Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Forum İslam > İslami Genel Konular

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
fizilalil, kuran, kutub, seyyid, suresi, tefsiri, vakia

Fizilal-İl Kuran Tefsiri - Vakia Suresi Tefsiri ( Seyyid Kutub )

Eski 11-04-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Fizilal-İl Kuran Tefsiri - Vakia Suresi Tefsiri ( Seyyid Kutub )



Fizilal-il Kuran Tefsiri - Vakia Suresi Tefsiri ( Seyyid Kutub )

1- Kıyamet koptuğu zaman,
2- Onu hiç kimse yalanlayamayacaktır
3- O kimini alçaltır, kimini de yükseltir
4- Yeryüzü şiddetle sarsıldığı zaman
5- Dağlar paramparça olup,
6- Toz halinde boşluğa dağıldığı zaman
7- Sizler üç gruba ayrıldığınız zaman
Dehşet saçan bir olayı sunan bu girişte korku salma amacı son derece belirgindir Okuduğumuz ayetlerde bu amacı gözeten ve anlamla uyum kuran özel bir üslup kullanılıyor Her şeyden önce iki yerde "ne zamanki" anlamına gelen "iza" şart edatı kullanılıyor Bu edatın arkasından şart cümlesi geldiği halde cevap cümlesine yer verilmiyor Ayetleri bir daha okuyalım da görelim:
"Kıyamet koptuğu zaman,
Onu hiç kimse yalanlayamayacaktır
O kimini alçaltır, kimini yükseltir"
Görüldüğü gibi "Hiç kimse tarafından yalanlanamayacak olan, kiminin derecesini düşürürken kiminin değerini yükseltecek olan o olay gerçekleştiği, yani kıyamet fiilen koptuğu zaman" ne olacağı belirtilmiyor Bunun yerine yeni bir söze geçiliyor Şöyle ki:
"Yeryüzü şiddetle sarsıldığı zaman Dağlar paramparça olup,Toz halinde boşluğa dağıldığı zaman: '
Bu büyük dehşet anının gerçekleşmesinden sonra ne olacağı burada da belirtilmiyor Sanki bu dehşet tablosu, sonucu açıklamasız bırakılan bir giriş, bir ön-alârm niteliğindedir Açıklamasız geçiştirilmektedir Çünkü bu ön-alârmın sonu korkunçtur bu özel üslup, korkunçluğu ve dehşet saçıcı özelliği girişteki bu ayetler tarafından belgelenen surenin genel havasına uygun düşer Mesela "vakıa" sözcüğü hem anlamı ve hem de hecelerinin titreşimleri ile insanın kafasında şu çağrışımı uyandırıyor: Yukardan düşen kocaman bir kütle kendisine bir yer bulup dengeye kavuşmuştur Artık ne sarsılacak, ne de yerinden kayacaktır Yani "Onu hiç kimse yalanlayamayacaktır"
Ayrıca insan zihninin bu büyük kütlenin düşüşüne, bu sürpriz olayın meydana gelişine ilişkin bir beklentisi var İnsan zihni bu düşüşün arkasından birtakım sarsıntıların, birtakım alt-üst oluşların meydana geleceğini bekliyor Ayetlerin akışı da bu beklentiye cevap veriyor Çünkü bu olay Kimini alçaltır, kimini de yükseltir" Yani bu sarsıntı o güne kadar dünyada yüksek tutulan bazı değerleri alçaltırken, düşük sayıla gelmiş olan bazı değerleri de yükseltir O gün ölçüler ve değerler önce sarsılır, sonra yüce Allah'ın terazisinde yeni dengelere kavuşur
Sonra bu dehşet yeryüzünün, insanların alışageldikleri algılarına göre dengeli ve sarsıntısız olan yeryüzüne sıçrıyor Bir de bakıyoruz ki, bu yeryüzü şiddetle sarsılıyor Bu gerçek kıyametin kopması imajı ile uyumlu bir ifade dile getiriliyor Sonra bu müthiş olayın etkisi ile onca sert bir yapıya sahip olan koca dağlar boşlukta toz bulutu gibi uçuşan parçalara dönüşüyor: "Dağlar paramparça olup toz halinde boşluğa dağıldığı zaman: '
Yeryüzünü şiddetle sarsan ve dağları paramparça edip toz bulutu halinde boşluğa salan bu dehşet, ne kadar korkunçtur Daha önce ahireti yalanlamış ve yüce Allah'a ortak koşmuşlarken şimdi yeryüzünü ve dağları bu hale dönüştürmüş bu müthiş olayla karşılaşan inkarcılar ne kadar cahildirler!
Sure işte böylesine kâfirler tarafından inkar edilmiş ve Allah'a ortak koşanlara yalanlanmış, insanı tepeden tırnağa titreten, duygu dünyasını korku fırtınasına tutturan müthiş bir olayla başlıyor Kıyametin kopmasını tasvir eden bu sahne burada noktalanıyor Amaç bu müthiş sarsıntı sonunda meydana gelen alçalmaları ve yükselmeleri, insanların değerlerine ve akibetlerine ilişkin değişiklikleri gözlerimiz önüne sermektir

Alıntı Yaparak Cevapla

Fizilal-İl Kuran Tefsiri - Vakia Suresi Tefsiri ( Seyyid Kutub )

Eski 11-04-2012   #2
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Fizilal-İl Kuran Tefsiri - Vakia Suresi Tefsiri ( Seyyid Kutub )



8- Defterleri sağdan verilenler Ne mutlu onlara!

9- Defterleri soldan verilenler vay gele başlarına!

10- Ve öncüler, hep önden gidenler

Burada üç sınıf insanla karşılaşıyoruz -Oysa Kur'an'ın bu tür teşhir amaçlı sahnelerinde genellikle insanlar iki sınıfa ayrılırlardı- Önce defteri sağdan verilenler gündeme getiriliyor Fakat bu sınıf hakkında ayrıntılı açıklama yapılmıyor Sadece şu saygı ve önem yüklü bir tanıtma cümlesi ile yetiniliyor: "Defterleri sağdan verilenler Ne mutlu onlara!"

Arkasından aynı üslubun karşıt içeriklisi ile defterleri soldan verilenlerden sözediliyor Sonra da gözler bu grupların üçüncüsü olan "öncüler"e çevriliyor Bu mutlu grup tanıtılırken kandı öz sıfatı ile nitelenmekle yetiniliyor; "Ve öncüler; hep önden gidenler" buyuruluyor Sanki denmek isteniyor ki; Onlar, onlardır işte; bu kadarı yeter" Yani bu grubun konumu o kadar yücedir ki, hiçbir övgü ona birşey ekleyemez

Bu yüzden hemen bu gruptakilerin Allah katındaki değerlerinin anlatılmasına geçiliyor, yüce Allah'ın onlar için hazırladığı nimetlerin ayrıntılı açıklamasına girişiliyor Sayılan nimetler okuyucuların kavrayabilecekleri, bilgi ve deneyim dağarcıklarında benzerlerini bulabilecekleri nimetlerdir Okuyalım:

Alıntı Yaparak Cevapla

Fizilal-İl Kuran Tefsiri - Vakia Suresi Tefsiri ( Seyyid Kutub )

Eski 11-04-2012   #3
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Fizilal-İl Kuran Tefsiri - Vakia Suresi Tefsiri ( Seyyid Kutub )



