![]() |
İslam Ansiklöpedisi (F) |
![]() |
![]() |
#1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
![]() İslam Ansiklöpedisi (F)İslam Ansiklöpedisi Fal-falcilik Gelecekte olacak şeyler hakkında bilgi sahibi olmak için başvurulan çeşitli yollar ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Kur'an'da, "fal" kelimesi geçmemekle birlikte, Peygamber (s ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Ebû Hureyre'nin, Peygamberimiz (s ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Hasta olan bir kimsenin; "ya sâlim" ! diye bağıran birinin sesini duyması veya yitiğini arayan birinin; "ya vâcid! " diye seslenen birinin sesini duyunca, "bununla tefe'ül ediyorum" deyip, hastalıktan kurtulmayı umması ve yitiğini bulacağını ümid etmesidir ![]() (İbnu'l-Manzûr, "Lisanü'l-Arab " XI V ![]() ![]() Cahiliye Arapları, bir sefere, bir savaşa, bir ticarete, bir nikâha yahut herhangi bir işe teşebbüs edecekleri zaman üç zar (veya ok) çekerler yahut kuş uçururlardı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Câhiliyede, bir de kuş uçurma âdeti vardı ki, bir yere gidecekleri zaman bir kuş uçururlar, sağa giderse teyemmüm (uğurlu sayma), sola giderse teşe'üm ederler (uğursuzluk sayarlar)dı ![]() ![]() Bugün yaygın olan fal çeşitlerinden biri de, modern câhiliyenin itibar ettiği yıldız falıdır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Dinimizin kesinlikle yasakladığı falcılık, bir çeşit gaybdan haber vermedir ![]() "De ki: 'Göklerde ve yerde olan gaybı, Allah'tan başka bilen yoktur" (en-Neml, 27/65) ve "De ki: Size 'Allah'ın hazineleri elimdedir demiyorum, gaybı da bilmiyorum ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Kendilerine "arrâf" yahut "kâhin" denilen falcıları ve bu falcılara gidip fal açtıran, onlara inanan veya destekleyenleri Peygamber (s ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Halid ERBOĞA FÂNÎ Varlığı sonlu, ölümlü olan ![]() ![]() Kelâm bilginlerine göre varlığının sonu olmamak (bekâ), Allah'ın sıfatıdır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Fenâ ve fânî olma kavramları tasavvuf düşünce ve hayatında önemli bir yer tutar ![]() ![]() ![]() ![]() Fânı olma düşüncesi sonraki mutasavvıflar tarafından daha sistemli bir hâle getirildi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Ahmet ÖZALP FARİZA Yapılması zorunlu olan şey, mutlaka yerine getirilmesi gerekli olan emir ![]() ![]() ![]() "Ey Muhammed, Kur'an'a uymayı sana farz kılan Allah, seni döneceğin yere döndürecektir ![]() ![]() ![]() "Allah'ın Peygamber'e farz kıldığı şeylerde ona bir güçlük yoktur ![]() ![]() ![]() "Allah şüphesiz size, yeminlerinizi geri almanızı meşrû kılmıştır ![]() '' ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Ölünün malından varisleri için takdir edilen payları bildiren ilme de "Ferâiz ilmi" adı verilir ![]() İslâmî Istılahta farz, yapılması Allah tarafından emrolunduğu katî delil ile sâbit olan herhangi bir vazifedir ![]() ![]() ![]() Farz olan hükümlerin, öncelikle farz olduğuna iman edilmesi mümin olmanın şartıdır ![]() ![]() Genel tema olarak İslâm'ın ortaya koyduğu ve yapılmasını farz, terkini haram kıldığı (ya da bunun aksi) hükümler; inanan ve inanmadığı halde İslâm Devleti'nin zimmetinde bulunan kişilerin akıl, mal, can, nesil ve dinlerini ilahı koruma altına almaya yöneliktir ![]() ![]() İslâm, aklı korumak için sarhoşluk veren her türlü içkiyi, malı korumak için fâiz, rüşvet, hırsızlık vb ![]() ![]() ![]() Bir kısım farzlar vardır ki bunları her akıllı ve ergenlik çağına girmiş mükellef müslümanın şahsen yapması gereklidir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Farz olan hükümlerin kaynağı kitap (Kur'an), sünnet, icma' ve kıyas olmak üzere dörttür ![]() Aşağıda belirtilen ayetler İslâm'ın farz kıldığı hükümlerden bir kısmına örnek teşkil eder: İslâm'ın emrettiği şeyleri yapmak farz olduğu gibi yasakladığı şeyleri yapmamak da farzdır ![]() "Ey inananlar, Allah'a, Peygamber'ine, Peygamber'ine indirdiği kitaba ve daha önce indirdiği kitaba inanmakta sebat gösterin ![]() ![]() "Namazı kılın, zekâtı verin; kendiniz için önden gönderdiğiniz her hayrı Allah katında bulacaksınız'' (el-Bakara, 2/110) ![]() "Ey inananlar, oruç, sizden öncekilere farz kılındığı gibi, Allah'a karşı gelmekten sakınasınız diye, size (de) sayılı günlerde farz kılındı ![]() ![]() ![]() ![]() "Ey inananlar, cuma günü namaz için ezan okunduğu zaman Allah'ı anmaya koşun, alım-satımı bırakın ![]() ![]() ![]() ![]() "Yoksa Allah içinizden cihâd edenleri ve sabredenleri belirtmeden cennete gireceğinizi mi sanıyordunuz?" (Âlu İmrân, 3/142) ![]() "Allah uğrunda gereği gibi cihâd edin ![]() ![]() ![]() ![]() "Çocuklarınızı yoksulluk korkusuyla öldürmeyin ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() "Faiz yiyenler mahşerde ancak şeytanın çarptığı kimsenin kalktığı gibi kalkarlar ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() "Aranızda mallarınızı haksızlıkla yemeyin ![]() ![]() ![]() ![]() "Fitne kalmayıp, yalnız Allah'ın dînî ortada kalana kadar onlarla savaşın ![]() ![]() ![]() ![]() " ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() "Îffetli kadınlara zina isnat edip de, sonra dört şahit getiremeyenlere ****en değnek vurun ![]() ![]() ![]() ![]() "Leş, kan, domuz eti, Allah'tan başkası adına kesilenler, dikili taşlar üzerine boğazlananlar ile fal oklarıyla kısmet aramanız size haram kılındı ![]() ![]() ![]() ![]() "Ey inananlar, içki, kumar, putlar ve fal okları şüphesiz şeytan işi pisliklerdir ![]() ![]() ![]() ![]() Yukarıda belirtilen ayetler, Allah'ın, yapılmasını ve yapılmamasını emrettiği hükümlerden ancak bir kısımlarıdır ![]() ![]() Cengiz YAĞCl FARZ Dinî sorumluluk, yapılması dinen gerekli olma, bean etme, kesme, hisseye ayırma anlamlarını ifade eder ![]() ![]() "Allah'ın peygambere mikdarını belirlediği (farz), mübah kıldığı şeyde bir vebâl yoktur" (el-Ahzab, 33/38) ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Kur'an'da geçen farz kelimesi alâ harf-i cerri ile kullanıldığında vücûb gereklilik; lâm harf-i cerri ile kullanıldığında bazan gereklilik bazan da beyan anlamını ifade eder (Hamdi Yazır, Hak Dini Kur'ân Dili, VI, 5109) ![]() Farz, Peygamber (s ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bir fıkıh terimi olarak farz: Şâri' tarafından emrolunduğu kat'î delil ile sâbit olan; özürsüz, mutlak surette terkedildiğinde ceza gereken amellerdir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Hanefîler zannî delil ile sâbit olan hükümleri vacib olarak niteler ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Farz, mükellef açısından ikiye ayrılır: 1- Farz-ı ayn: Her mükellefin yapması farz olan vazifedir ![]() 2-Farz-ı kifâye: Mükelleflerden bir kısmının yapması ile diğerlerinden sâkit olan vazifedir (Ömer Nasuhi, Istılahatı Fıkhıyye Kâmusu, 1, 33) ![]() Farz-ı ayn, kifâye olan farzdan fazilet ve sevab bakımından daha üstündür ![]() ![]() ![]() ![]() İA FÂSIK Allah'ın emirlerine aykırı davranan, günahkâr, kötü huylu, kötülük yapmayı alışkanlık hâline getiren kimse ![]() Arapça "Fe-Se-Ka" kökünden gelmekte olup ism-i fâil kalıbındandır ![]() Lügatta, çıkmak manasına gelir ![]() ![]() ![]() ![]() Biraz daha geniş anlamıyla büyük günâh işleyerek veya küçük günâhta ısrar ederek hak yoldan çıkan, dinin hükümlerine bağlanıp onları kabul ettikten sonra o hükümlerin tamamını ya da bir kısmını ihlâl eden anlamına gelmektedir (Fahrüddin er-Râzî, Tefsîru'l-Kebîr, II, 91; Râgıb el-İsfahânı, el-Müfredât, 572; Elmalılı Hamid Yazır, Hak Dini Kur'an Dili, I, 282) ![]() ![]() ![]() a ![]() ![]() b ![]() ![]() c ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Kur'an'da fısk genellikle küfür ile eşanlamda kullanılmıştır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bunların dışında genellikle Kur'an-ı Kerîm'de geçen fısk ve fâsıklar tâbiri küfür ile eşanlamlı olarak kullanılmıştır: "Andolsun ki biz sana apaçık ayetler indirdik ![]() ![]() "Eğer Allah'a, Peygamberine ve ona indirilene iman ediyor olsalardı, onları (kâfir ve müşrikleri) veli edinmezlerdi ![]() ![]() Mu'tezile'ye göre fâsık, ne mümin ne de kâfirdir, ikisi arası bir durumdadır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Burada belirtilmesi gereken önemli bir nokta da, hiçbir kimseye fısk isnadıyla bir söz söylememek gerekir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Abdurrahim GÜZEL |
![]() |
![]() |
![]() |
İslam Ansiklöpedisi (F) |
![]() |
![]() |
#2 |
Prof. Dr. Sinsi
|
