Prof. Dr. Sinsi
|
Peygamber Efendimiz Hakkında Bir Kaç Konuda Bilgi
Peygamber Efendimiz Hakkında Bir Kaç Konuda Bilgi
İnsanlık doğruları Ümmet-i vasat olan bu millette gördü
20′inci asırda yeryüzünde Hakkın şahitleriyiz
Sırat-ı müstakim ve ifrat tefrit…
Peygamberimizin celadet ve tevazuu arasındaki itidal
Peygamberimizin cübbesini hızla çeken bedeviye davranışı
Hz Ömerin söktüğü oluğu tekrar takması
Hz Halid ile Hz Ammar arasındaki gerginlik ve Halidin davranışı
Muhterem Müslümanlar
Doğru yolun, sırat-ı müstakim salikleri olarak, Cenab-ı Vacibül-Vücud ve Tekaddes Hazretleri, Peygamberimiz Hz Muhammed Mustafa Aleyhissalatü vesselamın arkasında toplanma şerefiyle bizleri şereflendirdi
Bütün insanlığa şahit kıldı, numune-i imtisal haline getirdi İfrat nedir, beşer bunları bizde gördü Sırat-ı müstakim mevzuunda fikre ancak bizimle ulaştı Akıl ve fikir, İslamın zuhuruyla istikamete kavuştu İstikamete ulaştı Kalp tevhide uluhiyete ait muhtevasıyla, manasıyla, İslamın zuhuruyla ancak sağlam kaideler üzerine oturdu İtminana ulaştı İlim niçin ve nedenleri, nereye ve finalitesi arasında ancak İslam sayesinde izhar edilir bir hüviyet kazandı Sebep müsebbep illet-malul prensipleriiçinde, izah edilmesi mümkün hale geldi İslam topyekün beşerin eteklerini mücevherlerle doldurabilecek, Allahın büyük bir lutfunun, büyük bir nimetinin iifadesi olarak, 20′inci asra kadar geldi Fahr-ı Kainat Efendimizle başlayan bir bayram bir saadet döneminde beşere takdim edildi
Ümmet-i vasat ve insanlığa şahit bir cemaat bulunuyorsunuz Doğrunun şahitleri… Yehovanın değil… Mabudu Mutlakın, Maksud-ı bil-istihkakın şahitleri…
Hz Farhurrusülün elçilik yönüyle şahitleri Hablül-metin olan Allah kelamının, Kuranın yerdeki cemaati olarak şahitleri… Hakkın şahitleri bulunuyoruz Doğru bizden öğrenilecek, doğruda herkes bize müracaat edecek Bize müracaat edilmeden hiç bir şey tam olarak doğru olmayacak Hiç bir ilim bize müracaat edmeden çıkmazdan çıkamayacak… Hiç bir ilim pervaz edip kanatlanarak semalara doğru yükselemeyecek Muvakkat gözbağcılık nevinden beşeri aldatıcı bir kısım mumlar mahiyetinde parlasa dahi, er geç dönecek, yalancının mumu gibi sönecek Zira elimizde biz, Hz Muhammedin taşıdığı şemayı taşıyoruz, ışığı taşıyoruz Bu ışığın altına girenler, bu ışığın altında sayeban olanlar, hakikata gerçeğe aydınlığa çıkacak, diğerleri zulmani bir hayat içinde bocalayıp duracaktır
İşte bu yönlerden bize Hakkın 20′inci asırda şahidleriyiz diyorum Hz MUhammed Aleyhissalatü vesselamın cemaatiyiz Kuranın hamelesi, Allahın emirlerinin taşıyıcısı bulunuyoruz Bu şerefli vazife ile Ümmet-i Muhammed hususiyle asil milletimizi kıyamete kadar Allah payidar kılsın
Kuran bizin için rehber iken, müracaat edeceğimiz bir kaynak iken, inşallahü teala, sırat-ı müstakimden şaşmayacak, iifrat ve tefrite dönmeyeceğiz İtidal, istikamet günde 40 defa Rabbimizin huzurunda söz verdiğimiz istikamette cereyan edecek İhdinassıratal-müstakim… ta seyyidine Hz Ademden bütün Nebiler mahfillerine uğrayarak bir şehrah haline gelen caddeyi kübra, Hz Muhammed Aleyhissalatü vesselamda genişledikçe genişleyen bir cadde bir asfalt… Yolumuz budur… Ne sağına düşer ne de soluna düşer, istikamet içinde bu yolu yaşamaya çalışırız Yolu açanın yaşadığı arkasındakinin yaşadığı gibi… Allah yaşatsın…
