Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Forum İslam > İslami Genel Konular

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
dememişlerdi, için, neler

O'nun İçin Neler Dememişlerdi?

Eski 11-04-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

O'nun İçin Neler Dememişlerdi?



Kimi «mecnun» demişti kimi «kâhin» ve kimi de «şâir» demişti Kureyş kavmi hac mevsimi gelince İslam dîninin yayılacağından korkuyorlardı Buna mâni olmak için bir takım tedbirler almağı düşündüler Yapacaklarını kararlaştırmağa koyuldular
İçlerinden biri; "Hac mevsimi yaklaşmış bulunuyor Şimdi her taraftan adamlar gelecek Eğer bir tedbir almazsak onlardan da adamlar kandırılacak Müslüman olacaklar Bunu önlemenin bir çâresini bulalım Ne diyeceksek şimdiden kararlaştıralım" dedi
Bu fikir kabul edildi Ne diyeceklerini kararlaştırmağa başladılar
İçlerinden bâzıları "Kâhin diyelim" dediler
Amma Velid ibn-i Muğîre buna; "O Kâhin değildir O'nun sözleri aslâ kâhin sözüne benzemez" diyerek îtiraz etti
Bâzıları; "Mecnun diyelim" dedi
Velid ibn-i Muğîre; "Olmaz mecnun desek kim inanır O'nda aslâ delilik alâmeti yoktur"
"Şâirdir diyelim" diyen oldu
Velid ibn-i Muğîre; "Bu da olmaz okudukları şiir değildir Zîra şiirin kısımlarını biliyoruz Bu sözler hangi şiirin hangi kısmına uyar ki?"
(Hâşâ) "Sihirdir diyelim" diyenler oldu
Velid ibn-i Muğîre; "Bu da aslâ olmaz Sihirbaza neresi benziyor? Okuyup üflemesi var mı? Sonra düğüm bağlıyor mu? Velhasıl sihirbâzın işlerine benzer bir işi var mı? Yok O'na nasıl sihirbaz diyebiliriz Buna kim inanır?" dedi
Rasûlü Ekrem hakkında ne diyeceklerine karar veremediler Çünkü O söyledikleri hiçbir fikrin sâhibi değildi O'na yakıştırmak istedikleri şeylerle uzaktan yakından alâkası yoktu Böylece O'na iftira atmağa güçleri yetmedi
Böyle bir mûcizeden habersiz olarak hâlâ O'nun bir peygamber olduğuna inanamamaları ne acı ve hazîn bir nasipsizlik değil mi?
Nihâyet Hac mevsimi geldi çattı Rasûlü Ekrem akın akın Mekke'ye gelen hacıları hak dîne dâvet ediyordu Medîne'nin yarısından fazlası müslüman olmuştu Benî Seleme kabîlesinden bir kaç kişi Kur'ân'dan âyetler dinlemişler şimdiye kadar duymadıkları şeyler olduğunu gördükleri zaman hemen müslüman olmuşlardı Kabîlelerine döndükleri zaman HzPeygamberimiz'den bahsederek O'nun basit bir insan olmadığını kendilerinin müslüman olduklarını söyledikleri vakit kabîleden onlara karşı çıkanlar olmuşsa da takdir edenler de çok olmuştu Hattâ aynı kabîleden Amr'ibn-i Camuh müslüman olan oğluna; "O zâttan işittiğin sözlerden bir kısmını bana söyle" dedi
Fâtiha-i Şerife'yi okudu Babası hayretler içinde kaldı
"Çok güzel çok güzel Diğer söyledikleri de bunlar gibi güzel mi?"
Oğlu cevap verdi: "Daha güzelleri bile var"
Bedevî Araplardan biri "Fesdağ bimâ tü'mer [Meâl-i şerifi: Sana emrolunanı (kafalarını çatlatırcasına) açıktan açığa beyan et (darılacaksa darılsın kırılacaksa kırılsın) müşriklere aldırış etme]" (Sûre-i Hıcr âyet 94) Âyet-i Kerîmesini işitince hemen secdeye kapandı ve şöyle dedi: "Bu sözün fesâhatına secde ettim"
Bir diğeri de Sûre-i Yûsuf okunurken îmâna gelmişti Hattâ bu Sûre'nin 80âyeti okununca şöyle demişti: "Şehâdet ederim ki hiçbir mahluk buna benzer söz söyleyemez"
(80 âyet: «Felemmestey'esû minhü hâlesû neciyyâ ilh [Meâl-i şerifi: Vaktâ ki artık ondan ümitlerini kestiler fısıldaşarak bir yana çekildiler Büyükleri dedi ki: Babanızın sizden Allah adıyle teminat almış olduğunu daha evvel de Yusuf hakkında işlediğiniz kusuru bilmediniz mi? Artık ben ya babam bana izin verinceye yahut benim için Allâhu Teâlâ hükmedinceye kadar buradan katiyyen ayrılmam O hakimlerin en hayırlısıdır]» Sûre-i Yûsuf âyet 80)