![]() İslam Ansiklöpedisi (F)Fazilet Güzel ve iyi huy, kişiyi iyilik yapmaya yönelten duygu, erdem ![]() ![]() ![]() Bilindiği gibi bedenimiz çeşitli hastalıklara yakalanabilmekte ve bu hastalıklar uygun ilâçlarla tedâvi edilmektedir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Olgun insan, imkânların elverdiği ölçüde faziletleri nefsinde toplayan insandır ![]() ![]() "Nefsini tertemiz yapıp arıtan, şüphesiz saadete ermiş, onu kötülüklere gömen ise, elbette ziyana uğramıştır" (eş-Şems, 91/9-10) buyurarak bu noktaya işaret etmiştir ![]() Bütün iş ve davranışlarımızda orta yolu tutmak fazilet sayılır ![]() ![]() Fazilet sahibi insanlar arasında daima anlaşma, ülfet ve âhenk görülür ![]() ![]() Bütün faziletler güzel iş ve davranışlardan ibarettir ![]() ![]() İslâm nizamı, insanın hiç bir duygu ve eğilimini yok etmek istememekte; ancak hayatın bütünüyle ölçülü olmasını, ifrat ve tefritten kaçınılması gerektiğini bildirmektedir ![]() ![]() İslâm cömertliği büyük bir fazilet olarak görür ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Tevâzu da bir fazilettir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İslâm ahlâkçıları, insan ruhunun bazı temel kuvvetlere sahip olduğunu, bu kuvvetlerin akıl, gazab ve şehvetten meydana geldiğini kabul etmişler ve bu üç temel kuvvetin fazilet ve reziletlerin ana kaynağı olduğunu söylemişlerdir ![]() ![]() ![]() Buna göre akıl kuvvetinin ifratı "cerbeze" (şeytânı düşünce); tefriti budalalık; itidâli ise hikmet (iyi, güzel, isabetli ve faydalı düşünce)'dir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Osman ÇETİN FECR SURESİ Kur'an-ı Kerîmin ****endokuzuncu suresi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 1- Âd, Semûd, Firavun kavimlerinin akıbetleri, 2- İnsanların mala aşırı düşkünlükleri, 3- Ahiret, ahirette rahmet ve hüsrana uğrayacaklar ![]() Sure, yemin ile başlamaktadır: "Andolsun fecre (tan yerinin ağarmasına), on geceye, çifte ve teke, yürüyüp gitmeye yüz tutan geceye ![]() ![]() Bu ayetlerin tefsiri hakkında ve özellikle "Çift" ve "tek" kelimeleri için birçok görüş ileri sürülmüştür Üzerine yemin edilen dört şeyin, Mekkeli kâfirlerin ahiretin ceza ve mükâfatını inkârlarıyla ilgisi vardır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Allah, bu ayetlerde fecr vaktine, ayın fârklı durumlar aldığı gecelere yemin etmekte, böylece bu vakitlere dikkat çekmektedir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() "Görmedin mi Rabbin ne yaptı Âd ' (kavmin)'e? Yüksek sütunlarla dolu İrem 'e? Ki şehirler arasında onun eşi yaratılmamıştı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Gece ve gündüzün nizâmı, ceza ve mükâfatın varlığına delil gösterildikten sonra, onun muhakkak gerçekleşeceğini belirtmek için insanlık tarihinden delil getirilmektedir ![]() ![]() Âd kavmi, Hûd peygamber'i yalanlamıştı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Geçen zaman, gece karanlığı gibi bu büyük olayları örtmüştür ![]() ![]() Gündüz işlenmiş olsun, gece işlenmiş olsun, Rab Teâlâ yapılan şeylerin hepsinden haberdardır ![]() ![]() "Fakat insan böyledir; Rabbi, ne zaman kendisini imtihan edip ona ikramda bulunursa, ona nimet verirse: 'Rabbim bana ikram etti' der ![]() ![]() ![]() ![]() Mal, mülk insan için bir imtihandır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bu ayetlerde insanların mala düşkünlüğü anlatılıyor ![]() ![]() ![]() ![]() "Hayır, (bu yaptığınız doğru değildir) ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Mala açgözlülüğünüz, dünya hayatına dalmışlığınız, size hesap gününü unutturur ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() M ![]() FECR, FECİR Güneşin doğmaya başlama zamanı, tan vakti, güneşin doğmasından önceki alacakaranlık ![]() Fecr (yahut fecir) sözlük anlamı yarmak demektir ![]() ![]() ![]() Namaz, oruç ve hac gibi ibadetler belli bir vakit içersinde yerine getirilir ![]() ![]() ![]() ![]() Sabah, öğle, ikindi, akşam ve yatsı vakitlerinde namaz kılınması yani beş vakit namazın vakti âyetle sabittir ![]() ![]() ![]() Ancak bu vakitlerin başlangıcı ve sonu hadislerle tesbit edilmiştir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Fıkıh terimi olarak fecr, tan yerinin ağarması ve sabah vaktinin başlangıcı demektir ![]() ![]() Fecr kelimesi Kur'an-ı Kerîm'de vakit manasında, sabah vaktini bildirmek üzere birkaç yerde geçmektedir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İslâm hukukunda fecr, kâzib fecr ve sâdık fecr veya birinci fecr ve ikinci fecr olmak üzere iki kısma ayrılır ![]() Fecr-i Kâzib veya birinci fecr, herhangi bir vaktin başlangıcı değildir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Fecr-i sâdıkla sabah namazı vakti girer, oruç yasağı başlar ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Fecr-i kâzib henüz gece vakti sayıldığından bu zamanda yatsı kılınabilir, oruç tutacak olan yiyip içebilir ![]() ![]() Osman ESKİCİOĞLU FELÂH Gâyeye ulaşmak, durumun iyi olması, baka (kalış), kurtuluş, yarmak, açmak gibi anlamlara gelen bir terim ![]() ![]() ![]() İflâh masdarından türetilen değişik kipler Kur'an-ı Kerîm'de kırk yerde geçer ![]() ![]() ![]() Zemahşerî, el-Bakara suresinin beşinci ayetinde geçen "MÜFLİHUN" kelimesini açıklarken şöyle der: "Müflih, gâyesine ulaşan kişi demektir ![]() ![]() ![]() ![]() Hâttâ "FA" ile " 'AYN" yani fiil'lin veya ismin ilk iki harfınde bu terkibe (kelimeye) benzeyen FELEKE, FELEZE gibi kelimeler de yarmaya ve açmaya delâlet ederler ![]() ![]() Demek ki, felâh ve bu kökten gelen İflâh ve bunların türevlerinde yarmak ve açmak manaları mevcuttur ![]() ![]() Abdülbaki TURAN FELÂK SÛRESİ Kur'an-ı Kerîm'in yüzonüçüncü suresi ![]() Kur'an'ın son sûresi olan Nâs suresi ile birlikte bu iki sûreye "Muavvizeteyn"* (sığınma sureleri) denilir ![]() ![]() Felâk suresi beş ayettir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Felâk suresinin fasılası Dal, Be, Kaf harfleridir ![]() ![]() "De ki: Sığınırım tanyerini ağartan Rabb'a " (1) "De" emri sadece Resulullah'a değil, bütün mükelleflere şâmildir ![]() ![]() "Sığınma" fiili, müminlerin bir şeyden korktuklarında bunların şerrinden ancak Allah'a sığınmalarını ifade eder ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Felâk'ın manası, yaygın tefsire göre sabah demektir ![]() ![]() ![]() ![]() Bu birinci ayeti tefsir eden ayet şudur: ''Taneyi ve çekirdeği yaran şüphesiz Allah'tır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ''Yaratıkların şerrinden'' (2) ![]() Bütün yaratıklar şer(kötülük) işleyebilirler ![]() ![]() Ser kelimesi, zarar, noksan, eziyet, keder için de kullanılır ![]() ![]() "Ve ortalığı kaplayan karanlığın şerrinden," (3) ![]() "Gâsık" kelimesi de, "felâk" kelimesi gibi birçok mana ile tefsir edilmiştir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Suçlar genellikle gece karanlığında işlenir, şeytan oynayacağı oyunları karanlıkta daha rahat oynar; kuruntu, vesvese, korku ve tasa geceleri kaynaşır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bazı tefsirlerde gâsak, şiddetli zulmet, gecenin şerri olarak alınarak, gece ansızın gelip çatan arıza ve hayalet gibi belâ ve musibetlere teşmil edilmiştir ![]() ![]() ![]() ![]() Karanlığın bütün soyut ve somut manalarıyla şerri barındırması anlamında, maddî ve manevî şer ve zararların, gam ve kederin de kara talih ve karanlıkla vasıflandırılmasıyla "gecenin şerrinden, yıldızların kaybolmasıyla gelen karanlığın şerrinden, kamerin tutulmasında ve kaybolmasında gelen şerden* Allah'â sığınırım" demektir ![]() "Düğümlere üfürenlerin şerrinden," (4) ![]() Burada "Neffâsâtı fi'l-ukad" ifadesindeki ukad, ukdenin çoğuludur ve düğüm demektir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ''Ve hased eden hasedçilerin şerrinden'' (5) ![]() Hased, Allah'ın bazı kullarına lütfettiği nimetler karşısında kıskançlık duygularına kapılarak o kulların bu nimetlerden mahrum olmasını dilemektir ![]() ![]() ![]() Sahih hadislerde Hz ![]() ![]() ![]() ![]() Sait KIZILIRMAK |
![]() |
![]() |
![]() |
İslam Ansiklöpedisi (F) |
![]() |
![]() |
#3 |
Prof. Dr. Sinsi
|
![]() İslam Ansiklöpedisi (F)Fer'i Mesele , Fer' sözlükte; ayrıntı, bir asıldan ayrılan kolların herbiri ve şu'be, esas olmayıp ikinci derecede önemli olan şey anlamlarına gelir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İslâm dininin iman ve amelin birleşmesinden meydana gelen bir bütün olduğu gözönünde tutulursa; imana ilişkin konular aslı mesele; ibadet, muamelat (medenî ilişkiler), ve ukûbat (cezalar) ile ilişkin konular da fer'i mes'ele kapsamına girer ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Amel, iman-küfür açısından, imandan bir cüz olmamakla birlikte, amel imanın kemale ermesi için gerekli görülmüş; bu nedenle de imandan bahseden ayetlerin hemen ardından sâlih amel adı verilen İslâm'ın ibadet, muâmelat ve ukûbat ile ilgili hükümlerine uyulması emredilmiştir ![]() ![]() İtikadı ve amelî konuların bütününü teşkil eden hükümler topluluğuna "din", diğer bir deyişle "şerîat" denir ![]() ![]() İslam'da şer'î hükümlerin dört ana kaynağı vardır: Kitap (Kur'an); Sünnet (Hz ![]() ![]() Hakkında ilk üç kaynakta hüküm bulunan meseleler İslâm hukukunda "aslı mesele" olarak kabul edilirken; Kitap, Sünnet ve icma'da hükmü bulunmayan bir meselede kıyas ve ictihat yoluyla verilen hükümler de "fer'i mesele" kapsamına girer ![]() Kıyas, hakkında nass olan bir meselenin hükmünü, hakkında nass olmayan bir meseleye tatbiki demektir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Genel olarak ![]() ![]() Ahmet ÖZGEN FERMAN Padişah'ın bir iş veya gereklilik ile ilgili arzusunu gösteren yazılı emri ![]() Ferman ilk olarak İslâmiyeti kabul eden İlhanlılarda daha sonra ise Osmanlılarda kullanılmıştır ![]() ![]() ![]() Fermanın kendine has şartları ve özellikleri vardır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Osmanlılarda hükümdarın tuğralı fermanı, içindeki bilgi ve malumatın çeşidine göre; hüküm, biti, misâl, tevki, nişan, berat, menşur ve yarlığ denilirdi ![]() ![]() Fermanlar çok çeşitli sebeplere göre çıkarılırdı ![]() ![]() ![]() ![]() Fermanlar, Osmanlılardan önce Anadolu Selçuklu Devletinde de vardı ![]() ![]() Anadolu Selçuklularında büyük divanda bulunan arazi defterlerinde has ve iktaa yani dirlik olan tımara ait tevcihâtı yapan ve buna dair menşur ve beratları hazırlayan mühim bir dairenin reisine Pervaneci denmiş ve bu berat ve menşurlara da Pervane denilmiştir (İ Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Devleti Teşkilatına Medhal, Ankara 1970, s ![]() ![]() Pervane birçok lügat ve eserlerde Ferman ve hükm-i padişahı demek olup, bir nevi yazının adına da pervane denildiği ve Moğollarda devletin dört mühüründen birinin adı olduğu ve altından yapılmış olan bu küçük hükümdar mührüyle hazineye ait vesikaların damgalandığı Hacib veya Perdedara Pervane denildiği kaydedilmektedir (Tarih-i Osmanî Encümeni Mecmuası, sene 8, s ![]() Pervane büyük Selçuklularda da vardır ![]() ![]() ![]() ![]() Ferman'ın Osmanlı Padişahlarına ait bir "teşri" (kanun