Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Genel Kültür & Serbest Forum > ForumSinsi Sözlük Ağı

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
harfi, lügat, osmanlıca, sözlük

Osmanlıca Sözlük Lügat F Harfi

Eski 11-04-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Osmanlıca Sözlük Lügat F Harfi



Osmanlıca Sözlük Lügat F Harfi

FA Osmanlıca alfabenin 23´üncü harfi olup ebcedî değeri 80´dir
FA´AL (Mübalâgalı ism-i fâil) Çok işleyen ve çalışan Durmayıp işleyen Çalışkan Devamlı iş yapan
FA´ALÂNE f Hiç durmazcasına çalışarak Daima çalışır surette
FAAL Balta sapı * Kerem
FAALE(T) (Fâil C) Fâiller, özneler, iş yapanlar
FA´ALİYET İş görmek, çalışmak Boş durmayış
FAALİYET-İ RUBUBİYET Allah´ın rububiyet faaliyeti ve icraatı(Hâlik-ı Zülcelâl hayret-nümâ, dehşet-engiz bir surette bir faaliyet-i Rububiyetiyle, mevcudatı mütemadiyen tebdil ve tecdit ettiğinin bir hikmeti budur: Nasılki mahlukatta faaliyet ve hareket; bir iştiha, bir iştiyak, bir lezzetten, bir muhabbetten ileri geliyor Hattâ denilebilir ki: Herbir faaliyette, bir lezzet nev´i vardır; belki herbir faaliyet, bir çeşit lezzettir Ve lezzet dahi, bir kemâle müteveccihtir; belki bir nevi kemâldir Mâdem faaliyet; bir kemâl, bir lezzet, bir cemâle işaret eder Ve mâdem kemâl-i mutlak ve Kâmil-i Zülcelâl olan Vâcib-ül-Vücud, zât ve sıfât ve ef´âlinde, bütün enva-ı kemâlâta câmi´dir; elbette o Zât-ı Vâcib-ül Vücud´un vücub-u vücuduna ve kudsiyetine lâyık bir tarzda ve istiğnâ-i zâtisine ve gına-i mutlakına muvafık bir surette ve kemâl-i mutlakına ve tenezzüh-ü zâtisine münasip bir şekilde; hadsiz bir şefkat-i mukaddese ve nihayetsiz bir muhabbet-i münezzehesi vardır Elbette o şefkat-i mukaddesen ve o muhabbet-i münezzeheden gelen hadsiz bir şevk-i mukaddes vardır Ve o şevk-i mukaddesten gelen hadsiz bir sürur-u mukaddes vardır Ve o sürur-u mukaddesten gelen, tâbiri câiz ise, hadsiz bir lezzet-i mukaddese vardır Ve elbette o lezzet-i mukaddese ile beraber; hadsiz onun merhameti cihetiyle faaliyet-i kudreti içinde, mahlukatının istidatları kuvveden fiile çıkmasından ve tekemmül etmesinden neş´et eden, o mahlukatın memnuniyetlerinden ve kemallerinden gelen Zât-ı Rahman ve Rahim´e ait, tâbiri câiz ise, hadsiz memnuniyet-i mukaddese ve hadsiz iftihar-ı mukaddes vardır ki; hadsiz bir surette, hadsiz bir faaliyeti iktiza ediyor Ve o hadsiz faaliyet dahi, hadsiz bir tebdil ve tağyir ve tahvil ve tahribi dahi iktiza ediyor ve o hadsiz tağyir ve tebdil dahi; mevt ve ademi, zeval ve firakı iktiza ediyorBir zaman, hikmet-i beşeriyenin masnuâtın gayelerine dâir gösterdiği faideler nazarımda çok ehemmiyetsiz göründü Ve ondan bildim ki, o hikmet abesiyete gider Onun için feylesofların ileri gidenleri, ya tabiat dalâletine düşer veya Sofestai olur veya ihtiyar ve ilm-i Sâni´i inkâr eder veya Halika "mûcib-i bizzat" der M)
FA´ALÜN LİMA-YÜRİD "Kayyumiyet sırrıyla ve faaliyet-i daimesiyle her an istediğini istediği gibi yapar" meâlinde bir âyettir
FABRİKA Sanayi mâmüllerinin büyük ölçüde imal edildiği yer
FACİ´ (Fâcia) Büyük belâ Musibet Acıklı Elem verici hâdise (Dram)
FÂCİA-ENGİZ Fâcialı Çok acıklı
FÂCİA-NÜVİS f Acıklı ve hazin tiyatro romanı yazan kimse
FACİAT Fâcialar, belâlar, musibetler
FACİR Haktan sapan Haram ve günaha dalmış kötü insan Günah işleyen (Bak: Fecir)
FACİRE Kötü hayata alışmış, ahlâksız kadın Günahkâr
FADIL (Bak: Fâzıl)
FADIR (C: Füdr) Zayıf * Âciz, güçsüz * Yaşlı dağ keçisi
FA´FA´ Kasap * Çoban Hafif kimse
FA´FAA Çobanın koyunu çağırması Çağırıp "fâfâ" demek
FA´FAÎ Koyun çobanı
FAĞFUR Yarı şeffaf Çin porseleni Çok kıymetli porselenden yapılan yemek kabı Çin yapısı * Eskiden Çin İmparatoruna verilen isim
FAGIRE Hind nilüferi denilen bitkinin kökü
FAGOSİT yun Organik yahut inorganik maddeleri alıp sindirebilen hücre
FAGR Açmak

Alıntı Yaparak Cevapla

Osmanlıca Sözlük Lügat F Harfi

Eski 11-04-2012   #2
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Osmanlıca Sözlük Lügat F Harfi



F Harfi

FAHAMET (Fehâmet) Büyüklük Kadr ü şânı yüksek (Eskiden büyük zatlara veya sadrazamlara karşı kullanılan hitab şekli idi Fehametli Sultânım gibi)
FAHAMET-LÛ Osmanlı İmparatorluğu devrinde sadrazama, prenslere ve Mısır Hidivi´ne verilen bir ünvan
FAHAMET-PENAH f Yegâne müracaat edilecek en büyük makam
FAHEKA Vurulduğu yerden kan çıkartan kılıç ve neşter parçası
FAHH Ağ, kapan, tuzak
FAHH-UL FÂR Fare kapanı
FAHHAM Kömürcü
FAHHAR Çok öğünen Çok iftihar eden Fahur * Çanak, Çömlek Toprak testi
FAHHARE Ağaç kap
FAHHARÎ Çanak, çömlek, testi ve bardak yapan kimse
FAHHAŞ Her cins fenalık ve kötülükleri şahsında toplamış olan kimse
FAHİM Akıllı Anlayışlı
FAHİM (Fahm dan) İtibâr ve nüfuz sâhibi olan, büyük zât
FAHİMÂNE f İtibar ve nüfuz sahibi kimseye yakışır şekilde, fahim olana yakışacak surette
FAHİR (Fâhire) İftihar eden Kendi amelini ve kendini beğenen Övünen * Şa´şaalı Ağır Parlak Şanlı * Büyük ve iyi nesne * Koruğu büyük çekirdeksiz hurma * Memeleri büyük deve
FAHİŞ Ahlâka uymaz ve terbiyesiz olan * Haddi tecavüz eden Mübalâğalı * Çok bahil Nekir ve yaramaz şey
FAHİŞE Ahlâksız ve hayâsız kadın Namusunu korumayan kadın * Allah´ın menettiği şey * Zâniye Kahbe
FAHİTE (C: Fevâhit) Yabani güvercin
FAHL İleri gelen Üstün Hatırı sayılır adam * Erkek (hayvan) * Aygır * Beyitler, hadis-i şerifler, rivâyetler anlatan kimse
FAHL Yavaşlık, hilm
FAHM Büyük, kebir, ulu
FAHM Kömür Karbon * Susmuş Nefesi kesilmiş
FAHM-İ HAYVANÎ Hayvan kemikleri yakılarak elde edilen hayvan kömürü
FAHM-İ MA´DENÎ Mâden kömürü
FAHM-İ NEBATÎ Bitkisel kömür
FAHMÎ (Fahmiyye) Kömürümsü, kömürle alâkalı
FAHMİYYET Karbonat Kömürleşmiş olan şey
FAHR Övünme Yaptığını sayarak övünme Övülmeye sebeb olacak kimse Fazilet Büyüklük Şeref
FAHR-İ KÂİNAT (Fahr-i Âlem, Zübde-i Kâinat, Seyyid-i Kâinat) Peygamberimiz Hz Muhammed´in (ASM) nâmları Bütün âlemin kendisi ile şeref bulduğu, iftihar ettiği Hz Muhammed (ASM) (Bak: Mefhar)
FAHREDDİN-İ RAZÎ (Milâdi 1149-1209) Büyük bir müfessir-i Kur´andır Fizik, matematik ve tıb hakkında eserleri de vardır
FAHRÎ Karşılıksız olarak Parasız olarak * İftiharla Övünerek
FAHRİYE Bir kimsenin kendini medih için söylediği söz veya şiir Fahre mensub ve müteallik olan
FAHRİYYEN Gönülden isteyerek Karşılıksız olarakFAHRUL İSLAM $ (Pezdevî): Mavera-ün Nehir´deki Hanefî fukahasının meşhurlarındandır Hicri 482 tarihinde Semerkant´ta vefat etmiştir
FAHS Bir şeyin içyüzünü araştırma, aslını tetkik etme * Ayırtmak * Bahsetmek * Seyirtmek * Sıçramak
FAHŞA Büyük günahlar Çirkinlikler Zina gibi şehevâta tâbi olmakta ifrat ile alâkadar olan günahlardır ki, lisanımızda fuhşiyat tâbir olunur Ve bunlar, insanların en çirkin hâlleridir
FAHUR Çok övünen, çok iftihar eden Mütekebbir Tekebbür ve taazzum edici
FAHUR Bir fesliğen cinsi
FAHURANE f Kendini beğenerek Kendini medhederek Çok övünerek
FAHZ Uyluk Kalça Bacağın kalçadan dize kadar olan kısmı * Bir kimsenin en yakın aşiretinden olan cemaat
FAHZ Büyüklenmek, kibirlenmek
FÂİDE (C: Fevaid) Kazanç, kâr, nef´, menfaat İstifadeye sebeb Yararlılık, işe yarama
FÂİDE-MEND f Kârlı, faydalanan, menfaat elde eden
FAİH (C: Fevâih) Meyve ve çiçek kokusu
FÂİK Üstün, üstünde Diğerinden daha değerli ve üstün Her şeyin güzide ve a´lâsı Âli * Başın boyun ile bitiştiği yer
FÂİK-ÜL AKRÂN Akranlarından daha üstün
FAİKİYYET Üstünlük Kıymetlilik
FÂİL İşi yapan Fiili işleyen * Gr: Masdarın mânasını meydana getirene denir
FÂİL-İ HAKİKÎ Bir işte hakiki te´sir sahibi Onu hakkı ile yapan (Allah CC)
FÂİL-İ HAYR Hayır işleyen, hayır sahibi
FÂİL-İ MUHTAR Re´yinde müstakil olan İstediğini yapmakta serbest olan (Cenab-ı Hak)
FÂİL-İ MÜBAŞİR Huk: Bir şeyi bizzat yapan kimse
FÂİL-İ MÜŞTEREK Huk: İşlenmiş olan bir suçta parmağı olan Suç ortağı
FÂİLİYYET İşleyicilik Müessir olmak Fâile mensub ve müteallik oluş
FAİTE Geçen Fevt olan * Vaktinde kılınmamış olan namaz
FAİZ Ödünç verilen para için alınan ve şer´an haram olan kâr Faizin iş hayatındaki mânası, "sen çalış, ben yiyeyim"dir Küçük tasarruf sahiplerinin paraları bankalarda toplanıp, büyük yekûnlere ulaşır Banka bu parayı aldığından daha büyük faizle iş sahiplerine kredi olarak verir İstihsâl edilen (üretilen) malların fiatına masraf olarak bu faiz eklenir Böylece malların fiatı faiz yüzünden %50 civarında veya daha fazla artar Bu malı satın alanlar, ödedikleri fiatla birlikte vaktiyle yatırımcının ödediği faizi kendileri ödemiş olurlar Böylece tasarruf sahipleri bankadan aldıkları faizden çok daha fazlasını bu malı satın almakla geri ödemiş olurlar Ayrıca fiatların yükselmesiyle dar gelirlilerin haklarına tecavüz etmiş olurlar Çalışmadan para alıp vermekle zenginleşen bir zümrenin türemesine de sebep olurlar İslâm, faizi haram kılmakla bu haksızlıkları önler (Bak: Riba) * Taşan, dolan
FAİZ (Fevz den) Dilediğine eren Başaran Korktuğundan kurtulan Üstün gelen Necat bulan * Kapının üstündeki eşik
FAJ (FÂJE) f Esneme
FAK´ (FIK´) (C: Fıkıa) Bir cins beyaz yumuşak mantar
FAK Yaşlanmış, ihtiyar kimse
FÂKA(T) Zaruret, ihtiyaç Yoksulluk, fakirlik
FÂKA-İ ŞEDİDE şiddetli ihtiyaç
FAKAD Beş parmak dedikleri otun tohumu
FAKAHAT El ayası
FAKAHET Şeriat bilgisinde âlimlik Fıkıh bilgisinde mütehassıslık Anlayışlı olmak (Bak: Fıkıh)
FAKAHETLÛ Evvelce müftüler hakkında kullanılmış olan resmî bir lâkab
FAKAKA Ahmak adam
FAKAKI´ Su üstünde olan kabarcıklar
FAKAM Bir kimsenin ağzını yumduğunda alt dişlerinin öne çıkıp, üst dişleriyle üstüste gelmesi * Dolmak, imtilâ olmak
FAKARE (C: Fikar) Omurga kemiği
FAKAT ("Fa" ile "kat" dan müteşekkil) Hemen, yalnız, ancak, yeter, bes, gerçi, her ne kadar, lâkin, ammâ
FAKD Bulunmamak, bir şeyi kaybetmek Belirsiz olmak * Talebetmek, istemek
FAKD-ÜL AHBAB Ahbabsızlık, dostsuzluk Ahbabın bulunmayışı
FAKD-I NAKD Para yokluğu
FAKE Fakirlik
FAK´E Uyumak
FAKFAKA Köpeğin korkudan ürümesi
FAKFAKA Ahmak adam
FAKFON Kim: Çinko, nikel ve bakırdan yapılan gümüş görünüşünde bir halita
FAKHA Her nebatın yeni açmış çiçeği * Bir yıldız adı * Dübür halkası
FAKIA Zahmet, meşakkat
FAKID Oğlunu veya eşini kaybetmiş kadın
FAKIRA Büyük musibet, zahmet, meşakkat Dâhiye Belleri kırıp parçalayan şiddet
FAKİD Az rastlanan şey Nâdir bulunabilen nesne
FAKİH (Fâkihe) Yaş meyve, yemiş, yaş hurma ağacı * Şenlendiren, sevindiren
FAKİH Fıkıh ilmini bilen İslâm hukukçusu * Zeki, anlayışlı kimse
FAKİHE (C: Fevâkih) Yemiş, yaş meyve
FAKİHET-ÜL CENNET Cennet meyvesi
FAKİHET-ÜŞ ŞİTA Kış meyvesi * Mc: Ateş
FAKİHİYY (FÂKİHANÎ) Yemiş satan kimse
FAKİR Biçâre, muhtaç, yoksul İslâm dini, ev kirası, yiyecek, içecek, giyecek, ilaç, yakacak gibi zorunlu ihtiyaçları karşılandıktan sonra yılda 96 gram altın alabilecek kadar geliri olmayanları fakir sayar Fakirlerden vergi alınmaz, İslâm devleti zorunlu ihtiyaçlarını karşılamada, tedavi, tahsil (öğrenim), yolculuk gibi durumlarda fakirlere yardım eder Çağımızda insanların çoğunun yoksun olduğu sosyal güvenliğe kavuşturur Bu sebeple de fakir-zengin arasında düşmanlık, zıddiyet, gerginlik, çatışma olmaz Toplumda denge, huzur, mutluluk, sükun ve sosyal adalet sağlanır (İnsanlardan istiğna ederek kendini ibadet ve tâata, Kur´an ve iman ve İslâmiyet hizmetine vakfeden zâtlara da mânen zengin mânasına fakir denildiği de görülmüştür)
FAKİRÂNE f Fakir bir kimseye yakışacak surette Fakircesine
FAKİRHÂNE Mütevazilikle söz söyleyen kişinin evi
FAKÎS Çiftçilerin kullandığı âletlerden halka gibi bir demir
FAKKAH Ezhar otunun çiçeği
FAKLEYUN Semizotuna benzer bir ot
FAKR İhtiyaç, yoksulluk * Azlık, muhtaçlık * Cenab-ı Hakk´a karşı fakrını, ihtiyacını hissetmek * Tas: Kendisindeki bütün her şeyin Allah´a âit olduğunu bilmek(Gecede zulümat, nasıl nuru gösterir Öyle de: İnsan, zaaf ve acziyle, fakr ve hâcâtiyle, naks ve kusuru ile, bir Kadir-i Zülcelâl´in kudretini, kuvvetini, gınâsını, rahmetini bildiriyor ve hâkezâ Pekçok evsâf-ı İlâhiyyeye bu suretle âyinedarlık ediyor Hattâ hadsiz aczinde ve nihayetsiz za´fında, hadsiz a´dasına karşı bir nokta-i istinad aramakla, vicdan daima Vâcib-ül Vücud´a bakar Hem nihayetsiz fakrında, nihayetsiz hâcâtı içinde, nihayetsiz maksadlara karşı bir nokta-i istimdat aramağa mecbur olduğundan vicdan daima o noktadan bir Ganiyy-i Rahim´in dergâhına dayanır; dua ile el açar Demek her vicdanda şu nokta-i istinat ve nokta-i istimdat cihetinde iki küçük pencere, Kadir-i Rahim´in bârigâh-i rahmetine açılır, her vakit onunla bakabilir S)
FAKR-ÜD DEM Kansızlık
FAKR-I HÂL Fakirlik hâli
FAKR-I MUTLAK Mutlak fakirlik Mü´min bir kulun Cenâb-ı Hakka karşı mutlak muhtaç halde olduğunu bilişi Nihayetsiz muhtaç olduğu Allaha (CC) ve emirlerine tam teslimiyyetle sığınması hâleti
FAKR-PİŞE f Fakirliğe alışmış, fakirlik içinde, muhtaçlık içinde
FAKS Kırmak, kesr
FAKS (FEKUS) Ölmek * İfsat etmek
FAKTÖR Fr Bir neticeyi meydana getiren unsurlardan her birisi Amil
FAKUS Hıyar * Kavun
FAKÜLTE (Fr Faculty) Üniversitelerin, ihtisas mevzuu bakımından ayrılmış kollarından her biri * Hassa, meleke, iktidar Kabiliyet, kuvvet
FAL Uğur Baht Tali´ (Bak: Tefe´ül)
FAL-İ HAYR İyi alâmet ve işaret Uğur
FA´L İşlemek mânâsına mastar
FALAK Tomruk * Falaka * Sabah aydınlığı
FALAKA İki ucunda bir ipin iki uçları bağlı, bir sırıktan ibaret olan ceza âleti
FÂLIK Çatlatan Açan Büyümesi için tohumu açan, yaratan (Allah CC)
FÂLIK-ÜL HABBİ VENNEVÂ Tohum ve çekirdekleri açarak büyüten (Allah CC)
FALÎ Falcı kimse
FALİC Felce uğramış * Vücudun bir kısmını veya her tarafını tutmaz hale koyan hastalık * İsabeti çok olan ok
FALİC f Muzaffer, galib Muvaffak
FALİH İsteğine kavuşan Kurtulan Felâh bulan * Toprak süren Çiftçi
FALÎZ (C: Fevâliz) Bostan
FALS Halâs etmek, kurtarmak
FALT (FELÂT) Ansızlık

Alıntı Yaparak Cevapla

Osmanlıca Sözlük Lügat F Harfi

Eski 11-04-2012   #3
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Osmanlıca Sözlük Lügat F Harfi