CENNET VE ÖNCÜLER

11- Onlar Allah'a yakındırlar

12- Bol nimetli cennetlerdedirler

13- Çoğu öncü ümmetlerden,

14- Birazı da sonrakilerdendir

15- Altın işlemeli tahtlarda otururlar

16- Karşılıklı olarak bu tahtlara kurulurlar

17- Hiç ölmeyecek genç hizmetçiler aralarında dolaşır,

18- Gürül gürül akan bir çeşmeden doldurulmuş testiler, ibrikler ve kadehlerle

19- Bu içki ne başlarını ağrıtır, ne de sarhoş eder

20- Hoşlarına giden meyvalarla,

21- İştahla yiyecekleri kuş etleri ile,

22- Onlara iri gözlü huriler sunulur,

23- Tıpkı sedefteki inciler gibi

24- Yaptıkları iyiliklerin karşılığı olarak,

25- Orada ne boş ve ne günah içerikli bir söz işitirler

26- İşittikleri tek söz "selâm, selâm "dır

Görülüyor ki, bu mutlu gruba bağışlanan nimetler sayılırken en başta bu nimetlerin en büyüğü, en değerlisi olan "Allah'a yakın olma" nimeti anılıyor; "Onlar Allah'a yakındırlar ve bol nimetli cennetlerdedirler" buyuruluyor Aslında bol nimetli cennetlerin tümü terazinin bir kefesine konsa yüce Allah'a yakın olma nimetine denk gelemez, bu en yüce armağanla asla boy ölçüşemez

Bundan dolayı bu noktada durularak bu yüksek derecenin sahiplerinin kimler olduğu açıklanıyor:

"Çoğu önceki ümmetlerden, Birazı da sonrakilerdendir"

Demek ki, bu kimseler sayıca azdır; seçilmiş, ayıklanmış bir grupturlar Çoğu "öncekiler"den ve birazı, "sonrakiler"dendir

Tefsir bilginleri "öncekiler"in ve "sonrakiler"in kimler olduğuna ilişkin farklı görüşleri ileri sürmüşlerdir Bu görüşlerin birincisine göre "öncekiler" islâmdan önceki ümmet arasında iman etmiş, bu alanda yüksek dereceye ermiş seçkinlerdir "Sonrakiler" de inançları uğrunda ağır çilelere katlanmış ilk müslümanlardır İkinci görüşe göre "öncekiler" de, "sonrakiler" de bizim Peygamberimizin ümmetindendir "Öncekiler" ilk müslümanlardan, "sonrakiler" ise daha sonraki müslüman kuşaklardandırlar

Ünlü tefsir bilgini İbn-i Kesir bu ikinci görüşü benimser ve bu tercihini Hasan ile İbn-i Sirin'e dayandırarak şöyle der: İbn-i Ebu Hatem'in Hasan b Muhammed b Sabbah ve Affan kanalı ile bildirdiğine göre Abdullah b Ebu Bekr muzeni şöyle diyor: "Birgün Hasan Ve öncüler; hep önden gidenler' ayetini okuduktan sonra Öncüler geçti Allah'ım bizleri defterleri sağdan verilenlerden eyle' demişti"

İbn-i Kesir sözlerine şöyle devam ediyor: Babamın Ebu Velid kanalı ile bana verdiği bilgiye göre Sırrı b Yahya şöyle diyor: "Birgün Hasan Ve öncüler; hep önden gidenler Onlar Allah'a yakındırlar Çoğu öncekilerdendir' ayetlerini okudu Arkasından Çoğu bu ümmetin ilk kuşaklarındandır' dedi Yine babamın Abdulaziz b Muğire b Mınkarî'ye dayanarak bana verdiği bilgiye göre Ebu Hilâl şöyle diyor: "Muhammed b Sırın Çoğu öncekilerdendir Birazı da sonrakilerdendir' ayetini açıklarken Sahabiler, öncekilerin de sonrakilerin de bu ümmetten olduklarını söylerlerdi ya da öyle olmasını temenni ederlerdi' demiştir"

Bu seçkinlerin kimler oldukları açıklandıktan sonra cennette kendileri için hazırlanan nimetlerin ayrıntılı tanıtımına geçiliyor Doğallıkla bu nimetlerin kavrayabilecekleri, zihinlerinde canlandırabilecekleri nimetler olmasına özen gösteriliyor Bunların dışında oraya varınca tanıyacakları başka nimetler de vardır Fakat hiçbir gözün görmediği, hiçbir kulağın işitmediği ve hiçbir hayal gücünün canlandıramayacağı bu süpriz nimetleri o gün kavrayabileceklerdir; kendilerine bu yetenek verilecektir Şimdi o nimetleri tanıyalım:

"Altın işlemeli tahtlarda otururlar"

Bu tahtların yüzleri değerli madenle süslenmiştir O öncüler;

"Karşılıklı olarak bu tahtlara kurulurlar"

Rahat ve huzur içindedirler Kafalarında hiçbir dert, hiçbir endişenin ağırlığı yok İçinde yüzdükleri nimetlerden yana hiçbir kuşku taşımıyorlar Bitecek, tükenecek" diye korku yok içlerinde Karşı karşıya oturmuş sohbet ediyorlar Bu arada;

"Hiç ölmeyecek hizmetçiler aralarında dolaşır"

Bu gençler için zaman işlemez Dünyadaki benzerleri gibi gençlikleri ve tazelikleri zamanın etkisi ile aşınmaz İşte bu genç hizmetçiler aralarında dolaşırlar Nasıl mı?:

"Gürül gürül akan çeşmeden doldurulmuş testiler, ibrikler ve kadehlerle" Testiler, ibrikler ve kadehler saf ve iştah açıcı içki ile doludur Üstelik: "Bu içki ne başlarını ağrıtır ne de sarhoş eder: '

Ne o içkiden ayrı düşerler ne de önlerindeki kaplar boşalır Oradaki herşey sürekli ve güvenlidir Ayrıca;

"Hoşlarına giden meyvalar ile, iştahla yiyecekleri kuş etleri ile

Orada yasak olan hiçbir şey yok Oranın mutlu ve sürekli konuklarının canlarının çekmediği hiçbir şey de yok Bunların yanısıra;

"Onlara iri gözlü huriler sunulur Tıpkı sedefteki inciler gibi: ' "Sedefteki inci" yani "sıkı korunmuş inci" Yani el değmemiş, göz değmemiş ona Hiçbir el kabuğunu, sedefini kırmamış; hiçbir göz tarafından tırmalanmamış Bu ifade sözkonusu ceylan gözlü huriler konusunda gönül okşayıcı ve somut olucu anlamlar taşır dolaylı olarak Bütün bunlar, "Yaptıkları iyiliklerin karşılığı olarak"

Evet bütün bu nimetler onların çalışma yurdu olan dünyadaki iyi davranışlarının ödülüdür Geçici dünyanın tüm nimetlerinin, yanında eksik kalacakları bir mükemmellikle gerçekleşiyorlar Bütün bunların ötesinde onlar huzur ve sükun içinde selâmlaşıyorlar Kibar ve nezih sözleri ile birbirlerine sesleniyorlar Orada ne boşboğazlığa ne tartışmaya ve ne de kem sözle karşılaşılır:

"Orada ne boş ve ne günah içerikli söz işitilir İşittikleri tek söz selâm, selâm'dır: '

Onların tüm hayatı selâmdır, esenliktir Üzerinde esenlik, kanat çırpar, havasında buram buram esenlik (selâm) tüter Bu bol nimetli ve güvenli ortamda melekler onlara selâm verir, birbirleri ile selâmlaşırlar ve kendilerine rahmeti bol olan Allah'ın selâmı iletilir Kısacası içinde yaşadıkları atmosfer baştan başa selâm ve esenlik atmosferidir

DEFTERLERİ SAĞINDAN VERİLENLER VE CENNET

Bu öncü ve seçkin grup hakkında söylenecekler noktalanınca onu izleyen gruba, yani defteri sağdan verileceklerin grubuna geçiliyor Okuyoruz:

Alıntı Yaparak Cevapla

Fizilal-İl Kuran Tefsiri - Vakia Suresi Tefsiri ( Seyyid Kutub )

Eski 11-04-2012   #4
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Fizilal-İl Kuran Tefsiri - Vakia Suresi Tefsiri ( Seyyid Kutub )



27- Defterleri sağdan verilenler Ne mutlu onlara!