koyma) sıfatı olduğunu dile getiren bazı yazarlar vardır ![]() ![]() ![]() Şu hususu açıklamakta fayda vardır ki, Osmanlı devlet sistemi, kuruluş biçimi itibariyle tam bir İslâmî yapı göstermiyorsa da, İslâmî hukuk ve siyâsetin ana meselelerini yüklenen bir devlet sistemi idi ![]() Devletin çeşitli icraatları bunu göstermektedir ![]() ![]() ![]() ![]() Ferman ise, daha anı ve küçük meseleler için verilen padişah buyruklarıydı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Osmanlı devletinde fermanlar, divanı hat denilen girift bir yazı ile yazılırdı ![]() ![]() Sami ŞENER FERSAH Bir mesafe ölçüsü, Farsça "fersenk" kelimesinden Arapça'ya "fersah" şeklinde geçmiştir ![]() ![]() Hem maddî hem de manevî şeyler için kullanılır ![]() ![]() ![]() ![]() Kuzey İran lehçelerindeki bir şekilden Arapça'ya geçmiş bir tabir olup, fars, frasang, pehl ve farsang şeklinde, İran'da kullanılan bir yol ölçüsü olup, aşağı yukarı at ile bir saatte gidilen mesafeye denktir ![]() Altı bin zirâ' veya zirâ'ı resmî (1,0387 m ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Fersah; çok eski bir mesafe ölçüsü olması hasebiyle ve henüz metrenin bilinmediği bir dönemde kullanıldığı için, bugün metre cinsinden karşılığını tam olarak tesbit etmek zordur ![]() ![]() Yukarda bir fersahın 6232,2 m ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Sonuç, yuvarlak bir rakamla ifade edilmek istenirse, bir fersahı beş km kabul etmek en pratik yoldur ![]() Ashab (r ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() "Resulullah (s ![]() ![]() ![]() ![]() Bir diğer rivayette şöyle denilmektedir: "İbn Ömer ve İbn Abbas (r ![]() ![]() ![]() ![]() Abdullah İbn Abbas'ın, Mekke ile Tâif, Mekke ile Usfân veya Mekke ile Cidde arasındaki gibi bir mesafede namazı kısaltarak kıldığı haberi Mâlik'e ulaştığı zaman şöyle demiştir: "Bu mesafe dört "berîd" dir (16 fersah) ve bana göre namazın kısaltıldığı en güzel mesafedir" (İmam Mâlik, Muvatta', Kasrü's-Sala, 3) ![]() Halid ERBOĞA FESAD, FESAT Bir şeyin önce düzgün, düzenli ve yararlı iken, sonradan bu vasıflarını kaybederek değişmesi ve bozulması (kokuşması) gibi anlamlara gelir ![]() ![]() Fesad bir çok şey hakkında kullanılabilmektedir ![]() 1) Can, beden ve istikametten ayrılan her şey için ![]() 2) Zat ve eşya hakkında kullanılabildiği gibi, din hakkında da kullanılabilir ki, din hususundaki fesad, çoğunlukla isyan veya küfür ile olur ![]() 3) İbareler: Fesad, ibadetler hakkında da kullanılır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 4) Akitler: Akitler hukukî (şer'î) şartlarını tamamlamadıkları zaman fasid olurlar ![]() 5) Şehadet: Kendisiyle hüküm verilmesini gerektirecek vasıfta ve özellikle olmayan şehadet "fasid şehadet" olarak adlandırılır ![]() 6) Dava: Bir dava mahkemede dinlenebilmesi için gerekli şartları taşımıyorsa, "fasid dava" olarak vasıflanır ![]() 7) Söz: Bir söz eğer muntazam ve düzenli değilse, buna "fasid söz" denir ![]() 8) Fiil (iş): Bir iş, bir davranış, nazar-ı itibara alınmıyor ve önemsenmiyorsa, buna "fasid fiil" denir ![]() Fesad ve bu kökten türemiş olan isim ve fiiller, Kur'an'da elli yerde geçmektedir ![]() ![]() I) Ma'siyet: "Onlara yeryüzünde fesad çıkarmayın denilince: "biz ıslah edicileriz ' derler ![]() ![]() ![]() ![]() 2) Helâk: "Eğer, gökte ve yerde Allah'tan başka ilahlar olsaydı, her ikisi de fâsid, yani helak olurdu ![]() ![]() ![]() ![]() "Eğer gerçek onların arzuları doğrultusunda olsaydı, gökler, yer ve bu ikisinde bulunanlar helak olurdu ![]() ![]() 3) Kuraklık (yağmur kıtlığı): "İnsanların, kendi elleriyle yaptıkları yüzünden, onlara yaptıklarının sadece bir kısmını tattıralım diye, karada ve denizde, "fesad" ortaya çıktı ![]() ![]() 4) Öldürme (katl): "Firavn milletinin ileri gelenleri; Musa'yı ve kavmini, seni ve tanrılarını terkederek yeryüzünde fesad çıkarsınlar diye mi, yani Mısır ehlini öldürsünler diye mi terk ediyorsun" dediler ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 5) Harab olma, harap etme: "Başa geçince, yeryüzünde fesad çıkarmak için yani, ona harab etmek için çabaladı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 6) Küfr: "Sizden önceki nesillerin ileri gelenleri, yeryüzünde fesad 'a, yani, küfr'e engel olmalı değil mi idiler ![]() ![]() ![]() ![]() 7) Sihir: "Sihirbazlar sihirlerini göstermeye başlayınca, Musa onlara: sizin bu yaptığınız sihirdir, Allah onu boşa çıkaracaktır ![]() ![]() Yine bu anlamlara ek olarak, Fîrûzâbâdî, "Biz ahiret yurdunu, yeryüzünde üstünlük ve fesad istemeyenlere mahsus kıldık ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Fesad ve bu kökten türeyen isim ve fiiller, aynı şekilde, hadislerde de çeşitli anlamlarda kullanılmıştır ![]() a) ''Bozulmak, istikametten ayrılmak" (Bkz ![]() Adâb, 37; Buhâri, Hudûd, 31; Tirmizî, Nikâh, 3), c) "İki kişinin arasını açmak, birbirine düşürmek (ifsad)" (Dârimî, Rikak, 7; Ahmed b ![]() ![]() ![]() Bazı ayetlerde geçen, "yeryüzünde fesad çıkarmak" ifadesinin ne anlama geldiği hususunda şunlar kaydedilir: a) İbn Abbas, Hasan ve Katade'ye göre; yeryüzünde fesad çıkarmak "Allah'a isyanı ortaya çıkarmak" anlamına gelir ![]() ![]() ![]() ![]() b) Bu ifade, bazı ayetlerde (el-Bakara, 2/205 de olduğu gibi), küfür ve nifak anlamına gelir ![]() c) Fitneyi körüklemek, savaş çıkarmak anlamına gelir ![]() ![]() Görüldüğü gibi fesad, özellikle Kur'an'da, "anarşi, bozgunculuk, istikrarsızlık" gibi anlamlarda kullanılmaktadır ![]() ![]() ![]() Fesad'ın sosyal ve siyasi (sosyopolitik) muhtevasının yanında bir de, hukukî muhtevası vardır ![]() ![]() Hukuk doktrinlerinin doğup terminolojinin teşekkül etmeye başlamasından sonra, Hanefi hukukçular fesad sözcüğüne yepyeni bir hukukî anlam yüklemişler ve fesâd'ı akdin -fer'i yönlerinde (tamamlayıcı unsurlarında) bulunan ve akdi sıhhat mertebesi ile butlan mertebesi arasında bir mertebeye getiren bir kusur (halel) ile- kusurlu olması durumunu ifade için kullanmışlardır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Fesad teorisi Hanefi menşe'lidir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Müctehid imamların, fesad mertebesi konusundaki ihtilafları, temelde, Kanun koyucunun -akitler gibi- itibarı varlığı bulunan tasarruflar hakkındaki yasağının (nehy) ne ifade ettiği (muktezası) konusundaki ihtilaflarına dayanır ![]() Bazı ekoller, özellikle Hanbeli ekolü, nehyin yönelik olduğu noktalar arasında hiçbir ayırım yapmaksızın, nehyin muktezasının butlan olduğunu ileri sürmüşlerdir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Hanefi ekolünde ise, bir işin yasaklanmış olmasının, o işin aslının meşru olmadığına delalet etmeyeceği, aksine, yasağa rağmen işin aslının (öz) meşru kalabileceği kabul edilmiştir ![]() Sebeplerinin değişmesine göre, hukukî yasaklamanın sonuçlarına gelince: Kanun koyucunun yasağı, genel olarak şu şekillerde karşımıza çıkar: a) Yasağın, yasaklanan şeyin (Menhiyyun anh), bizzat (liaynihi) mi, yoksa dolaylı olarak (liğayrihi) mi, çirkin (kabıh) gösteren karineler olmaksızın varid olması: Bu şekildeki yasak, ilgili olduğu konuya bağımlı olarak iki çeşide ayrılır: Birinci çeşit yasak, zina, katı, şarap içme vb ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Hissi fiil ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 1) Şer'i tasarrufların mutlak olarak yasaklanması, bu tasarrufların butlanına delalet eder ve yasaklanan şeyin çirkinliği sabit olur ![]() ![]() ![]() 2) Böyle bir yasak tasarrufun butlanına delalet etmez ![]() ![]() 3) Bu nehiy, ibadetlerde fesada delalet eder fakat muamelatta fesada delalet etmez ![]() ![]() b) Yasağın, yasaklanan şeyin bizzat kendisine veya bir parçasına (cüz'üne) yönelik olması: Meselâ; taş atmanın alım-satım sayıldığı (bey'u'l-hasât) sırf şeklî akdin yasaklanmasında yasak bizzat bu fiile yöneliktir (Müslim, Buyû, 1513; Şevkânî, Neylu'l-Evtâr, V, 147-148) ![]() ![]() Çoğunluk usulcülere göre bu şekildeki nehiy, butlan muradifi olan fesad'ı gerektirir ![]() c) Yasağın, yasaklanan şeyin aslına (özüne) değil de, ayrılmaz bir vasfına yönelik olması: Meselâ, faizin yasaklanması böyledir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() d) Yasağın, yasaklanan şeyin haricî ve ayrılabilir bir vasfına yönelik olması: Gasbedilmiş yerde namaz kılmanın yasaklanması böyledir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Kanun koyucunun bâtıl olduğunu belirtmeksizin bir tasarrufu yasaklaması durumunda, nehyin sonucu, nehyin sebebine göre başka bir ifadeyle hukuk düzenine aykırılık çeşidine göre değişiklik gösterir ![]() 1) Kanun koyucu, bir fiili bazan, özü (asıl) itibarıyla meşru olmadığı için yasaklar ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 2) Kanun koyucu, bazan, aslı meşru olan bir işi yasaklar ve bu yasak Kanun koyucunun, yasaklanan işte çirkin gördüğü ve işi kendisinden arındırmak istediği bir vasfa yönelir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Yasaklanan akit eğer bu türden ise yani aslen meşru ise, yasak, Hanefilere göre, bu akdin bâtıl olması sonucunu doğurmaz ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 3) Bazan da kanun koyucu, aslen ve vasfen meşru olan bir işi yasaklar ve bu yasağın illeti, tamamen haricî bir durum olur ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Butlân-fesad ayırımı bütün tasarruf çeşitlerine şâmil değildir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Medenî hukuk alanında ise, fesad-butlan ayırımı, sadece karşılıklı borçlar doğuran ya da mülkiyeti nakleden "mâlı akitler"de câridir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Aynı şekilde, butlan-fesad ayırımı şu tasarruflarda da cârı değildir: a) Mutlak fiilî tasarruflar b) Akit kabilinden olmayıp, talak, vakıf, ibra, kefalet, ikrar gibi tek taraflı irade kabilinden olan