Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Forum İslam > İslami Genel Konular

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
eserler, hazinesinden, osmanlı, saray

Osmanlı Saray Hazinesinden Eserler

Eski 11-04-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Osmanlı Saray Hazinesinden Eserler



Osmanlı Saray Hazinesinden Eserler

Topkapı Sarayı koleksiyonundaki eşsiz tutya eserleri saray müzesi hazine bölümü uzmanı Emine Bilirgen anlatıyor



Tutya Su Tası (Çamçak), 16 yüzyıl, Hint veya Osmanlı işi olduğu tahmin ediliyor, 22x115 cm, TSM 2/2848



Tutya Su Tası, 16 yüzyılın ilk yarısı, Hint, çap: 155 cm, yükseklik: 68 cm, TSM 2/2847

İslam maden sanatında altın, gümüş gibi değerli madenlerin yanında demir, bakır, kurşun, nikel, kalay ve bunların alaşımları yüzyıllar boyunca kullanılagelmiştir Eski çağlardan bu yana bilinen birçok maden işleme yönteminin, biçim ve bezeme üsluplarının izlerini erken İslam örneklerinde de görmekteyiz Sonraları Selçuklu, Timurlu, Memluk, Osmanlı, Safevi, Mughal (Hind-Türk) vb tarzlarda daha özgün eserler yaratılmıştır Bu eserler biçimlerinden de anlaşıldığı gibi kullanım amaçlıdır Bunlar arasında sade tasarımların yanında son derece farklı formlara ve zengin bezemeye sahip olanlarda da vardır

İslam maden sanatı içinde Osmanlı örnekleri özellikle kuyumculuk ve bezeme repertuarları bakımından çok ayrı bir yere sahiptir Osmanlı Saray Hazinesinden günümüze ulaşan koleksiyonlardaki altın, gümüş, tombak gibi madeni eşyanın yapım teknikleri, kuyum işleri, bezeme üslupları devirlere göre değişen beğenileri yansıtmakla birlikte ekonomik koşullarla da yakından ilişkilidir

Osmanlı Saray atölyelerinde, 15 yüzyıl sonlarından itibaren pek çok yerli, doğulu ve batılı usta sanatçının birlikte çalıştığını kayıtlardan öğreniyoruz Bu ustalar geçmişten gelen malzeme ve teknikleri kendilerinin yeni buluşlarıyla harmanlayıp Osmanlıya özgü, ulaşılması güç eserler vermişlerdir 16 yüzyılda doruğa ulaşan Osmanlı gücünün etrafında toplanan olağanüstü yetenekli sanatçılar en güzel madeni eserleri de bu dönemde üretmişlerdir Maddi kaygı ve malzeme sıkıntısı duymadan yarattıkları pek çok eserde, zıt renkteki metallerin kombinasyonları ve/veya mücevher kullanımı ile ana malzemenin önüne geçen coşkulu yüzey değerlendirmeleri görülür Özellikle 17 yüzyılın ortalarından sonra ekonomik dar boğazların yaşandığı dönemlerde bazı altın, gümüş evaninin (kapkacağın) darphaneye gönderilip para basmak için eritildiği de ayrı bir gerçektir

Osmanlı maden eserlerinin yapım tekniklerini, kakma, kabartma (“repousse”), güherse (granüle), oyma (ajure), savat (“niello”), mine (“emaille”) mücevher gibi bezemeleri ve üslupları mevcut örnekler ışığında dönemleriyle saptamak mümkündür Ancak birçok araştırmaya konu olmuş Osmanlı maden sanatı geneli içinde tutya (çinko) kaplar bugüne kadar pek dikkat çekmemiştir Bu yazımızda Topkapı Sarayı Müzesi Hazine Bölümünde korunmakta olan tutya kaplar koleksiyonunu, seçtiğimiz örneklerle tanıtmaya çalışacağız



Gırgırlı Tutya Maşrapa, 16 yüzyılın ilk yarısı, İran-Safevi, çap: 155 cm, yükseklik: 18 cm, TSM 2/2871



Tutya Sürahi, 16 yüzyıl başları, İran-Safevi, çap: 22 cm, genişlik: 13 cm, y: 575 cm, TSM 2/2875



Tutya Maşrapa, 16 yüzyılın ilk çeyreği, İran, çap: 145 cm, y: 15 cm, TSM 2/2854

Koleksiyon 29 maşrapa, 3 sürahi, 5 tabak, ikisi kapaklı 9 tas, 2 gülabdan, 1 askı kandil ve 1i sadece kapak olmak üzere 50 adet tutya kaptan oluşmaktadır Söz konusu eser grubu biçim çeşitliliği, bezemelerindeki üslup zenginliği ile dünyadaki tek büyük tutya eser koleksiyonudur Osmanlı Saray Hazinesinden günümüze ulaşan örneklerin ayrıntılı tanıtımına geçmeden önce, tutyanın metalürji tarihindeki yerine değinmek istiyoruz

Metalürji tarihinde eski kaynaklarda “Tutiya” olarak geçen çinko cevheri (calamin) önceleri çinko ve bileşikleri için kullanılmış, daha sonra da saf çinkoyu tanımlayan sözcük olmuştur Tutya-Tutiya, sözlüklerde Farsça ve Arapça olarak yer almaktadır Karşılığı çinko, göze sürülen toz, elde edildiği taş olarak gösterilmektedir Türkçeye, batı dillerine ve Çinceye; tutya, tutie, tuzia, tutty ve tou-si gibi değişik şekillerde geçmiştir

Alıntı Yaparak Cevapla

Osmanlı Saray Hazinesinden Eserler

Eski 11-04-2012   #2
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Osmanlı Saray Hazinesinden Eserler



Calamin (çinko cevheri) yer kabuğunda yüzeye yakın “smithsonite” bileşiminde kristaller halinde veya çinko oksit ve bileşikleri olarak bulunmaktadır “Calamin” sözcüğünün Arapça “kala-i”den geçtiği düşünülmektedir İÖ 200lerde Romalılar çinko oksit ve bakırdan pirinç elde ediyorlardı İranda 6 yüzyıldan sonra pirinç imalatı yaygınlaşmıştır

İbn-al Fakih 900lerde Kirman yöneticilerinin Demavend Dağlarındaki maden ocaklarından elde edilen cevherlerle, pirinç eser üretimini denetlediklerini kaydeder İbn Havkal (950) Sard ile Hindistandan,ve başka merkezlerden tutya geldiğini bildirir Çinkonun redüklenmesi için yüksek ısı gerektiğinden ve cevherin kolay oksitlenmesinden dolayı metalik çinkonun cevherinden ayrıştırılması bakır, demir ve kurşundan daha geç olmuştur



Kapaklı Tutya Kase, 16 yüzyıl ortaları, Osmanlı, çap: 178 cm, yükseklik: 146 cm, TSM 2/2861

Al-Dimeşki (1300) metalik çinkonun Çinden geldiğini ve elde edilişinin gizli tutulduğunu, tok bir ses verdiğini, kolay oksitlenmediğini yazmaktadır Söz konusu kayıtlardan saf çinkonun Çinde 14 yüzyılın başlarında elde edildiğini anlıyoruz Marco Polo (1254-1324) seyahatnamesinde Kirmanda, Cobinamdaki (Şah Dad) atölyelerde üretilen tutyaların Hindistana ihraç edildiklerini belirtmektedir

Tutya/çinko kaplara pahalı malzemelerle zengin bezeme uygulamalarının 15 yüzyılda Batı Asyada başladığını söyleyebiliriz Timurlu döneminden kalan erken örnekler Çine yakın olan Heratta yapılmış maşrapaların formundadır Tutya, İslam dünyasında o güne kadar bilinen madenlerden farklı bir malzeme olarak değerlendirilmiş, Timurlu, Safevi saraylarında pahalı madenlere uygulanan bezemelerde zengin parçalar yapılmıştır 16 yüzyılın başından itibaren de Osmanlı Sarayında benimsenmiştir

En erken Osmanlı tutya eser kaydına Sultan II Beyazıt (1481-1517) dönemine ait bir hazine defterinde rastlıyoruz H 910 (1505) tarihli defterde (TSM Arş D 10026), varak 11ada, “dört kıta ruh-i tutya1 maşrapa”, varak 14bde ise, “bir kesede tutya parçaları” şeklinde ifadeler vardır



Tutya Tabak, 16 yüzyılın sonu, Osmanlı, çap: 219 cm, TSM 2/2844

İslam dünyasında tutyanın yeni bir metal olarak değerlendirilmesinin yanında sağlıkla da ilişkilendirildiği görülür Saray koleksiyonundaki bazı kapların üzerindeki yazılarda “Eğer ömründe bir ferahlık istersen Ruh maşrapasından hayat suyu iç” (2/2842) “Kim derdinden kurtulmak isterse Hayat Çeşmesine benzeyen bu tutyadan içsin” (2/2863) gibi ifadeler yer alır Bunlara, tutya kapların içlerine konan sıvıyı serin tuttukları görüşünü de ekleyebiliriz

Tutiya veya tutya önceleri çinko bileşikleri için; saflaştırıldıktan sonra Arapça ve Farsçadaki gibi tutya veya ruh-i tutya şeklinde, Türkçede de çinko karşılığı olarak kullanılmıştır Burada dikkat çeken olgu, İslam Dünyası içinde Orta Asyadan yayılan, Osmanlı Sarayında da değerli maden gibi kabul gören tutya kapların kısa sürede terk edilişidir



Tutya Sürahi, 16 yüzyılın ilk yarısı, Osmanlı, çap: 15 cm, y: 25 cm, TSM 2/2857

Yeni metale karşı duyulan merakın birden azaldığı, geç dönemlere ait örneklerin yok denecek kadar az oluşundan anlaşılmaktadır Buna karşın 1550lere doğru Avrupa, Hint, Tibet metal eserlerinde görülen yüksek çinko oranları metalin bu tarihlerden itibaren daha kolay elde edildiğini göstermektedir Avrupada 1600lerden başlayarak artan talebi karşılamak için Hindistan ve Çinden çinko ithal edilmiştir Dolayısıyla çinko tarihinde Osmanlı Saray koleksiyonundaki tutya kaplar önemli bir halkayı oluşturmaktadır