F Harfi

FA´M Dolu
FÂM f Renk, levn
GÜL-FÂM Gül renkli
SEBZ-FÂM Yeşil renkli
FAMİLYA Fr Aile Soy Zevce Kadın * Aynı cinsten olan nebat grubu Aynı soydan veya cinsten olan Aralarında benzerlik bulunan grup
FAMİYY Yemiş satıcı, meyve satan kimse
FANATİK Fr Bir dinin veya mezhebin çok aşırı taraftarı olan
FANİ Muvakkat, kaybolan, gelip geçici, devamlı olmayan, misâfir (İnsan hangi bir şeye teveccüh ederse, onunla bağlanır ve onda fâni olur İİ)(Ey insanlar! Fâni, kısa, fâidesiz ömrünüzü; bâki, uzun, fâideli, meyvedâr yapmak ister misiniz Madem istemek, insaniyetin iktizasıdır Bâki-i Hakiki´nin yoluna sarfediniz Çünkü: Bâkiye müteveccih olan şey, bekanın cilvesine mazhar olur Madem, her insan gayet şiddetli bir surette uzun bir ömür ister, bekaya âşıktır ve mâdem bu fâni ömrü baki ömre tebdil eden bir çare var ve mânen çok uzun bir ömür hükmüne geçirmek mümkündür Elbette insaniyeti sukut etmemiş bir insan o çareyi arayacak ve o imkânı bilfiile çevirmeğe çalışacak ve tevfik-i hareket edecek İşte o çâre budur: "Allah için işleyiniz Allah için görüşünüz Allah için çalışınız Lillâh, Livechillâh Lieclillâh rızâsı dâiresinde hareket ediniz O vakit sizin ömrünüzün dakikaları seneler hükmüne geçer L)
FANİD Bayat şeker
FANİYYET Fânilik, ölümlülük
FANTAZİYE yun Yalandan gösteriş, boş debdebe Zâhirî süs ve zinet Lüzumlu ihtiyaçtan olmayan ve zevk için kullanılan pahalı eşya(Sefahet ve dalâlette bozulmuş ve İsevi dininden uzaklaşmış Avrupa! Deccal gibi birtek gözü taşıyan kör dehan ile ruh-u beşere Cehennemî hâleti hediye ettin! Sonra anladın ki, bu öyle ilâçsız bir illettir ki, insanı âlâ-yı illiyyînden, esfel-i sâfilîne atar Hayvanatın en bedbaht derecesine indirir Bu illete karşı bulduğun ilâç, muvakkaten ibtal-i his hizmeti gören cazibedar oyuncakların ve uyutucu hevesat ve fantaziyelerindir Senin bu ilâcın, senin başını yesin ve yiyecek!Bedbahttır o kadın ki; zevcinin fıskına bakar, onu başka bir surette taklid eder Veyl o zevc ve zevceye ki; birbirini ateşe atmakta yardım eder Yâni; medeniyet fantaziyelerine birbirini teşvik eder L)
FANTEZİ yun Çeşitli ve süslü Müsrifane süs isteğinden doğan hayal hareketi ile yapılmış süslü eşya veya süslenmek Ağırbaşlı olmayan
FANUS yun Fener Sâbit ve süslü fener * Kim: Bazı şeylerin üstüne kapatmak için camdan yapılmış kapak
FAR Fr Otomobil, kamyon gibi nakil vasıtalarının önündeki kuvvetli lâmbalar
FÂR Fâre, sıçan
FAR´ Budak ve ağaç başı * Her şeyin alâsı İyisi * Her kavmin şereflisi
FARABÎ (Mi: 870-950) Aristo felsefesinin İslâm âleminde yayılmasına yol açmış bir filozoftur Aristo´dan sonra gelen mânasına, kendisine Muallim-i Sâni nâmı verilmiştir Eserlerinin İbn-i Sina üzerinde büyük te´siri vardır "Kanun" denilen bir çalgı âletinin mucididir Asıl adı Ebu Nâsır Muhammed´dir
FARAKLİT İncilde mezkur olan Hz Muhammed´in (ASM) ismidir El-Faraklit, El-Baraklit de hamdeden, hak ile bâtılı birbirinden ayıran, fâruk, hakperest mânalarına gelir
FARAN İncil´de Mekke dağlarına verilen isim Hz Peygamber´in (ASM) Faran dağlarında zuhur edeceği İncil´de haber verilmiştir
FARAŞ (Feraşe den galat) Süprüntüleri toplamağa ait kulplu kutu, kürekçik Süpürge (Bak: Ferraş)
FARAT Öne çıkan, geçen * Issız yerlerde konan nişan ve işaret * Kervan halkından önce su yerine varıp sakalık eden kimse
FARAZA (Esası: Farzâ) Meselâ, öyle sayalım ki, farzedelim ki, ola ki, tutalım ki
FARAZÎ (Bak: Farzî)
FARAZİYE (Fr: Hipotez) Var sayma, kabul Bir hâdiseyi, bir olayı açıklamak, bir düşünceyi isbat etmek için isbatı yapılmamış başka düşünceleri dayanak olarak alma Müsbet ilimlerde araştırmanın bir merhalesini meydana getirir İncelenen hâdiseyi açıklaması muhtemel olan faraziyeler düşünülür Faraziyenin doğruluğu hakkında bundan çıkarılacak mantıkî düşünceler belirlenir, bu sonuçların hakikatta var olup olmadığı görme ve deneme yoluyla kontrol edilir Buna da tahkik (doğrulama) denir Netice doğrulanırsa faraziyenin doğruluğu isbatlanmış olur ve faraziye kanunlaşırBazı cahiller, ilimde tahkik edilmemiş faraziyeleri doğru hüküm zanneder Faraziyenin doğruluğu hakkında ileri sürülen fikirleri de isbat zanneder Oysa bu isbat değil, iddiadır Doğruluğun müşahede ve deneme ile isbatlanması gerekir Müsbet ilimlerde durum budur
FARFARA Hafif meşreblik Gürültülü Gürültüye boğmak * Akılsızlık
FÂRIK (Fârıka) Tefrik eden, farkeden, ayıran Ayrılmasına, farkolunmasına sebeb olan alâmet
FÂRIKAT Farkedenler, ayıranlar, farkediciler
FARIT Geçmiş, önceki, önde bulunan Sâbık, mukaddem
FARİ´ Yüce nesne
FARİC (Ferec den) Keder ve tasadan kurtaran
FARİG İşini bitirmiş, boş kalmış, alâkasını kesmiş, rahat, vazgeçmiş, çekilmiş * Fık: Tasarrufu altında olan mülkün kullanma ve tasarruf hakkını başkasına devreden
FARİG-ÜL HAL Hali rahat, hali vakti iyi olan
FARİH (C: Fevârih-Füreh) Gayretli davar * Akıllı kişi
FARİS İran İranlı * Binici, süvâri * Ferasetli, anlayışlı * İrandaki Şiraz vilâyeti
FARİSAN (Fâris C) Osmanlı İmparatorluğunun kuruluş devrelerinde eyâletlerde hudutlardaki muhafız askerler
FARİSÎ Acemce, Farsça İran´la alâkalı ve ona müteallik İran dili veya halkı ile alâkalı olan
FARİSİYYAT Fars edebiyatı, İranlıların edebiyatı
FARİZ Yaşlı
FARÎZA Borç, vazife Allah´ın açık emri olup, yapılması şart olan vazife * Fık: Ölen bir kimsenin mirasından mirasçılara düşen hisse, pay
FARÎZA-İ ZİMMET Yapılması mutlaka boynumuza borç olan vazife
FARİZIYY (FERAZIYY) Feraiz bilen kişi
FARK Ayrılık, başkalık Ayırma, ayrılma, seçilme, * Başın tepesi, baştaki saçın ikiye ayrıldığı yer
FARK-I FÂHİŞ Çok fazla, haddini çok aşan fark
FARK-I TÂMM Tas: Dünya ile olan alâkaları tamamen terkederek, ehadiyyet dergâhına tam bir teveccühle istiğrak haleti
FARKADAN (Bak: Ferkadan)
FARMASON Fr Mason Dinsiz, imansız (Bak: Mason)
FARS (Fers) İran´lı * Şark kavimleri
FARS Yarmak * Yırtmak * Kesmek
FART İfrat, çok aşırı olmak Aşırılık * Acele etmek ve ansızın gelmek * Yollara alamet olarak konulan işâret
FART-I GAYRET Gayrette aşırılık
FART-I MUHABBET Muhabbet ve sevgide aşırılık
FART-I ZEKÂ Âdetin üstünde, çok ileri zeki olmak Emsâli bulunmayan zekâvette oluş
FARUK Hak ile bâtılı birbirinden ayıran Haklıyı haksızı ayırmakta çok mâhir olan (Hak ile bâtılı birbirinden tam ayırarak İslâmiyeti kabul ettiği ve islâm nurunu izhar ettiği ve imân ve küfrün arasını fark ve faslettiği için Hz Peygamber (ASM) tarafından Hz Ömer´e (RA) bu isim verilmiştir)
FARUKÎ Hz Ömer (RA) soyuna veya adâletine mensub olan Hz Ömer´e mensub ve müteallik İmam-ı Rabbanî´nin bir lakabı
FARYAB f Dere ve ırmak suyu ile sulanan yer * Eski Horasan´da Belh´e yakın bir şehrin adı
FARZ Bir kimseyi bir vazifeye tayin etmek veya maaş bağlamak Bir kimsenin kendi nefsine âid iken başkasına hibe ettiği muayyen bir şey (Bunun zıddı "karz"dır) * Takdir veya beyan eylemek * Bir şeyi delmek, gedik açmak * Bir dâvaya mevzu ve rükün kılınan husus * Addetmek, saymak, tutmak * Fık: Din hususunda icrası vâcib, terki mâsiyet olan Hükm-ü İlâhî Kur´an-ı Kerim veya Hadis-i Şerifle sâbit olan Cenab-ı Hakk´ın kat´i emri: Şirk koşmamak, iman etmek, namaz kılmak, yalan söylememek gibi
FARZ-I AYN Herkesin yapmaya mecbur olduğu farz Namaz kılmak, yalan söylememek, imân etmek, oruç tutmak gibi
FARZ-I KİFAYE Bir kısım müslümanların yapması ile diğerlerinin günahtan kurtuldukları farz Cenâze namazı kılmak gibi
FARZ-I MUHAL Olması imkânsız olup, var gibi kabul edilen Olmayacak şeyi, olmuş gibi düşünmek
FARZ-I NEBEVÎ (Bak: Sünnet)
FARZ-I ZANNÎ Müçtehidlerce kat´i bir delile yakın derecede kuvvetli görülen, zanni bir delil ile sâbit olan vazifedir ki, amel hususunda farz-ı kat´î kuvvetinde bulunur Buna farz-ı amelî de denir Meselâ: Abdestte mutlaka başı meshetmek bir farz-ı kat´îdir Başın dörtte birini meshetmek bir farz-ı amelîdir
FARZA Diyelim ki, farzedelim ki, öyle kabul edelim ki, ola ki
FARZEN (FARZAN) Farzedelim ki, kabul edelim ki, diyelim ki * Farz olarak Farziyyeti kabul edilerek
FARZÎ Farzedilene, tahmin olunana dair Takdir ve tahmin usulüne dayanan ve ona müteallik
FARZİYE (C: Farziyyât) Bazılarına göre kabul edilir sayılan Mevhum ve itibarî olan Aslı isbat edilmemiş hüküm
FAS´ Hurmanın kabuğunu soymak
FASAFIS Beyaz söğüt dedikleri ağaç
FASAHA Ruşen olmak, parlamak * Hâlis olmak
FASAHAT Doğru ve düzgün söyleyiş Açık ve güzel ifadeli konuşmaFasâhat: Sözün; lâfız, mâna ve âhenk itibariyle kusursuz olmasıdır Diğer tâbirle, lâfızların söylenişinin tatlı, mânasının da söylenirken hemen zihne girmesidir Bu keyfiyetlerin birincisi, kelime ve cümle âhengi ile, ikincisi de kullanan kimsenin kelime hazinesi ve seçme kudreti ile alâkalıdır Fasâhatin daha yüksek derecesine belâgat denir ki; fasih bir sözün, yerine ve adamına göre söylenmesidir Her beliğ söz, yerine göre denmemişse, beliğ olamaz (Edb S)Kelimenin aslı: "Sütün köpüğü gidip hâlis kalması" mânasına idi Sonra bir şeyin sâfi ve şaibelerden, şüphelerden hâlis olmasında kullanılmıştır Bir şeyin belli ve âşikâr olması (LR)(Lâfzındaki fesahat-ı harikasıdır Evet Kur´an mânen üslub-u beyan cihetiyle fevkalâde beliğ olduğu gibi lâfzında gayet selis bir fesahati vardır Fesahatin kat´i vücuduna, usandırmaması delildir ve fesahatin hikmetine, fenn-i beyan ve maaninin dâhi ulemasının şehadetleri bir bürhân-ı bâhirdir Evet, binler defa tekrar edilse usandırmıyor Belki lezzet veriyor Küçük basit bir çocuğun hâfızasına ağır gelmiyor; hıfzedebilir En hastalıklı, az bir sözden müteezzi olan bir kulağa nâhoş gelmiyor, hoş geliyor Sekeratta olanın damağına şerbet gibi oluyor Zemzeme-i Kur´an onun kulağında ve dimağında aynen ağzında ve damağında mâ-i zemzem gibi leziz geliyor Usandırmamasının sırr-ı hikmeti şudur ki: Kur´an, kulube kut ve gıda ve ukule kuvvet ve gınâdır ve ruha mâ ve ziyâ ve nüfusa devâ ve şifâ olduğundan usandırmaz Hergün ekmek yeriz, usanmayız Fakat en güzel bir meyveyi hergün yesek, usandıracak Demek Kur´an hak ve hakikat ve sıdk ve hidayet ve hârika bir fesahat olduğundandır ki, usandırmıyor, daima gençliğini muhafaza ettiği gibi tarâvetini, halâvetini de muhafaza ediyor Hattâ Kureyşin rüesâsından müdakkik bir beliğ, müşrikler tarafından, Kur´anı dinlemek için gitmiş Dinlemiş, dönmüş, demiş ki: "Şu kelâmın öyle bir halâveti ve tarâveti var ki kelâm-ı beşere benzemez Ben şairleri, kâhinleri biliyorum Bu onların hiç sözlerine benzemez Olsa olsa etbâımızı kandırmak için sihir demeliyiz" İşte Kur´an-ı Hakîm´in en muannid düşmanları bile fesahatinden hayran oluyorlar S)
FASAHAT-PERDÂZ f Güzel ve açık konuşan Fasih konuşan
FASAL Ek Bilek
FASD Kan alma, hacamet * Damar kesmek
FASDA´ "Fe" takip edatından sonra fiilinin emr-i hâzırı
FASETE Fr Tıraş olunmuş elmasın yüzlerinden her biri
FÂSIK (Fısk dan) Günahkâr Hak yolundan hâriç olan Allah´ın emirlerine karşı zıt hareket eden Büyük günahı işleyen veya küçük günahta ısrar eden kimse(Ey bedbaht fâsık adam! Fâsıkların kesretine bakıp aldanma ve "ekseriyetin efkârı benimle beraberdir" deme! Çünki fâsık adam, fıskı istiyerek ve bizzat taleb edip girmemiş; belki içine düşmüş çıkamıyor Hiç bir fâsık yoktur ki, sâlih olmasını temenni etmesin ve âmirini ve reisini mütedeyyin görmek istemesin İllâ ki, El-iyâzübillâh! irtidat ile vicdanı tefessüh edip, yılan gibi zehirlemekten lezzet alsın) (RN)
FÂSIK-I MAHRUM Günah işlemeye hazır olduğu halde fırsat bulamayan
FÂSIK-I MÜTECÂHİR Açıktan açığa kimseden sıkılmadan günah işleyen İşlediği günah ile övünen günahkâr kimse (Böylelerin aleyhinde konuşmak gıybet sayılmaz)
FÂSIL Fasıllara ayıran Kısım kısım eden
FÂSILA Bend Kısım Bölük Durak * Mevsim * Mebhas
FÂSILA-İ SALTANAT Yıldırım Bayezid´in Ankara savaşında Timur´a esir düşmesinden, Çelebi Mehmed´in pâdişah olmasına kadar geçen zaman
FÂSİC Semiz * Yüklü olmayan kısır deve
FÂSİC Kısır, semiz davar
FÂSİD(E) Bozguncu * Doğru olmayan Bozuk Müfsid * Yanlış olan * Fık: Aslen sahih olup, vasfen sahih olmayan Yani, kendi nefsinde meşru´ iken gayr-i meşru´ bir şeye yakınlığı sebebiyle meşru´iyyetten çıkan şeydir İbadet hususunda fâsid ile bâtıl aynı şeydir Meçhul bir şeyi satmak gibi (Bak: Bâtıl)
FÂSİD-ÜL MİZAC Ahlâkı ve iyi huyları ifsad eden
FÂSİD DAİRE Man: A yı B ile, B yi A ile ispat etmek Bir düşünceyi isbat etmek için isbat edilmemiş başka bir düşünceyi delil olarak kullanmak ve bunu da isbat için isbatı istenen ilk düşünceyi doğru sayıp buna delil diye kullanmak Yani isbat edilen ile isbat edeni birbirine delil saymak olup isabetsizdir
FÂSİH (Fesh den) Vazgeçen Dağıtıcı Bozguncu Fesheden * Çürüten
FÂSİH-İ ŞİRKET şirketi fesheden
FASÎH Fasahat sâhibi Hatasız olarak söyleyen Açık ve güzel konuşan
FASÎHANE f Fasahatli, fasih olana yakışır tarzda Açıklıkla
FASİKA Fâre
FASİKÜL Fr Bir kitabın ayrı bir kapak içinde satılan bölümlerinden her biri
FASÎL (C: Fisâl-Fuslân) * Hâkim * Kale duvarından kısa duvar * Deve yavrusu
FASÎLE (C: Fesâil) Anababa, ebeveyn, âile * Familya, bir cinsten olan bitkilerin hepsi
FASÎS Seyelan etmek, akmak
FASİT DAİRE (Bak: Fâsid daire)
FASL (Fasıl) İki şey arasındaki ek yeri Mafsal * Hak söz Hak ile bâtılın arasını fark ve temyiz ile olan hüküm ve kaza (Buna "Faysal" da denir) Halletmek Ayrılma Çözme * Bölüm * Mevsim * Aynı makamda çalınan şarkı * Çocuğu memeden kesmek * Birini zemmetmek Gıybet
FASL-I BAHAR İlkbahar
FASL-I GÜL Gül mevsimi, ilkbahar
FASL-I HARİF Güz mevsimi
FASL-I HAZÂN Sonbahar, güz
FASL-I HİTÂB İki söz arasını ayıran kelime veya isimlerden biri Önsözden sonra asıl maksada giriş * Fık: Şahitlerin gösterdiği delil veya yeminlerinden sonra hâkimin hükmetmesi * Hakkı bâtıldan ayırarak, nizaı ayırt edip kesmek ve halletmek Herşeyi kemal-i vüzuh ile fasledip hakikatını göstermek
FASL-I ŞİTÂ Kış mevsimi
FASL-I ZAMANIN SAHİFE-İ SELÂSESİ Geçmiş, şimdiki ve gelecek zaman * Asr-ı saadetten evvelki devir, Asr-ı saadet ve ondan sonraki zamanlar
FASM Bir şeyi tam kesmeyip ilişik bırakmak
FASS Yüzük taşı * Kemiğin oynak yeri * Meyve içi Lüb * Kitabın bend ve mebhası * Mektup ve emsâlinin mühürünü açmak * Mc: Gözbebeği
FASSAD (Fasd dan) Kan alıcı, kan alan * Cerrah
FASSAL Dedikoducu Herkesin kusurunu sayıp döken * İnsanları medh ü sena eden kimse
FASSAS Yüzük taşı yapan kimse
FASUR Gümüş tabak
FASYE Darlıktan ve belâdan kurtulmak
FAŞ Meydana çıkmış Yayılmış * Anlaşılmış olan
FAŞİST Fr Faşizm taraftarı
FAŞİYE (C: Fevâşi) Koyun, deve ve benzeri hayvanat gibi doğurup çoğalan mal cinsi
FAŞİZM Fr Irkçılığa dayanan diktatörlük rejimi

