Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Forum İslam > İslami Genel Konular

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
akâid, imanî, inanç, meseleler

Akaid - İnanç Ve İmani Meseleler

Eski 11-04-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Akaid - İnanç Ve İmani Meseleler



AKAID - İnanç ve İmani Meseleler

Iman ve Islam

Din Nedir?

Din, Allah tarafindan konulmus bir kanundur Insanlara, yaratilis gayesini ve varolus hikmetini bildirir Yüce Rablerine karsi ne sekilde ibâdette bulunacaklarini ögretir Iyi ve faydali seyler yapmaya sevkeder, zararli islerden de alikoyar
Din, insan aklinin kendi kendine sorup durdugu, "Ben kimim, nereden gelip, nereye gidiyorum?" suâllerinin tatmîn edici yegâne cevab kaynagidir
Din, imkânlarin tükendigi, ümidlerin söndügü yerde baslayan imkân yolu ve ümid isigi, ilâçlarin dindiremedigi acilarin ilâci, yikik gönüllerin siginagidir
Din; adâlet, iyilik, fedakârlik, dogruluk, fazilet gibi duygularin hayat menbai, insan vicdanindaki inanma ihtiyacinin tam karsiligidir
Insanlar, dinleri peygamberlerden ögrenmislerdir
Peygamberler, vahiy yoluyla Allah'dan aldiklari dinî hükümleri, aldiklari sekliyle insanlara bildirmislerdir Bu bakimdan, dinlerin hakikî sahibi, Allah Teâlâ'dir Peygamberler ise dînin hükümlerini insanlara bildiren birer elçi durumundadirlar

Dinler Kaça Ayrilir?

Islâm âlimleri dinleri baslica iki kisma ayirirlar:
1 Hak dinler
2 Bâtil dinler
Tek Allah'a îmani esas alan ve yalnizca O'na kulluk ve ibâdeti emreden dinlere Hak dinler denir
Hak dinler, Allah'in göndermis oldugu dinlerdir Bu sebeble bunlara semavî dinler de denir Hak dinlere, temelini, Allah'in birligine îman ve sadece O'na ibâdet esasi teskil ettigi için, Tevhid dini adi da verilir
Allah tarafindan gönderilmemis, insanlarin kendilerinden uydurduklari, tek Allah'a îman esasini tasimayan inanç ve fikirlere ise, Bâtil dinler denir
Hak dinlerin bazilari, sonradan insanlar tarafindan bozulmus, içine dînin aslindan olmayan hurâfeler ve bâtil inançlar konulmustur Bu gibi, asli hak iken sonradan bozulan dinlere, Muharref dinler denir Yahudîlik ve Hiristiyanlik gibi Bunlar baslangiçta Hak din iken, sonradan içlerine hurâfeler ve tevhide aykiri fikirler girmesiyle bozulmus ve birer muharref din olmuslardir

Muharref dinler de, bâtil dinlerden sayilir
Insanligin Ilk Dîni Hangi Dindir?
Insanligin ilk dîni, ilk insan ve ilk Peygamber Hz Âdem Aleyhisselâm'a gönderilen ve Allah'in bir oldugu inancina dayanan Tevhid dînidir Sosyolojik arastirmalar da insanligin ilk dîninin tevhid dîni oldugunu isbatlar mahiyettedir Nitekim dinler tarihi arastirmacisi ve sosyolog Schmidt, yeryüzünde en ilkel insan cemiyeti olan Pigmeler üzerinde yaptigi arastirmalar sonucu, bunlarda "tek tanri inanci"nin oldugunu ortaya koymustur Schmidt'in bu tesbitleri, Durkheim'in, insanligin ilk dininin totemizm oldugu yolundaki iddialarini çürütmüs, bu konudaki yaygin Batili kanâatleri yikmistir

Insan Hayatinda Dinin Yeri Nedir?

Din inanci, insanla beraber dogmustur Çünkü insanlik tarihinin hiçbir döneminde din duygusundan mahrum bir millete rastlanamamaktadir Nerede insan varsa, orada bir nevi îman, ibâdet ve din duygusu görülmüstür
Bundan anlasiliyor ki, din, insanligin yaratilisindan getirdigi fitrî ve zarurî ihtiyacidir Insanoglu vâr oldukça, din de vârolacaktir
Filozof Auguste Sabatier bu konuda der ki:
"Diyânet, gayet kuvvetli bir agaç gibi, insaniyetin geçirdigi inkilâplarin hepsinde hayatini muhafaza etmis ve edecektir Zaman geçmekle, onun kaynagi kurumak söyle dursun, bilâkis, gittikçe o menbain derinlestigini, genisledigini görmekteyiz Binaenaleyh, insan hayati diyânetle baslamis oldugu gibi, diyânetle kuvvet bulacak, diyânetle nihayetlenecektir"
"Ben niçin dinliyim" suâlini nefsime sorar sormaz, su cevabi aliyorum: Dindarim, çünkü baska türlü olmaya muktedir degilim Dindar olmak, varligim ve benligim için vazgeçilmez bir ihtiyaçtir"
Benjamin Konstan ise söyle der:
"Din, insanlik tarihinde en fazla hâkim olmus bir varliktir Dinî hayat, tabiatimizin degismez vasfi ve ondan ayrilmayan bir özelligidir Insanin mahiyeti düsünülünce, zihne derhal bir de din fikrinin gelmemesi mümkün degildir"
Batili ilim ve fikir adamlarinin bu tesbitleri de gösteriyor ki: Insan fitraten dindardir; din duygusu insan tabiatinin zarurî bir ihtiyacidir Tarihin hiçbir devrinde dinsiz, yani, inançsiz ve mâneviyatsiz bir insan olmamistir

Dinin Fertlere ve Cemiyete Sagladigi Faydalar Nelerdir?

1 Insan, akil ve suur sahibi, varligi üzerinde düsünebilen bir canlidir Nereden gelip nereye gittigini, niçin yaratildigini, hayat yolunun onu nasil bir sonuca ulastiracagini, vicdâniyla basbasa kaldigi zaman, kendi kendine sorup durmaktadir Bu konuda tatmîn olmak, içinde gelecege ait olarak beliren endiselerden kurtulmak, sükûnete ve iç huzura ermek ihtiyacindadir Bu huzuru, insan, ancak insanüstü bir hakikata inanip baglanmakla bulabilir Bu hakikati ise, ona ancak din verir ve ögretir
2 Insanligin kendi dünyasinda maddeten ve mânen inkisaf etmesi, gerçek insanlik mertebesine ulasmasi için de, din mutlaka gereklidir
Bu hususu Bediüzzaman söyle ifâde eder:
"Nev'-i beserin ahvaline dikkatle bakilsa görülür ki, ruhun mânen terakkisini, vicdanin tekâmülünü, akil ve fikrin inkisaf ve terakkisini telkin eden, yani asilayan seriatlardir Vücud veren tekliftir Hayat veren peygamberlerin gönderilmesidir Ilham eden dinlerdir Eger bu noktalar olmasaydi, insan hayvan olarak kalacakti Ve insandaki bu kadar kemâlât-i vicdaniye ve ahlâk-i hasene tamamen yok olurlardi" (Isârâtü'l-I'caz)
Ayni konuda Ali Fuad Basgil ise söyle der:
"En âliminden câhiline kadar insan, nerden gelip nereye gittigini kendi kendine soracak; insanüstü âlemlerden yüksek bir ideâl mesnedi ve bir hareket ve faaliyet prensibi arayacaktir Fakat bu aradiklarina ve sorduklarina dînin disinda -ne ilimde, ne de felsefede- tatmin edici ve iç ferahlatici bir cevab bulamiyacaktir Neticede ya dindâr olup, dinî hakikatlere gönül baglayacak ve insan hayati yasayacaktir, yahut da hayvanlasip, fizikî hisler ve bayagi zevkleriyle yasama yolunu tutacaktir Bu yol, insanligi uçuruma götürülecektir" (Din ve Lâiklik)
3 Din, cemiyet hayatini düzenleyici ve disipline edici olarak da, insanlik için lüzumlu bir müessesedir
* Dinî duygu, insandan hiçbir vakit ayrilmayan, onu daima murakabe altinda bulunduran mânevî bir bekçidir Bu bekçi, vicdanlar üzerinde son derece etkili oldugundan, hem insani gizli âsikâr bütün fenaliklardan alikoyar, hem de her nevi iyiliklere sevkeder "Din, insan ihtiraslarini frenliyen en kuvvetli mânevî bir dizgindir"
* Din sayesinde Allah'in herseyi bilecegini, hiçbir seyin ondan gizlenemeyecegini idrâk eden insanda kuvvetli bir irâde hâsil olur Böyle kuvvetli irâde ve seciye sahibi kisilerden meydana gelen bir cemiyette ise, âsâyis ve istikrar, nizam ve âhenk bulunur
* Din her türlü ahlâkî fazîletin kaynagidir Insanlik için dinin getirdigi ahlâkî sistemin ehemmiyeti çok büyüktür Aleksi Betran söyle der:
"Dindar kimselerde mevcut olan îman, ahlâk için pek kiymetli bir istinad noktasidir"
Bir milletin ahlâkî yönden alçalmasi kadar müdhis bir felâket yoktur Tarih boyunca pek çok milletler, ahlâken tefessüh ettikleri için batmis, tarih sahnesinden silinip gitmislerdir
4 Dinsizlik, herseyden önce ahlâk fikrini yikar Çünkü din olmadigi takdirde, ahlâk için hiçbir yaptirici güç kalmadigindan, dinsizlik her türlü kötülügün yayilmasina ve genislemesine ve neticede cemiyetin çökmesine sebeb olur
Dinsizlik, ayni zamanda hukuk fikrini de ortadan kaldirir Kendini herhangi bir ahlâkî müeyyideye bagli hissetmeyen dinsiz insan, hiçbir hak ve hukuku yerine getirmez Eline firsat geçtiginde zulüm yapmaktan, gasbetmekten, her türlü kötülügü islemekten geri durmaz
"Maddeye tapan ve sehvetlerine esîr olan dinsiz insanda, insanlik seciyeleri silinmekte; fazîlet, ferâgat ve fedakârlik yerine feci bir 'BOSVER' zihniyeti hâkim olmaktadir Bu zihniyet ise, bir cemiyet için felâkettir"
Islâm'in Disindaki Dinlerin Geçerliligi Neden Kalkmistir?
Tarihin çesitli devirlerinde insanlara ayri ayri peygamberler ve dinler yollayan Allah Teâlâ, son din olarak onlara Islâmi ve son Peygamber olarak da Hz Muhammed'i (asm) göndermistir Islâm'in gelmesiyle Yahudîlik ve Hiristiyanlik gibi eski dinlerin hükmü sona ermistir Bu, tipki, yeni bir kanun çikinca, eski kanunun hükmünün yürürlükten kalkmasi gibidir Allah'in son dîni ve Ilâhî Kanunu Islâm gelince, eski dinlerin ve ilâhî kanunlarin geçerliligi son bulmustur
Islâm disinda kalan dinlerin yürürlükten kalkmasini gerektiren baslica sebebler sunlardir:
1 - Her seyden evvel, eski dinler, yalnizca belli bir zamana ve belli bir muhîtin insanlarina hitab ediyorlardi Islâm ise, topyekû* bütün insanliga seslenmektedir Dâveti umumî ve mesaji cihansümuldür
2 - Eski dinler, sadece kendi zamanlarinin insanlarini muhâtab almislardi O zamanin insanlarinin seciyeleri kaba ve mizaçlari vahsete yakindi Ilimde, medeniyette, fikir ve anlayista geri idiler Ulasim ve haberlesme imkânlari, ibtidai bir haldeydi Her bölgenin kültürü, inanci, örf ve âdetleri farkli farkliydi Karsilikli fikir ve kültür alisverisi de oldukça zayifti Bu yüzden, her muhîte ayri ayri peygamberler gelmesi, baska baska dinler gönderilmesi zarureti vardi Zaman geçip insanlik ilim, fikir, kültür ve medeniyet yönünden büyük gelismeler kaydedince, eski mahallî dinler artik insanlarin ihtiyaçlarina cevap veremez hale geldiler Bunun üzerine Cenâb-i Hak da insanlara en son din olan Islâmiyeti gönderdi
Islâm dîni, 1400 yil evvelki dünyanin insanindan, bugünün ve yarinin modern insanina kadar gelip geçen bütün insanliga hitab edebilme özelliginde olan bir dindir Bu bakimdan, kiyamete kadar hükmü bâki ve geçerlidir
3 - Eski dinlerin, zamanla, içlerine hurâfeler, bâtil inançlar karismistir Allah'in birligine îman esasi, yani tevhid inanci kaybolmustur Islâm ise, hâlâ ilk günkü tazelik ve safligi ile, bozulmadan durmaktadir
Netice olarak diyebiliriz ki:
Islâm'in disinda kalan dinler, geceleyin bir sokagi aydinlatan bir fener ve sokak lâmbasi gibidir Islâm ise, bütün dünyayi aydinlatan günes hükmündedir
Günes dogduktan sonra, artik sokak fenerine hiç ihtiyaç kalir mi?
Günesin yaninda sokak lâmbasinin aydinliginin sözü olur mu?
Bâtil Dinler Nasil Ortaya Çikmistir?

Hz Âdem'den (as) sonra, zamanin ilerlemesiyle bazi insanlar nefislerine ve Seytan'in telkinlerine kapilarak tevhid inancindan uzaklasmis, Hak dîne yabancilasmis, bir takim yanlis inançlara saplanmislardir Böylece bâtil dinler ortaya çikmistir
Insanlar Hak dinden uzaklasip bâtila saplandikça, Cenâb-i Hak onlara yeni bir Peygamber ve yeni bir din göndermis, onlari tevhid inancina dâvet etmistir Ancak insanlarin sadece bir kismi bu dâvete uymus, diger kismi ise bâtil inançlarinda israr etmistir Hattâ bunlar Hakka dönmemekle de kalmamis, dönenlere zorla mâni olma, baski ve iskence yapma yollarina bile basvurmuslardir Böylelikle her asirda ve her devirde Hak dine inananlarla inanmayanlar arasinda sürekli bir mücadele olagelmistir Günümüzde de çesitli isimler ve sekiller altinda bu mücadele sürmektedir ve kiyâmete kadar da sürecektir
Son Din Hangisidir?

Insanligin son dini, tevhid dîni olan Islâm dînidir
Ilim ve Din Arasinda Herhangi Bir Çatisma Söz Konusu mu?
Ilim, madde âleminin, hayatin ve özellikle insanin nasil vâr oldugunu inceler, bu âlemde cereyan eden Ilâhî kanunlari bulup çikarir Bu kanunlar sâyesinde insanligin teknik ve medeniyette daha fazla ilerlemesine imkân hazirlar Din ise, kâinatin ve madde âleminin niçin yaratildigini ve yaraticisinin kim oldugunu ortaya koyar Özellikle insanin varliklar içindeki müstesna mevkiini, yaratilis gayesini ve bu dünyadaki vazifesinin mahiyetini belirtir
Su halde ilim ile din için: Varlik âleminin sir ve muamma kutularini açan iki anahtardir denebilir Biri, varliklarin yaratilis seklini, maddî
mahiyetini ortaya koyarken; digeri de yaratilis sebebini ve gayesini açiklamaktadir Bu bakimdan ortada birbirleri ile çatisan bir durum yoktur Bil'akis birbirlerini tamamlama söz konusudur
Ilim ilerledikçe dinî görüslerin iflâs edecegini sananlar, bu noktada yanilmislardir Bil'akis, ilmin ileriye dogru attigi her adim, her yeni bulus, düsünen insanligi dinî akîdelere biraz daha yaklastirmis ve Allah'in büyüklügünü biraz daha yakindan göstermistir Söyle ki:
"Kâinatta mevcut kusursuz bir nizamin dayandigi kanunlarin kesfinden ve bu kanunlardan istifade yollarinin arastirilmasindan ibaret olan ilimler", bu muhtesem nizami kuran ve isleten Allah'in varligina en kuvvetli bürhan ve sahidlerdir O yüce Yaratanin varligini, essiz kudretini inkâr etmek; ancak gözle görülen mevcut nizami inkâr etmekle mümkün olur Nizamin inkâri hâlinde ise, ortada ilim kalmaz
Diger taraftan ilimler, Allah'in yarattigi varliklar âlemini incelediklerinden, yaratilistaki hârikalari, ince hesap ve ölçüleri ortaya koymakta ve varliklar üzerinde tecelli eden Ilâhî isim ve sifatlari meydana çikarmaktadirlar Bu bakimdan, ilimlerin Allah'in isimlerine ayna olduklarini ve herbir ilmin Allah'in bir ismine dayandigini ve hakikatini o isimden aldigini söyleyebiliriz Bu hususu Bediüzzaman söyle izah etmektedir:
"Her bir kemâlin, herbir ilmin, herbir terakkiyatin, herbir fennin bir hakikat-i âliyyesi [yüce bir hakikati] var ki, o hakikat bir ism-i Ilâhîye dayaniyor Pek çok perdeleri ve mütenevvi tecelliyati [çesitli tecellileri] ve muhtelif daireleri bulunan o isme dayanmakla o fen, o kemâlât, o san'at kemâlini bulur, hakikat olur Yoksa yarim yamalak bir surette nâkis bir gölgedir
Meselâ: Hendese [geometri] bir fendir Onun hakikati ve nokta-i müntehasi [ulasabilecegi en son nokta], Cenâb-i Hakk'in ism-i Adl ve Mukaddir'ine yetisip hendese âyinesinde o ismin hakîmane cilvelerini müsahede etmektir
Meselâ: Tib bir fendir Hem bir san'attir Onun da nihayeti ve hakikati, Hakîm-i Mutlak'in Sâfî ismine dayanip, eczahane-i kübrâsi olan rûy-i zeminde [yeryüzünde] Rahimâne cilvelerini, edviyelerde [devâlarda] görmekle tib kemâlâtini bulur, hakikat olur
Meselâ: Hakikat-i mevcûdattan bahseden hikmetü'l-Esyâ, Cenâb-i Hakk'in (Celle Celâlühû) ism-i Hakîminin tecelliyat-i kübrâsini müdebbirâne, mürebbiyâne esyada, menfaatlerinde ve maslahatlarinda görmekle ve o isme ve ona dayanmakla su hikmet olabilir Yoksa, ya hurafâta inkilâb eder ve mâlâyâniyât olur veya felsefe-i tabiiye misillû dalâlete [sapikliga] yol açar
Iste sana üç misâl! Sair kemâlât ve fünûnu [fenleri] bu üç misâle kiyâs et" (Sözler)
Gerçekten de Bediüzzaman'in isaret ettigi gibi, ilim ve fenlerin hakikatinin Ilâhî bir isme istinad ettigi görülmez veya görmezlikten gelinirse, ilmin ya inançsizlga yol açacagi, veya faydasiz birer mesguliyet mahiyeti alacagi, günümüzde pek çok misalleriyle ortaya çikmistir
Iman Nedir?