28- Onlar dikensiz sedir ağaçları,

29- Meyva yüklü muz ağaçları arasında,

30- Kesintisiz gölgeler altında,

31- Çağlayan akarsu boylarında,

32- Bol meyvalar yanında,

33- Sürekli ve yasaksız,

34- Yüksek döşekler üzerindedirler

35- Biz oradaki hurileri yeniden yarattık

36- Onları bakire yaptık

37- Eşlerine aşık ve onlarla aynı yaşta,

38- Defterleri sağdan verilenler için,

39- Bunların bazıları eski ümmetlerden,

40- Bazıları da sonrakilerdendir

Şimdi defterleri sağdan verilenlerle karşı karşıyayız Surebin girişinde onlardan kısaca söz edilmişti Şimdi burada öncülerin arkasından onlara ilişkin ayrıntıları okuyacağız Yalnız bu açıklamalara geçilmeden önce o önem ve saygınlık yüklü ifade bir kez daha tekrarlanıyor: "Ne mutlu onlara!"

Bu grubu oluşturan cennetliklere sunulacak olan nimetler anlatılırken somut ve maddi ifadeler kullanılıyor Nimetlerin niteliklerinde buram buram bedeviliğe özgü "doğallık" tütüyor Bedevilerin algı ve deneyim dağarcığındaki nimet türleri ön plânda tutularak onların zevklerinin tatmin edilmesi amaçlanmış olmalıdır

Bu grubu oluşturan cennetlikleri "dikensiz sedir ağaçları" bekliyor Sedir ağaçları normal olarak dikenlidir Fakat orada budanmışlar, dikenleri ayıklanmıştır Yine onlar "Mevva yüklü muz ağaçları arasında"dırlar Muz ağacı Hicaz dolaylarında çok rastlanan dikenli bir ağaçtır Fakat oradaki türü yine budanmıştır Üstelik meyvaları emeksiz ve zahmetsiz biçimde devşirile bilmektedir Onlar "Kesintisiz gölgeler altında ve çağlayan akarsu boylarındadırlar" Bütün bunlar çöl hayatının sevilen ve mutluluk sebebi sayılan nimetleridir o insanının hayallerini süslerler, özlemlerini depreştirirler Çöl insanının hayallerini süslerler, özlemlerini depreştirirler Bunların yanısıra onlar "Sürekli, yasaksız ve bol meyvalar arasındadırlar" Yukarda bedevilerce bilinen meyvalar tek tek sayıldıktan sonra burada ayrıntıya girilmiş, geniş kapsamlı bir "meyva" ifadesi ile yetinilmiştir

Ayrıca onlar "Yüksek döşekler üzerindedirler·" Buradaki döşekler ne "altın işlemeli"dir ve ne de "konforlu"dur Sadece "yüksek" oldukları belirtiliyor Yükseklik, biri maddi, öbürü manevi olmak üzere iki anlam taşır Bu iki anlam birbirini çağrıştırır "Yerden yükseklik" ve "kirden arınmış"lıkta bu anlamların ikisi buluşur Çünkü yerden yüksekte olan nesne yerin kirinden, pisliğinden uzak olduğu gibi manen yüksek olan nesne de her türlü pislikten arınmış demektir Bundan dolayı "yüksek döşekler"in arkasından söz cennetteki eşlere getiriliyor Yüce Allah "Biz oradaki hurileri yeniden yarattık" buyuruyor Bu ifade, ya "onları yoktan yarattık" demektir, çünkü onlar huri kökenlidirler Ya da "varlıkların devamına yenilik getirdik" anlamındadır, çünkü bunlar cennetliklere gönderilmiş genç eşlerdir "Onları bakire yaptık: ' Onlara hiç kimsenin eli değmemiştir Onlar "eşlerine aşık ve onlarla aynı yaştadırlar Eşlerini çok severler ve onlarla akrandırlar "Defterleri sağdan verilenler için"dirler Onlara özgüdürler Bu eşlerin yanılttığı iffetlilik imajı ile "yüksek döşekler" arasında uyum gözetilmiştir

Sözkonusu "defteri sağdan verilenler" var ya; "Bunların bazıları eski ümmetlerden, bazıları da sonrakilerdendirler" bunlar yüce Allah'a yakın olan öncüler grubundan daha kalabalıktırlar "Öncekiler" ve "Sonrakiler" deyimlerinin yukarda anlattığımız iki muhtemel anlamlarının hangisi geçerli sayılırsa sayılsın bu böyledir ayetlerinde söz edilmişti Burada ise haklarında ayrıntılı açıklama yer alıyor

Alıntı Yaparak Cevapla

Fizilal-İl Kuran Tefsiri - Vakia Suresi Tefsiri ( Seyyid Kutub )

Eski 11-04-2012   #5
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Fizilal-İl Kuran Tefsiri - Vakia Suresi Tefsiri ( Seyyid Kutub )



41- Defterleri soldan verilenler vay gele başlarına!

42- Onlar gözeneklerine işleyen kavurucu bir rüzgar önünde ve kaynar su içinde,

43- Kara ve boğucu bir dumanın gölgesi altındadırlar

44- Ne serinliği ve ne de okşayıcılığı var

45- Çünkü onlar vaktiyle varlık içinde azıtmışlardı

46- Büyük günahı (Allah'a ortak koşmaya) işlemekte ısrar ediyorlardı

47- "Ölüp toprak ve kemik yığını olduktan sonra, biz yeniden mi diriltileceğiz?"

48- "Eski atalarımız da mı?" diyorlardı

49- De ki: "Öncekiler de, sonrakiler de"

50- "Belirlenmiş bir gününün randevusunda bir araya getirileceklerdir"

51- Sonra siz, ey sapık yalanlayıcılar,

52- Size kesinlikle Zakkum ağacının meyvası yedirilecektir

53- Onunla karınlarınız doldurulacaktır

54- Üzerine de kaynar su içeceksiniz

55- Onu, içtikçe susayan develer gibi içeceksiniz

56- Onlar hesap günü işte böyle ağırlanacaklardır
Defterleri sağdan verilenlerin "gölgeleri kesintisiz" ve "suları gürül gürül akışlı" iken buna karşılık defterleri soldan verilenler "Gözeneklerine işleyen, kavurucu bir rüzgar önünde ve kaynar su içindedirler; Ne serinliği ve ne de okşayışı olmayan kara ve boğucu bir dumanın gölgesi altındadırlar" Burada da gölge var Fakat bu gölge "kara ve boğucu bir dumanın gölgesi"dir Buna gölge denmesi alay ve istihza amacı iledir O gölgenin "serinliği ve okşayışı" yoktur Bu sözde gölge, içine girenlerin nefeslerini tıkayan, genizlerini yakan bir zifiri karanlıktır Bu nefes kesici baskı, adamların davranışlarına uygun düşen bir cezadır "Çünkü onlar varlık içinde azıtmışlardı: ' Bu nefes kesici baskı o azgınlar için kim bilir ne can yakıcıdır! Yine onlar "Büyük günahı (Allah'a ortak koşma suçunu) işlemekte ısrar ediyorlardı" Ayetin orjinalinde geçen ve sözcük anlamı ile "sözünden caymak" demek olan "hıns" sözcüğü burada suç anlamına gelir Sözü edilen suç, Allah'a ortak koşma suçudur Bu sözcük aracılığı ile adamların verdikleri sözü bozduklarına değinilmek isteniyor Verdikleri sözden maksat, yüce Allah'ın kendisine inanacakları, birliğini onaylayacakları yolunda fıtratlarından almış olduğu taahhüttür Ayrıca bu adamlar "Ölüp toprak ve kemik yığını olduktan sonra biz yeniden mi diriltileceğiz? Eski atalarımız da mı?" Diyorlardı " "