Ebû Zer bile kardeşinin sözlerini duyduktan sonra îmâna gelmişti Kardeşi Mekke'nin en tanınmış şâirlerinden biri olan Enis'ti O'nun şiirlerini herkes zevkle dinlerdi Bir gün Enis Mekke'ye geldiği zaman HzPeygamberimiz'in sözlerini duymuştu Geri döndüğü zaman kardeşi O'nun evsâfını beyân etmişti Ebû Zer kardeşinin beyân ettiği şahıs hakkında daha fazla mâlumât toplamak istediğinden olacak ki soruların ardı arkası kesilmiyordu
"Mekkeliler O'nun hakkında ne diyorlar?"
Enis; "Şâirdir kâhindir sihirbazdır diyorlar Ben kâhinlerin sözlerini işittim sonra şâirlerin şiirlerini dinledim ve sihirbazları gördüm Muhammed (SAV) denilen zâtı kimselere benzetemedim Anladım ki Muhammed (SAV) doğrudur diğerleri yalancıdır"
Enis'in kardeşi Ebû Zer hiç fırsat kaybetmeden müslüman oldu Kardeşinin sözleri üzerine müslüman olanlar o kadar çoktu ki artık Peygamberimiz'i görmeden müslüman olanlar da artıyordu
Kur'ân-ı Kerîm'in hiçbir şeye benzememesi sâdece kendisine benzemesi O'nu daha da yüceltiyordu O ne şiirdir ne de nesirdir O tamamen bir mûcizedir Bütün Âyet-i Kerîme'ler belâğat bakımından bir derecede olmayıp birbirine nazaran daha üstündür Amma cümlesi mûcizedir Yânî misli ve benzerini meydana getirmekten insanlar âcizdir Sade insanlar değil bütün kâinât âcizdir
Müşrik Arap ulemâsından bâzıları Kur'ân-ı Kerim gibi bir kitap meydana getireceklerini söyleyerek çalışmalara başladılar Fakat çalışmaları kendi istekleri ile yarıda kaldı Çünkü söyledikleri sözler çok basit cümleler oldu
Muallâkat-ı Seb'a Kâbe duvarlarında asılı idi Onların okuyucusu vardı Şiir yazmak ve okumak Arapların üzerinde durdukları bir mevzuu idi O zamanlarda en câhil kimseler bile muhayyilelerinin genişliğine göre şiir yazarlar ve bu şiirlerle yarışmalara katılırlardı İçlerinden en güzelleri seçilerek yazarlarına hediyeler verilir taltif edilirlerdi
Belağatın en âlâ derecesinde olan Kur'ân Âyetleri nâzil olmağa başlayınca şâirler arasında da çözülmeler başladı ve şu Âyet-i Kerîme'yi; (estaîzübillâh) "Ve Kîle yâ ardubleî mâeki veya semâü aklıi ve ğîzel'mâü ve gudiyel'emrü vesteved alel' cûdiyyi ve Kîle buğden lil kavmizzâlimîn [Meâl-i şerif: Allâhu Teâlâ tarafından denildi ki; "Ey arz suyunu yut ey gök sen de tut" Su kesildi iş olup bitirildi (Gemi de) Cudi (dağının) üzerinde durdu O zâlimler güruhuna "uzak olsunlar" denildi]" (Sûre-i Hud âyet 44) duyan dinleyen belağattan anlayan bütün insanlar müslüman oldular Bu Âyet-i Kerîme birçok kimseye tesir etmişti
O vakitler Muallakâtı Seb'a şâirlerinin en meşhuru İmri-ül Kays'dı Kardeşi yaşıyordu Bu Âyet-i Kerîme'yi işittiği zaman şöyle dedi: "Artık kimsenin bir diyeceği kalmadı Kardeşimin şiiri dahi bu sözlerin yanında duramaz Bu sözler gerçek olanlardır"
Doğruca Kâbe'ye giderek kardeşinin şiirini indirdi Diğerlerinin de bir hükmü kalmamıştı Çünkü kardeşinin şiiri en yüksekte duruyordu Yüksekteki indirilirse alçaktakilerinin hükmü kalır mıydı? Artık Kâbe duvarında sâdece Kur'ân-ı Kerîm'in Âyetleri vardı Halk onları okuyarak yüce sanatın zevkine varıyordu Diğer eserlere bakanlar yoktu Müşrik kalmakta israr edenler ise bu duruma çok kızıyorlardı Amma ellerinden bir şey gelmiyordu Susmaktan başka çâreleri yoktu
Birçok kimseler bu Âyetlerin Allah Kelâm'ı olduğuna inanmışlardı Zira onlar Peygamberimiz'in ümmî olduğunu biliyorlardı Böyle sözleri kendi başına söylemesine imkan yoktu Söyleyebilmesi için bilmesi gerekti Bilmesi için de ya duyması ya da okuması lâzımdı Halbûki Peygamberimiz ne biliyordu ne de başkasından duymuş veya ders almıştı
Ne var ki en büyük bir mûcize olarak Cenâb-u Hak bir anda geçmişlerin ve geleceklerin ilmini Habîbi Muhammed'ül Mustafa (SAV)'e ihsan etmiş ve O'nu her türlü ilim ve hikmetin menbaı kılmıştı
alıntı

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.