Prof. Dr. Sinsi
|
Ege Uygarlıkları

Ege Uygarlıkları, günümüzde Avrupa kültürünün temelini oluşturduğu kabul edilen, Ege Denizi'nin Anadolu kıyıları ile Yunanistan yarımadasında ve Ege Denizi'ndeki adalarda gelişmiş büyük ve özgün ilk çağ uygarlığıdır Başlangıçları Neolitik çağa dayanırsa da asıl tarihi Ege’de tunç uygarlıklarının çözüldüğü yerde İÖ 1200 den başlatılır Yörede İÖ 3000-1000 arasında doğup gelişen bu tunç çağı uygarlıkları genellikle Ege uygarlıkları olarak bilinir Ege Uygarlığı'nın temel coğrafi bölgeleri günümüzdeki Girit adası, Kiklad adaları ve Yunanistan'dır
Konumu ve verimli niteliği nedeniyle Girit başlangıçta bu uygarlığın en önemli bölgesi olmuş, Avrupa topraklarındaki ilk gelişmiş uygarlık, Girit'te İ Ö ilk binyılda doğmuştur Bu uygarlığın doğuşunu sağlayan etmenin, Anadolu ya da Suriye'den gelen göçmenlerin bakırın ve tuncun işlenmesini de birlikte getirmeleri olduğu sanılmaktadır
Sir Arthur Evans, Girit'teki Tunç Devri uygarlığına, M Ö 10 yüzyıl ile M Ö 12 yüzyıl arasında gelişen Ege Tunç Devri'nde önce Girit adasındaki Minoslular, sonra da Yunanistan yarımadasındaki Mykenaililer ağır basmıştır Minosluların ve Mykenaililerin etkisi, kolonileştirme ve ticaret yoluyla yayılmıştır
Adadaki başlıca Tunç Devri merkezi olan Knossos'un efsanevi kralı Minos'un adından Minos uygarlığı adını vermiştir Kyklades adalarındaki Tunç Devri uygarlığı Kykladlar Uygarlığı, Yunanistan yarımadasındaki de Yunanistan'ın eski adı Hellas'a dayanılarak Hellas Uygarlığı diye adlandırılır Bu uygarlıkların gelişme aşamalarıysa, özellikle çömlekçilik üsluplarında açıkça görülen değişikliklere göre, ilk, orta ve son diye evrelere ayrılır Yunanistan Yarımadasındaki Mykneai'den kaynaklanan uygarlığın adıysa Tunç Pevri uygarlığının Yunanistan yarımadasındaki, bazen de bütün Ege bölgesindeki son aşaması için kullanılır
Ege uygarlığının üç ana evresi eski Mısır'daki Eski Krallık, Orta Krallık ve Yeni Krallık dönemleriyle kabaca aynı tarihlere rastlar Ege uygarlığıyla ilgili yaklaşık tarihler de Mısır'la olan ilişkilere dayanılarak, ayrıca zaman belirlemede kullanılan bilimsel yöntemlerden yararlanılarak belirlenmiştir
Bilgi Kaynakları
Sonraki Yunanlılar, kendilerinden önceki, demirin bilinmediği ve Homeros'un anlattığına göre silahların tunçtan yapıldığı daha önceki çağdan haberdardılar Efsanelerinde bu çağdan kalma bazı adlar ve bazı gelenekler korunmuştur Mykenai ve Tiryns'teki gibi, Tunç Devri'nden kalma dev boyutlu surlarla ilgili gerçek bilgilerse, ancak 10 yy'da yapılan kazılar sonucunda elde edilmiştir
1876'da Heinrich Schliemann, Mykenai'de, içlerinde görkemli altın hazineleri de bulunan, sütuniu kral mezarları ortaya çıkarmış, buradaki, Tiryns'teki ve Yunanistan yarımadasının en güneydeki bölgesi olan Pe-loponnesos'un başka yerlerinde ortaya çıkarılan yapıtlardan, Tunç Devri'nin son dönemindeki Mykenai uygarlığı hususunda pek çok şey öğrenilmiştir Söz konusu kalıntıların bazıları arasında saraylar, konsollu ve tonozlu, kovan biçiminde etkileyici' mezarlar ("tholps"lar) sayılabilir 1890 yıllarında Kyklades adalarında da kazılar yapılmış ve Melos adasındaki Phylakopi'de Tunç Devri'nden kalma eksiksiz bir kent ortaya çıkartılmıştır