Kapaklı Tutya Maşrapa, 16 yüzyılın ilk yarısı, Osmanlı, çap: 11 cm, yükseklik: 126 cm, TSM 2/2858

Türk-İslam Eserleri Müzesinde ve Topkapı Sarayı Müzesinde korunan 15 yüzyıl Timurlu dönemine ait pirinç maşrapaların formları, oranları, ilk çinko (tutya) maşrapaların da Timurlu başkenti Heratta yapılmış olabileceği görüşünü kuvvetlendirir Saray Koleksiyonundaki Tutya Kapların genel özellikleri şunlardır: Erken kapların yüzeyleri mücevhersiz ve figürsüzdür 16 yüzyıl ortalarından itibaren Safevi örnekleri yoğun mücevher bezelidir

İran yapımı olanlarında ayrıca Safevi sanatının genel bezeme repertuarına özgü insan, melek ve hayvan betimlemeleri de görülür Koleksiyonun büyük çoğunluğunun dış yüzeyi siyah bir tabaka ile kaplıdır Çinko-kalay alaşımlı 1-2 mm kalınlıktaki bu tabaka altınla zıt bir renk oluşturmakta, altın kakma işlemini kolaylaştırmaktadır Grubunun büyük bölümünü oluşturan maşrapalar şişkin karınlı, düz boyunlu ve kısa ayaklıdır Kulpları genellikle ağzı açık ejder başı figürüyle sonuçlanan “S” biçimindedir Daha geç örneklerde ejder biçimli kulpların yerini çok sade olanlar almıştır



Kapaklı Tutya Maşrapa, 16 yüzyılın ilk yarısı, Osmanlı, çap: 108 cm, yükseklik: 13 cm, TSM 2/2859

Maşrapalardan bazılarının boyunlarının içine ajurlu süzgeç (gırgır) yerleştirilmiştir Dış yüzeyleri iki kademeli bezemeye sahip olanlar da vardır Bazı maşrapa, tas ve sürahiler üzerinde altın kakma-kabartma ile Farsça yazılar yer alır Tabaklar yuvarlak, derinliksiz, düze yakın biçimdedir Dört sürahi, iki gülabdan ve alışılmışın dışında iki tas biçimleriyle ve bezemeleriyle dikkat çekerler

Burada tutya kapları biçimsel ve teknik açıdan farklı gruplara ayırmak da mümkün Ancak eserleri dönem sıralarına göre, değişik form ve bezeme üsluplarını belirterek, seçtiğimiz örneklerle tek tek açıklamayı uygun gördük Bursa Arkeoloji Müzesinde korunan üç tutya sürahi ve bir maşrapaya konuyla ilgilerinden dolayı burada değinmek istiyoruz

Doğal çinko rengindeki eserlerden özellikle BAM 2422 nolu sürahi armut biçimli gövdesi, uzun silindirik boynu ve gövde üzerindeki gümüş kakmalı stilize çiçekler ve geometrik bezemeleriyle 18-19 yüzyıl Hint “Bidri” eserlerini andırır BAM 764 nolu tutya çinko maşrapa klasik Timurlu formundadır Üzerindeki derin diyagonal kazıma olukları, eserlerin gümüş kakma bezemeler için hazırlandığını, fakat uygulanmadığını düşündürür



Gırgırlı Tutya Maşrapa, 16 yüzyıl, Osmanlı, çap: 127 cm, yükseklik: 18 cm, TSM 2/2856

“Bıdri” 16 yüzyıl sonlarından bu yana Hindistanda uygulanan ve günümüzde de sürdürülen özel bir metal işleme tekniğidir Dekkan bölgesinde Bidar kentinde yapılan ilk örneklerden dolayı tekniğe Bıdri adı verilmiştir Stil olarak da Dekkan dekoratif elemanları ile yakından bağlantılıdır Mughal etkisi bıdrilerde de açıkça görülür

Bıdri yapımında yüksek oranda çinko içeren bakır ve kurşun alaşımı kullanılır 16:1 oranındaki çinko-bakır alaşımı Bidardan elde edilen özel bir çamurla ovulduğu zaman siyah bir renk alır Dış yüzeylere gümüş tel ve parçalar kakılarak bezeme yapılır Nadir olarak altın kakmalar da uygulanır Erken Hind kaynakları Zawar ve Rajasthanda çinko yatakları olduğunu yazar Ancak Dekkanlı ustalar Coromandel Limanından alınan Çin kökenli çinkoyu kullanmayı daha elverişli buluyorlardı



Gırgırlı Tutya Maşrapa, 16 yüzyılın ilk yarısı, Osmanlı, çap: 15 cm, yükseklik: 16 cm, TSM 2/2872

Yeri gelmişken önemli bir noktayı belirtmek isteriz: Osmanlı tutyaları hemen hemen hiç tanınmamış olmalarına karşın, özellikle Hint tutyaları geniş araştırmalara konu olmuştur Avrupa genelinde ve çoklukla İngiliz müzelerinde bulunan Hint örneklerine kolay ulaşılması bu konudaki yayınların en büyük kaynağını oluşturmaktadır Yazımızın kapsamı içinde yer alan örneklerin Osmanlı Saray tutyaları hakkında daha geniş bir fikir oluşturacağını ümit ediyoruz Topkapı Sarayı Hazinesindeki bazı tutya eserler aşağıdadır

Gümüş ve Tutya Tas (2/2869): Tasın dışı yer yer savatlı tutyadandır Zemini altın kakma dal ve çiçeklerle süslüdür Çiçeklerin göbeğinde küçük zümrüt ve firuzeler vardır Ağız kenarında altın ajurlu yarım şemseler sıralanır Şemselerin içine peri ve kuş tasvirleri dönüşümlü olarak işlenmiştir Gövdede de aynı teknikte şemse ve kartuşlar sıralanır İçlerinde hayvan tasvirlerinin yer aldığı kartuşların bazılarının zemininde mavi boya izleri görülür Şemseler ise insan ve peri tasvirlidir Ayak etrafındaki yarım şemselerde ise geyik tasvirleri yer alır Tasın iç kısmı gümüştür Ortasında bir, yanlarda beş adet altın ajurlu, üzerleri irili ufaklı firuze, yakutlarla bezeli şemseler vardır Şemseler küçük çivilerle gümüş zemine tutturulmuştur Son derece nadir olan bu eserin Hazinedeki 2/2875, 2/2876 ve 2/2877 nolu sürahiler gibi 15 yüzyıl sonu-16 yüzyıl başlarında İran, Tebrizde yapıldığı sanılmaktadır



Kapaklı Büyük Tutya Kase, 16 yüzyıl, Osmanlı, çap: 255 cm, yükseklik: 145 cm, TSM 2/2864

Tutya Sürahi (2/2875): İnce uzun boyunlu, yuvarlak ve yassı gövdelidir Kısa bir kaidesi vardır Kapak, boyuna altın zincir ile bağlıdır Altın kaplama kapak ve boyun zeminleri savatlı, ince kıvrım dalları, çiçekler ve rumilerle bezelidir, aralarına altın yuvalı yakut ve firuzeler yerleştirilmiştir Gövdenin geniş yüzeylerine altın ajurlu birer şemse yerleştirilmiştir Son derece sık kıvrımlı dallar ve rumilerden oluşan bu bezemenin üzerinde iri, kabaşon firuze ve yakutlar yer alır Şemselerin alt ve üst kısmında, dar yüzlerde benzer bezemeye sahip kartuşlar vardır

Gövdenin tutya zeminine kumlama yapılmış ve üzeri iki kat bezemeyle süslenmiştir Altta göbekleri zümrüt, yakut ve firuzeli küçük çiçeklerin yer aldığı ince kıvrımlı dallar zemini kaplar Bunun üzerine ayrıca kabartma tekniğinde altın kaplama kuşlar, aslan-geyik mücadelesi, simurg, ejder, tavşan, kurt gibi hayvan figürleri serpiştirilmiştir 16 yüzyılın ilk çeyreğine ait İran yapımı eserin Safevi Sarayından Osmanlı Hazinesine girdiği tahmin edilmektedir

Tutya Maşrapa (2/2854): Klasik Timuri formunda olmakla birlikte 2/2856 nolu maşrapada olduğu gibi boynu yüksekçedir Sonradan değiştirilmiş gibi görünen sade kulpun alt kısmı palmel biçimindedir Kulpun üzerindeki delikten daha önce kapaklı olduğu anlaşılır Boyun kısmında altın kakma yatay kartuşlar ve şemseler dönüşümlü olarak sıralanır Ortalarında yakut ve firuzeler yer alır Gövde üzerindeki altın ajurlu yarım ve tam oval şemselerde bitkisel motifler ve kanatlı periler, geyikler tasvir edilmiştir Perilerden birisinin elindeki müzik aleti dikkat çeker Şemselerin dışında kalan boşluklar boyundaki benzer işçilikle süslüdür Maşrapanın dibi de altın kakma, dal, yaprak, göbekleri firuze, yakutlu çiçek bezemelidir Özellikle aplike şemselerdeki titiz ajur ve savat işçiliği eseri benzersiz kılar 16 yüzyılın ilk çeyreğinde İranda veya İranlı bir usta tarafından Osmanlı sarayında yapılmış olduğu düşünülmektedir

Gırgırlı Tutya Maşrapa (2/2871): Şişkin gövdesi, düz boynu ve kısa kaidesi ile Timuri maşrapa formunu tekrarlar Hafif kıvrımlı, düz gümüş sapının üzerinde tırnaklı altın yuvalarda firuzeler sıralanır Maşrapanın iç kısmı ve kaidesi altın yaldızlı gümüştür Boynun içine altta gümüş, altın ajurlu bitkisel motifli iki kademeli bir gırgır yerleştirilmiştir Altın ajurların üzeri yakut, firuze ve incilerle bezelidir Ağız kısmında ve omuzda altın ajurlu ince kıvrım dallar ve rumilerden oluşan bir bordür dolaşır Omuzda altın zemine savatlı yarım şemseler ve aralarında ajurlu paftalar yer alır

Alıntı Yaparak Cevapla

Osmanlı Saray Hazinesinden Eserler

Eski 11-04-2012   #3
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Osmanlı Saray Hazinesinden Eserler



