![]() |
İslam Ansiklöpedisi (E) |
![]() |
![]() |
#1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
![]() İslam Ansiklöpedisi (E)İslam Ansiklöpedisi Ebu Cehîl (?/2 - ?/624) İslâm'ın ilk döneminde Peygamber efendimizin en azılı düşmanı ve Kureyş'in ileri gelenlerinden biri ![]() Asıl adı Amr b ![]() ![]() ![]() Peygamber efendimizle aynı yaşlarda olan Ebû Cehil, ilk anlarından itibâren İslâm'a hep karşı çıkmış, Peygamber efendimize ve özellikle güçsüz müslümanlara var gücüyle düşmanlık gösterip ezâ ve cefâlarda bulunmuştur ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Müslümanların, dinleri uğruna ev ve barklarını mal ve mülklerini, yurtlarını terkedip Medine'ye hicret etmelerinden sonra dahi her fırsatta İslâm'a karşı düşmanlığını ortaya koyan Ebû Cehil, Bedir Savaşı* 'nın çıkmasına da sebep olmuştur ![]() ![]() ![]() Ancak çarpışmalarda iki Medine'li müslümanın ağır darbelerine uğrayan Ebû Cehil, hareketsiz bir şekilde savaş alanına düşmüş, ölmeden az önce de meşhur sahâbî Abdullah b ![]() ![]() ![]() Böylece "bu ümmetin Firavun'u" olarak kabul edilen Ebû Cehil, Rabbim Allah'tır diyen insanlara İslâm'a ve tevhid akîdesine karşı insaf ve insanlığa sığmayan asın düşmanlığının bedelini H ![]() ![]() Ahmet ÖNKAL EBU DÂVUD (202/817-275/888) Kütüb-i Sitte adı verilen büyük hadis mecmuâlarının Buhâri ve Müslim'den sonra gelen Sünen'in müellifi olan büyük muhaddis ![]() "İmam", "Şeyhu's-Sünne", "Mukaddemu'l-Huffâz" ve "Muhaddisu'l-Basra" gibi ünvanlara sahip olan Ebû Dâvûd, 817'de Sicistan'da doğdu ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Ebû Dâvûd, hadis ilimlerinin altın çağında, III ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 1 ![]() ![]() 2 ![]() ![]() 3 ![]() ![]() 4 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Gerçekten tam bir İslâmî hayat için temel ilke olabilecek ve bir toplumu ayakta tutabilecek özelliklere sahip olan bu hadis ölçüsü daha sonraları "İslâm ahkâmının üzerinde dönüp durduğu" başlıca esasları teşkil etmiştir (Zehebî, Siyeru A'lâmi'n-Nübelâ, XIII, 210) ![]() Ebû Dâvûd 275/888 tarihinde, arkasında on dokuz eser bırakarak Basra'da yetmişüç yaşında vefât etmiştir ![]() ![]() ![]() ![]() Eserleri: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Sünen'de sülâsi rivâyet yeralmaz ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Sünen'de yeralan bazı sahih hadisler Sahihayn'da bulunmaz ![]() ![]() ![]() ![]() Sünen-i Ebû Dâvûd Kahire (1280), Delhi (1283), Luknov (1840-1888) ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Ebû Dâvûd'un diğer eserleri şunlardır: 2 ![]() ![]() 3 ![]() ![]() 4 ![]() ![]() ![]() ![]() Ahmet AĞIRAKÇA Sait KIZILIRMAK EBU HANİFE (80/150 - 700/767) İmam Âzam (büyük İmam) lâkabıyla bilinen, Ebû Hanife künyesiyle meşhur Numân b ![]() ![]() ![]() Ebû Hanife, Kûfe'de hicrî 80 yılında doğdu ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Ebû Hanife'nin yaşadığı yer ve çağda itikâdı fırkalar çoğalmış, bir sürü sapık fırkalar ortaya çıkmış, Emevi hükümdarlarının Ehl-i Beyt'e zulmü devam etmiştir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Numân, babasıyla onaltı yaşında hacca gittiğinde ortada tâbiînden Atâ b ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Hocası Hammâd b ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Ebû Hanife ilimle uğraşırken ticareti de bütünüyle bırakmadı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Ebû Hanife vakar sahibi bir insandı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Ölümünden sonra ders halkasını Ebû Yusuf sürdürdü ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Ebû Hanîfe önceleri Kelâm ilmiyle uğraşmış ve birtakım tartışmalara katılmış olmasına rağmen cedelcilerin iddialı üslûbundan uzak kalmıştır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Mezhepleri günümüze kâdar varlığını sürdüren Ehl-i Sünnet mezheplerinden dördü arasında ilk tedvin edilen mezhep Hanefi mezhebi olmuştur ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Ebû Hanife yetmiş yıllık ömrünü fetvâ vermek, ders halkasında talebe yetiştirmek, ilmî seyahatlerde bulunmak ve ibadet etmekle geçiren, İslâm âleminin yetiştirdiği büyük müctehidlerden biridir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İmâm-ı Âzam usûlünü şöyle açıklamıştır: "Rasûlullah (s ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() "Allah'ın kitabındakini alır kabul ederim ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İmam Muhammed de "İlim dört türdür: Allah'ın kitabında olan ile ona benzeyen, Rasûlullah (s ![]() ![]() ![]() ![]() Ebû Hanife'ye hadis konusunda bir kısım tenkidler yapılagelmiştir ![]() ![]() ![]() ![]() Gerçekte, Ebû Hanife, hadis ilminde meşhur muhaddisler kadar mütehassıs değilse de, "ictihad şûrâsı"nda bu konuda kendisine yardımcı olan hadis hâfızları vardır (M ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Diğer taraftan, Kıyas yüzünden Ebû-Hanife'ye tenkit yöneltenler haksızlık etmiştir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Yine, "İstihsan" metodu başta Şâfii olmak üzere birçok âlim tarafından ağır bir şekilde mahkum edilmiş ve bazı kimseler tarafından da yalnız Ebû Hanife'ye nisbet edilmiştir ![]() ![]() İmam Şâfii'ye göre İstihsan; "Bir kimsenin keyfine göre bir şeyi beğenmesi, güzel bulmasıdır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İbn Hazm'da İstihsan, nefsin arzuladığı, beğendiği şekilde hükmetmektir (el-İhkâm, 42) ![]() ![]() Bu imamlara göre istihsan; Kitab, sünnet, icmâ ve kıyas gibi mûteber delillerden birine değil de nefsin arzusuna dayanan bir istidlal ve hüküm verme yoludur ![]() ![]() ![]() ![]() İstihsanın iki anlamı vardır: 1- İctihad ve re'yimize bırakılmış miktarların tayin ve takdirinde re'yimizi kullanmak; nafaka, tazminat bedeli, yasak ava karşılık kesilecek hayvanın takdirlerinde olduğu gibi ![]() 2- Kıyası bundan daha kuvvetli bir delil ve delâlete terketmek, Râzî bu ikincisini de ikiye ayırarak geniş izah ve misaller veriyor ki bunlardan çıkan neticeye göre istihsanın ikinci türü: Nass, icmâ, zaruret veya daha kuvvetli başka bir kıyas sebebiyle kıyası terketmekten ibaret oluyor ![]() Bu anlamıyla istihsan hem gayr-i mûteber bir ictihad metodu olmaktan hem de yalnız Ebû Hanife'ye mahsus bulunmaktan çıkmış oluyor ![]() ![]() ![]() ![]() İmam Ebû Hanife'nin ictihâdından bazı örnekler: 1- Ebû Hanife'ye, Evzâı soruyor: -Namazda rükûa giderken ve doğrulurken niçin ellerinizi kaldırmıyorsunuz? -Çünkü Rasûlullah (s ![]() ![]() ![]() ![]() -Haber nasıl sahih olmaz? Bana Zühfi, Sâlim'den, o babasından, "Rasûlullah (s ![]() ![]() ![]() ![]() -Bana da Hammâd, İbrâhim'den, o Alkame ve el-Esved'den, bunlar da Abdullah b ![]() ![]() -Ben sana Zührî, Sâlim, babası yoluyla Hz ![]() -Hammâd b ![]() ![]() ![]() ![]() Bu cevap üzerine Evzâî, susmayı tercih etmiştir (Karaman, a ![]() ![]() ![]() ![]() Bu istinbâtında Ebû-Hanife, hadise dayanmış, fakat üstadları olduğu için râvilerini daha yakından tanıdığı bir hadisi diğerlerine tercih etmiştir ![]() 2- Bir kimse diğerine kârı ortak olmak üzere satması için bir elbise veya aynı şartla yapıp kiraya vermesi için bir ev teslim etmek suretiyle bir "mudârebe akdi" yapsa bu akid Ebû Hanife'ye göre fâsittir ![]() ![]() ![]() ![]() Aynı akid, "müzâraa" akdine benzetilerek, İbn Ebî Leylâ tarafından câiz görülmüştür ![]() Bu kıyas ictihâdında iki müctehid, makisûn aleyhleri farklı olduğu için iki ayrı hükme varmışlardır ![]() 3- Keza bir kimse, diğerine mahsulün yarısı, üçte yahut dörtte biri kendisinin olmak üzere arazisini veya hurmalığını teslim etse yani müzâraa veya muamele akdi yapsa, Ebû Hanife'ye göre bu akidler bâtıldır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 4- Yahudi ve hristiyanlar gibi farklı din sâliki gayr-i müslimlerin birinin diğerine şâhid veya vâris olması, Ebû Hanife'ye göre câizdir; "çünkü bütün kâfirler tek bir millet gibidir" ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İmam-ı Azam'ın fıkıh tedvinindeki öncülüğü İslâm ilimlerinde fıkhın konularının düzenli olarak belirlenmesiyle bunların kitap, bâb, fasıllara ayrılarak yazılması İslâm hukukunda çok önemli bir dönüm noktasıdır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İmâm-ı Azam bazı rivâyetlere göre işkence edilirken, zehirlenerek öldürülmüştür ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Çağdaşları içinde değişik okullara mensup Mâlik, Evzâî, Abdullah b ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Ebû Hanife, meseleleri olmuş gibi farzederek takdîrî fıkıh hükümleri ortaya koymuş, örfü ve istihsanı sık sık kullanmış, ticârî akidlerdeki ictihadlarında ilk defa ortaya hükümler çıkarmıştır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Ebû Hanife'nin bir başka önemli görüşü, Dârü'l-Harb'e izinli giren bir müslümanın fâiz almasını câiz görmesidir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Vakıf konusunda da Ebû Hanife, mâlikin mülkünde hiçbir kayıtla mukayyed olmadığını savunurken, mâlikin kendisinin yaptığı vakıfta ne kendisi ne mirasçıları hakkında lâzım bir vâkıf olmamakta, vakıf âriyet hükmünde olmaktadır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() >>>>> EBÛ LEHEB (?/2 - ?