Iman, lügatte, bir sey'e tereddütsüz inanmak ve kesin olarak, içten ve yürekten baglanmak demektir
Dinî mânâsi ise, Allah'in varligina, birligine, tereddütsüz inanmak ve Hz Muhammed'in (asm) peygamber oldugunu ve bize bildirdigi seylerin hepsinin hak ve dogru bulundugunu, hiçbir sübhe duymadan kabûl ve tasdik etmektir

Iman Kaç Kisma Ayrilir?
Iman iki kisma ayrilir:
1 Icmalî îman,
2 Tafsilî îman
Icmalî Iman Ne Demektir?
Peygamberimizin Allah'tan alip haber verdigi seylerin hepsine birden, topluca inanmak demektir
Bir kimse, mânâsini bilerek ve kabûl ederek:
"Lâ ilâhe illâllah Muhammedün resûlüllah" dese icmalî olarak îman etmis olur
Bu cümleye Kelime-i Tevhid denir Mânâsi sudur:
Lâ ilâhe illâllah: Allah'dan baska hiçbir ilâh ve hakikî ma'bud yoktur
Muhammedün resûlüllah: Muhammed (asm), Allah'in Resûlü ve Peygamberidir

Tafsilî Iman Neye Denir?
Peygamberimizin Allah'tan haber verdigi seylerin herbirini delilleriyle bilip inanmaktir Diger bir ifadeyle, dinin zaruriyatini bütün tafsilât ve teferruâtiyla ögrenip tasdik etmek demektir

Dînin Zaruriyâti Nedir?
Dînin zaruriyâti, Âmentü'de yer alan 6 îman esasi ile dînin namaz, oruç, hac, zekât gibi farz kildigi ibâdetler ve adam öldürmek, içki içmek, zinâ yapmak gibi haram saydigi fiillerdir
Bunlari, her Müslümanin teferruâti ile bilmesi ve inanmasi sarttir
Âmentü Nedir, Âmentü'de Yer Alan Iman Esaslari Nelerdir?
Âmentü, her Müslümanin inanmasi, kabûl edip tasdik etmesi farz olan îman esaslarindan ibarettir
Âmentü'de yer alan îman esaslari 6'dir ve sunlardir:
1 Allah'a inanmak,
2 Meleklerine inanmak,
3 Kitablarina inanmak,
4 Peygamberlerine inanmak,
5 Âhiret gününe, öldükten sonra dirilmeye inanmak,
6 Kadere, hayir ve serrin Allah'dan olduguna inanmak
Imani Dil Ile Söylemek de Lâzim midir?
Dil ile söylemek imanin sarti degildir Insan dil ile imanini itiraf etmese bile, kalben inandiktan sonra mü'min sayilir Ancak îmanini dili ile söylemeyen bir kimsenin kalbindeki îmanini biz nasil bilecegiz? Bu sebeble, dil ile söylemek, kisinin îmani hakkinda hüküm verebilmek ve öldügünde kendisine Müslüman muamelesi yapabilmek için gereklidir Bunun içindir ki îmanin rüknü, "kalb ile tasdik, dil ile ikrardir" denilmistir Burada îmanini dili ile söylemek aslî rükün degil, kisinin îmani hakkinda hüküm verebilmek için gereken sarttir Cemaatle namaz kilmak, dinî bir vecibeyi yerine getirmek de, îmanini dil ile ikrar gibidir, hattâ ondan daha kuvvetli bir alâmettir Bu konuda Peygamber Efendimiz söyle buyurmuslardir:
"Sik sik camiye gittigini gördügünüz kimsenin îmanina sehadet ediniz Çünkü Allah Teâlâ, 'Allah'in mescidlerini ancak Allah'a ve âhiret gününe îman edip namaz kilan ve zekât veren kimseler îmâr eder'
(et-Tevbe, 18) buyurmaktadir"
Dil ile ikrâr, îmanin temel sarti olmadigi için, bir zorlama durumunda veya buna benzer bir mâzeret karsisinda kalben degil, sadece dil ile inancini inkâr etmek, îmana aykiri söz söylemek dînen câiz olur Böyle bir duruma mecbur kalan kimse îmandan çikmaz, kalben tasdikini korudugu için de mü'min sayilir
Nitekim Asr-i Saâdette Ashabdan Ammâr bin Yâsir, mâruz kaldigi agir baski ve iskencelere tahammül edemiyerek imanini diliyle inkâr etmis, böylece ugratildigi iskencelerden kurtulmustur
Resûlüllah Efendimiz, onun bu hareketini tasvib etmis; kalb îman ile dolu iken, zor karsisinda inkârin, bu îmana zarar vermiyecegini belirtmistir

Amel ve Ibâdetin, Iman ile Alâkasi Nedir?
Amel, insanin inandigi seyleri yasamasi, dînin emrettiklerini yerine getirmesi, yasakladigi seylerden de kaçinmasi demektir Amelin îman ile yakindan alâkasi vardir Insan önce bir sey'i benimser, dogruluguna inanir, sonra da o inandigi sey'i yaparak yasar Bununla beraber amel, îmanin bir parçasi degildir Yani, insan dînin emirlerini yerine getirmese ve ibâdetini yapmasa dahi, îmandan çikmis olmaz, inancini inkâr etmis sayilmaz Sadece günahkâr olmus olur
Ne var ki, amel ve ibâdet, kalbdeki îmani kuvvetlendirir, te'sirini artirir, insani kemâle ve olgunluga ulastirir Insanin inancinin geregini yapmamasi ise, imanin insan davranislari üzerindeki müsbet te'sirinin zamanla kaybolup zayiflamasina yol açar Insan davranislari üzerinde îmanin te'sirleri zayifladikça menfî duygular, kötü huylar, zararli arzûlar, günahlar, insanin his dünyasini kaplar Bâzan bu hâl, onu küfre, yani, îmanini kaybetmeye bile götürür
Çünkü islenen herbir kötülük ve günah, dînin emirlerine zid her bir amel ve hareket, kalbe isleyip îman *ûrunu lekeler ve siyahlandirir
Peygamber Efendimiz bu duruma, su ifadeleriyle isaret buyurmuslardir:
"Bir günah isliyen kimsenin kalbinde, siyah bir leke hâsil olur"
Günahlar tekrarlandikça kalbdeki siyahlik artar, îmanin *ûru gitgide zayiflamaya yüz tutar Bu hâl, kalbin bütünüyle kararip katilasmasina, îman *ûrunun tamamen sönüp kaybolmasina kadar devam eder
Bunun içindir ki, "Her bir günah içinde küfre gidecek bir yol var" denilmistir
Insanlar Bu Dünyaya Nereden Gelmislerdir?
Insanlar bu dünyaya, ruhlar âleminden gelmislerdir Allah, insanlarin bedenlerinden evvel ruhlarini yaratmistir Daha sonra her bir ruha ayri bir beden elbisesi giydirerek onlari su dünyaya göndermistir
Insanlar Bu Dünyaya Niçin Gelmistir?
Allah'a îman ve O'na ibâdet için gelmistir
Kur'ân-i Kerîm'de bu hususta söyle buyurulur:
"Cinleri ve insanlari, ancak beni taniyip îman etsin ve ibâdette bulunsunlar diye yarattim" (ez-Zâriyât, 56)
Insanlar Bu Dünyaya Ne Halde Gelirler?
Bütün insanlar, bu dünyaya Islâm fitrati üzere, yani, Müslüman dogarak gelirler Sonradan büyüyünce herbiri ya kendi akil ve iradesini iyiye kullanarak Islâm fitrati üzere yasamaya devam eder, Müslümanca bir hayat sürerler Veya menfî çevrelerin te'sirinde kalarak, bu temiz fitratlarini degistirir, Islâm'in disinda bir hayat sürmeye baslarlar Bu hususa Peygamberimiz, bir hadîs-i seriflerinde su sekilde isaret buyurmuslardir:
"Her dogan, Islâm fitrati üzere dogar Sonra onu, anasi - babasi (yakin çevresi) Yahudî, Hiristiyan ve Mecusî yapar"

Ne Zamandan Beri Müslümâniz?
Kâlû Belâ'dan beri Müslümaniz
Kâlû Belâ Ne Demektir?
Allah dünyayi ve içindeki varliklari yaratmadan evvel, öncelikle gelmis ve gelecek bütün insanlarin ruhlarini yaratmistir Bunlari ruhlar âlemi denilen bir âlemde bir araya getirmistir Daha sonra hepsini birden huzurunda toplayarak kendilerine hitâben:
- Ben sizin Rabbiniz degil miyim? diye sormustur Ruhlar da:

Evet, sen bizim Rabbimizsin, diye cevab vermislerdir "Ancak sana ibâdet eder, senden yardim dileriz" demislerdir Iste bu konusmanin vuku' buldugu zamana, Kâlû Belâ denir
Allah daha sonra insan ruhunun bu sözünde ne derece samimî ve dogru oldugunu ortaya çikarmak için, su dünyayi bir imtihan yeri olarak yaratmistir Ve her bir ruhu ayri bir bedene yerlestirerek, onlari belli zaman araliklariyla su imtihan meydanina göndermistir Böylece insanin önüne iki yol açilmistir:
Ya akil ve iradesini iyiye kullanarak Kâlû Belâ'daki gibi Allah'i Rab tanimakta devam edecektir Yahut da iradesini ve aklini kötüye kullanarak Rabbini ve Allah'ini inkâr edecek, O'na kulluktan kaçacak, seytan'in yoluna sapacaktir
Allah'a sonsuz sükürler olsun ki, biz Müslümanlar, Kâlû Belâ zamaninda Rabbimize verdigimiz sözde duran kimseleriz Insâallah son nefesimize kadar da bu sözümüzde durmaya devam edecegiz
Allah'a Iman Ne Demektir?
Allah Teâlâ'nin varligina ve birligine inanmak ve O'nu sifat ve isimleriyle güzelce tanimaktir
Allah'a îman, bütün dinlerin temelidir Allah'a inanma, O'na dayanma ve ibâdette bulunma ihtiyaci, insanda yaratilistan vardir Bu duygu, insanla beraber dogmus ve her devirde de olagelmistir
Allah'in varliginin delillerinden biri de budur Çünkü fitrat yalan söylemez Insan fitratinda, madem, bir yüce Yaraticiya inanip dayanma, O'na ibâdet etme, yalvarip dileklerine karsilik bulma ihtiyaci vardir; öyleyse o yüce Yaradanin vâr olmamasi mümkün degildir Bu, fitratin inkâri demek olur Baska hiçbir delil olmasa bile, bu fitrat ve vicdan delili, Allah'in varligini anlamamiz için kâfi bir isiktir
Aslinda, Allah'i inkâra yeltenenler bile, baslari dara geldigi zaman yine Allah'a yönelmek, O'ndan yardim dilemek zorunda kalirlar Fakat darliktan kurtulur kurtulmaz yine eski hallerine dönerler Bunun misalerini pek çok görmüs ve duymusuzdur Bu hususa Kur'ân-i Kerîm su sekilde isâret buyurmaktadir:
"Insana bir zarar dokundugu zaman, yan üstü yatarak, yahut oturarak veya ayakta iken bize yalvarir Fakat ondan (ilticâsina sebeb olan o) zarari kaldirdigimiz zaman, sanki kendine dokunan bir zarardan dolayi bize yalvaran o degilmis gibi hareket eder (Eski sapikligina devam eder)" (Yûnus, 12)
"Gemiye bindikleri zaman (batma korkusundan) ihlâs ile Allah'a yalvarirlar, fakat kendilerini karaya çikarip kurtardigimizda, hemen sirk kosarlar" (el-Ankebût, 65)
Allah'a Imanin Insan Hayatina Te'sirleri Nelerdir?
Allah'a inanan ve O'na sevgiyle baglanan insanin mânevî ufku kâinat kadar genis, huzûru ve nes'esi Cennet bahçesi gibi daima taze ve ölümsüzür
Gözlerinde îman nuru parlar, sözlerinde hakikat, sevgi ve nes'e çaglar
Is ve hareketlerinde ahlâk, vekar ve isabet göze çarpar
O, insanlari hilkat itibariyle kardesi bilir, onlara lütuf ve merhamet gözüyle bakar
Sefkatlidir, insanlarin dertlerine bir karsilik beklemeden kosar Boynu büküklerin gönlünü alir, yetimleri bagrina basar
Kâinatla ve içindeki varliklarla ünsiyet içindedir Tanis gibidir Hiçbir hâdise, onu korkutmaz, gözünü yildirmaz Kalbindeki îman kuvveti ile kâinata bile meydan okuyabilir
Allah'in kendisine bahsettigi nimetlerden O'nun iradesine uygun sekilde faydalanir ve tadar Ölümden korkmaz Zira, ölümü bir hiçlik ve yokluk kuyusu degil, hakikî hayatin ve ebedî saadetin baslangiç kapisi kabûl eder
Dünyada kendini misafir bilir Misafirhane sahibi olan Allah'in rizâsi ve izni dairesinde yer, içer ve rahatla yasar Misafirlik müddeti bitince de bu misafirhaneden huzurla ayrilip ebedî mekânina gider
Allah'a inanan ve sevgiyle baglanan kimse, inançsizligin verdigi korkunç izdirap ve elemlerden kurtulur
Allah'a inanan kimsenin, kendine de, baskalarina da hiçbir zarari dokunmaz Kanunun olmadigi yerlerde bile Allah'in onu her an gördügü inanci, isledigi kötülüklerin cezasiz kalmayacagi korkusu, onu kötülüklerden alikor Degil kötülük, bil'akis elinden geldigince herkese iyilik yapmaya, faydali olmaya çalisir
Ruhunu iyi düsüncelerle doldurur, yüksek ahlâka erer, içinden kötü hisleri kovar
Allah'a inanmak ve O'na baglanmak, insani ayni zamanda gerçek hürriyetine kavusturur Zira her sey'in Allah tarafindan yaratildigini bilen insan, yaratiklara degil, yaratana kul olur Mahlûkattan degil, Hâlikdan korkar Yalniz Allah'a güvenir, dayanir, O'ndan ister, O'na siginir Kula kul olmaz Kimseye el açip dilencilik ve dalkavukluk yapmaz