Gövde ve boyun üzeri üç kademe halinde son derece zengin bir bezemeye sahiptir En altta küçük motiflerden oluşan altın kakma ince dalla, çiçekler vardır Kabartma olan ikinci kademe yine kıvrımlı dallar ve hatayi formunda çeşitli altın çiçeklerle bezelidir Dalların kesişme yerlerine inciler yerleştirilmiştir Üçüncü kademede ise altın ajur tekniğinde yapılmış, etrafı dilimli, içleri ince kıvrımlı dallar ve rumilerden oluşan şemseler ve kartuşlar sıralanır Bunların da üzerleri iri yakutlar, firuzeler ve incilerle süslüdür Altın ajurlu tüm motiflerin yüzeyleri kazıma ile değerlendirilmiştir Bu maşrapa, biçimi ve bezeme üslubu, tekniği ile erken Safevi sürahi örnekleriyle benzeşir

Kapaklı Tutya Maşrapa (2/2863): Şişkin gövdeli, düz kısa boyunlu, klasik Timuri maşrapa formundadır “S” şeklindeki kulpun ağızla birleştiği yer ejder başı figürlüdür Ejderin gözleri birer yakutla belirlenmiştir Tepesi yakutlu kapak tutamağı ve zinciri altındır Gövdenin bütün yüzeyi ve hafif bombeli kapak kumlama zemine kabartma altın dallar ve rumilerle bezeli, dalların birleşme yerlerine firuze ve yakutlar yerleştirilmiştir Rumilerin üzeri kazıma-kabartma ile desenlendirilmiş, boyun kısmı iki yazı kuşağı ve dönüşümlü firuze ve yakutlardan oluşan bir sıra ile üçe ayrılmıştır Altın kakma ile nesih hatta yazılmış Farsça satırların anlamı: “Kim derdinden kurtulmak isterse, Hayat çeşmesine benzeyen bu tutyadan içsin Hüseyinin işi” Eserin 16 yüzyılın ilk yarısında Kanuni Sultan Süleyman (1520-1566) döneminde yaşamış Hüseyin adlı bir usta tarafından yapıldığı tahmin edilmektedir



Tutya Gülabdan, 17 yüzyılın sonu-18 yüzyılın başı, Osmanlı, çap: 98 cm, yükseklik: 195 cm, TSM 2/2838

Kapaklı Tutya Maşrapa (2/2858): Klasik Timuri maşrapa formundadır S şeklinde ejder başlı kulbun sonu kıvrık ve ajurludur Çok hafif bombeli kapak altın kakma tekniğinde dilimli oval şemsiyeler ve kartuşlarla, kartuş içleri ise yüzeysel altın kakma çiçek ve dallarla bezelidir Şemse içleri rumi tarzında kakma desenlidirGövdede haç biçiminde kartuşlar ve oval şemseler dönüşümlü olarak sıralanır Kumlama zeminli boyunda aynı tarz bezemeler yer alır Belli bir simetri ve düzen şemasında bezenmiş eser 16 yüzyılın ilk yarısına tarihlenmektedir

Kapaklı Tutya Maşrapa (2/2859): Klasik Timuri maşrapa formundadır Ejder biçimli kulpunun muhtemelen rumi formunda olan ucu kopmuştur Altın kapak tutamağında bir yakutu vardır Ağız ve omuz kısmındaki torna izleri altın kakma tellerin olduğunu gösterir Bütün yüzeyler kumlama zemine altın kabartma ile kıvrım dallar, bulut biçimli rumi bağlar ve gülçelerle bezelidir Yoğun ve girift bezemesi ve dengeli bir geometriye dayanan kompozisyonu ile klasik Osmanlı zevkini yansıtır 16 yüzyılın ilk yarısına ait eserlerdendir Aynı yüzyıla ait gümüş benzerleri de mevcuttur

Tutya Sürahi (2/2857): Gövdesi armut biçimli sürahinin üzerindeki izlerden daha önce kulplu ve emzikli olduğu anlaşılmaktadır Gövde üzerinde ayrıca boyutları karnın şişkinliğine göre değişen şemse ve kartuşlar dönüşümlü olarak sıralanır İçleri altın dal ve rumiler ile ortaları yakut, firuze ve sadece orta şerittekilerde olmak üzere zümrütlü altın çiçek bezemelidir Şemse ve pafta zeminleri kumlamadır (Bu sürahiden alınan örneğin kimyasal analizinde kaplardaki patinanın-tabakanın-çinko ve kalaylı olduğu anlaşılmıştır)

Tutya Su Tası (2/2847): Ağız kısmı ve gövdesi 9 dilimli iç bükey yüzeyden oluşur Bu yüzeyler tasın dip kısmında daha küçük 9 dilimle birleşir Yüzeylerin üzeri altın kakma ile içleri rumili, salbekli şemseler ve alt sırada ise rumilerle biçimlendirilmiş taç motifleriyle bezelidir Kısa kaidesi kendindendir Üzeri altın kakmalı, küçük bir kulpu vardır Eser, form açısından Horasan metal işçiliğinde görülen bazı eserlere benzer Ancak rumi üslubu ve tekniği daha sonraki bir döneme, 16 yüzyılın ilk yarısına işaret eder 17 yüzyılda Mughal (Hint-Türk) yeşim ve necef benzerleri vardır



Kapaklı Tutya Maşrapa, 17 yüzyıl Osmanlı, çap: 11 cm, yükseklik: 156 cm, TSM 2/2853

Tutya Su Tası-Çamçak-(2/2848): Kısa çaplı, oval, dilimli yaprak biçimindedir Ana formu oluşturan yaprağın ucu kıvrıktır Bu uç noktada ve tasın içindeki düz yaprağın alt kısmında altın benekler vardır İç kısmında ortada altın yuvalı bir yakut yer alır Kendisinden ve tutya olan sapın ucu yivli bir kıvrımla son bulur Sapın ortasına iki başı palmet biçiminde oymalı altın bir plaka yerleştirilmiştir Palmetlerin arasında birer kabaşon yakut yer alır

Eserin, Hazinede 16 yüzyıl Osmanlı kuyumculuğunun karakteristik özelliklerini yansıtan aynı boyut ve biçimde neceften yapılmış bir örneği daha vardır (2/30) Hint kökenli olabileceği ileri sürülen bu formun Osmanlı Sarayında da uygulandığını kanıtlayan necef çamçağın varlığı, bu tutya çamçağın da Osmanlı saray ustaları tarafından yapılmış olabileceğini düşündürür

Gırgırlı Tutya Maşrapa (2/2872): Klasik Timuri formunda ve kapaksızdır Boyun ve gövdenin dışı tümüyle iki kademeli ve iki ayrı tarzda bezemelidir Hafif kıvrımlı sapında firuze ve yakutlar sıralanır Boynun iç yüzeyi altın plaka ile kaplanmıştır Sapın karşısına gelen kısımda “Ya Halim, Ya Alim” yazısı kazınmıştır Ajurlu altın gırgırı (süzgeci) bitkisel motifli ve üzeri firuze, yakut ve zümrütlüdür

Birinci kademeyi oluşturan alt kısım siyah savatlı zemine altın kakma ile ince spiral dallar, küçük yapraklar ve gülçelerle süslüdür Gülçelerin göbekleri yakut ve firuzelidir İkinci kademede daha geniş kıvrımlar yapan altın yaldızlı kabartma dallar ve üzerlerinde iri yakutlar, firuzeler yer alır Dalların birleştikleri yerler birer elmasla belirtilmiştir Eserin formu ve kullanılan teknikler 16 yüzyılın ilk yarısında Osmanlı saray atölyelerinde yapılmış olduğunu gösterir



Kapaklı Tutya Maşrapa, 16 yüzyılın ikinci yarısı, Osmanlı, çap: 11 cm, yükseklik: 12 cm, TSM 2/2868

Kapaklı Tutya Büyük Kase (2/2864): Kısa basık gövdeli, yuvarlak tencere formundadır Sade fakat özenle bezenmiştir Kapak ve gövde üzerindeki bezemeler benzer tasarımdadır Çiçek biçimindeki tutya kapak tutamağının içi balmumuna benzer bir madde ile doldurulmuştur Altın yaldız izleri, üzerinde daha önce ikinci bir parçanın olduğunu akla getirir Ağız çevresinde ve kapak üzerinde dolaşan altın kakma nesih yazılarda:

“Dostun parlak kalbi cam-ı cihannuma gibidir
Orada ihtiyacını belirtmeye ne hacet var?
Felek kadehimi baş aşağı tut, zira içinde işret şarabı yok
Ters dönmüş kadehten şarap aramak aptallık alametidir
Kadehi usulünce tut, çünkü onun aslı,
Cemşid, Behmen ve Kubadın kelleleridir
anlamında Farsça beyitler vardır Kapağın ağız kısmında yer alan dizelerde ise:
“Dünyanın muradınca olsun, felek arkadaşın,
Cihanı yaradan seni korusun
gibi dileklerle devam eden sekiz satırlık bir dua yazılıdır Gövde ve kapaktaki içleri kumlama zemine rumi desenli yarımşar şemseler de altın kakmalıdır Eser 16 yüzyıl Osmanlı üslubunu yansıtmaktadır

Tutya-Gümüş Tas (2/2870): İçi gümüş kaplamadır Ağız kenarında, altın yaldızlı rumi bezemenin üzerinde altın kabartma talik hatla Farsça beyitler yer alır Yazıların arasındaki dikdörtgen altın paftalar savatlı rumi desenleri, firuzeler ve yakutlarla süslüdür Tasın gövdesinde iki kademeli bir bezeme vardır Alt kademe altın yaldız kıvrım dallar, rumiler, ikinci kademe ise altın kabartma dallar ve rumilerle bezelidir Bu bezemelerin arasında altın yuvalı firuze, yakut ve zümrütler görülür Eserin üzerinde ayrıca içleri altın ajurla rumili şemseler yer alır Aralarına altın yuvalı yakut, firuze ve inciler yerleştirilmiştir

Tasın ortasına dış yüzdeki şemselerin benzeri işçiliğe sahip, kumlama zemine yuvarlak bir plaka monte edilmiştir 16 yüzyıl Osmanlı üslubunun seçkin örneklerinden birisidir