/624) Hz ![]() ![]() Kureyş eşrafından ve Peygamber efendimizin amcası olan Ebû Leheb'in asıl adı, Abdüluzzâ b ![]() ![]() ![]() ![]() Kendisi, Hz ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Şurası dikkat çekicidir ki Mekke müşrikleri arasında Kur'an-ı Kerim'de ismi açıkça zikredilerek lânetlenilen tek kişi, Ebû Leheb'tir ve Hz ![]() ![]() Daha sonraki dönemlerde de hep İslâm'a karşı müşriklerin yanında, hattâ başında yeralan Ebû Leheb, bazı rivâyetlere göre hasta olduğu için, bazı rivâyetlere göre ise kızkardeşi Âtike'nin gördüğü kötü bir rüya sebebiyle Bedir harbine bizzat iştirak etmemiş, ancak yerine ücretini vererek bir asker göndermiştir ![]() ![]() ![]() Ebû Leheb, son derece zengin, iri cüsseli, kırmızı yüzlü, çabuk hiddetlenen birisi idi ![]() Ahmet ÖNKAL EBÛ TURÂB "Toprak babası -veya- sahibi" anlamında Hz ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Hz ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() "Rasûlullah (s ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bu isimle ilgili olarak kaynaklarda şöyle bir rivâyete daha rastlıyoruz: Ammâr bin Yâsir der ki: "Uşeyre gazasında Ali bin Ebı Tâlib'le iki yoldaştık ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Her iki rivâyetin de sahih olması, Rasûlullah'ın yeri geldikçe Hz ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Ali ÜNAL EBU YÛSUF (113/731-183/798) Hanefî mezhebinin imamı Ebû Hanife'den sonra gelen büyük Hanefi fâkihi ![]() Adı Ya'kub b ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Atâ b ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Ebû Yûsuf güçlü hukuk mantığı ve ince zekâsıyla kendisine gelen fıkıh problemlerini rahatlıkla çözüyordu ![]() ![]() ![]() ![]() Taberî, Ebû Yûsuf'un re'ye fazla başvurması, Sultan'a yakınlığı, kadılık yaparken yöneticileri memnun etmek için çalıştığından dolayı bazı ulemânın ona karşı hadis rivâyetinde çekingen davrandığını söylemektedir (İbn Abdilberr, el-İntikâ, s ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() "Müslüman nerede bulunursa bulunsun İslâm hükümlerine bağlıdır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İmam Ebû Yûsuf ictihadlarında hadîse önem vermekle birlikte, daha çok re'ye bağlı idi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Ebû Yûsuf'un bilinen eserleri şunlardır: İhtilâfü'l-Emsâr, Edebü'l-Kâdı alâ Mezhebi Ebî Hanife, E'mâlı Fi'l Fıkh, Kitâbü'l-Büyû', Kitâbü'l-Cevâmî, Kitâbü'l-Hudûd, Kitâbü'l-Harâc, Kitâbü'r-Red alâ Mâlik b ![]() ![]() İmam Ebû Yûsuf'un hocaları arasında, Ebî Leylâ, Ebû Hanife, Mâlik b ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Halife Harun er-Reşid için yazdığı bu kitabında Ebû Yûsuf devletin maliyesi ve gelir kaynaklarını tafsilatıyla yâzmıştır ![]() Fıkıh bâblarına göre tertiplediği Kitâbu'l-Asâr'ı ise, Ebû Hanife'nin müsnedidir ![]() ![]() "İhtilâfu Ebu Hanife ve İbn Leylâ" adlı kitabında da, bu iki imamın ihtilâf ettikleri meseleleri ele almıştır ![]() ![]() ![]() ![]() Harb ahkâmı, emân verme, mütâreke, ganimet ahkâmı konularında Ebû Hanife'ye muhâlefet eden Evzaî'ye karşı yazdığı "Kitâbu'l-Red alâ Siyer-i Evzâî" adlı kitabında Evzâî'nin görüşlerini reddetmektedir ![]() ![]() Şâmil İA |
![]() |
![]() |
![]() |
İslam Ansiklöpedisi (E) |
![]() |
![]() |
#2 |
Prof. Dr. Sinsi
|
![]() İslam Ansiklöpedisi (E)Ebu Cehîl (?/2 - ?/624) İslâm'ın ilk döneminde Peygamber efendimizin en azılı düşmanı ve Kureyş'in ileri gelenlerinden biri ![]() Asıl adı Amr b ![]() ![]() ![]() Peygamber efendimizle aynı yaşlarda olan Ebû Cehil, ilk anlarından itibâren İslâm'a hep karşı çıkmış, Peygamber efendimize ve özellikle güçsüz müslümanlara var gücüyle düşmanlık gösterip ezâ ve cefâlarda bulunmuştur ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Müslümanların, dinleri uğruna ev ve barklarını mal ve mülklerini, yurtlarını terkedip Medine'ye hicret etmelerinden sonra dahi her fırsatta İslâm'a karşı düşmanlığını ortaya koyan Ebû Cehil, Bedir Savaşı* 'nın çıkmasına da sebep olmuştur ![]() ![]() ![]() Ancak çarpışmalarda iki Medine'li müslümanın ağır darbelerine uğrayan Ebû Cehil, hareketsiz bir şekilde savaş alanına düşmüş, ölmeden az önce de meşhur sahâbî Abdullah b ![]() ![]() ![]() Böylece "bu ümmetin Firavun'u" olarak kabul edilen Ebû Cehil, Rabbim Allah'tır diyen insanlara İslâm'a ve tevhid akîdesine karşı insaf ve insanlığa sığmayan asın düşmanlığının bedelini H ![]() ![]() Ahmet ÖNKAL EBU DÂVUD (202/817-275/888) Kütüb-i Sitte adı verilen büyük hadis mecmuâlarının Buhâri ve Müslim'den sonra gelen Sünen'in müellifi olan büyük muhaddis ![]() "İmam", "Şeyhu's-Sünne", "Mukaddemu'l-Huffâz" ve "Muhaddisu'l-Basra" gibi ünvanlara sahip olan Ebû Dâvûd, 817'de Sicistan'da doğdu ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Ebû Dâvûd, hadis ilimlerinin altın çağında, III ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 1 ![]() ![]() 2 ![]() ![]() 3 ![]() ![]() 4 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Gerçekten tam bir İslâmî hayat için temel ilke olabilecek ve bir toplumu ayakta tutabilecek özelliklere sahip olan bu hadis ölçüsü daha sonraları "İslâm ahkâmının üzerinde dönüp durduğu" başlıca esasları teşkil etmiştir (Zehebî, Siyeru A'lâmi'n-Nübelâ, XIII, 210) ![]() Ebû Dâvûd 275/888 tarihinde, arkasında on dokuz eser bırakarak Basra'da yetmişüç yaşında vefât etmiştir ![]() ![]() ![]() ![]() Eserleri: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Sünen'de sülâsi rivâyet yeralmaz ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Sünen'de yeralan bazı sahih hadisler Sahihayn'da bulunmaz ![]() ![]() ![]() ![]() Sünen-i Ebû Dâvûd Kahire (1280), Delhi (1283), Luknov (1840-1888) ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Ebû Dâvûd'un diğer eserleri şunlardır: 2 ![]() ![]() 3 ![]() ![]() 4 ![]() ![]() ![]() ![]() Ahmet AĞIRAKÇA Sait KIZILIRMAK EBU HANİFE (80/150 - 700/767) İmam Âzam (büyük İmam) lâkabıyla bilinen, Ebû Hanife künyesiyle meşhur Numân b ![]() ![]() ![]() Ebû Hanife, Kûfe'de hicrî 80 yılında doğdu ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Ebû Hanife'nin yaşadığı yer ve çağda itikâdı fırkalar çoğalmış, bir sürü sapık fırkalar ortaya çıkmış, Emevi hükümdarlarının Ehl-i Beyt'e zulmü devam etmiştir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Numân, babasıyla onaltı yaşında hacca gittiğinde ortada tâbiînden Atâ b ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Hocası Hammâd b ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Ebû Hanife ilimle uğraşırken ticareti de bütünüyle bırakmadı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Ebû Hanife vakar sahibi bir insandı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Ölümünden sonra ders halkasını Ebû Yusuf sürdürdü ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Ebû Hanîfe önceleri Kelâm ilmiyle uğraşmış ve birtakım tartışmalara katılmış olmasına rağmen cedelcilerin iddialı üslûbundan uzak kalmıştır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Mezhepleri günümüze kâdar varlığını sürdüren Ehl-i Sünnet mezheplerinden dördü arasında ilk tedvin edilen mezhep Hanefi mezhebi olmuştur ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Ebû Hanife yetmiş yıllık ömrünü fetvâ vermek, ders halkasında talebe yetiştirmek, ilmî seyahatlerde bulunmak ve ibadet etmekle geçiren, İslâm âleminin yetiştirdiği büyük müctehidlerden biridir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İmâm-ı Âzam usûlünü şöyle açıklamıştır: "Rasûlullah (s ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() "Allah'ın kitabındakini alır kabul ederim ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İmam Muhammed de "İlim dört türdür: Allah'ın kitabında olan ile ona benzeyen, Rasûlullah (s ![]() ![]() ![]() ![]() Ebû Hanife'ye hadis konusunda bir kısım tenkidler yapılagelmiştir ![]() ![]() ![]() ![]() Gerçekte, Ebû Hanife, hadis ilminde meşhur muhaddisler kadar mütehassıs değilse de, "ictihad şûrâsı"nda bu konuda kendisine yardımcı olan hadis hâfızları vardır (M ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Diğer taraftan, Kıyas yüzünden Ebû-Hanife'ye tenkit yöneltenler haksızlık etmiştir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Yine, "İstihsan" metodu başta Şâfii olmak üzere birçok âlim tarafından ağır bir şekilde mahkum edilmiş ve bazı kimseler tarafından da yalnız Ebû Hanife'ye nisbet edilmiştir ![]() ![]() İmam Şâfii'ye göre İstihsan; "Bir kimsenin keyfine göre bir şeyi beğenmesi, güzel bulmasıdır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İbn Hazm'da İstihsan, nefsin arzuladığı, beğendiği şekilde hükmetmektir (el-İhkâm, 42) ![]() ![]() Bu imamlara göre istihsan; Kitab, sünnet, icmâ ve kıyas gibi mûteber delillerden birine değil de nefsin arzusuna dayanan bir istidlal ve hüküm verme yoludur ![]() ![]() ![]() ![]() İstihsanın iki anlamı vardır: 1- İctihad ve re'yimize bırakılmış miktarların tayin ve takdirinde re'yimizi kullanmak; nafaka, tazminat bedeli, yasak ava karşılık kesilecek hayvanın takdirlerinde olduğu gibi ![]() 2- Kıyası bundan daha kuvvetli bir delil ve delâlete terketmek, Râzî bu ikincisini de ikiye ayırarak geniş izah ve misaller veriyor ki bunlardan çıkan neticeye göre istihsanın ikinci türü: Nass, icmâ, zaruret veya daha kuvvetli başka bir kıyas sebebiyle kıyası terketmekten ibaret oluyor ![]() Bu anlamıyla istihsan hem gayr-i mûteber bir ictihad metodu olmaktan hem de yalnız Ebû Hanife'ye mahsus bulunmaktan çıkmış oluyor ![]() ![]() ![]() ![]() İmam Ebû Hanife'nin ictihâdından bazı örnekler: 1- Ebû Hanife'ye, Evzâı soruyor: -Namazda rükûa giderken ve doğrulurken niçin ellerinizi kaldırmıyorsunuz? -Çünkü Rasûlullah (s ![]() ![]() ![]() ![]() -Haber nasıl sahih olmaz? Bana Zühfi, Sâlim'den, o babasından, "Rasûlullah (s ![]() ![]() ![]() ![]() -Bana da Hammâd, İbrâhim'den, o Alkame ve el-Esved'den, bunlar da Abdullah b ![]() ![]() -Ben sana Zührî, Sâlim, babası yoluyla Hz ![]() -Hammâd b ![]() ![]() ![]() ![]() Bu cevap üzerine Evzâî, susmayı tercih etmiştir (Karaman, a ![]() ![]() ![]() ![]() Bu istinbâtında Ebû-Hanife, hadise dayanmış, fakat üstadları olduğu için râvilerini daha yakından tanıdığı bir hadisi