Evet yapıyorlardı, ediyorlardı Sanki adamların içinde bu ayetlerle muhatap oldukları dünya sanki arkada kalmış, sona ermiş, geçmiş olmuş Sanki şu anda bu sahne ve burada tasvir edilen azap yaşanıyor Ayetin üslubu bize bu izlenimi veriyor Çünkü dünyanın tüm ömrü bir göz kırpma süresi kadar ve asıl içinde yaşadığımız zaman, ölümden sonra varacağımız alemdir, ahirettir

Burada tam yeri gelmişken Kur'an, dünyaya dönerek inkarcıların yukardaki sözlerine cevap veriyor Okuyalım:

"De ki: Öncekiler de, sonrakiler de belirlenmiş bir günün randevusunda bir araya getirileceklerdir"

O gün şu anda içinde bulunduğunuz, sahnelerini seyrettiğiniz, bol tanıklı gündür

Bir sonraki ayette yine inkarcılara dönülerek onları bekleyen akıbetin anlatılmasına devam ediliyor, yapılan tasvirlerle azgınların çarpılacakları azabın tablosu tamamlanıyor Okuyalım:

"Sonra siz, ey sapık yalanlayıcılar, size kesinlikle zakkum ağacının meyvası yedirilecektir"

Zakkum ağacının ne olduğunu hiç kimse bilmiyor Ona ilişkin tek bilgimiz şudur: Yüce Allah, başka bir surede bu ağacın tomurcuklarının şeytanın başına benzediğini belirtiyor Gerçi hiç kimse şeytanın başını görmemiştir Fakat sadece sözü bile insana çok şeyler anlatıyor Üstelik "zakkum" sözcüğü, tırmalayıcı ses yapısı aracılığı ile insanın zihninde yapışkan, sert, tırmalayıcı batıcı bir imaj uyandırıyor İnsan bu sözcüğü telaffuz ederken avuçlarının, hatta gırtlağının tırmalandığını hissediyor Zakkum ağacı, defterleri sağdan verilecek olanlara sunulacak olan "dikensiz sedir ağaçları" ile "meyva yüklü muz ağaçları"nın karşılığıdır

Zakkum ağacının meyvaları şeytan başı gibi olmalarına rağmen bu inkarcılar "onunla karınlarını dolduracaklardır" Çünkü çok açtırlar, çektikleri sıkıntı dayanılır gibi değildir Bu dikenli acı meyva adamları hemen suya doğru koşturuyor Gırtlaklarını yumuşatma ve karınlarının hararetini söndürme ihtiyacını doğuruyor "Üzerine de kaynar su içeceksiniz" Hemen suya yumulurlar "Onu içtikçe susayan develer gibi içeceksiniz" Susuzluk nöbetine tutulan, bir türlü suya kanmayan develere döneceklerdir "Onlar hesap günü işte böyle ağırlanacaklardır" "Ağırlanma" dinlenmeyi, rahatlamayı ve huzuru çağrıştırır Fakat defterleri soldan verileceklerin ağırlanmaları böylesine huzursuz ve rahatsız edici olacaktır İşte onların o günkü ağırlanmaları böyle olacaktır Hani o kuşku ile karşıladıkları, soru konusu yaptıkları ve hakkında Kur'an'ın verdiği bilgileri onaylamadıkları gün Üstelik yüce Allaha ortak koşuyorlar, O'nun bu bol tanıklı güne ilişkin tehdidini umursamıyorlardı

Kimi insanları alçaltırken kimilerini yükseltecek olan kıyamet gününün akibetlerinin ve yeni değerlerinin gösterisi burada noktalanıyor Aynı zamanda surenin ilk bölümü de sona eriyor

EVREN VE İNANÇ SİSTEMİ

Surenin ikinci bölümü ise bütünü ile inanç sistemini yapılandırmayı amaçlıyor Bunun yanısıra yeniden dirilme ve ahiret olgusu da sık sık vurgulanıyor Bu bölümde Kur'an'ın insan fıtratına seslenen kendine özgü anlatım biçimi açıkça ortaya çıkıyor Kur'an, iman etmeye çağıran kanıtları sergilerken insan vicdanına yalın, kolay anlaşılır ve yumuşak sözlerle yaklaşıyor, en büyük gerçekleri anlatırken bile insanın yakın çevresinden alınmış, zahmetsizce kavranabilen örneklerin tanıklığına başvuruyor

Kur'an, insanın gündelik hayatında karşılaştığı gerçekleri ve sık sık tekrarlanan olayları evrensel realitelere dönüştürür Bu gerçekleri ile bu olaylarda yüce Allah'ın evrene ilişkin yasalarını keşfeder Bu gerçekler ve olaylardan hareket ederek geniş kapsamlı bir inanç sistemi, evrene ilişkin bütünleşmiş bir düşünce tarzı oluşturur Ayrıca yine bu gerçeklerden ve bu olaylardan kendine özgü bir bakış ve düşünce yöntemi geliştirir Ruhlara ve kalplere canlılık kazandırır Duygulara ve algılara uyanıklık kazandırır Bu uyanıklık iki yönlüdür Bir yönü sabah-akşam insanları gözetlediği halde onlar tarafından yeterince umursanmayan evrenin dış yüzüne yöneliktir Öbür yönü ile de insanların iç dünyalarına bu dünyada olup biten acayipliklere ve olağanüstülüklere dönüktür

Kur'an, insanları çarpıcı olağanüstü olaylara, sayılı özel mucizelere havale etmez Onları olağanüstü olayları, mucizeleri, ayetleri, kanunları kendilerinin uzağında, gündelik hayatlarının uzağında, yakın çevrelerindeki yabancısı olmadıkları evrensel görüntülerin ötesinde aramak zorunda bırakmaz İnsanların vicdanlarında bir inanç sistemi oluşturmak için, bu inanç sistemine dayanan bir evren ve hayat görüşü meydana getirmek için onları karmaşık felsefe akımlarına, içinden çıkılmaz rasyonel tartışmalara ve herkesin yapamayacağı bilimsel deneylere daldırmaz

İnsanların kendi varlıkları yüce Allah'ın sanatının esridir Çevrelerindeki evrensel görüntüler O'nun gücünün ürünüdür O'nun eli ile yarattığı her nesnede bir mucize gizlidir Kur'an da O'nun sözüdür Kim insanlara öz varlıklarında saklı olan ve yakın çevrelerindeki evrene serpiştirilen mucizeleri kavratırsa onlara gündelik hayatlarındaki olağanüstü olayları belletmiş olur İnsanlar bu olayları görüp durdukları halde içerdikleri mucizevi özü idrak edemiyorlar Çünkü bu olayları uzun zamandan beri gördükleri için onları kanıksamışlar, olağanüstü niteliklerini göremez olmuşlardır Kur'an, insanları bu olaylarla yüzyüze getirerek gözlerini onlara doğru açmalarını ve içerdikleri müthiş sırrı gözlemelerini sağlar Bu sır yaratıcı gücün, ortaksız birliğin, insanların öz varlıklarında olduğu gibi çevrelerini kuşatan evrende de aktif etkisini gösteren ezeli yasal düzenin sırrıdır Bu sır insana çağıran kanıtlarla ve inanç sistemini yapılandıran açık deliller ile yüklüdür Kur'an bu sırrı insanların öz varlıklarına serpiştirir Daha doğrusu fıtratlarında uykuya dalan bu sırra uyanıklık kazandırır

Surenin bu bölümüne işte bu yöntem egemendir Bölüm boyunca insanlara yaratıcı gücün öz varlıklarında beliren, elleri ile yaptıkları tarımsal faaliyetlere yansıyan, içtikleri suda meydana çıkan ve yaktıkları ateşte gizlenen kanıtları, mucizevi izleri gösteriliyor Bu olaylar gündelik hayatlarının en göze çarpan olaylarıdır Bunların yanısıra son "an"a, şu gezegendeki hayatlarının sonu ile ahiretteki hayatlarının başlangıcına da dikkatleri çekiliyor Bu an ile herkes karşılaşacak, o noktaya varınca tüm çareler tükenecek; o anda canlılar sınırsız ve tam yetkili gücün tasarrufu ile somut biçimde yüzyüze geleceklerdir O anda hiç kimse hiçbir yana kımıldayamayacak, kıskıvrak yakalanacaktır O anda bütün maskeler düşecek, bütün bahaneler geçersiz olacaktır