Alıntı Yaparak Cevapla

Osmanlıca Sözlük Lügat F Harfi

Eski 11-04-2012   #4
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Osmanlıca Sözlük Lügat F Harfi



F Harfi

FATANET (Fetânet) Zihin açıklığı Çabuk kavrayış ve anlayış Sağlam anlayış Fıtnetlik * Müteyakkız oluş * Peygamberlerin sıfatlarından biridir
FAT´E Vurmak * Yarmak * Cimâ etmek * Yere vurmak
FATH Yassı ve enli olmak
FATIMAT-ÜZ ZEHRA Hz Resul-i Ekremin (ASM), Hz Hatice´den doğma kızı Hicretten 18 yıl önce doğmuş, Hz Ali ile evlenmiş ve Hz Hasan ve Hüseyin´in vâlideleri olmuştur Peygamberimizden (ASM) 6 ay sonra dâr-ı bekaya göçmüştür (Radıyallahü anha)
FATIMÎ (Fâtımiyye) Hz Fatıma Sülâlesinden olmak iddiasında bulunan, önce kuzey Afrika, sonra Mısırda hükümet süren sülâleye mensub meliklerin takındıkları isimdir (Mi: 910-1171) İsmâiliye nâmında bâtıl fırkadandırlar Salâhaddin-i Eyyubî, ordusu ile, Fâtımîlerin hâkimiyetine son verdi
FATIN (Fıtnat dan) Fıtnat sahibi, zihni açık, uyanık İleri derecede akıllılık
FÂTIR Benzeri bulunmayan şeyi yaratan Hârika üstün san´atiyle yaratan Halkedici Allah (CC)
FÂTIR-ÜS SEMÂVÂT Gökleri yaratan, Allah
FÂTIR SURESİ Kur´an-ı Kerim´in 35 suresi Melâike Suresi de denir Mekkîdir
FÂTİH Açan, fetheden Teshir eden, zapteden * Kapıları selâmet üzere açan, Cenab-ı Hak
FÂTİH SULTAN MEHMED HAN (1432 - 1481) En meşhur Osmanlı Padişahlarındandır ll Murat Han´ın oğlu ve ll Bayezid Han´ın babası ve 7 pâdişahtır Edirne´de doğmuş ve Gebze´de vefat etmiştir Resul-i Ekrem´in (ASM) medhine mazhar olmuştur Peygamberimiz "İstanbul mutlak fetholunacaktır" müjdesini vermişti ve onu feth eden kumandan ve askerlerini medh ü senâ etmişti Dört-beş lisan bilen Sultan Fâtih, saltanatı boyunca büyüklü küçüklü 17 devleti aldığı gibi 29 Mayıs 1453 Salı günü İstanbul´u fethederek İslâma kazandırdı ve orta çağa son verdi En eski ve büyük Bizans Kilisesi olan Ayasofya´yı putlardan temizledi ve orasını sâdece Cenab-ı Hakk´a ibadet edilen camiye çevirdi ve kıyamete kadar câmi´ kalmasını yazılı vasiyet ile vakfeyledi, Müslüman Türk milletine bıraktı (R Aleyh)(Meşhur İslâm seyyahı ve tarihçisi Evliya Çelebi, Seyahatnâme´sinde diyor ki: "İlk İstanbul kadısı (hâkimi) olan Hızır Bey Çelebi´nin huzurunda, haşmetli padişah Fâtih ile bir Rum mimarı arasında şöyle bir muhakeme cereyan eder:Büyük bir âbidenin inşasında kullanılacak iki mermer sütunu Fâtih, bir Rum mimarına teslim eder Mimar da, Fâtih´in arzusunun hilâfına olarak, bu sütunları üçer arşın kesip kısaltır Fâtih, cezaen Rum mimarının elini kestirir Rum mimarı da, Fâtih aleyhine dâva açar Bunun üzerine mahkemeye celb edilen Büyük Padişah, baş köşeye geçmek istemiş Birden bire, hâkimin şu ihtariyle karşılaşmış: - Oturma Beyim! Hasmınla mürafaa-i şer´i olacaksın; ayakta beraber dur!Hızır Bey Çelebi; bu koca şanlı padişah-ı maznuna, haksız el kestirdiği için, kendisinin de kısasa tâbi olduğunu ve elinin kesileceğni bildirirFakat mimar kısası istemediği için, Büyük Fâtih günde on altun tazminata mahkûm olur; ve hatta kısastan kurtulduğu için bu tazminatı kendiliğinden yirmi altuna çıkarır" İslâm mahkemesinin adâletinin şanlı misallerinden biri olan şu misal, bize en haşmetli hükümdarlarla en âciz ferdlerin huzur-u mahakimde müsavi olduğunu gösteriyor İİ)
FÂTİHA Bir şeyin başlangıcı, ibtidası * Mübaşeret Başlamak * Karar vermek * Bir duânın sonunda veya duâya başlarken Fâtiha Suresini okumayı hatırlatan ifade * Kur´an-ı Kerim´in birinci suresi (Bak: Seb´ul mesâni)
FÂTİHA-İ KELÂM Sözün başlangıcı
FATİK (C: Fitâk) Çeri ve öncü olan kimse
FATİK(E) (C: Futtâk-Fevatik) Eline fırsat geçtikçe adam öldüren kimse
FATİM Sütten kesilmiş çocuk
FATİN (Fitne den) Fitne çıkaran Dinden çıkarıp azdıran İğfâl eden
FATİN(E) (Fıtnat dan) Anlayışlı, akıllı, zeki, uyanık
FATİN-ÜL ASR Asrın en zeki, anlayışlı ve akıllısı
FATÎR Tâze şey * Mayalanmış hamur
FATİR Durgun, füturlu, gevşek * Ilık, az sıcak
FATK Kırma, ayırma, yarma, çatlatma * "Kasık yarığı" denilen bir hastalık * Elbisenin dikişlerini sökmek
FATM Kesmek
FATR Bir şeye başlamak * İcab eylemek * Yarık, çatlak * Yarmak * Yaratmak * Oruç tutanın orucunu açması
FATUR Oruç bozacak şey
FATV Bir şeye el ile vurmak * Cimâ etmek
FA-ÜL FİİL Gr: Bir fiilin aslî harflerinden birinci harfi
FAVÎNA Ud-us salib dedikleri nesne ki iki sınıftır; biri erkek olup uzundur, biri dişidir ki ondan kısa olur ve ikisi de kafasızdır
FAVORİ Fr Sakalın kulak hizasından yanağa doğru inen kısmı * Bir müsabakayı kazanacağı tahmin edilen şahıs, takım veya hayvan
FAY Fr Arazide meydana gelen ve bir tarafı yüksek, bir tarafı alçak olan büyük yarık
FAYIK Yüce, âli
FAYİH Kendiliğinden dağılan güzel koku
FAYİHA (C: Fevâyıh) Meyve ve çiçek kokusu * Güzel kokulu nesne
FAYSAL Karar Hüküm Fasıl Hall (Bak: Fasl)
FAZ Fr Ardı ardına gelen değişikliklerin her biri Safha
FAZ´ (FEZÂA) Şiddet * Miktarından tecâvüz etmek, ölçüsünü aşmak Rezillik etmek
FAZA´ Sıkmak * Çıkarmak * Almak
FAZA (C: Fivâz) Zahmet, meşakkat
FAZA Karışık
FAZAH Boz renkli olmak
FAZAHAT (C: Fazâyih) Alçaklık, edepsizlik, hayâsızlık
FAZAİL Faziletler (Bak: Fazl - Fazilet)
FAZAİL-SİMAT Alâmet ve işaretleri faziletten ibaret olan
FAZAİL-İ AHLÂK Ahlâk faziletleri
FAZAİL-İ ÂLİYE Yüksek faziletler
FAZALAT Necasetler, kazuratlar, murdarlıklar, pislikler
FAZAYİH (Fazih C) Ayıplar, rezaletler Sır kabilinden olan kötü hasletlerin açılıp fâş edilmesi
FAZAZET Sertlik, kabalık, kötü sözlülük
FAZC Yarmak * Saç dibinin terlemesi
FAZE Küçük çadır
FAZFAZ Geniş ve bol nesne
FAZFAZA (FAZFÂZA) Elbisenin çok geniş ve bol olması
FAZH (Faziha-Fazâha) Rüsvaylık, rezillik * Yarmak
FAZIL (Fâdıl) Fazilet sâhibi Üstün kimse
FAZILE (C: Fevâzıl) İnsandan başkalarına da geçebilen huy, haslet
FAZδ Korkulu nesne
FAZÎH(A) Çirkin, fena * Utanmaz, rezil
FAZÎH Hurma koruğundan yapılan şarap
FAZÎHA (C: Fazayıh) Alçaklığı, edebsizliği gerektiren iş veya şey
FAZİLET Değer Meziyet, iyilik, ilim ve iman, irfan itibarı ile olan yüksek derece Dinî ve ahlâkî vazifelere riayet derecesi Fazl ve hüner cihetiyle olan yüksek derece Bir şeyin başka şeylerden cemal ve kemal ve fayda cihetiyle üstünlüğü, müreccah olmasına sebep olan keyfiyet (Zâta mahsus hasletin cem´i "fazâil" dir Şecaat, in´am ve ihsan gibi, müteaddid meziyete dair faziletlerin cem´i "fevâzıl"dır)
FAZİLETFÜRUŞ f Kendini faziletli göstermeğe çalışan Fazilet satan
FAZİLETMEÂB f Faziletin sığınağı olan kimse, yâni çok faziletli
FAZİLETMEND f Faziletli, iyi huylu
FAZİLETPERVER f Fazilet sahibi, faziletsever
FAZİR Kırmızı, büyük karınca * Geniş, bol nesne
FAZİZ Tatlı su
FAZÎZ Meni denilen sıvı
FAZL Âlimlere yakışır olgunluk * İmân, cömertlik, ihsan, kerem, ilim, ma´rifet, üstünlük, hüner, tefâvüt, inayet * Artmak * Artık, (bunun zıddı naks´tır) Bir şeyden bakiye kalmak (İman ile hikmet, adâlet, şecâat ve iffet sıfatlarına "fezâil-i asliye" tabir edilmiştir Çünkü bu sıfatlar ile birçok faziletler doğar Onun için bunlara, temel ve esas olan faziletler denilmiştir)(İ´lem Eyyühel - Aziz! Cenab-ı Hakk´ın günahkârları afvetmesi fazldır, tâzib etmesi adldır Evet zehiri için adam, âdetullaha nazaran hastalığa, ölüme kesb-i istihkak eder Sonra hasta olursa, adldir Çünki cezasını çeker Hasta olmadığı takdirde, Allah´ın fazlına mazhar olur Mâsiyet ile azab arasında kavi bir münasebet vardır Hattâ Ehl-i İ´tizal, mâsiyet hakkında, doğru yoldan udûl ile mâsiyeti, şerri Allah´a isnad etmedikleri gibi, mâsiyet üzerine tâzibin de vâcib olduğuna zehab etmişlerdir Şerrin azabı istilzam ettiği, rahmet-i İlâhiyeye münâfi değildir Çünki şer, nizam-ı âlemin kanununa muhaliftir MN)
FAZLA Çok ziyâde, artık, artan * İleri *Gereksiz, lüzumsuz * (C: Fazalât) Kazurat, pislik
FAZU´ Çocukları korkutmak için yapılan çok korkunç suret
FAZZ Kaba ve kötü huylu olan kimse * Karın suyu, mide suyu
FAZZ Kırmak Dağıtmak * Fethetmek, açmak

Alıntı Yaparak Cevapla

Osmanlıca Sözlük Lügat F Harfi

Eski 11-04-2012   #5
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Osmanlıca Sözlük Lügat F Harfi