diğerlerine tercih etmiştir ![]() 2- Bir kimse diğerine kârı ortak olmak üzere satması için bir elbise veya aynı şartla yapıp kiraya vermesi için bir ev teslim etmek suretiyle bir "mudârebe akdi" yapsa bu akid Ebû Hanife'ye göre fâsittir ![]() ![]() ![]() ![]() Aynı akid, "müzâraa" akdine benzetilerek, İbn Ebî Leylâ tarafından câiz görülmüştür ![]() Bu kıyas ictihâdında iki müctehid, makisûn aleyhleri farklı olduğu için iki ayrı hükme varmışlardır ![]() 3- Keza bir kimse, diğerine mahsulün yarısı, üçte yahut dörtte biri kendisinin olmak üzere arazisini veya hurmalığını teslim etse yani müzâraa veya muamele akdi yapsa, Ebû Hanife'ye göre bu akidler bâtıldır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 4- Yahudi ve hristiyanlar gibi farklı din sâliki gayr-i müslimlerin birinin diğerine şâhid veya vâris olması, Ebû Hanife'ye göre câizdir; "çünkü bütün kâfirler tek bir millet gibidir" ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İmam-ı Azam'ın fıkıh tedvinindeki öncülüğü İslâm ilimlerinde fıkhın konularının düzenli olarak belirlenmesiyle bunların kitap, bâb, fasıllara ayrılarak yazılması İslâm hukukunda çok önemli bir dönüm noktasıdır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İmâm-ı Azam bazı rivâyetlere göre işkence edilirken, zehirlenerek öldürülmüştür ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Çağdaşları içinde değişik okullara mensup Mâlik, Evzâî, Abdullah b ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Ebû Hanife, meseleleri olmuş gibi farzederek takdîrî fıkıh hükümleri ortaya koymuş, örfü ve istihsanı sık sık kullanmış, ticârî akidlerdeki ictihadlarında ilk defa ortaya hükümler çıkarmıştır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Ebû Hanife'nin bir başka önemli görüşü, Dârü'l-Harb'e izinli giren bir müslümanın fâiz almasını câiz görmesidir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Vakıf konusunda da Ebû Hanife, mâlikin mülkünde hiçbir kayıtla mukayyed olmadığını savunurken, mâlikin kendisinin yaptığı vakıfta ne kendisi ne mirasçıları hakkında lâzım bir vâkıf olmamakta, vakıf âriyet hükmünde olmaktadır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() >>>>> EBÛ LEHEB (?/2 - ?/624) Hz ![]() ![]() Kureyş eşrafından ve Peygamber efendimizin amcası olan Ebû Leheb'in asıl adı, Abdüluzzâ b ![]() ![]() ![]() ![]() Kendisi, Hz ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Şurası dikkat çekicidir ki Mekke müşrikleri arasında Kur'an-ı Kerim'de ismi açıkça zikredilerek lânetlenilen tek kişi, Ebû Leheb'tir ve Hz ![]() ![]() Daha sonraki dönemlerde de hep İslâm'a karşı müşriklerin yanında, hattâ başında yeralan Ebû Leheb, bazı rivâyetlere göre hasta olduğu için, bazı rivâyetlere göre ise kızkardeşi Âtike'nin gördüğü kötü bir rüya sebebiyle Bedir harbine bizzat iştirak etmemiş, ancak yerine ücretini vererek bir asker göndermiştir ![]() ![]() ![]() Ebû Leheb, son derece zengin, iri cüsseli, kırmızı yüzlü, çabuk hiddetlenen birisi idi ![]() Ahmet ÖNKAL EBÛ TURÂB "Toprak babası -veya- sahibi" anlamında Hz ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Hz ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() "Rasûlullah (s ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bu isimle ilgili olarak kaynaklarda şöyle bir rivâyete daha rastlıyoruz: Ammâr bin Yâsir der ki: "Uşeyre gazasında Ali bin Ebı Tâlib'le iki yoldaştık ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Her iki rivâyetin de sahih olması, Rasûlullah'ın yeri geldikçe Hz ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Ali ÜNAL EBU YÛSUF (113/731-183/798) Hanefî mezhebinin imamı Ebû Hanife'den sonra gelen büyük Hanefi fâkihi ![]() Adı Ya'kub b ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Atâ b ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Ebû Yûsuf güçlü hukuk mantığı ve ince zekâsıyla kendisine gelen fıkıh problemlerini rahatlıkla çözüyordu ![]() ![]() ![]() ![]() Taberî, Ebû Yûsuf'un re'ye fazla başvurması, Sultan'a yakınlığı, kadılık yaparken yöneticileri memnun etmek için çalıştığından dolayı bazı ulemânın ona karşı hadis rivâyetinde çekingen davrandığını söylemektedir (İbn Abdilberr, el-İntikâ, s ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() "Müslüman nerede bulunursa bulunsun İslâm hükümlerine bağlıdır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İmam Ebû Yûsuf ictihadlarında hadîse önem vermekle birlikte, daha çok re'ye bağlı idi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Ebû Yûsuf'un bilinen eserleri şunlardır: İhtilâfü'l-Emsâr, Edebü'l-Kâdı alâ Mezhebi Ebî Hanife, E'mâlı Fi'l Fıkh, Kitâbü'l-Büyû', Kitâbü'l-Cevâmî, Kitâbü'l-Hudûd, Kitâbü'l-Harâc, Kitâbü'r-Red alâ Mâlik b ![]() ![]() İmam Ebû Yûsuf'un hocaları arasında, Ebî Leylâ, Ebû Hanife, Mâlik b ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Halife Harun er-Reşid için yazdığı bu kitabında Ebû Yûsuf devletin maliyesi ve gelir kaynaklarını tafsilatıyla yâzmıştır ![]() Fıkıh bâblarına göre tertiplediği Kitâbu'l-Asâr'ı ise, Ebû Hanife'nin müsnedidir ![]() ![]() "İhtilâfu Ebu Hanife ve İbn Leylâ" adlı kitabında da, bu iki imamın ihtilâf ettikleri meseleleri ele almıştır ![]() ![]() ![]() ![]() Harb ahkâmı, emân verme, mütâreke, ganimet ahkâmı konularında Ebû Hanife'ye muhâlefet eden Evzaî'ye karşı yazdığı "Kitâbu'l-Red alâ Siyer-i Evzâî" adlı kitabında Evzâî'nin görüşlerini reddetmektedir ![]() ![]() Şâmil İA |
![]() |
![]() |
![]() |
İslam Ansiklöpedisi (E) |
![]() |
![]() |
#3 |
Prof. Dr. Sinsi
|
![]() İslam Ansiklöpedisi (E)Ebû'l-beşer İnsanların babası ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Buna göre Ebû'l-Beşer; insanların babası anlamına gelen Arapça bir terimdir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Ebû'l-Beşer lâfız olarak Kur'ân-ı Kerîm âyetlerinde geçmez ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Hz ![]() ![]() Hasan Fehmi KUMANLIOĞLU ECEL Belli bir zaman parçası ve bu parçanın sonu; vakit ve son ![]() Birşey için belirlenmiş zaman dilimine ecel denir ![]() ![]() ![]() Allah indinde her canlı için tâyin edilmiş bir ecel vardır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() "Eceli geldiği zaman bir kimsenin ölümünü Allah geciktirmez" (el-Münafıkun, 63/11) ![]() Ecel, kazâ ve kaderle ilgili bir meseledir ![]() ![]() "Öldürülen kişi de eceliyle mi ölmüştür? Öldürülmüş olmasaydı daha bir müddet yaşayacak mıydı, yaşamayacak mıydı?" gibi sorular ister istemez akla gelmektedir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Ehl-i Sünnet'in tamamına göre öldürülen kişi de eceliyle ölmüştür ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() "Bir canlıya ömür verilmesi de, ömründen azaltılması da mutlaka bir kitapta (yazılı)dır" (el-Fâtır, 35/11) âyetinde "Ömrünün kısaltılması " ifadesiyle ilgili olarak İmâmu'l-Haremeyn el-Cüveynî (öl ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() O halde Allah indindeki ilim, yani kader, katiyyen değişmez ![]() ![]() ![]() Bu gibi konular gayb âlemini ilgilendirdiği için tabiatıyla onların mâhiyetlerini bilemeyiz ![]() ![]() ![]() ![]() M ![]() ECİR Ücretli, emekçi, işçi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Ecir de, ecir-i müşterek ve ecir-i has olarak ikiye ayrılır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Ecir-i has (özel ücretli) ise, belirlenmiş bir anlaşma süresi içerisinde, belirlenmiş bir ücretle sadece bir işveren için çalışan kişidir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Fıkıhta, kira sözleşmesiyle tutulan kimse tarifiyle belirlenen ücretli el emekçisi, emeğini "kiralarken" işveren veya devlet ile bir akit yapar ![]() ![]() ![]() ![]() İslâmî devlet ve toplum düzeninde ecir kavramının bu: emeğin kiraya verilmesi şeklinde belirlenmiş bulunması, aslında günümüzdeki işçi sınıfı, proletarya, patron, burjuvazi kavramlarından tamamen ayrı bir uygulamanın ürünüdür ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Kasıtsız meydana gelen iş zararlarını ecir-i has ödemez ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Ecir-i hass, çalıştığı süre içerisinde müstecire bağımlıdır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İbadetlerde kiralama sahih değildir, hattâ haramdır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Çocuklar çalıştırılamaz, ancak vâli ve vasisinin izniyle bir sanatı öğrenmek için çalışabilirler ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İslâm düzeninde ecirin emeği kutsaldır, değerlidir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Kur'ân-ı Kerim'de, "çocuklarınızı emzirirlerse ücretlerini verin" buyruğu ve Hz ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Geniş anlamda ecir (ücretli), Allah'ın yeryüzünde insanları halife kıldığı ve kimini kiminden imtihan için üstün tuttuğu (el-Enâm, 55/6) ve amellerin cezâ veya mükâfatının görüleceği âhiret gününün esas olduğu temel İslâm akîdesine göre değerlendirilmelidir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Diğer bir mesele, İslâm hukukunda, hakların şahsîliği ilkesidir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Allah'ın hükmüyle hükmedilmeyen câhili toplumlarda ecirler, devletin ve İslâm'dan haberdar olmayan işverenlerin ve hukuk düzeninin karşısında zavallı ve âciz durumdadırlar ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İslâm hukukunda ecirlere âit meseleler "icâre" bâblarında tetkik edilmiştir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Hz ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bütün insanların eşit ücret alması mümkün değildir: "Allah'ın rahmetini onlar mı paylaştırıyorlar? ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İslâm'da ücreti, rızık meselesi içerisinde çok geniş kapsamlı bir inanç ve ibadet bağlamında düşünmek gerekmektedir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bu arada Hz ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İA ECR-İ MİSİL Benzerine göre tesbit edilen ücret ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Ecr-i misil işçinin çalışmasının veya yaptığı işin belli esaslara göre takdir ve tesbit edildiği piyasa değeridir ![]() ![]() Ecr-i mislin tesbitinde genellikle bilirkişiye başvurulduğu için Mecelle'de: "Bîgaraz ehli vukufun takdir ettikleri ücret" şeklinde târif edilmiştir (Mecelle, Madde: 414) ![]() ![]() Vâkıf, devlet ve yetim mallarının kiraya verilmesi ecr-i misil'le olur ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Sonuç olarak ecr-i misil iş ve kira (icâre) akitlerinin fâsit olması halinde ortaya çıkar ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Hamdi DÖNDÜREN ECR-İ MÜSEMMA Belirlenmiş ücret, bedel ![]() Ecr; bedel, ücret, ödül, sâlih amele verilen sevap; ecr-i müsemmâ ise; tef'il bâbında ismi mef'ul bir kelime olup konuşulan, belirlenen, tesbit edilen demektir ![]() ![]() ![]() İş akdinin geçerli olması için prensip olarak verilecek ücretin de belirlenmesi gerekir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Akit sırasında miktarı belirlenecek ücret nakit para, ölçü veya tartı yahut sayı ile alınıp satılan standart şeylerden olursa bunun cins, nev, miktar ve sıfatını belirtmek gerekir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Yukarıdaki hükümler kira akdine, kira ücretine de uygulanır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Hamdi DÖNDÜREN |
![]() |
![]() |
![]() |
İslam Ansiklöpedisi (E) |
![]() |
![]() |
#4 |
Prof. Dr. Sinsi
|
![]() İslam Ansiklöpedisi (E)Ehl-i Beyt Hz ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Rasûlullah (s ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Ehl-i beyt terimi Kur'ân-ı Kerîm'de Ahzâb sûresindeki şu âyette açıklanmıştır: "Ey Peygamber hanımları, evlerinizde oturun; eski câhiliyedeki gibi açılıp saçılmayın; namazı kılın, zekâtı verin;Allah'a ve Peygamber'e itâat edin ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Hz ![]() ![]() Enes b ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() '' ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Ehl-i beyt, kavram olarak ortaya çıkışından beri birtakım ihtilâflı konulara yol açmıştır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Hadîsin Müslim'deki Zeyd b ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Müctehidlerin Hz ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Gâdir hadîsinin Şiî kaynaklardaki anlatımında Hz ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Şiâ tefsirinde, sözkonusu âyette Rasûlullah'ın tebliğ etmesi istenen şey Hz ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Ehl-i beyt'in Kerbelâ* katliamından sonra siyasetle ilgisini kesip kendisini tamamen ilme vermesine rağmen Emevi ve Abbâsilerin onlar üzerindeki baskısı her zaman varolmuştur ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İslâm tarihinde ehl-i beyt'in Hz ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Hz ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Şiâ'ya göre mâsum olan ve ehl-i beyt'den gelen on iki İmam şunlardır: Hz ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Hz ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Hz ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Hz ![]() ![]() ![]() İA EHL-İ BİD'AT Bid'at ehli, hevâ ehli, dalâlet ehli, şüpheler (şubûhât) ehli, tefrika ehli ![]() ![]() ![]() İslâm dininde bid'at, Allah'ın ve Rasûlünün teşri' buyurmadığı, farz veya müstehap türünden olmayan, bunlarla ilgili olarak hiçbir şekilde emretmediği şeylerdir ![]() ![]() ![]() Bid'at ehline "hevâ ehli" adı verilmesinin izahı ile ilgili olarak İmam Ebu İshak İbrahim b ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Hevâ ise insanın sevmek veya nefret etmekten kaynaklanan eğilimleridir ![]() "Sünnet ve hadis ehli dışında bütün fırkalar hadis imamlarından sahih olan bir görüş ile ayrılmış değillerdir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Dinde tefrikaya düşmek "bir tek fırkayı" fırkalara dönüştürür ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Kişiyi hevâ ehli arasına sokan bid'at ise sünneti bilen ilim adamlarınca meşhur olan görüşe göre Haricilerin, Rafızilerin, Kaderiyenin ve Mürcie'nin bidatleri gibi, kitap ve sünnete aykırı düşen bid'attir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Kişi, bid'at sahibi olan bir kimsenin bid'atini bizzat görür veya işitirse yahut da o kişinin bu bid'ate sahip olduğu yaygınlık kazanacak olursa bid'at ehlinden olmakla nitelendirilir ve cerh edilir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() "Bir seferinde Rasûlullah (s ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Onun şahitliğinin veya velâyetinin reddedilmesi için fâsık olduğunu ortaya koymak böyledir ![]() ![]() Bid'atin mahzurlarına ve hoşa gitmeyen yanlarına dair söylenmiş sözlerin bir kısmını İmam Şâtibî şöylece dile getirmektedir: "Bid'at ile birlikte namaz, oruç, sadaka vb ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bid'at sahibi kimselere uygulanacak ceza herhangi bir şekilde artırılması veya eksiltilmesi sözkonusu olmayacak şekilde tesbit edilmiş değildir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bid'at sahibi irşâd edilir, öğretilir ve görüşlerine karşı deliller ortaya konulur ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Delil ile kâfir oldukları ortada olanların tekfir edilmesi ![]() ![]() ![]() Buna göre bizzat bid'atin durumunun farklılığınâ göre verilecek cezalar dâ farklılık arzeder ![]() ![]() ![]() Bid'at ehlinin kullandıkları deliller ile bid'atlerin ortaya çıkış şekillerini şöyle özetlemek mümkündür: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 2 ![]() ![]() 3 ![]() ![]() 4 ![]() ![]() ![]() ![]() 5 ![]() ![]() ![]() 6 ![]() ![]() ![]() ![]() 7 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 8 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 9 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 10 ![]() ![]() ![]() I I ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 12 ![]() ![]() ![]() ![]() 13 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Şunu söyleyebiliriz: İlim ehlinin doğru kabul edilen görüşlerine göre bid'at ehli gruplarını sayı olarak tam olarak tesbit etmek imkânsızdır ![]() 1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 2 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 3 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 4 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 5 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 6 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 7 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Müslüman olan her kişinin görevi, Kur'ân ve sahîh Nebevî sünnete tâbi olmak, Peygamber (s ![]() ![]() ![]() ![]() Muhammed EYMEN EHL-İ DALÂLET Doğru yoldan, sırat-ı müstakîmden, Hz ![]() ![]() Doğru yoldan çıkıp kaybolmak anlamıyla kullanılan dâlle (yalın hali dalâle, dalâl), Kur'ân'da çeşitli kullanımlarla geçmektedir ![]() Dalâlet veya dalâl; doğru yoldan sapma, sapıklık, sapkınlık demektir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İslâm'da ehl-i dalâlet'in öncüleri; İslam şeriatının ahkâm ve akîdesini zedeleyen sapık yollar ve bid'atlere dalan Cehmiye, Mu'tezile ve filozoflardır ![]() ![]() İman; doğru yola girmek,İslâm'a teslim olmak demektir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Dalâl'ın dinî kullanım alanı ise Kur'an'ın bütün âyetlerinde sık sık vurgulanmaktadır: " ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Kâfirler de mü'minleri dalâlde olmakla suçlarlar!: "Ne zaman kendilerine bir uyarıcı gelse, kâfirler ona yalancı demekte ve şunu söylemektedirler: Allah birşeyi indirmemiştir, siz büyük dalâl içindesiniz" (el-Mülk, 67/9) ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Kur'an'da küfrün en karakteristik görünümlerinden biri olarak şirkin, putperestliğin bir dalâl hali olarak zikredildiğini görürüz: "Müşrik, Allah'tan başka kendisine ne zarar verebilecek ne de faydası dokunabilecek olanı anar ![]() ![]() Küfür, her türlü şekliyle gerçekten dalâldir ![]() ![]() Ve onların sonları, acıklı âkıbetleri için şöyle buyurulur: "Her kavimden elçiler yolladık; Allah'a kulluk edin, putlardan uzak durun diye ![]() ![]() ![]() Kalpleri katılaşanlar hakkında: "Yazıklar olsun kalbi Allah'ın zikredilişine karşı katı olanlara ![]() ![]() Kötülük haksızlık yapanlar ile zâlimler de dalâlet ehlidir: "Vay haline o masum gündeki toplantıda iman etmeyenlere; kötü işleri isleyenler, bu gün apaçık dalâl içerisindedirler" (Meryem, 19/37-39; Ayr ![]() ![]() ![]() Şüpheciler, Allah'tan ümit kesenler de aynı yoldadır: "İman edenler son vakitten yana korku içerisinde, onun hakikat olduğunun iyice farkındadırlar ![]() ![]() Dâlla kelimesinin eşanlamlı kullanışları da aynı maksatla doğru yoldan sapanlar için zikredilmektedir: Gâviye, gevâ, gâvi gibi ![]() ![]() ![]() ![]() İrşâd olunmak anlamındaki ihtidânın aksi itâatsizlik için: "Adam, ebediyet ağacının meyvesinden yiyerek Rabbine itâatsizlik etti ve yoldan uzaklaştı ![]() ![]() Zâğâ fiili de yan dönmek, doğru yoldan sapmak anlamındadır: "Sana bazı âyetleri tek anlamlı, bazı âyetleri ise çok anlama gelebilecek o kitabı indirmiş olan O 'dur ![]() ![]() ![]() ![]() Emihe yahut Emehe fiili, gözleri kapalı ve kafası hangi yola gireceği konusunda tamamıyle karışmış olarak sonu belirsiz yollara düşme diye anlamlandırabileceğimiz, bu dünyada bir o yana bir bu yana giden, doğru istikamete de