Allah Sevgisi ve Allah Korkusu
Islâm'in insanlara ögrettigi ilâhî esaslardan biri de, Allah'i sevmek ve O'ndan korkmaktir
Mü'min; nimeti, lütfu ve keremi sonsuz olan Rabbine karsi büyük bir sevgi ve hürmetle baglanacak, O'nun rahmet ve merhametinin her sey'i kusattigini düsünecek, ne kadar günahkâr olursa olsun, O'nun afvindan ümidini kesmiyecektir Yüce Allah'in rahmet, sevgi ve sefkati sonsuz ise de, bunun yaninda kahr ve azâbinin siddetli oldugunu da unutmayarak O'ndan korkacak, gazabindan emin olmayacaktir
Korkunun ifratindan yeis, yani, ümidsizlik dogar Pek fazla ümidlenmek ise, insani gaflete atar ve âkibeti umursamamaya götürür Bu bakimdan Allah'in azâbindan emîn olmak da, rahmetinden ümîd kesmek de dînimizde yasaklanmistir
Su halde mü'minin kalbi, Rabbinin huzurunda, korku ile ümid arasinda O'na lâyik bir kul olma heyecaniyle çarpmalidir
Kur'ân-i Kerîm'de mü'minlerin bu vasfina su sekilde dikkat çekilmektedir:
"Mü'minler, Allah'in rahmetini umarlar ve azâbindan da korkarlar" (el-Isrâ, 57)
"Allah'a korku ve ümid içinde dua ediniz" (el-A'râf, 56) buyurulmaktadir
Imanin kemâline delâlet eden bu hâle beyne'l-havf ve'r-recâ, yani, korku ile ümid arasinda olma hâli adi verilir
Gerçekten de Allah'a olan îmanin kemâli, sadece Allah'i sevmek veya sadece O'ndan korkmakla gerçeklesemez Ikisinin bir arada bulunmasi gerekir Insan, sevginin verecegi nazlanma ve simarikliktan ve rahmetine güven duygusunun sevkedecegi taskinlik ve itâatsizlikten, ancak Allah korkusu ile kurtulabilir
Sadece korkunun verecegi ye's ve ümidsizlik halinden insani kurtaracak da, Allah sevgisi, rahmetinin genisligine ve afvinin sonsuzluguna olan inançtir Bu sebeble "Hayrin basi Allah sevgisi; hikmetin basi da Allah korkusudur" denilmistir
Aslinda, Allah'a olan sevgi kadar, O'ndan korkmak da son derece tatli ve zevkli bir haldir
Allah korkusunda nasil bir lezzet ve ruhî haz oldugu su sekilde izah edilmistir:
"Ârif-i billâh, aczden, mehafetullah'dan (Allah korkusundan) telezzüz eder Evet, havf'da (Allah korkusunda) lezzet vardir Eger bir yasindaki bir çocugun akli bulunsa ve ondan suâl edilse, "En leziz ve en tatli hâletin nedir?" Belki diyecek: "Aczimi ve za'fimi anlayip validemin sefkatli sinesine sigindigim hâlettir"
Halbuki bütün vâlidelerin sefkatleri ancak bir lem'a-i tecellî-i rahmettir (Allah'in rahmetinin küçük bir tecellîsidir)
Onun içindir ki kâmil insanlar, aczde ve havfullah'da öyle bir lezzet bulmuslar ki kendi havl ve kuvvetlerinden siddetle teberrî edip Allah'a acz ile siginmislar, aczi ve havfi (korkuyu) kendilerine sefaatçi yapmislar" (Sözler)
Allah'i sevmek ve O'ndan korkmak hususunda Peygamberimiz de söyle buyurmuslardir:
- "Mü'min kimse, Allah'in azab ve ikabinin miktarini bilseydi, hiçbir kimse Cenneti ümid etmezdi Kâfir de Allah'in rahmetinin ne kadar çok oldugunu bilseydi hiç kimse O'nun rahmetinden ümid kesmezdi"
- "Cennet size ayakkabinizin bagindan daha yakindir, Cehennem de böyle"
- "Sagilan süt memeye girmedigi gibi Allah korkusundan aglayan kimse de Cehenneme girmez Allah yolunda çarpisirken husule gelen tozla Cehennemin dumani birlesmez"
- "Allah katinda iki damla ve iki izden daha sevimli bir sey yoktur
Iki damla:
* Allah korkusundan dolayi gözden akan yas,
* Allah yolunda dökülen kan damlalaridir
Iki iz'e gelince:
* Allah yolunda alinan yara izleri ile,
* Allah'in farzlarinin birini îfa ederken husûle gelen eserlerdir"
- "Herhangi biriniz ölürken Allah'a hüsn-i zan etmeksizin (afv ve magfiret edecegini ummaksizin) ölmesin"

Alıntı Yaparak Cevapla

Akaid - İnanç Ve İmani Meseleler

Eski 11-04-2012   #2
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Akaid - İnanç Ve İmani Meseleler



KELAM ILMI

ProfDrSerafettin Gölcük, ProfDrSüleyman Toprak
Tekin Kitabevi
* Kitap Özeti

TARIFI:

Ehli sünnet Kelamullahtan Kuran daki ibarelerin ihtiva ettigi emir ve hakikatleri anlamislardir Mutezile ise Kelamullahi lügat manasina dayanarak makluk olarak almisladir

*Kelam Allahin zatindan sifatlarindan, fiillerinden bilhassa birliginden bahseden bir ilimdir

*Felsefe mahlukatin hallerinden bahseder fakat hareket noktasi aklidir, kelamda ise hareket noktasi naklidir

*Taftazani kelamin gayesini kesin delillerle dini akideleri bilmedir der

KONUSU:

Kelamin konusu birinci dönemde Gazaliye kadar Allahin zati ve sifatlaridir

Ikinci dönemde ise felsefenin Islam alemine yayilmasi dönemidir Bu dönemde de kelamin konusu mevcut olmustur

Gazaliden itibaren ise “Islam akaidini ispata yarayan her malum kelamin konusu olmustur

GAYESI:

Kelam ilmi kendine gaye olarak Tahkiki imani, dogru yolu arayanlari irsat, inanç esaslarini batil düsüncelerden muhafaza, ameller niyetlere göre oldugundan insanlarin niyetlerinin saglam olabilmesi için inançlari saglam olmalidir demis ve Kendini diger ilimlere mesned olarak görmüstür Gaye böyle olunca kendini dini ilimlerin reisi olarak görmüstür

KELAM ALEYHTARLIGI:

Bir kaç grupta toplanir

*Samimi olanlar Kelam böyle iddiali olunca yetkili olmadigi sahalarda da söz söylemis insanlara akide üzerine söz söyleme cüreti kazandirir bu da akideyi sarsintiya ugratir demistir

*Imam-i Gazali de kültürsüz halk tabakasinin kendisi için gereksiz olan konularda mesgul olmasini mahzurlu görmüs bunun haricinde farz-i kifaye olarak görmüstür

*Karsi çikan diger bir grup ta cahil mukallid halk grubu olmustur Diger bir kisim ise inanci bozuk kötü niyetli kimseler olmustur

ISMI:

Bu ilme baslangiçta fikih denmistir Ama sonradan itikat ve amale ait meseleler birbirinden ayrilmis Kelamda ilmut-tevhid olarak karsimiza çikmistir Bir diger nokta da felsefi konularda söz söyleme gücünü mantiklardan aliyordu Kelamda dini konularda söz söyleme gücü kazandirir demisler Mantik Yunanca da logikenin karsiligidir Bu mana Arapça da kelam ile karsilanmistir

TARIHÇESI:

Efendimiz döneminde pek söz edilmez Ama Hulafa-i Rasidin dönemi ile ihtilaflar zuhur etmeye baslayinca (Efendimizin defin yeri, Hilafet, Üsamenin ordusunun gönderimindeki tereddüt)Kelamda zuhur etmeye basladi

ZUHUR SEBEBLERI

Vahiy kesilmesi ve nübüvvet nurundan uzaklasilmasi Müslümanlar arasindaki siyasi ve dini ihtilaflar Naslardan hüküm çikarma zarureti, Naslardaki kapali manalarin farkli sekilde anlasilmasi, Ekonomik refah insanlari fikir yöneltmeye sevk etmis, Islami içten yikmak isteyenler vs

DIS SEBEBLER:

Yabanci din ve kültürlerin tesiri: Islam yayilmasi ile diger dinler ve topluluklarla temaslar olmus bunun tesirleri

Fethedilen ülkelerdeki felsefi eserlerin tercümesi ile olusan ortam ve ilk fikir ayriligi mabed el-Cüheni nin kaderi inkari ile baslamistir Hadise Hicri 70li yillara rastlar Yasayan sahabeler bu zatlarla temas edilmemesini tavsiye ediyorlar

MUTEZILENIN DOGUSU:

Mutezile ilk defa hicri 2 asirda Basrada zuhur etmistir Hasan el Basrinin talebesi Vasil b Ata ile basliyor Bir gün bir zat HBasrinin meclisine geliyor Bir Mümin büyük bir günah islerse ne olu diye soruyor Vasil hemen atilip Iman ile küfür arasinda bulundugunu söylüyor ve meclisi terk edip gidiyor Vasil ve taraftarlarina ayrilanlar manasina el-mutezile denilmistir

Mutezile bu hususta Havarice ve Mürcieye muhalefet etmistir Havaric bu kimsenin kafir olacagini söylerMurcie ise imandan çikmayacagini söyler Mutezile ise ikisinin arasi bir konum verir Fakat Mutezile Yunan felsefesinin tesirinde kalmis ve zamanla dini meselelerden felsefi meselelere kaymistir

MUTEZILEDE INANÇ ESASLARI (USUL-U HAMSE )

Tevhid, Adalet, Vad (Dünyada güzel ameli olanlarin ahirette mükafatlandirilmasi, kötü olanlarin cezalandirilmasi ) El-menzile beynel menzileteyn (büyük günah isleyenlerin iman ve küfür arasinda olmasi ) ve emr-i bil maruf ve nehyi anil munker her Müslüman farz demistir

Mutezilenin diger bir kaç görüsü de sunlaradir;

Allahin ahirette görülmesi imkansizdir Kuran yaratilmistir Akil nakilden üstündür, Husun ve kubuhda akil üstündür demistir

SELEFIYENIN GÖRÜSLERI:

Yedi esas da toplanir

1- Takdis (Allahi azametine layik olmayan her seyden tenzih etmek)

2-Tasdik (Naslarda Allah için geçen el yüz gibi ifadelere sartsiz ve tevilsiz kabul ile kullanildiklari anlama gelmedikleri)

3-Aczi itiraf (Naslarda geçen mütesabihatin maksadini bilmemek ve bilinemeyecegini itiraf etmektir)

4-Sukut ( Mütesebihatin manasini sormamak ve yasaklamak)

5-Imsak (Mütesabih naslar üzerinde degisiklik ve tevil etmemek)

6-Keff (Mütesebihatla kalben mesgul olmamak)

7-Marifet ehlinin teslim olanlarin bizim bilmediklerimizi bildigini kabul etmek

MATURIDIYYE:

Ebu Hanifeden istifade etmistir Mutezilede akil yerine göre hareket noktasi yerine göre hakemdir Esari ve Maturidide akil nakli hizmetinde onu teyit edici açiklayici ve tamamlayici bir unsurdur

ESARIYE:

Ehli sünnet kaidesinin iki büyük kolundan biridirImam Esari 40 yil kadar Mutezile talebesi idi Hocasina sordugu sorulardan tam cevap alamiyordu ve süpheye düser Dogruyu bulma çabasina girer Efendimizi rüyasinda görür Efendimiz sünnetin zaferi için çalismasini söyler ve Mutezileden ayrilir Esariye daha çok mutezileye anti tez olarak gelmistir

MATURIDIYYE VE ESARIYYE MUKAYESESI:

1 Maturidilere göre insanlarda cüzi bir irade vardir der Müstakil bir cüzi irade vardir der Esariler ise bu irade müstakil degil Allah yaratir der

2Kesb: Maturidilere göre kesb kulun bir seye azim ve niyet etmesiyle o seyin hasil olmasidir Esariye göre kesb insanin gücünün iktiranidir Yani takdir edilenle birlikte olur

3Hüsün-kubuh: Maturidilerde bir seyin iyi ve kötü oldugunu bilinmesi akilla mahkumdur derler Esariler ise seri dir Akil ile idrak olunmaz derler

4Marifetullah: Maturidilere göre dini tebligat olmasa da kisi Allahi bilmek zorundadir Çünkü akil Allahi bilme gücündedir Esarilerde ise dinden haberi olmayan hiçbir seyden mesul degildir

5Nübüvvet: Maturidilerde nübüvvetin sartlarindan biri Erkek olmalidir Esarilere göre ise nübüvvet için bir sart degildir Kadin peygamberde olabilir derler

6Teklif-i Maal yutak: Maturidilere göre böyle bir teklif caiz degildir Esarilere göre caizdir ama vaki degildir derler

7 Sebep ve hikmet: Esarilere göre Allahin fiillerinin hikmete bagli olma sarti yoktur Maturidiler ise bir hikmete dayandigi ileri sürülür

8Yes halinde yapilan tövbe Maturidilere göre makbul Esariler göre makbul degildir

9 Maturidilere göre Mürted yeniden, iman etse amelleri avdet etmez Esarilere göre ise avdet eder

10Esarilere göre kafirler iman gibi ibadetle de mükelleftirler Maturidilere göre imanla mükellef ibadetle degildirler Ayrica azap görmez derler

GAZALIYE GÖRE FELSEFECILERIN KÜFRE DÜSTÜGÜ NOKTALAR:

*Hasrin cismani degil ruhani olacagini söylemeleri

*Allahin cüziyati bilmedigini söylerler

*Filozoflara göre alem zat itibariyle hadis zaman itibariyle kadimdir derler Ama Allahtan baska kadim kabul etmek tevhide aykiridir

SERI HÜKÜMLER:

1Itikadi Hükümler

2 Ameli Hükümler

3Ahlaki Hükümler

ITIKADI HÜKÜMLER:

Ikiye ayrilir Birinci kisimda akli delillere itimat edilir Allahin varligi birligi irade ve kudretine iman vs Ikinci kisim akil yoluyla bilinmeyen ancak akla aykiri olmayan nakil yoluyla bilinen; Cennet cehennem melekler dirilis vs

AMALI HÜKÜMLER:

Ahkami feriyye denir Iki kisimdir A) Ibadetler B)Muameleler: Fert ve toplumlarin hukuki idari ve sosyal alanda ihtiyaç duydugu hükümlerdir

AHLAKI HÜKÜMLER:

Kalbi tenzihe nefsi islaha yöneliktir

SERI HÜKÜMLERIN KAYNAKLARI: Kitap sünnet
Delil: Ancak delil sayesinde bir seyin dogru veya yanlis oldugu anlasilir 2 çesittir Dini ve Akli Dini deliller: Kuran ve hadislerdir Akli deliller 2 çesittir

a) Yakiniyyat

b) Zanniyet

Akli Hükümler: Üç kisimdir

1Vacib: Zati varligi gerektiren Yoklugu aklen mümkün olamayan

2Mümkün caiz: Ne varligi yoklugu zatinin geregi olamayan zatina nispetle varligi yoklugu esit olandir

3Muhal: Yoklugu zatinin muktezasi olan varligini aklen tasavvur etmek imkansiz olan seydir

ILMIN DERECELERI:

Ilmel yakin: Nazar aklin naklin ifade etttigi ilimdir

Aynel yakin: Duyu organlarinin müsahade ve tecrübelerin bildirdigi bilgilerdir

Hakkal yakin: Bizzat duyulan kalb ile seçilen yasanan bilgilerdir

METODLAR:

1DINI METOD: Kelam alimlerine göre yaninda aklada yer verilir Islam filozoflari kiyasa bas vurmuslardir Mutasavviflar kesfi metot olarak kabul etmislerdir

2FELSEFI METOD: Akil ve muhakemeye, kisisel düsünce ve görüse dayanan filozoflarin takip ettigi metoddur

Islam tarihinde Kindi, Farabi, Ibn-i Sina Ibn-i Rüsd gibi temel kaideleri Yunan felsefesi Eflatun ve Aristodur Belirgin özellikleri:

1)Varilan neticeler sahsidir

2)Degisiklik halindedir Birinin bittigi yerden digeri baslar

3)Metod kafi ve tatminkar degildir

4)Metod özeldir genel degildir

IMANIN DERECELERI:

1Icmali Iman: Kisaca ve toptan iman etmektir Kelime-i Tevhid ile

2Tafsili Iman:

a) Birinci derece kelime-i tevhide, ahirete iman etmektir

b) Meleklere, peygamberlerine, dirilis cennet ve cehenneme iman eklenir

c) Allahin ve resulünün muradi üzere imandir

IMAN HAKIKATI:

a) Iman kalbin tasdikidir

b) Iman kalbin tasdikidir, dil ile ikraridir

c) Iman kalbin tasdikidir, dil ile ikraridir ve amelden ibarettir

d) Iman dilin ikraridir

e) Iman kalbin marifetidir, bildigidir seklinde izah edilmistir

IMANIN SIHHATLI ALAMETLERI:

1- Yeis ve ümitsizlik olmamalidir

2- Zaruret-i diniyeden birini inkar etmemelidir

3- Dini hükümlerin ilahi hikmet geregi oldugunu kabil ve yerine getirmede inat, tekebbür yapmamak

IMAN - AMEL MÜNASEBETI:

Allah nazari degil amali akilla bilinir

BÜYÜK GÜNAH ISLEYEN:

Mutezileye göre: Ne mümin ne de kafirdir

Haricilere göre: Kebire hatta sagire bile isleyen kafir olur

Ehl-i Sünnete göre: Büyük günah isleyen imandan çikmaz

MUKALLIDIN IMANI:

Mutezileye göre kiymeti yoktur Ehl-i Sünnete göre sahihtir

VARLIK VE ALEM, CEVHER VE ARAZ:

Cevher zatiyla kaim olan muhtaç olmayan Araz ise zatiyla kaim olmayandir Tas cevherdir, araz ise onun katiligidir

RUH: Maddeci görüs ruhu bir mevhum olarak kabul eder Ruh bir faraziyedir der Ruhçular ise bedenden ayri varlik olarak görür Basittir bölünmez, maddeyi harekete geçiren ruhtur derler

ALLAHIN VARLIGI: Vacib-ül vücudun varliginin ispati

Kelamcilarin Delilleri:

1 Hudus Delili: Alem bütün parçalariyla hadistir Her hadis olanin bir muhdise ihtiyaci vardir Bu alemin bir muhdisi vardir O da hadis olmayan Vacib-ül Vücud olan Allahtir (hadis: var edilen varlik denir)

2 Imkan Delili: Alem mümkinler toplulugudur Her mümkin var olabilmek için yokluguna varligi tercih edecek bir mureccihe muhtaçtir O halde bu alemde var olabilmek için bir mureccihe muhtaçtir o da Vacib-ül Vücud olan Allahtir derler

3 Gaye ve nizam delili: Kanat birbirine uygun sebebler ve gayeler manzumesidir Kainat alim ve akilli bir illetin sebebidir O da Cenab-i Allahtir

4Kabul-ü Amme: Allah fikrinin dogustan oldugu esasina dayanir

5 Ilmi evvel delili: Her ilim bir önceki alimden ögrenilmistir Böylece siralaninca en basta bir alim zata gerek vardir O da Allahtir

Islam Filozoflarinin Delilleri:

a) Hudus delili

b) Imkan delili

c)Gaye ve nizam delili

d) Ilk Sebep, illet delili

e) Hareket delili Kainatta bir hareket var her hareket bir muharrikin eseridir O zatta Allahtir

f)Ekmel varlik

Farabi “Zihnimde ekmel bir varlik düsünüyorum, kemal vasitalarindan biri de gerçekte zihnin disinda bir fiil var olmaktir O halde Allah dan ibaret bir ekmel varlik mevcuddur” der

BATI DÜSÜNCESINDE:

a) Ontolojik Delil: Allah düsüncesinden hareketler Allaha giden bir delildir Ibn-i Sina, var olandan hareket ederek Allahin varligina ulasiyor Vacib-ül Vücudun varligindan kainatin varligina geçiyor

b) Kozmolojik Delil: Kozality prensibine istinat etmektedir Varliklarin mutlaka var olduklari kabul edildikten sonra buradan hareketle ilk zata Allaha gider

c)Gaye ve nizam delili

d)Ahlak delili

Kant mutlak Ahlak kanunun varligindan bu kanunu vaz eden bir kanun koyucunun varligini kabul eder ve bu hayattaki Fazilet ile mutlak arasinda uygunluk bulunmasindan istidlal ederek kendisinde hayir bulunan fazilet ve mutlulugu bagdastirabilecek bir zata ulasir

KURAN-I KERIMDE ISBAT-I VACIB-ÜL VÜCUD:

1Insanin yaratilisi onun bir mucize olan vücut yapisindan bahseden ayetler

2Hayvanlarin yaratilisi ve onun insanlarin hizmetine verilisinden bahseden ayetler

3 Mükemmel tabiat mizanindan bahseden ayetler

4Su, suyun habercisi rüzgar ile, ölü topragin yagmurla dirilmesi ve muhtelif yiyecekler vermesi ile ilgili ayetler

5Ay, günes, yildizlar gece ve gündüzün meydana gelisi

6Insanlarin Allaha yönelme ihtiyacindan bahseden ayetler

ALLAHIN SIFATLARI:

1Tesbih ve Tecsim: Sebeiyye ve Rafizilerde Onlar Allahi cisim sifatlari olan bir cisim kabul etmislerdir

2Sifatlarin Nefyi: Cehmiyye denir Musebbihe ve mücessimenin yaydigi süphelere tepki olarak çikmislar sifatlari nefy etmislerdir

3Tesbihsiz sifatlarin ispati: Selefin bakis açisidir Biz aklin geregi olarak hiç bir seyin Allah gibi olmadigini yaratiklardan hiç bir seyi ona benzemedigini biliyor ve bununla yetiniyoruz

ALLAHIN SIFATLARI BES KISIMDA ELE ALINIR

1-Sifat-i Nefsiyye

2-Sifat-i Selbiyye

3-Sifat-i Subutiyye

4-Sifat-i Haberiyye

5-Sifat-i Fiiliyye

IRADE
Mutezile Allahin sonradan meydana gelen bir irade ile mürid oldugunu kabul ediyor

Ehl-i Sünnetin irade anlayisi: Allahin iradesi ile insaninki arasinda fark vardir

Cebriyenin irade anlayisi: Cebriye insanin irade ve ihtiyari yoktur der

Mutezilenin irade anlayisi: Mutezileye göre fiilleri yaratan Allah degildir Fiiller meydana gelirken insana irade tanir

Maturidilerde irade: Her seyi idare eden Allahtir der irade ve ilim arasinda ayrim yaparak Allah her seyi önceden bilir der insana irade tanir

Ibn-i Teymiye ve insanin iradesi: Irade Allahin dilemesi ile meydana gelir der Insan iradesinin üstünde Allahin iradesi vardir der

Esarilerde: Her seyi Allaha birakmayi yerinde bulmuslardir bu yüzden cebri mutavassid denmistir

KUDRET VE INSANIN FIILLERI

Cebriyye ve insanin gücü: Cebriyeye göre insanin hiçbir gücü yoktur Varliklara fiiller nasil nispet ediyorsa insana da o sekilde edilir Agaç meyvelendi, su akti günes dogdu gibi

Mutezile ve insanin gücü: Mutezile, insanin gücü vardir ve o bu güçle fiillerini yapar der

Esarilikte insanin gücü: Güç insanin gayridir Insanin kendinden olmayip ondan ayridir Zira insan bazen güç sahibidir bazen degildir Esari yaratilmis bir kudretle insanin fiillerini yaptigini söyler Kudretin yoklugunda insan is yapamaz

Maturidide insanin gücü: Fiziki organlarin saglam ve isler durumda olmasi Allahin fazlidir Istitaa fiil için arazdir Allah tarafindan yaratilir Bununla insan ihtiyari fiillerini yapar

FIILLERIN YARATILMASI:

a)Mutezilede: Mutezileye göre insan güç sahibidir bu güçle fiillerini yaratmaya kadirdir ve fiillerini hür bir sekilde yaratir

b)Cebriyede: Cebriye insanin kudreti yoktur dolayisiyla fiillerini yaratamaz der Insan fiillerinde mecburdur der

c)Selefte: Insanin fiillerini Allah yaratir der

d)Tasavvuf: Yaratan Allahtir Insana seçme hürriyeti vermistir Insan yaraticilikla vasiflamaz der

e)Hanefilerde: Fiilleri yaratan Allahtir Insan iradesi ile fiilleri seçer der ve mesuldür

f)Esarilerde: Fiillerin yaratilmasinda tek güç Allahtir der

KESB:

Kesb, fayda saglamaya ve zarari defetmeye müteveccih fiildir Allahin fiili kesb degildir Kuran da 3 türlü Kesb vardir

1 Kalbin akdi ve azmidir

2 Ticarette mal kazanma

3 Say ve amel

Maturidilerde Kesb bir insan sifatidir

FIILLERIN VASIFLANISI:

Fiillerin güzelligi ve çirkinligi Hüsün ve Kubuh diye geçer

Mutezilede: Aklin zararli ve yararli olani ayirtetigini kabul eder

Maturidide: Maturidi fiilin aklen iyi ve fena oluslarinin idrak edilecegi merkezindedir

Esaride: Akil yoluyla degil Seriat yoluyla bilinebilecegini söyler

FIILLERDE ADALET VE ZULÜM:

Mutezilede: Allah adil ve hakimdir Ondan çirkin is sadri olmaz

Maturidide: Allahin yaptigi fiilin çirkinlikle vasiflanip vasiflana-mayacagi noktasinda olup, fiillerdeki bu durumun aklen bilinebilecegi tarzindadir

Esaride: Herseyi yaratan Allah zulmünde yaraticisidir Ancak bu zulüm isteyen insan için yaratilir Neticede insan tarafindan kesbedilir

TEKLIF:

Teklif külfet demektir

Mutezile: Allah güç yetirilemeyecek seyi insana teklif etmez der

Maturidi: Allahin insana güç yetiremeyecegi seyi teklif etmeyecegi ve insaninda gücünü kullanarak teklifi kendine sifat yapacagini söyler

Esari: Allahin kudreti dahilindedir Mecburiyet yoktur Bu tür isler Allah için mümkündür ama yüklemiyor

SALAH-ASLAH

Mutezile: Allah salahi yapmaya mecburdur ve insani hayirda tutmak zorundadir der

Ehl-i sünnetde: Insanlar için salah ve aslaha riayet Allaha vacip degildir

HIDAYET DELALET

Mutezile: Mutezile Hidayeti Allahin dogru yolu göstermesi insani öylece isimlendirmesi, dalalet de ayni sekilde insanin delalet ile adlanmasi ve insan için sapiklik hükmünün verilmesi biçiminde anliyor

Ehl-i Sünnetde: Hidayet Allahin insanda dogru yolu bulma fiilini yaratmasidir Dalalete düsme de ayni sekilde onun kulda yaratilmasidir

KAZA VE KADER ANLAYISLARI

Mutezile: Kaderi inkar ediyor ve insanda kudret oldugunu ileri sürüyor ve yaptiklarinin faili ve sorumlusudur der

Esaride: Kaza ve kaderi kabul edip buna riza gösterilmesini istiyor

Maturidide: Vuku bulacak hadiselerin önceden takdir edilmesine kader ve ani geldiginde vuku bulmasina kaza der Ilim sifatlariyla açiklamaya çalisir

RIZIK

Maturidilikte: Helal olsun haram olsun insanin yedigi onun rizkidir der Rizik Allahin katindandir der

Esarilikte: Rizik Allahin katindandir, O yarattiklarini helal ve haram olarak yaratir der

ECEL

Mutezilede: Allahin her insana bir hayat siniri çizdigini söyler Öldürülen kimse öldürülmeseydi öldürme vaktinde eceliyle ölecektir

Maturidide: Öldürülen eceliyle ölmüstür, O kimse için bundan baska bir ecel yoktur der

Esaride: Ölen ve öldürülen kendi eceliyle ölmüstür der

NÜBÜVVET

Faydasi Konusunda:

Mutezile: Peygamberlige ihtiyaç vardir der Akla daha fazla yer verir

Siilik: Kuranda bildirildigi tarzda nübüvvete ihtiyaç oldugunu kabul ederler Mutezilenin tesiriyle akli bakar

Siilik gibi Islam filozoflari: Dini hükümler sahasinda akil üstün bir kistastir der Akil her seyi çözer der Vakif ve Seriatin tebligi bir lütuftur der

Ehl-i Sünnetde: Allahin insana bir rahmeti fazl ve ihsani der

PEYGAMBERIN CINSIYETI:

Maturidi ve Esari: Peygamberlerin erkek oldugunu kabul ederler Esariler kadinda olabilecegini söylerler

NÜBÜVVETIN DEVAMI:

Maturidiler peygamberin ruhu nübüvvetle vasiflidir, onun nübüvveti ölümünden sonra da devam eder der

Esariler nübüvvetin bir hüküm oldugunu arazlar gibi devam etmesini savunurlar

GÜNAHSIZLIK SIFATI:

Mutezile nebiden günah sadir olamaz demistir

Siilige göre ismet tam ve mükemmeldir

Haricilige göre peygamber zati itibariyle günah islemeye müsaiddir der

VAHIY

Efendimize vahiy üç sekilde gelmistir

1Sadik rüyalar

2Melek vasitasiyla

3Çan ve zil sesine benzer bir sekilde

ILAHI KITAPLAR:

TEVRAT: Bes kisimdir

1Tekvin: Yaratilistan, Nuh Tufanindan Hz Ibrahim ve ogullarindan, Hz Yusufun Misirdaki ikametine kadar

2Huruç: Hz Musanin Misirdan çikmasi ve Tur daginda emirleri almasina kadar

3Leviller: Kurban, Kahinler, Temizlik konusunda ainler ve merasimler anlatilir

4Saylar: Israilin Tur dagindan ayrilarak eredm ülkesine girmesini isler

5Tesniye: Mükerrer kisimdir 4 kitabin özeti seklindedir

ZEBUR: Asil nüshasi yoktur

INCIL: Hz Isa 25 yil dünyada peygamber olarak kaldi Tahrif edilmistir

MUCIZE
Mutezilede: Mucizeyi kabul eder Peygamberin deger ve kiymetini artirir Inananlarin artmasini saglar der

Islam filozoflari ve mucize: Peygamberin deger kazanma sebebi olarak görürler Ancak mucize peygamberin insan gücünün eseridir derler

Ehl-i Sünnet ve mucize: Fail-i muhtar olan Allahin peygamberi elinde yarattigi fiildir

MUCIZE ÇESITLERI
a) Maddi Mucizeler: HzMusanin Asasi gibi

b) Hidayet helak mucizeleri: Hz Salih, Hz Musa ve Hz Isanin mucizeleri

c) Kuran mucizesi

d) Akli mucizeler: Efendimizin risaleti ve Kuran Ümmi iken 40 yasindan sonra ilahiyat ile mesgul olmustur

IMAMET
Imamet imana ait bir mesele degildir Fahreddin Razi imami tayin etmek ümmete vacibtir diyor

Imamin Nitelikleri:

a)Imam alim olmalidir

b)Imam adil olmalidir

c)Imam yeterli olmalidir

d)Imam sihhatli saglam olmalidir

* Siilerde imamet vacibdir Bu Allaha düsen bir vacibdir, Nübüvvetin devamidir derler Siilerde imam mercidir, Takiyye yapmalidir

MUCIZE VE KERAMETTEN BASKA OLAGAN ÜSTÜ HALLER:

1Irhas: Peygamberlik verilmeden önceki fevkalede haller

2Meunet: Salih kullarin isinde Allahin kolaylik saglamasi

3Istidrac: Mühlet manasina gelir Küfrü günahi acik olan kimselerde görülür

4Ihanet: Istidracin ziddi istege arzuya uygun olamayan durumdur Müseylemenin görmeyen çocugun gözüne tükürügü sürmesi ile diger gözününde kör olmasi

KURANDA ADI GEÇEN PEYGAMBERLER ZIKREDILIYOR

MELEK-CIN-SEYTAN

Melekler insanlar gibi yemezler, içmezler disilik erkeklik söz konusu degildir Nefsi arzulari yoktur

Meleklerin Isleri:

1Mukarrebin Allaha en yakin olan meleklerdir Devamli Allahi zikir ve tesbih ederler

2MüdebbiratDüzenli olarak isleyen Allahin kanunlarinin yürürlüge konmasinda görevlidirler

3Insanla dogrudan görevli melekler

a)Cebrail, Azrail, Israfil, Mikail

b)Salih kullara ve Peygamberlere kuvvet vermekle görevli olanlar

c)Cehennem ve cennet melekleri

d)Bazi melekler insanlara dünyada iken dua ederler

e)Insanlara hayirli isler telkin eden meleklerHafaza melekleri, Münker ve Nekir

*Cinler insanlar gibi erkek ve disileri vardir Yer içerler uzun ömürlüdürler Iblis de meleklerden degil cinlerdendir (Kehf suresi 50ayet)

KIYAMET VE AHIRET

“Eger ölülerinizi defnetmemeniz endisesi olmasaydi, Kabir azabindan (bir kismini) Sizlere isittirmasi için muhakkak Allaha dua ederdim”

HASIR: Mutezile alimleri hayvanlarin da devamli kalmak üzere hasr olacaklarini söylemislerdir Yedi sinif arsin gölgesinde dinlenecektir (Buhari)