F Harfi

FE (FA) (Buna ta´kib edâtı denir) "Sonra, hemen" mânalarını ifâde için fiillerin başına getirilen edât harfi (Bak: Harf-i atıf) Bazan mecaz olarak vav yerinde de kullanılır
FE-BİHÂ Daha iyi, bu halde, pek a´lâ, ne a´lâ
FEAME (FEUME) Dolu olmak
FEC´ Bir kimsenin, musibetten dolayı elemli olması * İncinmek * Tasalı olmak, kederli ve hüzünlü oluş
FECA Kirişi çıkmış yay
FECAAT (Fecâet) Merak edilecek hâl, kederlenecek kötü durum Felâket
FECACE (FİCÂCE) Çiğlik, hamlık
FECAYİ´ (Fecîa C) Belâlar, musibetler, felaketler
FECC (C: Ficâc) Açık yer İki dağ arasındaki geniş yol Tarik-i vâsi´
FECCAC Döşek döşeten * Erkek, zevc
FECERE (Facir C) Günah işleyenler, günahkârlar, zinakârlar, fâcirler
FEC´ET Birdenbire
FECFAC (FECÂFİC) Çok söyleyen
FECδ Çok acı veren, acıklı
FECÎA (C: Fecâyi´) Belâ, felâket, âfet, musibet, fâcia
FECİR (Bak: Fecr)
FECM Geniş * Bevletmek, işemek
FECR Tan yerinin ağarması Şafak Sabah vakti, güneş doğmadan evvel şarkta hâsıl olan kızıllık * Bir şeyi genişçe ikiye ayırmak * Günah işlemek Fücur ve fısk işlemek Yalan söylemek * Tekzib eylemek * İsyan ve muhalefet eylemek * Haktan sapmak Meyletmek * Söğmek * Bühtan eylemek * Su akıp gitmek * Karışmak (LR)
FECR-İ ÂTÎ Gelecekteki fecr 1908 meşrutiyet inkılâbından sonra Servet-i Fünun mecmuası etrafından toplanan bir kısım gençlerin kurmak istedikleri ekolün (cemiyetin) adıdır
FECR-İ KÂZİB (Bak: Fecr-i sâdık)
FECR-İ SÂDIK Sabaha karşı şark ufkunda yayılmaya başlayan beyaz bir aydınlık Bunun mukabili birinci fecirdir ki, bir aydınlıktan sonra tekrar aydınlık gider Bu birinci aydınlığa fecr-i kâzib denir Sabah namazının vakti, fecr-i sâdıkta başlar
FECR SURESİ Kur´an-ı Kerim´in 89 suresi
FECS Büyüklenmek, ululanmak, kibirlenmek
FECVA Kirişi çıkmış ve ayrılmış olan yay
FECVE Avlu * Genişlik
FE´D Kebap yapmak * Kül içinde ekmek pişirmek
FEDA´ Kurban * Uğruna verme, gözden çıkarma * Bir yere toplanmış arpa, buğday veya hurma * Hurma ve üzüm kurutulan yer
FEDÂ-YI CÂN Canını verme, canını fedâ etme, kendini kurban etme
FED´A El ve ayağı eğri olan kadın (Müz: Efdâ)
FEDA´ El ve ayağın eğilmesi
FEDAÎ Dâvası ve gayesi uğruna herşeyini çekinmeden feda edebilen
FEDAKÂR f Her türlü zahmetlere göğüs gererek dâvası uğruna sebat eden
FEDAKÂRANE f Canını ve herşeyini feda eder derecesinde Her türlü eziyet ve zahmetlere göğüs gererek, dâvası uğruna sebat edene yakışacak surette
FEDAKİL Emirlerin büyükleri
FEDAME (FEDUME) Yorgunluk * Tembellik
FEDAVİYYE Fedailer Fedai takımı, serdengeçtiler
FEDDAD şiddetli ses Ekinci * Çoban
FEDDAN (C: Fedâdin) Bir çift öküz * Bir günde bir çift öküzle sürülebilen arazi * Daha çok mısırda yer ölçülerinde kullanılan bir kelime
FEDEK Irak diyarında bir beldenin adı
FEDERAL Fr Bir devletler federasyonu ile alâkalı, yahut ona ait
FEDERASYON Fr Bir kaç devletin bir devlet meydana getirecek şekilde birleşmesi * Aynı çeşitten bir çok kurulların meydana getirdiği birlik
FEDEVKES Arslan, esed
FEDFED (C: Fedâfid) Düz yer * Büyük sahrâ * Yaban * Yüksek mekân * Sığır buzağısı
FEDG Baş yarmak
FEDGAM (C: Fedâgım) Güzel, gökçek kişi
FEDH Bir kimseyi borca sokmak * Ağır işe giriftar etmek
FEDÎD Ses, savt, sada
FEDİR Akılsız, ahmak kimse * Zayıf ve âciz kimse
FEDK Atmak * Tezyin etmek, süslemek
FEDM Ahmak, bön, kalın kafalı, budala * Yaşamak * Yaşlanmak, ihtiyarlamak * Yorulmuş, sakil kimse
FEDN Kısaltmak
FEEL (C: Fuul) Fal tutmak
FE-EMMA Buna gelince, kaldı ki Ammâ (mânasına asıl söze başlama edâtıdır)
FE´FE´ Bir söz söylerken, dile "fe" harfi gelip, her kelimenin başına "fe" getirerek söylemek
FE´FEE Dilini "fe" lâfzına döndürmek
FEGA Buğdayın çürümesi * Hurma koruğunun çürümesi ve çürüğü
FEGAK Haremini yabancılardan sakınmayan, kaltaban
FEGAM Haris olmak
FEGANE f Düşük (çocuk)
FEGV Kına çiçeği
FEHA Horultulu uyku * Şişman kadın * Ayaklarda olan gevşeklik
FEHA (C: Efhâ) Çorbaya katılan veya dövüp yemek üzerine ekilen bir ot * Soğan
FEHAHE Yorulmak * Aciz olmak, güçsüzleşmek
FEHALE Erkeklik, aygırlık
FEHAME Ululuk, büyüklük
FEHAVA (Fehavi) (Fehvâ C) Mefhumlar, kavramlar, anlamlar, mânâlar
FEHC (C: Efhac-Fahcâ) İnsanın veya hayvanın iki baldırının arası birbirine yakın olması
FEHCA´ Râzı olmak
FEHD (C: Fühud) Pars denilen canavar * Semer ortasındaki mıh * Gafil olmak
FEHEK Dolu olmak
FEHEKA (C: Fihâk) Buzağı başı
FEHEM (Fehim - Fehm) Anlayış Zihnen kavrayış
FEHH (C: Fihâh-Fuhuh) Avlanacak âlet * Kapan
FEHH Yorulmuş âciz kişi
FEHHA Uyku içinde horlamak * Çağırmak
FEHHAD Parsa av öğreten
FEHHAM Çok anlayışlı, pek zeki, en çok anlayan
FEHHE Zillet, horluk * Yaramaz söz
FEHÎC Yılan sesi
FEHÎL Kerim, cömert adam Ulu ve kuvvetli kimse
FEHİM (Bak: Fehem)
FEHÎM Kömür
FEHÎM (Fehm den) Anlayışlı, akıllı, zeki (kimse)
FEHÎRE İçine kızmış taşlar bırakarak kaynatılan ve üzerine un konulan ayran
FEHLEL Bâtıl
FEHM Ulu kişi
FEHME (C: Fuhem-Fuhum) Kömür * Karanlık
FEHS Diliyle elini yalamak
FEHS (C: Efhâs) Her nesnenin içi
FEHT Ay aydınlığı, ay ışığı
FEHUR Fahirlenen, övünen * Nazlanan * Büyük nesne * Büyük deve
FEHVA (C: Fehâvi) Mefhum, kavram, anlam, mânâ
FEHZ (C: Efhâz) Kişinin gayet yakın olan kabilesi * Uyluk
FE-İLLA Eğer olmazsa Olmadığı takdirde (gibi mânalara gelir)
FEK´ (FÜKU) Üzüntü veya kızgınlıktan dolayı başını aşağı eğip, nereye gittiğini bilmeden gitmek
FEKAHE Latife etmek, şaka yapmak * Gururlanmak, tekebbürlenmek
FEKAHET (Bak: Fakahet, Fakih)
FEKAHET Lâtifecilik, şakacılık
FE-KEYFE "Nasıl " anlamına kullanılan eski bir tabir
FEKİH Mütekebbir, gururlu ve şerli kimse
FEKK Açmak Ayırmak * Kırmak * Kaldırmak * Kesmek * El ve bilek, yerinden burkulup çıkmak * Rehin verilen şeyi kurtarıp çıkarmak * Köle azadetmek * Pir-i fâni olmak
FEKK-İ İZAFET (Bak: İzafet-i maktu´)
FEKK-İ MÜHÜR Mühürü bozma
FEKK-İ RÂBITA Alâkayı kesme Bağı koparma
FEKK-İ REHN Rehini kurtarma
FEKKEYN İki çene Alt ve üst çene
FEKN Nâdim olmak, pişmanlık duymak
FEKR Etraflıca düşünme
FEL´ Yarmak
FELÂ Öyleyse O zaman O halde (gibi mânalara gelir)
FELÂ CEREM Şüphesiz Muhakkak * Düşündürücü değil
FELA (FELAT) (C: Felevât) Sahra, çöl
FELAH f Başlangıç, mebde´ İbtida
FELÂH Selâmet Saadet Kurtuluş Hayır ve ni´metlerde refah, rahatta dâim olmak Fevz ve zafer Necat ve beka * Sahur yemeği * Şakketmek
FELÂH-I VATAN Vatanın kurtuluşu Vatanın selâmeti * Tar: 10 Şubat 1920´de İstanbul Mebuslar Meclisi´nde teşekkül etmiş olan bir grup
FELAHAN f Sapan Taş atmaya mahsus âlet
FELAHAT Çiftçilik, ekincilik, ziraat, haraset (Bak: Filahet)
FELAH-YAB f Kurtulan, kurtuluşa eren, felah bulan
FELAK Tan zamanı, subh, fecir * İki tepe arasındaki düzlük * Bütün mahlukat * Suçlunun ayağına vurulan tomruk, falaka * Cehennem
FELAK SURESİ Kur´an-ı Kerim´de 113 suredir Nâs Suresiyle beraber ikisine Muavvezeyn; İhlâs suresi ile beraber olursa üçüne Muavvezât adı verilir (Bak: Muavvezetan)
FELAKET Belâ, musibet, âfet, dâhiye Bedbahtlık
FELAKETDİDE Felakete düşmüş Felâket görmüş olan
FELAKETZEDE f Belâya uğramış, bir musibete düşmüş, acınacak hale gelmiş olan
FELAN İnsanlar içinde alem isimlerden kinâye bir isim
FELASİFE Felsefeciler Filozoflar, felsefe ile uğraşanlar * Düşüncesiz, kaygısız, rahat yaşayanlar * Dinsizler
FELASİFE-İ YUNAN Yunan feylesofları
FELAT Sahrâ, çöl şenliksiz yer
FELC Nüzul, inme Vücudda bir kısmın veya çok kısımların hareket etmekten âciz kalışı * İki kısma yarılmak * Küçük nehir * Fevz, zafer
FELCES Haris kimse * Baldırı ve mak´adı zayıf olan kadın
FELEC Küçük nehir * Dişlerin seyrek olması * El eğriliği
FELEHDEM Büyük deniz * Hafif nesne
FELEK Gök, gök katı, devir * Tâli´, baht * Büyük ve dâirevi olan şey * Her gök seyyaresinin gezdiği âlem * Dünyâ, âlem, * Bir zilli âlet * Yuvarlak kütük, kızak(Felek her türlü esbab-ı cefasın toplasın gelsin Dönersem kahpeyim millet yolunda bir azimetten N Kemal)
FELEK-ÜL A´ZAM (Bak: Felek-i eflâk)
FELEK-İ EFLÂK Göğün en son katı (Bak: Arş)
FELEKÎ (Felekiyye) Feleğe mensub Felekle ilgili * Astronomik
FELEKİYYAT Göklerin ilmi (Kozmoğrafya, Astronomi)
FELEKİYYUN Gök ilmi ile uğraşanlar (Astronomlar, Kozmoğrafyacılar)
FELEKMEŞREB Mc: Sözünde durmaz, verdiği sözü tutmaz * Kimine yâr olur, kimine olmaz
FELEKSEYR f Hareketleri ve gidişi süratli olan
FELEKZEDE f Feleğin kahrına uğramış, tâlihsiz
FELENCE Hoş kokulu sarı renkli bir tohumdur Yemen´den gelir * Besbâse yaprağı
FELETAT Lisanın döküntüleri, iradesiz ağızdan çıkan söz veya kelime * Ansızlık * Her ayın son geceleri (Bak: Hey´atin feletâtı)
FELEVAT (Felât C) Susuz çöller, sahralar
FELFAK Ağaç dibinden çıkan budağın yaprağı
FELFEL İri gövdeli, semiz adam
FELFELE Yemeğe biber katmak
FELH (C: Füluh) Yarmak, şakk * Kesmek
FELHA (C: Eflâh-Felhâ) Alt dudakta yarık olması
FELHEM Çulha mekiği
FELÎCE Kaftan ve bez parçası
FELİHAZA (Fe-li-zâlik) Bunun için, şunun için, imdi (mânasında)
FELÎL Bir yere toplanmış kıl * Devenin azısı
FELÎMUN şebrem denilen ot
FELİZALİK (Bak: Felihâzâ)
FELK Yarmak, şakk
FELKAM Geniş, vâsi´
FELKE Ayın dolunay şekli
FELL (C: Fülül - Eflâl) Gedik, rahne * Yaralamak * Cenkte askeri bozmak Harbdeki askerin bozulması * Kılınç yüzündeki açılan gedik * Susuz kır yer * Güruh, cemaat * Muvakkat delilik
FELLAH Ekinci, çiftçi, ziraatle uğraşan arab * Zenci, siyah arab
FELLAZ Bostancı
FELLUCE (C: Felâlic) Ziraate müsait yer
FELS (Füls) (C: Fülüs) Pul, Bakır para * Balık pulu
FELSEFE Yunanca (Philosophos)dan Arapçalaşmış Feylesofların mesleği * İlm-i hikmet * Maddeyi, hayatı ve bunların çeşitli tezâhürlerini, sebeblerini, ilk unsurları ve gaye cihetinden inceleyen fikri çalışma ve bu çalışmaların neticelerini toplayan ilim * Herkesin hususi fikri Mantık * Bir ilmin prensipleri * Marifet ve hikmet sevgisi * Meşhur bir feylesofa göre olan hususi prensipler, nazariyeler * Tabiat, huy ve mizaç sakinliği; rahatlık (Bak: Hikmet, Nokta-i nazar)(Hikmet-i felsefe ile hikmet-i Kur´aniyenin hayat-ı içtimaiye-i beşeriyeye verdiği terbiyeler: Amma hikmet-i felsefe ise hayat-ı içtimaiyede nokta-i istinadı, "kuvvet" kabul eder Hedefi, "menfaat" bilir Düstur-u hayatı, cidal tanır Cemaatlerin râbıtasını "Unsuriyet, menfi milliyeti" tutar, Semerâtı ise, "Hevesât-ı nefsaniyeyi tatmin ve hâcât-ı beşeriyeyi tezyid"dir Halbuki: Kuvvetin şe´ni, "Tecavüz" dür Menfaatın şe´ni, her arzuya kâfi gelmediğinden üstünde "Boğuşmaktır" Düstur-u cidâlin şe´ni, "Çarpışmaktır" Unsuriyetin şe´ni, başkasını yutmakla beslenmek olduğundan; "Tecavüz"dür İşte bu hikmettendir ki; beşerin saadeti selb olmuşturAmma hikmet-i Kur´aniye ise, nokta-i istinadı, kuvvete bedel "hakk"ı kabul eder Gayede menfaate bedel, "fazilet ve rızâ-yı İlâhî"yi kabul eder Hayatta düstur-u cidal yerine, "düstur-u teavün" ü esas tutar Cemaatlerin rabıtalarında: unsuriyet, milliyet yerine "râbıta-i dinî ve sınıfî ve vatanî" kabul eder Gayâtı, hevesât-ı nefsaniyenin tecavüzâtına sed çekip, ruhu maaliyâta teşvik ve hissiyât-ı ulviyesini tatmin eder ve insanı kemâlât-ı insaniyeye sevkedip insan eder Hakkın şe´ni, "ittifak"tır Faziletin şe´ni, "tesanüt"tür Düstur-u teavünün şe´ni, "birbirinin imdadına yetişmek"tir Dinin şe´ni, "uhuvvet" tir, "incizab" dır Nefsi gemlemekle bağlamak, ruhu kemâlâta kamçılamakla serbest bırakmanın şe´ni, "saadet-i dâreyn" dir S)(Dinsiz felsefe, hakikatsız bir safsatadır ve kâinata bir tahkirdir S)
FELSEFE-İ BEYAN Beyan İlmindeki kaidelerin vaz´ediliş sebeb ve gayelerinin açıklanması
FELSEFE-İ TARİHİYYE Târih felsefesi
FELSEFÎ Felsefeye mensub ve felsefe ile alâkalı
FELSEFİYYAT Felsefe ile ilgili bilgi ve düşünceler, hikmet bilgileri
FELTE Ansızlık * Darlık * Her ayın son gecesi
FELTUT Küçüklüğünden dolayı iki tarafı gelip birleşmiyen elbise
FELÜVV(E) (C: Eflâ-Felâvâ) Atın yavrusu Tay
FELY Bit toplamak * Şiirin ince mânâlarını çıkarmak * Kesmek * Kılıç ile vurmak
FELYUN Ermeni kili
FEM Ağız Dihen (Kelimenin aslı: "Feveh" veya "Fâh" dır)
FEM-İ NEHR Nehir ağzı
FEMÎ Ağızla alâkalı Ağıza âit
FEN (Bak: Fenn)
FEN´ Malın çok olması * Misk kokusunun etrafa yayılması * Bir kimsenin iyiliğini ve ihsanını söyleyip methetmek
FENA (Beka´nın zıddı) Yokluk Yok olma * Geçici dünya * Geçip gitme * Tas: Kendi varlığından geçmek * Kötü * Devamlı olmayan * Çok kocamış olmak
FENAFİLİHVAN (Fenâ fi-l-ihvân) Tefâni Yani; kardeşlerin birbirinde fâni olması; kendi hissiyat-ı nefsaniyesini unutup, kardeşlerinin meziyyât ve hissiyâtı ile fikren yaşaması Samimi ihlâs üzerine müesses en yakın dostluk, en fedakâr ve en civanmert kardeşlik
FENAFİLLAH (Fenâ fillâh) Tas: Abdin zât ve sıfâtının, Hakk´ın zât ve sıfâtında fâni olması Başka bir ifade ile: Dünya alâkalarını külliyen kat´ ve ehadiyet dergâhına tam bir teveccühle istiğrak haletidir Sofi, bu maksada erebilmek için her şeyi terk eder
FENAFİRRESUL (Fenâ fir-resul) Tas: Bütün varlığını Hazret-i Peygamber´in (ASM) manevî şahsiyetinde yok etmek mânasına gelir Hassaten, sünnî olan tarikat mensubuna göre Hz Peygamber´in (ASM) rivayet yolu ile nakledilen hadisleri ile beraber hareketlerini benimsemek ve O´na en küçük mes´elede aykırı harekette bulunmamak asıldır
FENAFİŞŞEYH (Fenâ fiş-şeyh) Tas: Bütün maneviyatını şeyhin manevî şahsiyetinden, feyzinden almak manasına gelen bir tabirdir
FENAGÂH f Fânilik yeri olan bu dünya
FENAPEZÎR f Fena bulan, yok olan Fenayâb da aynı mânada kullanılır
FENAT (C: Fenevât) Tilki üzümü * Vahşi sığır
FENCE Bir nevi toprak çanak
FEND f Mekir, hile, desise, yalan, dolan
FEND Büyük dağ
FENED Yalan söz * İhtiyarlıktan dolayı aklın zayıflaması
FENEK Kursak * Körük yapılan şey
FENEN (C: Efnân-Efânın) Budak * Üslup
FENG f Acı hıyar, ebucehil karpuzu
FENH (FÜNUH) Su içerken tamamen kanmadan vaz geçmek
FENH Kahretmek Zelil kepaze etmek
FENHAR Büyük taş
FENÎH Kahrolmuş
FENİK (C Finak-Efnâk) Gayet kerim ve necip olan
FENÎK İki çenenin bitiştiği yer * İki uyluğun bitiştiği yer
FENÎN Erkek deve
FENK Nimetlenmek
FENK İnat
FENN Hüner Mârifet * San´at * Tecrübe * İlim * Nevi, sınıf, çeşit, tabaka * Türlü * Fizik, kimya, biyoloji, matematik ilimlerinin umumi adı * Tatbikat ve isbat ile meydana gelen ilim * Birisini muamelede aldatmak * Fend * Borçlunun ödeme zamanını uzatma (Şuur-u insanî vasıtasıyla keşfolunan yüzer fenlerden herbir fen, Hakem isminin, bir nevide bir cilvesini târif ediyor Meselâ Tıb Fenninden sual olsa: "Bu kâinat nedir " Elbette diyecek ki: "Gayet muntazam ve mükemmel bir eczahâne-i kübradır İçinde herbir ilaç güzelce ihzar ve istif edilmiştir" Fenn-i Kimya´dan sorulsa: "Bu Küre-i Arz nedir " Diyecek: "Gayet muntazam ve mükemmel bir kimyahanedir" Fenn-i Makine diyecek: "Hiçbir kusuru olmıyan gayet mükemmel bir fabrikadır "Fenn-i Ziraat" diyecek: " Nihayet derecede mahsuldar, her nevi hububu vaktinde yetiştiren muntazam bir tarladır ve mükemmel bir bahçedir" Fenn-i Ticaret diyecek: "Gayet muntazam bir sergi ve çok intizamlı bir pazar ve malları çok san´atlı bir dükkândır" Fenn-i İâşe diyecek: "Gayet muntazam, bütün erzakın envâını câmi bir ambardır" Fenn-i Rızık diyecek: "Yüzbinler leziz taamlar beraber, kemal-i intizam ile içinde pişirilen bir matbah-ı Rabbâni ve kazan-ı Rahmânidir" Fenn-i Askeriye diyecek ki: "Arz bir ordugâhtır Her bahar mevsiminde yeni taht-ı silâha alınmış ve zemin yüzünde çadırları kurulmuş dörtyüz bin muhtelif milletler o orduda bulunduğu halde, ayrı ayrı erzakları ayrı ayrı libasları, silâhlarıayrı ayrı tâlimatları, terhisatları; kemal-i intizamla hiçbirini unutmıyarak ve şaşırmıyarak, birtek Kumandan-ı Azamın emriyle, kuvvetiyle, merhametiyle, hazinesiyle gayet muntazam yapılıp, idare ediliyor" Ve Fenn-i Elektrik´ten sorulsa, elbette diyecek: "Bu muhteşem saray-ı kâinatın damı, gayet intizamlı, mizanlı hadsiz elektrik lambalariyle tezyin edilmiştir Fakat o kadar harika bir intizam ve mizan iledir ki: Başta Güneş olarak, Küre-i Arz´dan bin defa büyük o semavî lambalar, mütemadiyen yandıkları halde müvazenelerini bozmuyorlar, patlak vermiyorlar, yangın çıkarmıyorlar Sarfiyatları hadsiz olduğu halde, vâridatları ve gazyağları ve madde-i iştialleri nereden geliyor Neden tükenmiyor Neden yanmak müvazenesi bozulmuyor Küçük bir lâmba dahi muntazam bakılmazsa, söner Kozmoğrafyaca Küre-i Arz´dan bir milyondan ziyade büyük ve bir milyon seneden ziyade yaşıyan Güneşi kömürsüz, yağsız yandıran; söndürmiyen Hakim-i Zülcelâlin hikmetine, kudretine bak "Sübhanallah" de Güneşin müddet-i ömründe geçen dakikalarının âşirâtı adedince "Mâşâallah, Bârekallah, Lâ ilahe illa Hu" söyle Demek bu semavi lâmbalarda gayet harika bir intizam var Ve onlara çok dikkatle bakılıyor Güya o pek büyük ve pek çok kitle-i nâriyelerin ve gayet çok kanâdil-i nuriyelerin buhar kazanı ise, harareti tükenmez bir Cehennem´dir ki, onlara nursuz hararet veriyor Ve o elektrik lâmbalarının makinesi ve merkezi fabrikası, daimî bir Cennet´tir ki, onlara nur ve ışık veriyor İsm-i Hakem ve Hakimin cilve-i âzamiyle, intizamla yanmaları devam ediyor Ve hâkezâ Bunlara kıyasen yüzer fennin herbirisinin kat´i şehadetiyle, noksansız bir intizam-ı ekmel içinde hadsiz hikmetler, maslahatlarla bu kâinat tezyin edilmiştir Ve o harika ve ihâtalı hikmetle, mecmu-u kâinata verdiği intizam ve hikmetleri, en küçük bir zihayat ve bir çekirdekte küçük bir mikyasta dercetmiştir Ve mâlum ve bedihidir ki; intizam ile gayeleri ve hikmetleri ve faideleri takip etmek; ihtiyar ile, irade ile, kasd ile, meşiet ile olabilir; başka olamaz İhtiyarsız, iradesiz, kasıdsız, şuursuz esbab ve tabiatın işi olmadığı gibi, müdahaleleri dahi olamaz Demek bu kâinatın bütün mevcudatındaki hadsiz intizamat ve hikmetleriyle iktiza ettikleri ve gösterdikleri bir Fâil-i Muhtar´ı, bir Sâni-i Hakim´i bilmemek veya inkâr etmek, ne kadar acib bir cehâlet ve divânelik olduğu târif edilmez Evet, dünyada en ziyâde hayret edilecek bir şey varsa, o da bu inkârdır Çünki kâinatın mevcudâtındaki hadsiz intizâmât ve hikmetleriyle vücud ve vahdetine şahidler bulunduğu halde, Onu görmemek, bilmemek, ne derece körlük ve cehalet olduğunu, en kör cahil de anlar Hattâ diyebilirim ki; ehl-i küfrün içinde, kâinatın vücudunu inkâr ettiklerinden ahmak zannedilen Sofestâiler, en akıllılarıdır Çünki; kâinatın vücudunu kabul etmekle Allah´a ve Hâlikına inanmamak, kabil ve mümkün olmadığından, kâinatı inkâra başladılar
FENN-İ BEDİ´ (Bak: İlm-i bedi´)
FENN-İ BEYAN (Bak: İlm-i beyan)
FENN-İ HİKMET Felsefe bilgisi (Bak: Hikmet)
FENN-İ HİKMET-ÜL EŞYA Tabiat bilgisi Eşyadaki intizam, mükemmellik ve insanlara olan faydaları ve onlardan faydalanmak hakkında bilgi veren ilim kolu
FENN-İ İÂŞE İnsanlar ve hayvanların besleniş ve yaşayışları hakkında bilgi veren ilim dalı
FENN-İ İNŞA Yazı yazma san´atı (Bak: İnşa)
FENN-İ KIRAAT Okuma bilgisi Okumanın çeşitli usûllerini öğreten ilim dalı (Bak: Kıraat)
FENN-İ KİMYA Kimya ilmi
FENN-İ KİTABET Çeşitli yazı usûl ve şekillerini öğreten ilim
FENN-İ MEÂNÎ Güzel söz söylemeyi ve güzel yazmayı öğreten, edebiyatın bir şubesi
FENN-İ MAKİNA Çeşitli makineler ve onların kısımlarının işleyişleri hakkında bilgi veren ilimler Mihanikiyet
FENN-İ MENAFİ-ÜL A´ZA Bedendeki âzâların, uzuvların faydalarını anlatan ilim (Bak: Anatomi)
FENN-İ MÜNAZARA İleri sürülen delilleri ve fikirleri tetkik ederek fikirlerin münasebet ve adem-i münasebetini göstererek cevap vermek san´atı
FENN-İ SARF Gramer Sarf bilgisi (Bak: Sarf)
FENN-İ TABAKAT-ÜL ARZ Jeoloji ilmi
FENN-İ TEŞRİH tıb: Bir cesedin, canlı vücudunun iç yapısını öğrenme bilgisi (Anatomi)
FENN-İ TIB Tabiblik, doktorluk Maddi hastalıklara ilâç ve şifa bulmağa çalışan ilim
FENN-İ ZİRÂAT Ekin ekme ve içme hususunda olan bilgi ve tecrübeye dayanan bu husustaki ilim kolu
FENNEN Fence, fenne uygun olarak, fen vâsıtası ile
FENNİYAT Teknik bilgiler (Teknoloji)