asla ulaşamayan kâfirlerin halini ifade için kullanılmıştır: "Doğrusu âhirete iman etmeyenlere gelince; biz onlara yaptıkları işleri güzel göstermekteyiz ki, yolların karıştırsınlar" (en-Neml, 27/4) ![]() Kayıtsızlık, dikkatsizlik anlamındaki gaflet de dalâle yakındır: Dalâl'ın dini kullanımdaki anlamının irşâd çizgisinden kopmak olmasına karşılık gafletin manası ona karşı tamamıyle kayıtsız kalmaktır: "Onlar sığır sürüsü gibidirler ![]() ![]() ![]() ![]() Şu âyette de aldırmazlık, küfr zulüm ve şirk ile yakın alakalıdır: "Hak olan vaad (cehennem azâbı) yaklaştığı zaman, gör kâfîrlerin gözleri nasıl yuvalarından fırlayacak gibi bakar ![]() ![]() ![]() ![]() "Allah, kâfirlere rehberlik etmez ![]() ![]() ![]() ![]() Hevâ ehli olarak dalâlet: "Ben sizin ahvânıza uyacak değilim ![]() ![]() İnançsızlara ehl-i ehvâ denilmiştir ![]() ![]() Bütün bu misâllerden ve Kur'an'daki genel anlatım düzeninden dalâlet ehlinin: Küfür hevâ, isyan, nankörlük, iftirâ, yalancılık, büyüklenmek, inançsızlık, Allah'ın elçisine tâbi olmamak, Kur'an'a inanmamak, sünneti terketmek, kalplerini katılaştırmak, şirk koşmak, âhirete inanmamak, hakka karşı aldırışsızlık, müteşâbihlere uymak, inançta şüpheli davranmak, bilgisizce âyetler hakkında tartışmak, haklara tecâvüz etmek, vahiyle alay etmek, haddi asmak, fâsıklık, fâcirlik, zâlimlik, müsriflik, Allah'ın indirdiği ile hükmetmemek gibi özellikleri olduğu anlaşılmaktadır ![]() ![]() ![]() Ahmed AĞIRAKÇA |
![]() |
![]() |
![]() |
İslam Ansiklöpedisi (E) |
![]() |
![]() |
#5 |
Prof. Dr. Sinsi
|
![]() İslam Ansiklöpedisi (E)Ehl-i Tertib Tertibe uyan kimseler, tertip ehli düzen ehli ![]() Tertibin sözlük anlamı; tanzim etmek, dizmek, sıralamak ve düzene koymak, tedârik edip hazır hale getirmek, bir şeyi bir yere sâbit ve dâîmî kılmak, mertebelere göre davranmak, hile ve aldatmak ![]() Hedeflenen bir neticenin meydana gelmesi için lâzım olan sebeplerin sıralarına göre tanzim edilmesi, bir neticeye varmak için sırasına riâyet edilmesi gereken sebepler de, tertibin tanımına girmektedir ![]() Ehl-i tertib, yukarda anılan fiilleri yapan kimselere, yani tertibe riâyet edenlere verilen isimdir ![]() ![]() Istılah olarak "ehl-i tertîb", farz olan beş vakit namazı, ara vermeden vaktinde ve muntazam olarak kıtanlar hakkında kullanılan bir tâbirdir ![]() ![]() ![]() Hanefi mezhebine göre, "ehl-i tertîb" sayılan bir kimsenin, kazaya kalmış namazları arasında ve kazâ namazıyla vakit namazları arasında tertîbe riâyet etmesi gerekir ![]() ![]() ![]() Üzerinde altı vakitten az kazâ namazı bulunan kimse, vaktin farzını edâ ederken bunu hatırlarsa, kılmış olduğu vakit namazı geçici olarak bozulmuş olur ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Tertib, şu üç husustan dolayı bozulur: 1- Kazaya kalan namazlar beş vakti aşarsa, 2- Vakit, ancak hazır namazı kılacak kadar daralırsa, 3- Vakit namazı edâ edilirken kazâ namazı unutulursa ![]() Üzerindeki kaza namazları sayısını beş veya beşten daha aşağı bir sayıya indiren kimse, bir görüşe göre tekrar "ehl-i tertîb"den sayılır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Halid ERBOĞA EHLİYET İnsanın leh ve aleyhindeki haklara sahip olabilmesi, teklife muhâtap olma hâli ![]() Lügatta ehliyet; lâyık ve yeterli olmak demektir ![]() ![]() ![]() Sıhhat ve bâtıl olma durumlarındaki bütün fiil ve tasarruflarda mükelleflerin ehliyeti önem kazanır ![]() ![]() ![]() ![]() Hukuk ıstılahında ehliyet ikiye ayrılır: Vücûb ehliyeti, edâ ehliyeti ![]() Vücûb ehliyeti: İnsanın leh ve aleyhine olan meşrû' hakların şahıs hakkında sübûtu, hak ve vecibelere yetkisidir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Edâ ehliyeti: Hukuk bakımından mûteber olması akla bağlı olan işleri şahsın bizzat yapma salâhiyet ve ehliyetidir (H ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Vücûb, haklardan yararlanma ehliyeti; edâ, hakları kullanma ehliyeti olarak insanın doğumundan ölümüne kadar tâm yahut eksik olur ![]() Ehliyetlere göre insanların hukukî neticeler doğuran fiilleri iki kısma ayrılır: Fâilde aklın varlığına bakılmaksızın neticenin sırf maddî fiile bağlı bulunduğu hukukî fiiller ile hukukî neticelerinin husulü fiilinin akıl ve anlayış sahibi olmasına bağlı olan fiiller ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Dolayısıyla insanın ehliyeti ana rahmine düşmesiyle başlar, temyiz, büluğ, rüşd devrelerince değişir, tamamlanır ![]() ![]() ![]() Cenin Devresi: Ana rahmine düşmesinden doğuma kadar çocuğa cenin denir ve onun vücûb ehliyeti noksan sayılır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Çocukluk Devresi: Doğumdan temyize kadar olan çağdır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Temyiz Devresi: Temyizden büluğa kadar olan devredir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Büluğ Devresi: Ergenlik ile birlikte çocuk, bütün mükellefiyetleri yüklenir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Rüşd Devresi: Reşid, malını koruma konusunda boş yere tüketmek, saçıp savurmaktan uzak olan kimsedir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Ehliyetin Arızaları: Ehliyetleri tamamen ortadan kaldırarak veya değiştirerek tesir eden arızalar, ehliyete müessir haller bulunmaktadır ![]() ![]() Semâvî Arızalar: Şahsın irâdesi dışında olanlardır ![]() ![]() Mükteseb Arızalar: İrâdîdir, ihtiyârîdir ![]() ![]() Ancak bunlardan küçüklük, unutma, ölüm, ay hali, lohusalık, cehl, yanılma ve hezl mutlak anlamda bir eksiklik değildir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Delilik: Deliden bütün ibadetler düşer ![]() ![]() ![]() ![]() Bunama: İdrak ve temyiz kudreti kalmamış bunak, deli gibidir; vücûb ehliyeti vardır, edâ ehliyeti bulunmaz ![]() ![]() ![]() Sarhoşluk: Bazı âlimler sarhoştan edâ ehliyetinin düştüğünü, bir kısmı da sarhoşun tasarruflarını mûteber kabul ederler ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Uyku: Geçici, ve doğal bir arızadır ![]() ![]() ![]() Bayılma: Doğal olmayan bir arıza dır, sahibinin sözleri geçersizdir, uzarsa namaz düşer, oruç ve zekatı düşürmez ![]() Sefeh: Hafiflik denen sefâhet, bir çeşit irade zayıflığıdır; insanı akıl ve dinin gerektirdiğinden başka türlü davranmaya sevkeder ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Unutkanlık: Böyle kişilerin vücub ve edâ ehliyetleri sahihtir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Küçüklük: Küçüğün bütün işlerini velisi idare eder ![]() Hayz ve Nifâs: Bu iki durum vücûb ve edâ ehliyetini düşürmez ![]() ![]() ![]() Hastalık: Ehliyeti yok etmez, bütün akitleri mûteberdir ![]() ![]() ![]() ![]() Ölüm: Sorumluluk gerektiren bütün hükümler düşer ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cehl: Kişinin bilmesi gereken şeyi bilmemesi demektir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Hezl: Ciddiyetin zıddı olup, kendisiyle hakikî veya mecazî bir mana kastedilmeyen söz ve fiilleri ifade eder ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Sefer: Kişinin yaya olarak onsekiz saat sürecek bir mesafeyi katetmek niyetiyle bulunduğu yerden ayrılması seferdir ![]() ![]() Hatâ: Birşeyin kusurlu bir kasıtla yapılması demektir ![]() ![]() ![]() krâh: Bir kimseyi haksız olarak istemediği bir şeyi yapmaya zorlama, ve bunun için korkutma ve tehditle bunu yapmaya sevketmektir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Zorlama ile meydana gelen fiilî tasarruflarda mânevî sorumluluk zorlayana aitse de hüküm zorlanana nisbet olunur ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İslâm hukukçularının bütün dinî, hukukî, medenî ve sosyal nazariyelerini dayandırdığı bir zimmet nazariyesi vardır (Fahri Demir, İslâm Hukukunda Mülkiyet ve Servet Dağılımı, İstanbul 1981, s ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bu târiflere göre ehliyet, bir vasıf olarak insanda bulunmakta ve onun ruh ve bedence gelişmesine paralel olarak gelişmektedir ![]() ![]() Ahmed AĞIRAKÇA Sait KIZILIRMAK EHVEN-İ ŞER Ehven, kelime anlamı itibariyle, "daha hafif"; şer ise, hayrın karşıtı olup, "meşru olmayan her türlü iş" demektir ![]() ![]() Mecelle'de, "İki şerden, daha hafif olanı (ehven-i şerreyn) ihtiyâr olunur" (Mecelle, md ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Aynı içerikte olmak üzere, "İki kötülükle karşı karşıya gelince daha hafif olanı işlenerek, büyüğünün çaresine bakılır" (Mecelle, md ![]() ![]() ![]() Bu genel kuralı, pekçok alana uygulama imkânı vardır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Diğer bir örnek de şöyledir: Bir kimse, arsasını, şuf'a hakkına sahip olan komşusuna (şefi') teklif etmeden başka birine satarsa, şefi' bu arsayı müşteriden geri alabilir ![]() ![]() ![]() ![]() Birinci ihtimalde müşteri için sözkonusu olan zarar, yaptırdığı evin, kendisine hiçbir karşılık verilmeden yıkılması olup, ağır bir zarardır ![]() ![]() ![]() Bu olayda iki taraflı bir zarar sözkonusudur ![]() ![]() Bu ve benzeri prensiplerle, akıl ve mantığın rahatlıkla kabul edebileceği bir sistem dahilinde genelde, hukukî hayata bir esneklik ve istikrar kazandırmasına ve adil bir dengenin kurulmasına çalışılmıştır ![]() H ![]() EİMME İmamlar, İmam kelimesinin çoğulu ![]() ![]() Allah'ın emirlerini yeryüzünde uygulayan İslâm devletinin başkanı, yahut müslümanların ileri gelen ilim adamları sıfatıyla İslâm'ı koruyan, onu insanlara öğreten ve İslâm'ın hâkimiyeti için çalışan ümmetin önderi ve lideri ![]() ![]() "Rabbi İbrahim'i birtakım emirlerle denemiş, o da onları yerine getirmişti ![]() ![]() ![]() "Eğer antlaşmalarından sonra, yeminlerini bozarlar, dininize dil uzatırlarsa, inkârda önde gidenlerle savaşın, -çünkü onların yeminleri sayılmaz-, belki vazgeçerler" (et-Tevbe, 9/12) ![]() "Bir gün bütün insanları önderleriyle birlikte çağırırız ![]() ![]() ![]() Bu tehlikeden kurtulmak mecburiyetinde olan insan, inancını ve teslimiyetini bir emir (İmam) başkanlığında devletleştirmek durumundadır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() "İmam" kelimesi ıstılahta değişik anlamlarda kullanılır: a) Cemaatle namaz kıldıran kimse ![]() ![]() b) Ehl-i sünnet mezheblerinde İmam tâbiri, İslâm'ın en ileri gelen âlimleri, özellikle de mezhep kurucuları olan için kullanılır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Ashâb zamanında bu kelimenin bir mesleğe veya meslek büyüğüne alem olarak kullanıldığı pek görülmemektedir ![]() ![]() c) Şiîlerde İmam kelimesinin kullanılması çok çeşitlidir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İslâmî ilimlerde "İmam'' ve "eimme" kelimelerinin ifade ettiği belli şahıslar vardır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bu duruma göre "İmam" ve çoğulu "eimme", İslâm devlet başkanı, mezheb önderleri, ilim adamları, mezhebde ve meselede müctehid olanlar, kırâat üstadları ve camide namaz kıldıran kimseler hakkında kullanılan bir terimdir ![]() Cengiz YAĞCI |