Kur'an'ın insan fıtratına seslenirken kullandığı yöntem, bu kitabın hangi kaynaktan geldiğini gösteren bir delildir Kur'an'ın kaynağı ile evrenin kaynağı aynıdır Kur'an'ın yapılanmasında izlenen yöntem ile evrenin yapılanma sürecinde izlenen yöntem de birdir Evrendeki en karmaşık sistemler ve en önemli yaratıklar en yalın elementlerden oluşur Evren binasının yapı taşının "atom" ve canlı binasının yapı taşının "hücre" olduğu biliniyor Atom, bütün küçüklüğüne rağmen başlıbaşına bir mucizedir Hücre de bütün minikliğine rağmen bir başka mucizedir

Kur'an'da da gündelik hayatın en basit gözlemleri son derece önemli bir inanç sisteminin ve alabildiğine geniş kapsamlı evrensel düşüncenin oluşturulması sürecinde yapı taşları olarak kullanılır Bu gözlemler üreme, tohum ekip ekin yetiştirme, su, ateş ve ölüm gibi sıradan gözlemlerdir Bu gözlemler şu yeryüzünde yaşayan hangi insanın deneyim dağarcığında yoktur? Meniden insan doğduğunu, tohumdan ekin ürediğini, gökten yağmur yağdığını, ateşin yanışını ve ölümü hiç görmeyen bir mağara adamı mı? Kur'an herkesin deneyim dağarcığında bulunan bu basit gözlemlerden hareket ederek bir inanç sistemi kuruyor Çünkü bu kitap çevresi ve bilgi düzeyi ne olursa olsun bütün insanlara sesleniyor Kur'an, zaman zaman "gezegenlerin yörüngelerinden de söz etmekle birlikte genellikle bu tür yalın gözlemlere dikkatleri çeker Çünkü bu yalın ve basit gözlemler aslında en önemli evrensel gerçekler, en çarpıcı ilâhi sırlardır Bunlar yalınlıkları sayesinde her insanın fıtratına seslenirler Aslında bu yalın gözlemler dünya durdukça en iddialı bilginlerin araştırma konuları olacak kadar önemlidirler Şöyle ki:

Gezegenlerin yörüngeleri, evrene egemen olan geometrik dengeyi simgeler İnsan hayatının doğuşu, sırların sırrıdır Bitkisel hayatın doğuşu, tıpkı hayvan hayatı gibi, mucizelerin mucizesidir Su, hayatın kaynağıdır Ateş, insana özgü uygarlık sürecinin yapı taşıdır

Bu nesneleri inceleme, bu inanç ve düşünce sistemi oluşturma yöntemi, insanların kullandıkları bir yöntem değildir İnsanlar bu alanlara daldıklarında ya evrenin yapı taşlarını oluşturan bu temel elementlere inmezler ya da eğer onları ele alırsa böylesine yalın, böylesine kolay anlaşılır bir yaklaşımla ele almazlar Bunun yerine meseleleri sadece seçkin bir azınlığın anlayabileceği soyut ve karmaşık felsefe tartışmalarına boğarlar

Yüce Allah'a gelince O'nun yöntemi işte budur: Evrenin yapı taşlarını oluşturan temel elementleri ele alarak bunlardan yalın ve kolay anlaşılır, fakat aynı zamanda eksiksiz-gediksiz bir inanç sistemi oluşturur Tıpkı evrenin temel yapı taşlarını kullanarak şu koca evreni bina ettiği gibi

Beriki öbürünün uzantısıdır aslında Her ikisi aynı yaratıcı üslubun, aynı erişilmez sanatın belirgin damgasını taşıyor!

Alıntı Yaparak Cevapla

Fizilal-İl Kuran Tefsiri - Vakia Suresi Tefsiri ( Seyyid Kutub )

Eski 11-04-2012   #6
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Fizilal-İl Kuran Tefsiri - Vakia Suresi Tefsiri ( Seyyid Kutub )



YARATILIŞ VE ÖLÜM

57- Sizleri yaratan biziz, bunu onaylasanıza

58- Fışkırttığınız meniyi görüyor musunuz?

59- Onu siz mi yaratıyorsunuz, yoksa onu yaratan biz miyiz?

60- Ölümü aranızda plânlayan biziz Hiç kimse bizim önümüze geçemez

61- Amacımız benzerlerinizi yerinize geçirmek ve hepinizi bilmediğiniz bir alemde yeniden diriltmektir

62- İlk yaratılmayı bildiniz Bunu düşünüp ders alsanıza!

Bu olgu, yani ilk ortaya çıkış ile hayat sahnesinden çekiliş olgusu, başka bir deyimle yaratılış ve ölüm olgusu herkesin gördüğü, bildiği ve yaşam süreci boyunca sık sık tekrarlandığına tanık olduğu bir olgudur O halde insan nasıl olur da yüce Allah tarafından yaratıldığını onaylamaz? Bu gerçeğin fıtrat üzerindeki baskısı o kadar büyük, o kadar ağırdır ki, insan varlığı ona karşı direnemez, karşısında mücadele edemez Evet, "Sizi yaratan biziz, bunu onaylasanıza!" Devam ediyoruz:

"Fışkırttığınız meniyi görüyor musunuz?

Onu siz mi yaratıyorsunuz, yoksa onu yaratan biz miyiz?"

İnsanın yaratma eylemindeki rolü, erkeğin kadın rahmine meni akıtmasından ibarettir Erkeğin ve kadının işi bu noktada biter Bu noktadan sonra sınırsız güç işe el koyar Bu basit sıvıyı işlemeye başlar Ona can verir Onu geliştirir Onun iskeletini çatar İçine ruh üfler İlk insanın sahneye çıktığından beri bu mucize, sadece yüce Allah'ın meydana getirebildiği bu olağanüstü olay her an tekrarlanır durur Böyleyken insan bu olayın özünü, mahiyetini kavrayamaz; nasıl meydana geldiğini bilmez Nerede kaldı ki, onun oluşumuna katkıda bulunsun!

Mesele böyle ana çizgileri ile ortaya konunca onu herkes anlayabilir Zaten yaratılış mucizesini değerlendirip onun etkisini algılayabilmek için bu kadarını bilmek yeter Fakat bu tek hücrenin ana rahmine düşmesinden başlayarak canlı bir varlık haline gelmesine kadar uzayan hikayesi akla-hayale sığmaz derecede acayip bir serüvendir Öyle ki, eğer fiilen meydana gelmiş olmasa, eğer herkes onun meydana gelmesine tanık olmasa bu hikayeye hiçbir insan aklı inanmaz

Bu tek hücre ana rahminde bölünerek çoğalmaya başlar Kısa süre sonra hücrelerin sayısı milyonları bulur Bu üreyen hücreler gruplara ayrılırlar Her grubu oluşturan hücreler, diğer grubu meydana getiren hücrelerden farklı özellikte olur Çünkü her hücre grubu, insan organizmasının başka bir tarafını, ayrı bir sistemini oluşturmakla görevlidir Mesela şunlar kemik hücreleri, şunlar kas hücreleri; şunlar deri hücreleri, şunlar da sinir hücreleridir Ayrıca şu gruptaki hücreler gözleri oluşturmakla, şu gruptakiler dili oluşturmakla, şu gruptakiler kulakları oluşturmakla, şu gruptakiler de çeşitli salgı bezlerini oluşturmakla görevlidirler İkinci gruptaki hücreler, birinci gruptaki hücrelere oranla daha özel niteliklidir Her hücre grubu görev yerini bilir Buna göre mesela göz hücreleri görev yerlerini şaşırıp karın boşluğunda ya da ayaklar bölgesinde kümelenmeye kalkışmazlar Eğer bu hücreler mümkün olsa da fabrikasyon yöntemi ile üretilebilse ve sonra bu fabrikasyon hücreleri karın boşluğuna bırakılsa orada göz meydana getirirler Oysa doğal göz hücreleri kendi öz dürtüleri sayesinde böyle bir yanlışlığa düşmezler, yani karın bölgesinde birikip orada göz oluşturmaya girişmezler Tıpkı bunun gibi kulak hücreleri de ayak bölgesinde kümelenerek orada kulak meydana getirmezler Bütün bu hücre grupları yüce yaratıcının gözetimi altında görevlerini yaparak insan organizmasını en güzel biçimde meydana getirirler İnsanın bu alanda hiçbir rolü, hiçbir katkısı olmaz" (Daha geniş bilgi için Necm suresi, 45-46 ncı ayetlerin tefsirine bakınız)