1)Adaletli devlet baskani

2)Allaha ibadet ederek büyüyen genç

3)Kalbi mescitlere bagli kimseler

4)Allah için birbirini seven kimseler

5)Mevki sahibi bir kadinin davetini “Ben Allah tan korkarim” diye reddeden kisi

6)Sag elinin verdigi sadakayi sol eli görmeyen kimse

7)Tenha yerde Allahi zikrederek gözyasi döken kimse

Mahserde kimlerin nelerden sorguya çekilecegi konus

Alıntı Yaparak Cevapla

Akaid - İnanç Ve İmani Meseleler

Eski 11-04-2012   #3
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Akaid - İnanç Ve İmani Meseleler



FIKH-UL EKBER

Rahman ve Rahim olan Allahin adiyla

Tevhidin asli, buna iman etmenin en dogru yolu sudur: Allaha, meleklerine, kitaplarina, peygamberlerine, öldükten sonra dirilmeye, kadere, hayrin ve serrin Allahtan olduguna,hesap, mizan, cennet ve cehenneme inandim, bunlarin hepsi de haktir, demek gerekir

Allahin zati sifatlari: hayat, ilim, semi, basar ve irade Sifatlaridir,Fiili sifatlar ise,tahlik(yaratma),terzik(rizik verme),insa(yapma), ibda(örneksiz yaratma), ve sun' (sanatla yaratma) ve diger fiili sifatlardir

Allah, sifatlari ve isimleri ile var olmus ve var olacaktir Onun Isim ve sifatlarindan hiçbiri sonradan olma degildirO ilmiyle daima bilir, ilim Onun ezelde sifatidir O kudretiyle daima kadirdir, kudret Onun ezelde sifatrdir Kelam ile konustur, kelam Onun ezelde sifatidir Yaratmasi ile daima haliktir, yaratmak Onun ezelde sifatidir fiili ile daima faildir,fiil Onun ezelde sifatidirFail Allahtir, fiil ise Onun ezelde sifatidir Yapilan sey mahlukturYüce Allahin fiili ise nahluk degildir Allahin ezeldeki sifatlari mahluk ve sonradan olma degildir Allahin sifatlarinin yaratilmis ve sonradan oldugunu söyleyen, yahut tereddüt eden veya süphe eden kimse Yüce Allahi inkar etmis olur

Kuran-i Kerim, Allah kelami olup, mushaflarda yazili, kalplerde mahfuz,dil ile okunur ve HzPeygambere indirilmistirBizim Kuran-i Kerimi teleffuzumuz, yazmamiz ve okumamiz mahluktur fakat Kuran mahluk degildir Allain Kuranda belirttigi Musa ve diger Peygamberlerden, firavn ve Iblisten naklen verdigi haberlerin hepsi Allah kelamidir, onlardan haber vermektedir Allahin kelami mahluk degildir, fakat Musanin ve diger yaratilmislarin kelami mahluktur Kuran ise Allahin kelami olup, kadim ve ezelidir

Allah bir sey (varlik)dir, fakat diger seyler gibi degildir Onun varligi cisim, cevher, araz, had, zid,es ve ortaktan uzaktir Onun Kuranda zikrettigi gibi eli, yüzü ve nefsi vardir, Allahon Kuranda zikrettigi gibi el, yüz ve nefs gibi seyler, keyfiyetsiz sifatlardirOnun eli, kudreti veya nimetidir denilemez Zira bu takdirde sifat iptal edilmis olurBu, Kaderiyye ve Mutezilenin görüsüdürOnun elinin, keyfiyetsiz sifat olmasi gibi, gazabi ve rizasi da keyfiyetsiz sifatlarindan iki sifattir

Allah, esyayi bir seyden yaratmadi Allah, esyayi olusundan Önce, ezelde biliyordu O, esyayi takdir eden ve olusturandir Allahin dilemesi, ilmi, kazasi,takdiri ve Levh-i Mahfuzdaki yazisi olmadan, dünya ve ahirette hiçbir sey vaki olmaz Ancak onun Levh-i Mahfuzdaki yazisi , hüküm olarak degil, vasif olarak yazilidir Kaza, kader ve dilemek, Onun nasil oldugu bilinmeyen sifatlarindandir Allah, yok olani yoklugu halinde yok olarak bilir, onun yarattigi zaman nasil olacagini bilir,Var olani,varligi halinde var olarak bilir, onun yoklugunun nasil olacagini bilirAllah ayakta duranin ayakta durus halini, oturdugu zaman da oturus halini bilir Bütün bu durumlarda Allahin ilminde ne bir degisme, ne de sonradan olma bir sey hasil olmazDegisme ve ihtilaf, yaratilanlardan olur

Allahin “Allah Musaya hitap etti” 130 ayetinde belirttigi gibi, Musa Allahin kelamini isitti Süphesiz ki Allah, Musa ile konusmasindan önce de, kelam sifati ile muttasifi Yüce Allahyaratmadan da ezelde yaratici idi Allah, Musaya hitap ettiginde, ezelde sifati olan kelami ile konustu Onun sifatlarinin hepsi, mahluklarin sifatlarindan baskadir O bilir, fakat bizim isittigimiz gibi degil O kadirdir, fakat bizim gücümüzün yettigi gibi degil Biz uzuvlar ve harflerle konusuruz Oysaki Allah, uzuvsuz ve harfsiz konusur Harfler mahluktur, fakat Allahin kelami mahluk degildir

Allah insanlari küfür ve imandan hali olarak yaratmis, sonra Onlara hitap ederek emretmis ve nehyetmistir Kafir olan; Kendi fiili, hakki inkar ve reddetmesi ve Allahin yardimini kesmesiyle küfre sapmistir Iman eden de kendi fiili, ikrari, tsdiki ve Allahin muvaffakiyet ve yardimini ile iman etmistir

Allah Ademin neslini, sulbünden insan seklinde çikarmis, Onlara akil vermis, hitap etmis, imani enredip, küfrü yasaklamistir Onlar da onun Rabb oldugunu ikrar etmislerdir Bu , onlarin imanidir Iste onlar bu fitrat üzerine dogarlar Bundan sonra küfre sapan bu fitrati degistirip bozmus olur Iman ve tasdik eden de fitratinda sebat ve devam göstermis olur

Allah, kullarinin hiç birini iman veya küfre zorlamamis Onlari mümin veya kafir olarak yaratmamistir Fakat onlari sahislar olarak yaratmistir Iman ve küfür kullarin fiilleridir Allah, küfre sapani, küfrü esnasinda kafir olarak bilirO kimse daha sonra iman ederse, imani halinde mümin olarak bilir, ilmi ve sifati degismeksizin onu sever

Kullarin hareket ve sükün gibi bütün fiilleri hakikatten kendi Kesbleri (kazançlari)dirOnlarin yaraticisi ise Yüce AllahtirOnlarin hepsi Allahin dilemesi, ilmi,hükmü ve kaderi ile olur

Taatlarin hepsi, Allahin emri, muhabbetti, rizasi, ilmi,dilemesi, kazasi ve takdiri ile vacip kilinmistir Masiyetlerin hepsi de Allahin ilmi, kazasi , takdiri ve dilemesi ile olmakla beraber, rizasi ve emri degildir

Peygamberlerin hepsi de (salat ve selam olsun) küçük,büyük günah,küfür ve çirkin hallerden münezzehtirFakat onlarin sürçme ve hatalari vaki olmusturHzMuhammed , Allahin sevgili kulu, resülü, nebisi, seçilmis tertemiz kuludur O hiçbir zaman puta tapmamis , göz açip kapayacak bir an bile Allaha ortak kosmamaktir O, küçük büyük hiçbir günah islememistir

Peygamberlerden sonra insanlarin en faziletlisi,Ebu Bekr es-Siddik, sonra Ömer el-Faruk, sonra Osman b Affan Zun-Nureyn, daha sonra Aliyyul-Murtazadir Allah hepsinden razi olsun Onlar dogruluk üzere , dogruluktan ayrilmayan, ibadet eden kimselerdirHepsine sevgi ve saygi duyariz HzPeygamberin ashabinin hepsini Sadece hayirla anariz

Bir müslümani , helal saymamasi sartiyla, büyük günahlardan birini islemesi ile kafir sayamayizBu durumdaki bir kimseden iman ismini kaldiramayiz, ona gerçek amlamda mümin der,zBir Müminin kafir olamamakla beraber günahkar olmasi caizdir

Günahlar, mümine zarar vermez demeyiz Keza günah isleyen Kimse Cehenneme girmez de demeyiz Dünyadan mümin olarak ayrilan kimse,fasik da olsa Cehenemde ebedi kalacaktir, demeyiz

Mürcienin dedigi gibi, iyiliklerimiz makbul, kötülüklerimiz de affetdilmistir, demeyizFakat kim bütün sartlarina uygun, müfsit ayiplardan uzak amel isler ve onu küfür ve dinden dönme gibi seylerle bosa çikarmaz ve dünyadan mümin olarak ayrilirsa süphesiz Allah onun amelini zayi etmez, bilakis kabul eder ve ondan dolayi sevapverir, deriz

Allaha ortak kosmak ve küfür disinda, büyük ve küçük günah Isleyen, fakat tevbe etmeden mümin olarak ölen kimsenin durumu Allahin dilemesine baglidirDilerse ona Cehennemde azap eder, dilerse affeder ve hiç azaba ugratmaz

Herhangi bir amele riya karistigi zaman, o amelin ecrini yokeder Keza ucüb(kendi amelini üsütün görmek)de böyledir

Peygamberlerin mucizeleri ve velilerin kerametleri haktir Ancak Haberlerde belirtildigi üzere Iblis, Firavun ve Deccal gibi Allahdüsmanlarina ait olan, onlarin simdiye kadar vukua gelis ve gelecekhallerine mucize de, keramet de demeyizBu onlarin hacetleriniyerine getirmedir Zira , Allah, düsmanlarinin ihtiyaçlarini, onlari derece derece cezaya çekmek ve sonunda cezalandirmak seklinde yerine getirir Onlar da bunu aldanarak azginlik ve küfürde haddiasarlar Bunlarin hepsi de caiz ve mümkündür

Alıntı Yaparak Cevapla

Akaid - İnanç Ve İmani Meseleler

Eski 11-04-2012   #4
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Akaid - İnanç Ve İmani Meseleler



Yüce Allah yaratmadan önce de yaratici, rizik vermeden evvel de riziklandirici idi Allah ahrette görülecektir Müminler Allahi cennette aralarinda mesafe olmaksizin, tesbihsiz ve keyfiyetsiz olarak bas gözleriyle göreceklerdir

Iman; dil ile ikrar kalb ile tasdiktir Gökte ve yerde bulunanlarin imani, iman edilmesi gereken seyler yönünden artmaz ve eksilmez, fakat yakin ve tasdik yönünden artar ve eksilir Müminler iman ve tevhid hususunda birbirlerine musavidirler Fakat amel itibariyle birbirlerinden farklidirlar Islam Allahin emirlerine teslim olmak ve itaat etmek demektir Lugat itibariyle iman ve islam arasinda fark vardir Fakat islamsiz iman imansiz da islam olmaz Onlarin ikisi de bir seyin içi ve disi gibidirler Din ise; iman ve seriatlerin hepsine verilen bir isimdir

Biz, Yüce Allahi kendisini kitabinda tavsif ettigi bütün sifatlariyla gerçek olarak biliriz Hiç kimse Allahin sanina layik sekilde hakkiyla ibadet etmege kadir degildir Fakat insan ancak Allahin kitabinda, Rasulullahin bildirdigi ölçüde Allaha ibadet eder

Bütün müminler; marifet yakin, tevekkül, muhabbet, riza, korku ve ümit ve iman hususunda birbirlerine musavidirler Bu konuda imanin disindaki hususlarda farklilasirlar

Allah, kullarina karsi lutufkardir, adildir, kulun hakettigi sevabi lütfuyla kat kat fazlasiyla verir Kulunu, adaletinin icabi olarak isledigi günahdan dolayi cezalandirir Keza lütuf olarak bagislar da

Peygamberlerin sefaati haktir Peygamberimizin sefaati, günahkar müminler ve onlardan büyük günah isleyip cezayi hak etmis olanlar için hakk ve sabittir

HzMuhammed cahiliyye düzenini yikmakla ise basladi Ilk önce "La ilahe illallah" düsturu ile kalbleri cahiliyye pisliklerinden arindirdiÇünkü tarih boyunca bütün kötülüklerin anasi cahili düzen ve yapilanmalar olmustur Kötülüklerin anasini ortadan kaldirmadan kötülükten kurtulmak mümkün degildir Bu nedenle diyoruz ki; HzMuhammed bir statükocu degildi Cahiliyye düzenini sosyal, ekonomik ve kültürel anlamda yerle bir etmis, kökünden devirmisti Nitekim Veda Hutbesinde bütün beseriyete karsi söyle sesleniyordu:

"DIKKAT EDIN! BÜTÜN CAHILIYE EMIRLERI (KANUNLARI, YASALARI, HÜKÜMLERI) AYAKLARIMIN ALTINDADIR VE HEPSI DE AYAKLARIMIN ALTINDADIR VE HEPSI DE KALDIRILMISTIR" Görüldügü gibi HzMuhammed ve kendisine inananlar cahiliyye düzenini ayaklar altinda çignetmislerdir Esasen islama teslim olmak; bütün beseri rejimleri ayaklar altina almayi zaruri kilar

Takva sahibi olmanin alameti, ihrama girenin ihram halinde kendisine kelamdan menettigi gibi kelamdan nefsini menetmektir Ve "Takva sahibi seriat-i islamiyeyi iyice bilmek zorundadir Aksi halde farkinda olmadan takvadan çikar"

Tarih boyunca tüm peygamberlerin ilk vazifesi inanç inkilabini gerçeklestirmek olmustur Inanç inkilabi gerçeklesinceye kadar ahkamlarin tatbikati ertelenebilir Çünkü tevhidsiz ahkamlarin tatbikati; hem insanin fitratina yükletilen bir güç ve hem de islenen en büyük suçtur

Kiyamet günü amellerin mizanla tartilacagi hususu haktir HzPeygamberin havzi haktir Kiyamet günü, hasimler arasinda iyilikler, alinarak kisas ve hesaplasma olmasi haktir Iyilikler bulunmadigi takdirde kötülüklerin atilmasi, hak ve caizdir

Cennet ve cehennem halen yaratilmistir, ebediyyen de fani olmayacaklardir Huriler ebediyyen ölmezler Yüce Allahin cezasi da, sevabi da ebedidir

Allah diledigini kendisinin bir lutfu olarak hidayete ulastirir Diledigini de adaletinin geregi olarak sapikliga düsürür Allahin sapikliga düsürmesi, hizlanidir Hizlanin manasi ise; Allahin razi olacagi seylerden onun muvaffak kilmayip, yardimini kesmesidir Bu Allahin adaleti geregidir Keza, Allahin günahkarlari, isyanlari sebebiyle cezalandirmasi da adaleti icabidir

Seytan, mümin kuldan imani baski ve cebirle alir, dememiz dogru degildir Fakat kul imani terkederse seytan da onun imanini alir, deriz

Kabirde Münkerle Nekirin sualleri haktir Kabirde ruhun cesde iade edilmesi haktir Bütün kafirler ve asi müminler için kabir sikintisi ve azabi haktir

Alimlerin, Allahin sifatlarini farsça(Arapçadan baska bir dille) söylemeleri caizdir Fakat Yed yani el kelimesi, Allahin sifati olarak söylenemez Fakat fasça olarak Ruy-i Huda Allahin yüzü demek degil, keramet ve zillet manasindadir Itaatli olarak kul, Allaha keyfiyetsiz olarak, asi kul ise keyfiyetsiz olarak Allahtan uzak olur Yakinlik, uzaklik ve yönelmek yalvaran kula racidir Keza, cennette komsuluk ve Allahin önünde bulunmak, keyfiyetsiz seylerdir

Kuran Allahin rasulüne indirilmis olup, mushaflarda yazilidir Kemal manasinda Kuran ayetlerinin hepside fazilet ve büyüklük bakimindan Birbirine müsavidir Fakat bazisinda zikir ve zikredilen fazileti bahis konusudurayetel kürsi buna misaldir Burada zikredilen Allahin yüceligi, azameti ve sifatlaridir Bu ayette hem zikir, hem de zikredilenin fazileti olarak, iki fazilet biraraya gelmistir Bu kisimda ise sadece zikir fazileti vardir Kafirlerin kissalarinda oldugu gibi, bu ayetlerde zikredilenin bir fazileti yoktur, Çünkü zikredilenler kafirlerdir Keza Allahin isim ve sifatlarinin hepsi de azamet ve fazillette musavidir, aralarinda farklilik yoktur

HzPeygamberin anne ve babasi islam gelmeden önce öldüler Kasim, Tahir ve ibrahim Allah rasulünün ogullari, Fatima, Rukiyye, Zeyneb ve Ümmügülsüm de kizlariydilar

