Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Forum İslam > İslami Genel Konular

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
fizilalil, kuran, kutub, seyyid, suresi, tefsiri, zümer

Fizilal-İl Kuran Tefsiri - Zümer Suresi Tefsiri ( Seyyid Kutub )

Eski 11-04-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Fizilal-İl Kuran Tefsiri - Zümer Suresi Tefsiri ( Seyyid Kutub )



Fizilal-il Kuran Tefsiri - Zümer Suresi Tefsiri ( Seyyid Kutub )

1- Bu Kitab'ın indirilmesi, aziz ve hikmet sahibi Allah katındadır

2- Ey Muhammed! Şüphesiz ki, Kitab'ı sana hak olarak indirdik O halde sen de dini Allah'a has kılarak ihlas ile kulluk et

3- İyi bil ki, halis din yalnız Allah'ındır O'ndan başka dostlar edinerek, "Onlar bizi Allah'a yaklaştırsınlar diye kulluk ediyoruz " derler Doğrusu Allah, ayrılığa düştükleri şeylerde hüküm verecektir Allah, yalancı, inkârcı insanı doğru yola iletmez

Sure şu kesin gerçeği kesin bir biçimde ortaya koyarak başlıyor:

"Bu Kitab'ın indirilmesi aziz ve hikmet sahibi Allah'ın katındandır"

Kur'an'ı indirmeye gücü yeten aziz (Allah);

Kur'an'ı nereye ve niçin indirdiğini çok iyi bilen ve bunu bir hikmet, bir takdir ve plan gereği olarak gönderen hakim (Allah)

Surenin akışı içinde bu gerçek üzerinde uzun uzun durulmuyor Çünkü bu, surenin yaklaşık bütünü ile üzerinde durduğu, yerleştirilmesi ve pekiştirilmesi için Kur'an-ı Kerim'in indiği ana konunun bir girişi niteliğindedir Bu ana konu; Allah'ın birliği, yalnız O'na kulluk, dini sırf O'na tahsis etme; O'nu, şirkin, ortak koşmanın her çeşidinden tenzih etme, aracısız ve vasıtasız olarak doğrudan doğruya O'na yönelmedir:

"Ey Muhammed! Şüphesiz ki, Kitab'ı sana hak olarak indirdik" Kitab'ın, kendisi ile indirildiği hakk'ın temeli, bütün bir varlığın kendisiyle ayakta durduğu sınırsız birlik ilkesidir Surenin beşinci ayetinde ise şöyle buyrulmaktadır: "Allah, gökleri ve yeri hak ile yarattı!" Demek ki, göklerin ve yerin kendisiyle indirildiği biricik hak budur Göklere ve yere hükmeden düzendeki birliğin tanıklık ettiği yegane hak (gerçek) budur Bu varlık aleminde, yaratıcı ve yoktan var edici, elden çıkmış olan her şeyin üzerinde damgasını taşıdığı haktır bu

"O halde sen de dini Allah'a has kılarak ihlas ile kulluk et"

Burada hitab, Kur'an-ı Kerim'in hak ile kendisine gönderildiği Allah'ın elçisinedir -salât ve selâm üzerine olsun- Bu, Peygamberimizin bütün insanları kendisine çağırdığı yoludur: Yalnız Allah'a kulluk Dini sadece O'na tahsis etme bütün bir hayatı bu Tevhid ilkesi üzerine kurma

Allah'ı birleme ve dini yalnız O'na tahsis etme, sadece dille bir çırpıda söyleniveren bir sözden ibaret değildir: Bu, eksiksiz bir hayat programıdır: Vicdandaki, düşünce ve inançta meydana gelen bir inkılab ile başlar Bireyin ve toplumun hayatını kuşatan bütün bir düzen ile sona erer

Allah'ı birleyen bir kalp, yalnız O'na boyun eğer O'nun dışında kimseye başını eğmez O'ndan başkasından bir şey istemez Yaratıklarından birine güvenip dayanmaz O'na göre güçlü olan yalnız Allah'dır Tüm kulları üzerinde hâkim ve üstün olan yalnız O'dur Bütün kullar güçsüz ve zayıftır O'nun yanında Kullar O'na ne bir fayda, ne de bir zarar verebilirler Bu nedenle insanların onlardan birine başını eğmesine gerek yoktur Onların hepsi de kendisi gibidir; ne bir fayda, ne de zarar verebilirler kendisine Veren de vermeyen de yalnız Allah'dır Onun içindir ki, Allah'dan başkasına yönelmeye gerek yoktur Zira zengin olan yalnız O'dur O'nun dışındaki bütün yaratıklar ise fakirdir

Allah'ı birleyen kalp, bütün bir evrene hükmeden ilahi yasanın birliğine inanır Yüce Allah'ın insanlar için belirleyip seçtiği düzenin de bu bir olan ilahi yasanın bir bölümü olduğuna kesin kanaat getirir Bu yasaya uymadıkları takdirde insan hayatının düzelmeyeceğine ve içinde yaşadığı evrenle uyum içine girmeyeceğine inanır İşte bundan dolayı Allah'ı birleyen bir kalp, O'nun belirleyip seçtiği düzenlerin dışında bir düzen seçmez Bütün evrenin düzeniyle olduğu kadar, hayatın düzeniyle de uyum içinde bulunan Allah'ın şeriatından başkasına uymaz

Allah'ı birleyen kalp, kendisi ile yüce Allah'ın bu evrende yaratmış olduğu bütün canlı ve cansız varlıklar arasında bir yakınlık olduğunu kavrar Kendisine şefkatle muamele eden, ihtiyaçlarına cevap veren,'''dost bir evren içinde yaşar Böylece yüce Allah ile ve elleriyle dokunduğu, gözleriyle gördüğü, O'nun şaheserleriyle tam bir uyum ve içtenlik içinde yaşar Herhangi birine eziyet etmenin veya herhangi bir şeyi tahrip etmenin sakıncalı bir eylem olduğunun bilincine varır İnsanlar ve diğer varlıklarla ilişkilerinde Allah'ın belirlediği sınırlar dışına çıkmaz Her şeyi yaratan, her canlıyı dirilten, kendisinin Rabb'i, her şeyin ve her canlının Rabb'i olan Allah'ın koyduğu sınırları aşmaz

Aynı şekilde Tevhid'in (Allah'ı birlemenin) etkileri, insanın düşüncelerinde ve duygularında ortaya çıktığı gibi, hayatında ve uygulamalarında da kendisini gösterir Hayatın tümünü kuşatan eksiksiz, açık ve bütünü ile farklı bir program belirler Böylece Tevhid, sırf dille söyleniveren bir söz olmaktan öte, bir anlam ifade etmektedir İşte bu nedenle Tevhid inancının yerleştirilmesine, açıklanmasına, yüce Allah'ın gönderdiği Kur'an'da tekrar tekrar kendisinden söz edilmesine bunca özen gösterilmiştir Bu öyle önemli bir olgudur ki, her çağda ve her çevrede yaşayan herkes onun üzerinde adamakıllı düşünmek zorundadır Bu anlamı ile Tevhid, anlaşılması ve kavranması zorunlu olan geniş kapsamlı, büyük bir gerçekliği ifade etmektedir

"İyi bil ki, halis din yalnız Allah'ındır"

Bu sarsıcı ifade ile ve yüksek yankı yapacak bir şekilde bu gerçeği dile getiriyor Hem de sözün girişinde kullanılan "Elaa (iyi bil ki!) edatına yer vererek ve yalnız bire indirgeme metodunu kullanarak: "Halis din, yalnız Allah'ındır" Böylece ifadenin cümle yapısı ile, bu gerçeğin anlamını daha da pekiştiriyor Çünkü bu, bütün bir hayatın üzerinde kurulduğu temel kaidedir Hatta bütün bir varlığın kendisine dayandığı ana ilkedir Onun için sağlam biçimde kökleşmesi, netleşmesi ve böyle kesin, kuşku götürmeyen bir üslupla açıklanması gerekmektedir: "İyi bil ki, halis din, yalnız Allah'ındır"

Sonra sure, müşriklerin, Tevhid çağrısına karşı bir kalkan olarak kullandıkları karmaşık efsaneyi ele alıyor:

"O'ndan başka dostlar edinerek, Onlar bizi Allah'a yaklaştırsınlar diye kulluk ediyoruz' derler Doğrusu Allah, ayrılığa düştükleri şeylerde hüküm verecektir"

Arap müşrikleri, kendilerinin, göklerin ve yerin yaratıcısının yüce Allah olduğunu açıkça ifade ediyorlardı Yalnız yaratıcıyı birleme ve sadece O'na kulluk yapma, O'na ortak koşmadan, dini yalnız O'na dayandırmak suretiyle arındırma konusunda fıtratın sağlam mantığının gereğini yapmıyorlardı Meleklerin yüce Allah'ın kızları olduğu efsanesine inanıyorlardı Ayrıca bu melekler adına birtakım heykeller yaparak onlar vasıtasıyla meleklere tapıyorlardı Sonra dönüp meleklerin heykellerine tapmalarının aslında meleklere tapma anlamına gelmediğini, bunların Allah'a yaklaştıran, O'nunla kullar arasında aracı olan vasıtalar olduklarına inanıyorlardı Bunların Allah katında kendilerine şefaat edeceklerini ve kendilerini O'na yaklaştıracaklarını sanıyorlardı İşte Lat, Menat ve Uzza gibi ilahlar, melekler adına dikilen bu heykellerden bazılarıydı

Bu anlayış ise, fıtratın normal bakış açısından ve doğru olan istikametinden sapıp, karmaşık ve aynı zamanda saçma bir inanca yönelmesinden başka bir şey değildi Çünkü ne melekler Allah'ın kızlarıydı; ne de putlar ve heykeller melekleri temsil ediyorlardı Yüce Allah böyle bir sapmaya razı değildi Ne müşrikler hakkında herhangi bir şefaat kabul ediyordu, ne de onların bu yolla kendisine yaklaşmalarına izin veriyordu