Bu hayatın başlangıcı Sonuna gelince o da daha az mucizevi, daha hayret uyandırıcı değildir Gerçi o da hayatın başlangıcı gibi insanların alışılmış gözlemleri arasında yer alır Okuyalım:

"Ölümü aranızda plânlayan biziz Hiç kimse bizim önümüze geçemez

Her canlının sonu olan bu ölüm acaba nedir? Nasıl meydana gelir? O karşı konulmaz gücünü nereden alıyor?

O yüce Allah'ın plânının bir sonucudur Bu yüzden ondan hiç kimse paçayı kurtaramaz Onu hiç kimse geride bırakıp atlatamaz O yaratılış zincirindeki yerini mutlaka alacak olan bir halkadır Devam ediyoruz:

"Amacımız benzerlerinizi yerinize geçirmektir"

Böylece yeryüzü kalkınacak, hayat düzeyi gelişecek, halifelik görevi sizden sonra da yürütülecektir Ölümü nasıl yüce Allah plânladı ise hayatı da O plânlamıştır O ölümü, ölenlerin benzerleri olan başka insan kuşaklarını hayat sahnesine çıkarmak için plânlamıştır Bu süreç dünya hayatının vadesi doluncaya kadar devam edecektir Bu belirlenmiş vade dolunca yeniden diriliş aşamasına sıra gelecektir Okuyalım:

"Ve hepinizi bilmediğiniz bir alemde yeniden diriltmektir"

Bu olay insan bilgisine kapalı olan o meçhul alemde meydana gelecektir İnsanlar bu alem hakkında, yüce Allah'ın verdiği bilgiler dışında hiçbir şey bilmiyorlar O zaman yaratılış zincirinin son halkası yerine geçmiş ve insanlık kervanı konaklama yerine varmış olur

Bu ahiretteki yeniden diriliştir"İlk yaratılmayı bildiniz Bunu düşünüp ders alsanıza!"

Bu olay size son derece yakındır ve hiçbir akıl almaz tarafı yoktur Kur'an, gerek ilk yaratışın gerek ahiretteki yeniden dirilişin hikayesini işte böylesine yalın, böylesine kolay anlaşılır bir dille bildiği bir mantığın önüne dikiyor İnsan fıtratı bu mantığa karşı koyamıyor Çünkü bu mantık, onun yalın gerçekleri ile insan hayatının yakın gerçeklerine dayanıyor Ortada ne karmaşıklık, ne soyut kavramlar ne zihinleri yoran ve vicdanlara sinmeyen felsefe spekülasyonları var

İşte evreni yaratan, insanı yoktan vareden ve Kur'an'ı indiren yüce Allah'ın öğretim yöntemi budur

Kur'an, bir kere daha yalın ve kolay anlaşılır anlatımı ile insanların karşısına çıkıyor Onların dikkatlerini alışageldikleri, sık sık gözledikleri bir başka olaya çekerek kalplerini etkilemeye çalışıyor Amaç farkında olmadıkları halde gözleri önünde olup biten bu olayda kendilerine yüce Allah'ın elini göstermek, önlerinde meydana gelen mucizeyi fark etmelerini sağlamaktır Okuyoruz:

Alıntı Yaparak Cevapla

Fizilal-İl Kuran Tefsiri - Vakia Suresi Tefsiri ( Seyyid Kutub )

Eski 11-04-2012   #7
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Fizilal-İl Kuran Tefsiri - Vakia Suresi Tefsiri ( Seyyid Kutub )



63- Ektiğiniz tohumu görüyor musunuz?

64- Onu siz mi bitiriyorsunuz, yoksa onu bitiren biz miyiz?

65- Eğer isteseydik o ekinlerinizi ot kırıntılarına dönüştürürdük de şaşakalırdınız

66- Derdiniz ki; "Biz borca battık"

67- "Daha doğrusu her şeyimizi kaybettik"

İnsanların elleri altında filizlenip gelişen ve ürünü veren şu bitkiye bir göz atalım İnsanların bu olaydaki fonksiyonu nedir? Toprağı sürüyorlar ve yüce Allah'ın yarattığı tohumu ekiyorlar, o kadar Bu noktada fonksiyonları sona eriyor Sonra yüce Allah'ın güçlü eli tek başına devreye girerek olağanüstü, hayret uyandırıcı ve mucizevi çalışmasına koyuluyor

Tohum tanesi, kendi türünü yeniden meydana getirmek üzere yola koyuluyor Bu yolda akıllı, deneyimli, aşacağı aşamalarının ayrıntılarından haberdar bir canlının bilinci ile ilerliyor İnsan zaman zaman işinde hata yapıyor, ama bu tohum taneciği hiç yanlış adım atmıyor, hiç yolundan sapmıyor, belirlenmiş hedefinden şaşmıyor Çünkü bu hayret verici yolculuğunun yolu boyunca attığı her adımı yüce Allah'ın güçlü elinin denetimi altında atıyor Bu öylesine hayret uyandırıcı bir yolculuktur ki, eğer eskiden de, şimdi de hep tekrarlanmasa ve her onu şu ya da bu biçim ile, şu ya da bu türü ile görmemiş olsa hiçbir akıl onu onaylamaz, hiçbir hayal onu tasarlayamazdı Eğer böyle olmasaydı, birtek buğday tanesinin şu sapı, şu yaprakları, şu başağı ve şu kadar çok taneyi içinde gizlediğine ya da bir hurma çekirdeğinin hiçbir eksiği olmayan kocaman bir hurma ağacını yapısında taşıdığına hangi akıl inanır, hangi hayal gücü ihtimal verirdi?

Eğer bu olay sabah-akşam hep meydana gelmese, eğer bu hikaye herkesin gözü, kulağı önünde tekrarlanıp durmasa hangi akıl bunu kabul eder, hangi akıl bunu tasarlayabilirdi? Hangi insan bu hayret verici olayda toprağı sürmekten ve yüce Allah'ın yaratmış olduğu tohumu ekmekten başka bir rolü, bir katkısı olduğunu iddia edebilir?

Bütün bunlardan sonra insanlar kalkıyorlar, "biz ekin yetiştirdik" diyorlar Oysa bu süreçteki payları toprağı sürmekten ve tohumu ekmekten öteye geçmemiştir Bunun ötesinde her tohum tanesinin simgelediği hayret verici hikaye, tohumun çatlayıp filizlenmesinde, gelişip serpilmesinde somutlaşan olağanüstü olay, bütün bu akla sığmaz gelişmeler "ekinleri bitiren" yüce Allah'ın sanatının eseridir Eğer Allah dileseydi, bu tohum yolculuğunu başlatmazdı Eğer Allah izin vermeseydi başlayan bu yolculuk hedeflenen sonuca ermezdi Eğer Allah isteseydi, o bitkiyi, ürününü vermeden önce kuru bir çöpe dönüştürürdü Tohum, başlangıcından sonuna kadar uzayan yolculuğunun tümünü O'nun dileği ile aşabiliyor

Eğer ekilen tohum beklenen ürününü vermeden mahvolsa insanlar mırın kırın ederler, yana-yakıla konuşurlar ve meselâ "Biz borca battık; daha doğrusu her şeyimizi kaybettik" derlerdi Fakat yüce Allah lütfünun sonucu olarak onlara ürün bağışlıyor, ekilen tohumun fonksiyonunu tamamlamasını, belirlenen yolculuğunu sona erdirmesini sağlıyor

Hemen belirtelim ki, tohumun bu yolculuğu, ana rahmine atılan menideki sperma hücresinin yolculuğunun aynısıdır Bu yolculuk, sınırsız ilahi gücün yoktan var ederek gözetimi altında sürdürdüğü hayatın dışa yansımış biçimlerinden biridir

Bu ilk yaratılış olayı gözler önündeyken yeniden diriliş olayında ne gibi bir gariplik bulunabilir?