Insan tevhid ilminin inceliklerinden herhangi birinde güçlükle karsilasirsa, sorup ögrenecegi bir alim buluncaya kadar, Allah katinda dogru olana inanmasi gerekir Böyle bir kimseyi arayip bulmakta gecikmesi degildir Bu hususta tereddüd edilerek beklemek mazur görülmez Eger tereddüt ederek beklerse kafir olur

Mirac haberi haktir Onu reddeden sapik ve bidatci olur Deccalin, yecüc ve mecucun ortaya çikmasi, günesin batidan dogmasi, HzIsanin gökten inmesi ve sahih haberlerde bildirilen kiyamet alametlerinin hepsi de hakktir

Yüce Allah en diledigini dogru yola hidayet eder

"Her çaga ait bir medeniyet O çagin güç kaynaklarina hakim olmus ve onlari üretip gelistiren toplumlar ve milletler tarafindan kurulabilir" iste islam medeniyeti içerisinde bu vazifeyi hakkiyla ifa etmisolan kutlu zincirin bir halkasi olan Ebu Hanifenin Islam Akaidi yani Müslümanin inanç boyutunu izah eden bu kisa ama öz yüzlerce sayfa ile serh edilen Fikh-ul Ebsat adli eserini sizlere sunuyor ve dualarinizi bekliyoruz Hakikat su ki Itikadi mevzularda cehalet Hakk Teala indinde mazeret degildir onun için dünyaya gelis gayesinin anahtari hakkiyla kulluk etmekse hakkiyla kullugun basi hakkiyla imandir neye nasil ve neden inanacagini bilmeyenler hayatlarinin gayelerini de bilemeyeceklerdir

Alıntı Yaparak Cevapla

Akaid - İnanç Ve İmani Meseleler

Eski 11-04-2012   #5
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Akaid - İnanç Ve İmani Meseleler



Cinler

Cinler, melekler ve seytanlar gibi akil ve duyu organlarimizla kavrayamadigimiz, görünmeyen-bilinmeyen varliklardandir Cinler hakkinda, tüm yaratilanlarin yaraticisi Yüce Rabbimizin insanliga ulastirdigi mesajlarin bir arada oldugu Kur'an-i Kerim de bilmemiz gereken ölçüde bilgi verilmistir

Cinnin yaratilisi su sekilde ifade olunmaktadir:

"Cinleri öz atesten yaratti "(Rahman Suresi) " Cinleri de daha önce zehirli atesten yaratmistik"(Hicr 27)

Kur'an-i Kerim'de degisik lâfizlarda 32 yerde cinden bahsedilmektedir Bunlardan 22'si cinn, 5'i cânn, 5'i de cinnet olarak geçmektedir;

Cinn :Isra (88), Kehf (50), Zariyat (56), Rahman (33), Araf (38,179), Neml (17,39), Fussilet (25,29), Ahkaaf (28,29),

Sebe (12,14,41), Cinn (1,5,6), En'am (100,112,128,130)

Cânn : Hicr (27), Rahman (15,39,56,74)

Cinnet : Hûd (119), Secde (13), Saffat (158) 2kez, Nâs (6)

"De ki: Cinlerden bir toplulugun dinleyip de söyle söyledikleri bana vahyolunmustur: Gerçekten biz, hârikulâde güzel bir Kur'an dinledik Dogru yola iletiyor, ona iman ettik Kimseyi Rabbimize asla ortak kosmayacagiz Hakikat su ki, Rabbimizin sâni çok yücedir O, ne es ne de çocuk edinmistir Dogrusu bizim beyinsiz olanimiz, Allah hakkinda pekasiri yalanlar uyduruyormus Halbuki biz, gerek insanlar gerekse cinler Allah hakkinda asla yalan söylemezler, sanmistik Su da gerçek ki, insanlardan bazi kimseler, cinlerden bazi kimselere siginirlardi da, onlarin taskinliklarini arttirirlardi Onlar da sizin sandiginiz gibi, Allah'in hiç kimseyi tekrar diriltmeyecegini sanmislardi Dogrusu biz, gögü yokladik, fakat onu sert bekçilerle, alev huzmeleriyledoldurulmus bulduk Halbuki, biz onun bazi kisimlarinda dinlemek için oturacak yerler (bulup) oturuyorduk; fakat simdi kim dinlemek isterse, kendisini gözetleyen bir alev huzmesi buluyor Bilmiyoruz, yeryüzündekilere kötülük mü murat edildi, yoksa Rableri onlara bir hayir mi diledi? Gerçekten biz, -kimimiz sâlih kisiler, kimimiz ise bunlardan asagida olmak üzere- türlü türlü yollar tutmustuk Su gerçegi süphesiz anladik ki, biz yeryüzünde bulunsak da Allah'i âciz

birakamayacagiz, baska yere kaçmakla da elinden kurtulamayacagiz Dogrusu biz, o hidayeti isitince ona iman ettik Kim Rabbine iman ederse, artik ne bir eksiklige ugratilmasindan ne de haksizlik edilmesinden korkar Içimizde, teslimiyet gösterenler de var, hak yoldan sapanlar da var Teslimiyet gösteren kimseler, dogru yolu arayanlardir Hak yoldan sapanlara gelince, onlar cehenneme odun olmuslardir" (Cinn Suresi 1-15)

"Aldatmak için birbirlerine cazip sözler fisildayan cin ve insan seytanlarini her peygambere düsman yaptik Bu seytanlar ahrete inanmayanlarin kalblerinin o sözlere yönelmesi, ondan hosnut olmasi ve kendilerinin isledikleri suçlari islemeleri için böyle yaparlar Rabbin dileseydi bunu yapamazlardi, sen onlari iftiralari ile basbasa birak"

(En'am Suresi 112-113)

" Allah hepsini toplayacagi gün, "Ey cin toplulugu! Insanlarin çogunu yoldan çikardinz" der, insanlardan onlara uymus olanlar, "Rabbimiz! Bir kismimiz bir kismimizdan faydalandik ve bize tayin ettigin surenin sonuna ulastik" derler "Cehennem, Allah'in dilemesine bagli olarak, temelli kalacaginiz duraginiz" der Dogrusu Rabbin hakimdir, bilendir Zalimlerin bir kismini, kazandiklarindan ötürü diger bir kismina böylece musallat ederiz "Ey cin ve insan toplulugu! Size ayetlerimi anlatan, bugünle karsilasmamizdan siziuyaran peygamberler gelmedi mi?" "Kendi hakkimizda sahidiz" derler Dunya hayati onlari aldatti da inkârci olduklarina, kendi aleyhlerinde sahidlik ettiler" (En'am Suresi 128-130)

"Cinleri öz atesten yaratti O halde, Rabbinizin nimetlerinden hangisini yalanlayabilirsiniz?"(Rahman Suresi 15-16)

"Ey cin ve insan topluluklari! Göklerin ve yerin çerçevesinden çikip gitmeye gücünüz yetiyorsa geçin Ancak büyük bir güçle çikip gidebilirsiniz" (Rahman Suresi 33)

" Sabah gidisi bir aylik mesafe, aksam dönüsü yine bir aylik mesafe olan rüzgâri da Süleyman'a (onun emrine) verdik ve onun için erimis bakiri kaynagindan sel gibi akittik Rabbinin izniyle cinlerden bir kismi, onun önünde çalisirdi Onlardan kim emrimizden sapsa, ona alevli azabi tattirirdik Onlar Süleyman'a kalelerden, heykellerden, havuzlar kadar (genis) legenlerden, sabit kazanlardan ne dilerse yaparlardi Ey Davud ailesi! Sükredin Kullarimdan sükreden azdir! Süleyman'in ölümüne hükmettigimiz zaman, onun öldügünü, ancak degnegini yiyen bir agaç kurdu gösterdi (Sonunda yere) yikilinca anlasildi ki cinler gaybi bilselerdi, o küçük düsürücü azap içinde kalmazlardi " (Sebe Suresi 12-14)"

Bu bilgiler dogrudan ve isaret yoluyla verilmekte Hadislerin isiginda açiklanma gerekirse insan benzeri varliklardir Yeryüzünde yasadiklari gibi göge de yükselebilirler Bizim anladigimiz manada atessel degil isinsal yaratiklar olmasi muhtemeldir Isigin enerjiye dönüstürülmesinde saglanacak ilerlemelerle birlikte onlarla ilgili bir sir perdesininde kalkmasi beklenilmektedir

Cinlerinde erkegi ve disileri oldugu gibi onlarda ürerler ve ölürler Akil ve irade sahibidirler Onlar da insanlar gibi emir ve yasaklara uymak Allah'a ibadet etmek için yaratilmislardir Insanlarin peygamberleri onlarinda peygamberleridir Cennetle de nimetlendirilecekleri oldugu gibi Cehennemle de azablandirlacak olanlari vardir

Yeryüzündeki çalismalari devam etmekle beraber, peygamberimizden sonragökyüzüne çikip bilgi edinme girisimleri, koruyucu melekler ve delici alevlerle engellenmistir

Farkli kültürel seviyelerdedir HzSüleyman devrinde ileri derecede bilimsel ve sanatsal etkinlikleri görülmüstür Ordu da yer aldiklari gibi, mühendislik, ustalik ve dalgiçlik görevi yapmislar, heykeller, büyük havuzlar ve sabit kazanlar insa etmislerdir Günümüzde laboratuvar düzeyinde çalismalari yapilmakta olan, esyanin isinlamasina sahip bilgiyi onlar bundan üçbin yil önce elde etmislerdi Geçen bu kadar süre içinde teknolojilerinde ilerleme kaydetmedikleri düsünülemez elbette Çagimizda görüldügü söylenen ufolar, uçan daireler, merihliler'i n onlar olmadigi ne malum Yeryüzü medeniyetine katkida bulunduklarini veya bulunacaklarini, HzSüleyman örnegi önümüzde iken söylememek mümkün mü?

Isinsal vücut yapilarindan kaynaklanan hizlari, engelleri asma özellikleri yönündeki üstünlüklerinin yanisira, mantik ve muhakeme yönünden insanlardan hayli geridirler Ancak insanlarin anarsi çikarma, kan dökme gibi bazi olumsuz özellikleri daha belirgindir

" Hatirla ki Rabbin meleklere: Ben yeryüzünde bir halife yaratacagim, dedi Onlar: Bizler hamdinle seni tesbih ve seni takdis edip dururken, yeryüzünde fesat çikaracak, orada kan dökecek insani mi halife kiliyorsun? dediler Allah da onlara: Sizin bilemiyeceginizi herhalde ben bilirim, dedi" (Bakara 30)

Cinler, ne gelecegi bilerler ne de kendileri disinda olan olaylari bilebilirler Gayb bilgisi Allah'a mahsustur

"De ki: Göklerde ve yerde, Allah'tan baska kimse gaybi bilmez Ve onlar ne zaman diriltileceklerini de bilmezler" (Neml Suresi 65) Medyum, cinci ve falcilarin araciligiyla onlardan edinilecek gelecek ve geçmise ait bilgilerle hayati yönlendirmeye kalkismak onlara ibadettir, ilkelliktir, çag disiliktir Allah Resulü'nün ifadesiyle Kur'an-a inançsizliktir, inkara yuvarlanmaktir Öyle veya onlardan alinacak bilgiler Islam hukukuna göre geçersizdir Dogrularin içine ekledikleri yanlislara güvenilebilinir mi? Hangisi dogru hangisi yanlis bilinebilinir mi? Bir kere bir ikileme düsüldükten sonra çikilabilinir mi?

Cinlerin insanlari görmelerine bir mani yoksa da vücut yapilarimizin farkliligi sebebiyle insanlarin onlarla isitilebilir ve görülebilir fiziksel bir beraberlige girmelerinde engeller bulunmaktadir Bunun yani sira peygamberler ve seçilmislerin kendilkeri ile görüstükleri gerçektir Dogruluklarina artik neredeyse kusku duyulmayacak sekilde çoklukla yasanan, belki de siz su satirlari okuyanlarinda yasadigi ve yasanmaya devam eden olaylar, bir cin maskaraligi olan ruh çagirma oturumlar ve benzeri müsahedelere dayanan çesitli TV kanallarinin gizemli adlar altinda yayinladiklari istisnai olaylar insanlarla cinler arasinda iliski kurulabilecegine bir kanit olarak niye kabul edilmesin ki?

Bu arada unutulmasin ki, onlarin hep görülmez olmadigini düsüncesine saplanmayalim Bazi seytanlasmis insanlarin varligi malumlarinizdir Bu tip insanlardan Allah'a siginilmasi Kur'an da açiklanmaktadir

"O sinsi vesvesenin serrinden, O ki insanlarin gögüslerine (kötü düsünceler) fisildar Gerek cinlerden,gerek insanlardan(olan bütün vesvesecilerin serrinden Allah'a siginirim!" (Nas 4-6)

Bilmedigimiz yöntemlerle zarar verme kapasitesine sahip seytanlasmis cinler vesvese verebilir, kalplerimize ser tohumlari ekebilirler Dinimizde haram olan büyü türü isleri oyunlarina alet edebilirler Ancak su unutulmamalidir ki mahiyeti bilinmeyen fisildamalar disinda hayatimiza müdahale yetkileri yoktur Inançlarini yasayan, Allah'i zikreden ve kendilerinden Allah'a siginan müminler üzerinde cinlerin hiç mi hiç etkileri yoktur

"Kur'an okudugun zaman o kovulmus seytandan Allah'a sigin! Gerçek su ki: Iman edip de yalniz Rablerine tevekkül edenler üzerinde onun (seytanin) bir hakimiyeti yoktur Onun hakimiyeti, ancak onu dost edinenlere ve onu Allah'a ortak kosanlaradir Kur'an okudugun zaman o kovulmus seytandan Allah'a sigin! " (Nahl 98-100)

Bilinmelidir ki cinlerin muminleri, insanlarin müminleri gibi bizim kardeslerimiz, dünya ve ahiret dostlarimizdir

Bizler gibi mükellef varliklar olan cinler kendileri gibi görünmeyen olan, müsterek düsmanlarimiz olan seytanlar tarafindan saptirilmaya çalisilmaktadir Görrünmez olmalarindan dolayi onlari birbiriyle karistirmamak lazimdir Seytanlar cinlerden farkli olup serlere odaklanmis varliklardir

Varliklari peygamberimiz tarafindan açiklanan cinler aleminin hayvanlari, mükellef varliklar olan cinlerle karistirilarak cinlerin yilan ve köpek gibi suretlere girdikleri yanilgisina düsülebilimnmektedir Allah'a muhatap olma yüceligine erdirilmis, Kur'an insani olmaya aday varliklar olan sorumlu cinlerin hayvan suretlerine sokulup korku salinmasi maalesef hadislere kadar sokulabilmistir

Bir diger yaniltici husus da bazi hadisler de hastalik etkeni olarak gösterilen ve görünmez olma nitelikleri sebebiyle kendilerine görünmez varliklar anlamina cin denilen mikroplar türünde varliklarin, mükellef varliklar olan cinleranlamina algilatabilmesidir Bu bir hatadir, bu hataya düsmemelidir

Cinlerin Peygamber Efendimize Imâni

Insanlarin ve cinlerin tamamina peygamber olarak gönderilen peygamberimiz halkini imana davet etmek için gittigi Taifden üzgün dönmekteydi Sabah olmak üzereydi Namaza durmustu

O gün, cinleri hayrete düsüren bir olay olmustu Cinler o ana kadar, semâlara dogru yükselip meleklerin konusmalarina kulak hirsizligi yaparak dinlerlerdi Fakat o gün bu maksatla göklere dogru yükselmek istediklerinde üzerlerine atesvari gök taslari atilmisti Semada meydana gelen bu olayin, yeryüzündeki önemli bir meseleden kaynaklanabilecegini düsünerek her tarafa yayilmis, arastirmaya baslamislardi

Nasibin cinlerinden ileri gelen bir heyet, peygamberimizin bulundugu yere gelmisler, okudugu Kur'an-i Kerim'i dinlemisler, semada ceryan hadisenin sebebini anlamislar ve sonra kavimlerinin yanina dönmüslerdi Bu durum Âyet-i Kerimelerde su sekilde açiklanmaktadir:

"Hani cinlerden bir gurubu, Kur'an'i dinlemeleri için sana yöneltmistik Kur'an'i dinlemeye hazir olunca (birbirlerine) "Susun" demisler, Kur'an'in okunmasi bitince uyaricilar olarak kavimlerine dönmüslerdi Ey kavmimiz! dediler, dogrusu biz Musa'dan sonra indirilen, kendinden öncekini dogrulayan, hakka ve dogru yola ileten bir kitap dinledik Ey kavmimiz! Allah'in davetçisine uyun Ona iman edin ki Allah da sizin günahlarinizi kismen bagislasin ve sizi aci bir azaptan korusun"(Ahkam Suresi 29-31)