İnsanlık ne zaman islâm dininin ve ondan önceki tüm peygamberlere gönderilen ilahi inanç sisteminin öngördüğü kolay anlaşılan, arı-duru Tevhid'den sapmışsa, yaratılışın (fıtratın) doğal mantığından da ayrılmıştır Bugün insanların dünyanın her yerinde, eski Araplar'ın meleklere -veya meleklerin heykellerine- yaptıkları ibadetlerine benzer bir şekilde azizlere ve ermişlere ibadet ettiklerini görüyoruz Doğal olarak bu insanlar böylece Allah'a yaklaştıklarına veya Allah katında onların şefaatlarını elde edeceklerine inanıyorlar Halbuki yüce Allah kendisine giden yolu belirlemiştir: Bu yol da, arı-duru biçimdeki Tevhid yoludur Tevhid yolunda böyle akıl almaz efsanelerin ürettiği aracıların ve şefaatçıların yeri yoktur

"Allah, yalancı, inkârcı insanı doğru yola iletmez"

Onlar, Allah adına yalan söylüyorlar Meleklerin O'nun kızları olduklarını söylemekle O'na iftira ediyorlar Bu meleklere tapmanın, Allah katında kendilerine şefaatçı olacağını söylemekle de O'nun adına yalan uydurmuş oluyorlardı Halbuki onlar böyle ibadet etmekle küfre giriyorlardı Yüce Allah'ın apaçık ve kesin olan emrine karşı gelmiş oluyorlardı

Yüce Allah, kendisi adına yalan uyduran ve kendisini inkâr edenlere doğru yolu (hidayeti) göstermez Çünkü hidayet, Allah'a yönelişin, samimiyetin, kötülüklerden sakınmanın, doğru yolu arzu etmenin ve bu yolu araştırmanın bir karşılığıdır, mükafatıdır İlahi mesajı yalan sayanlar ve inkâr edenler ise yüce Allah'ın hidayetine ve himayesine lâyık değillerdir Zira onlar bu halleriyle kendileri için O'nun yolundan uzaklaşmayı tercih etmiş olmaktadırlar

Şimdi de ayette, bu düşüncenin basitliği ve tutarsızlığı ortaya konuluyor:

Alıntı Yaparak Cevapla

Fizilal-İl Kuran Tefsiri - Zümer Suresi Tefsiri ( Seyyid Kutub )

Eski 11-04-2012   #2
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Fizilal-İl Kuran Tefsiri - Zümer Suresi Tefsiri ( Seyyid Kutub )



4- Allah çocuk edinmek isteseydi, yarattıklarından dilediğini seçerdi O bundan münezzehtir, yücedir O, tek ve kahredici Allah'dır

Bu, düşünceyi düzeltmek için, tartışma gereği olarak kabul edilmiş bir varsayımdır Buna göre, eğer yüce Allah bir evlat edinseydi, yarattıklarından dilediği birini kendine evlat olarak seçerdi Zira O'nun iradesi sınırlı değil sınırsızdır Ne var ki, yüce Allah kendisini bir evlat edinmekten tenzih etmektedir Öyleyse kimsenin O'na bir evlat yakıştırmaya hakkı yoktur İşte Allah'ın iradesi de, dilemesi de, takdiri de budur Bu da yüce Allah'ın, kendisini evlat ve ortaktan tenzih etmesidir

"O, bundan münezzehtir, yücedir O, tek ve kahredici Allah'dır"

Yüce Allah her şeyi yoktan var eden, her şeyi yaratan ve her şeyi idare eden tek ilah olduğu halde, ne diye evlat edinsin ki? Çünkü her şey ve herkes O'nun mülküdür Onu dilediği şekilde kullanır

5- Allah, gökleri ve yeri hak ile yarattı Geceyi gündüzün üzerine örtüyor; gündüzü de gecenin üzerine sarıyor Her biri belli bir süreye kadar yörüngelerinde akıp giden güneş ve ayı buyruk altında tutar İyi bil ki, O, aziz ve çok bağışlayandır

Göklerin ve yerin çarkına, gece ve gündüz olayına, güneş ve ayın dizgin altına alınışına dikkat çeken bu ayet, insanın fıtratına, vicdanına; kendisine ne bir evlat ve ne de bir ortak yakışmayan ilahlık gerçeğini aşılamaktadır Bu varlığı yaratan ve onu yoktan var eden yüce Allah, evlada ihtiyaç duymaz O'nunla birlikte bir ortak da söz konusu olamaz

Allah'ın birliğine ilişkin deliller ise, göklerin ve yerin yaratılışında izlenen metod olayında ve bu evrene hükmeden genel yasada açıkça gözlenmektedir Göklere ve yere yalın bir bakış dahi yaratan ve idare eden iradenin birliğini ortaya koymaktadır İnsanların bugüne kadar evrende keşfettikleri birliğin delilleri de aslında yeterlidir İnsanların bugüne kadar -Allah'ın birliğini ortaya koyan keşfettikleri deliller de yeterlidir Bu keşiflerin ışığında ortaya çıkmıştır ki, insanların bildiği evrenin tamamı, yapıları aynı olan atomlardan meydana gelmiştir Bu atomların hepsi de aynı karaktere, aynı özelliğe sahip olan ışınlardan meydana gelmektedir Yine bu keşiflerle açıklık kazanmıştır ki, bütün atomlar ve bunlardan meydana gelen bütün kütleler sürekli bir hareket içindedirler Bu konuda üzerinde yaşadığımız ve gezegenlerin anası dünya ile diğer yıldızların arasında hiçbir fark yoktur Her şeyi kuşatan bu hareket, değişmeyen bir yasadır Ne küçücük atomda, ne de kocaman yıldızlarda bu hareket bir değişiklik göstermektedir

Ayrıca bu hareketin bir de değişmeyen bir düzeni olduğu da açıklık kazanmıştır Bu da ayrıca yaratma ve idare etmedeki birliği göstermektedir Her gün insanlar, bu varlığın özünde bulunan birliğin delillerinden yeni birini keşfetmektedirler Yine bu özde gizli olan değişmez gerçeğin bir kısmını ortaya çıkarmaktadırlar Bu gerçek, insanın şeytani arzularına göre değişmez Eğilimlerine göre sapma göstermez Bir an dahi geri kalmaz ve yönünü değiştirmez

"Allah, gökleri ve yeri hak ile yarattı"

Kitab'ı da hak ile indiren O'dur İşte bu, evren kitabında ve Kur'an-ı Kerim'de bir olan hakkın, gerçeğin kendisidir Hem evren, hem de Kur'an, bu tek kaynaktan gelmiştir Her ikisi de, yoktan var eden, üstün güç sahibi ve her şeyi yerli yerince düzenleyen Allah'ın birliğini gösteren birer belgedir

"Geceyi gündüzün üzerine örtüyor; gündüzü de gecenin üzerine sarıyor"

Bu ifade hayret vericidir Bu söze dikkat edenleri, son zamanlarda keşfedilen, dünyanın yuvarlaklığına ilişkin görüşü kabul etmeye zorlamaktadır Ben, bu "Fi-zilâl" kitabında insanların keşfettikleri, ileri sürdükleri teorilerle Kur'an-ı Kerim'i açıklamamaya özen gösteriyorum Zira insanların ileri sürdükleri teoriler yanlış da olabilir, doğru da Bugün isbatı, yarın çürütülmesi mümkündür bunların Kur'an ise değişmeyen bir gerçektir Doğruluğunun belgesini bizzat kendi bünyesinde taşımaktadır Basit ve zayıf insanların keşfettikleri şeylerin O'na uygun düşmesi veya aykırı düşmesi Kur'an'ın bu gerçekliğini değiştiremez

Evet, ben bu konuda onca özen göstermeme rağmen Kur'an'ın bu ifadesi beni dünyanın yuvarlaklığı konusuna eğilmeye mecbur etmiştir Bu ifade, yeryüzünde gözler önünde bulunan somut bir gerçeği tasvir etmektedir: Yuvarlak olan dünya kendi ekseni etrafında dönmekte ve güneşe bakan yüzü sürekli değişmektedir Dünyanın güneşe bakan yüzeyini sürekli ışık kaplamakta ve orası gündüz olmaktadır Yalnız, gündüz olan bu bölüm sürekli yerinde kalmamaktadır Çünkü dünya dönmektedir Dünya döndükçe, gece, daha önce gündüz olan yerlerin üzerini kaplamaya başlar Dünyanın yüzeyi yuvarlak olduğu için onun üzerindeki gündüz gecenin üzerine yuvarlak bir aydınlık halinde düşer İşte bu şekilde hareket sürekli devam eder "Geceyi gündüzün üzerine örtüyor; gündüzü de gecenin üzerine sarıyor" Bu cümle, hareketin şeklini belirlemekte, konumunu sınırlandırmakta, dünyanın yapısını ve hareketinin türünü tayin etmektedir Dünyanın yuvarlaklığı ve kendi ekseni etrafında dönüşü ile ilgili teori, Kur'an'daki ifadeyi, bu teoriyi benimsemeyen diğer açıklamalardan daha sağlıklı biçimde açıklamaktadır

"Her biri belli bir süreye kadar yörüngelerinde akıp giden güneş ve ayı buyruk altında tutar"

Güneş kendi yörüngesinde, ay da kendi yörüngesinde akıp gidiyor Her ikisi de yüce Allah'ın emrine bağlıdır Hiç kimse onların ikisine hükmettiğini iddia edemez Sağlıklı bir mantık bu ikisinin, harekete geçiren bir güç olmadığı halde hareket ettiklerini de kabul edemez Milyonlarca senede bir zerre kadar dahi şaşmayan böyle dakik bir düzenin sahipsiz olması mümkün değildir Güneş akıp gidecek, ay da akıp gitmeye devam edecektir "Belli bir süreye kadar" Bu sürenin ne zaman sona ereceğini Allah'dan başka kimse bilemez