Alıntı Yaparak Cevapla

Osmanlıca Sözlük Lügat F Harfi

Eski 11-04-2012   #6
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Osmanlıca Sözlük Lügat F Harfi



F Harfi

FER f Işık, parlaklık, zinet, süs * Fazl ve vakar * İktidar; şevket, kuvvet
FER-İ DEVLET Devletin kuvveti, devletin nüfuzu
FER´ Şube, kol İkinci derecede olan Dal budak * Bir aslın neticesi * Bir cemaatın şerefli ve daha meşhuru * Kazancı olan mukayyed mal Hâzır ve muhâfaza altında olan * Yükseğe çıkmak ve iki nizalı olanın arasına girip ıslah etmek * Asıl mes´eleden kollara ayrılmış olan mesele (LR) * İki okçu tarafından atılan oklardan, bir fazla ok isabet ettirilmesi yerinde kullanılır bir tabirdir Ok atanlar, bazı defa iki kişi değil, herbiri birkaçar kişiden terekküb etmek üzere iki taraf olduğu surette, taraflardan birinin fazla isabet ettirmesine de fer´ denilirdi (OTDS)
FER (Ferr) Geri çekilme, kaçma, firar
FERA´ Devenin ilk doğurduğu yavru (Cahiliyet zamanında kefere putlarına kurban ederlerdi ve "anasının sütü bereketlenir; çoğalır" derlerdi)
FER´A (C: Furu´) Bit * Yüksek yer
FERACE Örtünecek gibi olan ve giyilen bol elbise, cübbe * Kadınların üzerlerine örttükleri örtü Bütün vücudu kaplayan geniş örtü (Bak: Cilbâb)
FERADÎS (Firdevs C) Cennetler, firdevsler * Bahçeler
FERAG Vaz geçmek Hiç bir şeyle meşgul olmayıp dinlenmek * Boşaltma
FERAG-I BÂL Gönül rahatı
FERAG-I KAT´Î Kayıtsız şartsız yapılan ferag
FERAG Ü İNTİKAL Alım satımda tapu muâmeleleri
FERAG f Serin serin esen rüzgâr
FERAGA(T) Tok gözlülük Hakkından vaz geçmek, bir şey istememek Şahsî dâvasından vaz geçmek * Boşalmak, hâlî olmak
FERAH Şen, sıkıntıda olmayan İç açıcı Şenlendiren * İnşirah Sevinç
FERAH f Bol, geniş, vâsi´ Fazla, ziyade Açık
FERAH-AVER f Sevinç getiren, sevindiren, ferah getiren
FERAH-BAHŞ f Sevinç veren, sevindiren Ferah bağışlayan
FERAH-DEHEN f Geveze, boşboğaz * Geniş ağızlı, ağzı büyük
FERAH-DEST f Eli açık, cömert
FERAHE Zeyreklik Çok akıllılık Davarın gayretli olması
FERAH-EBRU f Sevimli, güler yüzlü
FERAH-EFŞAN (Ferah-feşân) f Sevinç veren, ferah saçan
FERAH-EFZA (Ferah-fezâ) f Sevinç artıran, ferah artıran, safalı, iç açıcı
FERAHEM f Toplu, devşirli * Birikme, yığılma, toplanma
FERAH-ENGİZ f Meşhur bir cins lâle
FERAHET f şan ve şeref
FERAH-GÂM f Bahtiyar, mes´ut, mutlu, saadetli
FERAHÎ f Genişlik, bolluk Ucuzluk
FERAH-NA f Geniş yer Büyük saha * Bolluk, bereket Genişlik
FERAH-NAK f Neş´eli, sevinçli
FERAH-REV f Acele acele ve geniş adımlarla yürüyen
FERAHUR f Uygun, lâyık, münasib
FERAİNE (Fir´avn C) Fir´avunlar Mütekebbirler İmansızlar
FERÂİZ (Farîze C) Allah´ın farz kıldığı ibadetler, yapılması mecburi olan din emirleri * Şeriatın hükümleriyle mirasçılar arasında mal taksimi bilgisi İslâmın miras hukuku
FERÂİZ-İ DİNİYYE Dinin farzları
FERAK (C: Efrâk) Korku * Büyük ölçek
FERAMÎN (Fermân C) Buyruklar, fermanlar
FERAMUŞ f Unutma, hatırdan çıkarma
FERANCEMŞEK Reyhan karanfili
FERASET (Bak: Firâset) Anlayışlılık, çabuk seziş (Aslı firâsettir)
FERASET Binicilik, süvarilik, yiğitlik
FERAŞE Pervane denilen kelebek * Kilit damağı * Su gittikten sonra yer üstünde kalıp kuruyan balçık * Az su * Hafif kimse
FERAŞET Süpürücülük ve döşeyicilik Kâbe-i şerifeyi süpürenin hizmeti
FERATIK Şiradan ve pekmezden yapılan pestil
FERAVVUC Küçük oğlan gömleği
FERBAL(E) f Çardak Etrafı pencerelerle kaplı yazlık köşk
FERBİH f Etli, besili, semiz
FERBİHÎ f Semizlik, topluluk, etlilik
FERC Yarık, çatlak Korkulacak yer * Ud yeri Dişi tenasül âleti
FERC f Kadir, kıymet, mertebe
FERCAM f Son, uç
FERCAM-GÂH f Son mekân, âkibet yeri * Mc: Kabir, mezar
FERCAR Pergel
FERCE Gamdan ve tasadan kurtulmak * Kurtuluş * Şiddetten kurtulmak * Yarık, şak * Girecek yer, medhal * Açıklık, ferahlık
FERD Tek, bir, yekta Eşi, benzeri olmayan Bîhemta olan(Kâinatın âlemleri, envâları ve unsurları öyle birbiri içine girift olarak girmiştir ki, kâinatın hey´et-i mecmuasına mâlik olmayan bir sebeb hiçbir nev´ine, hiçbir unsuruna hakiki tasarruf edemez Adeta İsm-i Ferd´in cilve-i vahdeti, bütün kâinatı bir vahdet içine almış; herşey o vahdeti ilân ediyor Meselâ: Bu kâinatın lâmbası olan Güneşin bir olması, umum kâinat, birinin olmasına işaret ettiği gibi; zihayatların çevik ve çalak hizmetçileri olan hava unsuru bir olması ve aşçıları olan ateş bir olması ve zemin bahçesini sulayan bulut süngeri bir olması ve umum zihayatın imdadına yetişen yağmur bir olması ve her yere yetişmesi ve ekser hayvanat ve nebatat taifelerinin herbiri umum zemin yüzünde serbest yayılmaları, vahdet-i nev´iyeleri ve meskenleri bir bulunması; gayet kat´i bir surette işaretler, şehadetlerdir ki; meskenleri ile beraber umum o mevcudat, bir tek Zatın malı olduğuna delâlet ederler İşte buna kıyasen, bütün kâinatın böyle birbirine girift olan envâları mecmu kâinatı öyle bir küll hükmüne getirmiştir ki, icad cihetiyle tecezzi kabul etmez Umum kâinata hükmü geçmiyen bir sebeb, Rububiyet cihetiyle ve icad keyfiyetiyle hiçbir şeye hükmedemez ve bir tek zerreye Rububiyetini dinlettiremez L)
FERD-İ ÂFERÎDE Hiç kimse
FERD-İ FERÎD Benzeri daha hiç gelmemiş * Hz Muhammed (ASM) * Asrın en yüksek ve en değerli Zâtı Asırda bir gelen büyük veli
FERD-ÜL FERD İkiye bölünemiyen sayı
FERDA f Yarın Bugünden sonraki gün * Arabçada: Bir olarak Tek olarak
FERDÂ-YI KIYÂMET Kıyâmetten sonra
FERD-A-FERD f Tek tek, ferd ferd
FERDANİYET Yalnızlık, teklik Ferdlik Yektâlık
FERDEN-FERDA Tek tek, fert fert
FERDÎ (Ferdiye) Tek şey, bir tek * Fertle ilgisi olan
FERDİYET Cenâb-ı Hakk´ın birliği Vahdetle bütün kâinata birden tasarruf eden Allah´ın (CC) sıfatı (Bak: Tevhid)Ferdiyet mânası insanlara isnad edilirse: Sadece bir olup, benzeri dünyada bulunmayan kimsenin sıfatı olur Sadece Kur´andan ders alarak irşadda bulunabilen büyük velilik Hiçbir şahsı merci yapmadan doğrudan doğruya Kur´andan ders alan ve ders veren büyük zâtın makamıdır
FEREC Sıkıntıdan kurtulmak, zafer, inşirah, kederden kurtulmak Genişlik, ferahlık, fütuhat * Girecek yerler
FEREK Kulağın sarkık ve sülpük olması
FERENGÎS f Zühre yıldızı, Venüs gezegeni, çoban yıldızı
FERES At, kısrak
FERFAH Semizotu
FERFAR Geveze, farfara, çalçene
FERFERE Farfara, akılsızlık, hafif meşreplik * Patırtıcı, gürültücü, ağzı kalabalık
FERG Gönden yapılan kovanın dikişi arasında su sızan yer
FERGAND(E) f Fena koku, kokmuş * Sarıldığı ağacı kurutan bir cins sarmaşık
FERH Civciv Tavuk veya kuş yavrusu * Nebatların diplerinde çıkan filiz
FERHAL f Karışık ve kıvırcık olmayan uzun saç
FERHAN (C: Ferâhî) Ferahlı Sevinçli Şâdan Mesrur
FERHAŞ f Kavga, savaş, muharebe, dövüş
FERHAT Rahatlık Sevinç Meserret Sürur
FERHENK f Edeb İyi terbiye * Hüner Hikmet Azamet Mârifet Bilgi * Lügat kitabı
FERHEST f Büyü, sihir, sihirbazlık
FERHUD Dağ keçisinin dişisi
FERHUNDE f Mes´ut, saadetli, mutlu, mübarek Uğurlu
FERHUNDEGÎ f Mes´utluk, mutluluk, mübareklik, kutluluk Uğurluluk
FERHUNDE-PÂ(Y) f Ayağı uğurlu olan
FERHUNDE-TÂLİ´ f Şanslı talihi yaver Mes´ut, mutlu, saadetli
FER´Î (Fer´iyye) Esasa âit olmayan Kollara ve şu´belere âit ve müteallik
FERİBOT ing Araba vapuru
FERİD(E) Benzeri pek nâdir bulunan Benzeri bulunmayan, yektâ * Doğrudan doğruya Kur´andan ders alıp ders veren ve kuvve-i kudsiye sahibi olan Evliyaullah Yalnız ve münferid * Zamanında eşine rastlanmıyan Akran ve emsali yok * Dizilmiş inci * Bir tane, nefis ve müntehab kıymetli cevher * Kendi reyi ile hareket eden mağrur kimse
FERİD-ÜL-ASR Asrın bir tanesi, zamanın eşsizi
FERİD-İ TE´LİF Edb: Bir cümledeki tertibin mâna çıkmayacak derecede karışık oluşu
FERÎD f Katılaşmış şey, donmuş nesne * Avcı kuş
FERİDE f Kendi ihtiyariyle hareket eden, gururlu, kibirli kimse
FERİG Yorga at
FERİH Sevinçli, ferahlı Fahur Ferhan
FERİHAN (Fârihan) Sevinçli olarak, iftihar ederek
FERİH FAHUR Sevinçli olarak, iftihar ederek
FERÎK Tümen (Fırka) kumandanı Korgeneral * İnsan kalabalığı Büyük insan bölüğü
FERÎK Buğday tanesinin olgunu, öğütülecek hâle gelmiş buğday tânesi
FERÎKA Koyun sürüsü * Böy dedikleri ot
FERÎKAYN İki mukabil taraf, iki askeri fırka
FERÎS (C: Fersâ) Ağaç halka, çenber * Yaralı Maktul
FERÎSA (C: Feris-Ferâyis) Boş böğür ile kürek arasındaki et
FERÎŞ Yakında doğurmuş hayvan
FERİŞTE (Ferişteh) f Melek Günahsız Masum Yumuşak huylu
FERÎZ Takdir edici * Hükmedici * Yaşlı, ihtiyar
FERK El ile bir şeyi ovmak * Buğz ve adâvet etmek, düşmanlık yapmak
FERKAA Parmak çıtlatmak
FERKADAN Şimâl kutbuna yakın parlak ve küçük ayı kümesine tâbi ve gece istikamet bulmağa yarayan, sık sık karşı karşıya gelen iki yıldız (İkizler mânasına)
FERKADE Sergerde kimse
FERLA (C: Ferala) Kırba ağzı
FERMA f Buyurucu Emredici Âmir
FERMAN f Emir Tebliğ
FERMAN-I İLÂHÎ Allah´ın fermanı
FERMAN-BER İtaatli ve muti olan Hakkında emir çıkarılan Fermanlı
FERMAN-BERDAR f Fermana uyan, emre uyan
FERMAN-DİH f Hükmü geçen, verdiği emri dinlenen
FERMAN-FERMA Hüküm süren, emir veren, emir buyuran, hüküm fermâ
FERMAN-REVA f Pâdişah, hükümdar * Emri kabul edilen
FERMAYİŞ f Emretmek Buyurmak
FERMEND f şan ü şeref ve mevki sahibi olan kişi
FERMENE İşlemeli dar ve yuvarlak yanlı yelek * Eskiden esnaf tabakasına mahsus elbise
FERMUDE f Buyruk Emir Kumanda
FERNAS f Şaşkın, dalgın, gafil * Şaşkınlık, gaflet, dalgınlık
FERNEB Fâre
FERNUD f Hüccet, delil, bürhan
FERNUN Kanbel otu
FERR Kaçmak Firar etmek * Davarın yaşını anlamak için dişini görmek
FERRA Kürkçü kimse
FERRAŞ Cami, mescid, imaret gibi müesseselerin temizliğini sağlamak; ve kilim, halı ve hasır gibi mefruşatını yayma hizmetleriyle vazifeli olan kişiler hakkında kullanılır bir tâbirdir Ferraş; arapçada, yayıcı, hizmetçi, döşeyici anlamlarına gelir Yeniçeri teşkilâtında bu işi görenlerle, Kâbe´yi süpürenler hakkında ıstılah olarak da kullanılır (OTDS)"Her ruham-ı fersi bir âyine-i âlemnüma Her gezen ferraşı bir İskender-i kitisitan" (Nef´î)
FERRUC (C: Ferâric) Tavuk pilici
FERRUH f Mübarek, kutlu, uğurlu
FERRUH-FÂL f Bahtı açık, şanslı, talihli, uğurluFerruhî : f Mübareklik, uğurluluk, meymenet
FERRUH-ZÂD f Mübarek evlât, uğurlu çocuk * Hayırlı, kutlu, mübarek
FERS Dağıtmak Saçmak * Ciğer parçalamak * Hurma çekirdeğinin kabuğunu soymak * Atın pisliği Fışkı
FERS Yırtmak * Parçalamak * Katletmek, öldürmek * Boyunlamak
FERSA f Mahveden, yoran, aşındıran manasına kelimelere bitişir Meselâ: Tahammül-fersa $ : Tahammül bırakmayan Tâkat-fersa $ : Tâkatsız düşüren, tâkat bırakmayan
FERSAH Uzunluk ölçüsü birimidir, iki çeşittir: Deniz fersahı: 5555 m Kara fersahı: 4444 m * İki şey arasındaki açıklık * Sükun ve hareket arasındaki vakit * Zaman Saat * Dâimî ve çok olup aslâ kesilmeyen şey
FERSAH FERSAH (Uzaklık için) Çok çok Çok fazlaca uzak
FERSAN f Derisi kürk yapımında kullanılan bir sansar cinsi
FERSE İnsanın boynunda ve arkasında olan ve gittikçe zaaf verip boynunu ve belini eğip, helâk eden yel
FERSENDAC f Ümmet
FERSENG (Bak: Fersah)
FERSUD(E) f Eskimiş, yıpranmış * Eski, yırtık
FERSUDE-GÎ f Eskilik, yıpranış, fersudelik
FERŞ Yer Yeryüzü * Döşeme Döşeyiş Yaymak Yayılmak Döşenmiş şey * Küçük develer
FERŞEHA İki ayak arasını açmak
FERTUT(E) f Pir, çok ihtiyar * Bunak, kocamış
FERTUTE Kadın esirler hakkında kullanılan tâbirlerdendir Esir edilen kadınlar hakkındaki diğer tâbirler şunlardır: Mâriye, ümmülveled, acuze, duhter, yekdest, yekçeşm, mâyube (OTDS)
FERTUTÎ f İhtiyarlık, pirlik, bunamışlık, bunaklık
FERUKA Böğürün yağı * Korkak kişi
FERVE (C: Füre´-Firâ) Baş derisi * Bir parça toplanmış kuru ot * Servet, zenginlik * Kürk
FERVE f Bazı hayvanların makbul olan derileri Kürk
FERY İyi iş işlemek * Meşin dikmek * Yaramaz iş Bir nesneyi ıslah için kesmek
FERYAD f Bağırıp çağırma Yüksek sesle medet istemek Figan
FERYAD-I ANDELİB Bülbülün feryâdı, ötmesi * Yirmiiki martta olan bir fırtına
FERYAD-BAHŞA f Feryâd ettiren, bağırttıran
FERYAD-HAN f Yardım isteyen
FERYAD-RES f Feryâd edenin imdâdına koşan, yardımına gelen
FERZ Çukur yer * Düz yer * Ayırmak
FERZA´ Pamuk çekirdeği
FERZAH Akrep isimlerinden bir isim
FERZAN İlim ve hikmet
FERZANE f Bilgili kimse Hakîm, feylesof * Tas: Nefsanî alâkalardan sıyrılmış kimse
FERZANE-GÎ f Üstünlük, rüçhaniyet * Bilgi
FERZEND (C: Ferzendân) f Yavru Çocuk Veled
FERZENDÂNE Evlâd gibi Evlâda yakışır surette
FE´S İki yüzlü balta * Balta ile vurmak
FESA Eskimek * Vurmak
FESA Bıçak
FESAD Bozuk ve fenalık Karışıklık Haddi tecavüz edip zulmetmek (Zıddı: Salâh´tır)( $ Evet fıskla bozulan bir adam, bataklığa düşüp çıkamayan bir şahıs gibi çokların da o bataklığa düşmelerini istiyor ki, maruz kaldığı o dehşetli hâlet, bir parça hafif olsun Çünkü musibet umumi olursa, hafif olur Ve keza, bir şahsın kalbinde bir ihtilal, bir fenalık hissi uyanırsa; yüksek hissiyatı, kemalâtı sukut etmeye başlar; kalbinde tahribata, fenalığa bir meyil, bir zevk peyda olur Yavaş yavaş o meyil kalbinde büyür; sonra o şahıs; bütün lezzetini, zevkini tahribatta, fenalıkta bulur İşte o vakit, o şahıs, tam mânasiyle arzda yırtıcı bir hayvan, ihtilali çıkarıp büyüten bir belâ, fesadı durmayıp karıştıran bir âfet kesilir İİ)
FESAD-I AHLÂK Ahlâk bozukluğu
FESAD-I DİMAĞ Akıl bozukluğu, delilik
FESAD-I Mİ´DE Mide fesadı, mide bozukluğu
FESAD-I TE´LİF Edb: Bir cümlede yapılan tertibin mâna çıkmayacak derecede bozuk ve karışık oluşu
FESAD-AMİZ f Oyunbozanlık eden, fesat karıştıran
FESADAT (Fesad C) Bozukluklar Kötülükler Karışıklıklar
FESAD-ENGİZ Fesad koparan Fesad çıkaran Karışıklık çıkaran
FESAFİS Kesmez kılıç
FESAHAT (Bak: Fasahat)
FESAKÎ (Fıskıyye C) Fıskiyeler * Çocukların oynadıkları su püskürten oyuncaklar
FESALE (Füsule) Alçak ve asılsız olmak
FESANE f Asılsız hikâye Masal (Bak: Efsane)
FESAR f Yular
FESC Her nesnenin boşu
FESDA´ (Bak: Sada´)
FES´E Sâkin olmak, sâkin etmek
FESEKA (Fâsık C) Fâsıklar (Bak: Fâsık)
FESH Bozmak Hükümsüz bırakmak Kaldırmak * Zayıf olmak * Bilmemek Cehil * Re´y ve tedbiri ifsad eylemek * Zaif-ül akıl Zaif-ül beden * Tembellik yüzünden gayesine erişemeyen * Unutmak * Tıb: Beden âzalarının mafsallarını yerinden çıkarıp ayırmak
FESH-İ MUKAVELE Mukavelenin bozulması, anlaşmanın feshedilmesi
FESH Genişletmek
FESÎH (Füshat den) Açık, geniş
FESİL (C: Efsâl-Fisâl) Adi, yaramaz kimse * Bağ çubukları dikmek
FESÎL (C: Füslân) Hurma ağaçlarının küçüğü * Her nesnenin kemi ve yaramazı
FESÎT Tırnak kesintisi, tırnak parçası
FESK Yola gitmek * Kan döküp adam öldürmek
FESR Beyan etmek, açıklamak * Tabibin suya bakması
FESS Kıtlık günlerinde tohumundan ekmek yapılan bir ot
FESTAT (Bak: Fustât)
FESTEMİ´ (Fe-istemi´) Dinle, işit (anlamında bir kelimedir) (Fe) ile (İstemi´) emr-i hazırından ibarettir
FESTİVAL Fr Çeşitli sebeplerle yapılan ve birkaç gün süren şenlik
FE-SÜBHANALLAH Allah (CC) ne güzel yaratmış; Allah Sübhândır, bütün noksanlıklardan münezzehtir; Her şey kendine tesbih eder (anlamında olup hayret ve taaccübü ifâde için söylenir) (Bak: Sübhân)
FESV (Fesüvv) Yellenmek
FEŞ´ Böğürtlen ağacına benzer bir ağaç
FEŞAFEŞ f Hışıltı * Atılan okun, havada giderken çıkardığı ses
FEŞAK Sürur, neşe, sevinç, neşat
FEŞAN f Saçma Neşretme * Yayıcı Serpici olan
FEŞAR f Sıkıcı Sıkan Sıkıp suyunu çıkaran
FEŞC Ayağını ayırıp apışmak
FEŞEL (C: Efşâl) Korkak olmak
FEŞFAŞ Yassı kılıç
FEŞFEŞE Uykudan uyandırmak
FEŞG Dağıtmak * Vurmak
FEŞGA Pamuk parçası
FEŞGA Dağılmış; münteşir
FEŞH Başına el ile vurmak
FEŞİL (C: Efşâl) Korkak, cesaretsiz, yüreksiz
FEŞK Kırmak
FEŞŞ Eritmek * Süt sağmak * Çıkarmak * Yabani olan keçiboynuzu ağacının yemişi
FETA (C: Fitye, Fityan veya feteyân) Genç Delikanlı * Cömert
FETA (Fetâne) (C: Eftâ) Yassı ve çökük burunlu olmak
FETAH Yumuşak
FETAK Fıtık Kasığı şişmiş olan kimse
FETAKE Gadretmek, öldürmek
FETANET (Bak: Fatânet)
FETASE Yassı çökük burunlu olmak * Büyük boncuk
FETAT Kuvvetli, genç kadın
FET´E Zikretmek
FETEHAT (Fetha C) Fethalar, arapçadaki üstün işaretinin adı
FETEL Devenin iki kollarının, yanlarından uzak olması
FETEVA (Fetva C) Fetvalar Ehliyet sâhibi bir din âliminin bir mes´ele hakkında müsbet veya menfî haber ve malûmatları (Bak: Fetva)
FETH Açma, başlama * Zaptetme Ele geçirme Zafer Nusret * Faydalı şeyleri elde etmek için yolları açmak Muğlak şeyleri açmak Bu iki suretle olur Biri, basâr ile idrâk olunur Gam ve kederi gidermek gibi İkinci de: İki nevi olup birincisi; dünya işlerinde olur Sürur vermekle gamı izâle etmek, bir değerli şey vermekle fakirliği kaldırmak gibi İkincisi; kapalı, muğlak bilgilerin keşif ve izharında kullanılır Bu da iki türlüdür; Birisi; zâhirî ve müsbet ilimleri çoğaltmak ve mânalarını tahkik etmekle olur Diğeri; ilm-i ledün âlemine dalmakla olur (LR)
FETH-İ BAB Kapı açmak
FETH-İ BİLAD Beldelerin istilâsı, şehirlerin zabtı
FETH-İ İSLÂM Tuna nehri üzerinde Kladova kasabası yakınlarındaki bir kalenin adı * İslâmların fethetmesi
FETH-İ KELÂM Söze başlama
FETH-İ KOSTANTİNİYYE İstanbul´un Fatih Sultan Mehmed Han tarafından fethi
FETH-İ MEYYİT Ölüm sebebini anlamak için cesedin açılarak muâyene edilmesi, otopsi
FETH-İ MÜBİN Açık ve parlak zafer Hakkı, bâtılın tahakkümünden kurtaran veya birbirine zıd olan hak ile batılın karışıklığını ayırarak hakkı galip kılan feth ve zafer Bu zafer, harp ile olabileceği gibi harpsiz de olur (Hakikatın ve ilmin galebesi gibi)Fetih suresinin birinci âyetinde geçen "Feth-i mübin"in ifade ettiği manâlardan biri: Sahih-i Buharî muhtasarının beyanına göre çok İslâmî fetihlerin mebdei olan Hudeybiye sulhudur Ulemanın ekserisine göre ise; Biat-ı Rıdvan´dırKur´anın hitabı umum asırlara baktığı için, bu gibi fetih ve zafer manâlarından her asırdaki Âlem-i İslâm hissedardır
FETH-İ SUVER Suretlerin meydana çıkışı Her mahlûkun Allah´ın ilim, irade ve kudretiyle en münasib şekilde suretlerinin açılışı
FETİH SURESİ Kur´an-ı Kerim´in 48 suresi
FETHA Gr Arabçada harfleri (E, A) diye okutan işâret, üstün
FETHA (FETAHA) (C: Füteh-Fütuh-Fethât) Kaşı olmayan halka yüzük * Büyük yüzük * Tavşancıl kuşu
FETHÎ Fetih ile alâkalı Fethe âit * Ferahlık verici
FETİH (Bak: Feth)
FETİK Dülger * Sabah * Parlayıcı nesne, parlak olan şey
FETÎL(E) Yaralara konulan tiftik * Lâmba fitili * Deriden çıkan kir * Örgü
FETÎR Taze nesne * Cıvık hamur * Acele anlaşılan
FETÎS Büyük çekiç
FETİŞİZM Fr Küçük putlara ve heykellere tapma âdeti Putçuluk Kadın resimlerine veya heykellere fazlaca sevgi beslemek hastalığı
FETÎT Terit altına konulan ekmek parçaları
FETİYLE Yanmış fitil ucu * Bükülmüş ince sicim * İki parmak arasındaki kir
FETK Şak etme Ayırma Yarma Yarılma * Tıb: Dikilmiş bir şeyi söküp ayırmak * Kasık yarığı, kasık zarının yarılması ile barsakların torba içine dolmasından ibaret sakatlık Fıtık hastalığı * Şafak sökmesi Fecir ağarması * Parçalanıp birbirine düşmüş cemaat
FETK Zamanını gözeterek açıktan adam öldürmek * Yaralamak * İnadetmek
FETKELÎN Belâ Zahmet
FETL Bükmek * Yüz döndürmek
FETN Yakmak, ihrak etmek
FETRET Uyuşukluk, zayıflık * Vahy ve semavî hükümlerin sükûn zamanı olduğu için, iki peygamber-i zişan devirleri arasındaki zaman * Vukuu âdet halinde olan şeyin kesilme zamanı veya kesilmesi * İki vakıa arasındaki geçen zaman Terakki ve teâli devirleri arasındaki hareketsiz, sükûnetli geçen devir * Tıb: İki ateşli hastalık arasındaki geçen zaman(Suâl ediyorsunuz ki: Zaman-ı fetrette, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm´ın ecdadı bir din ile mütedeyyin mi idiler Elcevab: Hazret-i İbrahim Aleyhisselâm´ın, bilâhare gaflet ve mânevi zulümat perdeleri altında kalan ve hususi bâzı insanlarda cereyan eden bakıye-i dini ile mütedeyyin olduğuna rivâyât vardır Elbette Hazret-i İbrahim Aleyhisselâm´dan gelen ve Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm´ı netice veren bir silsile-i nuraniyeyi teşkil eden efrad, elbette, din-i hak nurundan lâkayd kalmamışlar ve zulümat-ı küfre mağlub olmamışlar Bil´ittifak, teferruattaki hâtiatlarından muâhezeleri yoktur İmam-ı Şâfiî ve İmam-ı Eş´arîce, küfre de girse, usul-i imanîde bulunmazsa, yine ehl-i necattır Çünki teklif-i İlahî irsal ile olur ve irsal dahi, ıttıla´ ile teklif takarrur eder Mâdem gaflet ve mürur-u zaman, enbiya-i sâlifenin dinlerini setretmiş; o ehl-i fetret zamanına hüccet olamaz İtaat etse sevab görür, etmezse azab görmez Çünki mahfî kaldığı için hüccet olamaz M)
FETŞ Sorup aratmak
FETT Kırmak, kesr
FETTAH (Fetih den) En iyi, en çok fetheden Darlıktan kurtaran Her şeyi en iyi cihetten açan Her şeyi açan Zabteden Allah (CC)
FETTAHİYYET Fethedicilik Her şeye lâyık bir şekil açmak ve suret vermek sıfatı (Yâni, Fettah isminin tecellisi ile basit bir maddeden ayrı ayrı çeşit çeşit, hadsiz muntazam suretlerin, beraber, her tarafta bir ânda, bir fiil ile açılmasıdır Ş)
FETTAK (Fetk den) Kanlı katil, çok sayıda insan öldürmüş kimse
FETTAN Fitneci Kurnaz Fitne çıkaran Karıştıran * Hırsız * Şeytan * Altın eriten kuyumcu
FETTANE Mehenk taşı Altun ve gümüşü muâyeneye yarıyan taş
FETTE Açmak * Yardım * Hüküm
FETUR Oruç açacak nesne * Yaratmak * Yarmak * İki parmağıyla kaşımak
FETUT Ekmek parçaları