Alıntı Yaparak Cevapla

Fizilal-İl Kuran Tefsiri - Vakia Suresi Tefsiri ( Seyyid Kutub )

Eski 11-04-2012   #8
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Fizilal-İl Kuran Tefsiri - Vakia Suresi Tefsiri ( Seyyid Kutub )



68- İçtiğiniz suyu görüyor musunuz?

69- Onu siz mi buluttan yere indiriyorsunuz, yoksa onu indiren biz miyiz,

70- Eğer isteseydik onu acı yapardık Şükretsenize!

Yüce Allah'ın plânı uyarınca hayatın kaynağı ve vazgeçilmez, yeri doldurulmaz temel unsuru olan şu suya bir bakalım Acaba insanın bu madde üzerindeki rolü nedir? Tek rolü, onu içmektir Bunun ötesinde onu elementlerinden oluşturan ve bulutlardan yere indiren güce gelince bu güç, tek başına yüce Allah'ın gücüdür Ayrıca O, bu suyun "tatlı" olmasını planlamıştır

"Eğer isteseydik onu acı yapardık: '

O zaman ne içilebilirdi ve ne de hayat kaynağı olabilirdi Öyleyse ey insanlar, suya ilişkin iradesini şimdiki doğrultuda yürütmüş olan yüce Allah'ın bağışına şükretsenize!

Bu Kur'an ilk seslendiği insanlar olan Araplar için bulutlardan yere inen su, yani yağmurun yağması, hayat iksiri, şenlik sebebi ve gönül tellerini titreten, heyecan uyandırıcı bir konuşma konusu idi Arap edebiyatının kasideleri ve öbür türlerdeki şiirleri bu özlemi ebedileştiren örneklerle doludur İnsanlık uygarlık alanında geliştikçe suyun değeri azalmamış, tersine artmıştır Bilimsel araştırmalarla uğraşanlar, suyun ilk kaynağını belirlemeye çalışan bilginler, öbür sıradan insanlara oranla suyun ilk oluşumu olayına daha çok değer verirler Kısacası suyun yaratılışı ve yağmur olarak yere inişi hem çöldeki ilkel insan için, hem de bilimsel araştırmalarla uğraşan bilgin için aynı derecede ilgi odağıdır

71- Tutuşturduğunuz ateşi görüyor musunuz

72- Onun ağacını siz mi yaratıyorsunuz, yoksa onu yaratan biz miyiz

73- Biz onu hem düşündürücü, ibret verici bir bir uyarıcı, hem de ihtiyacı onlar için bir yararlanma kaynağı olarak yarattık

74- Öyleyse yüce Rabbinin adını noksanlıklardan tenzih et

İnsanoğlunun ateşi keşfetmesi, tarihinin büyük bir olayıdır Belki de uygarlığın başlangıcını oluşturan en büyük buluştur Fakat zamanımızda alışılmış, kanıksanmış, önem verilmez olmuştur Evet, insan ateşi yakıyor Fakat bu ateşin yakıtını kim yarattı? Ateşi tutuşturmak için hammadde olarak kullanılan ağacı, odunu kim varetmiştir? Yukarıda bitki yetiştirme olayından sözetmiştik Ağaç da bu bitki yetiştirme faaliyetinin bir alanıdır Üstelik okuduğumuz ayetlerin ilkinde yeralan "ağacını" ifadesi ile dikkatlerimiz diğer önemli bir noktaya çekiliyor Eski araplar iki ağacın dallarını birbirine sürterek ateş yakarlardı Bu yöntem o gün olduğu gibi günümüzün ilkel toplumları tarafından da kullanılıyor Bu yüzden ateşin tutuşması olayı o günkü arapların gündelik deneyimlerine daha yakın, daha dikkat çekici bir olaydı Ateş mucizesi ve araştırmacı bilginlere göre sır olan niteliği halâ araştırma, gözlem ve ilgi konusudur Söz ateşten açılmışken ayet, ahiretteki cehennemin ateşine dolaylı biçimde değinen bir hatırlatma yapıyor Okuyoruz:

"Biz onu hem düşündürücü, ibret verici bir uyarıcı, hem de ihtiyacı olanlar için bir yararlanma kaynağı olarak yarattık: '

"Uyarıcı", yani cehennem ateşini hatırlatan bir uyarıcıdır o Ayrıca onu ihtiyacı olanlar için, özellikle yolcular için bir yararlanma kaynağı olarak yarattık Bu işaret, bu ayetin ilk okuyucularının vicdanlarında derin etki meydana getirecek nitelikte idi Çünkü onların gündelik hayatlarında, yaşama süreçlerinde canlı, somut anlamı olan bir realiteyi simgeliyordu

Ayetler, iman etmeyi haykıran, kalplere ve zihinlere kolayca işleyen bu gerçekleri ve sırları gözler önüne serdikten sonra dikkatlerimiz bu gerçeklerin dayanak noktasını oluşturan gerçeğe çevriliyor Bu gerçek Allah'ın varlığı, yüceliği ve Rabb'lığı gerçeğidir Bu gerçek insan fıtratına güçlü bir etki ile yöneliyor Ayrıca Peygamberimize bu gerçeği canlandırması, hakkını vermesi ve vakit geçirmeden onunla kalpleri kamçılaması yolunda kesin direktif veriliyor

Alıntı Yaparak Cevapla

Fizilal-İl Kuran Tefsiri - Vakia Suresi Tefsiri ( Seyyid Kutub )

Eski 11-04-2012   #9
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Fizilal-İl Kuran Tefsiri - Vakia Suresi Tefsiri ( Seyyid Kutub )



81- Şimdi siz bu sözü bu mesajı hafife mi alıyorsunuz?

82- Yalanlamayı kendinize rızık ve ileriye dönük birikim mi yapıyorsunuz?

83- Canın boğaza dayandığı an var ya,

84- O sırada sizler gözlerinizi o can çekişen adama dikersiniz

85- Biz ona sizden daha yakınız, ama siz göremezsiniz

86- Eğer yeniden diriltilip hesaba çekilmeyecekseniz,

87- Eğer söylediğiniz doğru ise o çıkmak üzere olan canı geriye döndürsenize!

Ey müşrikler, size ahirette yeniden dirileceğinizi haber veren bu sözlerin doğruluğundan kuşku mu duyuyorsunuz? Kur'an'ı ve bu kitapta size verilen ahirete ilişkin bilgileri, onun içerdiği inanç sistemine ilişkin açıklamaları yalanlıyor musunuz? Başka bir deyimle;

"Yalanlamayı kendinize rızık ve ileriye dönük birikim mi yapıyorsunuz?"

Yani yalanlama huyunu hayatınızın kazancı ve ahirete yönelik tek sermayeniz haline mi getiriyorsunuz? Bu ne kötü bir kazanç, ne fena bir rızıktır!

Peki, can boğaza dayandığında ve ilerisi bilinmezliklerle dolu olan yolun kavşağına geldiğinizde ne yapacaksınız?