"İyi bil ki, O, aziz ve çok bağışlayandır

Gücü, kudreti ve üstünlüğü ile O, bol bol bağışlayandır Kendisi adına yalan uyduran, kendisini inkâr eden O'nunla birlikte başka ilahlar edinen, (daha önce kendilerinden söz edilen) O'na evlat yakıştıranlardan tevbe edip kendisine yönelenleri bağışlar Üstün güç sahibi ve çok bağışlayıcı olan Allah'a dönüş yapmaları için önlerindeki yol açıktır

Koca evrenin ufuklarına bu şekilde dikkat çekildikten sonra şimdi de insanların iç dünyasına bir dokunuşta bulunmaya geçiyor Kendilerinin ve hizmetlerine verilen hayvanların bünyesinde yer alan ve en yakın mucize olan "hayat"a dikkatlerini çekmeye geçmektedir:

Alıntı Yaparak Cevapla

Fizilal-İl Kuran Tefsiri - Zümer Suresi Tefsiri ( Seyyid Kutub )

Eski 11-04-2012   #3
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Fizilal-İl Kuran Tefsiri - Zümer Suresi Tefsiri ( Seyyid Kutub )



6- Sizi tek bir candan yarattı; sonra ondan eşini yarattı ve sizin için hayvanlardan sekiz çift meydana getirdi Sizi annelerinizin karnında üç karanlık içinde yaratılıştan yaratılışa (zigottan embriyoya embriyodan et giydirilmiş kemiklere) geçirerek yaratmıştır İşte Rabb'iniz olan Allah budur Mülk O'nundur O'ndan başka ilah yoktur Öyleyse nasıl oluyor da O'na kulluktan döndürülüyorsunuz?

İnsan, kendisinin yaratmadığı ve nasıl yaratıldığı hakkında Allah'ın verdiği bilgiden başka bir şey bilmediği kendi bünyesini düşündüğü zaman, onun değişiklik göstermeyen bir bünye olduğunu, karakterinin ve özelliklerinin aynı olduğunu görür Bu özellikler, onu diğer varlıklardan ayıran özelliklerdir İnsanların tüm bireyleri, bu özellikleri taşımakla bir çerçevede buluşurlar Bütün bir insanlığın yapısı aynıdır Yeryüzünde dağılmış milyonlarca bireyin bütün nesilleri ve bütün bölgeleriyle bu yapı aynıdır, değişmemektedir İnsanın eşi de kendisindendir Kadın, bu özelliklerin detaylarındaki ayrılıklara rağmen erkeğin taşıdığı beşeri özelliklerin hepsini taşımaktadır Bu da insan denen bu varlığın ana özünün bir olduğunu ortaya koymaktadır Erkek ve kadın öz itibariyle birdir Bu da, her iki yönü ile onu yoktan var eden iradenin birliğini göstermektedir İnsanın bünyesindeki bu çift özelliğe işaret edilirken hayvanların bünyesinde de bulunan bu özelliğe dikkat çekilmektedir Bu da tüm canlılarda aynı yasanın geçerli olduğunu göstermektedir

"Sizin için hayvanlardan sekiz çift meydana getirmiştir"

Bu sekiz "çift" "eş" hayvan, bir ayette açıklandığına göre koyun, keçi, sığır ve devedir Her birinin erkeği ve dişisi vardır Erkek de, dişi de birleştikten sonra "eş" adını alırlar Toplam olarak bunlar sekiz tanedir Ayet-i Kerime'nin ifadesi, bunların Allah katından gönderildiğini söylemekle onların insanların hizmetine verildiklerini belirtmiş oluyor Yani insanın hizmetine verilme, Allah'ın katından gelmiştir Bu, Allah'ın yüce katından insanlık dünyasına indirilmiştir Yüce Allah'ın katından insanların onlara hükmetmelerine izin verilmiştir

İnsanlarda ve hayvanlarda bulunan bu çift olma özelliğinin birliğine böylece işaret edildikten sonra bebeklerin, annelerinin karınlarında geçirdikleri yaratılış aşamaları sırasıyla gözden geçirilmektedir:

"Sizi annelerinizin karnında üç karanlık içinde yaratılıştan yaratılışa (zigottan embriyoya, embriyodan et giydirilmiş kemiklere) geçirerek yaratmıştır"

Bir damla sudan kan pıhtısına, bir çiğnem ete, kemiklere Bundan sonra da insanların tüm özelliklerini taşıyan her şeyi belli olmuş bir organizmaya varıncaya kadar

"Üç karanlık içinde"

Bebeği çepeçevre kuşatan kesenin karanlığı, bu kesenin içine yerleştiği rahmin karanlığı ve rahmin içine yerleştiği karnın karanlığıdır bu üç karanlık Yüce Allah'ın eli bu küçücük hücreyi aşamadan aşamaya geçirerek şekillendirir Yüce Allah'ın gözü bu nazik yaratığı koruma altına alır ve ona çoğalma, gelişme ve ilerleme gücü verir İnsan bünyesinin izlediği adımları aşamaları takip etme gücü bağışlar Böylece yaratıcısının kendisi için belirlediği süreyi izleyerek insan haline gelir

Kısa zamanda gerçekleşen, ancak çok geniş boyutları bulunan bu dönüşümün seyrini izlemek, bu değişimleri ve gelişimleri düşünmek, bu basit, güçsüz hücrenin söz konusu karanlıklarda hayret verici seyrinde kendisine kılavuzluk yapan ilginç özellikler üzerinde kafa yormak, insanın bilgisini, gücünü ve gözlerinin ulaşabileceği sınırlarını aşar

Bütün bunların, insan kalbinin, kendisini yoktan var eden ve yaratan yüce Allah'ın elini görmesini sağlaması gerekir İnsan, bu eli, canlı, apaçık ve somut halde bulunan eserleriyle görmelidir Bu gerçek, insanı, yaratma ve yoktan var etme yolundaki eserleriyle apaçık ortada bulunan birlik gerçeğine inanmaya iletmelidir Özelliklerini yitirmemiş bir kalb nasıl olur da bu gerçeği görmezlikten gelebilir?

"İşte Rabb'iniz olan Allah budur Mülk O'nundur O'ndan başka ilah yoktur Öyleyse nasıl oluyor da O'na kulluktan döndürülüyorsunuz?"

Allah'ın kesin birliğini ve O'nun sınırsız kudretini gösteren bu belgeyi apaçık olarak gösterdikten sonra onları vicdanları ile baş başa bırakıyor Küfür ile şükür arasındaki yol ayrımında, yolu tercih etmenin bireysel sorumluluğuna doğrudan katlanma ile onları karşı karşıya bırakıyor Yolculuğun sonunu ve orada kendilerini bekleyen hesaba çekilmeyi gözlerinin önüne seriyor O günde, kendilerini üç karanlık içinde yaratan ve kalblerin kendi içlerinde gizleyebileceği her tür gizliliği bilen Allah'ın onları hesaba çekeceğini bildiriyor:

Alıntı Yaparak Cevapla

Fizilal-İl Kuran Tefsiri - Zümer Suresi Tefsiri ( Seyyid Kutub )

Eski 11-04-2012   #4
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Fizilal-İl Kuran Tefsiri - Zümer Suresi Tefsiri ( Seyyid Kutub )



7- Eğer inkâr ederseniz bilin ki, Allah sizin imanınıza muhtaç değildir Fakat kulları için küfre razı olmaz Ve eğer şükrederseniz sizden hoşnut olur Hiçbir günahkâr, diğerinin günahını çekmez Sonra dönüşünüz Rabb'inizedir O size, yaptıklarınızı haber verir O, kalblerde olanı bilir

Annelerin karınlarında geçen bu yolculuk, uzun yolculuğun bir aşamasıdır Bundan sonra karınların dışında geçen hayat aşaması gelmektedir Bunun ardından ise son aşama, hesaba çekilme ve ceza aşaması yer almaktadır Bütün bu aşamalar, her şeyi yoktan var eden, her şeyi bilen ve her şeyden haberdar olan Allah'ın düzenlenmesi ile gerçekleşir

Yüce Allah, güçsüz ve zavallı kulların hiçbir şeyine muhtaç değildir Yalnız O, rahmeti ve ihsanı gereği kullarına yardım etmekte ve onları korumaktadır Onlar ise alabildiğine güçsüz, alabildiğine takatsızdırlar!