![]() |
![]() |
![]() |
İslam Ansiklöpedisi (E) |
![]() |
![]() |
#6 |
Prof. Dr. Sinsi
|
![]() İslam Ansiklöpedisi (E)el-MENZİLETÜ, BEYNEL-MENZİLETEYN İki makam ve mekân arasında bir mekan anlamında kullanılan bir kelâm ilmi terimi ![]() ![]() ![]() İman, Arap dilinde "mutlak tasdik etmek" demektir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Kerramiye mezhebine göre iman yalnız dil ile ikrardan ibarettir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Selef uleması ve İmam Şâfiî, Malikî ve Evzaî gibi mezheb imamları da imanı "dil ile ikrar kalb ile tasdik ve dinin emirlerini yerine getirmek" şeklinde tarif etmişlerdir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() "Zani, mü'min olduğu halde zina etmez ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Mu'tezile ekolünün doğmasına sebep olan bu prensip mü'min olduğu halde büyük günah işleyenlerin durumu ile ilgilidir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cengiz YAĞCI EMÂN Emin olmak, güvenmek, korkmamak, endişeden kurtulmak ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bir düşmana veya belli bir düşman grubuna verileceği gibi, bütün savaşçı düşmana genel olarak da verilebilir ![]() ![]() Kur'an'da şöyle buyurulur: "Eğer, müşriklerden birisi senden emân dilerse, ona emân ver ![]() ![]() ![]() ![]() Hz ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Emân olayı bazan kendiliğinden gerçekleşir ![]() ![]() ![]() Emân verecek kimsede şu şartların bulunması gerekir: a) Müslüman olmak; Gayr-i müslimler, müslümanlar adına emân veremez ![]() ![]() ![]() b) Akıllı olmak; Akıl hastalarının veya şuuru yerinde olmayanların vereceği emân geçersizdir ![]() ![]() ![]() c) Bülûğ çağına gelmiş bulunmak: Çocukların düşmana vereceği emân geçerli değildir ![]() ![]() Savaşa katılma izni verilen müslüman köle de, düşmana emân verebilir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Müslüman kadın da emân verme yetkisine sahiptir ![]() ![]() ![]() Düşman beldesinde bulunan müslüman bir tüccar veya esir yahut orada İslâm'ı kabul edip, yerleşmiş kimsenin müslümanlar adına emân vermesi geçerli değildir ![]() ![]() ![]() Verilecek emânın bir hikmete ve toplum yararına dayanması gerekir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Emânı, İslâm devlet başkanı veya ordu komutanı verdiği zaman, emân verilen kimse, emânda belirli bir belde kaydı veya şer'î bir engel bulunmadıkça her İslâm beldesine gönderilebilir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İstisnaî giriş de üç gün süreyle olabilir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Sürekli emânla İslâm Devletinin vatandaşlığına geçen Ehl-i kitap kimse zımmi sayılır ve zimmet haklarından yararlanır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Nüceym, el-Bahru'r-Râik, Kahire 1311, V, 81; Zeydân, a ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İslâm ülkesine ticaret, elçilik, eğitim, turizm vb ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Hamdi DÖNDÜREN EMÂNET Birisinin koruması için bırakılan maddî ve manevî hak ![]() ![]() ![]() ![]() Resulullah, hicretten önce, kendisinde bulunan emânetleri sahiplerine iade etmişti ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Allah Teâla, "emânet" kavramını Kur'an-ı Kerîm'de çok geniş bir anlamda zikretmiştir: "Biz, emâneti göklere, yere ve dağlara sunduk da onu yüklenmekten kaçındılar; onu insan yüklendi; çünkü o çok zâlim çok câhildir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Geniş anlamıyla, "Allah'ın tekliflerinin tamamına" emânet denilmiştir (Mecmuat'ul-Tefâsir, İstanbul 1979, V ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Yusuf KERİMOĞLU EMEKLİ, EMEKLİLİK Başkasına ait bir işi ücret karşılığında yapmayı üstlenen kimseye "işçi" "ecîr" * başkasını bir ücret karşılığı çalıştıran kimseye de "işveren" "müştecir" denir ![]() ![]() ![]() ![]() İşçi ve memurlar iş sözleşmesinde belirlenen veya örfleşmiş bulunan şartlara göre çalışır ve yine belirlenen ücret veya maaşı alırlar ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İslâm'da hastalığı veya yaşlılığı sebebiyle çalışamayan ve bir geliri de bulunmayan kimseler için önce nafaka * hükümleri cereyan eder ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İslâm hukuku prensip olarak emeklilik müessesesine karşı değildir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Hz ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Herkes kendi kabilesinin hazinesine bu iş için para yardımı yapacak; esirlik, yaralama veya öldürme hallerinde, yardımlaşma amacıyla kurulan bu fondan destek bekleyecekti ![]() ![]() ![]() ![]() Daha sonra hadislerle maâkil sistemi, tazmini tek kişiye ağır gelen durumlarda hısımlar arasında yardımlaşma şekline dönüşmüştür ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Hz ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İşçi, memur, esnaf ve serbest meslek mensuplarından kesilecek primler bir fonda toplanınca, bu sermayenin gelir getiren yatırımlarda üretilmesi gerekir ![]() ![]() ![]() ![]() "Geçmiş kavimlerden üç kişi bir yere gitmekte iken, yolda fırtınaya yakalanarak bir mağaraya sığınırlar ![]() ![]() ![]() ![]() 'Ey Rabbim, ben birtakım işçiler çalıştırmıştım ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Mağara hadisinde ücret ve bu ücretin işletilmesi sonucu elde edilen kârın tamamı işçiye ait olunca, işçiden sosyal güvenlik için kesilen primlerin bir fonda işletilmesi sonucu,verdiğinden fazlasını geri almak mümkün ve câiz olur ![]() ![]() İşçi, memur, esnaf ve serbest meslek sahipleri, emekli yardımlaşma kuruluşuna bağlılık gerektiren bir işe intisab ederken, kendisinden emekli oluncaya kadar prim kesileceğini ve bunların bir fonda toplanarak işletileceğini bilerek seçimini yapar ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bir sosyal güvenlik kuruluşunu ortaklık olarak değerlendirmek mümkündür ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Hamdi DÖNDÜREN EMİN Allah (c ![]() ![]() ![]() "el-Emin", "E-Mi-Ne" fiilinden ism-i fâildir ![]() ![]() "Emin, mümin ve emânet" kelimelerinin kendinden türediği "EMN", her türlü korku ve şüpheden uzak olmak, bütünüyle mutmam bulunmak demektir (Râğıb el-İsfahânı, el-Müfredât fi Garibi'l-Kur'ân, 30) ![]() "El-Emîn", sıka, güvenilir ![]() ![]() "Emîn" kelimesini açıklamak için önce aynı kökten gelen "emânet" kelimesini açıklamamız gerekir ![]() ![]() İlim ve özellikle iradeyle birlikte Allah'ın karşısında insana verilen "benlik-nefs-ene" göklerin, yerin ve dağların yüklenmekten çekindiği büyük bir "emânet"tir ![]() ![]() ![]() "Muhakkak Allah size emânetleri ehline vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğinizde adaletle hükmetmenizi emreder ![]() ![]() Bu şekilde emâneti yerine getirene emin kişi denir ![]() "Onu er-Ruh'ul-emin indirdi, kalbine uyarıcılardan olasın diye" (eş-Suarâ, 26/193) ![]() "Şüphe yok ki O (Kur'ân, Allah 'ın) çok şerefli bir elçisi'nin (yani Cebrâil'in getirdiği) sözüdür ![]() ![]() ![]() Bu ayetlerde vahyi indiren emîn elçi olarak Cebrâil (a ![]() ![]() ![]() Kur'an-ı Kerim'de bize bildirilen ilk azgın putperest toplum olan ve âkıbeti tûfanda boğulmak olan Nuh kavmine, Nuh (a ![]() ![]() "Nuh kavmi de gönderilen resulleri yalanladı Kardeşleri Nuh onlara: "(Allah 'tan) ittikâ etmez misiniz? demişti: 'Ben size gönderilmiş emîn bir rasûlüm Artık Allah'tan korkun ve bana itâat edin Ben buna karşı sizden bir ücret istemiyorum ![]() ![]() "Her yol üzerine bir işaret koyan" ve "ebedî yasayacaklarmış gibi köşkler inşa eden"Âd kavmiyle Hûd (a ![]() ![]() "Âd (kavmi) de gönderilen resulleri yalanladı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Dağlardan ustalıkla evler yontan, bahçelerde, çeşme baslarında emin (güvenli) bir durumda azgın hayat süren ve öyle bırakılacağını sanan Semud kavmine de Sâlih (a ![]() ![]() "Semud (kavmi) de gönderilen resulleri yalanladı ![]() ![]() ![]() ![]() "Kadınları bırakıp, erkeklere giden" ve böylece Âd ve Semud gibi helâk edilen Lût Kavmi'ne de emîn bir elçi olan Lût (a ![]() ![]() ![]() Yine Şuayb (a ![]() ![]() ![]() ![]() Yine Yûsuf (a ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Musa (a ![]() ![]() ![]() "Andolsun ki onlardan evvel Biz Firavn'un kavmini de imtihan ettik ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Kısacası "emîn" vasfı, tüm Resullerin ortak vasıflarından biridir ![]() ![]() Tarihin hangi döneminde olursa olsun, bir kimse topluma bir dava ile geldiğinde, toplumun ona inanması için