Alıntı Yaparak Cevapla

Osmanlıca Sözlük Lügat F Harfi

Eski 11-04-2012   #7
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Osmanlıca Sözlük Lügat F Harfi



F Harfi

FETVA Bir hâdise, bir muâmele hakkındaki hükm-ü şer´îyi ehli olanın haber vermesi ve o hükme dair verilen mâlumat, bilgi
FETVA EMİNİ Şeyhülislâm kapısındaki Fetvahane´nin başında bulunan zata verilen ünvandır Şeyhülislâma sorulan şer´i meselelerin fetvalarını hazırlamak, istida ile vukubulan suallere cevap vermek ve şer´iyye mahkemelerinden verilen ilâmları tetkik etmek vazifeleriyle mükellefti Maiyyetinde Fetvaemini muavini, İlâmat müdür ve mümeyyizi, başmüsevvit, müsevvit gibi ulema ve fukahadan müteaddit memurlar vardıFetva eminleri, en yüksek ilim sahipleriyle beraber memuriyetlerinin unvanlarına münasib olarak emin, fakih ve müteşerri´ kimseler arasından seçilirlerdi Fetva eminlerinden, şeyhülislâm olanlar da vardırFetva eminliği Kanuni Sultan Süleyman´ın saltanatından sonra ihdas edilmiştir İstanbul´un fethinden evvel, Bursa Kadıları bu işi gördükleri gibi, İstanbulun fethinden sonra İstanbul Kadısı olan Hızır Bey, fetva eminliği vazifesini görürdü Bu müessese Osmanlı saltanatının sonuna kadar devam etmiştir (OTDS)
FETVA-PENAH "Fetvaya sığınan" Şeyhülislâm
FE´V (FE´Y) Yarmak * Koparmak * İki dağ aralığı
FEVAHİŞ (Fâhiş C) Fâhiş işler Bozuk işler Kötü ve haram olan işler, ameller
FEVÂİD (Fayda C) Faydalar Faydalı şeyler
FEVÂİD-İ ME´MULE Umulan faydalar
FEVAİH (Fâih C) Meyve ve çiçek kokuları
FEVAİT (Fevt C) Fevt olmuş şeyler * Vaktinde kılınmamış namazlar
FEVAK (FÜVÂK) İki sağım arasında devenin memesinde sütün birikmesi * Rahat * Rücu * Uzun boyunlu bir nevi su kuşu
FEVAKİH (Fâkihe C) Meyveler, yemişler, fâkiheler
FEVARİS (Fâris C) Atlılar, biniciler
FEVASIL (Fâsıla C) Fâsılalar (Bak: Fâsıla)
FEVATİH (Fâtiha C) Fâtihalar Başlangıçlar * Son vermeler * Bir kitabın mukaddemeleri
FEVAZIL (Fâzıla C) (Bak: Fâzıl)
FEVC Dalga Bölük İnsan kalabalığı Cemaat Takım * Koşmak Sür´at etmek * İyi kokunun dağılıp yayılması
FEVC FEVC Dalga dalga, kısım kısım, takım takım, akın akın, cemaat cemaat
FEVC-Â-FEVC Akın akın, takım takım
FEVD Bir işi veya emri başkasına teslim etmek
FEVD Tavşancıl kuşunun kanadı * Ölmek * Canip, taraf, yön
FEVDEC (C: Fevâdic) Mahfe
FEVEHAN (Fevh C) Güzel kokular
FEVEHAT (Fevha C) Güzel kokular
FEVERÂN Maddi ve manevi kaynayıp fışkırmak * Köpürmek * Coşmak * Kokunun etrafa yayılması * Depreşmek * Şiddet
FEVERÂN-I ÂB Suyun fışkırması
FEVERÂN-I DEM Kan fışkırması
FEVG şişman olmak
FEVGA´ İri vücutlu, şişman kadın
FEVH Yaradan kan fışkırması * Bolluk, genişlik * Güzel kokunun yayılması * Kaynamak
FEVH Kokmak
FEVH Ağız büyüklüğü
FEVHA (C: Fevehât) Güzel koku
FEVHED Semiz oğlan, şişman çocuk
FEVK Üst Üst taraf Yüksek derece Yukarı
FEVKALÂDE Âdetin fevkinde Ayrıca, hususi surette Bilinenlerin üstünde Müstesna ve yüksek bir surette
FEVKALBEŞER (Fevk-al beşer) İnsan gücünün üstünde, insanüstü
FEVKALGAYE Son derecede
FEVKALHAD (Fevk-al had) Huduttan ileride Sınırsız Hudutsuz
FEVKALKANUN Kanun üstü Kanunun kabul etmediği Kanunun karışmadığı
FEVKALKÜLL (Fevk-al kül) Hepsinin fevkinde Bütününün üstünde
FEVKALME´MUL (Fevk-al me´mul) Ümidin fevkinde, Umulandan ziyade Ümid edilmedik şekilde Beklenmedik bir anda
FEVKALMU´TÂD (Fevk-al mu´tâd) Her zamankinden üstün Âdetin fevkinde
FEVKANÎ Üst, üst tarafta, üstteki
FEVKATTAHAMMÜL (Fevk-at tahammül) Tahammülün üstünde, tahammül edilmez, dayanılmaz, dayanılması imkânsız
FEVR Hemen Birdenbire Acele Sür´at * Bir adamın geldiği semt ve cihet * Suyun kaynayıp fışkırması
FEVREN Birdenbire, sür´atle, çarçabuk
FEVRES Buğday, hınta
FEVRÎ (FEVRİYYE) Düşünmeden ve âni olarak yapılan hareket
FEVT Ölüm, mevt * Kaybetme Elden çıkarma Kaçırma Bir şeyin bir daha ele geçmiyecek şekilde elden çıkması
FEVT-İ FURSAT Fırsat kaçırma Fırsatı değerlendirememe Ele geçen bir imkânı kullanamama
FEVVARE Fıskıye, su fışkırtan şey
FEVZ Kurtuluş Zafer Necat Muvaffakiyet Selâmet
FEVZ Ölmek, mevt
FEVZÂ Kargaşalık Anarşi * Karışmış, muhtelit
FEVZÂ-YI ÂRÂ Fikirlerin karmakarışık olması Fikre ait anarşi Fikrî anarşi
FEVZAÎ Anarşist Hiç bir din ve nizam tanımayan * Kargaşalık ve anarşi ile alâkalı
FEVZAİYE Fls: Anarşik Kanun ve nizam tanımayan hal ve hareket
FEVZÎ Kurtuluşa, fevze âit ve müteallik
FEVZİYE Yeniçeri Ocağı´nın kaldırılması üzerine IISultan Mahmud tarafından eski odalar mevkiine verilen isimdir Yeniçeri Ocağı´nın kaldırılması esnasında, yeni odalar Kara Cehennem´in attığı yağlı paçavralarla yanmış, eski odalar da ocağın ilgasından birkaç gün sonra yıktırılmıştır Gerek yanan ve gerekse yıkılan yerlerin vaziyetlerinin tâyini hakkında Sadrazam Selim Mehmed Paşa´nın, Padişaha arzettiği telhis üzerine, Sultan Mahmud, yeni odaların bulunduğu yere Ahmediye, eski odalar mevkiine de Fevziye adının verilmesini emretti (OTDS)
FEY´ Ganimet Harbde elde edilen mal * Rücu´ * Haraç * Zeval vaktinden sonraki gölge (Bak: Fey-i zeval)
FEY´ (FEY´A) Her nesnenin evveli
FEYA Yahu gibi mânaya gelir, hayret ifade eder
FEYAC Söz, kelam
FEYAFÎ (Feyfâ C) Çöller, sahralar
FEYALİLACEB (Fe-yâ lil´aceb) Hayret ve taaccüb ifâdesi için söylenir
FEYAYİH (Feyhâ C) Genişlikler, enginlikler, boşluklar
FEYC (C: Füyuc-Feycân) Haber getiren peyk
FEYCEN Sedef dedikleri ot
FEYD Sallanmak
FEYDUM Bir nevi mâcun
FEYEZAN f Suyun çok olup taşması, çoşması * Bolluk, fazlalık, feyiz
FEYFA´ (C: Feyâfi) Büyük çöl, sahra
FEYFA-NEVERD f Çöl yolcusu Çöllerde yol alıp ilerliyen
FEYH Sıcağın şiddetlenmesi * Koku yayılmak * Kazan kaynamak * Yara kanamak
FEYHA Geniş ve büyük olan Engin
FEYHA Bir nevi toprak çanak * Genişlik, vüs´at
FEYHAK Geniş nesne
FEYHEC İçki ölçülen bardak Şarab Hamr Bâde
FEY-İ ZEVAL Güneşin garba doğru dönmesinin başlaması, Güneş tam ortada gibiyken yerde dikili olan şeylerin gölgeleri batıdan doğuya dönüp kısalmakta son bulduğu zamandır Bundan sonra öğle namazı vakti başlar
FEYK Tavuğun gıdaklaması * Uzun boylu erkek * İyi olmak
FEYL Hamile kadının sütü
FEYLAK Büyük adam * Çok asker Kolordu * (C: Feyâlik) İpek böceği ve kozası
FEYLEKUN Kandıra dedikleri hasır otu
FEYLEKUS Fil kulağı dedikleri büyük yassı yapraklı ot
FEYLEM Geniş, büyük nesne
FEYLEMANÎ Cüssesi büyük olan
FEYLESOF Felsefe ile uğraşan, felsefeci (İlm-i hikmetle meşgul olan mütefennin Dinle münasebeti olmayan gayr-ı müslim LR) (Bak: Hükemâ)(İ´lem Eyyühel-Aziz! Bir şeyden uzak olan bir kimse, yakın olan adam kadar o şeyi göremez Ne kadar zeki olursa olsun o şeyin ahvâli hakkında ihtilâfları olduğu zaman yakın olanın sözü muteberdir Binaenaleyh, avrupa feylesofları, maddiyatta şiddet-i tevaggulden dolayı iman, İslâm ve Kur´anın hakaikından pek uzak mesafelerde kalmışlardır Onların en büyüğü, yakından hakaik-ı İslâmiyeye vukufu olan âmi bir adam gibi de değildir Ben öyle gördüm; nefs-ül emir de benim gördüğümü tasdik eder Binaenaleyh şimşek, buhar gibi fenni meseleleri keşfeden feylesoflar, hakkın esrârını, Kur´an nurlarını da keşfedebilir diyemezsin Zira onun aklı gözündedir Göz, kalb ve ruhun gördüklerini göremez Çünki kalblerinde can kalmamıştır Gaflet, o kalbleri tabiat bataklığında çürütmüştür MN)
FEYLULE İkindiden akşama kadar olan ve mekruh addedilen uyku (Bak: Kaylule)
FEYNAN Güzel uzun saçlı kişi
FEYNE Zaman Saat
FEYRUZEC Piruze dedikleri kıymetli taş
FEYŞE (FEYŞELE) (C: Feyâşil-Fiyeş-Fiyâş) Zeker başı
FEYTEK Dülger
FEYYAD Erkek baykuş * Çok yiyen adam
FEYYAL Fil çobanı File bakan kimse
FEYYAZ Çok feyz veren Çok bereket ve bolluk veren (Bak: Feyz)
FEYYAZ-I MUTLAK Mutlak ve sonsuz feyiz ve bolluk sahibi Allah(Kader herşeye bir miktar ve o miktara göre bir kalıp vermiştir Feyyaz-ı Mutlak´tan aldığı feyze olan kabiliyeti, o kalıba göredir MN)
FEYYAZ-I MÜTEÂL Çok feyz ve bereket veren Müteâl olan Allah (CC)
FEYYİH Şiddetli adam
FEYYİL Zayıf hüküm
FEYZ Ölmek
FEYZ (C: Füyuz) Bolluk, bereket * İlim, irfan Mübareklik * Şan, şöhret * İhsan, fazıl, kerem Yüksek rütbe almak * Suyun çoğalıp çay gibi taşması Çok akar su * Bir haberi fâş etmek * İçindeki düşüncesini izhar etmek(Hakaik-ı imaniye ve esasat-ı Kur´aniye, resmî bir şekilde ve ücret mukabilinde dünya muamelâtı suretine sokulmaz Belki bir mevhibe-i İlâhiye olan o esrar, hâlis bir niyet ile ve dünyadan ve huzuzat-ı nefsaniyeden tecerrüd etmek vesilesiyle o feyizler gelebilir M)
FEYZ-İ SAFÂ Neşenin feyzi, safânın bolluğu
FEYZ Ü RİF´AT İlerleme, bolluk ve yükseklik
FEYZA FEYZ Feyiz ile dolu, bol
FEYZ-AVER f Feyz getiren Feyiz veren * Bolluk veren
FEYZ-BAHŞ f Feyiz ve bereket veren, feyiz bağışlayan
FEYZ-DAR f Feyizli, bol, bereketli, gür
FEYZ-EFZA f Feyiz artıran, bollaştıran
FEYZÎ Bolluk ve berekete ait ve müteallik Feyze mensub
FEYZ-NAK f Feyizli, bereketli, bol
FEYZ-RESAN f Bolluk ve bereket getiren, feyiz bahşeden
FEYZ-YAB f Bollaşan, feyiz bulan Feyze nâil olan
FEZA Yıldızlar arasındaki geniş boşluk Gökyüzü * Yer geniş olmak * Açık sahra * Saha * Yerde akan su
FEZÂ-YI FEYZ Feyiz sahası, feyzin fezası
FEZÂ-YI ITLÂK Hudutsuz gökyüzü Nihayetsiz feza
FEZA Rahim içinden çıkan su
FEZA´ Korku Havf * Sığınma, dehalet * Uykuda şiddetli korku ile uyanmak
FEZA (Efzâ) f Artıran, ziyadeleştiren, çoğaltan (mânâlarına gelip, kelime sonlarına getirilerek birleşik kelime yapılır) Meselâ: Can-feza $ : Can verici Hayret-feza $ : Çok hayret verici Ruh-feza $ : Ruh verici
FEZAA Yolda ve tarlada yapılan ve höyük denilen suret
FEZAÎ Gökle alâkalı Göğe âit Geniş sahaya âit Fezaya âit ve müteallik
FEZAİL (Bak: Fazâil)
FEZA-NEVERD f Fezâda dolaşan, boşlukta giden
FEZAZE Ahlâkı kaba ve kerih olmak
FEZD Kan aldırmak
FEZÎZ Seyelân etmek, akmak
FEZLEKE Hülâsa Netice Öz İcmâl * Hesap listesinde netice(S - Gerek Kur´an-ı Kerim olsun, gerek tefsiri olan Hadis-i Şerif olsun; her fenden, her ilimden birer fezleke almışlardır Bir kitab veya bir şahsın yalnız fezlekeleri ihata etmekle harika olması lâzım gelmez Bir şahıs, pek çok fezlekeleri ihata edebilir C - Bahsettiğimiz fezleke, sellemehüsselâm fezlekeler değildir Ancak, hüsn-ü isabetle münasib bir mevkide ve münbit bir yerde, işitilmemiş çok işaretleri tazammun etmekle istimal ve zer´ edilen fezlekelerdir Kur´an veya Hadisin aldıkları fezlekeler, bu kabil fezlekelerdir Bu kabil fezlekeler tam bir meleke ve ıttıladan sonra hâsıl olabilir ki, herbir fezleke, me´hazı olan fen veya ilmin hükmünde olur Bu ise, bir şahısda olamaz İİ)
FEZR Yarmak * Ayırmak * Bozup feshetmekFEZZ : Yalnız şey Bir kimsenin yalnız kendi başına olması * Udûl * Geri dönmek * Buzağı * Hafif