"Eğer inkâr ederseniz bilin ki, Allah sizin imanınıza muhtaç değildir"

İman etmeniz O'nun mülkünde hiçbir şeyi arttırmaz; inkâr etmeniz de O'ndan zerre kadar bir şey eksiltmez Yalnız, Allah kâfirlerin küfrüne razı değildir Ve O, bu işi sevmez

"Fakat kulları için küfre razı olmaz Ve eğer şükrederseniz sizden hoşnut olur"

Şükretmeniz O'nun hoşuna gider Bu eyleminizi sever Bunu yaptığınız için ayrıca sizi güzelce ödüllendirir

Her insan yaptığından sorumludur; kazancından hesaba çekilecektir Kimse kimsenin yükünü taşımaz Herkesin yükü, günahı kendi boynunadır

"Hiçbir günahkâr diğerinin günahını çekmez"

En sonunda dönüş, yüce Allah'adır; başkasına değil O'ndan kaçış yok Başkasının yanında hiçbir sığınak yok

"Sonra dönüşünüz Rabb'inizedir O size yaptıklarını haber ver ir,"

Sizin hiçbir şeyiniz O'ndan gizli değildir

"O, kalblerde olanı bilir"

İşte son budur Şunlar da doğru yolun işaretidir Ve işte yol ayrımı Herkes dilediğini seçebilir Bilerek; düşünerek Bildikten ve düşündükten sonra

Birinci gezintide insanlığın varoluş hikâyesi sergilenerek onların kalblerine dokunulmuştu Hepsinin tek bir canlıdan yaratılışları, bu yaratığın hemcinsi ile evlendirilişi, annelerinin karınlarında üç karanlık içinde yaratılmaları sergilenmişti İlk etapta kendilerine insan denen varlığın özelliklerini bağışlayan, bunun ardından da süreklilik ve ilerleme, yükselme özelliklerini ihsan eden yüce Allah'ın elinin kendilerine tanıtılması ile kalblerine dokunulmuştu

Burada onların kalblerine bïr kere daha dokunulmaktadır Şimdi de sıkıntı içindeki halleri ve sevinç içindeki durumları gözler önüne serilerek dokunuşta bulunulmaktadır İstikrarsızlıkları, güçsüzlükleri, kuru iddia peşinde sürüklenmeleri herhangi bir yol üzerinde ne de az sebat ettikleri kendilerine gösterilmektedir Bu hallerinden ancak, Rabb'leri olan Allah ile bağlarını sağlamlaştırdıkları, O'na yöneldikleri, O'na boyun eğip itaat ettikleri, böylece yolu belirleyip gerçeği öğrendikleri ve yüce Allah'ın kendilerine bağışladığı insani özelliklerinden yararlandıkları zaman kurtulabilecekleri belirtilmektedir

Alıntı Yaparak Cevapla

Fizilal-İl Kuran Tefsiri - Zümer Suresi Tefsiri ( Seyyid Kutub )

Eski 11-04-2012   #5
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Fizilal-İl Kuran Tefsiri - Zümer Suresi Tefsiri ( Seyyid Kutub )



8- İnsanın başına bir sıkıntı gelince Rabb'ine dönerek O'na yalvarır Sonra Allah katından bir nimet verince önceden kime yalvarmış olduğunu unutuverir Allah'ın yolundan saptırmak için O'na eşler koşar Ey Muhammed! De ki: "İnkârınla az bir müddet zevklen, sen cehennemliklerdensin "

İnsanın fıtratı (karakteri), sıkıntıya düştüğünde kendiliğinden ortaya çıkar Bu sırada üzerindeki tortular dökülür Üzerindeki perde açılır Etrafını kuşatan kuruntular, yanılgılar aydınlık kazanır O da Rabb'ine yönelir Yalnız O'na döner O'ndan başkasının kendisini bu sıkıntıdan kurtaramayacağını kavrar Kendilerine çağırdığı ortakların ve şefaatçıların yalancı olduklarını öğrenir

Sıkıntılar sona erip bolluk ve rahat geldiğinde ise Yüce Allah, katından bir nimetle onu şereflendirip başındaki belayı bertaraf ettiğinde ise Sıkıntının dokunması ile fıtratı yalın halde ortaya çıkan bu insanın tekrar geriye döndüğü, fıtratının üzerini tortuların kapladığı, Rabb'ine dönüşünü, O'na yalvarışını ve sınanma sırasında yalnız O'na kulluk ettiğini, O'ndan başka kimsenin bu belayı başından savmaya gücünün yetmediğini unuttuğu görülmektedir İnsan bunların hepsini unutmakta ve yüce Allah'a ortak koşmaya başlamaktadır Ya eski cahili e döneminde olduğu gibi taptığı bir takım ilahlar edinir, ya da bir takım değerleri, kişileri ve makamları ilah edinir Bunlara içinde öyle değer verir ki, onları Allah'a ortak koşar Nitekim cahiliyenin pek çok türünde bunlara benzer ortak koşmalara rastlanmaktadır Bir de bakmışsın ki, aynı insan, cinsel arzularına, eğilimlerine, ihtiraslarına, korkularına, malına, çocuklarına, yöneticilerine ve büyüklerine Allah'a taptığı gibi veya daha samimi bir biçimde tapmaktadır Bunları, Allah'ı sever gibi sevmekte veya daha fazla sevmektedir: Şirkin pek çok çeşitleri vardır Zira bunda şirkin bilinen şeklini alma yoktur Fakat işin özüne bakıldığında bunun koyu bir şirk olduğu rahatlıkla kavranır

Bu yolu izleyen insanın sonu, Allah'ın yolundan sapmaktır Allah'ın yolu birdir Birkaç tane değil İbadet, yöneliş ve sevgide yalnız O'na yönelmek, O'na giden yegane yoldur Allah inancı, kalbte herhangi bir ortaklığa tahammül etmez Mal, çocuk, vatan, toprak, dost ve yakın gibi hiçbir şeyin ortaklığını kabul etmez Bunlar ve benzerlerinin kalbte yerleşen ortaklığı, Allah'a ortaklar koşmanın ta kendisidir Allah'ın yolundan sapmaktır Bu, yeryüzünde kısa bir süre yararlandıktan, oyalandıktan sonra cehennemle noktalanacak bir gidiştir

"De ki: İnkârınla az bir müddet zevklen, sen cehennemliklerdensin

Ne kadar uzun ömürlü de olsa bu yeryüzünün her tür nimeti kısa sürelidir Ne kadar yaşarsa yaşasın, insanın bu yeryüzündeki günleri sayılıdır Hatta bütün insanların yeryüzündeki hayatları yüce Allah'ın günleriyle karşılaştırıldığında kısa bir yararlanmadan öteye gidemez

İnsanın bu çirkin tipinin yanında başka bir tablosu daha çiziliyor Bu da, sürekli Allah korkusu ve ürpertisi ile dolu olan, Allah'ı sürekli anan, sıkıntıda ve bollukta O'nu unutmayan, yeryüzündeki hayatını ahiret endişesiyle yaşayan, Rabb'inin rahmetine ve ihsanına ulaşmak isteyen insan tipidir Varlığın gerçeklerini anlamayı sağlayacak ve sağlıklı bir bilgiyi meydana getirecek olan Allah ile sürekli bağı bulunan kalb sahibidir bu insan:

Alıntı Yaparak Cevapla

Fizilal-İl Kuran Tefsiri - Zümer Suresi Tefsiri ( Seyyid Kutub )

Eski 11-04-2012   #6
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Fizilal-İl Kuran Tefsiri - Zümer Suresi Tefsiri ( Seyyid Kutub )



9- Geceleyin secde ederek ve ayakta durarak boyun büken, ahiretten çekinen, Rabb'inin rahmetini dileyen kimse inkâr eden kimse gibi olur mu? De ki: "Bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?" Doğrusu ancak aklı selim sahipleri öğüt alır

Bu şeffaf ve derin hisleri harekete geçiren bir tablodur Secdede ve ayakta görülen bu boyun eğiş, itaat ve yöneliş Ahiret endişesi ve Rabb'inin rahmetini elde etme umudu ile birlikteki bu derin hassasiyet İnsanın uzbakışını aydınlatan; kalbe, görme, buluşma ve sinyal alma nimetini bağışlayan bu arınma ve şeffaflık Evet, işte bunlar,n hepsi insanın şeffaf ve parlak bir tablosunu çizmektedir Bu tablo, önceki ayetin çizmiş olduğu çirkin, silik tabloyu karşılamaktadır İster istemez bu karşılaştırma gerçekleşmektedir:

"De ki: Bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?"

Gerçek ilim, tanımaktır marifettir; gerçeği kavramaktır Bu ilim, insanın basiretini, uzbakışını açar İnsanın bu evrende var olan değişmez gerçeklerle bağ kurmasını sağlar İlim, zihni dolduran, fakat evrenin büyük gerçeklerine ulaştırmayan, açık ve somut olan nesnelerin ötesine geçmeyen kopuk ve soyut bilgiler değildir

İşte gerçek ilme ve aydınlatıcı marifete ulaşmanın yolu budur Bu yol, yüce Allah'a boyun eğip Oa ibadet etme, kalbin hassasiyeti, ahiret endişesinin bilincine varma, Allah'ın rahmetine ve ihsanına umut bağlama, bu korku ve ürperti içinde Allah'ın kendisini gözettiğini hatırda tutmadır İşte yol budur Ancak bu yolla işin özü kavranabilir ve tanınabilir Bununla, görülen, duyulan ve denenen şeylerden yararlanılır Bu küçük gözlemlerin ve deneyimlerin ötesinde bulunan büyük, değişmez gerçeklere ulaşılabilir Yalın deneylerin ve yüzeysel gözlemlerin sınırları önünde duranlar ise, malumat derleyicileridir; alım değildir onlar

"Doğrusu ancak aklı selim sahipleri öğüt alır"

Sadece duyarlı, bilinçli, açık, eşyanın dış yüzeylerinin ötesinde bulunan gerçekleri kavrayan, gördüğü ve bildiği şeylerden yararlanan, gördüğü ve dokunduğu her şeyde Allah'ı hatırlayan; Allah'ı da, O'nun huzuruna çıkarılacağı günü de unutmayan kalblerin sahipleri bilebilirler

Bu iki tablonun sergilenmesinden sonra iman edenlere dönülüyor Kötülüklerden sakınmaları ve iyilik yapmaları için onlara çağrıda bulunuluyor Bu dünyadaki kısa hayatlarını, ahiret hayatının sürekli olan kazancını elde etme için bir vasıta yapmaları telkin ediliyor:

Alıntı Yaparak Cevapla

Fizilal-İl Kuran Tefsiri - Zümer Suresi Tefsiri ( Seyyid Kutub )

Eski 11-04-2012   #7
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Fizilal-İl Kuran Tefsiri - Zümer Suresi Tefsiri ( Seyyid Kutub )