tasarruflar, (dava bundan istisna edilmiş ve onda bu ayırımın cari olacağı öne sürülmüştür) ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bu tasarruflarda, iki mertebe söz konusudur; sıhhat ve butlan ![]() ![]() ![]() Fesad sebebleri Fesad sebebleri, genel fesad sebebleri ve özel fesad sebebleri olarak ikiye ayrılır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Genel fesad sebebleri 1) Cehalet: Hanefi doktrininde akdi fasid kılan cehaletle kasdedilen "fahiş cehalet"tir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Akdi fasid kılan cehâlet genelde şu dört hususta olur; "akit konusu olan şeydeki (ma'kudun aleyh) cehâlet", "mali muavazalı akitlerde ıvazın, mesela, satım akdinde semen'in mechul olması", "surenin bağlayıcı önemi bulunan kira vb ![]() ![]() 2) Ğarar (aldatma, kandırma): Ğararla kastedilen, akdin mevhum ve güvenilmeyen bir duruma dayanması durumudur ![]() ![]() ![]() ![]() Vasıf ve miktarlardaki ğarar ise akdin butlanının değil, fesadını gerektirir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 3) İkrah: İkrahın, akdi fâsid mi yoksa mevkuf mu kıldığı hususu Hanefi doktrininde tartışmalıdır ![]() ![]() ![]() Fesad sebebleri arasında bunlar dışında, bir de "müfsid şart" vardır ![]() Bunlar dışındaki fesad sebebleri özeldir ve etkisi bazı akitlere münhasırdır ![]() ![]() Fesâdın sonucu: Fasid akdin, hanefi doktrinde mün'akid (hukukî varlık kazanmış) akit olduğunu, fakat bununla birlikte feshedilmesi gerekli olduğunu belirtmiştik ![]() ![]() ![]() Fasid akde terettüp eden hüküm, sırf in'ikad etmesiyle değil, ancak teslim anındadır ![]() ![]() ![]() Fasid akdin feshedilebilmesi için de iki şart vardır ![]() a) Makudun aleyh'in, akdin tarafları dışındaki kişilerin makûdun aleyhte kazandıkları hakları iptal etmemesi ![]() ![]() ![]() Tarafların fesada razı olduklarını söylemeleri (icâzet) sonucu değiştirmez, akit fasid olarak kalmaya devam eder ve yine feshedilmesi gerekir ![]() ![]() İslâm hukukunda özellikle Hanefi hukukçuların ortaya atıp geliştirdikleri "fesad teorisi" gerçekten çok ileri bir hukuk mantığının ve hukuk tekniğinin bir ürünüdür ![]() ![]() ![]() H ![]() FESH, FESİH Bozmak, ayırmak, hükümsüz kılmak; daha önce yapılmış olan akdi bozup hiç yapılmamış gibi eski haline çevirmek ![]() Akitlerin durumuna göre çeşitli fesih şekilleri vardır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() I) Tek taraflı irade beyanıyla fesih: Akitlerin bir kısmı, bazı hallerde hepsi, taraflardan birisinin tek yanlı iradesiyle feshedilebilir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 2) Yeni bir akitle fesih: Bir kısım akitler iki tarafın anlaşmasıyla sona erer ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 3) Devlet eliyle fesih: Bazı durumlarda akit Devlet eliyle feshedilir ![]() ![]() ![]() Nikâhta fesih; evlenme akdi sırasında mevcut olan veya sonradan meydana gelen bir eksiklik veya bozukluk sebebiyle evlilik akdini bozmaktır ![]() ![]() ![]() Boşama (talak) ve fesih, ortak bir vasıf olarak her ikisi de evliliği sona erdirir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() a) Hâkimin hükmüne muhtaç olmaksızın kendiliğinden hukukî sonuçlarını doğuran fesihler ![]() ![]() ![]() ![]() b) Takdir ve araştırmaya muhtaç bir sebebe dayanan durumlarda fesih hâkimin hükmü ile sonuçlarını doğurur ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Hamdi DÖNDÜREN FETÂNET Peygamberlerin zarûrî sıfatlarından biri ![]() ![]() ![]() Bilindiği gibi Yüce Allah Hz ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Peygamberlerin akıllarında en küçük bir kusura sebeb olacak bir rahatsızlıkları olmuş olsaydı, bu kadar ağır ve zor bir görevi başarabilmeleri mümkün olmazdı ![]() ![]() ![]() Gerçi bazı kavimler kendilerine gönderilen peygamberlerini, kendi düşünce sistemlerine tamamen zıt, hayat tarzlarını kökünden sarsan ilahı davetleri karşısında akılsızlık veya çılgınlıkla itham etmişlerdir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bazı topluluklar da kendi peygamberlerini delilik veya sihirbazlıkla suçlamışlardır ![]() ![]() ![]() ![]() Nitekim Hz ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Ayrıca hiç bir peygamberden aklilik veya zekiliğin, kısacası fetânetin zıddına bir davranışın zuhûr etmemesi, vakıa olarak peygamberlerdeki bu sıfatın mevcudiyetini ispat eder ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Talat SAKALLI |
![]() |
![]() |
![]() |
İslam Ansiklöpedisi (F) |
![]() |
![]() |
#4 |
Prof. Dr. Sinsi
|
![]() İslam Ansiklöpedisi (F)Fetih Suresi Kur'an-ı Kerîm'in kırksekizinci suresi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Sure, müslümanların geleceğine dâir müjdeler ihtiva etmektedir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Hacc mevsiminde Mekke'nin kapılarını amansız düşmanlarına bile açan Mekkeliler sadece müslümanların gelmesini kabul etmiyorlardı ![]() Peygamber (s ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İşte böyle bir andlaşmadan dönerken -ki umre yapma imkânını da bulamamışlardı- Mekke fethini içeren Fetih suresi indi ![]() ![]() Sûre şu fetih müjdesiyle başlar: "Biz sana apaçık bir fetih verdik ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Böylece müslümanlara sadece umreye gidecekleri değil, Mekke'nin fethedileceği müjdesi de verilmiş oluyordu ![]() Sure, müminlerin âhirette de mükâfatlandırılacaklarına, münâfık ve müşriklerin ise şiddetli bir azaba çarptırılacaklarına dikkat çektikten sonra; korkuları sebebiyle bu yolculuğa katılmayanların samimî kişiler olmadıklarını, Medine'ye varıldığında asılsız birtakım bahaneler uyduracaklarını haber vermektedir ![]() ![]() "Allah şu müminlerden râzı olmuştur: ki onlar, ağacın altında sana bey'at ediyorlardı ![]() ![]() ![]() ![]() Bu arada Hz ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Kuran'da geleceğe dair bu tür pek çok haber vardır ve bunların hepsi anlatıldığı gibi gerçekleşmiştir ![]() Surenin sonunda Peygamber ve onunla birlikte olanlar övülerek üstün hasletlerinden bir kısmı şöylece dile getirilir: "Muhammed Allah'ın elçisidir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bu benzetme, Allah Resulünün ve arkadaşlarının ilk ve son durumlarını anlatmaktadır ![]() ![]() M ![]() FETRETU'L-VAHİY Vahyin kesildiği dönem, iki peygamber arasındaki zaman dilimi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Hz ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Fetret dönemini, peygamberler arasındaki bir boşluk olarak kabul etmeyip o şekilde değerlendirmeyenler de vardır: İmam Kurtubî, İbn Sa'd dan şu rivâyeti nakleder: "Hz ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Buhâri'nin rivâyetine göre de Peygamber Efendimizle Hz ![]() ![]() 1- Akıl ve basiretleriyle Allah'ın varlığını idrak edip O'nun birliğini kabul edenler ![]() ![]() ![]() ![]() 2- Allah'a iman etmeyip putlara tapmak suretiyle O'na ortak koşanlar ve şerıâtleri değiştirip bir din icat edenler ![]() ![]() ![]() ![]() 3- Allah'a ne ortak koşup ne de O'nun birliğine iman edenler ![]() ![]() Bu üç gruptan birincisinin mümin ve cennetlik, ikincisinin kâfir ve cehennem ehli oldukları ihtilafsız kâbul edilmiştir ![]() ![]() Mu'tezileye ve Ehl-i Sünnet imamlarından Ebu Mansur Mâtûridî ve Irak'ın büyük âlimlerinden bir çoğuna göre, kendilerine bir peygamber'in daveti ulaşmayan kimseler de Allâh'a iman ile mükelleftir ![]() ![]() ![]() Ebu Mansur Mâtûridî'ye göre akaid (inanç esasları) bütün peygamberler arasında müşterek olduğundan, o konuda fetret yoktur ![]() ![]() ![]() İmam Gazalı: "Peygamberimizin gönderilmesinden sonraki insanlar üç sınıfa ayrılırlar" der, şöyle ki: 1- Peygamberimizin gönderildiğini, insanları Allah'ın din ve şerîâtına davet ettiğini bilmeyenler ![]() ![]() 2- Peygamberimizin davetini, getirdiği kitabı, açık mucizelerini, yüce yaşayış ve ahlâkını duydukları ve bildikleri halde O'na iman etmeyenler ![]() ![]() 3- Peygamberimizin davetini ve O'na ait bazı haberleri duymuş, fakat bu haberleri tahkik ve derinlemesine araştırma imkânı bulamamış olanlar ![]() ![]() ![]() "Duha" suresinin nüzûl sebebi olarak gösterilen, Hz ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Resulullah (s ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Fetret-i vahyin süresi gerek hadislerde, gerekse İslâm tarihi kaynaklarında kesin olarak zikredilmemektedir ![]() ![]() ![]() İsmail Lütfi ÇAKAN Dursun Ali TÜRKMEN FETVA Sorulan İslâmî bir soruya yetkili bir kimsenin verdiği cevap, bir meselenin hükmünü belirten veya zorlukla karşılaşılan bir olay hakkında güçlükleri çözmek için verilen kuvvetli cevap ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bir kimse muhtaç olduğu İslâmî bilgileri ya kaynaklarından bizzat alır ![]() Yahut bunu yapamıyorsa bilenlerden sorarak öğrenir ![]() ![]() ![]() Bir ayet veya hadisi yorumlamak ve yeni çıkan bir problemi çözmek, bir - takım ön bilgileri ve özel yetenekleri gerektirdiği için bunu yapacak kişilerde bazı vasıfların bulunması öngörülmüştür ![]() ![]() ![]() a) iyi niyet sahibi olmak ve yalnız Allah rızasını gözetmek ![]() b) İlim, hilim, vakar ve ciddiyet sahibi olmak, c) Kendisinden ve bilgisinden emin olmak, d) Halka kendi otoritesini kabul ettirmek, e) Fert ve toplum olarak insanları tanımak ![]() Bu şartlardan da anlaşılacağı gibi müftînin fetva isteyenin psikolojik durumunu dikkate alması, halk nazarında itibar sahibi, basîretli vereceği fetvânın fert ve toplum üzerindeki etkisini kavrayacak bir görüşe sahip olması gerekmektedir (Muhammed Ebû Zehrâ, İslâm Hukuk Metodolojisi, Terc ![]() ![]() ![]() ![]() Fetva geleneği İslâm dininin doğuşu ile birlikte ortaya çıkmıştır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Hz ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Mezheplerin oluştuğu II ![]() ![]() Hicrî yüzyılda, üzerlerinde genellikle devlet memurluğu gõrevi bulunmayan müctehidlerce İslâm hukuku tedvin edilmiş ve fıkıh kaynaklarına intikal etmiştir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Fetva ile meşgul olmak çok önemli bir iştir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Müftî, ictihad yapabilecek ve delillerin kuvvetli olanını seçebilecek durumda ise, mezheplerin görüşleri arasından tercih yapabilir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İctihad yapabilen müftî bütün dikkat, iyi niyet ve gayretini sarfettikten sonra, verdiği fetvada isabet etse de yanılsa da sevap kazanır ![]() ![]() ![]() ![]() Fetva kitaplarından bazıları: a) Hindiyye: "el-Fetâvâ'l-Hindiyye ve el-Alemgîriyye" ismini taşıyan bu meşhur fetva kitabı, Sultan Muhammed Evrengzîb Bahâdır Âlemgîr (ö ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() b) Hâniyye: Ferganalı Fahruddin Hasan b ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() c) Bezzâziyye: Harezmli Muhammed b ![]() ![]() ![]() d) Hulâsatü'l-Ecvibe: Çeşmizâde Muhammed Hâlis (ö ![]() ![]() ![]() e) Mahmud Şeltut, el-Fetâvâ: Muâsir Ezher âlimlerinden Mahmud Şeltut tarafından te'lif edilen bu eser, tek cilt olup, bazı çağdaş problemlere verilen fetvaları kapsamına almaktadır ![]() Hamdi DÖNDÜREN FEVRÎ Düşünmeden ve anı olarak yapılan hareket ![]() ![]() ![]() İslâm'da yapılması emredilen ibadetlerin gerçekleşmesi için ortaya konan şartların en aranılanı ![]() ![]() İbadetlerin, kendilerine tahsis edilen zaman diliminde yapılmasına "eda"; zamanından sonra yapılmasına ise "kaza" denir ![]() ![]() ![]() ![]() Secde edilmesi emredilen ayetlerin okunması halinde yapılması gerekli olan Tilâvet secdesinin yapılmasının vacip olması, fevrî değildir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Zekât, zekâtı verilmesi gereken malın üzerinden bir yıl geçtikten sonraki zamanda ödenmesi gerekli bir farzdır ![]() ![]() Fıtır sadakası, Eimme-i Selase'ye (Ebû Hanife, Ebû Yusuf ve İmam Muhammed'e) göre Ramazanın son akşamı güneşin batmasından itibaren vacip olur ![]() ![]() ![]() Umre (Hac zamanının dışında Kâbeyi tavaf ve Safa ile Merve tepeleri arasında sa'y etmek), İmam Şafiî'ye göre fevrî olmayan bir farz-ı ayrıdır; Hanefîlere göre ise fevrî olmayan yani ömrün herhangi bir zamanında yapılması mümkün olan müekket bir sünnettir ![]() Haccın ömrî (hayatta oldukça herhangi bir dönemde yapılabilecek) veya fevrî (şartları yerine gelince hemen yapılabilecek bir ibâdet) olması hakkında ihtilaf vardır ![]() ![]() ![]() ![]() Cengiz YAĞCI FEY' Geri dönmek, vazgeçmek, gölge yayılmak fâe-yefıu-fey'en fiilinden mastardır ![]() ![]() İslâm arazi hukuku terimi olarak fey'; düşmandan savaşla veya savaşsız ele geçirilen toprakların mülkiyetinin devlette, yararlanma hakkının ise haraç vergisi karşılığında eski sahiplerinde bırakılması demektir ![]() ![]() Fetihle ele geçirilen araziler üç kısma ayrılır: Savaşla (anveten) elde edilen; düşmanın savaşsız başka yere göç etmesiyle boş kalan ve sulh yoluyla ek geçirilen araziler ![]() A ![]() ![]() Düşman toprakları zorla (anveten) ele geçirilmişse, İslâm devlet başkanı, bu topraklara şu üç statüden birisini uygulayabilir: I) Bu arazileri savaşa katılanlar arasında paylaştırabilir ![]() ![]() ![]() 2) Arazileri eski sahiplerinin ellerinde bırakabilir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İslâm hukukçuları, savaş ganimetlerinin, ganimeti hak eden sahiplerine taksim edilmesinin caiz oluşunda görüş birliği içindedirler ![]() "Biliniz ki, savaştan ganimet olarak aldığınız herhangi bir şeyin beşte biri, mutlaka Allah'ın, peygamberin ve yakınlarının, yetimlerin, düşkünlerin ve yolcularındır" (el-Enfal, 8/41) ayeti bu konuya delil gösterilmektedir ![]() ![]() Hz ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Hanefi ve Hanbelilelere göre, İslâm devlet başkanının fethedilen araziler üzerinde, gâzilere taksim etme veya vakıf hâline getirme yetkisi vardır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Hz ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Muaz b ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Hz ![]() "Allah'ın fethedilen diğer düşman ülkeleri ahalisinden peygamberine verdiği "fey' "Allah'a, peygamberine, hısımlara, yetimlere, yoksullara, yolda kalanlara aittir ![]() ![]() ![]() "Bilhassa o fey hicret eden yoksullara ait olup, onlar Allah 'tan fazlu inâyet ve hoşnutluk ararlar" (el-Haşr, 59/8, bkz ![]() ![]() Yukarıdaki ayetler, umumî olarak ganimetin taksiminden söz eden el-Enfâl Suresi kırkbirinci ayeti tahsis etmiştir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Hz ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Hz ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Şam ve Mısır toprakları fethedildiği zaman ordu komutanları bu yerlerin hükmünü Hz ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() B ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() C ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Sonuç olarak, savaşla veya savaşsız alınan toprakların kuru mülkiyeti (rakabesi) devlete tahsis edilerek, eski sahipleri olan müslüman veya gayrimüslim kimseler kiracı kabilinden bu topraklardan yararlanırlar ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Hamdi DÖNDÜREN FEYZ-İ İLÂHİ Bir şeyin taşıp akması, çoğalması ![]() ![]() İslâm Felsefesinde de bu terim, kozmozun meydana gelişi ile ilgili bir kullanıma sahiptir ![]() ![]() Sudur nazariyesine göre kainat, İlâhı Varlık'tan tedricî olarak genişleme ve yayılma (Extantion) yoluyla meydana gelmiştir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Gazzâlî sudur nazariyesini, sünnı kelamcıların yoktan yaratma düşüncesine ters düşdüğü ve sudür sürecinin zorunlu olduğu gerekçesiyle; bu yüzden de Allah'ın "Mürîd" oluşu ile çeliştiği için eleştirir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Böylece sudur nazariyesi, İslâm filozoflarının Tanrı-Kâinat ilişkisini ortaya koydukları Kozmoloji öğretileri ile ilgili bir anlayıştır (S ![]() ![]() Yukarıda da belirttiğimiz gibi Feyz veya feyz-i ilâhı kavramı Tasavvuf literatüründe iki anlama gelir: Birinci anlamda, ilâhı gerçeklerin Levh-i Mahfuzdan insan kalbine nüzulü anlamında marifet nazariyesi ile ilgili kullanılır; ikinci anlamda ise, sufi kozmoloji ile ilgili olarak kullanılır ![]() Sûfiler hicrî üçüncü ve dördüncü asırdan itibaren, Kelamcılar ve filozoflardan farklı olarak, özel bir bilgi nazariyesi geliştirmişlerdir ki, İkbal'in deyimiyle, Kur'an'ın üç ilim kaynağından biri olarak belirttiği batını tecrübe esasına dayanır (M ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Sûfî'ler birinci yolla elde edilen bilgiye "Husûlî"; ikinci yolla elde edilen bilgiye de "Huzûrı' bilgi de derler ![]() Batı Felsefesinde İntuition (hads) kelimesiyle ifade edilen ve ilk kez Kant tarafından sistemli bir tarzda ele alınan, daha sonraları özellikle Bergson tarafından geliştirilen bilgi anlayışı da Sûfilerin düşüncesiyle benzerlik arzeder ![]() Sûfilerin marifet anlayışlarına göre insan, nefs tezkiyesi ve kalb tasfiyesi (nefsin arındırılması ve kalbin parlatılıp cilalanması) neticesinde, bir takım gerçeklere vakıf olur ![]() ![]() ![]() İkinci anlamında ise Feyz, sufi kozmolojinin oluşumunu ifade eder: Buna göre Allah "gizli bir hazine" iken bilinmeyi istemiş ve bu irade neticesinde evreni varetmiştir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Nihayet sufiler bu son anlamında feyzi ikiye ayrılırlar: 1- Feyz-i Akdes: Allah'ın kendi zatına tecellisi ile eşyanın arke tipleri olan sabit gerçeklerin (Âyanı Sâbite) İIm-i İlâhı detaayyünü (belirmesi) ![]() ![]() ![]() 2- Feyzi Mukaddes: Allah'ın esmâ ve sıfatları yönünden tecellisi neticesinde ilm-i ilâhideki sabit gerçekler dış dünyada varlık kazanırlar ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Sey****ah SEVİM |
![]() |
![]() |
![]() |
İslam Ansiklöpedisi (F) |
![]() |
![]() |
#5 |
Prof. Dr. Sinsi
|
![]() İslam Ansiklöpedisi (F)Fitrat Yaratılış, yapı, karakter, tabiat, mizaç, Peygamberlerin sünneti, Kâlb-i selim, adetullah ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Fa-ta-ra fiil kökünden türeyen fatr: yarmak, ayırmak; iftar: orucu açmak; infitâr: yarılmak, açılmak; futûr: yarıklar, çatlaklar anlamındadırlar ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Fıtratın geniş anlamları Kur'an-ı Kerîm'de şu ayetlerde açıklanmaktadır: "Sen Hakka yönelerek kendini Allah'ın insanlara yaratılışta (Fıtratallah) verdiği dine ver ![]() ![]() ![]() "Allah sizi annelerinizin karnından bir şey bilmez halde çıkarmıştır ![]() ![]() "Allah'ın kanununda bir değişme bulamazsın " (el-Fâtır, 35/43; Ayrıca bk ![]() ![]() "Nefse ve onu şekillendirene ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() "Biz ona hayır ve şer olmak üzere iki yol gösterdik" (el-Beled, 90/10) ![]() "Biz ona yolu gösterdik, ya şükredici veya nankör olur" (el-İnsân, 76/3) ![]() "Rabbimiz, her şeye yaratılışını verip sonra onu doğru yola iletendir" (Tâhâ, 20/50) ![]() "Kendini tezkiye eden mutluluğa ermiştir'' (el-A'lâ, 87/14) ![]() "O (adamın) tezkiye olmamasından sana ne?" (Abese, 80/7) ![]() "De ki: Herkes yaratılışına göre davranır ![]() ![]() "Nefislerinizde olanı gözlemiyor musunuz?" (ez-Zariyât, 51/21) ![]() "Öncekilere uygulanan yasayı görmezler mi? Sen, Allah'ın kanununda bir değişiklik bulamazsın" (el-Fâtır, 35/43) "Dilediğini yaratır ve onlar için hayırlı olanı seçer" (el-Kasâs, 28/68) ![]() "De ki: Yeryüzünde gezin ve bakın, yaratılış nasıl başlamış?" (el-Ankebût, 29/20) ![]() "Yaratıcıların en güzeli olan Allah'ın şanı ne yücedir" (el-Mü'minûn, 23/14) ![]() "Onlar nefislerinde olanı değiştirmedikçe Allah bir toplumun durumunu değiştirmez" (er-Ra'd, 13/11) ![]() Kur'an-ı