Gırgırlı Tutya Maşrapa (2/2856): Klasik formdadır Kapağının kenarları düz, ortası bombelidir, altın yaldızlı bir zincirle kulba tutturulmuştur Kulbun üzeri savatlıdır Diğer tüm yüzeyler kumlama zemine altın kakma dallar, rumiler ve ortaları firuzeli, yakutlu gülçelerle süslüdür Tam ve yarım şemseler oluşturan kompozisyonların içinde iri yakut ve firuzeler, sadece gövde üzerindekilerde olmak üzere ortalarında birer elmas vardır Ağzının iç kısmına altın ajurlu, benzer bezemeye sahip bir gırgır yerleştirilmiştir 16 yy ortalarına doğru Kanuni Sultan Süleyman döneminde saray sanatçılarından biri tarafından yapılmış olmalıdır

Kapaklı Tutya Kase (2/2861): Yuvarlak ve kase kaidelidir Bombeli kapağının ve tasın bezemesi bir bütün olarak tasarlanmıştır Çok köşeli altın kapak tutamağı yakutlarla süslüdür Tutamağın etrafını, kapak kenarını ve tasın ağzını altın kakma nestalik hatla yazılmış satırlar çevirir Kabartma ve altın kaplama tam ve yarım şemselerin içlerinde yüksek yuvalı yakut ve zümrütler yer alır Şemselerin dışında kalan yüzeylerde altın kakma dal, yaprak, gülçeler ve bunların arasında aslan, geyik, kuş betimlemeri görülür Kasenin kapağının tepesinde, “Nasrun min Allah ve fethün karib ve beşşirin el-Müminin”, kenarında: “Dünyadan gitmeden ve kafatasın kürek gibi kullanılmadan önce/ Kal ve altın kaseden şarap dök” anlamında devam eden Hafızdan bir dörtlük yer alır Gövdenin ağız kısmında nesih hatla: “Ey adalet kulesi, ey alemi aydınlatan güneş!/ Kadehinde daima saf şarap olsun” ile başlayıp devam eden Farsça dizeler vardır Kasenin kuyum işçiliği ve bezeme üslubu 16 yüzyılın ortalarına ait özellikler gösterir Özellikle dikdörtgen yuvalı ve düz kesimli zümrütler, alt uçları dilimli gül biçimindeki yüksek yakut yuvaları bu dönem kuyumculuğunun sevilen tarzıdır

Kapaklı Tutya Maşrapa (2/2868): Timuri formdaki maşrapanın kulbu yuvarlak sade bir hat oluşturur Ejder başlı biçim terk edilmiştir Bombesiz kapağın ortasındaki altın tutamakta iri bir firuze yer alır Maşrapanın bütün yüzeylerinde siyah tabakanın çok ince olduğu, griye çalan özgün patinası ile kendini gösterir Kapaktaki oval ve yarım şemseler, boyun ve gövdede yer alan kartuşlar kumlama zeminlidir

Ana zemin altın kakma ile dal, yaprak ve üzerleri firuze, yakutlu altın çiçeklerle süslüdür Boyun ve gövdede yer alan altın ajurlu, aplike ovam şemselerin zemini pembe, yeşil kumaşla kaplıdır Şemselerin üzerine altın yuvalı, yakut, firuze ve birer elmas yerleştirilmiştir 16 yüzyılın ortalarından itibaren altın işçiliği ve süsleme şemasının değiştiğini gösteren eserlerden biridir İkili kademeli bezeme üslubu daha sonraki pek çok eserde görülecektir

Tutya Tabak (2/2844): Tüm bezemeleri altın kakmalı olan eserin kenarları hafif pahlıdır Ağzını çevreleyen bordürde “S” ve üç benek motifleri sıralanır Tabağın ortası boş bırakılmış ve merkez bir yakutla belirtilmiştir Yanlarda lale, sümbül, karanfillerden oluşan demetler ve oval şemseler dönüşümlü olarak yer alır Şemselerin içleri hafif kabartma-kakma ile kıvrım dal, yaprak ve gülçelerle bezelidir, merkezlerine birer zümrüt veya yakut yerleştirilmiştir

Eserin bezeme üslup ve kompozisyonu 2/2836 envanter nolu tutya maşrapanın altlığı olarak yapılmış olabileceğini akla getirmekte ve 16 yüzyıl sonu Osmanlı beğenisini yansıtmaktadır

Kapaklı Tutya Maşrapa (2/2835): Timurlu maşrapa formundan geliştirilen klasik Osmanlı biçimindedir Hafif kıvrım yapan kulbunun ağızla birleştiği yer stilize ejder başını andırır Yüksek bombeli kapağın üzerinde altın kakma karanfiller ve göbeklerde firuze ve yakutlu altın gülçeleri vardır

Boyun ve gövdede dönüşümlü olarak altın kakma lale-karanfil motifleriyle içleri yakut, firuze, altın, dal yapraklarla bezeli şemseler yer alır Maşrapa formu ve bezeme kompozisyonu ile klasik Osmanlı zevkini yansıtır Muhtemelen 16 yüzyıl sonları veya 17 yüzyılın ilk yarısında saray atölyelerinde yapılmıştır Daha seyrek ve naturalist bir yüzey bezemesine sahiptir

Kapaklı Tutya Maşrapa (2/2853): Timuri maşrapa formunun tekrarlandığı eserin kulbu sade biçimdedir Yüksek bombeli kapağın tutamağı pirinçtendir Altın kakma tekniğindeki kıvrımlı dalların üzeri, konturları belirlenmiş dilimli şemselerin içleri yine altın kakma gülçelerle değerlendirilmiştir Aralarda altın benekler yer alır Formunun klasik olmasına karşın bezemesindeki oldukça katı üslubu, mücevher kullanılması ile 17 yüzyılda klasik Osmanlı zevkinin sona erdiği dönemin bir uygulamasıdır

Tutya Gülabdan (2/2838): Gövdesi ve kaidesi yuvarlak, ince silindirik boyunludur Kubbe biçimli kapağı vidalıdır Gövdede kenarları dilimli salbekli şemseler ve üzeri narlı serviler dönüşümlü olarak sıralanmıştır Ana motiflerin içleri kazıma tekniğinde stilize çiçek ve yapraklarla bezelidir Zeminin kazınması ile elde edilen motifler kabarık bırakılmış ve tamamen altın varak kaplanmıştır Boyun ve kapakta aynı teknikte tam ve yarım şemseler yer alır 17 yüzyıl sonu ile 18 yüzyıl başı Osmanlı üslubunu yansıtır*

SONNOTLAR:
1) Buradaki ruh-i tutya sözcüğü, saf tutya anlamında kullanılmış olmalı
* Saray Hazinesindeki tutyaların tümünün özel bir sergiyle tanıtılması planlanmıştı Ancak gerçekleşmedi Bu fikrin sahibi Sn Dr Filiz Çağmana değerli görüşlerini bizimle paylaşan Dr Esin Atıla Prof Dr Tarcan Yılmaza burada teşekkür etmek istiyoruz Bazı örneklerin laboratuar analizlerini sağlayan Prof Dr Ali Fuat Çakıra ve Farsça yazıların çevirisi için Sn Aras Neftçiye de minnettarız

Farklı renk ve desenlerde süslenen İmari porselenlerinin tarihçesini ve günümüze ulaşan eşsiz örneklerini Topkapı Sarayı Müzesi Çin ve Japon porselen seksiyonu sorumlusu Ayşe Erdoğdu kaleme aldı

1715-1730 yıllarına tarihlenen, klasik mimari renkleri ile krizantem ve sarı zambak desenli, Qing Hanedanlığına ait Çin İmarisi tabak ve kapaklı kase

1700-1730 yıllarına tarihlenen, şakayık, bambu ve erik ağacı desenli Japon İmarisi kase İmari, Japonyada Hizen yarımadasının kuzeyinde, Çin Denizi kıyısında bulunan bir liman kentidir Yakınında zengin kömür madenleri ve kaolin yatakları bulunan bu kent, ihraç ettiği porselenlere kendi adını vermiştir 16yüzyıl sonlarında Koreli seramikçilerin Japonyaya gelerek üretmeye başladıkları ilk porselenler, Sometsuke adı verilen mavi-beyaz porselenlerdir Genellikle Çin porselenleri taklit edilerek üretilen bu porselenler, İmari limanından gemilere yüklendiği için İmari olarak adlandırılmışlardır Arita Sometsike üretimi 17yüzyıla kadar devam etmiştir

Japonyada Edo devrinde (1603-1868) seramik sanatındaki en önemli gelişme İmari seramiğinin ortaya çıkmasıdır 1643 yılında Kakiemon seramikçileri tarafından tanıtılan sır üstü emaye işinin Arita seramikçileri tarafından anlaşılmasından sonra, sır üstü emaye işlerine rağbet mavi-beyazları geçmiştir Japonyada Kyusu adasının kuzeyinde bulunan Arita kasabasında 17yüzyıl ortalarında çok renkli ve desenli porselenler imal edilmeye başlanmıştır Hollandanın Doğu Hindistan Şirketinin ticari gemileri ile İmari limanından Avrupaya ihraç edilen bu porselenler, Avrupada “İmari Seramiği” olarak tanınmakta ve çok beğenilmekteydi



1700-1730 yıllarına tarihlenen, şakayık, bambu ve erik ağacı desenli Japon İmarisi kase

Hollanda, İngiltere ve Fransadaki seramik sanatlarına da etki eden İmari seramiği, bu ülkelerde taklit edilerek üretilmeye başlanmıştır Bu tür çok renkli ve desenli porselenin imal tekniği Japonyanın her bölgesinde yaygındı Ko-imari porselen imalatı Genroku döneminde (1688-1703) zirveye ulaşmış, Kyoho dönemi (1716-1736) sonları doğru giderek azalmıştır İhracattaki azalma ile birlikte Ko-imari kalitesi de düşmüş, stilize, tekdüze ve kalıplaşmış desenler üretilmeye başlanmıştır İmari stilinde karakteristik renkler mavi ve kırmızıdır ve bu renkler bol miktarda altın yaldızla süslenmiştir Geç dönem imarilerde renk sayısı artar Aslında göz alıcı biçimde renklendirilmiş bir emaye işçiliği söz konusudur