o kimsenin "emîn" vasfına sahip olması lâzımdır ![]() ![]() Bir kimsenin "emîn" sayılabilmesi için o kimsenin davasında samimi olduğunda güvenilir olması, davayı yüklenmeye güç yetirebilmede güvenilir olması ve her türlü zorluğa o uğurda katlanacağı hususunda güvenilir olması gerekir ![]() ![]() "(Süleyman (a ![]() ![]() ![]() Emin olma; sırf doğru olma, güvenilir olma, bir işi yapabilme gibi manalarında kullanılmıyor ![]() ![]() "Allah (bu şirkiniz için) üzerimize bir delil ve burhan (bir kitap ve hüccet) indirmediği şeyi (putları) siz O'na ortak koştuğunuz halde korkmuyorsunuz da, ben sizin ortak koştuğunuz (ilahlarınızdan) nasıl korkarım? şimdi gerçekten biliyorsanız (söyleyin bakalım, bu muvahhid ve müşrik) iki kesimden hangisi (korkudan) emîn olmaya daha lâyıktır?" (el-En'âm, 6/81) ![]() "Korkudan, (azaptan), "emîn" olma (hakkı), iman eden ve imanlarını bir zulme bulaştırmayanlara aittir ![]() ![]() "Emîn" ile aynı kökten olân "emîn" ve "emene", selâmet içinde bulunma, rahatlık içinde ve mutmain olma halleri hakkında kullanılıyor ![]() ![]() ![]() "Emîn" vasfı insanlar, şahıslar ve canlılar için geçerli olduğu gibi aynı zamanda yer, mekân, makam, belde için de geçerlidir ![]() ![]() ![]() ![]() "Hani biz O evi (Kâbe'yi) insanlar için sevab (kazanma) yeri ve "emîn " (bir mekân) kılmıştık ![]() ![]() ![]() ![]() Ama ne yazık ki bugün müstekbirler, Allah'ın düşmanları, Allah'ın emîn kıldığı beldeleri emîn olmaktan çıkarmak istiyorlar ![]() ![]() ![]() ''Andolsun incire ve zeytine, (Kelimullah Hz ![]() ![]() ![]() Hiç kimsenin elinin uzanamayacağı, emniyetini bozamayacağı dâr'us-selâm ise Müttakîlere va'dediliyor ![]() ![]() "Müttakîler ise muhakkak ki, bir "emîn" makamdadırlar ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Muammer ERTAN |
![]() |
![]() |
![]() |
İslam Ansiklöpedisi (E) |
![]() |
![]() |
#7 |
Prof. Dr. Sinsi
|
![]() İslam Ansiklöpedisi (E)En'âm Sûresi Kur'an-ı Kerîm'in altıncı suresi, Mekke'de bir defada nazil olmuştur ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() En'âm suresinde Allahu Teâlâ, şirki reddederek, tevhid'e, ahirete imana çağırır; bâtıl inançları yok eder; temel ahlâk ilkeleri koyar; Hz ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bu sure, Mekke'de inen diğer sureler gibi Allah'a ve Peygamber'e imanı kökleştiren, tevhîd inancını aşılayan, câhiliye devrinden gelen bozuk inanç ve kanaatleri sarsan, insanları varlıklar üzerinde düşünmeye çağıran özelliklere sahiptir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Surenin bütününde telkin edilen hususlar şöyle özetlenebilir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Esmâ binti Yezid'den şöyle dediği nakledilmiştir: "En'âm sûresi Resulullah'a indiği zaman ben Hz ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Ayetlerde, itikad bozukluğu olanlar uyarıldıktan sonra, eski hallerinde ısrar ederlerse kötü sonuçla karşılaşacakları bildirilir: "Hak, kendilerine gelince onu yalanladılar Alaya aldıkları şeyin haberi yakında kendilerine gelecektir Bizim daha önce nice nesilleri helâk ettiğimizi görmediler mi? Yeryüzünde size vermediğimiz imkânları onlara vermiştik ![]() ![]() Allahu Teâla'nın gayb âlemini ve sırlar dünyasını ihâta edişi, nefis ve ömürleri bilmesi, karada ve denizde, gece-gündüz, dünya-âhiret, ölüm ve dirim husûsunda hükmedici ve kahredici gücü şöyle ifade edilir: "Gayb'ın anahtarları Allah'ın katındadır Onları ancak O bilir ![]() ![]() ![]() "Geceleyin sizi öldürür gibi uyutan, gündüzün ne elde ettiğinizi bilen O'dur ![]() ![]() ![]() "O, kulları üzerinde kahredici güce sahiptir ![]() ![]() ![]() Bitkiler, denizler ve karalarla ilgili düşünmeye sevkeden ayetlerde şöyle buyurulur: "Taneyi ve çekirdeği yaratan şüphesiz Allah 'tır ![]() ![]() ![]() "Karanlığı yarıp tan yerini ağartan, geceyi dinlenme zamanı yapan, güneşi ve ayı bir hesaba göre hareket ettiren O'dur ![]() ![]() "Kara ve denizin karanlıklarında yolunuzu bulasınız diye sizin için yıldızları yaratan O'dur Şüphesiz biz, bilen bir kavim için ayetleri geniş bir şekilde açıkladık" (97) ![]() "Gökten, suyu indiren O'dur ![]() ![]() Bütün bu nimetler üzerinde düşünüp ibret almayan ve uyarılara kulak asmayanların kıyamet günündeki sıkıntıları şöyle ifade edilir: "Ateşe sürüldükleri zaman; keşke Rabbimizin ayetlerini inkâr etmeyerek, mümin olarak yeniden dünyaya döndürülseydik, dediklerini bir görsen" (27) "Allah'ın huzuruna çıkmayı yalanlayanlar, gerçekten hüsrana uğramışlardır Kıyâmet günü ansızın gelince, onlar günâhlarını sutlarına yüklenmiş olarak şöyle derler: 'Dünyada yaptığımız kusurlardan dolayı yazıklar olsun bize ![]() ![]() Medine'de indiği bildirilen ayetlerde oranın özelliklerini görmek mümkündür ![]() ![]() ![]() ![]() Şu ayetlerde Medine'de inişin izleri görülebilir: "De ki: 'Gelin size Rabbinizin haram kıldıklarını okuyayım: Allah'a hiçbir şeyi ortak koşmayın ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() "Yetim, rüşdüne erinceye kadar, onun malına en güzel yolun dışında yaklaşmayın Ölçüyü ve tartıyı adaletle yapın ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Sure şu ayetle sona ermektedir: "Verdiği şeylerle sizi imtihan etmesi için sizleri yeryüzünün halifeleri kılan ve sizi derece bakımından birbirinizden üstün yapan O'dur ![]() ![]() Hamdi DÖNDÜREN ENBİYÂ Peygamberler, Nebî kelimesinin çoğulu ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Yüce Allah insanları ve cinleri kendisine kulluk yapmaları için yaratmıştır (ez-Zâriyât 51/56) Kulluk geniş anlamıyla Allah ve Rasûlünün emirlerini yapmak, yasaklarından kaçınmaktır ![]() ![]() ![]() Allah Teâlâ insanlara peygamberleri aracılığıyla doğruyu yanlışı bildirmiştir ![]() ![]() ![]() ![]() Allah ilk insan ve ilk peygamber olarak Hz ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Kur'an-ı Kerîm'de tevhid inancı şöyle anlatılır: "De ki: 'Ey kitap ehli, bizim ve sizin aranızda eşit olan bir kelimeye gelin: Yalnız Allah'a tapalım; O'na hiçbir şeyi ortak koşmayalım; birimiz diğerini Allah'tan başka tanrı edinmesin ![]() ![]() Allah, her millete bir peygamber göndermiştir ![]() ![]() ![]() ![]() "Biz her peygamberi yalnız kendi kavminin diliyle gönderdik ki onlara (emredildikleri şeyleri) açıklasın ![]() ![]() ![]() Her millete bir peygamber gönderilmesi, onları bilmedikleri şeyden hesaba çekmemek ve azâb etmemek içindir: "Biz elçi göndermedikçe (hiçbir kavme) azâb edecek değiliz" (el-İsrâ, 17/15) ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Peygamberler İslâm'ı tebliğ ederken metod olarak "müjdeleme" ve "uyarma" yolunu benimsemişlerdir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Peygamberler de insandır; yerler, içerler, evlenirler, çarşı-pazarlarda dolaşırlar (el-Kehf, 18/1 10; el-Furkan,25/7); fakat üstün ahlâk sahibi, her türlü bedenî ve ruhî hastalıklardan sâlim, ince anlayışlı şahsiyetlerdir ![]() ![]() ![]() Peygamberlerin bazı sıfatları vardır ki bunları bilmek her müslümana vacibdir ![]() 1 ![]() ![]() ![]() 2 ![]() ![]() ![]() ![]() 3 ![]() ![]() 4 ![]() ![]() 5 ![]() ![]() Peygamberler Allah'ın seçtiği faziletli kişilerdir ![]() ![]() Peygamberler arasında, sahip oldukları özellikler bakımından bir fark yoktur: "Resul, Rabbinden kendisine indirilene inandı; müminler de ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Peygamberler arasında derece ve fazilet farkı vardır: "İşte biz o elçilerden kimini kiminden üstün kıldık ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Peygamberlerin üstünlük sırasına göre dereceleri şöyledir: 1 ![]() 2 ![]() 3 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 4 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Peygamberimiz (s ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Peygamberimiz (s ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Peygamberlere iman, imanın altı şartından birisidir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Halit ÜNAL ENBİYA SURESİ Kur'an-ı Kerîm'in yirmibirinci suresi ![]() ![]() Sure, bazı peygamberlerden ve onların kavimleri ile olan münâsebetlerinden söz ettiği için bu ismi almıştır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Enbiya suresi tevhid yani Allah'ın varlığı ve birliği, peygamberlik ve peygamberler, ölümden sonra dirilme ve hesaba çekilme ile ahiret hayatı gibi sahaları çok geniş olan inanç esaslarını içerir ![]() "İnsanların hesap verme (günü) yaklaştı ![]() Birinci bölüm peygamberlikle ilgilidir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() "Muhakkak ki biz hakkı bâtılın tepesine indiririz de onun beynini parçalarız ve böylece bâtıl da ortadan kalkmış olur ![]() ![]() Bütün bu kıssalar ve ikazlarla Hz ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Peygamberlik ve peygamberlerle ilgili olan bu bölüm surenin sonuna kadar diğer konularla içiçe sürüp gitmekte ve zamanın derinliklerinden akıp gelen peygamberler kafilesinin aslında tek bir inancı tebliğ etmek için gönderildikleri belirtilmektedir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bu kıssadan sonra 91 ![]() ![]() Surede işlenen diğer iki önemli konu da öldükten sonra dirilme ve Allah'ın tevhididir: "Yoksa onların, yeryüzünde edindikleri tanrıları mı ölüleri diriltecekler? Eğer göklerde ve yerde Allah 'tan başka (birtakım) tanrılar olsaydı yer ve göğün düzeni bozulurdu ![]() ![]() ![]() ![]() "Yeryüzüne de, insanlar sarsılmasın diye sabit dağlar yerleştirdik ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Kâinatta cârı olan ve canlı cansız bütün varlıklara hükmeden kanunlarda düzensizlik ve anarşinin olmaması, tam aksine birbirleriyle uyum içerisinde bulunmaları, onları var edenin ve idare edenin de tek bir güç