Kerîm'deki bu ayetler birbirini tefsir ederek fıtratın anlamını açıklar ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() "Kötülük yapmak seni üzüyorsa, artık sen müminsin" (Ahmed b ![]() ![]() ![]() "Her çocuğu annesi fıtrat üzere dünyaya getirir ![]() ![]() ![]() ![]() "Beş şey fıtrattandır: Sünnet olmak, kasıkları traş etmek, bıyıkları kısaltmak, tırnakları kesmek, koltuk altındaki tüyleri yolmak" (Buhâri, Libas, 51, 63, 64; Müslim, Tahara, 49; Ebû Dâvûd, Tereccül, 16; Tirmizî, Edeb, 14) ![]() ''Çocuklarınıza öğreteceğiniz ilk söz Lailaheillallah olsun " (Abdurrezzak Sanânı, Musannef, Beyrut 1970, IV, 334) "İçini tırmalayan, kalbinde çarpıntılar oluşturan, gönlünü bulandıran şeyi terket" (İbn Hibban ![]() ![]() "Hayr, nefsin kendisine ısındığı, kalbin rahatladığı, yüreğin oturduğu şeydir ![]() ![]() ![]() ![]() "Müftiler sana fetva verseler de bir kere kalbine danış" (Dârimî, Buyû, 2) ![]() ![]() ![]() "Seni işkillendiren şeyi bırak, işkillendirmeyene geç" (Hanbel, Nesâî, Taberânî), "Kötülük, insanın içine sıkıntı verir" (Müslim, Birr, 14) ![]() "Rabbim buyuruyor ki: Ben bütün insanları Hanif (salim fıtrat) üzere dünyaya gönderdim ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bütün bu açıklamalar fıtratın anlamını belirlemektedir: Her doğan Allah'ın en güzel yaratması ile doğar ![]() Eğitim ve çevre faktörü, fıtratı ya İslâm üzere devam ettirir, yahut fıtratı bozarak yaratılış amacından saptırır ![]() Bütün insanlar Hanif üzere yaratılmakta, sonra şeytan ve nefis onları bozmaktadır ![]() Allah insanın nefsini takva ve fücurla yoğurarak yaratmış, şeytanın hilelerine karşı yine de kullarını kurtarmak için peygamberler aracılığıyla onları fıtrat dini hakkında bilgilendirmiştir ![]() Allah'ın yaratılış kanunu kevnî ve şer'î şekillerde değişmeyen bir yasadır ![]() İnsanı yaratan Allah onda iyilik ve kötülüklerle dolu dünya hayatında iyilikten yana tercih yapabilecek bir kabiliyet (vicdan) vermiştir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İslâm ümmeti insanları yaratılışlarındaki hayra eğilimli taraflarını ortaya çıkarmak ve onları en yüksek ahlâka ulaştırmakla yükümlüdür ![]() ![]() -İnsanlar fert olarak nefislerinde olanı gözlerlerse veya kainattaki her çeşit, sayısız nimetleri aklederlerse veya geçmiş ümmetlerin başına gelenlerden ibret alabilirse hakikati idrak edebilirler ![]() Her insan, nefsine ve topluma karşı yaptıklarında bir kötülük oluştuğunun farkındaysa vicdan azabı duyabiliyorsa onda bozulmamış bir ahlâkı yapı vardır ![]() ![]() Bütün yaratılmış varlıklar bu kâinatta Allah'ın değişmeyen yasası (âdetullah)na göre yasamaktadırlar ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Yine Kur'an-ı Kerîm'deki kutsal bilgilendirme yolu, insanı âfâk ve enfüsteki ayetleri düşünmeye, akletmeye çağırdığı gibi, insanın en çok acz içindeyken, meselâ denizde bir gemide yol alırken aniden gelen bir fırtınada deniz orasında acz içinde kalınca, bütün yalanlama, fitne ve fücûru, ortak koştuklarını unutan insan, hemen Allah'a dua etmektedir ![]() ![]() ![]() ![]() Dünyadaki her yeni doğan çocuk, tertemiz, sâf, her şeyi alma kabiliyeti ile donatılmış yapısını konuşma çağına kadar sürdürür ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Buna göre bütün insanlar Allah'a inanmak ve ona kulluk etmekle fıtratta sebat etmelidirler ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İslâm'a göre hayatın anlamı ancak fıtrata uygun yaşamaktır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() M ![]() Sait KIZILIRMAK FİCÂR SAVAŞLARI Câhiliye döneminde müşrik Araplar arasında haram aylar* dan birisinde yapılan savaşlar ![]() İslâm'da yasak olduğu gibi câhiliye döneminde de Müşrikler arasında haram aylarda savaş yapmak, kan dökmek, haksızlık ve kötülüklerde bulunmak yasaklanmış idi ![]() ![]() Bu telâkkiye rağmen câhiliyye döneminde zaman zaman haram ayların kudsiyeti çiğnenmiş, kanlı bazı savaşlar meydana gelmişti ![]() ![]() Arap tarihinde dört ficâr savaşı vukû bulmuştur ![]() ![]() ![]() II ![]() ![]() ![]() III ![]() ![]() IV ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Ahmet ÖNKAL FİDYE Esiri veya herhangi bir kişiyi içine düştüğü durumdan kurtarmak için verilen mal veya para, kurtulmalık ![]() İbadette meydana gelen bir noksanlığa karşılık olarak verilen mal ve bedele de fidye denir (es-Sabûni Revâlû'l-Beyân Tefsir-û Ayâti'l Ahkâm, I, 189) veya başka bir tarifle: "Fidye, bir şeyin yerinde geçerli olmak üzere verilen bedel demektir" (Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır, Hak Dini Kur'an dili, I, 631) ![]() Meselâ oruç tutamayacak kadar hasta olan bir müslüman tutamadığı her güne karşılık bir fidye verir ![]() ![]() ![]() İbâdetlerden oruç hakkındaki fidye, ayetle sabittir: "O size farz kılınan oruç, sayılı günlerdir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Ayetin açık ifadesinden de anlaşıldığı gibi oruç hakkındaki fidye; hastalık ve ihtiyarlık gibi bir mazeret dolayısıyla eza ve kazaya imkân bulunmadığı zaman verilir ![]() ![]() ![]() ![]() Savaş esirlerini serbest bırakma karşılığında alınan fidye de ayetle sabittir ![]() ''Onun için o küfredenlerle (savaşta) karşılaştığınız zaman boyunlarını vurun ![]() ![]() ![]() Ayetteki "bağı sıkı tutun" ifadesinin anlamı onları esir alın demektir ![]() Savaş esirleri hakkında yapılacak muamelede İslâm, devlet başkanına geniş yetkiler vermiştir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bir müslüman namazını kılmamış, sonra da olan kaza etmeden vefat ederse, her vakit namaz için bir fitre miktarı fidye verilir ![]() ![]() Ancak, iskat-ı salât hakkında, yani kılınmayan namazların fidyesini vermek husûsunda Kur'an ve Sünnet'de bir nass ve hüküm yoktur ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Yahya ALKIN FİDYE-İ NECÂT Kurtuluş fidyesi, kurtulma bedeli ![]() ![]() ![]() ![]() Hz ![]() ![]() ![]() Hanefilere göre, İslâm devlet başkanı, savaş esirleri hakkında üç alternatiften birisini uygulayabilir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Şâfiî, Hanbeli, İmâmiyye, Zeydiyye ve Zâhiriyye mezheplerine göre; devlet, esirler hakkında İslâm ve müslümanlar için uygun göreceği şu dört alternatiften birisini uygulayabilir ![]() ![]() ![]() Kurtuluş fidyesi karşılığında salıverme; ya esir mübâdelesi, ya da bir bedel karşılığında serbest bırakmayı ifade eder ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Diğer yandan Hanefiler, kurtuluş fidyesi karşılığında salıvermeyi bildiren (Muhammed 47/4) ayetinin, aşağıdaki ayetler tarafından neshedildiğini söylemişlerdir: "Müşrikleri nerede bulursanız öldürünüz" (et-Tevbe, 5) ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Hamdi DÖNDÜREN FİİLÎ SÜNNET Hz ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Hz ![]() ![]() Resulullah'ın bütün fiil ve hareket tarzları, sözünü ettiğimiz bu üç ana esastan biri olan fiilî sünneti oluşturur ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Hz ![]() O şöyle nakleder: "Rasulullah (s ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Fiilî sünnetler de diğer sünnetler gibi kısmen yazılarak ama büyük bir kısmı hâfızadan hâfızaya ezberle nakledilerek tevâtür, meşhur, âhâd tarikleriyle bize kadar ulasan, hadis adı verilen sözlü ifadelerle belgelenmiş ve bunlar hadis kitaplarında toplanmıştır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bir hadis müsned muttasıl olur, ravîleri de gerekli şartları taşırsa o hadisle amel edilir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Hz ![]() ![]() ![]() ![]() İlki, bütün ümmetin yapması caiz olanlardır ![]() ![]() İkincisi, Hz ![]() ![]() ![]() ![]() Üçüncüsü, bir insan olarak yaptığı işlerdir ![]() ![]() ![]() İsmail Lütfi ÇAKAN FİL SÛRESİ Kur'ân-ı Kerîm'in yüzbeşinci suresi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Surenin nüzul sebebi şudur: Habeşistan'ın Yemen vâlisi Ebrehe, San'a'da büyük bir tapınak yaptırdı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Surenin manası şudur: "Görmedin mi nasıl etti Rabbin ashâbı file, Kılmadı mı tedbirlerini müstağrak tadlile? Saldı da üzerlerine sürü sürü kuşlar ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Burada "görmedin mi?" lafzı hem Fil olayını bilenlere, hem Resulullah'a, o zamanda yaşayan herkese ve de bütün insanlara yöneliktir ![]() Fil suresi önemli ve ibret verici özellikler içermektedir ![]() Allahu Teâlâ, Kâbe'yi mübârek kılmıştır ![]() ![]() ![]() ![]() Ebrehe Kâbe hakkında, "Allah onu elimden kurtaramayacaklar" deyip büyüklendi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() O devirde, yani Milâdı altıncı yüzyılda Arabistan yarımadasında tek bir din hâkimdi ve Mekke bu dinin merkeziydi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İA FİRASET Düşüncede tutarlı olmak, bir şeyde düşünerek davranmak ve basiretli hareket etmek, bir şeyin gerçek mahiyetini görebilmek ![]() ![]() Bir müslüman kalbini kin, nefret, münafıklık, çekememezlik, düşmanlık ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Firaset kabiliyetinin iman nuru ile yakından alakalı olduğunu destekleyen şu ayeti burada hatırlatmak gerekir ![]() ![]() ![]() Yukarıda sözü edilen hadiste iki ayrı yorum yapılmıştır: Birincisi, hadisin zâhirinin delalet ettiği anlamdır ki, bunu Allah Teâlâ, evliyasının kalbine koyar da, onlar da bunun sayesinde kerâmet, isabetli zan ve hades (başkalarının bilmediği şeyleri bilebilme yeteneği) çeşitleri ile insanlardan bazısının durumlarını bilirler ![]() ![]() ![]() ![]() Bu tecrûbî ve rasyonel izahın da hadislerde izahını bulmak mümkündür ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Talat SAKALLI FİRAVUN Mısır'da hüküm süren Amerika krallarına verilen ünvan ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Kur'an, Hz ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Hz ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Hz ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Hz ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Firavun'un, çevresinin ve halkının ilâhı mesajı kabul etmeyecekleri, zulüm ve işkencelerinin sona ermeyeceği kesinlik kazanınca Hz ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Kur'an, tarihî olayları bir tarih kitabı gibi belli bir olayı aktarma amacıyla değil; insanları uyarma, düşündürme, evrensel gerçekleri kavratma gibi amaçlarla konu edinir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Kur'an, bize Firavun kıssası ile Firavunî toplumların temel özelliklerini belirleme imkânı veriyor ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Firavunî düzenleri yapıları gereği varlıklarını ancak zulüm ve zorbalıkla sürdürebilirler ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Firavun kıssası, Firavun ve işbirlikçilerinin kaçınılmaz akıbetlerini de gözler önüne serer ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Ahmet ÖZALP |