1715-1730 yıllarına tarihlenen, klasik mimari renkleri ile krizantem ve sarı zambak desenli, Qing Hanedanlığına ait Çin İmarisi tabak ve kapaklı kase

Japon porselenlerinden Nabeşima sadece imparatorluk ailesi, Ko-imari, Kutani ve Kakiemon daha çok Avrupa İhraç pazarları için üretilmekteydi Avrupa koleksiyonlarında İmari örnekleri çok sayıdadır Ancak bu dönemde çok sayıda İmari porseleninin Osmanlının başkenti İstanbula kadar gelmiş olmasına karşılık, Osmanlı seramiklerinde belirgin bir İmari etkisi bulunmamaktadır

Japon İmari Porselenleri

Topkapı Sarayı Müzesi Japon Porselenleri koleksiyonunda altı yüzden fazla eser bulunmaktadır Ancak koleksiyonun çok önemli bir bölümünü mavi-beyaz ve bilinen klasik renklerde çok renkli İmari porselenleri oluşturur Aslında Japon porselenleri Topkapı Sarayında kullanılmımıştır Daha çok Yıldız Sarayında kullanılan Japon porselenleri, Sultan IIAbdülhamidin 1909 yılında tahttan indirilmesinden sonra, ikamet ettiği Yıldız Sarayındaki Yıldız Müzesinden alınmış, sayı ve tarifleri yapılarak Topkapı Sarayına taşınmıştır

Başbakanlık Osmanlı Arşivinde bulunan Hicri 1327 tarihli üç sayfalık bir belgede (YEE37/98), Hazine-i Hümayında bulunan ve antika sayılan Çin ve Japon imalatı eşyaların açıklamalı listesi bulunmaktadır Belgenin birinci sayfasında 1468 numarada kayıtlı bir çift küp kayıtlıdır Bu küplerle birlikte Ko-imari porselenler hakkında şu bilgiler yer alır: “Halis Japonya imali bir çift küp vardır ki Japonyada Ko-imari, yani eski İmari tabir edilen meşhur fabrikanın ilk üretiminden, yani 500 sene önce imal olunmuştur



1670-1690 yıllarına tarihlenen, mavi-beyaz renklerde, kayalıklar, göl manzarası ve amblemlerle süslenmiş Japon İmarisi tabak

Bugün pek makbul ve gayet nadir bulunur bir antika olup, eğer kapaklarının üzerinde bulunan imparator suretlerinin başları kırılmamış olsaydı, kıymetlerinin takdiri ve tayini mümkün olmazdı Bu küpler içlerine çay saklamak üzere imparator saraylarına mahsus olup, eski zamanda kayda geçirmek mümkün olmadığından, hangi imparatorun zamanı ise o imparatorun veya imparatoriçenin suretlerinin kapakların üzerinde bulundurulması adet hükmündeymiş” Yine aynı belgede “Birinci hanenin dördüncü dolabında bulunan, 300 sene önce Ko-imari yani eski İmari adlı fabrikanın imalatı olduğu anlaşılan, kapakları ve ağızları Avrupada imal edilmiş yazı hokkalarından” söz edilmektedir



1700-1740 yıllarına tarihlenen, ortasında vazo içinde çiçekler, kenarında beyaz zeminli dilimli üç pafta içinde kuşlar ve bitkiler ile süslenmiş Japon İmarisi tabak

Belgede konu edilen küplerden Saray koleksiyonunda çok miktarda bulunmaktadır Genroku döneminde bol miktarda üretilerek ihraç edilen yuvarlak gövdeli, sekiz köşeli kavanozlar ile diğer kavanoz ve küpler, Osmanlılarda yiyecek ve baharat depolamak için kullanılmıştır



1710-1730 yıllarına tarihlenen, krizantem betimlemeli Çin İmarisi maşrapa

Ancak koleksiyondaki kapakların çoğu kavanoz ve küplere tam olarak uymamaktadır Küp ve kavanozların kapaklarının üzerine yapılan kimono giymiş kız figürü, ihracat için yapılan örneklerde bulunmaktadır Saray koleksiyonunda bulunan figürlü kapakların özellikle insan figürlü olanların başları kırılarak yok edilmiştir Bunun İslamiyette belli bir dönemde uygulanan tasvir yasağı ile ilgili olduğu düşünülmektedir

Koleksiyondaki büyük boyutlu İmari tabakların ortak özelliği, kobalt mavisi ve kırmızının yanı sıra zengin renkler kullanılarak yapılan çiçek ve bitkisel süslemelerdir Tabakların diplerinde fırınların içerisindeki parçaların istiflenmesinde kullanılan sarkıtmalardan dolayı oluşan bir sürü küçük iz bulunur Meoto (mahmuz izleri) adı verilen bu minik çıkıntılar, Japon İmarileri ve Çin İmarilerini ayırıcı önemli bir özellik olarak karşımıza çıkmaktadır



1710-1730 yıllarına tarihlenen, Qing Hanedanlığına ait, şakayık, krizantem ve anka kuşu betimlemeli Çin İmarisi kavanoz

Saray koleksiyonundaki bazı Japon İmari kaplarında metal aksamlar görülmektedir Bunların büyük bölümü Osmanlılar tarafından yapılmakla birlikte, sergilenmekte olan kapalı tencerede olduğu gibi, Avrupada yapılanları da vardır Genel olarak kap formlarına bakıldığında, İslam ülkeleri ve Osmanlı beğenisine uygun porselenler dikkati çekmekte, ancak Avrupa etkisi de hissedilmektedir Bunlar Hollanda, Ortadoğu ve Asya pazarlarında büyük talep görmekteydi Ama biçim ve bezeme açısından her ülkenin isteğine göre farklı üretim yapılıyordu

Çin İmari Porselenleri

Çindeki siyasi açıdan karışık ortamdan yararlanan Japonlar, yeni ürettikleri çok renkli emaye porselen kaplarla ihracattaki Pazar payların artırarak özellikle Avrupa ve Orta Doğu pazarlarını ele geçirmişlerdir



1700-1730 yıllarına tarihlenen, ortasında vazo içinde çiçekler, çam, erik, bambu ve şakayık desenli Japon İmarisi tabak

Bir süre sonra rekabet ortamına geri dönen Çinliler hiçbir şeyin bıraktıkları gibi olmadığını, Japonların yarattığı İmari adı verilen yeni stilin Avrupayı ele geçirdiğini görmüşler ve 18yüzyılın başlarından itibaren İmariyi taklit etmişlerdir Kobalt mavisi, demir kırmızısı ve altından oluşan bu tür, Çinliler tarafından büyük bir başarıyla uygulanmış ve geliştirilmiştir



Saray koleksiyonunda bulunan Japon İmarisi bir tabağın dış yüzü Dibindeki mahmuz izleri adı verilen fırınlama izleri Çin porselenlerinde görülmediği için ayırıcı bir özelliktir

Topkapı Sarayı Müzesinin Çin Porselenleri koleksiyonunda 673 parça İmari stili porselen eşya bulunmaktadır Hemen hemen tümü 18yüzyılın başından ilk yarısına kadar tarihlenmektedir Belirgin kap formları yemek kültürüyle ilgili tabak ve kaselerdir Ayrıca leğen ve ibrikler, gülabdanlar, maşrapalar, kavanoz ve küpler, çiçeklikler, bardak ve fincanlarda da bu formlar arasındadır

Çin İmari porselenlerini Japon İmarilerinden ayıran önemli bir fark renkleridir Japon İmarilerine göre daha parlak renklere sahip olan Çin İmarilerinin desenleri de Çin karakterini yansıtmaktadır Dikkatlice bakındığında hamuru ve diplerindeki fırın izleri ile kolayca ayrılmaları mümkün olabilmektedir
Osmanlı Saray Hazinesindeki necef koleksiyonundan bazı örnekleri tanıtmadan önce necef taşı hakkında genel bir bilgi vermek uygun olacaktır Gemolojide (değerli taşlar bilimi) kaya kristali olarak adlandırılan doğal kristal (necef), kuvars grubundan yarı değerli bir taştır Osmanlı kayıtlarında billur olarak da geçen taşa necef denmesinin nedeni o dönemde Irakta Kule yakınlarındaki Necef kentinden getiriliyor olmasıdır Necefin yer aldığı kuvars grubu taşlar çok güçlü bir kristal iskelet yapısına sahiptir Bu yapı onları son derece sert ve dayanıklı kılar, yarılmalarını önler



Mücevherli Necefli Hançer, 17yy sonu, Mughal Çelik, altın, necef, yakut, zümrüt Uzunluk: 35 cm TSM 2/166

Kuvarsın sert yapısı aynı zamanda değerli taşların düşmanı olan aşındırıcı bir unsurdur Dolayısıyla mücevher taşlarının sertlikleri kuvarstan daha fazla veya daha az olmak üzere ikiye ayrılabilir Mohs ölçeğine göre, kuvarsın sertlik derecesi 7, elmasınki ise 10dur Taşın oldukça sert olduğu düşünülürse necef işletmeciliğinin üstün bir yetenek ve tecrübe gerektirdiği açıkça anlaşılır



Necef Şekerlik, 17yy, Avrupa yapımı, Necef, gümüş, altın, yakut, mine 13x26x21 cm TSM 2/11

Kuvars oldukça saf bir mineraldir Ancak binde bir oranından daha az miktarda değişik bir element içermesi bile renk oluşumunu etkiler Bazı türlerinde ısı ve röntgen ışınları da rengi değiştirebilir Mücevher olarak kullanılan necef, ametist, yeşil kuvars, sitrin, morion, dumanlı kuvars ve pembe kuvars başlıca kuvars çeşitleri arasında yer almaktadırlar

Kuvars, yarı değerli taşlar arasında erken çağlardan buyana en fazla sevilmiş malzemelerden biri olmuştur Renkli çeşitlerinin yanında özellikle renksiz, necef türü berrak kuvars, saydam görünüşü ile insanları etkilemiştir Erken dönemlerden bu yana insanlar çoğunlukla boncuk, mühür veya tılsım olarak kullandıkları neceften daha sonraları çeşitli kaplar, heykelcikler gibi eşyalar yapmışlardır Düzgün kristal yapısından gelen olağanüstü saydamlığı taşa birçok gizemli anlamlar yüklemiştir İlkçağlarda necef kürelerden geleceği okumaya çalışan falcıların devamını günümüzde de görmekteyiz