1900'den başlayarak dikkatler Girit'e yönelmiş, Sir Arthur Evans'ın Knossos kralı Minos'un büyük sarayını ortaya çıkarmasından sonra, adalarda Mykenai uygarlığından daha eski ve ona kaynaklık etmiş bir Minos uygarlığı gelişmiş olduğu anlaşılmıştır İki dünya savaşı arasındaki dönemde Yunanistan yarımadasında da çalışmalara başlanmış ve Cari Blegen 1939'da Pylos'ta (Navarin), Nestor'un iyi korunmuş sarayını bulmuştur Son yıllarda da Nikolaos Platon, Girit'in doğusundaki Zakros'ta bir Minos sarayı ortaya çıkarmış, Spyridon Marinatos, yanardağ kökenli Thera (Santorini) adasındaki Akrotiri'de, küller altında kalmış zengin bir Minos yerleşme merkezi bulmuştur
İlk Ege Halkları
Cilalı Taş Devri'nde Yunanistan yarımadasında ilkel avcı topluluklar yaşıyorlardı İ Ö 16000 binyılda (ya da daha öncesinde) Anadolu'dan ve daha doğudan (Mezopotamya'dan) gelen halk toplulukları Ege denizine ulaşıp, Girit'e ve Yunanistan yarımadasının bazı yerlerine yerleştiler Bu topluluklar, taştan yapılmış aletler kullanmayı sürdürüyor, ama tarım yapmayı da biliyorlardı Tunç Devri'nin başlarında, İ Ö 3000'e doğru doğudan yeni göçmenlerin Ege bölgesine geldikleri sanılmaktadır Ege bölgesinde Tunç Devri'ndeki ilk yerleşme merkezleri genellikle küçük, ama iyi savunulabilecek konumlarda yapılmış yerlerdi; çevreleri de sağlam duvarlarla çevrilmişti Bu yerleşme merkezi biçimi, o dönemde küçük saraylarda oturan reisler tarafından yönetilen çok sayıda bağımsız küçük devlet bulunduğunu düşündürmektedir Tunç Devri'nin sona erdiği ve Ege bölgesinin birbirleriyle sürekli savaşan küçük topluluklara bölündüğü İ Ö yaklaşık 1000 yıllarında da, durum aşağı yukarı aynıdır
Knossos ve Tiryns gibi merkezlerin adlarının, Hint-Avrupa kökenli olduğu sanılmakta ve Tunç Devri'nin başlangıç döneminden ya da daha öncesinden kaldıkları düşünülmektedir İlk Ege halklarının ortak bir dili ya da birbirleriyle akraba dilleri (bunların daha önce Anadolu'da konuşulmuş dillerle de bağları vardır) konuşuyor olmaları, yüksek bir olasılıktır Ayrıca, Ege bölgesinde tunçtan yapılma aynı tip aletler ve silahlar kullanılmış, altın ve gümüş kuyumculuğunda da aynı üsluplar egemen olmuştur Buna karşılık, özellikle çömlekçilikte ve gömme geleneklerinde, önemli yerel farklılıklar vardır Nitekim Girit'in bazı yerlerinde, bütün bir klanın birkaç kuşak boyunca ölülerini gömmeleri için daire biçiminde kirişli ve tonozlu mezarlar yapılmış, buna karşılık Yunanistan yarımadasında, daha küçük bir ailenin ölülerine yetecek büyüklükte mezarlar yapılmıştır Kyklades adalarındaysa, bireysel mezarlar ağır basmıştır