10- Ey Muhammed! De ki: "Ey inanan kullarım! Rabb'inize karşı gelmekten sakının; bu dünyada iyilik yapanlara iyilik vardır Allah'ın yarattığı yeryüzü geniştir Ancak sabredenlere, mükâfatları hesapsız ödenecektir "

"De ki: Ey inanan kullarım! Rabb'inize karşı gelmekten sakının" cümlesinde özel bir ilgi ve iltifat vardır Aslında bu cümle: "İman eden kullarıma de ki" "Onlara de ki:" "Rabb'inizden korkun" anlamındadır Fakat ayetin hitap şekli seslenme biçiminde gerçekleşiyor Zira seslenmede açıklama ve uyarma vardır Peygamberimiz -salât ve selâm üzerine olsun- onlara Ey kullarım diye hitap etmez Çünkü onlar, Allah'ın kullarıdır İşte burada özel bir iltifat vardır Yani peygamber bu emri onlara ulaştırmakla yükümlü olduğu sırada Allah adına onlara hitab etmektedir Aslında çağrı yüce Allah'dan gelmektedir Hz Muhammed (sas) ise bu çağrıyı ilgili kimselere ulaştıran bir haberciden başka bir şey değildir

"Ey Muhammed! De ki:" "Ey mü'min kullarım! Rabb'inize karşı gelmekten sakının"

Takva, kalbteki hassasiyettir, duyarlılıktır Sakınma ve korku ile umut ve arzu içinde Allah'a yönelme; yufka bir yürek ve ürperti ile Allah'ın rızasını ve gazabını gözleme duygusudur İşte bu, önceki ayetin kendisinden söz ettiği, isteyerek ve teslim olarak kulluğa yönelen Allah erlerinin göz kamaştıran parlak tablosudur

"Bu dünyada iyilik yapanlara iyilik vardır"

Bu ne güzel karşılıktır! Günleri kısa süreli, kalma süresi basit olan dünyanın güzelliği karşısında, süreklilik ve devamlılık yurdu olan cennet mükâfatı yer alıyor Bu, yüce Allah'ın insana bir lütfudur, ihsanıdır İnsanın güçsüzlüğünü, zayıflığını, çabasının yetersizliğini bilen, bu nedenle ona ikramda bulunup onu koruyan Allah'ın ihsanı!

"Allah'ın yarattığı yeryüzü geniştir"

Toprak sevgisi, çevreye alışmışlık, soy, yakınlık ve arkadaşlık bağları sizi dava için hicret (göç) etmekten alıkoymasın Bunlar dininizi yaşamayı zorlaştırdıklarında, orada Allah için çalışmanıza engel olduklarında bu durumda yere çakılıp kalmak şeytanın tuzaklarından biridir; insanın kendi içinde Allah'a ortak koşmasının bir başka şeklidir

Bu da Allah'ın birliği ve O'ndan sakınmaktan söz etmekte olan Kur'an'ın , insan kalbinde gizli şirk çeşitlerinden birine hoş bir şekilde dikkat çekmesidir İşte bu da Kur'an-ı Kerim'in ilahi kaynaklı olduğunu gösteren bir belgedir Yoksa insanın kalbini onu en iyi şekilde gören yaratıcısından, en gizli taraflarını bilen Allah'dan başka kim bu kadar ustalıkla tedavi edebilir?

İnsanların yaratıcısı olan yüce Allah, bir yerden başka bir yere göç etmenin insanlara zor geldiğini bilir İnsanın bu bağlardan tamamen soyutlanmasının; alıştığı hayatı, rızık araçlarını terk etmesinin ve yeni bir yerdeki hayat şartlarına uyum sağlamasının insanoğlu açısından zor bir yükümlülük olduğunu pekala takdir eder İşte bu nedenle burada sabretmeye ve bu sabrın Allah katındaki hadsiz-hesapsız mükâfatına da değinmektedir:

"Ancak sabredenlere, mükâfatları hesapsız ödenecektir"

İşte Kur'an-ı Kerim bu dokunuşla onların kalblerini en duyarlı yerinden yakalamaktadır Bu güçsüz olan kalblere zor gelen yükümlülüğü en güzel biçimde tedavi etmektedir Sıkıntıda ve zor şartlarda oldukları bir sırada bu kalblerin üzerlerine yakınlık ve rahmet meltemlerini göndermektedir Vatanlarını, topraklarını, ailelerini ve uyum içinde bulundukları çevrelerini terk etmenin bir karşılığı olarak onlara bağışının, ihsanının kapılarını açmaktadır İnsanların kalblerini en iyi bilen, onların girdisinden-çıktısından haberi olan, onlardaki gizli deprenişlere varıncaya kadar her şeylerini gören yüce Allah her türlü noksanlıktan münezzehtir

Bu bölümün tamamını ahiret atmosferi kuşatmaktadır Ahiret azabının korkusu ve o günün mükâfatından umutlu olma her tarafı gölgelemektedir

Bu bölüm Peygamberimize -salât ve selâm üzerine olsun- yöneltilen bir direktifle başlamaktadır Bu direktif, onun arı-duru haldeki tevhid sözünü ilan etmesi, Allah tarafından görevlendirilen bir peygamber olmasına rağmen bu tevhidden sapmanın akıbetinden korktuğunu açıklaması, bütün içtenliği ile yoluna ve yaşam biçimlerine bağlılığını ifade etmesi, karşı çıkanları kendi yolları ve yaşam biçimleri ile baş başa bırakması, kendi yolu ile onların izledikleri yolun kıyamet günündeki akıbetini açıklaması direktifidir

Alıntı Yaparak Cevapla

Fizilal-İl Kuran Tefsiri - Zümer Suresi Tefsiri ( Seyyid Kutub )

Eski 11-04-2012   #8
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Fizilal-İl Kuran Tefsiri - Zümer Suresi Tefsiri ( Seyyid Kutub )



11- De ki: "Dini Allah'a halis kılarak O'na kulluk etmekle emrolundum "

12- "Ve müslümanların ilki olmakla emrolundum "

13- De ki: "Ben, Rabb ime isyan edersem, büyük günün azabından korkarım "
Hz Peygamberin -salât ve selâm üzerine olsun- yalnız Allah'a kulluk yapmakla, dini yalnız O'na has kılmak ve bu eylemiyle müslümanların ilki olmak Allah'a karşı geldiği takdirde dehşet verici günün azabından korkmak durumunda olduğunu açıklaması Evet, işte bu açıklamanın da Tevhid inancının İslamın öngördüğü biçimde yalın halde kalması konusunda gerçekten büyük önemi vardır Bu konuda Hz Peygamber -salât ve selâm üzerine olsun- Allah'ın bir kuludur O'nun konumu budur Bunun sınırları dışına taşamaz O İbadet konumunda bütün kullar sıra halindedir Bir safta yer alırlar Yalnız Allah'ın zatı yücedir Tüm kulların üstünde tek başına yücelir O İşte amaç da budur zaten

Bu durumda ilahlığın anlamı ile kulluğun anlamı tam mànasıyla belirlenmiş olmaktadır Bu iki konum birbirinden tamamen ayrılır Artık ne birbirine karışırlar, ne de aralarında herhangi bir benzeşme söz konusu olur Yüce Allah'ın bir olma (vahdaniyet) sıfatı, ortaksız ve benzersiz bir biçimde, yalın halde ortaya çıkar Mademki Hz Muhammed (sas) yalnız Allah'a kulluk makamında bu kadar açıkça ve net bir tutum içinde hareket edip O'na karşı gelmekten bu kadar korktuğuna göre putların veya meleklerin şefaat etmelerinden söz edilebilir mi? Allah ile birlikte veya Allah'ın dışında onlara kulluk etmenin yararından bahsedilebilir mi?

Şimdi Hz Peygambere, bir kere daha yolunda diretmesi; müşrikleri, yolları ve bu yollarının acıklı sonları ile baş başa bırakmasını ilan etmesi emrediliyor:

14- De ki: "Ben, dinimi Allah'a halis kılarak O'na kulluk ederim"

15- "Ey müşrikler, siz de Allah'dan başka dilediğinize kulluk edin " De ki: "Ziyana uğrayanlar, kıyamet günü hem kendilerini, hem de ailelerini ziyana sokanlardır Dikkat edin, işte bu, apaçık bir ziyandır "

Bir kere daha ilan ediyor Ben yoluma devam ediyorum Yalnız Allah'a kulluk ediyorum Yalnız O'na boyun eğiyorum Siz ise dilediğiniz yolda yürümeye devam edin Allah'ın dışında dilediğinize kulluk edin Fakat bu gidişinizin sonu öyle bir hüsranla neticelenecektir ki, ondan daha büyük bir hüsran düşünülmez Cehenneme varıp dayanacak olan canlarının hüsranı Mü'min de olsalar, kâfir de olsalar ailelerini yitirme hüsranı Müşrikler iman eden ailelerinden mahrum kalırlar Zira onlar bir yola, kendileri başka bir yola gideceklerdir Kendileri gibi müşrik olan ailelerini de hepsi birlikte cehenneme yuvarlanarak yitirirler:

"İşte bu, apaçık bir ziyandır"

Şimdi de bu apaçık hüsranın manzarası sergileniyor:

16- Onların üstlerinde ateşten gölgeler, altlarında da ateşten gölgeler vardır İşte Allah, kullarını bu azabıyla korkutuyor Ey kullarım! Benden korkun

Bu, gerçekten dehşet verici bir manzaradır Kendileri de bu karanlık ateş tabakaları arasında Ateş kendilerini sarıyor ve üzerlerine çöküyor Her yerlerini ateş sarıyor

Bu, gerçekten korkunç bir manzaradır Yüce Allah bu tabloyu, daha kulları bu yeryüzündeyken sunuyor kendilerine Belki kendilerini bu ateşin yolunda alıkoyacak işler yaparlar diye O günün azabıyla korkutuyor onları; umulur ki, bu yolla sakınırlar:

"İşte Allah kullarını bu azabıyla korkutuyor"

Ayrıca sakınmaları, korunmaları ve teslim olmaları için onlara çağrıda bulunuyor:

"Ey kullarım! Benden korkun"

Tablonun öbür yanında kurtulanlar duruyor Bu kötü akıbetten korkup sakınanlar yer alıyor:

Alıntı Yaparak Cevapla

Fizilal-İl Kuran Tefsiri - Zümer Suresi Tefsiri ( Seyyid Kutub )

Eski 11-04-2012   #9
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Fizilal-İl Kuran Tefsiri - Zümer Suresi Tefsiri ( Seyyid Kutub )



17- Tağuta kulluk etmekten kaçınan ve Allah'a yönelenlere müjde var Müjdele kullarımı

18- Onlar ki, sözü dinler ve onun en güzeline uyarlar İşte onlar, Allah'ın kendilerini doğru yola ilettiği kimselerdir İşte onlar akıl sahipleridir

Ayet-i kerimede geçen "Tağut" kavramı tıpkı melekût, azamût ve rahamût gibidir Tuğyan masdarının, çokluğu ve büyüklüğü ifade eden bir kipidir bu Tağut, taşkınlık yapan ve sınırını aşan her şeydir Tağuta ibadet yapmak-tan sakınanlar, herhangi bir şekilde Allah'ın dışındaki nesnelere kulluk yapmaktan sakınanların kendileridir Yalnız Rabb'lerine yönelenler, yalnız O'na dönüş yapanlar, yalnız O'na karşı kulluk makamında duranlar da onlardır

İşte, "Bunlara müjde vardır" Bu müjde onlara yüceler aleminden gelmektedir Peygamber Allah'ın emri ile onu kendilerine açıklamaktadır: "Müjdele kullarımı" Bu, gerçekten yüce bir müjdedir Bu müjdeyi kendilerine getiren de onurlandırılmış peygamberdir Bu dahi tek başına büyük bir nimettir!

Bu müjdelenen insanların en belirgin vasıfları kulak verdikleri sözleri güzel dinleyip; kalplerinin bu sözlerin iyisini, güzel olanlarını alıp geriye kalanlarını terk etmeleridir Kalpleri ve ruhları arındıran güzel sözlerden başkası onların içlerini açmaz ve ilgilerini çekmez Temiz olan gönül, temiz ve güzel söze açılır Onu alır ve ona karşılık verir Kötü olan gönül ise ancak kötü sözden başkasına açılmaz ve yalnız ona karşılık verir

"İşte onlar, Allah'ın kendilerini doğru yola ilettiği kimselerdir"

Yüce Allah onların kalplerinde iyilik olduğunu bildiğinden onları, sözün güzeline kulak açmaya ve onu alıp kabul etmeye yöneltmiştir Zaten doğru yola iletmek yalnız Allah'a mahsustur

"İşte onlar akıl sahipleridir"

Aklı selim, sahibini arınmaya ve kurtuluşa ileten akıldır Arınma ve kurtuluş yolunu izlemeyenin sanki aklı elinden alınmıştır Sanki o, Allah'ın kendisine verdiği bu nimetten mahrumdur

Bunların ahirette nimet içerisinde oluş sahneleri sergilenmeden önce tağuta kulluk yapanların cehenneme girdikleri belirtiliyor Ve hiç kimsenin onları bu ateşten kurtaramayacağı ifade ediliyor:

Alıntı Yaparak Cevapla

Fizilal-İl Kuran Tefsiri - Zümer Suresi Tefsiri ( Seyyid Kutub )

Eski 11-04-2012   #10
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Fizilal-İl Kuran Tefsiri - Zümer Suresi Tefsiri ( Seyyid Kutub )



19- Hakkında azab hükmü kesinleşmiş, ateşte o!an kimseyi sen mi kurtaracaksın?

Burada hitap Peygamberimize yöneltilmektedir Onları içinde bulundukları ateşten Peygamber dahi kurtaramayacağına göre O'nun dışında kim kurtarabilir?

Ateşe girecek olanlar, oranın azabını hak ettikleri için sanki şimdi ateş içindedirler Oraya girecek olanların bu sahnesinin önüne Rabb'lerinden sakınan ve Allah'ın kendilerini korkuttuğu şeylerden korkanların sahnesi yerleştiriliyor:

20- Fakat Rabb'lerinden korkanlar için üst üste yapılmış, altlarından ırmaklar akan köşkler vardır Bu, Allah'ın verdiği sözdür Allah verdiği sözden caymaz

Üst üste bina edilen katlardan oluşan köşklerin ve onların altından akan ırmakların sergilediği manzara, cehennem ehlinin altlarını ve üstlerini kat kat saran ateş sahnesini karşılamaktadır Kur'an-ı Kerim'in ifade üslubu, sahneleri gözler önüne sererken bu karşılıklı dengelemeye, bu simetrik ifade tarzına her zaman riayet etmektedir

Bu, Allah'ın vaadidir Allah'ın vaadi mutlaka yerine gelir Yüce Allah, verdiği söze muhalefet etmez

Kur'an-ı Kerim'le ilk olarak muhatap olan müslümanlar bu sahneleri hayatlarında birer gerçek olarak yaşamışlardır Onların kalbleri bunları seyrediyor, hissediyor ve görüyordu Gördükleri manzaralardan etkileniyor, ürperiyor ve onlara karşılık veriyorlardı İşte bu nedenle iç alemleri bu kadar değişebildi; bu yeryüzünde hayatları ahiret bilinci ve gerçeği ile şekillendi Onlar, hayatta oldukları halde bu ahireti yaşıyorlar ve onunla diriliyorlardı İşte müslümanın, Allah'ın vaadini bu şekilde anlaması, böyle kabullenmesi gerekmektedir

Surenin bu bölümünde, gökten yağmurun indirilmesiyle yerdeki bitkinin dirilmesine, canlanmasına ve kısa bir dönem sonra hayatının sona ermesine dikkat çekilmektedir Dünya hayatının geçici olan gerçekliğini ortaya koyması için çoğu zaman bu örnek verilmektedir Olayları güzel biçimde algılayabilen ve düşünüp değerlendirebilen akıl sahiplerinin bu örnek üzerinde düşünmeleri ve onu güzelce algılamaları için bir direktif de veriliyor bu bölümde Gökten indirilen yağmurdan söz edilmesi nedeniyle kalpleri diriltmesi ve gönülleri ferahlatması için gökten indirilen Kitab'a işaret edilmektedir Hem de bu kitaba açık olan kalplerin korku ve ürperişle, yumuşayarak ve huzura kavuşarak onu benimsediklerini tasvir ederek Allah'ın zikrine kulak verip kabul edenlerin akıbetleri ile Allah'ın zikrine karşı kalpleri katılaşanların sonlarını tasvir ederek Bu bölümün sonunda sure, Tevhid gerçeğine yöneliyor Tek ilaha kulluk eden adamla değişik ilahlara kulluk yapan adamın halini bir örnekle ortaya koyuyor Bu iki adamın durumu bir olmadığı gibi örnekleri de bir değildir Tıpkı geçimsiz efendilerin emrinde çalışan adamın halı ile hiç kimseyle çekişmeyen tek efendiye bağlı adamın durumunun aynı olmadığı gibi

Alıntı Yaparak Cevapla

Fizilal-İl Kuran Tefsiri - Zümer Suresi Tefsiri ( Seyyid Kutub )

Eski 11-04-2012   #11
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Fizilal-İl Kuran Tefsiri - Zümer Suresi Tefsiri ( Seyyid Kutub )



21- Allah'ın, gökten su indirip, onu yerdeki kaynaklara yerleştiren, sonra onunla çeşitli renklerde ekinler yetiştiren olduğunu görmüyor musun? Sonra ekin kurur; onu sararmış görürsün Sonra Allah onu bir çöpe dönüştürür Şüphesiz bunlarda akıl sahipleri için öğüt vardır

Kur'an-ı Kerim'in, üzerinde düşünülmesi ve değerlendirme yapılması için dikkatleri çektiği bu olay, dünyanın her tarafında gözler önünde bulunan bir realitedir Bunlar öyle çok rastlanan gerçeklerdir ki, bu çoklukları onları ciddiyetle ele almayı, her aşamasındaki hayret verici olgulara dikkat etmeyi engelleyecek bir alışkanlık meydana getirmektedirler Kur'an-ı Kerim, hayatın her adımında, her aşamasında işleyen Allah'ın elini görmek ve O'nun etkilerini izlemek için sürekli olarak dikkatleri yönlendirmektedir

İşte gökten inmekte olan su Peki nedir o? Nasıl iner? Biz bu harika olay karşısında irkilmeden geçer gideriz Zaman içinde ona alıştığımızdan ve sık sık tekrarlandığından Suyun yaratılışı dahi başlı başına bir harikadır Suyun, iki hidrojen ve oksijen atomunun belli şartlarda birleşmesinden oluştuğunu öğrenmemiz de bu harikanın değerini düşürmez Aksine bu bilginin, kalplerimizi uyarıp bu evrenin içinde hidrojen ve oksijenin bulunmasına ve bunların birleşmesine müsait şartların oluşmasına elverişli biçimde yaratan Allah'ın yüce elini görmemizi sağlaması gerekir Bu iki elementin birleşmesinden suyun oluşmasına ve bu suyun bulunması nedeniyle yeryüzünde hayatın oluşum şartlarını meydana getiren ilahi eli görmemize yol açması icab eder Eğer su olmasaydı hayat da olmazdı Suya ve hayata ulaşana kadar bir dizi planlı-programlı oluşumla karşılaşıyoruz Bütün bu planların ardında yüce Allah vardır Bunların hepsi O'nun ellerinin ürünüdür Ayrıca bu suyun varolduktan sonra yere inişi bambaşka ve yepyeni bir harikadır Bu harika, yerin ve evrenin, Allah'ın planlamasına uygun biçimde suyun oluşmasına ve yere inmesine elverişli bir düzene dayanmasından kaynaklanmaktadır

Şimdi suyun indirilmesinin ikinci aşamasına geçiliyor:

"Onu yerdeki kaynaklara akıttı"

Bu konuda yeryüzünde akan ırmaklar ile üstteki suların sızması sonucu yerin tabakaları arasında meydana gelen yeraltı ırmakları arasında fark yoktur Yerin altına sızan bu sular daha sonra kaynaklar ve pınarlar halinde kaynamaya başlar veya kuyular halinde ortaya çıkar Yüce Allah'ın elidir bu suyun bir daha geri dönmemek üzere yerin dibine geçmemesine engel!