Necef objelerin en erken bazı örnekleri İsviçre, Fransa ve İspanyada tarih öncesi diğer kalıntılarla birlikte bulunmuştur Mısırda bulunan bir grup silindir mühür ve bezemeli bir necef tılsım taşı MÖ 4000 yıllarına tarihlenmektedir Anadoludaki erken örneklerden ikisi ise Ankara Anadolu Medeniyetleri Müzesinde korunan1 ve MÖ 3000 yılının ikini yarısına tarihlenen necefli kolye ile Tarsusta bulunup Adana Müzesinde korunmakta olan ve MÖ 14-15yüzyıllara tarihlenen heykelciliğidir



Necef Yazı Kutusu, 16yy ikinci yarısı, Osmanlı Yakut, elmas, zümrüt, kağıt 28x10x8 cm TSM 2/22 (Hazine-i Hümayun kitabı, s42)

Antik Yunan ve Romada yaygın biçimde mücevher olarak kullanılan necefe Yunanlılar “buz” anlamında “krystallos” adını vermişlerdir Antik Yunan inancına göre tanrılar suyu dondurup sonsuza kadar buz halinde kalsın diye krystallosu yaratmışlardı

Erken 16yüzyıl İslami kaynaklardan el yazma bir kitapta birçok mücevherin oluşumları, uğur ve faydaları hakkında ilginç görüşler yer alır Necef (billur) oluşumu “her şeffaf cevherin maddesi bir safi su olur ki yumuşak toprak zerreleri ile karışık olup billur ve lal ve zümürrüd ve yakut gibi ve bazı akikler” biçiminde açıklanmaktadır3

Necef dünyanın değişik bölgelerinden çıkarılmaktadır En zengin yataklara İsviçre ve Fransa Alplerinde, Brezilyada, Minas Geraisde, Madagaskarda, yukarı Burma ve ABD Arkansastadır Türkiyede daha çok Çatalca, Kazdağı ve Karacadağda necef yatakları bulunmaktadır Günümüze ulaşan önemli örneklerden özellikle Fatimiler döneminde (909-1171) Mısır ve Irak topraklarında zengin necef yatakları işletildiği anlaşılmaktadır

Dünyanın birçok önemli müzesinde, katedral hazinelerinde Ortaçağ ve Rönesans döneminden üstün nitelikli necef eserler yer alır Bu koleksiyonlarda Avrupada işlenmiş kase, vazo, kadeh, maşrapa, çekmece gibi neceflerin yanında özellikle Fatimi yapımı necef eserler de bulunmaktadır Mısırlı tarihçi Al Makrizi (1364-1442)nin kaydettiği 36 bin parçadan oluşan Fatimi necef koleksiyonundan günümüze sadece birkaç yüz parça örnek ulaşmıştır 1060tan sonra dağıtılmış olan Kahiredeki hazinenin en önemli necef örnekleri daha kaydedilir 1204te İstanbulun Latinler tarafından işgalinden sonraki yıllarda da önemli birçok necef eserin Avrupaya ulaşmış olduğu tahmin edilmektedir



Sakal-ı Şerif Mahfazası, 18yy sonu Mughal (Hint-Türk) Necef, altın, yakut, zümrüt Çap: 7 cm TSM 2/481

Dünyanın birçok önemli müzesinde, katedral hazinelerinde Ortaçağ ve Rönesans döneminden üstün nitelikli necef eserler yer alır Bu koleksiyonlarda Avrupada işlenmiş kase, vazo, kadeh, maşrapa, çekmece gibi neceflerin yanında özellikle Fatimi yapımı necef eserler de bulunmaktadır Mısırlı tarihçi Al Makrizi (1364-1442)nin kaydettiği 36 bin parçadan oluşan Fatimi necef koleksiyonundan günümüze sadece birkaç yüz parça örnek ulaşmıştır 1060tan sonra dağıtılmış olan Kahiredeki hazinenin en önemli necef örnekleri daha kaydedilir 1204te İstanbulun Latinler tarafından işgalinden sonraki yıllarda da önemli birçok necef eserin Avrupaya ulaşmış olduğu tahmin edilmektedir



Necef Gotik Maşrapa, 15yy ikinci yarısı, Burgun Necef, altın yaldızlı gümüş Yükseklik: 23 cm, çap: 135 cm TSM 2/471

Necef işleme sanatı Yakındoğu ve Avrupada Yunan, Miken, Roma Uygarlıklarından İslamiyetin ilk dönemlerine ve Ortaçağ Avrupa Gotik stili ve Osmanlı saray kuyumculuğunun zengin örneklerine kadar kesintisiz izlenir Ayrıca 16yüzyıldan itibaren Mughal Hindistanda necef işletmeciliği diğer kuyumculuk işleriyle birlikte üstün eserler vermeye başlar



Necef Gotik Kase, 15 yysonları, Alman, Necef yaldızlı gümüş, zümrüt Yükseklik: 225 cm çap: 16 cm TSM 2/470

1046-1050 yılları arasında Kahireyi ziyaret eden İranlı gezgin Nasır-ı Hüsrev (1003-1061) daha önceleri Kuzey Afrikadaki Qulzümden getirilen üstün kalitedeki neceflerin işlenişini kaydeder İran ve Mezopotamyada kaya kristali işleme Mısıra göre daha zayıftır Ancak mineraloji konusunda kitap yazan El Biruni (973-1051) Basranın da önemli bir merkez olduğunu belirtir Ayrıca Çinliler ve Japonlar da yüzyıllar boyunca necefi büyük bir ustalıkla işlemişlerdir



Necef Sürahi, 18yy sonu-19yy başı, Avrupa Necef ve gümüş Yükseklik: 305 cm, çap: 95 cm TSM 2/12

Özellikle Japonlar, saflığın, uzay sonsuzluğunun, azim ve sabrın sembolü olarak necefe büyük değer vermişlerdir Hindistanda diğer birçok değerli taşla birlikte necefin de Budanın vücudunun bir parçası olduğuna inanılırdı Yeni Dünyanın keşfinden sonra ele geçen işlenmiş neceflerden İnka, Maya, Aztek Öncesi e Aztek uygarlıklarında da necefin önemli yer tuttuğu görülür Birbirinden çok uzak coğrafyalarda, Burma ve Kuzey Amerikadaki yerli halkların vücutlarını zinde tutsun diye necefi toz haline getirip yuttukları bilinmektedir Haçlılar tarafından Ortadoğudan Avrupaya götürülen necef küreler sihirli güce sahip oldukları inancıyla aşıra bir itibar görmüşlerdir Geçen yüzyılın sona kadar necef küreler İrlanda ve İskoçyada sığır hastalıklarının tedavisinde kullanılmaktaydı

Alıntı Yaparak Cevapla

Osmanlı Saray Hazinesinden Eserler

Eski 11-04-2012   #4
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Osmanlı Saray Hazinesinden Eserler



Binlerce yıldır evrensel boyutta itibar görmüş necefin Osmanlı kuyumculuğunda da ayrı bir yeri vardır 16yüzyıl başlarından itibaren Osmanlı kaynaklarında billurdan (neceften) yapılmış veya billurla süslenmiş eser adlarına rastlanmaktadır

Necefle ilgili bazı Osmanlı kayıtları:

TSM Arşiv, Defter 10026 yaprak 16a, Hicri 910 (1505) tarihli belge:
Ve bir kıta büyük dürr-ü necef
Ve bir kıta küçük dürr-ü necef
TSM Arşiv, Defter 5yaprak 2a, Hicri 919 (1514) tarihli belge:
Billur kapaklı gümüş sürahi ve bardak
Gümüşlü billur kaşık
TSM Arşiv, Defter 3/2 yaprak 8a, 1514-1515den sonraya tarihlenen belge:
Gülabdan an billur ma bend-i zer (Billurdan gülabdan altın şeritli)
TSM Arşiv, Defter 12 A-B 1090 (1680) tarihli belge:
Yaprak 19b
Tepesi ve dibi billur üzeri yakut ve zümrüt ile murassa çubuklu buhurdan
Karşısındaki notta: “Saadetlü Fatma Sultanın cihazları için verilmiştir Sene 1121” yazılıdır Daha sonraki dönemlerde bu defter üzerinden yapılan Hazinei Hümayun sayımlarımda benzer notlar görülmektedir Fatma Sultan, Sultan İbrahim (1640-1648)in kızı ve Vezir-i Azam İbşir Paşanın karısıdır
Aynı defterde yaprak 25b:
Sim üzere altun kaplama yakut ve zümrüt ile murassa billur alem –Taht-ı Şerifin kubbesinde- Osmanlı sedef ve bağa işçiliğinin başyapıtı olan, Sultan I Ahmed (1603-1617)in baldakenli bu tahtı günümüzde Hazine Bölümü ISalonda teşhirdedir Her yanı sayısız mücevherle bezeli tahtın kubbesindeki dört adet köşe babaları (topuzları) neceften yapılmıştır ve üzerleri zümrütlüdür Sözkonusu eser Arife Tahtı olarak da bilinir
Yaprak 68a:
Necef bardak ma kapak Adet 1Kapağında bir zümrütü vardır Bi hatt-ı Hümayun Harem-i Şerife teslim edildi (Padişahın yazılı izniyle Hareme verildi)



Necef Çekmece, 18yy sonu-19yy başı, Avrupa yapımı Necef ve altın 44x425x32 cm TSM2/38

Özellikle 1090 (1680) tarihli defterde bazen billur, bazen de necef olarak geçen örnekleri çoğaltmak mümkündür Bu arada billur ve necef terimlerinin dışında; örneğin yaprak 58ada: “Etrafı billur tahtalı (kesimli?) sim bendli ve müşebbek (ajurlu, kafesli) fener Adet 1 Bir beyaz sandık içinde sağır kıta elvan (çok renkli) cam zarfları ile memlu (süslü) zarf adet 7”şeklinde billur (necef) ve cam eşyanın ayrı ayrı belirtildiği görülmektedir Daha erken tarihli hazine defterlerinde de cam ve billur deyimleri ayrı eşyalar için kullanılmıştır Buradan billur veya necef olarak kaydedilmiş malzemenin necefi anlattığı cam eşyayı içermediği sonucu çıkmaktadır Tarihli necef örneklerden Yavuz Sultan Selimin necef saplı hançeri ile Sultan IAhmed (1603-1617) kitabeli tahtın kubbe köşelerindeki necef topuz ve alemi sayılabilir