Minos (bak Minos Uygarlığı)
İ Ö yaklaşık 2500'den başlayarak Girit'te, yazının geliştirilmesiyle ve yazılı taşların yaygın kullanımıyla dikkati çeken bir uygarlık ortaya çıkarak gelişmeye başladı Kyklades adalarında ve Yunanistan yarımadasında (özellikle de Lerna) da, büyük bir olasılıkla yazı kullanılmaya başlanmıştı Ama doğudan ve kuzeyden gelen halkların akınları bu bölgelerde uygarlığın gelişmesini geciktirdi Anadolu'dan gelen halklar İ Ö 2200'e doğru Kyklades adalarının çoğunu ele geçirip, Yunanistan yarımadasında da Lerna'ya ve Peloponnesos'un doğu kesimindeki başka yerleşme merkezlerine yerleştiler Birkaç yüzyıl sonra Balkanlar'dan gelen halkların da Pelo-ponnesos'a girdikleri ve Lerna'da izler bıraktıkları sanılmaktadır Bu kuzeyden gelen halkların, bir Hint-Avrupa dili konuşmuş olabilecekleri, bunun da Yunanca'nın ilk biçimi olabileceği düşünülmektedir
Bu akınların Girit'e ulaşmadığı sanılmaktadır Bu sayede de Minos uygarlığının gelişmesi sürmüş, Phaistos Knossos, Mallia ve Zakros'ta büyük saraylar kurulmuştur Knossos ve Phaistos'da kurulan ilk saraylar, İ Ö 1700'e doğru, belki de Girit devletleri arasındaki sa, aşlar sırasında yakılıp yıkılmıştır İ Ö 2000'den daha önce, Girit ile Peloponnesos arasındaki Cerigo (Kythera adasındaki Kastri'de bir Girit kolonisi kurulmuş, İ Ö 1700'den sonraysa, Kyklades adalarının çoğunda, bu arada Thera'daki Akrotiri'de, Milos'taki Phylako: Kea'daki Haghia İrini'de çok sayıda Giritli yerleşmec görülmeye başlanmıştır
Kyklades adaları ile Yunanistan yarımadasının batı kesiminin de bu dönemde Girit'e haraç ödediği sanılmaktadır Nitekim, Kyklades adalarını yönetmiş olan kral Minos'un oğullarıyla ilgili efsanelere göre Atina'ya kabul ettirilmiş gençlerle ilgili haraç konusundaki efsanede, bundan söz edilmektedir Mykenai'deld İ Ö 16 yy'dan kalma sütunlu mezarlar ve içlerinde bulunan bol miktarda eşya, söz konusu dönemden kalmadır Mezarlarda bulunan görkemli kılıçlar, kakmalı hançerler, üstlerine savaş ve av sahneleri kazınmış altın yüzükler vb çok değerli buluntularının pek çoğunun, Giritli sanatçılar tarafından yapıldığı sanılmaktadır
Miken (bak Miken Uygarlığı)
Yakın döneme kadar arkeologlar, Thera'daki yerleşme merkezlerinin İ Ö yaklaşık 1500 yıllarındaki bir yanardağ püskürmesi sonucunda lavlar altında kaldıklarını düşünüyorlardı Ama gelişmiş tarih belirleme teknikleri sayesinde, söz konusu püskürmenin İ Ö 1628'e doğru gerçekleştiği anlaşılmıştır Bu durumda, söz konusu yerleşme merkezlerinde yaşamın sona ermesinin nedenleri karanlıkta kalmayı sürdürmektedir Daha sonra, İ Ö 1450'ye doğruysa Girit'i Yunanistan yarımadasından gelen istilacılar ele geçirmiş, Kyklades adalarını da işgal ederek, Melos adasındaki Phylakopi'deeski bir sarayın yerinde yeni bir saray yapmışlar ve kentin çevresini savunma duvarlarıyla çevirmişlerdir