Fahr-ı kainat Efendimiz fiilen Sırat-ı Müstakimi gösterdi Akılda ifrat tefrit görmedik onda Şehvette ifrat ve tefgrit görmedik onda Öfkelenmede gazaplanmada, tehevvürde ifrat ve tefrit görmedik onda Daima haddi itidalde ve sırat-ı müstakimde pişdarımızı müşahede ettik
Bütün cihana meydan okumaya mecbur olduğu bir dava, büyükü bir dava ile zuhur etmiştir Eğer kendisiyle beraber bu büyük davada yürüyecek, cihana karşı ilan-ı harp edecek kimse olmasaydı, Bedr-i Sugrada yaptığı gibi tek başına atına sıçrayacak: “Eğer kimse gelmiyorsa ben tek başıma gideceğim!” diyecektir
Uhuddan dönüşte, herkesin kolu kanadı kırılmıştı Yürüyecek halleri kalmamıştı Kolu kanadı yaralı ama Uhuda iştirak edenlerden sadece 70 kişi vardı Diğerleri pansuman altında, tedavide, yara bere içinde, kan irin içindeydiler Ayağa kalkabilecek emekleye emekleye yürüyecek 70 kişi vardı Ebu Süfyanın yeniden taarruz hamberi gelince, Allah Rasulü ilan etti: Dün bizimle beraber bulunanlar toplansınlar… Kimse tereddüt etmemişti Bu yaralı bereli insanların gelmede biraz gecikme yapmaları karşısında, daha sonraları Sıddık-ı Ekberin zekat vermeyenlere karşı yaptığı gibi, Fahr-ı Kainat Efendimiz küheylanına sıçrarken, hiç kimse gelmese vallahi tek başıma gideceğim diyordu Korku onun kafasında yer etmemişti
Seyyidine Hz Ali der ki: Biz harp meydanlarında sıkıştığımız zaman, Rasülü Ekremin arkasına saklanırdık Huneynde bir fırın gibiydi durum Kendi ifadesiyle, tutuşmuş bir ateş gibi her taraf cayır cayır yanıyordu Ve İslamın öncülerive okçuları arasında çözülme başgöstermeye başlamıştı o esnada Hz Abbas veya Haris Allah Rasulünün atını tutamıyordu Küheylan üzerinde en büyük cihangirimiz, en büyük civanmerdimiz Sultan-ı EMcedimiz Pişdar-ı mukaddesimiz, coşmuş gibi kendisini düşman saflarına atacaktı “Enennebiyyü la kezib” “Ben
Allahın Rasulüyüm bunda yalan yoktur!” diyordu Ve bir gür ses halkın etrafında toplanmasına yol açıyordu
Allah Rasulü bir yönüyle böyleydi, böyle olması gerekiyordu Zira insanda bu ruh
bu coşkunluk olmazsa ne ırz namus kalır ne de haysiyet ve şeref
Çanakkalede senin senin ırz ve namusunu, şeref ve haysiyetini koruma uğrunda eindeki bakırını matara yapan asker olmasaydı… Mehmetçik!… Nebinin adcığını almak süretiyle şeref kazandığına inanan Mehmetcik, evindeki demiri süngü olarak alan Mehmetcik ve Aziziye tabyasında satır ile Rus ordularının Moskofun karşısına çıkan ninecik, Aminecik, Fatmacık olmasaydı… Niçin koşuyorlardı… Sen bu vatanda bugün şu hürriyet havasını teneffüs edemeyecektin
Coşkunluk his ve heyecan olacak, korkuyu idam etme olacak Ama bunun yanıbaşında olmayacak şeylere karşı tehevvür; o ise, sırat-ı müstakim erbabında yoktur Bir taraftan bu celadet bu haşmet bu ihtişam böylesine pervazsızlık, fütursuzluk… Beri tarafta ise yüzünü yere koyup başkalarına bastıracak kadar mütevazi…