Sonra Kur'an'ın duygulandırıcı ve somut tasvirlerle dolu bir tablosu ile yüzyüze geliyoruz Tabloda birkaç fırça darbesi ile tablonun bütün ana çizgileri canlandırılıyor Bu ana çizgiler hem tablonun içeriğini hem ötesini ve hem de yol açtığı tüm çağrışımları gözlerimizin önüne seriyor Okuyalım:

"Canın boğaza dayandığı an var ya,

O sırada sizler gözlerinizi o can çekişen adama dikersiniz

Biz ona sizden daha yakınız, ama siz göremezsiniz: '

Bizler "Canın boğaza dayandığı an var ya" ayetini okurken can çekişen adamın göğsündeki hışırtıları işitir, yüz hatlarının gerilmelerini görür, çektiği ızdırabı ve sıkıntıyı hisseder gibi oluyoruz Tıpkı bunun gibi "O sırada sizler gözlerinizi o can çekişen adama dikersiniz" ayetini okurken de adamın yakınlarının çaresiz bakışlarını ve yüzlerinde beliren umutsuzluğun gölgesini görür gibi oluyoruz

O anda ruh dünyadaki konukluk süresini doldurmuş, yeryüzünü ve yeryüzü ile ilgili herşeyi arkada bırakmış, bilmediği bir aleme yönelmiştir Bu alemde biriktirmiş olduğu amelden, elde ettiği iyilikten ve kötülükten başka hiçbir tutanağı, hiçbir güvencesi yoktur

O anda bu ruhun sahibi çok şeyi görür, fakat gördüklerini anlatamaz Çevresindeki canlı-cansız tüm varlıklardan kopmuştur artık Çevresini saran eski dostları adamın sadece cesedini görüyorlar Gerçi bakıyorlar, ama ne neler olup bittiğini görebiliyorlar ve ne de birşey yapabiliyorlar Bu noktada insanın gücü tükeniyor, insanın bilgisi duruyor, insanın at koşturduğu alan noktalanıyor Bu noktada insanlar, hiç tartışmadan son derece güçsüz olduklarını, son derece yetersiz olduklarını anlıyorlar Bu noktada insan görüşünün, insan bilgisinin, insan hareketinin önüne perde iniyor Bu noktada yüce Allah'ın gücü ve bilgisi ortaksız biçimde egemen oluyor Herşey kuşkusuz, tartışmasız ve demagojisiz bir kesinlikle yüce Allah'ın tekeline geçiyor Devam ediyoruz:

"Biz ona sizden daha yakınız, ama siz göremezsiniz"

İşte bu anda tabloyu yüce Allah'ın varlığı şereflendirir, ortalığı O'nun ürpertici saygınlığı kaplar Gerçi O her an her yerde vardır Fakat ayetin ifadesi insanların çoğu kere akıllarından çıkardıkları bu gerçek bilinci tazeler Böylece ölüm meclisinin havasına yüce Allah'ın varlığının ürpertisi egemen olur O ana kadar bu meclise egemen olan yetersizlik, güçsüzlük, ayrılık, korku, veda ve yas havası arka plâna düşer

Bu sarsıcı, titretici, yasa ve acı yüklü duyguların gölgesi altında her sözü kesen ve her tartışmayı noktalayan bir meydan okuma ile karşılaşıyoruz Okuyalım: "Eğer yeniden diriltilip hesaba çekilmeyecekseniz; eğer bu söylediğiniz doğru ise o çıkmak üzere olan canı geri döndürsenize!"

Eğer gerçekten sizin dediğiniz gibi hesaplaşma, ödül ve ceza yoksa o zaman sizler serbestsiniz; ne bir borcunuz var ne de verilecek bir hesabınız O zaman ne duruyorsunuz? Şu adamın boğazına dayanan canı tutup geri çevirsenize! Baksanıza, adam hesaplaşma, ödül ve ceza yurduna gidiyor, onu geriye döndürsenize! Adam gözleriniz önünde, hareketsiz ve çaresiz bakışlarınız karşısında büyük hesaplaşma alanına doğru gidiyor!

Bu meydan okuma bütün demogojilerin maskesini düşürüyor, bütün delilleri çürütüyor, bütün tartışmaları kesiyor, bütün laf ebeliklerini geçersiz kılıyor Bu büyük gerçek olanca ağırlığı ile insanın vicdanına üzerine çöküyor Delilsiz, dayanaksız ukalâlık yapma çıkmazına sapmadan bu gerçeğe karşı direnmek artık mümkün değildir

Arkasından bu ruhun akibetine ilişkin açıklamalar yapılıyor Aslında bu ruh boğaza dayandığında, ölümcül hayatı geride bırakıp kalıcı hayata doğru adım atmaya hazırlandığında ve inkarcıların yalanladıkları hesaplaşma meydanına uzanan yolculuğun eşiğine geldiğinde kendisine bu akibet uzaktan gösterilmişti

Alıntı Yaparak Cevapla

Fizilal-İl Kuran Tefsiri - Vakia Suresi Tefsiri ( Seyyid Kutub )

Eski 11-04-2012   #10
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Fizilal-İl Kuran Tefsiri - Vakia Suresi Tefsiri ( Seyyid Kutub )



ÖLÜM, CENNET VE CEHENNEM

88- Eğer ölmek üzere olan kişi Allah'a yakın olanlardan ise;

89- Esenlik, hoş kokulu çiçekler ve bol nimetli cennet onu bekliyor

90- Eğer adam defteri sağdan verileceklerden ise,

91- Defterlerini sağdan alacak olan arkadaşlarının selâmı var sana

92- Eğer adam sapık bir inkarcı ise,

93- O kaynar su sunularak ağırlanır

94- Ve cehenneme atılır

95- Bu kesin gerçektir

96- Öyleyse yüce Rabbinin adını noksanlıklardan tenzih et

Surenin başlarında yüce Allah'ın yakınlığını kazanan öncülere verilecek nimetlerin tablolarını görmüştük Buradaki "esenlik" onları bekleyen nimetlerin belirtisi olarak görülüyor Evet, "Esenlik, hoş kokulu çiçekler ve bol nimetli cennet onu bekliyor" cümlenin sözcüklerinden bile sanki şefkat ve okşama damlıyor Ortalığı huzur, tatlılık, seçkin nimet ve cana yakın konukseverlik havası kaplıyor Devam ediyoruz:

"Eğer adam defteri sağdan verilenlerden ise:'

Bu ayetin hemen arkasından sözün yönü değiştirilerek doğrudan doğruya böyle olan kimseye sesleniliyor Kendisine defterlerini sağdan alacak olan dostlarının selamı iletiliyor O anda canının boğazına gelip dayandığı saniyede bu selâm ne gönül okşayıcı, ne hoş bir armağandır! Üzerine bütün endişeleri dağılıverir Defterleri sağdan verilecek olan yoldaşlarının ilerdeki dostluğu gönlünü şenlendirir

"Eğer adam sapık bir inkarcı ise, O kaynar su sunularak ağırlanır Ve cehenneme atılır:'

O alevli cehennem ne kötü bir ağırlama ve konaklama yeridir! Orada çekilecek olan azap ne ağır bir azaptır! Düşünelim ki, ruha bu akıbet gösteriliyor ve o kesinlikle bu akibetle karşılaşacağını baştan biliyor

Tablodaki gerilimin bu doruk noktasında surenin son mesajı geliyor Mesajın frekansı yüksek, etkisi derin ve ses tonu yoktur

"Bu kesin gerçektir: '

"Öyleyse yüce Rabbinin adını noksanlıklardan tenzih et: '

Böylece kesin gerçeğin "hak" terazisindeki baskınlığı ve ağırlığı surenin ilk ayetinde sözü edilen kıyamet olayının dehşeti ile buluşuyor, bütünleşiyor Sure bu değişmez, kesin gerçeğin direktifi ile noktalanıyor Direktifin içeriği saygı ile ve eksikliklerden uzak tutma bilinci ile yüce Allah'a yönelmektir

VAKIA SURESİNİN SONU

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.