Necef Maşrapa, 15 yy, Gotik tarzı Burgon Necef, altın, zümrüt, yakut, necef üzerinde 16yüzyılın ikinci yarısı Osmanlı kuyumculuğu Yükseklik: 20 cm, çap: 10,4 cm TSM 2/4 (Hazine-i Hümayun kitabı, s 130

Buraya kadar Osmanlı belgelerindeki pek çok necef billur kaydından sadece birkaçına dikkat çektik Özellikle 1680 tarihli Sultan IV Mehmed (1648-1687)in düzenlettiği defterde eşyalar erken hazine kayıtlarına göre daha ayrıntılıdır Necef eserlerin günümüze ulaşanlarını bu kayıtlardaki bilgilerle karşılaştırıp bazı değerlendirmeler yapmak mümkün olmaktadır



Necef Maşrapa, 16yy ilk yarısı, Osmanlı Necef ve metal Yükseklik: 14 cm, çap: 132 cm TSM 2/467

Hazine-i Hümayun, büyük bir imparatorluğun hazinesi olarak Osmanlıda üretilmiş eserler yanında dışarıdan gelmiş eşyaları da içeriyordu Hazine kayıtlarında Hindkari, Arabi, Acemkari (İran işi), Engürüskari (Macar işi) gibi deyimlerle sıkça karşılaşılır Bazen bu deyimler yerli veya yabancı kökenli ustaların genellikle saray atölyelerinde ürettikleri farklı üsluptaki eserleri tarif etmek için kullanılmıştır Bu durum, necefler için de geçerlidir Günümüzde Topkapı Sarayı Müzesi, Hazine Bölümü Koleksiyonunda bulunan necef eserlerin çoğunluğu Osmanlı işi olmakla birlikte az sayıda Avrupa ve Mughal (Türk-Hind) yapımı olanlar da bulunmaktadır



Mücevherli Necef Matara, 16yy sonu-17yüzyılın başı, Osmanlı Necef, altın, zümrüt, yakut, elmas Yükseklik: 30 cm, çap: 15 cm TSM 2/484 (Hazine-i Hümayun kitabı, s43)

Osmanlı necef eserleri, diğer kuyumculuk örneklerinde olduğu gibi 16yüzyılın başlarına kadar, Yavuz Sultan Selimin hançerinde görüldüğü gibi daha sade, ana malzemeyi öne çıkaran bir beğeni ile yapılmışlardır 16yüzyılın ikinci yarısında doruğa ulaşan Osmanlı kuyumculuğu, necef eserler konusunda da en göz alıcı örneklerini üretmiştir Ancak 17yüzyılın ortalarına doğru gerek metal eşyada gerekse diğer malzemelerden yapılan eserlerde önceki dönemlere ait örneklere göre daha sade bir üslup izlenir 18yüzyıldan başlayarak Batı beğenilerinin giderek artan etkisi hissedilir Bu dönemde Mughal tarzı daha yakından tanınır ve belli ölçüde kabul görür Ancak bütün bu akımlar içinde Osmanlının geçmişten gelen kendine özgü estetik anlayışı hemen her eserde göze çarpar

Hazinede yer alan, ele alacağımız örneklerden ilki necef Gotik maşrapadır Tek parça neceften oyulmuş gövde ve kapağı dikey hatlarda hafif fasetalı maşrapanın boyun kısmını çeviren kabartma bordürler ve köşeli kulbu 15yüzyıl Gotik eserlerin karakteristik özelliklerindendir Ejder biçiminde emziği, ağız ve kapak çemberleri ile ayağı gümüş üzerinde altın yaldızlıdır Ayak daha geç dönemde eklenmiş görünmektedir Burgun (Güney Fransa) işi olan eserin hazineye ne zaman geldiği bilinmemektedir (resim 2)

Gövde, ayak ve kulbu tamamen neceften yapılmış olan Barok stildeki necef sürahinin Batılılar tarafından Osmanlı Sarayına sunulduğu tahmin edilmektedir Ek yerleri, gümüş granüledir Necef yüzeyler kulbun dışında kazıma dal, yaprak desenlidir Gövdeye göre orantısız biçimdeki kıvrımlıkulpun üzeri yivlidir Ayak çapı ve kulpun ağırlığı sürahiye dengesiz bir görünüm verir



Sakal-ı Şerif Mahfazası, 16yy ikinci yarısı, Osmanlı Necef, altın, yakut, zümrüt Yükseklik: 8 cm, çap: 45 cm TSM 2/4735

17yüzyıl Geç Rönesans kuyumculuğu ve özellikle gövde üst bölümünde Rokoko stilini anıran yüzey süslemesi ile ilginç bir eser olan necef şekerlik İtalyan ve Fransız yapımıdır Şekerliğin sekiz dilimli gövdesi, ayağı ve iki kulbu neceftendir Gövdenin dış yüzeyi oyma ile üstte akantus yaprakları, ejder-kuş, motifleriyle yoğun biçimde desenlendirilmiştir Dibinde ince tarama hatlarıyla dalgalar arasında kanatlı deniz canavarları betimlenmiştir

Ejder biçiminde sonlanan iki kulbun ekyerleri ile ayak çemberi altın yaldızlı gümüştür ve üzerlerinde mineli, düz kesim yakutlu altın paftalar sıralanır Bu şekerliğin 1600 civarına tarihlenen Çekoslavak yapımı tek kulpu bir benzeri Paris Museum National d' Histoire Naturelle'de 758 numara ile kayıtlıdır
Ondördüncü yüzyıldan onsekizinci yüzyıla kadar İznik, Osmanlı İmparatorluğunun en önemli çini yapım merkezi olarak önem kazanmıştır İznikte seramik sanatı da çiniciliğe paralel olarak üstün bir estetik vasfa ulaşır



Mavi-Beyaz Düz Tabak yaklaşık 1535-45, çapı 326 cm'dir (Victoria&Albert Müzesi, Londra)

Uygulamada da kompozisyonlar ve motifler çiniye oranla bazı ayrılıklar gösterir Seramiklerin süslemesinde genellikle doğadan bitkisel motifler; lale, sümbül, menekşe, gül, şakayık gibi çeşitli çiçekler, bahar dalları gibi etkili motifler bulunmakla beraber, duvar çinisinde görülmeyen sembolik tasvirler, çeşitli hayvan ve kuş tasvirleri, çeşitli desenler ve aynı zamanda gemi tasvirleri; çeşitli yelkenliler, kayıklar, kadırgalar, kalyonlar stilize edilerek kullanılmıştır Bu örnekler çok üstün bir düş gücünün ürünü olarak görülmektedir



İznik Tabak yaklaşık 1585, çapı 30 cm (Louvre Müzesi, Paris)

Geleneksel Türk el sanatlarının hemen her şubesinde olduğu gibi seramik sanatında da Türkler gemi tasvirini severek kullanmışlar, süslemede seçkin örnekler meydana getirmişlerdir

Seramik süslemeciliği Osmanlı sanatının en yaratıcı olduğu alanlardan biridir Olağanüstü güzel çiçek stilizasyonunun Geleneksel Türk El Sanatlarımızdan çini ve seramik sanatında üstün bir başarı ile geliştiği bilinmektedir Emsalsiz çini, seramik örnekleri yapılmıştır

İznik çini sanatı ve seramiklerinde süsleme; sanatkarın düş gücüne, yaratıcı yeteneğine dayanan bağımsız bir yönde gelişme göstermiş, en güzel örneklerini vermiştir

Bu eserlerin bazılarının dünya sanat çevrelerinde “Milet işi”, “Rodos işi”, “Şam işi” olarak isimlendirildiğini ve çeşitlik kültürlere mal edildiğini görmekteyiz Bazı İznik seramik örneklerinin Haliç kıyılarında bulunmaları nedeniyle “Haliç işi” olarak isimlendirildiğini de biliyoruz





İznik Maşrapa yaklaşık 1575-85, yüksekliği 21 cm

Sıraltı tekniğinde yapılmış, silindirik formlu, kulplu maşrapa zemini birbirine paralel, üç sıra haline yelkenli gemi tasviri ile süslenmiştir Gemilerin tekneleri siyah renk, yelkenleri eflatundur Aralarında kale ve bulut motifleriyle birlikte kompoze edilmiş olup, renk uyumu mükemmeldir Maşrapanın ağız kenarını ve alt kısmını, aralarında kırmızı noktalar bulunan siyah çapraz yaprak motiflerinden meydana gelmiş bir bordür çevrelemektedir (Freer Gallery of Art, Washington)

İznik Maşrapa, 16yy

Sıraltı tekniğinde yapılmış, yukarıya doğru daralan, silindirik formlu, kulplu maşrapanın yüksekliği 19,5 cm, ağız çapı 11,5 cmdir Açık mavi zemin, birbirine paralel üç sıra halinde yelkenli gemi motifleriyle süslüdür Gemiler siyah renk tekneli, beyaz yelkenlidir Aralarında kırmızı kabartma bulut motifleri bulunmaktadır Maşrapanın ağız ve alt kısım kenarını kırmızı göbekli, beyaz yarım çiçeklerden oluşan bir bordür çevrelemektedir Maşrapa dibinde siyah renkli (HAS) yazısı üretimin en kaliteli örneği olduğunu belirtmek üzere yazılmış olmalıdır (Özel Koleksiyon, Türkiye)

14yüzyıl ortalarında üretilen ilk İznik seramikleri kırmızı hamurdan yapılmıştır Süsleme sır altındadır Bu seramiklerin Selçuklu etkisi altında olduğu görülür