Phylakopi'deki gibi, Yunanistan yarımadasında yapılmış saraylar da, Minosluların saraylarından farklıdır Bu sarayların ortasında, orta Tunç Devri'nde yarımadada yapılan uzun ev modeline uygun, büyük bir merkezi ocağı ve sütunlu bir girişi bulunan geniş bir galeri yera-lır Homeros'un Odysseia'sında bu tür saraylar betimlenmiş ve söz konusu galeri tipine "megaron" adı verilmiştir Megaronun sütunlu girişinin önünde, çeşitli odaların ve büroların açıldığı bir avlu bulunur Minosluların saraylarıysa dikdörtgen biçiminde geniş bir avlunun çevresinde kurulmuşlardır; bu avlu, belki de dinsel nedenlerle, kuzey-güney yönündedir Girit'i ele geçiren Mykenaililer Phaistos, Maliia ve Zakros saraylarını yıkmışlar, buna karşılık Knossos'taki sarayı yıkmayıp, kendilerine uyarlamışlardır Phaistos yakınındaki Haghia Triada'daysa, küçük bir Minos sarayının kalıntıları üstüne, yarımada tipi bir saray kurdukları sanılmaktadır
Yeni gömme gelenekleri ve çömlekçilikteki değişiklikler de, İ Ö yaklaşık 1450'den sonra Knossos gibi yerleşme merkezlerinin Yunanistan yarımadasından gelme toplulukların eline geçmiş olduklarını göstermektedir Üstünde yazılar bulunan çok sayıda levhanın ortaya çıkarıldığı Knossos'ta, Girit'in Mykenaililer tarafından ele geçirilmesinden önce kullanılan çizgisel A'dan ayırt etmek için çizgisel B diye adlandırılan bir yazı kullanılmıştır 1952'de, bu levhalardaki yazılar Mikhail Ventris tarafından çözülmüş ve Yunanca oldukları anlaşılmıştır Bu sonuç kabul edilirse, Girit'i ele geçiren Mykenaililerin Yunanca konuştukları ve Dor olmayan Yunanlılardan oldukları sonucuna varmak gerekir
M Ö 1450 yılından başlayarak ve sonraki yıllarda Mykenai egemenliğinde olan Ege bölgesinde, tek biçimli bir uygarlık oluşmuşsa da, yerel farklılıklar (özellikle çömlek süsleme üsluplarında) sürmüştür Yunanistan yarımadasında, Mykenai, Tirgos, Pylos ve Thebai gibi yerleşme merkezlerindeki ve Girit'teki Knossos'taki saraylar, çok sayıda bağımsız devletin birarada yaşamış olduklarını ortaya koymaktadır Büyük bir olasılıkla, bu devletlerin bir bölümü, Tunç Devri'nin sona ermesinden önce ötekiler tarafından yutulmuştur Özellikle Knossos'taki sarayın, son olarak İ Ö XIV yy'da yıkılmış olduğu düşünülmektedir
Kral cenazelerinin gömüldüğü daire biçiminde ve tonozlu "tholos"ların en büyüklerinin (bunların arasında Atreus hazinesi de vardır) bulunduğu Mykenai'nin, İ Ö 18 yüzyıl'da Ege bölgesinin büyük bölümünü denetimi altında tutan minyatür bir imparatorluğun başkenti olduğu sanılmaktadır Günümüzde Anadolu'da bulunmuş Hitit metinlerinde geçen "Ahhiyava" ile Homeros'un Truva'yı kuşatan Yunanlılara verdiği ad olan "Akhaioi"nin aynı sözcük olduğu sanılmaktadır; bu doğruysa, söz konusu Mykenai İmparatorluğu'nun ya da daha küçük bir devletin varlığı da doğrudur O tarihlerde Mykenaililer, Anadolu'nun batı kıyısındaki, Mi-nosluların kendilerinden önce kolonileştirdikleri Miletos gibi merkezleri de egemenlikleri altına almışlardır
|