![]() |
![]() |
![]() |
İslam Ansiklöpedisi (F) |
![]() |
![]() |
#6 |
Prof. Dr. Sinsi
|
![]() İslam Ansiklöpedisi (F)Furkân Hakkı bâtıldan, doğruyu yanlıştan ayıran ![]() Furkân ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Furkân, Kur'an-ı Kerîm'de değişik anlamlarda kullanılmıştır: 1- Zafer anlamında: "Hani Musa 'ya doğru yola gelirsiniz diye, o kitabı (Tevrât'ı) ve Furkân'ı (zaferi) vermiştik" (el-Bakara, 2/53) ![]() 2- Dinde insanı sapıklıktan ve şüphelerden çıkarma anlamında: "(O Kur'an ki) insanlara tam hidayettir, doğru yolu ve hak ile bâtılı ayırdeden (dalâletten kurtaran) hükümlerin nice açık delilleridir'' (el-Bakara, 2/185) ![]() 3- Kur'an ile eş anlamda: "Furkân'ı, âlemlerin (ilâhi azap ile) korkutucusu olsun diye, kuluna (Hz ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Müfessir Zemahşeri el-Bakara suresinin 53 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Zamahşen de el-Bakârâ, suresinin 185 ![]() ![]() Bazı bilginlere göre furkân masdardır ![]() ![]() Veya Kur'an, bölüm bölüm, parça parça indirildiği için Furkân olarak adlandırılmıştır (Zemahşerî, a ![]() ![]() ![]() 4- ''Bundan evvel Tevrat ve İncil'i de indirmişti (ki onlar) insanlar için birer hidayet idi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 5- "Ey İman edenler; eğer Allah'tan korkarsanız, O, size iyi ile kötüyü ayırdedecek olanı verir" (el-Enfâl, 8/29) ayet-i kerimesinde gecen furkân zafer manasında olabileceği gibi, beyân ve zuhûr manasına da gelebilir: "Allah size furkân verir" Yani sizi üne kavuşturur; sesiniz her taraftan duyulur; eserleriniz yeryüzüne yayılır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Seyyid Şerif Cürcânî, Furkân'ı şöyle tarif eder: "Furkân, hâk ile bâtılı birbirinden ayırdeden tafsîli ilimdir" (Seyyid Şerif Cürcânî, et-Ta'rifât, s ![]() ![]() Abdülbaki TURAN FURKÂN SURESİ Kur'an-ı Kerîm'in yirmibeşinci suresi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Sure, Mekke kâfirlerinin Kur'an, Hz ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Sure, bütünü itibariyle Resulullah (s ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Konuyu ele alış tarzı bakımından sureyi dört ana bölümde incelemek mümkündür: I ![]() ![]() "Alemlere uyarıcı olsun diye kuluna Furkân'ı indiren, göklerin ve yerin hükümranlığı kendisine ait olan, evlat edinmeyen, mülkünde ortağı bulunmayan ve herşeyi yaratıp ona bir nizam veren, mahlukâtın mukadderatını tayin eden Allah, yüceler yücesidir" (1, 2) ![]() Sonra müşriklerin tek Allah'a inanmayı reddedip O'nunla beraber başka tanrılar edindikleri, bu tanrıların kendileri yaratılmış olduğu halde onlara tapınmaları eleştiriliyor: "O'nu bırakıp, hiçbir şey yaratmayan, bilakis kendileri yaratılmış olan, kendilerine bile ne zarar ne de fayda veremeyen, öldürmeye, hayat vermeye ve ölüleri yeniden diriltip kabirden çıkarmaya güçleri yetmeyen tanrılar edindiler" (3) ![]() Bunun ardından, onların Peygamber'in getirdiği gerçekleri yalanladıklarını ve bu gerçeklerin geçmişlerin masallarından ibaret bulunduğu, hatta bunları bir başkasının Peygamber'e yazdırdığını söylediklerini belirtiyor: "İnkâr edenler, Bu olsa olsa onun uydurduğu bir yalandır ![]() ![]() ![]() İnkârcıların, Peygamber'in diğer insanlar gibi bir beşer olmasını, yemek yiyip çarşılarda dolaşmasını yadırgadıklarını belirtiyor; gerçekten bir peygamberse ona bir meleğin inmesi gerektiğinden söz ettiklerini naklediyor; bu aşırılıklarını yüzsüzlüğe çevirerek Hz ![]() "Ve dediler ki; "Bu ne biçim peygamberdir? Yemek yiyor, çarşılarda dolaşıyor! O'na, kendisiyle birlikte uyarıcı olarak bir melek indirilmeli değil miydi? Yahut kendisine bir hazine verilmeli veya içinden yiyeceği bir bahçesi olmalı değil mi?O zâlimler "Siz olsa olsa büyüye tutulmuş bir adama uymaktasınız' dediler" (7, 8) ![]() Cenâb-ı Allah, bunu açıklamakla, inkârcıların, Hz ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Ondan sonra da sapıklıklarından ve kıyâmeti yalanlamalarından söz ederek, kendilerine hazırladığı cehennem azabını beyân ediyor ![]() "Üstelik saati (kıyâmeti) de yalan saydılar ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Müminlerin cennetteki durumundan söz ettikten sonra, konunun derinliklerine dalarak inkârcıların mahşer günündeki hallerini gözler önüne seriyor ![]() ![]() I ![]() "Senden önce gönderdiğimiz bütün peygamberler de şüphesiz yemek yerler, çarşılarda gezinirlerdi ![]() ![]() ![]() II ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Böylece Kur'ân'a karşı gelenlerin düşeceği hâli açıklayarak Peygamber'ine teselli vermektedir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() III ![]() "Onlara; "Rahmân'a secdeye varın" denildiği zaman; "Rahmân da nedir, emrettiğine mi secdeye varacağız?' derler, ve bu onların nefretini arttırır" IV ![]() ![]() ![]() Surenin son ayeti, Allah'ı tanıyan ve emirlerine gönülden bağlanan kullar olmayacak olsa, inkârcılardan müteşekkil yol sapmalarının Allah katında hiçbir değerlerinin olmayacağını bildiren ifadelerle son buluyor ![]() Halit ERBOĞA FUSSİLET SURESİ Kur'an-ı Kerîm'in kırkbirinci suresi ![]() Mekke'de nâzil olmuştur ![]() ![]() ![]() ![]() Kur'an-ı Kerîm'in tafsilâtlı kitap olması şöyledir: Onda yüzondört sure, altıbinalıtıyüzaltmışaltı ayet bulunmaktadır ![]() ![]() Kur'an'da geçmiş, hal ve geleceğe ilişkin temel bilgiler yeraldığı için bu kitap tafsilâtlı bir kitaptır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bu sebeple tarih boyunca yüzlerce tefsir yazılmıştır ![]() Yirmiüç yılda ayet ayet, sure sure tamamlanan bu kitabın koruyucusu Allah'tır ve O, kitabını Arapça indirmişse bunun mutlaka dil açısından bir hikmeti vardır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Fussilet suresinin ilk ayetleri şöyle başlamaktadır: "Hâ, Mîm ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Surenin başındaki mukattaa harflerinin manasını ancak Allah bilir ![]() ![]() ![]() Surenin nüzûl sebebi olarak şu rivâyet nakledilir: Ebû Cehil ve Kureyş'in ileri gelenleri biraraya gelirler; Muhammed (s ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Utbe, okunan ayetlerin etkisi altın da kalarak, birkaç gün Kureyşlilere görünmedi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Rivâyetten de anlaşıldığı gibi, sure indiği sıralarda Kureyşli müşrikler, bu tür meselelerin dedikodusunu yapıyor; Kur'an'ı sihir, kehânet ve şiir olmakla itham ediyorlardı ![]() ![]() ![]() Sure, iddia ettikleri gibi Kur'an'ın anlaşılmaz sözlerden değil, Arapça bir da kitap olduğu ve sözlerinin apaçık olduğunu anlatmakla konuya giriş yapar ![]() ![]() ![]() ![]() Sure, girişinde konusunu belirlemektedir: Konu, Kur'an-ı Kerîm'dir; Allah'ın bu indirdiği ayetleri, kâinatta her an olup biten ayetleridir ![]() ![]() ![]() Surede Kur'an hakkında indirilen ayetlerde şöyle buyurulmaktadır: "O küfredenler, şöyle dedi: "Bu Kur'an'ı dinlemeyin ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Günümüzde de inanmak istemeyenler, Kur'an'ın Arapça bir kitap olarak indirildiğini ve onun yalnız Araplara geldiğini söylerler ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Suredeki ahlâkî kaideler: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bu âyetlerde Allah, insan psikolojisinin değişmez gerçeklerini bildirmekte, mü'minlerin amellerinin boşa gitmeyeceğini, fazlasıyla karşılığını vereceğini, beyan edip onları cennetle müjdeleyerek teşvik etmektedir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Üstelik müslümanın bu tavrından şeytan kahrolur ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Nihayet sure şu ayetlerle sona ermektedir: "Biz ayetlerimizi hem âfakta hem de (enfüsde) kendi nefislerinde onlara göstereceğiz ![]() ![]() ![]() ![]() Müfessirler ayetlerin gösterilmesi konusunda şu önemli görüşleri ortaya koymuşlardır: 1 ![]() ![]() ![]() 2 ![]() ![]() ![]() 3 ![]() ![]() 4 ![]() ![]() ![]() Genel Olarak Fussilet Suresi şu mesajları taşır: 1 ![]() ![]() ![]() 2 ![]() ![]() ![]() 3 ![]() ![]() ![]() ![]() 4 ![]() ![]() 5 ![]() ![]() 6 ![]() ![]() ![]() 7 ![]() ![]() 8 ![]() ![]() ![]() "O dileseydi bize melek gönderirdi" diye yalanlıyorlar? Veya Kur'an'ı Arapça diye küçümsüyorlar? 9 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Sait KIZILIRMAK FÜRÛ' Dallar, kısımlar, ikinci derecede önemli şeyler, ayrıntılar, teferruatlar ![]() ![]() ![]() Bu kelime çeşitli ilimlerde kullanılır ![]() ![]() ![]() ![]() Böylelikle "fürû'", tanımını verdiğimiz usûl-i fıkıh üzerine bina edilen ve fıkhın bölümlerinden birine isim olarak verilen bir terimdir ![]() ![]() ![]() Fıkıh usûlüne dair birçok eser yazılmıştır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Furû'nun diğer bir anlamı da; Kişinin anne ve babası, bunların anne ve babaları ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Talat SAKALLI FÜTÛVVET Delikanlılık, yiğitlik anlamında Kur'anî bir terim ![]() ![]() Ashab-ı kehf'in anlattığı kıssada Allahu Teâlâ mağaraya sığınan insanların genç, yiğitler olduğunu belirtmektedir: "Gerçekten bunlar rablerine iman eden genç yiğitlerdi" (el-Kehf 18/13) ![]() "imanlı gençler" olması İslâm'ın gençliğe verdiği önemin en güzel delilidir ![]() ![]() ![]() ![]() Fütüvvet terimi Selçuklular döneminde kurulan Anadolu esnaf teşkilatı için kullanılmıştır (Geniş bilgi için bk ![]() ![]() İA |