Sahih hadiste gördüğümüz vaka… Sahabi diyor ki: Rasulü Ekrem mescidde idi, bedevi arkadan yetişti cübbesinden tuttu ve şöyle çekiverdi: “Bana hakkımı ver!” diyordu Ve sonra bıraktığı zaman öyle gördük ki, mübarek boynu kıpkırmızı olmuş, çektiği cübbe ile Allah Rasulü döndü, orası Hüneyn değildi, orası Uhud değildi, orası Bedr-i Kübraya veya suğraya hazırlanma değildi Orası bir mümine karşı tavrın çok iyi ayarlanması gereken bir yerdi Döndü ve ferman etti: “Buna hakkını verin” derken de gülüşünden güller dökülen Nebiler Nebisi tebessüm ediyordu buna hakkını verin…
Zulhuveysira Allah Rasulününün karşısına çıkıyor “Bu taksimde adalet olmadı ey Allahın Rasulü!” diyor Allah Rasulüne adaletsizlik isnadında bulunuyordu Allah Rasulü: “Veylün leke men yadil iza lem adil!” “Ben adil olmazsam kim adil olacak!” diyordu Kızmıyordu, ökelenmiyordu Hz Ömer gibi kimselerin: “Müsade et boynunu keseyim!” demesine karşı, Lailahe illallah diyenin boynunun kesilmeyeceğini söylüyordu
İşte bu iki şey arasında sırat-ı müstakimi koruyoruz
Ömer sokakta yürüyorken, o ihtişam ve celadetten, o mehabet ve mehafetten parlayan dudaklar oluyordu Köşelere sıvışan ve kaybolan gayblara karışanlar oluyordu Ama bununla beraber tevazu kanatları yerlere kadar inik, fevkalade celadetin korkusuzluğun, Bizansın ve Sasaninin dudağını patlamasının yanıbaşında, fevkalade mutedil, fevkalade müstakim ve fevkalade yüzü yerde…
Bin dinlediğiniz şeyi bini birinici olarak dinleyin Hutbe irad etmek üzere camiye gidiyor Mescid-i Nebeviye giriyor Giderken de geçtiği bir sokaktan omuzuna bir iki damla kanın düşütüğünü görür Biraz mescide gelmesini geciktirecek bir hadise oluyor Eve dönüyor elbisesini değiştiriyor yıkıyor temiz elbise ile yeniden mescide dönüyor Ama üzerine kan damlatan o oluğu da yerinden sökmüş oluyor Hutbesini irad ediyor Cemaatlegörüşüyor Müşküllerine cevap getiriyor hallediyor Ve sonra hutbesinin sonunda şöyle diyor: “Cemaat! Müslümanlara eziyet ediyorsunuz! Ben falan mıntıkadan geçerken bir duvarın kenarından, üzerime oluktan bir iki damla kan akıverdi, damın üzerinde muhtemelen bir şey kesilmiş, ben de o oluğ4u tuttuğum gibi söktüm kimseyi ilgilendiren bir husus yoktu Çünkü kimse bir şey bilmiyordu Ve bir iki saniye geçmişti ki bütün sessizlik bir noktada toplandı Bu nokta Hz Abbasın bir heykel gibi kalkıp, Hz Ömere yaklaşma noktasıydı Yavaş yavaş minbere doğru yaklaştı Rengi kaçmış benzi solmuştu Minberin kapısına gelince de şöyle dedi: “Ne ettin ya Ömer? O oluğu bizzet Rasulü Ekrem kendi eliyle oraya koşmuştu!” İşteo zaman Ömerin ayaklarının bağı çözüldü Minberden nasıl indi bunu kaydetmiyorlar ve şöyle dedi: “Vallahi ya Abbas! Ayağını şu yüzümün bir tarafına koyup, o oluğu yerine koyacağın ana kadar başımıyerden kaldırmayacağım!” diyordu
Cihanı idare eden büyük baş, Allah Rasulününn oluğ4u koyduğu duvarın dibine yatıyor Abbas o başa basıyor ve oluğu yerine koyuyor
Gevkalade celadetin yanıbaşında hak karşısında dize gelme istidad ve istikameti…
Bunu öğrendik biz! 