Alıntı Yaparak Cevapla

Osmanlıca Sözlük Lügat F Harfi

Eski 11-04-2012   #8
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Osmanlıca Sözlük Lügat F Harfi



F Harfi

FIDDA Gümüş
FIDDA-İ HÂLİSE Hâlis ve saf gümüş
FIKARÂT (Fıkra C) Kıssalar, fıkralar, küçük hikâyeler * Fasıllar, bölümler, kısımlar * Cümleler, parağraflar * Omurga kemiklerindeki boğumlar
FIKARÂT-I ANİFE Mezkur cümleler, yukarıda geçmiş olan cümleler
FIKARÂT-I KATANİYE Tıb: Bel omurları
FIKARÂT-I LATİFE Hoş ve lâtif hikâyeler
FIKARÂT-I MÜNTEHABE Seçkin hikâyeler
FIKARÂT-I RAKABİYE Tıb: Boyun omurları
FIKDAN Yokluk * Bir şeyin belirsiz olması Yitirmek
FIKDAN-ÜL AHBAB Ahbab yokluğu Ahbabsızlık
FIKDAN-I AKL Akıl azlığı, salaklık, ahmaklık
FIKDAN-I İMKÂN İmkân azlığı, imkânsızlık
FIKDAN-I NUKUD Para darlığı, parasızlık
FIKIH (Fıkh) Derin ve ince anlayış Bir şeyi, hakkı ile, künhü ile bilmek İnsanlar arasındaki ilişkilerle ilgili olarak dinî hükümleri ayrıntılı delilleriyle bilmek Müslümanlar, müslüman olmaları itibariyle Allah´ın emirlerine tâbidirler, uyarlar Fıkıh ilmi, hangi şartlarda Allah´ın hangi emrinin nasıl uygulanacağını inceler * Bilmek, anlamak * Kapalı bir şeyin hakikatına nazarı infaz edebilmek * Kendisine hüküm taalluk eden hafi bir mânaya muttali´ olmak * Ist: İslâm Hukuku * İnsanın amel ciheti ile lehine ve aleyhine olan şer´i hükümleri bir meleke halinde bilmesi Diğer bir ta´rif ile: Ameliyata; yâni, ibadet, ukubat ve muamelâta âit şer´î hükümleri mufassal delilleri ile bilmek Bu ahkâmı bilmeğe "Fakahet" ve bu ahkâmı böylece bilen zata da "Fakih" denir Cem´i "fukahâ"dır Fıkıh ilmini tahsil etmeğe de "tefekkuh" denir (Ist Fık K Cilt:1, sh: 20)
FIKH-I EKBER Yüksek fıkıh Dinî bilgilerin en mühim olanı İmana dair ilim * İmam-ı Azam hazretlerinin meşhur eserinin ismi
FIKRA Yazıda bir bahis * Parağraf * Kanun maddelerinden her bir kısım * Kısa haber * Küçük hikâye * Omurga kemiklerinin her biri * Bend * Kıssa * Gazetelerde gündelik hâdiselerin kısaca yazılmış şekli
FIKRA-HÂN f Hikâye söyliyen, fıkra anlatan
FIRAK (Fırka C) Fırkalar, partiler * Alaylar, bölükler * Cennetler * Ehl-i Sünnet cemaatından ayrılan mezhebler
FIRAK-I DÂLLE Dalâlete gitmiş fırkalar Dalâlette kalmış cemaatler
FIRAK-I SİYASİYE Siyasî fırkalar, siyasî partiler
FIRAT Ön Asya´nın en büyük nehridir Diyadin civarında çıkar, Anadolu´nun doğu taraflarına kadar gelip Mezopotamya´yı dolaştıktan sonra Irak´ta Dicle ile birleşerek Basra Körfezi´ne dökülür
FIRFIRA Topaç
FIRIŞKA Bütün yelkenleri camadana vurmaksızın kullanabilmeğe münasib olan rüzgâr hakkında söylenilen bir tabirdir Bu rüzgârın, saniyedeki sür´ati 5-12 metredir
FIRKA Parti İnsan grubu Kısım olmak ve ayrılmak Bölük * Tümen
FIRKA-İ ASKERİYE Askerî fırka, tümen
FIRKA-İ NÂCİYE Kur´an-ı Kerim´e ve Sünnet-i Seniyeye sıkı sıkıya bağlı olup Ehl-i Sünnet ve Cemaat yolundan ayrılmayan müslümanlar Bunlar kıyamete kadar lütf-u İlahî ile devam eder
FIRKA-İ SİYASİYE Siyasî parti
FIRSAT (Bak: Fursat)
FIRTINA Şiddetli rüzgârla denizin dalgalanıp karışması * Rüzgârın çok şiddetli esmesi
FISAD Kan alma, hacamet
FISAL (Bak: Fisâl)
FISFISA (C: Fısfıs-Fesâfıs) Yaş yonca
FISH Nasârâ bayramı
FISK Haddini tecavüz Günah Haktan ayrılmak * Fık: Allah´ın emirlerini terk ve O´na isyan etmek ve doğru yoldan sapıp çıkmak Böyle olanlara şeriat dilinde "fâsık" denir(Fısk; haktan udul, ayrılmak; hadden tecavüz, hayat-ı ebediyeden çıkıp terketmektir Fıskın menşei; kuvve-i akliye, kuvve-i gazabiye, kuvve-i şeheviye denilen üç kuvvetin ifrat ve tefritinden neş´et eder Evet ifrat veya tefrit, delillere karşı bir isyandır Yani sahife-i âlemde yaratılan delâil, uhud-u ilâhiyye hükmündedir O delâile muhalefet eden, Cenab-ı Hak´la fıtraten yapmış olduğu ahdini bozmuş olur Ve keza ifrat ve tefrit, hayat-ı nefsiye ve ruhiyenin maraz ve hastalığını intac eden esbabdandır Buna, fıskın birinci sıfatı olan $ cümlesiyle işaret edilmiştir Ve keza, ifrat ve tefrit, hayat-ı içtimaiyeye karşı isyan ateşini yakan iki âmildir Evet, bu âmiller Hayat-ı içtimaiyeyi nizam ve intizam altına alan râbıtaları, kanunları keser atar Evet şehvet veya gazab, haddini aşarsa, ırz ve namuslar pay-mal olur, masumlar mahvolur Buna da, fıskın ikinci sıfatı olan $ cümlesiyle işaret edilmiştir Ve keza, dünya nizamının bozulmasını intac edip fesad ve ihtilâle sebebiyet veren iki ihtilâlcidirler Buna dahi fıskın üçüncü sıfatı olan $ cümlesiyle işaret edilmiştir Evet fâsık olan kimsenin kuvve-i akliye ve fikriyesi i´tidali kaybedip safsatalara düşerse, itikadâta ait râbıtaları kesmekle, hayat-ı ebediyesini yırtar atar Ve keza, kuvve-i gazabiyesi hadd-i vasatı tecavüz ederse, hayat-ı içtimaiyenin hem yüzünü, hem astarını yırtar, altüst eder Ve keza, kuvve-i şeheviyesi haddi aşarsa, heva-i nefse tâbi olur, kalbinden şefkat-i cinsiye zâil olur, kendisi berbad olacağı gibi başkalarını da berbad edecektir Bu itibarla, fâsıklar hem nev´inin zararına, hem arzın fesadına çalışmış olur İİ)(Şer´an fıskın üç mertebesi vardır: Birincisi, günahı çirkin addetmekle beraber ara sıra irtikâb etmek; İkincisi, üzerine düşerek inhimak ile yapmak; üçüncüsü, çirkinliğini inkâr ederek yapmaktır Bu üçüncü tabaka küfür mertebesidir Fâsık bu hâle gelmedikçe ehl-i sünnet mezhebinde mü´min namı kendisinden selbolunmaz Binaenaleyh fâsık vasfı içinde kâfirler bulunabileceği gibi, imanını zayi etmemiş olanlar da bulunabilir ET)
FISKIYE Suyu muhtelif şekillerde yukarıya doğru fışkırtan ve ekseriya havuzların ortasında yapılan borunun üzerindeki aletin adıdır Buna, Arapçası olan fevvare denildiği gibi, Türkçe olan fışkırak da denilir
FISK U FÜCUR Allah´a isyan içinde olmak, günah işlemek
FISSA Yonca dedikleri ot
FIŞKI Pislik Çör çöp Fazladan olan Hayvan gübresi
FITAM Çocuğu veya yavruyu sütten kesme
FITHIL Âdem Aleyhisselâm´ın yaratılışından evvel olan zaman
FITIK (Bak: Fetk)
FITNAT Cibillî ve fıtrî ve âni anlamak ve idrak etmek * Hikmet * Zekâvet, basiret, tedbir, fatânet, zeyreklik Fıtnet diye de okunur (Zıddı: Gabâvet´tir)
FITNE Akıllılık İdrak ve anlayışı kuvvetli olmak (Bak: Fıtnat)
FITR Oruç açmak, iftar etmek
FITR (C: Eftâr) Açıldığında baş parmakla şehadet parmağının arası Karış
FITRA (Fitre) Fıtrat sadakası, yaradılış atiyyesi
FITRAT Yaradılış, tıynet, hilkat (Bak: Evamir-i tekviniye)
FITRAT-I İLÂHİYE San´at-ı Rabbaniye ve kudret-i İlâhiyenin dâima değişen bir defteri olan ve yanlış olarak "Tabiat" namı verilen Cenab-ı Hak´ın fıtrat kanunları ve mahlukatın yaradılışı
FITRAT-I SELİME Selim fıtrat Kusursuz sağlam huy * Ahlâk, din Haram ve çirkin işlerden uzak ahlâk * Noksansız yaradılış
FITRATEN Yaradılıştan, fıtrî olarak
FITRÎ Doğuştan, yaradılıştan, fıtrata âit ve müteallik Hayat kanunlarına uygun(Evet Hz Muhammed´in (ASM) getirdiği şeriatın hakaikı, fıtratın kanunlarındaki müvazeneyi muhafaza etmiştir İçtimaiyatın râbıtalarına lâzım gelen münasebetleri ihlâl etmemiştir Zaman uzadıkça aralarında ittisal peyda olmuştur Bundan anlaşılır ki; İslâmiyet nev´-i beşer için fıtrî bir dindir Ve içtimaiyatı tezelzülden vikaye eden yegâne bir âmildir S)
FIZZA Gümüş
FÎ Arabçada harf-i cerrdir Mekâna ve zamana âidiyyeti bildirir Ta´lil için, isti´lâ için ve yine harf-i cerr olan "bâ, ilâ, min, maa" harflerinin yerine kullanılır Geçen mef´ul ile gelecek fasıl arasında geçer Te´kid mânası da vardı (LR)Başka bir ifade ile kısaca (fî) : "İçinde, içine, hakkında, hususunda, üzere, dâir, mütedair, beherine ve herbirine" mânalarına gelir Kelimenin başına yazılır ve o kelimeyi "i" diye okuttuğu için ona harf-i cerr denir Farsçada "Der", "Fî" yerinde kullanılır
FÎ-ZAMANİNA Devrimizde Zamanımızda
FÎ (C: Fîat) Baha, fiat, kıymet
FÎ-İ CÂRÎ Geçer değer, muteber fiat
FÎ-İ MAKTU´ Biçilmiş kıymet, kararlaştırılmış değer
FİAL (Fiil C) Fiiller, yapılan şeyler
FİAL Çocuk oyunudur (Bir şeyi toprak içinde gizleyip sonra taksim edip "hangimizin hissesinde çıkar" diye ararlar)
FİAM Çok kalabalık olan erkekler topluluğu
Fİ AMAN-İLLAH Allahın muhafaza, siyânet ve hıfzında
FİAT (Fî C) Kıymetler, değerler, bahalar
FİCA Birdenbire, ansızın
FİCAC İki dağ arasında geniş yol (Bak: Fecc)
FİCACEN SÜBÜLÂ Turuk-u vâsia, geniş yollar
FİCC Şam karpuzu * Tam olmamış olan meyve
FİDA Dağıtmak * Atâ etmek Hediye veya bahşiş olarak vermek * Bedel vermek
FİDAM (Feddâm) : Su kabının üzerine koydukları süzgeç * Mecusilerin ağızlarını bağlamakta kullandıkları bez
FİDRE Et parçası
FİDYE Herhangi bir farzından birini yerine getirmeye gücü olmayan bir kimsenin Cenâb-ı Hak´tan özür dilemek kasdı ile, verdiği para veya sadaka * Esir veya kölelikten kurtulmak için verilen para * Fık: Fakirin sabahlı akşamlı bir günlük yiyeceği
FİDYE-İ NECAT Bir kimsenin esirlikten veya başına gelen bir belâdan kurtulmak için, kendisi veya kendi namına başkası tarafından mecburen verilen para vesaire hakkında kullanılan bir tabirdir Tabirin karşılığı, can kurtarma akçası demektir
FİE Kalabalık, topluluk, cemaat
FÎF (C: Efyâf- Füyuf) Düz yer
FİGÂN f Ağlayıp sızlama, bağırıp çağırma
FİGÂN-PERVER f Feryad ettiren, bağırtan
FİGÂN-TİZ Yüksek feryad
FİGÂR f Ceriha, yara * İncinmiş, yaralı, müteessir manalarına gelir ve birleşik kelimeler yapılır Meselâ: Dil-figâr $ : Yüreği yaralı
FİGEN f Yıkıcı, düşürücü, atıcı
FİGENDE f Yıkık, yıkılmış, düşkün
FİGÜR Fr Oyuncunun hareketi * Resim, şekil, canlı resim * Mecaz
FÎH (Fî-h) Onda, onun hakkında
FİHAL (Fahl C) İtibarlı, seçkin ve üstün kimseler
FİHAM (Fahîm ve fahm C) İtibar ve nüfuz sahibi kişiler, ulu kimseler
FİHHÎR Çok gururlanıp fahirlenen kimse
FÎHİ NAZAR(UN) Şüphe edilen bir mes´ele hakkında söylenir "Ona bir bakmak, tetkik etmek lâzımdır" demektir
FİHR (C: Efhâr) Destesenk dedikleri taş * Taş
FİHRİS (Fihrist) Bir dükkânda veya bir kitabın içerisinde ne bulunduğunu sıra ile gösteren liste (Kataloğ) * (C: Fehâris) Her nesnenin aslı * Kanun
FİİL (Fi´l) Müessirin te´siri Amel, iş *Gr: Hâdiseye veya zamana delâlet eden kelime (Sarf bilgisinde geniş izahı vardır) Türkçede; gelme, gitme, yazma, okuma, gezme gibi kelimelere de fiil denir (Fi´l diye de yazılır)
Fİ´L-İ BASİT Gr: Basit fiil, tek kökten yapılan fiil Meselâ: Gitmek, gelmek, olmak gibi
Fİ´L-İ HİKÂYE Gr: Geçmiş zamanda olmuş fakat konuşan kimsenin görmüş olduğu bir işi anlatan fiil Meselâ: Okumuş idi, yazmış idi, vurdu gibi
Fİ´L-İ KIYASÎ Gr: Kurallı ve kaideli fiil (İş´ten: işlemek; ateşten: Ateşlemek gibi)
Fİ´L-İ MA´LUM Etken fiil Öznesi yani, faili belli olan fiil
Fİ´L-İ MECHUL Gr: Faili yani öznesi bilinmeyen fiil Edilgen fiil Mesela: Yazılmak, içilmek, vurulmak gibi
Fİ´L-İ MEZİD Fiilin aslına harf ilâve edilen fiil
Fİ´L-İ MEZMUM Kötü, fenâ iş Livâta ve zina
Fİ´L-İ MUTÂVAAT Mâlum sigasında olduğu halde müteaddi bir fiilin mechulü gibi mânası olan fiildir (Sevinmek, dövünmek gibi)
Fİ´L-İ MÜN´AKİS Organizmanın bir uyarmaya karşı birdenbire aldığı vaziyet, refleks
Fİ´L-İ MÜREKKEB Gr: Yardımcı bir fiille birleşerek tek kelime hükmüne geçen fiil Birleşik fiil (Vurabilmek, yazabilmek, okuyabilmek gibi)
Fİ´L-İ MÜSBET Gr: Müsbet fiil Kendinde nefiy edatı bulunmayan fiil
Fİ´L-İ ŞART şart fiili (Bak: şart)
Fİ´L-İ ŞENİ´ Irza vuku bulan tasallut hakkında kullanılan bir tabirdir Bununla birlikte, mutlaka cima´ manâsına değildir
Fİ´L-İ VÜCUBÎ Yapılması gereken, lâzım olan fiil
FİİLEN Gerçekten, işleyerek, hakikatte
FÎKA (C Efavık-Efvak) İki defa sütü sağmak arasında biriken süt
FİKAK (FEKÂK) Halas, kurtulma * Bir şeyin karşılığında verilen şey
FİKR (Fikir) Akıl * Re´y, istek, düşünce
FİKR-İ ÂMİYANE Bayağı fikir, alelâde düşünce
FİKR-İ FÂSİD Bozuk fikir, fâsid fikir
FİKR-İ İNFİRADÎ Tek başına olmak fikri, istişâresiz iş yapmak Bir şeyi sâde kendine mal etmek fikri, hodgâmlık (Bak: Himmet)
FİKR-İ MUZMER Gizli kalmış ve dışarı vurulmamış fikir
FİKR-İ TA´KİB Sona erdirme, peşini bırakmama
FİKR-İ VATAN Vatan düşüncesi, vatan fikri