“Milet işi” olarak adlandırılan seramikler, 14yüzyılın sonlarından 16yüzyılın başlarına kadar İznik atölyelerinde üretilen seramiklerdir Bu seramiklerde iri taneli kilden, kırmızı hamur kullanılmış, kapların içi tamamen, dışı yarıya kadar kirli beyaz astarla kaplanmıştır Renksiz, şeffaf kurşun sıraltına uygulanan süsleme, kobalt, mavi, lacivert, firuze, mor ve az da olsa yeşil renkle boyanmıştır Çeşitli bitkisel motifler, rozet ve yıldızlar, değişik figürlerle serbest bir tasarım içinde kombine edilmiş olarak görülür İstanbul, “Saraçhane” kazılarında bulunan örnekler, kırmızı hamurlu İznik seramiklerinin 15yüzyıl sonuna ve daha sonra 1520lere kadar üretildiğini göstermiştir

İznikte 15yüzyılın sonuyal 16yüzyılın başlarında üretilen seramiklerde ince kilden elde edilen temiz ve sert beyaz hamur kullanıldığı görülür Daha önce kullanılan iri taneli, kaba kırmızı hamur terkedilmiş, yerini daha önce çinide kullanılan hamur almıştır Astar daha durudur Fırınlamada renksiz, parlak ve şeffaf sır kullanılmıştır Bu seramiklerde mavi rengin çeşitli tonlarının kullanıldığı görülür Mavi-Beyaz seramiklerin üretimi 17yüzyılın ortalarına kadar sürmekle beraber, bu zaman içinde form ve üslub değişiklikleri de görülür

Süslemede, saray nakışhanelerinde üslublaştırılmış motifler, rumi, hatayi, çintemani, çin bulutları, eşsiz çiçek motifleri, çeşitli bordür motifleri bir bütün olarak değişik kompozisyonlar içindedir

Bu sürede seramiklerin formlarında da pek çok denemeler yapılmıştır

Tabakların kenar bordürlerinde görülen stilize edilmiş dalga bordürleri, bilhassa gemi tasvirli çeşitli tabakların kenar bordürlerinde değişik kompozisyonlar içinde belirgin olarak yer almıştır



Gemi Tasvirli Gülabdan yaklaşık 1570-75, Yüksekliği 38,5 cm (Duca die Martina Müzesi, Napoli)

“Haliç işi” seramik ürünleri ise, yaklaşık 1520-1550 yılları arasında İznik seramik atölyelerinde, üretimde görülen bir süsleme tipidir Beyaz zemin üzerine mavi renk küçük çiçekler ve küçük çengel yapraklar, yapraklı sarmal dalların oluşturduğu iri yuvarlak madalyonlardan oluşan süslemede, madalyonların birleşme yerleri, rumi motifli kompozisyonlarla süslenmiştir Yaprak desenli bordürler değişik tip kaplarda kompozisyonu tamamlar Son yıllarda yapılan kazılar bu ürünlerin de İznik seramik atölyelerinde üretildiğini kanıtlamıştır

“Şam işi” 16yüzyıl ortalarına doğru İznik seramik atölyelerinde üretilen sert beyaz hamurlu, süslemede kobalt mavisi, firuze rengi yanında, yeşilin değişik tonlarıyla, mor ve eflatun renginin de kullanıldığı seramiklerdir Bu seramiklere yanlışlıkla “Şam işi” denmiş, Şamda imal edilen ürünlerle karıştırılmıştır

1963-64 yıllarında başlayan İznik kazılarında bu seramiklerin İznikte yapıldıkları ortaya çıkmıştır

16yüzyılın ikinci yarısı Türk sanatının olduğu gibi, geleneksel el sanatlarımızın bir dalı olan çini, seramik sanatının da en yüksek seviyede olduğu dönemdir

Çok renkli seramikler 16yüzyılın ortalarından 17yüzyılın sonuna kadar İznik atölyelerinde üretilen; renk, desen, üslub bakımından en başarılı seramik örnekleridir Bu yeni üslubda ilk defa sır altında kabarık kırmızı renk kullanılmıştır





İznik Maşrapa, 16yy

Sıraltı tekniğinde yapılmış, silindirik formlu, kulplu maşrapanın yüksekliği 22,5 cm, ağız çapı 11,5 cmdir Maşrapanın beyaz renk zemini, birbirine paralel üç sıra yelkenli gemi tasvirleriyle süslüdür Yelkenlilerin tekneleri siyah, köşkleri kırmızı, yelkenleri mavi renktir Aralarda bulunan mavi renk bulut motifleriyle kompoze edilmişlerdir Yurtdışında bulunan maşrapanın alt kısım kenarını bir bordür çevrelemektedir

İznik Sürahi, 16yy

Sürahinin yüksekliği 24,5 cm olup, kulpludur Sıraltı tekniğinde yapılmıştır Ağız kısmı dar, gövde kısmı birbirine paralel iki sıra yelkenli gemi tasvirleriyle süslüdür Tekneler siyah renk, yelkenleri beyaz zemin üzerine mavi çizgilidir Sürahinin boyun bölümünde de aynı motif bulunmakta, ağız kısmının kenarını kırmızı-siyah renklerde zencerek bordür çevrelemektedir Aralarda bulunan bulut motifleri kırmızı ve yeşil renkte kabartma tekniği ile yapılmış olup kompozisyonu tamamlamaktadır 16yüzyıl Türk seramik sanatının ender örneklerinden olan sürahi yurtdışında bulunmaktadır

Tezyinatta çiçek motiflerinde gül, sümbül, lale, karanfil gibi çiçeklerle, bahar dallarının da kompozisyonları görülür Sert ve kaliteli beyaz hamur, renksiz, şeffaf, sır; pürüzsüz beyaz zemin, sıraltına uygulanan mercan kırmızısı renginin yanında, zümrüt yeşili, kobalt mavisi, firuze rengi ve siyah renk, dönemin seramiklerinin karakteristiği olmuştur

17yüzyıldan itibaren İznikte kalitenin bozulduğu görülür 18yüzyılda üretim son bulur Kütahya çini ve seramikleri geleneği sürdürür

İznik seramik sanatında gemi tasvirlerinin seçkin örneklerini; çeşitli tip çukur ve yassı, ayaklı ve ayaksız, kenarlı ve kenarsız tabaklarda, çeşitli kaseler, kavanoz ve vazolarda, kadeh, ibrik ve sürahilerde, maşrapalarda, gülabdan ve çeşitli bardaklarda ve benzeri eşya üzerinde uyumlu stilizasyonlar içinde görüyoruz

Tarihi saltanat kadırga ve kayıklarının da hünkar köşklerinin iç ve dış süslemelerinde İznik yapımı çini ve seramik ürünlerin kullanıldığı bilinmektedir Bunlar genellikle hat kompozisyonlarıyla bezenmiş çeşitli panolar, levhalar ve kabaralardır Lacivert ve firuze renkli yıldız ve muhtelif formlarda şekillendirilmiş olan seramik kabaralar, tezniyatta bağa zemin üzerinde sedef süsleme, değerli taşlar ve gümüş çiçek motiflerini kapsayan çivilerle birlikte kompoze edilmişlerdir





İznik Sürahi yaklaşık 1580-90, yüksekliği 43,2 cm

Sıraltı tekniğinde yapılmış, boyun kısmı ince ve uzun, ortada boğumlu, kulpsuz bir sürahidir Boyun kısmının üst bölümü ve gövde kısmı birbirine paralel üç sıra yelkenli gemi tasviri ile süslüdür Gemilerin tekneleri siyah, yelkenleri beyaz renklidir Aralarda renkli bulut ve çiçek motifleri bulunmaktadır Sürahinin ağız kenarını ve gövde bonunu siyah-beyaz zencerek bordür çevrelemektedir (Victoria&Albert Müzesi, Londra)

İznik Tabak, 16yy

Sıraltı tekniğinde yahılmış tabağın zemini beyaz, ortasında iki direkli, iki yelkenli bir tekne tasviri ile bu tasvirin altında iki adet küçük yelkenli tasviri etrafında daha küçük tasvirler yer almakta Ortadaki yelkenlinin teknesi siyah, yelkenleri mavi renkte Teknenin arka kısmında stilize edilmiş bir fener motifi görülmekte Kırmızı renk bulut motifleri aralara serpiştirilmiş, ustaca bir kompozisyon ve renk uyumu sağlanmış (Victoria&Albert Müzesi, Londra)

Osmanlı çini sanatında, çeşitli devirlerde, çini-seramik merkezlerinde İznik, Kütahya ve Çanakkale seramiklerinde emsalsiz gemi tasvirleri, değişik aşamalarda devam ederek kullanılmıştır Bu gemi tasvirleri devirlerine göre en güzel kompozisyonlar ve renk uyumları içinde sanatkarlarının üstün yaratıcı güçleriyle yapılmıştır

Gemi tasvirli İznik seramikleri bugün, milli ve özel müzelerimizde teşhir edilmekte, şahısların özel koleksiyonlarında, pek çoğu da yurtdışındaki müzelerde ve özel koleksiyonlarda bulunmaktadır



İznik Sürahi, 16yy

1741974 yılında Bursa Türk ve İslam Eserleri Müzesi yetkilileri tarafından Yenişehirde müsadere edilen arkeolojik ve etnografik eserler arasında çok miktarda Bizans ve Osmanlı seramiği ele geçirilmiştir Bunların çoğu İznik seramikleri olup, bir kısmı formlarına tamamlanabilen ve tamamlanamayan parçalardır

14yüzyıldan 16yüzyıla kadar İznik Türk Çini seramik sanatının tekniklerin belirten bu seramikler, Bursa Türk ve İslam Eserleri Müzesine değerli bir seramik seksiyonu kazandırmıştır Bu parçalar arasında 16yüzyıla ait İznik yapımı bir sürahi gövde parçası üzerinde yelkenli bir gemi tasviri bulunmaktadır Gövde parçası daha sonra orijinal formuna tamamlanan sürahi, bugün yurdumuzda bulunan gemi tasvirli mavi-beyaz İznik Türk çini sanatının en güzel örneklerinden biridir Beyaz zemin üzerine mavi renkli yelkenli tasviri, bulut motifleriyle ender bir kompozisyon içinde sürahinin gövde bölümünü süslemektedir Sürahinin gövdesi ile boyun kısmının birleştiği yeri mavi zemin üzerine beyaz renk zikzak motifli bir bordür, gövde bölümünün altını ise beyaz zemin üzerine mavi renk bir bordür çevrelemektedir

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.