ilk telgraf denemesi yapıldı ve Sultan, kurulan bu hattan ilk mesajı kendisi gönderdi Bu denemeden sonra da Edirne'ye kadar uzanan bir telgraf hattının kurulmasını istedi

1850'de, Şirket-i Hayriye kuruldu Böylece, Boğaz'ın Asya ve Avrupa iskeleleri arasında ve Adalar'a düzenli vapur seferleri başladı

Hazret-i Muhammed'in Veysel Karani'ye hediye ettiği hırkanın muhafazası ve ziyaret edilmesi için 1851'de Sultan Abdülmecid tarafından, ampir üslubundaki Hırka-i Şerif Camisi yaptırıldı

1853'de Boğaz'ın Avrupa yakasında en güzel kıyılarından birinde, Neobarok üslupta Ortaköy Camisi mimar Nigoğos Balyan'a yaptırıldı Aynı yıl, Osmanlı, Fransız ve İngilizler, Ruslar'a karşı Kırım Savaşı'na girdiler

İstanbul'un başkent oluşundan beri yönetim yeri olarak kullanılan Topkapı Sarayı, 1853'de yerini Dolmabahçe Sarayı'na bıraktı Batı mimari etkilerinin görüldüğü eklektik bir yapıya sahip Dolmabahçe Sarayı'nın mimarları Balyan Ailesi'ydi

Abdülmecid'in annesi Bezmialem Valide Sultan tarafından başlatılıp, ölümü üzerine Abdülmecid tarafından tamamlanan ve tasarımı Garabet Balyan'a ait olan Ampir üslubunun 19 yy ortasındaki son örneklerinden Dolmabahçe Camisi 1855'de ibadete açıldı

Boğaz'ın Asya kıyısında, Eaux douces d'Asie (Sweet Waters of Asia) denilen bölgenin yakınına Abdülmecid'in başmimari Nigoğos Balyan tarafından Küçüksu Kasrı yapıldı Buluşlar yüzyılı olarak başlayan 19 yy'ın ikinci yarısında tüm dünyada büyük ticaret ve endüstri sergileri modası başlamıştı Fuarlarda üreticilere mallarını sergileme olanağı sağlanıyor ve buralar en son buluşların sunulduğu alanlar oluyordu Abdülaziz'in (1861-1876) saltanatının başlangıç yıllarında ilk Osmanlı ticaret sergisi "Sergi-i Umum-i Osmanî" Sultanahmet'de açıldı (1863) Türk kahvesi, askerlik, mimarlık ve güzel sanatlara yer verildi İpek böcekçiliği ve ipek ürünleri gösterildi Sergi, haftanın iki günü kadınların ziyaretine açık tutuldu Aynı yıl Abdülaziz Kahire'yi ziyaret etti

1865'te eski ahşap sarayın yerine mimar Sarkis Balyan'a Beylerbeyi Sarayı yaptırıldı

21 Haziran 1867'de ilk kez bir Osmanlı sultanı yurt dışı gezisine çıktı Abdülaziz'in Sultaniye yatı önce Toulon'a ulaştı Sonra trenle Paris'e geçildi Daha sonra İngiltere Dönüş yolu Belçika-Koblenz-Prusya-Viyana-Budapeşte üzerindendi ve 7 Ağustos 1867'de İstanbul'a varıldı

1871'de planı Nigoğos Balyan'a, uygulaması Sarkis ve Agop Balyan'a ait olan Çırağan Sarayı yaptırıldı Daha sonra, Ayazağa'da Maslak'ta av kasırları inşa edilerek, 1869 yılında Aksaray'da, Sultan Abdülaziz'in annesi Pertevniyal Valide Sultan tarafından inşaatına başlanan Valide Camisi 1871'de tamamlandı Cami, mektep, türbe, müvakkithane ve sebilden oluşan külliyenin mimarı Sarkis Balyan'dı Caminin kütlesi ve cepheleri bezeme bolluğu ve çeşitliliği ile 19 yy'daki diğer camilerden farklı biçimde düzenlendi İç mimarisi de Neogotik düzenlemelerle yapıldı

Atlı Tramvay Şirketi'nin ve Tünel-Karaköy arasında metronun çalışmaya başlaması kentin ulaşımına yeni araçlar kattı

II Abdülhamid (1876-1909) tahta geçtiği yılın Aralık ayının 23'ünde I Meşrutiyet'i ilan etti Kısa bir süre için bile olsa Osmanlı Devleti'ni meşruti krallık haline getiren anayasa yürürlüğe girdi Üç ay sonra meclis dağıtılarak anayasa yürürlükten kaldırıldı

Sanayi-i Nefise Mektebi (Güzel Sanatlar Akademisi) kuruluşunda da çalışmaları olan Osman Hamdi Bey'in çabalarıyla, Mimar Vallaury tarafından yapılan Arkeoloji Müzesi açıldı Fotoğrafçılara ülkedeki olayları ve temel kurumları belgeleme görevini veren Sultan II Abdülhamid, Osmanlı'da fotoğrafın en büyük koruyucusu ve destekleyicisi oldu Diğer devlet başkanlarına, ülkenin propogandasını yapmak amacı ile albümler gönderdi
Beşiktaş sahilinin kuzeybatısındaki alan, Bizans döneminde orman bölgesiydi Bölge, Kanuni Sultan Süleyman döneminden başlayarak padişahlar için bir avlanma yeri oldu Daha sonraki yüzyıllarda ise sahil saraylarının arkasında koruluk olarak kaldı Bu araziye, 19 yy'ın başında Sultan III Selim tarafından annesi Mihrişah Valide Sultan için bugün mevcut olmayan bir kasır yaptırıldı 1834'de bu defa Sultan II Mahmud tarafından Yıldız adı verilen köşk yaptırıldı 1842'de Sultan Abdülmecid, annesi Bezmialem Valide Sultan için bir köşk daha inşa ettirdi Yıldız Sarayı'nın asıl gelişmesi 19 yy'ın ikinci yarısında Sultan II Abdülhamid döneminde başladı Sarayın geniş arazisinde bulunan büyük mabeyn, Şale ve Küçük Şale Köşkü, Malta ve Çadır Köşkleri'nin projeleri Sarkis ve Agop Balyan'ındı Kış bahçeleri ve seralar, nöbetçi pavyonu, Harem Köşkü, Yaveran Köşkü, ahırlar, tiyatro, sergi binası projesi ise d'Aronco'nun imzasını taşımaktaydı 1896'da saray görevlileri için 92 binalı Akaretler Vakfı Evleri yaptırıldı

1908'in Temmuz ayının 23'ünde II Meşrutiyet ilan edildi Haydarpaşa Garı'nın açıldığı 1909 yılında ise, II Abdülhamid tahttan indirildi

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.