olduğunu bize göstermektedir ![]() ![]() ![]() "Her canlı ölümü tadacaktır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() En ufak bir haksızlığın sözkonusu olmadığı bu hesap gününde, kim peygamberlerin rahmet ve huzur dolu çağrısına uyarak dünyada iyi işler yapmış, namaz kılmış, zekât vermiş, her işini hak ve adâlet esaslarına göre yürütmüşse, ona cennette sonsuza dek sürecek olan mutluluklar bahşedilecek; kim de hak yoldan sapıp yan çizmiş ve kötülükler yapmışsa, cehennemde şiddetli azâblarla cezalandırılacaktır ![]() Sure, ahiret hayatında inkârcıların cehennemde karşılaşacakları cezalar ile, inanıp yararlı işler yapan müminlere Cennette bahşedilecek olan mükâfatların tasvirlerinden sonra şu dua ile son buluyor: "(İnatla inkârda ısrar edenlere karşı) Rasulullah dedi ki: Rabbim; artık aramızda hakk ile hükmet ![]() ![]() ![]() İbrahim ÇELİK ENFÂL SURESİ Kur'an-ı Kerîm'in sekizinci sûresi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() "Enfâl", harp ganimetleri demektir ![]() ![]() ![]() Bu sure bizzat Bedir savaşında meydana gelmiş bir hâdisenin üzerine ışık tutarak olayın nasıl cereyan ettiği hususunu aydınlığa kavuşturuyor ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Sure onların ganimetler hakkındaki sorulan ve bu konuda Allah'ın hükmüne başvurulması; Allah'tan korkup itaat etmeleri ve mü'minlerin birbirleriyle çekişmeyip aralarını düzeltmelerinin gerektiğine dair hususları ele alan bir giriş bölümüyle başlamaktadır: "Sana, harb ganimetlerine dair soru sorarlar; de ki: 'Canim etler Allah'ın ve Peygamber'inindir ![]() Sonra onlara dönerek, kendi kendileri için istedikleri ve gözettikleri hususla, Allah'ın gözettiği husus arasındaki farkı hatırlatıyor ![]() "Nitekim, Rabbin seni hak uğrunda evinden savaş için çıkarmıştı da, müslümanların bir kısmı bundan hoşlanmamıştı" (5) ![]() "Hak apaçık meydana çıktıktan sonra bile onlar bu mevzûda, sanki göz göre göre ölüme sürülüyorlarmış gibi, seninle tartışıyorlardı" (6) ![]() "Hani Allah iki tâifeden birini size va'detmişti de; siz, kuvvetsiz olanın size düşmesini istiyordunuz ![]() ![]() "O, günâhkarlar istemese de hakkı gerçekleştirmek ve bâtılı geçersiz kılmak için böyle istiyordu ![]() ![]() Sonra, onlara gönderdiği yardımı, kolaylaştırdığı zaferi ve bunun neticesi kendi fazl ve keremiyle takdir ettiği mükâfatı hatırlatıyor: ''Hani siz Rabbinizden yardım dilemiştiniz ![]() ![]() "Allah bunu ancak bir müjde olarak ve kalplerinizin yatışması için yapmıştı ![]() ![]() ![]() "Allah, kendi tarafından bir emniyet işâreti olarak sizi hafif bir uykuya daldırmıştı ![]() ![]() "Hani Rabbin meleklere, 'şüphesiz ki ben sizinle beraberim ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() "Bu sizin, öyleyse tadın onu ![]() ![]() Böylece, surenin seyri bu sahalarda ilerleyerek savaşın tamamen Allah'ın takdiri ve tedbiriyle, O'nun yol göstermesi ve yönlendirmesiyle cereyan ettiğini tescil ediyor; O'nun yardımı, takdir ve kudretiyle kendi yolunda ve kendisi için yapıldığını arzediyor ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() "Onları siz öldürmediniz, fakat Allah öldürdü ![]() ![]() ![]() ![]() "Yeryüzünde azlık olduğunuz ve zayıf sayıldığınız için insanların sizi esir olarak alıp götürmesinden korktuğunuz zamanları hatırlayın ![]() ![]() Müminlerin katıldıkları her savaş Allah'ın takdiri ve tedbiriyle meydana gelmektedir ![]() ![]() "Ey iman edenler, harb için ilerlerken kâfir olanlarla karşılaştığınız zaman onlara arka çevirmeyin" (15) ![]() "Ey iman edenler, bir toplulukla karşılaşırsanız dayanın, başarıya erişebilmeniz için Allah'ı çok anın " (45) ![]() "Bilin ki mallarınız da, evlatlarınız da ancak birer imtihandır ![]() ![]() "Ey iman edenler, onlara karşı gücünüzün yettiği kadar -Allah'ın düşmanı ve sizin düşmanlarınızı ve bunların dışında Allah'ın bilip sizin bilmediklerinizi yıldırmak üzere- kuvvet ve savaş atları hazırlayın ![]() ![]() Böylece meseleler boşlukta bırakılmıyor, aksine şu derin ve değişmez açık esaslar çerçevesinde toplanıyor: I- Ganimetler meselesinde Allah'tan korkmaya (1), Allah'ı anarken titremeye (2); imanın Allah'a ve rasûlüne itâatle ilgili olduğuna (20), dair işâret yeralıyor ![]() II- Savaş, Allah'ın tedbir ve takdirine havâle ediliyor; savaşı bütün merhaleleri ile Hakkın yönettiğine işâret ediliyor (42) ![]() III- Savaş hâdiseleri sırasında ve elde edilen neticelerde yine Allah'ın yardımı, inâyeti ve O'nun rehberliği ön plâna çıkarılıyor (17) ![]() IV- Savaşta sebat göstermeyle emrolunurken, Allah'ın isteğine göre hayat sürüleceği, Allah'ın kişi ile kalbi arasına gireceği ve kendisine tevekkül edenleri mutlak şekilde muzaffer kılacağı hususunda beyanlar vârid oluyor (24, 45) ![]() V-Savaştan sonraki hedefin belirtilmesi ile ilgili olarak şu hüküm yeralıyor: "Yeryüzünde fitne* kalmayıncaya ve din * tamamen Allah için oluncaya kadar onlarla savaşın " (39) ![]() "Yeryüzünde savaşırken, gâlibiyeti sağlamadıkça esir almak hiçbir peygambere yakışmaz ![]() ![]() ![]() VI- İslâm cemiyetindeki münasebetlerin tanzîmi; İslâm cemiyetiyle diğer cemiyetler arasındaki ilişkiler açıklanırken, İslâm cemiyetinin ana kaidesinin ve onu diğer toplumlardan ayıran en önemli farkın akîde olduğu belirtilerek, safların ilerlemesinde veya gerilemesinde temel unsurun itikadi değerler olduğu açıklanıyor (72, 73, 74) ![]() Nüzul Ortamı: İslâm'ın ilk on yıllık Mekke döneminde İslâmî hareket gücünü göstermiş, her türlü zulme başkaldırarak, Allah'ın birliğini tebliğe başlamış, müşrik Mekke toplumunu Allah'tan başka ilâh olmadığı ve Muhammed'in O'nun elçisi olduğuna çağırmış, müşriklerin baskı ve terörünün müslümanları tehdit etmesi ve İslam'ın Allah tarafından yönlendirilen hareketinin yönü Medine'de bir İslâm devleti kurulmasına doğru çevrilmişti ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Hz ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Nüzul Sebepleri: Enfâl suresi, Bedir gazvesinde ele geçirilen ganimetlerin paylaşımında ihtilâf çıkması üzerine; bir diğer görüşe göre, genç müslümanların çarpışmada önceliklerinin olması ve ihtiyarların geri kalmalarından, gençlerin da ha fazla ganimet istemeleri, ihtiyarların da eşit seviyede bölüşümü istemeleri üzerine; yahut Bedir'de hazır bulunmayanlardan sekiz kişiye Resulullah'ın hisse vermesi yüzünden bazı ashâbın, bu kişilerin savaşa katılmadıkları ve ganimeti hak etmediklerini söylemeleri üzerine nâzil oldu ![]() ![]() ![]() ![]() Sure, Bedir savaşına ait hükümleri, ganimeti konu almasına rağmen, müminlerin vasıflarına değinerek esas olarak cihadın anlamını da ihtivâ etmektedir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Allah, Bedir savaşının kendi takdiriyle ve yardımıyla kazanıldığını beyan ederek, cihadın gayesinin "ila-yı kelimetullah"* olduğunu, basit bir ganimet paylaşımı yüzünden birbirleriyle çekişmemelerini, Allah'a ve Resulüne itaati emrediyor ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Surenin açıkladığı sonuçlarda, beytülmâl'in kuruluşu, fidyesi verilen esirlerin serbest bırakılması, emânetlere ihanet edilmemesi iyiliği emr ve kötülükten nehyeden* (emr-i bil ma'ruf nehy-i an'il-münker) geri kalınmaması ve bir fitnede herkesin istisnasız helâk olacağı, artık düzenli bir teçhizâtı tam bir ordu bulundurmayı, uluslararası antlaşma ilkelerini, sabrı ve tefakkuhu, dâru'l-İslâm'da yasayanlarla oraya hicret etmiş olanlar hakkındaki velayeti *, vârisliklerini, va'rettiği görülmektedir ![]() Halid ERBOĞA ENFÛS Nefisler, ruhlar, canlar, yasayanlar ![]() ![]() nsanın iç dünyası, psikolojik yapısı, ruh âlemi ![]() Mâbi'l enfûs: Nefislerde olan enfûs, sübjektif demektir ![]() Nefislerde olan fikirler, kavramlar, zanlardır ![]() Allah, insana nefsinde olanı değiştirme yetkisi verdi ![]() ![]() İnsan çok zâlim (bu emânetin gereğini yapmadı), sok câhil (öğrenmek istemedi, cehâlete daldı) diye anlatılır ![]() "Nefsini arındıran kurtulmuştur; azdıransa ziyandadır" (eş-şems, 91/10) ![]() "Andolsun nefse ve onu düzenleyene ki, nefse fücûrunu da, takvâsını da ilham etmiştir" (eş-şems, 91/7-8) ![]() "Onlar, nefislerinde olanı değiştirmedikçe, Allah, bir kavmin durumunu değiştirmez " (er-Ra 'd, 1 3/ 11) ![]() "Nefislerinizde olanı gözlemiyor musunuz?" (ez-Zâriyât, 51/21) ![]() ''Onlara ayetlerimizi âfâkta (evrende) ve enfûste (nefiste) göstereceğiz ![]() ![]() Allah'ın âyetleri, hem kitapta, hem de âfak/enfûstedir ![]() ![]() Bu ayetler, "kitap ayetleri"nin gerçek olduğunu gösterme gücüne sahiptir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Mücâhid, Taberî ve Beydâvî gibi müfessirler, enfûsü, Mekke'nin fethi şeklinde tefsir etmişlerdir ![]() ![]() ![]() ![]() Mücâhid, Hasan el-Basri "enfûslerinde göstereceğiz " lâfzını, Bedir olayı; Mekke'nin fethi; Allahu Teâlâ'nın Muhammed ve ashâbına yardımı ve bâtıl taraftarlarını yalnız bıraktığı; insanın mürekkep olduğu şeyler, insandaki maddeler, karışımlar ve garip durumlar, hey'etler; teşrih ilmi ya da insanın yaratılışında bulunan birbirine zıt güzellik-çirkinlik vb ![]() ![]() Tasavvufî tefsirlerde, ayetlerin âfâk ve enfûste gösterilmesi "ölüm" şeklinde tefsir edilmiştir ![]() ![]() ![]() ![]() Tasavvuf düşüncesine göre insanı kuşatan dış dünya büyük, (âlem-i kübrâ, makro kozmos); insanın kuşattığı dünya, enfüs küçük âlemdir (âlem-i asgar, mikro kozmos) ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Enfûs ve âfâk hakkındaki bu temel yaklaşımlar mutasavvıfları, Kur'an'ın dış (lâfzı, zâhirî) anlamı yanında enfûsî (iç, bâtın) anlamlarını araştırmaya, Kur'an'da geçen kıssaları insanın iç dünyasına tatbik etmeye götürmüştür ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Ahmed ÖZALP |
![]() |
![]() |
|