Bu vak'a, cinlerin Peygamber Efendimizle ilk karsilasmasiydi Bundan sonra yine bir gün Peygamber Efendimiz ashabina söyle hitap etti:

"Ben gece vakti gidip cinlere Kur'an okumakla emrolundum Pesmden kim gelecek?" Resûl-i Ekrem bu sözü ikinci ve üçüncü defa tekrarlamissa da ashab gene önlerine bakmislardi Son tekrarinda Ibn-i Mesud "Ben gelirim" dedi ve birlikte Mekke'nin üst tarafinda Si'b-i Hacûn'a kadar yürürler Oraya vardiklarinda Resulullah bir çizgi çizer ve;

"Ben sana dönüp gelesiye kadar buradan disari çikma!" diye tembih eder ve ayrilir Ibn-i Mesud siddetli bir gürültü isitir Cinler Resûl-i Ekrem'in üzerinde keklikler gibi uçusmakta, ayaklari ile taslari yuvarlamaktaydilar Bazilari da def çalmaktaydi Nihayet peygamberimiz kusattilar, ve onu göremez olur Ayaga kalkar Resullullah eliyle oturmasini isaret eder Kur'an okumaya basladiginda, cinler yere yapisir halde dururlar ve görünmez olurlar

Nihayet peygamberimiz ona gelir, buyurur ki

"Bana gelmek istemistin degil mi? Eger gelseydin sana iyilik getirmezdi Onlar cindi Kur'an dinlemek üzere gelmislerdi, sonra kavimlerini inzar etmek üzere döndüler Benden azik istediler Ben de kendilerine kemik ve deve pisligini azik olarak tahsis ettim Kimse kemikle ve bir de deve pisligi ile taharet almasin" buyurdu

Cincilik

Ayet ve hadisslerin cinlerin varligindan bahsedip daha fgazla açiklama yapmamasinin meydana getirdigi bilgi boslugu ve merak, Islam toplumlarinda hemen her dönemde çesitli kimselerin bu alanda özel bilgi sahibi oldugu iddiasiyla ortaya çikmasina da adeta uygun bir ortam hazirlamistir Bazi Islam bilginlerinin cinlerin insan üzerindeki olumlu veya olumsuz birçok etkiye sahip oldugu seklindeki görüsleri, cinlerin sihir ve büyü araci olarak kullanilmasina veya böyle bir iddiaya kaynaklik etmis, neticede diger faktörlerinde sonucu, gerek müslüman toplumlarda gerekse diger Bati ve dogu toplumlarinda cincilik bir sektör haline gelmistir

Ancak cinlerle ilgili olarak ayet ve hadislerde bildirilenlerin disindaki yorumlarin eski Iran, Türk ve Hint kültüründen intikal ettigi anlasilmistir Islam alimlerinin çogunlugu, cinlerin tesirinden kurtulmak için Kur'an okumanin yeterli olacagini belirtmisler ve baska bir yola basvurulmasini dogru bulmamislardir

Su halde müslüman bir kimsenin cinlerden korkmamasi ve Allah'in izni olmadan, bir varligin diger bir varliga zarar veremeyecegine gönülden inanmasi gerekir Diger varliklardan gelecek zararlara karsi Allah'a siginmak gerektigi gibi cinlerden gelebilecek zararlar husuusunda da ayni tutuma sadik kalmalidir Nitekim Peygamberimiz'in de cinlerin insani etkilemesine karsi Ayetü'l-kürsi'yi ve Muavvizeteyn'i (Felak ve Nas sureleri) okuyarak bu yönde davranis gösterdigi rivayet olunmustur

Ilk çaglardan beri cinlerle ilgilenme, onlardan bilgi toplama pesinde kosanlar ve bu ugurda ömür tüketenler, bütün insanligin degil, tek bir insanin hidayetine yetecek kadar bir bilgi birikimi bile elde edememislerdir müslümanlarin bu bilgilerle yetinmesi, insanoglunun bilinmeyene ve gizemliye olan tabii merakini istismar ederek bumdan çikar saglayan, yaptiklari ise de dini bir görünüm ve mahiyet atfeden kimselere itibar etmemesi gerekir Cinciler etrafinda daha çok bilgisi eksik, çaresizlik ve imkansizlik içinde olan kimselerin kümelestigi dikkat çekicidir Dikkatli olalim, aldanmayalim

Kaynakça:

1) Kur'an-i Kerim

2) ARiza Demircan, Cuma Hutbesi

3) Tenkitlerim, Tetkiklerim ve Makalelerim, Mehmet Emre

4) Ilmihal, Türkiye Diyanety Vakfi, Islami arastirmalar Merkezi

Alıntı Yaparak Cevapla

Akaid - İnanç Ve İmani Meseleler

Eski 11-04-2012   #6
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Akaid - İnanç Ve İmani Meseleler



Hastalıklar kimine rahmet kimine zahmettir

Allah'ım, şifa ver

Böbrek ve kalp yetmezliğinden tutun, şeker ve yüksek tansiyona, herhangi bir organında sürekli hastalık taşımaktan, her gün ilâç kullanmayı veya düzenli aşı olmayı gerektirenine kadar yığınla problem var

Sürekli olmasa da, ameliyatı veya ciddi bir tedaviyi şart kılan nice hastalıklarla karşı karşıyayız Yapılan istatistik araştırmalarda, yaşayan insanların beşte biri hastalardan oluştuğuna göre, hayatınızın bir döneminde ciddi bir hastalıkla ya karşılaşmışsınız ya da karşılaşacaksınızdır "Hayatımda bir aspirin bile kullanmadım" diyenler ise, hem çok azınlıkta, hem de çok gerilerde kaldılar

Eğer hasta sizseniz, acıyı bir kere çekersiniz Eğer anne baba, eş, kardeş veya ciğerpâresi evlâdınız ise, iki kez acı çekersiniz Özellikle ailenin en önemli iki direği olan eşlerden biri hastaysa, evde huzur ve sevinç kalmayabilir Çocuğunuz hastaysa, her gün kan ağlarsınız Kim bilir, bir türlü güneş ışığının doğmadığı uzun gecelerde yavrunuzun başında ağlarken, onun derdini çekmeye gönülden razı olursunuz Belki, "Allah'ım, şifa ver" diye dua ederken, "Evlâdımın yerine bu derdi ben çekeyim" bile dersiniz

Öyle hastalıklar vardır ki, hastane eviniz olur, yuvanızı unutursunuz "Hastane önünde incir ağacı/ Doktor bulamadı bana ilâcı" diye yanık bir türkü tutturan hasta, bir yanda "Çaresiz dertlere düştüm Doktor bana bir çare" şarkısını içli içli söyleyen komşusuna kulak kabartır Geçmez günler bir türlü Olmaz sabah hiçbir zaman Geceler sonsuz gibi gelir insana Yatağa esir olur, özgürlüğü özlersiniz hep

Ne doktora para yetişir, ne ilâca Belki bazen şanslı olduğunuzu düşünürsünüz "İyi ki, sıcak bir hastane yatağındayım İyi kötü bir doktorum, bazen azarlayıp fırça atsalar da hemşirelerim ve hasta bakıcılarım var" diye sevinirsiniz

Sağlığın kıymetini bilmek için hasta olmak gerekmiyor

İster kolayca tedavi edilebilsin, ister çok uzun sürsün tüm hastalıkların bize kazandırdıkları ve mesajları vardır

Bir kere sonsuz şefkat ve merhamet sahibi olan Rabbimiz, hastalıkları bize işkence etmek için veriyor değildir O bizim acı çekmemizden ve ağlamamızdan memnun olmaz Sürekli mutlu ve sevinçli olmamızı ister Buna rağmen başta en sevdiği insanlar olan peygamberlere hastalıkların en ağırını verdiğine göre; bunda başka rahmet tecellileri vardır

Hem yarattığı her şeyde sayısız hikmetler bulunan O Hakîm–i Mutlak, hastalığı boş, anlamsız, sebepsiz ve gayesiz olarak vermiş olamaz Elbette hastalıklarda çok hikmetler ve gayeler vardır

Hastalık her şeyden önce Rabbimizin bize verdiği nimetlerin değerini takdir etmemize vesile olur Midemize, kalbimize, gözümüze gelen bir hastalık bu organlarımızın ne kadar kıymetli ve sağlıklı yaşamanın büyük bir nimet olduğunu anlatır bize Böylece sayıları belki de yüzü bulan maddî ve manevî organlarımızın ve duygularımızın paha biçilmez değerde olduğunu anlar, bunları bize ihsan eden Zat–ı Zülcelâle sonsuz şükrederiz

Burada şu soru aklınıza gelebilir:

"Sağlığın kıymetini bilmek için hasta olmak gerekiyorsa, kıymetli olan sağlığı tadamamış oluyoruz Sağlıklı olmadıktan sonra kıymetini bilmemiz bir anlam ifade eder mi?"

Nefsimize gelen bu sorunun cevabını vermek çok kolay…

Birincisi, hayatının belli bir döneminde hasta olan insanların sağlıklı organları ve sağlıklı yılları daha çoktur Dolayısıyla kıymetini öğrendiği sağlığı doya doya yaşıyor demektir Ömür boyu hasta olan insanlar yok denecek kadar azdır Meselâ, birkaç yıl hastalık çeken bir insan, ömrünün geri kalan kısmında sağlıklıdır

Bu konuda 18 sene hastalık çeken ve sabır kahramanı olarak bilinen Hz Eyyûb Aleyhisselâm'a, "Hastalığın geçmesi için Cenab–ı Hakka dua etsen olmaz mı?" diye soran hanımına verdiği cevap ne kadar ibretlidir:

"Benim bolluk ve refah içinde yaşadığım müddet 80 yıldır Çekmiş olduğum darlık ve sıkıntılı zaman ise, daha bu süreye ulaşmamıştır Bu durumda ben Allah'tan utanırım Ona bu hâlin üzerimden gitmesi için nasıl dua ederim"

Keşke dünyada iken biz de bu musibetlere uğrasayadık

Hem hastalık çektiğimiz organımız bir tane, bazen çok nadir olarak birkaç tanedir Ağır bir kalp veya karaciğer rahatsızlığı geçiren bir insanı düşünün Bu hâliyle tedavi edilince er geç şifaya kavuşabilmektedir

Acaba bütün organlarınızın rahatsız olduğunu düşünün Bir insan buna dayanabilir mi? Bırakın bütünü, aynı anda on hastalığı bulunan bir kimseyi hayal edin Yaşamak ölümden beter olmaz mı?

Demek her hâlimizde hastalığı verene şükretmemiz gerekmektedir

Hastalık aynı zamanda günahların affına ve sevapların kazanılmasına vesiledir Hadislerde, her hastalığın günahları affettirdiği, bir insanın kendi gayretiyle ulaşamayacağı makamlara yücelttiği belirtilir Hatta âhirette bazı kimselerin, hastaların ulaştığı makamları görünce, "Keşke dünyada iken biz de bu musibetlere uğrasaydık" diyecekleri anlatılır

Madem dünya hayatı gelip geçicidir, önemli olan sonsuz âhiret hayatıdır Bakî meyveler veren hastalıktan şikâyet etmek değil, sabretmek, belki bir şekilde memnun olmak gerekir

Hem küçük büyük herhangi bir hastalığa yakalanan kimse, Allah'ı ve âhireti daha çok düşünür Dünya heveslerine ve eğlencelerine dalmaz Bu netice ise, dünyalar verilse hiçbir şekilde yerini dolduramayacak kadar büyük bir kazançtır Kişinin, gelip geçici ve aldatıcı hayata dalmayıp sonsuz hayatına yönelmesinden daha önemli ne olabilir?

Hastalık insanı melekleştirir

Özelikle uzun süren hastalıklara yakalanan insanlar için hastalık, güzel bir mânevî hâl verir O kimseler âdeta bir ayakları dünyada, bir ayakları âhirette gibi yaşarlar Her an Allah'a dua eder, O'ndan medet isterler Dünyayı kalben terk eder, gönüllerini âhirete bağlarlar Ağır bir karaciğer rahatsızlığı geçiren kıymetli bir dostumuz meselenin bu yönünden ehemmiyetle bahsetmişti Gerçekten de ölümcül bir hastalığa yakalanmak dış görünüşü itibarıyla kötüdür; fakat sürekli âhirete hazır bir hâlde bulunmak mânen çok lezzetlidir Âdeta her an şahadeti bekleyen bir asker gibi, hâlis ve sırf Allah rızasını gözeten bir ruh hâleti vardır

Bir de hastaya bakanların durumu vardır Görünüşte çok zor, zahmetli, sıkıntılı olan bu hizmet de hem çok sevaplı, hem çok hikmetlidir Hastanın kazandığı mânevî hâl ve sevabın bir misli veya benzeri, hastaya bakanlar için de geçerlidir Eğer evimizde baktığımız hasta, babamız veya annemiz ise, bu hizmet bize âhiretimizi kazandıracaktır Peygamberimiz "Anne ve babasının ömrünün sonuna yetişip de cenneti kazanamayanın burnu sürtülsün" buyurmuştur Demek ki, onları memnun etmek, cenneti kazandıran bir hizmettir

Acelecilik öldürür, sabır yaşatır

Belki bir gün daha fazla yaşamayı başaran, tam o buluşun ortaya çıktığı zamana yetişecektir Belki kendini kötümserliğe ve ümitsizliğe atan birkaç gün sonra öğreneceği yeni bir tedavi usulünü göremeden gitmiş olacaktır 17 Ağustos depreminde iki kişi göçük altında kalmış Birisi sabırla kurtarılmayı beklemiş, diğeri dayanamayıp intihar etmiş Oysa tam intihardan birkaç saat sonra enkaz açılmış ve kurtarıcılar gelmişti Sabreden kurtuldu, diğeri öldü Sabırsızlığın sonunu görüyorsunuz Aynı husus, hastalıklar için de geçerlidir

Daima sabır, şükür, dua ve arayışla morali yüksek tutmak gerekir

Moral; sevinç, mutluluk, huzur, gülmek demektir Ağır bir hastalık geçiriyorsanız, ne yapıp edip sizi üzüntüye sevk edecek unsurlardan uzak durmalı, sizi sevindirecek yolları keşfedip uygulamalısınız Tek başına "gülmenin" bile en ölümcül bir hastalığı iyileştirdiğini duydunuz mu?

Norman Cousins, "Bir Hastalığın Anatomisi" isimli kitabında "çınlayan bir kahkaha"nın "içsel bir jogging" olduğunu belirtir Cousins, ağır bir kanser hastasıdır Doktorlar yaşama şansının yüzde birden bile az olduğunu söylerler Ama o kötümser olmaz En çok sevdiği komedyenlerin filmlerini alır ve kahkahalar atarak her gün izler Sonuç muhteşemdir Gülmekle, ümit ve cesaret kazanmış, iç organlarına hareket gelmiştir Şaşılacak şey: Norman Cousins, gülme sayesinde aksilikleri aşıp hayatta kalmayı başarabilmiştir

Allah'ın ihsan ettiği bir mucize olan gülmek, böyle olağanüstü bir etki gösterirse, hastayı mutlu edecek diğer davranışların yan yana geldiğini düşünün O hasta neden iyileşmesin?