"Sonra onunla çeşitli renklerde ekinler yetiştiren olduğunu görmüyor musun?"

Yağmurun yağmasından sonra ortaya çıkan bitkisel hayat ve bu hayatın canlanması ise insanın tüm gücünü aciz bırakacak nitelikte bir harikadır Küçücük bir bitkinin, üzerindeki toprak tabakalarını yara yara, üzerindeki tortuların ağırlıklarını ata ata havaya, aydınlığa ve özgürlüğe doğru uzanması, yavaş yavaş havaya yükselmesi Evet, işte bu manzara, mesajlara açık olan kalpleri ibretle doldurmaya yeterlidir Bu kalpte, her şeyi yaratan ve sonra da yolunu gösteren yaratıcı ve yoktan var edici Allah'ın kudretini hissetme duygusunu harekete geçirmeye kâfidir Bir tarlada yetişen rengarenk bir ekin, hatta bir tek bitki çeşidi ve daha ötesi tek bir çiçek dahi eşsiz ilahi kudretin bir sergisinden başka bir şey değildir Bunların bir tanesi dahi insanın bu türden bir şeyi asla yapamayacağını göstererek sınırsız acizliğini kavratmaya yeterlidir!

Ama bir gün, şu gelişen, taze, sere serpe yayılmış, hayat dolu iken olgunlaşıyor, kıvamına geliyor ve günlerini dolduruyor:

"Sonra ekin kurur; onu sararmış görürsün"

Varlığın yaşamasında, evrenin düzeninde ve hayatın aşamalarında kendisi için belirlenen en son aşamasına ulaşıyor; olgunlaşarak biçime hazır hale geliyor

"Sonra Allah onu bir çöpe dönüştürür"

Artık o, günlerini doldurmuş, fonksiyonunu icra etmiş ve hayatı kendisine bağışlayan Allah'ın belirlediği biçimde görevini tamamlamış oluyor

"Şüphesiz bunlarda akıl sahipleri için öğüt vardır"

Olaylar üzerinde düşünüp onlardan dersler, ibretler alanlar, yüce Allah'ın kendilerine verdiği akıl ve anlayıştan yararlanmasını bilenler için dersler vardır

Alıntı Yaparak Cevapla

Fizilal-İl Kuran Tefsiri - Zümer Suresi Tefsiri ( Seyyid Kutub )

Eski 11-04-2012   #12
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Fizilal-İl Kuran Tefsiri - Zümer Suresi Tefsiri ( Seyyid Kutub )



22- Allah kimin gönlünü İslam'a açmışsa o, Rabb'inden gelen bir nur üzere olmaz mı? Kalpleri Allah'ı anmak hususunda katılaşmış olanlara yazıklar olsun! İşte bunlar apaçık sapıklık içindedirler

23- Allah, ayetleri birbirine benzeyen ve yer yer tekrar eden Kitab'ı, sözlerin en güzeli olarak indirmiştir Rabb'lerinden korkanların bu Kitap'dan derileri ürperir; sonra hem derileri hem de kalpleri Allah'ın zikriyle yumuşar İşte bu Kitap, Allah'ın doğruluk rehberidir; O'nunla dilediğini doğru yola iletir Allah kimi de saptırırsa, onu doğru yola eriştirecek kimse bulunmaz

Nasıl ki, gökten yağmur yağar ve onunla değişik renklerdeki ekinler yeşerirse, aynı şekilde "zikir" de gökten iner Diri olan kalpler onu güzelce karşılar Açılır, huzura kavuşur ve hayat dolu olarak harekete geçerler Katılaşmış kalpler ise onu, içinde hayattan ve hareketten eser kalmayan yalçın kayalar gibi karşılarlar!

Yüce Allah, içinde hayır, iyilik bulunduğunu bildiği kalpleri İslam'a açar ,

Onları O'na, nuruyla ulaştırır, okşar O kalp de bununla parlar, aydınlanır Bu niteliklere sahip olan kalpler ile diğer katı kalpler arasındaki fark, köklü bir farktır: "Kalpleri Allah'ı anmak hususunda katılaşmış olanlara yazıklar olsun! İşte bunlar apaçık sapıklık içindedirler"

Bu ayet-i kerimeler, İslam'ı kabul edip onunla huzura kavuşan ve yeniden hayata dönen kalplerin gerçek durumlarını tasvir ediyor Onların Allah ile ilgili bağlarını, hallerini sergiliyor Açılmış, huzura kavuşmuş, dipdiri hale gelmiş, sevinçle dolmuş, parlamış ve aydınlanmış kalplerin durumunu ortaya koyuyor Bunun yanında bütün katılığı, merhametsizliği, cansızlığı, kofluğu, kararmışlığı ve karanlığa boğulmuşluğu ile diğer kalplerin gerçek hallerini de tasvir ediyor Yüce Allah'ın, kalbini İslam'a açıp, onu nuru ile desteklediği kimseler asla kalpleri Allah'ın zikrinden habersizleşmiş, katılaşmış insanlar gibi değildir Bunlar ile onlar arasında büyük, çok büyük fark vardır

İkinci ayet de, mü'minlerin Kur'an-ı Kerim'i nasıl karşıladıklarını sergilemektedir Onların, ne yapısında, ne yönlendirmelerinde, ne özünde ve ne de özelliklerinde herhangi bir çelişki bulunmayan, mükemmel bir uyuma sahip olan bu Kitab ı nasıl karşıladıklarını sergilemektedir Bu Kitab, "mütaşabih" dir, "mesani"dir Yani bölümleri, kıssaları, yönlendirmeleri ve sahneleri yer yer tekrar edilmektedir Yalnız bunlar hiçbir zaman aykırı düşmemekte ve çelişmemektedir Yeniden verilmesini, tekrarlanmasını gerektiren bir hikmet gereği olarak değişik yerlerde yeniden verilmektedir Tam bir uyum ve yerli yerince oturtma içinde değişmeyen-benzer bir usule uygun olarak, hem de hiçbir çelişkiye ve çatışmaya meydan vermeden

Rabb'lerinden korkup sakınanlar, böyle korku ve endişe, arzu ve umut içinde yaşayanlar, bu zikri saygı ve ürperti içinde ele alırlar Tüyleri diken diken olacak şekilde ondan derin biçimde etkilenirler Sonra korkuları yatışır, kalpleri bu zikir ile bir yakınlık kurar Böylece hem içleri hem de dışları ile onun karşısında erirler Ve Allah'ın zikri ile huzura kavuşurlar

Bu, hareketlerin hemen hemen somut hale geldikleri, kelimelerle çizilmiş hassas niteliklerine varıncaya kadar her şeyi canlandırılmış hayat dolu bir tablodur

"İşte bu Kitab, Allah'ın doğruluk rehberidir; O'nunla dilediğini doğru yola iletir"

Rahman'ın parmakları ile hidayete, kabul etmeye ve aydınlanmaya doğru harekete geçirilme dışında kalpleri bu kadar ürpertmek, titretmek mümkün değildir Yüce Allah, kalplerin içyüzünü en iyi bilendir Artık onların hakettiklerine uygun olarak ya hidayeti veya sapıklığı verir onlara

"Allah kimi de saptırırsa, onu doğru yola eriştirecek kimse bulunmaz: ' Yüce Allah onu sapıklığa düşürür; çünkü sapıklık üzere karar kılan, doğru yolu (hidayeti) kabul etmeyen ve hiçbir halde ona eğilim duymayan gerçek karakterini en iyi bilen O'dur

Şimdi de sapıklıkta yürüyenleri kıyamet gününde amellerini harman zamanında bekleyen akıbet çetin bir sahnede sergileniyor:

Alıntı Yaparak Cevapla

Fizilal-İl Kuran Tefsiri - Zümer Suresi Tefsiri ( Seyyid Kutub )

Eski 11-04-2012   #13
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Fizilal-İl Kuran Tefsiri - Zümer Suresi Tefsiri ( Seyyid Kutub )



24- Kıyamet günü kötü azaptan yüzüyle korunmaya çalışan kimse, güven içinde olan kimse gibi midir? Ve zalimlere, ' Kazandıklarınızın karşılığını tadın "denir

İnsan, normalde yüzünü ve vücudunu elleri ile korumaya çalışır Fakat orada ne elleriyle, ne de ayakları ile ateşi başından savmaya güç yetiremeyeceği için yüzü ile onu savmaya çalışacak, onunla çetin azaptan korunmaya kalkışacaktır Bu da oradaki korkunun, sıkıntının, ızdırabın şiddetini göstermektedir Bu azabın sıkıntısı altındayken bir de azarla karşılaşıyorlar Tam bu sırada hayatlarının ürünü kendilerine veriliyor Hem de nasıl bir ürün:

"Kazandıklarınızın karşılığını tadın" denir

Bu sahneden sonra Hz Muhammed'e karşı koyan yalanlayıcılardan söz edilmeye geçiliyor Önceleri ilahi mesajı yalanlamış olanların başlarına gelenler onlara anlatılıyor ki, akıllarını başlarına alsınlar:

25- Onlardan öncekiler de peygamberi yalanlamışlardı da farkına varmadıkları yerden onlara bir azab çattı

26- Allah, dünya hayatında da onlara rezillik taddırdı Ahiret azabı, elbette daha büyüktür Keşke bilselerdi

İşte ilahi mesajı yalan sayanların hem bu dünyadaki hem de ahiretteki durumları budur Dünyada yüce Allah onlara zilleti taddırmıştır Ahirette ise azabın en büyüğü onları beklemektedir Allah'ın yasası şimdi de geçerlidir; değişmez Kendilerinden önceki milletlerin akıbetleri en güzel tanıktır Yüce Allah'ın ahiret azabına ilişkin sözü hâlâ geçerlidir Şimdi onların ellerinde bir fırsat bulunmaktadır Bu zikir, öğüt alan ve ders alanlar içindir "Keşke bilselerdi"

Alıntı Yaparak Cevapla

Fizilal-İl Kuran Tefsiri - Zümer Suresi Tefsiri ( Seyyid Kutub )

Eski 11-04-2012   #14
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Fizilal-İl Kuran Tefsiri - Zümer Suresi Tefsiri ( Seyyid Kutub )



27- Andolsun biz, bu Kur'an'da insanlara, öğüt alsınlar diye her türlü misali verdik

28- O, pürüzsüz Arapça Kur'an'dır Belki sakınırlar

29- Allah şöyle bir misal verdi: Birbiriyle çekişen bir çok ortakların sahip olduğu bir adam (yani köle) ile yalnız bir kişiye bağlı olan bir adam Şimdi bu ikisinin durumu bir oluyor mu? Hamd yalnız Allah'a mahsustur; fakat çokları bilmiyor

Yüce Allah, mü'min bir kul ile müşrik bir kulun durumlarını bir örnekle açıklıyor: Müşrik olan kulun durumu, birbiriyle uyuşmayan, geçimsiz ortakların emrinde çalışan bir adamın durumu gibidir: Ortakların her biri onu bir tarafa çekmekte, her biri ayrı görevler vermekte, adam ise bu aykırı arzular, emirler arasında şaşırıp kalmakta, gücü ve enerjisi dağılmakta, bir proğram üzerinde karar kılamamakta, doğru-dürüst bir yola girememektedir Efendilerinin birbirleriyle çelişen, çatışan, boğuşan arzularını tatmin edememekte, onların hepsini razı edememekte, güçleri ve enerjileri darmadağın olup gitmektedir Mü'min olan kulun durumu ise şöyledir: O, bir tek efendinin emrine bağlıdır Efendisinin kendisinden ne istediğini, ne ile yükümlü bulunduğunu bilmektedir Onun için o, huzur içinde, emin bir halde apaçık olan yolunda sağlıklı biçimde ilerlemeye devam eder

Bu iki adamın durumu bir değildir Bir efendiye bağlı olan adamın belli bir istikameti, bilgisi ve inancı vardır Gücü bir noktaya toplanır, yönü birdir Yolu apaydınlıktır Geçimsiz efendilere bağlı adam ise, hep sıkıntı ve tereddüt içindedir Bir işte karar kılamaz Bırak hepsini razı etmeyi, efendilerinin birini dahi razı edemez

Bu örnek, tevhid gerçeği ile şirk gerçeğini bütün yönleri ile tasvir etmektedir Tevhid gerçeğine iman eden kalb, bu yeryüzündeki yolculuğunu doğru yolda giderek tamamlar Zira onun gözü ufuktaki bir tek yıldıza bakar Bu nedenle yolunu şaşırmaz Hayatın, kuvvetin ve rızkın bir tek kaynağını tanır Zarar veya fayda vermenin kaynağını bir bilir Vermenin ve almanın tek kaynağına dayanır Bu bir kaynağın doğrultusunda adımlarını doğru-düzgün atar Yalnız ondan destek alır Elini bir tek ipe atar Onun halkasına sımsıkı yapışır Yönünü bir tek hedefe doğru ayarlar Gözünü ondan ayırmaz Bir tek efendiye hizmet eder Onun neye razı olduğunu bilir; bu işleri yapar Neden hoşlanmadığını bilir; ondan da sakınır Böylece güçleri bir noktada toplanır ve aynı zamanda birleşir Bütün güçlerini ve çabalarını değerlendirir, verimli hale getirir, yeryüzünde iki ayağı da sağlam şekilde yere bastığı halde gökte tek olan ilah ile bağını sağlamlaştırır

Dolu dolu mesajları ile konuşan bu örnekten sonra kulları için rahat, güven, huzur, istikamet ve istikrarı seçen Allah'a hamd etme yer almâktadır Onlar bununla beraber hâlâ sapıklıkta direniyorlar Halbuki onların çoğu gerçeği bilmiyorlar

Bu, Kur'an-ı Kerim'in ders almaları için insanlara takdim ettiği örneklerden biridir Kur'an, Arapça bir kitaptır Dosdoğrudur, apaçıktır Orada ne karışıklık, ne eğrilik, ne de sapma türünden bir durum söz konusudur İnsanın fıtratına, en kolay, en anlaşılır bir dille hitab eder

24 CÜZÜN BAŞLANGICI

Şimdi ele alacağımız bölüm, önceki bölümün bir değerlendirilmesi niteliğindedir Gökten inen su mucizesi, bu su ile yeşeren ekin mucizesi ve Allah katından inen Kitab mucizesi sergilendikten sonra Kur'an'da verilen örneklere değinilmiştir "Fakat çokları bilmiyor" Bunun ardından Hz Peygamberin işi ile kendilerinin işinin Allah'a havale edildiği, öldükten sonrâ aralarında hüküm verecek olanın Allah olduğu, yalancı ve yalanlayıcı olan kâfirleri hak ettikleri şekilde cezalandıracağı; doğru sözlü olan ve ilahi mesajı doğrulayanları ise iyiliklerinin karşılığı olarak ödüllendireceği dile getiriliyor

Alıntı Yaparak Cevapla

Fizilal-İl Kuran Tefsiri - Zümer Suresi Tefsiri ( Seyyid Kutub )

Eski 11-04-2012   #15
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Fizilal-İl Kuran Tefsiri - Zümer Suresi Tefsiri ( Seyyid Kutub )



30- Sen de öleceksin onlar da ölecekler

31- Sonra siz, kıyamet günü, Rabb'inizin huzurunda muhakeme olacaksınız ,

Hiç şüphesiz her canlının sonu ölümdür Sonsuz olan yalnız Allah dır Ölüm konusunda bütün insanlar aynıdır Allah'ın elçisi Hz Muhammed (sas) de aynıdır Bu gerçeğin burada söz konusu edilmesi bütün surenin açıklayıp pekiştirdiği tevhid gerçeğinin halkalarından biri olmasındandır Bundan sonra ölümün ötesi ele alınıyor Ölüm, bütün yolculukların sonu değildir Bu, sadece bir aşamadır Onun ötesinde, belirlenmiş ve planlanmış yaradılışın daha nice aşamaları vardır Takdirin ve ilahi planın hiçbir şeyi gelişigüzel ve boşuna değildir Kıyamet gününde kullar, dünya hayatında aralarında çıkan anlaşmazlıklar için birbirinden davacı olacaklardır Sonra Hz Muhammed (sas) Rabb inin huzuruna gelir İnsanlara, söyledikleri, yaptıkları ve yüce Allah'ın kendilerine gönderdiği hidayet kılavuzunu nasıl karşıladıklarından sorguya çekilsin diye durdurulurlar ,

32- Allah hakkında yalan uyduran ve kendisine gelen doğruya yalanlayandan daha zalim kim vardır? Cehennemde kâfirlere yetecek kadar yer yok mudur?

Gerçeği açıklamak için sorulmuş bir sorudur bu Allah adına yalan uydurup; O'nun kızları olduğunu, ortakları bulunduğunu ileri süren; O'nun elçisinin getirdiği doğruyu yalanlayan, Tevhid kelimesini doğrulamayan adamdan daha zalim kimse yoktur Bu, küfrün kendisidir; cehennemde kâfirler için hazırlanmış bir karargah vardır Bu sorulu anlatım üslubu, olayı daha açık ortaya koymak ve pekiştirmek için seçilmiştir

Bu, sorgunun bir yönüdür Diğer yönünü ise, Allah katından gerçeği getiren, onu doğrulayan, inanarak ve tam kanaat getirerek onu insanlara bildiren adam oluşturmaktadır Önceki bütün peygamberler bu eylemde Hz Peygamber ile birliktedirler Bu gerçeğe, onun hak olduğuna inanan ve buna kesin kanaat getiren dilinin yaptığı bu çağrıya kalbiyle katılarak çağrıda bulunan herkes Hz Peygamberin bu eylemine katılmış olur

33- Gerçeği getirene ve onu doğrulayanlara gelince; "İşte takva sahipleri onlardır "

Bu takva sahiplerinin ve onlara hazırlanan mükâfatın sahası biraz daha genişletiliyor:

34- Onlara, Rabb'lerinin katında diledikleri şeyler vardır; bu, iyilerin mükâfatıdır

Bu, geniş kapsamlı bir ifadedir İmanlı olan bir kalbin tüm isteklerini içine almaktadır Ve tüm bu isteklerin Allah katında "onlara" verileceğini bildirmektedir Artık bu, onların eksilmeyecek ve kaybolmayacak hakkıdır "Bu, iyilerin mükâfatıdır"

Bu, yüce Allah'ın onlar için dilediği iyiliğin ve ikramın gerçekleşmesi içindir Hakettiklerini adalet gereği aldıktan sonra Allah'ın bunun ötesinde onlara ihsanıyla muamele etmesi, lütfundan onlara iyilik bağışlaması içindir

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.