Sasanileri dize getiren, Hirakleyüsün ordularını püskürten, harp meydanında düşman kumandanını, kılıcın kabzasıyla döven:”Ülen dine gel!” diyen, İslamın yetiştirdiği büyük kumandan ve batılı kafaya Anibalı karşısında kumandanlık dilenirken görüyoruz dediğimiz Halid bin Velid… Halid karşısına çıkan her orduyu püskürtmüştür Püskürtme şiarı olmuştur Zira Rasulün dudaklarından dökülen lalü güher gibi sözler semaya yükselmiş buharlaşmış semaileşmiş semai hüviyet kazanmış, halid Allah kılıçlarından bir kılıçtır Allah onu küfrün boynuna koydu buyurmuştur Halid kılıcı üzerinde vefat edeceği ana kadar Allahın kılıcı olma vazifesini görecektir Allah kılıcı…
Halid düşman ordularını Mutede püskürtmeye başlamış vefat edeceği ana kadar püskürtmüş hayatında mağlubiyet görmemiş, 50 kişiyle elli bin kişiye karşı dahi tarih mağlubiyet yazmıyor, tarih Halidin sergüzeşti hayatına… Bu Halid…
Ammar ibn-i Yasir ile arasında geçimsizlik oluyor Civanmertlik cihangirlik, büyük Halid Ammar ile arasında geçimsizlik oluyor Bir harpte Ammarın verdiği kararı bozuyor Ve sonra Allah rasulününün huzuruna çıkılıyor Ammar asker Halid kumandan Ama Ammar ilk şerefli Sahabiden Ammarın eziyet gördüğünü gören Allah Rasulü, “Sahabime söven ve hakaret eden benden değildir!”… Yani Ne oluyor sana Halid! Ammar ile uğraşıyorsun? diyordu Halid o esnada: Ya Rasulüllah Bir zenciyi aleyhimde konuşturacak mısın? diyordu Allah Rasulü kaşlarını çattı haşladı Halidi Ammar da kalkıp gidiverdi Gidince Halid ne yaptığını anladı Büyük kumandan kumandanlara tac giydiren kumandan… İki dakika sonra Ammarın arkadan entarisinin eteklerine tutmuş, o siyah ayaklara yüzünü sürüyor: “Sümeyyenin oğlu, bağışla Halidi!” diyordu
İran karşısında dize gelen insan, sasani karşısında dize gelen insan, istikametin itidalin ifadesi olarak, hakkın karşısında iki büklüm olurken, sırat-ı müstakimi bize anlatıyordu
Cihan duysun biz buyuz!… O yönümüz de öyle… Bu yönümüz de böyle… Vücudumuzu kurşunlarla delik deşik etseler, büyüğümüzün dediği gibi, saçlarımız adedince başlarımız olsa, her gün birisini kesseler, hakikat-ı kuraniyeye feda olan baş zındıkaya teslim-i silah etmeyecek ve bu sineler of demeyecek, ne güzel oldu diyecek beşaret duyacaktır
Fakat bir yönüyle müminin ayaklarının altına yüzümüzü koyacak, bir mümine ihtiramın nasıl oldğunu göstermek süretiyle, günde 40 defa yenilediğimiz ahdü peymanımıza sadakati ifade edeceğiz İhdinassıratal-müstakim…
Allahım bizi doğru yola hidayet buyur O doğru yol ki Ademle başladı O doğru yol ki Nuhla devam etti O doğru yol ki vadi vadi İbrahimle yürüdü O doğru yol ki Ruhullahın esrarı fışkırdı O doğru yol ki ruhlara ruh, canlara can katan Ahmet-i Mahmud-u Muhammed Aleyhissalatkü vesselamın yoludur Bizi o doğru yola hidayet ve o yolda kaim ve daim eyle…
İctimai-5 (09 Mart 1979)
|