Ağır hastaya kesinlikle kızmadan, onu kırmadan, sürekli iyi davranmak, güler yüzlü ve tatlı dilli olmak gerekir Eğer hasta dua ve tevekkülle kendisini besliyorsa iki kat mutlu olur

Kaynak: Beyan dergisi, 08-2004

Alıntı Yaparak Cevapla

Akaid - İnanç Ve İmani Meseleler

Eski 11-04-2012   #7
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Akaid - İnanç Ve İmani Meseleler



İmân Ağacı ve Meyveleri

Yüce Allah harika bir teşbihle imanın insan gönlündeki yerini ve davranışlarındaki tezahürünü şöyle ifade etmiştir: “Görmezmisin ki Allah nasıl bir misal getirdi? Güzel bir kelime, kökü yerde sabit, dalları gökte olan güzel bir ağaç gibidir O ağaç Rabbinin izniyle her zaman meyvesini verir İşte Allah öğüt alsınlar diye insanlara böyle misaller getirir (İbrahim, 24 - 25)

Müfessirlerin cumhuruna göre söz konusu güzel kelimeden maksat kelime-i şehadettir Müminin kalbinde kök salan bu kelime bütün iyilik ve güzelliklerin kökü mesabesindedir, amelleri değerli ve geçerli kılan odur İmana ve ihlasa dayanmayan söz ve davranışlar ise köksüz ağaç gibidir Ayette geçen güzel ağaçdan maksat ise mümindir Duygu ve düşünceleri iman ve ihlasla sulanan mümin her an güzel yemişler sunan verimli bir ağaç gibidir Bu ağacın kökü derinlerdedir Şüphe ve inkar rüzgârları, ilhad selleri bu köklü ağacı sökemez Mümin güçlü iman sayesinde dimdik ayaktadır Bu ağacın görüntüsü de güzel, meyveleri de güzeldir Mevsimlik değildir, her an meyve sunar

Bu teşbih imanın fert hayatındaki tezahürünü gözler önüne serdiği gibi genelde İslam medeniyet ve toplumların yapısını ve görüntüsünü de ortaya koymaktadır İslam medeniyeti asıl itibariyle vahye dayanır Yanıp sönen duygulara, geçici heveslere, fertlere, zaman ve zemine göre değişen düşüncelere dayanmaz Bütün eşya ve olaylar yaratıcının varlığı ve birliği esasına göre değerlendirilir Tevhid temel ölçüdür Fert ve toplum hayatı tevhid zeminine oturtulduğu zaman sağlamdır İman zemininde yükselen İslam medeniyeti dalları semayı kaplayan muhteşem bir ağaç gibi asırlarca insanlığa güzel meyveler sunmuş, inançsızlık çölünde bunalanları gölgesinde serinletmiştir

Her ağacın bakıma ihtiyacı olduğu gibi iman ağacının da bakıma ihtiyacı vardır Mümin onu her an faydalı ilim, salih amel, tefekkür ve tezekkürle sulamalıdır Aksi halde o da diğer ağaçlar gibi kurumaya yüz tutar Hz Peygamber (sav) bu durumu şöyle ifade etmişlerdir:

“Elbisenin eskidiği gibi iman da kalp de eskir İmanınızı yenileyiniz” (A İbni Hanbel Müsned 2/359) İman, öğretimin yanında bilhassa eğitim işidir Davranışlara yansımayan iman yapraksız, meyvesiz ağaç gibidir İslamiyet hayattan dışlandıkça verim azalmakta, kullanılmayan ilaç gibi etkisiz kalmaktadır Kelam konusu olan imanla dinimizin kaynağı iman elbette bir değildir Nitekim teşrih masasında incelenen kadavra ile diri insan da aynı değildir

İslâma değer verildikçe İslam toplumu değerli oldu İslam ağacı ilimle, tefekkürle amel-i salih ile sulanıp korundukça dallanıp budaklandı Bir dönem yeryüzünün üçte birine fiilen hakim oldu İlim, sanat ve hukuk alanında ölümsüz eserler verdi, pek çok buluşlara öncülük etti Güçlü İslam sayesinde müslümanlar örnek ve önder toplum haline geldiler Taklid eden değil, taklid edilen oldular Ayette belirtildiği gibi kökü sabit, dalları semayı tutmuş bir ağaç gibi başları dik ve onurlu yaşadılar Zira İslamın çarkı hızlı dönüyordu, özellikle orta çağ müslümanların çağıydı Zaman geçti çark yavaşladı hatta tersine dönmeye başladı, değirmenden un çıkmaz, ağaç meyve vermez oldu Zira bu ağaç bakımsız kaldı Etrafında zararlı bitkiler türedi Zaman zaman İslam ağacının zayıflayıp kuruması için bu zararlı bitkiler beslenip büyütüldü Hz Peygamber bu durumu önceden haber vererek şöyle buyurdu: “Halatın tel tel kopup zayıfladığı gibi İslam prensipleri de teker teker çözülecek” (A İbni Hanbel Müsned Hadis no: 147) Bu çözülme, prensiplerin bizzat zayıflaması anlamında değil, uygulanmaması anlamındadır Çünkü islam “Hiç kopmayan sağlam bir kulp” tur (Bakara: 256)

Muhteşem iman ağacının gölgesinden ve meyvelerinden hem müslümanlar, hem de gayr-i müslimler istifade etti Eskisi kadar olmasa da bu istifade yine sürmektedir Bu ağaç sulanıp korundukça istifade daha da artacaktır Bu sulama ve koruma işi de öncelikle müslümanların görevidir Ağacın her zaman ve zeminde meyve verme kabiliyeti vardır Mühim olan bu kabiliyeti yaşatmaktır Bu da ictihadla, tecdidle, köke bağlı kalmak şartıyla yeni açılımlarla olur Köke bağlı kalmak şarttır Zira ayette de belirtildiği gibi bu ağacın kökü sabittir Zaten köksüz hiç bir şey yaşamaz Yanıp sönen ideolojiler köksüzlüğün örnekleridir Köke zarar vermeden dallarda bazı budamalar yapılır ki yeni filizler çıksın, böylece ağaç güçlensin

İslamın güçlenip genişlemesine yol açacak bütün açılımlar iman ağacının sulanması mesabesindedir Bu işi yapacak olanlar da uzmanlardır Ziraatte uzman olmayanlar yanlışlık yaparak ağaçları kurutabilirler

Din alanındaki yenilenme daha ziyade tefekkür, sanat ve hukuk alanında olacaktır Düşünceler de nesiller gibi üremekle hayatiyetlerini devam ettirirler Gelişen dünyaya ayak uydurmak, daha da öte İnsanlık kervanının kılavuzu olabilmek için her bakımdan örnek ve önder olmak müslümanın en önemli görevidir Yerinde saymakla yol katedilmez Geriye ise örnek almak için bakılır, tarihte yaşanmaz tarihten ibret ve örnek alınır Bütün mesele kökü mazide olan âti olmaktır “Kökü yerde sabit, dalları gökte olan güzel bir ağaç” benzetmesi tam da bunu belirtmektedir Mâzi kavramı hem geçmiş zaman hem de derinliği ifade eder İman ağacının kökleri hem Hz Ademe kadar uzanan maziye, hem de mümin kalbinin derinliklerine iner Âti (gelecek) kavramı ise hem kıyamete kadar ki istikbâli hem de genişliği kapsar Bu da İslamın bütün zaman ve mekanları kuşatması demektir

Kökü kâim, meyvesi daim olan bereketli İslâm ağacı yanında bir de köksüz ve meyvesiz inkâr ağacı vardır ki yüce Mevlâ bunu da şöyle tanımlamaktadır:

“Kötü bir kelime de, yerin üstünden koparılmış, sabit olmayan kötü bir ağaç gibidir (İbrahim: 26) Buradaki kötü kelimeden maksat inkar, kötü ağaçtan murad ise kâfirdir İnkar ağacının ne kökü, ne dalı ne de faydalı meyvesi vardır İnkara dayalı söz ve davranışların ne Allah katında ne de insanlar yanında değeri vardır Bu ağaç insanlığa hep zehirli meyveler sunmuş, hali hazırda da sunmaktadır Bu ağacın hayatı tabiî değildir Şeytan ve onun askerleriyle ayakta tutulmaktadır Yalan ve nefret suyuyla sulanmakta, sahte meyveler vermektedir Bu ağaç Firavun ve Nemrutları ve onların yandaşlarını gölgelendirmektedir Fakat hep altındakilerin tepesine yıkılmıştır Zira köksüzdür

Netice şudur ki; güzellikler güzellikleri, kötülükler ise kötülükleri doğurmaktadır Hurma ağacından Ebû cehil karpuzu devşirilmediği gibi zakkum ağacından da hurma devşirilmemektedir Bütün mesele iman ağacının ihlasla, ilimle, amel-i salihle yeşertmek, hayat veren meyvelerini her an devşirebilmektir

Kaynak: ALTINOLUK dergisi, 02/2005

Alıntı Yaparak Cevapla

Akaid - İnanç Ve İmani Meseleler

Eski 11-04-2012   #8
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Akaid - İnanç Ve İmani Meseleler



Sırat-ı Müstakim

Kuran-ı Kerimin Ümmül-Kitabı olan Fatiha Suresinde Yüce Yaratıcı(cc) bize bir dua öğretmektedir Bu dua insanoğlunun, hayatın çapraşık, sonu gelmez yollarına karşılık, Sırat-ı müstakime doğru sevk ettirmesi için Allaha nasıl dua edeceğini göstermektedir: “Ya Rabbi! Bizi Sırat-ı Müstakime ilet, kendilerine nimet verdiğin kimselerin yoluna, gazaba uğramışların ve sapmışların yoluna değil Bu muazzam dua kul olmanın, gereğini yerine getirmenin çabası dahilinde, Allahı mevla ve vekil kılmayı bizlere öğretmektedir Yüce Allah kullukla sırat-ı müstakime ulaşılacağını şu ayetle beyan etmektedir: “Bana kulluk edin, doğru yol budur (Yasin, 61) Kulluk, Allahı tanıma, O nun hayata karışan yegane güç olduğunu haykırma, durum ve şartlar ne olursa olsun, Allaha karşı sorumluluğun yerine getirilmesi için mücadele ve mücahede etme ve bu şuurla hayata anlam yüklemedir Kulluk “Eşhedü ile başlayan, ibadet, taat ve kullukla olgunlaşılan bir süreçtir Kul olabilmek için Allaha sımsıkı sarılmak gerekiyor ki, bu sımsıkı sarılış, işte Kuranın ilk suresinde yer alan her müminin üzerinde olması gereken sırat-ı müstakime ulaştırıyor “Allahın ayetleri önünüzde okunuyorken ve Resulü de içinizde bulunuyorken sizler küfre nasıl dönersiniz ki? Halbuki her kim Allaha sımsıkı tutunursa muhakkak o, doğru yola çıkarmıştır (Ali İmran, 101)

Hayat bir kısa yolculuk Bu yolculuk nasıl olacak, bunu tayin eden, kişinin kendi hür iradesinden başka bir şey değildir Bu yolculuğu Allaha doğru yol almanın bir aracı olarak kabul etmek, mümince bir hayata atılan ilk adım olacaktır Allah bu imtihan dünyasını yaratırken, kişinin önüne iki seçenek koymuştur Kim Allaha kul olma yolunu seçerse, onun ecrini dünya ve ahirette alacaktır, kim de dünya hayatının ebedi olduğu düşüncesiyle hareket ederek, seküler bir hayatın yegane hayat olduğuna kani olur, o belki dünyayı debdebe ve gösteriş dolu yaşayacaktır, ama ahiret onun için hüsran olacaktır “Kim ahiret ekinini isterse, biz ona kendi ekiminde artırmalar yaparız, kimde dünya ekinini isterse, ona da ondan veririz, ancak onun ahirette bir nasibi yoktur (Şûra, 20)

Allahın sıratı müstakiminde seyretmek için şeytanla mücadele içerisinde olmak gerekiyor Çünkü şeytan insanların yaratılış zafiyetlerini çok iyi bilmektedir Zaten bunun için sırat-ı müstakim üzerinde oturacağını söylemiştir, Allaha “İblis dedi ki: Beni azdırmana karşılık yemin ederim ki ben de onları saptırmak için mutlaka senin sırat-ı müstakimine pusu kurup oturacağım (Araf, 16) O zaman sırat-ı müstakim yolcusunun önüne çıkacak engellemelere karşı mücadele edeceği silahları olmalıdır Bunlar da Kuran ve Hz Peygamber (sav)dir Kişi Kurana yârân olursa, onu yanından ayırmazsa, bütün fiil ve hareketlerinde onun için bir mihenk olursa, sırat-ı müstakim, onun için kolay yürünecek bir yol haline gelir “İşte size Allahtan bir nur parlak bir kitap geldi Allah bununla rızası ardınca gideni selamet yollarına ulaştırır Ve izniyle onların zulmetlerden nura çıkarıp sıratı müstakime sevk eder (Maide, 6)

Kuran-ı Kerim öyle bir kitap ki, hayatı kendi anlamı içerisinde nasıl yaşanacağının formüllerini kul olmaya çalışan insanlara öğreten, kişinin şeytanla mücadelesine karşı amansız yardımcı olan yegane ilâhî düsturlar manzûmesi Böyle çok yönlü bir kitap, sırat-ı müstakim yolcusunun, sırat-ı müstakim üzerinde karşılaşacağı engelleri çözmek için başvurulacak ilahi bir dayanak olarak yanı başında durmaktadır Çünkü sırat-ı müstakimde olmak, vahye, Kurana tutunmak demektir “Sen sana vahyolunana tutun Muhakkak sen doğru bir yol üzerindesin (Zuhruf, 43) Kişinin şeytanla mücadelesinde sığınacağı ikinci büyük sığınak ise, Hz Peygamber (sav) ve Onun tebliğidir Bu tebliğ, sırat-ı müstakim de sebat etmek için, bir müminin neler yaptığına, nasıl sırat-ı müstakim yolcusu olduğuna dair örnekleri sunmaktadır Sırat-ı müstakim yolcusu, hayatın hangi merhalesinde, hangi durumlarda, nasıl hareket etmeli, bu yolcunun göz açıp kapayıncaya kadar geçecek olan hayatının “mümince olmasının Hz Peygamber (sav)in şahsında şekillenmesinin örneklerini bize bu Peygamber tebliği açıklamaktadır

Sırat-ı müstakimde ilerleyen bir kul, nasıl olmalı, Efendimiz bizzat yaşayarak göstermiştir Bu uygulamaların birini ihmal etmek, sırat-ı müstakim üzerinde duran şeytanın kahkahalarla gülmesine, başarılı oldum demesine sebebiyet verecek, sırat-ı müstakim üzerinde düşüp kalkmalar olacaktır Adı üstünde “dosdoğru yol demek olan sırat-ı müstakim, kendi üzerinde yürüyeceklerin de dosdoğru olmalarını istemektedir Nasıl ben doğru isem, benim üzerimde yürüyecek olan kimse de bana yaraşır seviyede olmalı demek, onun hakkı ve varoluşunun yegane gayesi olsa gerek Sırat-ı müstakim kendi üzerinde dimdik yürüyenlerin yoludur Aksi takdirde Kuranın tabiriyle “yüzüstü yürüyenler sadece kendilerinin sırat-ı müstakimde oldukları zannında olacaklardır “Şimdi yüzüstü yürüyen mi doğru yoldadır, yoksa dosdoğru bir yolda dimdik giden mi? (Mülk, 22) Hz Peygamber (sav) de Allahın sınırlarını koruyan kimsenin, Allahın gösterdiği istikamette yaşayanın sırat-ı müstakim üzerinde olduğunu, bu yolu benimseyen kimsenin Allahın gösterdiği yoldan sapmayacağını şu hadis-i şerif ile gözler önüne sermektedir: “Allah doğru yola dair bir misal verdi Yolun iki kenarında iki duvar bu duvarların açık kapıları ve bu kapılar üzerinde örtüler vardır Bir çağrıcı yolun başında ve bir çağrıcı da onun üstünde şöyle çağırırlar: Allah selamet evine davet ve dileyeni doğru yola hidayet eder Yolun iki kenarı üzerindeki kapılar Allahın hudududur Bir kimse örtüyü açmadan Allahın yasaklarına düşmez Onun üstünden çağıran kişi, Rabbinin vaızıdır(vicdandır) (Tirmizi, Kitabul-Emsal, 1)

Hayat bir oyun ve eğlence haline gelip, insanoğlunu oyaladığı müddetçe, sırat-ı müstakim işi zorlaşacaktır “Dünyada garip bir yolcu gibi ol düsturu, asıl önemli olanın, Allahın gösterdiği doğrultuda ilerleme olduğunu bizlere ikaz etmektedir Bu ikazı önemsemek veya önemsememek insanoğlunun kendi elindedir Önemsemek, yolu doğrultmak, kale almamak ise, tersine gitmek olacaktır Bugün dünya üzerinde yaşayan insanlar, yolu doğrultmamanın sıkıntısını çekmektedirler İnsanlık bugün için bir çıkmaz içerisindeyse, buhran hayatın her tarafını kuşatmışsa, kendi çıkarı için bir başkasının hayatı hiç önemli değilse, yanlış yollara sapmasının, yolunu doğrultmamasının neticesidir

Aslında tüm insanlığa şu kutsal çağrıyı yapıp onlara yollarını düzeltmeleri çağrısında bulunmak gerekiyor: “Şüphe yok ki Allah benim de rabbim sizin de rabbinizdir Onun için hep ona ibadet edin, işte bu sırat-ı müstakimdir (Ali imran, 51) Sıratımız öbür dünyada kolay ve serin olacaksa, bugün sırat-ı müstakimden ayrılmamak için gayreti elden bırakmamak elzemdir Bu da ancak ve ancak kulluk ve özü sözü bir mümin olmakla , gönül zikir, amel zikir olursa ve Allahı veli ve vekil, Resulünü yoldaş edinmekle olur Hayat bize verilmiş bir emanettir, o emanete riayet etmek, kullukla olur, kulluk ise sırat-ı müstakimin bizzat kendisidir “De ki Rabbim beni gerçekten dosdoğru bir yola (sırat-ı müstakime) doğru bir dine ,sadece hakka yönelmiş tevhid dini olan İbrahimin dinine hidayet buyurdu ki, o hiçbir zaman müşriklerden olmadı (Enam, 161)

Kaynak: ALTINOLUK dergisi, 01/2005

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.