![]() |
![]() |
![]() |
İslam Ansiklöpedisi (F) |
![]() |
![]() |
#7 |
Prof. Dr. Sinsi
|
![]() İslam Ansiklöpedisi (F)El-GAFFÂR Çok örten ve perdeleyen manasına gelen Allah'ın (c ![]() ![]() ![]() ![]() Günâhları çok örten, mağfireti çok olan, kullarının günâhlarını pek çok bağışlayan Yüce Allah ![]() "Hiç şüphe yoktur ki ben; tövbe ve iman edenleri, iyi amel işleyenleri, sonra da doğru yolda (ölünceye kadar) sebat edenleri elbette çok yarlığayacağım" (Tâhâ, 20/82) ![]() Bu ayetteki Gaffâr kelimesinin meâli "çok yarlığayıcıyım' dır ![]() ![]() Cenâb-ı Hak; Gafûr-Gaffâr ve Rahîm olduğunu birçok ayet ve hadislerde haber vermektedir ![]() "Ey Muhammed, kullarıma haber ver ki; hakikaten ben, çok yarlığayıcr, kemâliyle esirgeyiciyim" (el-Hicr, 15/49) ![]() "De ki: Ey kendilerinin aleyhinde (günahta) haddi aşanlar, Allah'rn rahmetinden ümidinizi kesmeyin ![]() ![]() ![]() Resulullah (s ![]() ![]() ![]() "Hayatım kudret elinde olan Allah'a yemin olsun ki, siz günah işlemezseniz ![]() ![]() ![]() Meşhur bir hadîs-i kutsîde şöyle buurulmaktadır: "Ey kullarım, hiç şüphesiz ki siz, gece-gündüz hata işliyorsunuz ![]() ![]() ![]() Maddî kir ve pisliklerden temizlemek için su ve sabunu vasıta kılan Allah (c ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Allah, kendisine şirk koşmanın dışındaki bütün günahlara mağfiret edeceğini bildirmektedir: "Şüphesiz ki Allah, kendisine şirk koşulan günahı bağışlamaz ![]() ![]() ![]() Mümin, tövbe ve mağfiret ile ilgili olarak daima korku ile ümid arasında bulunmalıdır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bu korku; Allah'ın sevgisinden, O'nun mağfiretinden ve rahmetinden mahrum olma korkusu ve endişesidir ![]() ![]() ![]() Yahya ALKIN GAFÛR Örten, perdeleyen, gizleyen; eşyayı kabın içine yerleştiren ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Allah, iyiyi-güzeli açığa çıkaran, kötüyü-çirkini örtendir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() "Tövbe eden, iman ederek iyi işler yapan, sonra da doğru yoldan ayrılmayanları bağışlarım (Gaffâr)" (Tâhâ, 20/82) ![]() ![]() ![]() Günahların açıkça işlenmesi, teşhir edilmesi toplumun diğer fertlerine kötü örnek olacağı gibi, insan şahsiyetini de zedeler ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Allah, Gafûr sıfatını insanlara hatırlatarak, günahların örtülmesi ve gizlenmesinin gerekliliğine dikkat çekmektedir ![]() Kişinin günahını gizlemesi bir nevi pişmanlık olduğundan, tövbenin kabulü için ilk adım sayılmış ve Allah, günahını gizleyen insanları affedeceğini bildirmiştir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Allah insanı üç çeşit örtü ile örtmüştür ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Hz ![]() ![]() ![]() ![]() "Bana namazlarımda edebileceği bir dua öğret" dedi ![]() ![]() ![]() Zübeyr TEKKEŞİN GALLE Arazilerden elde edilen mahsul ve gelirler ![]() ![]() ![]() Vakfın gallesi (geliri)'nin ne şekilde taksim edileceği ve ondan nasıl yararlanılacağı fıkıh eserlerinde "kitâbu't-vakf" adı altında önemli bir konu olarak incelenir ![]() Vakıf gallesinin görünmesi ve meydana gelmesi, vakfın çeşidine göre değişir ![]() ![]() ![]() ![]() Bir kimse vakfının bütün gallesini, yakınlık derecesine göre akrabalarına verebilmeyi şart koşsa, gallenin tamamı, en yakın akrabasına verilir (Geniş bilgi için bk ![]() ![]() Şâmil İA GANİMET Daru'l-Harb*de yaşayan gayr-i müslim (kâfir)lerle yapılan savaş esnasında veya savaşan iki ordunun karşılaşmaları sırasında gazilerin kuvveti ile düşmandan alınan mal ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() "Allah'ın onlardan Peygamber'ine verdiği fey'e gelince, siz bunun üzerine ne ata, ne deveye binip koşmadınız ![]() ![]() ![]() "Allah'ın, o kent halkından, Resulune verdiği ganimetler Allah'a, Resule, ve ona akrabalığı bulunanlara, yetimlere, yoksullara, (yolda kalmış) yolcuya aittir ![]() ![]() ![]() "(Bilhassa o fey'), hicret eden fakirlere aittir ![]() ![]() ![]() ![]() "Sana savaş ganimetlerinden sorarlar; de ki: Ganimetler, Allah'ın ve Resulunundur ![]() ![]() ![]() ![]() " ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() "Artık elde ettiğiniz ganimetten helâl ve temiz olarak yeyin ![]() ![]() ![]() ![]() Vaktiyle müslümanlar tarafından fethedilerek ya mücâhidlere veya diğer müslümanlara, mülk olarak verilen arazilerin (Arap yarımadası ve Basra arazisi gibi) mahsullerinden öşür (onda bir, yahut yirmide bir hisse) adıyla alınan vergi ile tüccardan alınan gümrük vergisi İslâm devletinin önemli bir geliri idi ![]() ![]() Müslümanlar tarafından zorla zapt ve fethedildiği halde müslüman olmayan eski sahibinin elinde bırakılan veya hariçten gayr-i müslim vatandaşlara mülk olarak verilen yahut sulh ile fethedilip de bir vergi karşılığında gayr-i müslim halka terk olunan arazilerden alınan haraç (adı altında alınan vergi), İslâm ülkesinde yaşayan gayr-i müslimlerden, korunma karşılığı alınan cizye, yabancılardan alınan hediyeler ve harpsiz olarak elde edilen sulh bedelleri de İslâm devletinin gelirlerindendir ![]() ![]() ![]() Vâris bırakmadan ölenlerin malları, velisi bulunmayan maktullerin kan bedelleri, sahibi bulunmayan yitik mallar, sahibi bilinmeyen terk edilmiş çocukların ve velisi olmayan fakir çocukların nafakalarına, tedavi ücretlerine, techiz ve tekfinlerine, hastahanelere sarf edilirdi ![]() Ganîmetlerin Taksimi: Halkına karşı savaş açılan bir ülke, ya sulh yoluyla, ya da savaşmak suretiyle zorla fethedilir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 1) Araziyi eski sahipleri elinde bırakır, kendilerine diğer ganimet mallarından barınabilecekleri miktarda mal verir ![]() ![]() ![]() ![]() 2) Fethettiği bölge ahâlisini oradan çıkarır, yerlerine hariçten getirilen gayr-i müslimler yerleştirilir ![]() ![]() 3) O belde ahâlisi kendi istekleriyle müslüman oldukları takdirde, arazileri kendilerine bırakılır veya o arazi ganimetler (ganimeti hak eden muhâripler) arasında taksim edilir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 4) Bir kısmı gaziler arasında taksim edilir, diğer kısmı da hazine masraflarına karşılık devlet için alıkonulur ![]() ![]() 5) Herhangi bir taksimat yapılmaksızın bütün arazi, müslümanlar adına devlet tarafından muhâfaza edilir ![]() ![]() İmam Mâlik'e göre savaşarak fethedilen araziler, gânimler arasında taksim edilmez; devlet tarafından vakıf olarak muhâfaza edilir ![]() ![]() İmam Şâfiî'ye göre böyle araziler diğer ganimetler gibi beş kısma ayrılır ![]() ![]() Hanefi mezhebine göre gaziler arasında taksimatı yapılmasına karar verilen araziler, diğer ganimet malları oranına göre taksim edilir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bizzat harbe katılanlar hisse aldığı gibi bunlara yardım için hazır bulunan erler, savaş sahasında bulundukları halde hastalık ve benzeri özür nedeniyle savaşa katılmamış olanlarla, ganimet malları henüz İslâm yurduna getirilmeden evvel vefat eden muhâriplerle cihada yardım eden kadınlara, çocuklara, kölelere, zimmîlere ganimetten, gazilerin paylarından daha az bir miktar verilir ![]() ![]() ![]() Ganimet mallarını taksim edene "sahibi mekasım, emîri kısmet" denir ![]() ![]() Bu taksim, veliyyü'l-emr'in izni olmadıkça yapılamaz ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Enfâl suresinin kırk birinci ayetinde de belirtilen Hz ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Savaş esirleri hakkında yapılacak işlem: Savaş neticesinde elde edilen esirler hakkında veliyyü'1-emr serbesttir ![]() ![]() ![]() Evzâî, Hasan İbn Muhammed et-Temîmî, Hasan el-Basrî, Hammâd b ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Düşmandan alınan esirler hakkında köleleştirme kararı verilince bunların (diğer ganimet malları gibi) beşte biri devlet bütçesine âit olarak ayrılır, geriye kalanı gânimetler arasında paylarına göre taksim edilir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İmam Şâfiî hariç, diğer mezhebler de aynı görüştedir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() "Artık elde ettiğiniz ganimetten helâl ve temiz olarak yeyin" (el-Enfâl, 8/69) ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Hamdi DÖNDÜREN el-GANÎ Zengin olmak, başkasına ihtiyacı olmamak anlamına gelen "Gınâ" mastarından sıfat olan Allah'ın güzel isimlerinden biri ![]() ![]() Allah'ın ganî olması, zat ve sıfatları itibariyle başkasından müstağnî olması anlamındadır ![]() "Ey insanlar, siz Allah'a muhtaçsınız; Allah ise, işte zengin ve hamde lâyık olan O'dur" (el-Fâtır, 35/15) ![]() ![]() Allah'ın, başkasının kendisine ibadet etmesine de ihtiyacı yoktur ![]() ![]() "Ve Musa dedi ki: "Siz ve yeryüzünde bulunanlar hep nankörlük etseniz, iyi bilin ki Allah zengindir, (sizin Şükrünüze muhtaç değildir, zatında) övülmüştür" (İbrahim, 14/8): "Kim şükrederse kendisi için şükreder ![]() ![]() Allah'ın bu ismi Kur'an'da, diğer isimlerinden Halîm, Hamîd, Kerîm gibi isimlerle zikredilmektedir ![]() ![]() ![]() ![]() Allah'ın ibadetlerimize bir ihtiyacı yoktur ![]() ![]() ![]() Kula yaraşan, Rabbini bu şekilde tanıması; O'na muhtaç olduğunu hatırından çıkarmaması, bütün ihtiyaçlarında O'na yönelmesidir ![]() M ![]() |
![]() |
![]() |
|