FİKREN Zihnen, fikir ile, düşünerek
FİKRET Düşünme, tefekkür, teemmül, fikir, Düşünülen şey
FİKRET-İ BEYZA Münevver fikir Parlak fikir
FİKRÎ (Fikriye) Fikir cinsinden, fikirle alâkalı Fikre âit ve müteallik
FİKRİYYAT Fikir ve düşünce ile olan işler
FİL (C: Efyal-Füyul) Daha ziyade Hindistan ve Asya gibi yerlerde bulunan iri vücudlu, hortumlu bir hayvan
FİL SURESİ Kur´an-ı Kerim´de 105 sure olup Mekke-i Mükerreme´de nâzil olmuştur
FİL VAK´ASI (Bak: Ebrehe)
FİLAHET Çiftçilik, tarla işleri, rençberlik, çift sürmek
FİLASL (Fi-l-asl) Aslında olduğu gibi
FİLCÜMLE (Fi-l-cümle) Ezcümle, minelcümle Bir hayli Emsalinden beri
FİLHAKİKA (Fi-l-hakika) Hakikatte, esasında, hakikaten, doğrusu
FİLHAL (Fi-l-hâl) Şimdi, hemen * Bu halde * Hadd-i zâtında
Fİ´LİYAT İş olarak yapılan şeyler, işler, fiiller
FİLİZ Ağaç ve çiçek fidanı, taze sürgün * Eritilip temizlenmemiş olan altun, gümüş,demir, bakır gibi külçe, ham maden * Erimiş bakır
FİLK Zahmet, meşakkat * Acib emir * Parça
FİLL Yağmur yağmayıp ot bitmeyen yer, otsuz yer
FİLMEDİNE(Tİ) (Fi-l-Medine(ti)) : Medine şehrinde
FİLMESEL Misaldeki gibi, meselâ
FİLO Birkaç savaş gemisinden mürekkep donanma parçası Donanmanın bir kısım ve bölüğü
FİLOZOF (Bak: Feylesof)
FİLS Put, sanem
FİLUS (Bak: Fülus)
FİLVAKİ´ Vâki hâle göre Vakide olduğu gibi
FİLZE (C: Fülüz-Eflâz) Parça, kıt´a
Fİ-MABA´D Bundan böyle, bundan sonra, bundan itibaren, bir daha
FİNÂ Evin önü Civar
FİNÂ-İ BELDE Beldenin civarı
FİND Dağ burnu
FİNHAN Leğen dedikleri kap
FİNTÎSE Kurt ve kuş ağzı
FİRAD (Ferd C) Fertler, kişiler
FİRAK Ayrılık Ayrılmak Hicran
FİRAR Kaçmak Kaçış
FİRARÎ Kaçkın, kaçak
FİRAS Çok fazla kırmızı nesne
FİRASET Zihin uyanıklığı Bir şeyi çabukça anlayış kabiliyeti Bir kimsenin ahlâk ve istidadını yüzünden anlamak Firasetin bir nev´i, sebebini anlamadan ve ilham eseri olarak vücuda gelen seziştir Diğer nev´i ise kesbîdir Muhtelif huy ve tabiatları bilmek neticesinde hâsıl olur (LR) * Yiğitlik * Binicilik
FİRAŞ Döşek Yatak Yere serilen şey Minder şilte
FİRAŞ-I İSTİRAHAT Rahat döşeği
FİRAŞ-I KAVÎ Fık: Evli kadının firaşı mânâsına gelir bir tabirdir (Bununla bilâdavet neseb sabit olup, nefy ile neseb nefy olunmayıp, lâkin laan ile nefy olunur) (OTDS)
FİRAŞ-I MÜTEVASSIT Fık: Ümmü veledin firaşı mânâsına gelen bir tabirdir Firaş-ı mütevassıtta bilâ davet neseb sahih olmaz
FİRAŞ-I SAHİH Fık: Nikâh ve mülk-i yemine müstenid bulunan istifraş Mülk-i yemin, bir kimsenin temellükünde bulunan cariye demektir Binaenaleyh bu iki şarta dayanan istifraştan, meydana gelecek çocuk, varis addolunur Ancak, cariyeyi istifraşta husule gelen çocuğun kendisinden olduğunu müstefrişin söylemesi lâzım gelirdi (OTDS)
FİRAŞ-I ZAİF Fık: Cariyenin firaşı (Bununla neseb sâbit olur) (OTDS)
FİRAŞİYET Karılık * Fık: Birisinin karısı oluş Zevciyet
FİRAVAN f Bol, çok, ziyade, aşırı, fazla
FİR´AVN Mısır´da, hususan Hazret-i Musa (AS) zamanında Allah´a isyan edip ilâhlık dâvasında bulunan, Musa Peygamber´e inanmayan hükümdar * İlâhlık iddia eden dinsiz, azgın ve şaşkın insan (Bak: Enaniyet, Mumya)
FİR´AVNÎ f Firavunluk Firavun ile ilgili
FİR´AVNİYYET Firavun gibi oluş, isyankârlık ile Allah´ı tanımayış İnat ile Allah´a isyan edip halkı sapık yollara, dalâlete ve dinsizliğe sevke çalışmak
FİRAZ Ayrılmak
FİRAZ f Yukarı, yüksek * Çıkış, yokuş * Kaldıran, yükselten, yücelten
FİRAZÎ f Yukarılık, yükseklik
FİRAZ Geniş, vâsi * Irmak ağzı * Sokak ağzı * Elbise
FİRBAR Ululuk, azamet * Ardınca gelicilik, peşinden gelmek
FİRC Sır saklamayan kişi
FİRDEVS Cennet Cennette altıncı kat * Bostan
FİREUNÎ Hat, minyatür, tezhib gibi güzel san´atlarda kullanılan bir kâğıt cinsi
FİREZDEK (C: Ferâzık) Hamur yuvarlağı, hamur parçası
FİRFÎR Menekşe
FİRFİS Yaban sineği
FİRİB f Aldatıcı, aldatan, kandıran manasında birleşik kelimeler yapılır Meselâ: Dil-firib $ : Gönül aldatan Nazar-firib $ : Göz aldatan
FİRİBENDE f Kapılmış, aldanmış
FİRİFTE f Kandırılmış, aldanmış, aldatılmış
FİRİFTE-DİL f Gönlü aldanmış
FİRİSTADE (C: Firistâdegân) f Elçi, gönderilmiş * Peygamber
FİRİŞTE (C: Firiştegân) f Mâsum, suçsuz, günahsız * Melek * Mc: İyi huylu kimse
FİRİŞTE-SIFAT f İyi huylu kimse, huy ve tabiatça melek gibi olan
FİRK Koyun sürüsü * Parça
FİRKAT (Fürkat) İftirak Dostlardan ve sâir sevdiği şeylerden ayrılış Firak Müfarakat
FİRKATEYN Buharın icadından evvel kullanılan harp gemilerindendir Bu gemiler, güvertelerinin altında bir batarya topu hâvi olup hızlı giderlerdi Bu gemilerin üç direkleri vardı ve içlerinde mürettebatının binbeşyüzü bulanları da vardı
FİRMA ing Tescil edilmiş ticarî müessese
FİRNAS (FÜRÂNİS) (C: Ferânis) Boynu kalın arslan * Köylü reisi
FİRS Bir nevi ot
FİRSA (C: Firâs) hayız bezi
FİRSAD Kırmızı dut * Böğürtlen
FİRSEK (C: Ferâsik) Çekirdeğinden ayrılmayan şeftali
FİRŞAT(A) Genişlik, vüs´at * İki ayağının arasını ayırıp genişletmek
FİRUDEST f Birkaç hânendenin hep bir ağızdan usûlüne uygun olarak söyledikleri nağme
FİRUZ Said, hurrem, saadetli, uğurlu, muzaffer, mansur
FİRUZ ABADÎ (Mecdüddin Muhammed) (Hi: 729 - 817) İran´ın Şiraz Eyâletinde Firuzâbad isimli beldenin Kâzrun kasabasında doğmuştur Büyük âlimlerdendir Yedi yaşında Kur´anı hıfzetmişlerdi Çok seyahat etmiştir Bursa´ya geldiğinde Yıldırım Bayezid Han tarafından kendisine fevkalâde ikrâm olundu En meşhur eseri olan altmış ciltten müteşekkil El-Lâmi lügat kitabından hülâsa ettiği Kamus´tur Yemen´de kadı iken vefat etmiştir (R Aleyh)
FİRUZ-BAHT f Şanslı, uğurlu
FİRUZE Nişabur´da çıkan açık mavi renkli ve kıymetli bir taş
FİRUZE-FAM Açık mavi renkli, gök renkli
FİRUZENDE f Meşhur bir cins lâle
FİRUZE-RİVAK Gökyüzü, sema
FİRUZ-MENDÎ f Galebe, zafer
FİRYE Yalan, kizb
FİRZAH Göğsü geniş, etli kimse
FİRZAN (C: Ferâzine) Arif * Fen sahibi kimse
FİRZE Parça
FİRZEL Demircilerin demir kestikleri alet Kayıt
FİSAL (Fasıl C) Ayrılmış olanlar * Yavrunun sütten kesilmesi * Kısa duvar * İnsanların lehinde veya aleyhinde söz söyleyerek para toplıyan * Ana sütünden kesilmiş hayvan yavrusu (Füslan, fislan şeklinde de olur)
FÎSEBİLİLLAH Allah yolunda Allah için
FİSFİSE Yonca otu
FİSK (Bak: Fısk)
FİSKİL Yarış atlarından cemeleden sonra geleni
FİSL Ahmak
FİSSÎK Fıskı dâim olan
FİSTAN Kadınların bellerinden aşağı giydikleri geniş ve uzun elbise Ayrıca Arnavutlarla Rumların, dizlerine kadar giydikleri kırmalı elbiseye de bu ad verilir * Direklerin güverte ıskaçalarını sudan muhafaza için üzerine kalın bırandadan çevrilen kılıf (OTDS)
FİTAM Çocuğu sütten kesmek
FİTAN Eyer örtüsü
FİTEN (Fitne C) Fitneler
FİTİL Eskiden ağırlık ölçüsü olarak kullanılan dirhemin kesirlerinden biri Dirhemin dörtte birine: denk; dengin dörtte birine: Kırat; Kıratın dörtte birine: Fitil denilir * Eski Fitilli tüfeklerin namlusundaki baruta ateş vermek için kullanılan kükürtlü ip veya kaytan parçası * Topa veya lâğıma ateş vermek için baruta ıslak batırılıp güneşte kurutulmuş bükme (OTDS)
FİTNE İnsanın akıl ve kalbini doğrudan doğruya, hak ve hakikatten saptıracak şey * Muhârebe * Azdırma * Karışıklık Ara bozmak Dedikodu * Küfr Fikir ihtilâfı * Şikak Kavga * Delilik * Mihnet ve beliye * Mal ve evlâd * Potada altın ve gümüşü eritmek * İmtihan ve tecrübe etmek(Mübarek İslâmiyet ve nurani Asr-ı Saadetin başına gelen o dehşetli kanlı fitnenin hikmeti ve vech-i rahmeti nedir Çünki onlar, kahra lâyık değil idiler Elcevab: Nasılki baharda dehşetli yağmurlu bir fırtına, her tâife-i nebatatın, tohumların, ağaçların istidatlarını tahrik eder, inkişaf ettirir; herbiri kendine mahsus çiçek açar; fıtri birer vazife başına geçer Öyle de: Sahabe ve Tâbiînin başına gelen fitne dahi, çekirdekler hükmündeki muhtelif ayrı ayrı istidatları tahrik edip kamçıladı; "İslâmiyet tehlikededir, yangın var!" diye her tâifeyi korkuttu İslâmiyetin hıfzına koşturdu Her biri, kendi istidadına göre, câmia-ı İslâmiyetin kesretli ve muhtelif vazifelerinden bir vazifeyi omuzuna aldı, kemâl-i ciddiyetle çalıştı Bir kısmı hadislerin muhafazasına, bir kısmı, Şeriatın muhafazasına, bir kısmı hakaik-ı imâniyenin muhafazasına, bir kısmı Kur´anın muhafazasına çalıştı ve hâkeza herbir tâife bir hizmete girdi Vezaif-i İslâmiyette hummalı bir surette sa´yettiler Muhtelif renklerde çok çiçekler açıldı Pek geniş olan Âlem-i İslâmiyetin aktârına, o fırtına ile tohumlar atıldı; yarı yeri gülistana çevirdi Fakat, maatteessüf o güller ve gülistan içinde ehl-i bid´a fırkalarının dikenleri dahi çıktıGüya dest-i kudret, celâl ile o asrı çalkaladı, şiddetle tahrik edip çevirdi, ehl-i himmeti gayrete getirip elektriklendirdi O hareketten gelen bir kuvve-i anil-merkeziye ile pek çok münevver müçtehidleri ve nurani muhaddisleri, kudsi hâfızları, asfiyâları, aktabları âlem-i İslâmın aktarına uçurdu, hicret ettirdi Şarktan garba kadar ehl-i İslâmı heyecana getirip, Kur´an´ın hazinelerinden istifade için gözlerini açtırdı M)
FİTNE-İ ÂHİRZAMAN Âhirzamandaki fitne Deccal fitnesi(Rivayette var ki: "Fitne-i âhirzaman o kadar dehşetlidir ki, kimse nefsine hâkim olmaz " Bunun için binüçyüz sene zarfında emr-i Peygamberîyle bütün ümmet o fitneden istiaze etmiş, azâb-ı kabirden sonra $ vird-i ümmet olmuş Allahu a´lem bissavab, bunun bir te´vili şudur ki: O fitneler nefisleri kendilerine çeker, meftun eder İnsanlar ihtiyarlarıyla, belki zevkle irtikâb ederler Meselâ: Rusya´da hamamlarda, kadın erkek beraber çıplak girerler ve kadın kendi güzelliklerini göstermeğe fıtraten çok meyyal olmasından seve seve o fitneye atılır, baştan çıkar ve fıtraten cemalperest erkekler dahi, nefsine mağlup olup o ateşe sarhoşane bir sürur ile düşer, yanar İşte dans ve tiyatro gibi o zamanın lehviyatları ve kebâirleri ve bid´aları, birer câzibedarlık ile pervane gibi nefisperestleri etrafına toplar, sersem eder Yoksa cebr-i mutlak ile olsa ihtiyar kalmaz, günah dahi olmaz ş)
FİTNE-ÂMİZ f Fitne çıkaran, fesat karıştıran
FİTNE-CİHAN f Fitne koparan, fesat karıştıran, bozgunculuk yapan
FİTNE-CU f Fesat arayan
FİTNE-ENGİZ f Fitne çıkaran
FİTNE-KÂR f Ortalığı bozmağa çalışan Fitneci Fesâd verici Fitne çıkarmak isteyen
FİTNET-ÜD DEHMA (Fitnetüddehmâ) Küfürde olmak, kara fitne Rezil olmak
FİTRAK f Atın terkisi, terki kayışı, eyerin ardındaki tasma
FİTRE (Bak: Sadaka-i fıtır)
FİTRE İmtihan * Belâ, musibet
FİTRET (Bak: Fetret)
FİTYAN (Fetâ C) Delikanlılar, yiğitler, bahadırlar, gençler, mertler
FİTYE (Fetâ C) Gençler Genç yiğitler
FİZAR f Ağlayıp inlemek Sesli ağlamak
FİZR Koyun sürüsü * Yaşlı, ihtiyar kimse
FİZYOLOJİ Doku ve organların vazifelerini ve bu görevlerin nasıl yapıldığını inceleyen ilim kolu

Alıntı Yaparak Cevapla

Osmanlıca Sözlük Lügat F Harfi

Eski 11-04-2012   #9
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Osmanlıca Sözlük Lügat F Harfi



F Harfi

FLAMA Mızrak ve süngü ucuna takılan, gemi direğine çekilen ince bayrak
FLANDRA Harp gemilerinin ve bilumum beylik gemilerin grandi direklerine çekilen ensiz ve uzun şerit sancaklar
FOBİ (Fobya) Fr Bâzı hal veya şeylere karşı duyulan hastalık halindeki korku
FONOĞRAF Fr Gramofonun ilk şekli Ses cihâzı Sesi alıp tekrar veren âlet
FORMA Fr Cüz Kısım Parça * Şekil Biçim Askeri nişan Rütbe işareti * Bükülünce 8, 16, 32 sayfa olan kitap dizgisi
FORMALİTE Fr Resmi işlerin gerektirdiği muameleler
FORSA Buharlı gemilerin icadından evvel yelkenli gemilerde kürek çekmeğe mahkum harp esirleri Bunlar, kaçmamaları için birer ayakları güvertelere çakılı bulunurlardı Ayaklarından bağlı olmaları münasebetiyle bunlara payzen namı da verilirdi Bununla birlikte payzen tabiri, daha çok cürüm ve cinayet erbabından küreğe mahkum olanlar hakkında kullanılırdı Harp esirlerinin gençleri ve çocukları, saraylara ve acemi olanları kışlalarına verilir, yirmi yaşından yukarı olanları da küreğe konulmak üzere tersaneye gönderilirdi Gemilerde harp esirlerine kürek çektirmek âdeti 15 ve 16 yüzyıllarda çok revaç bulmuştu Venedik, Ceneviz, Barselona, Cezayir, Malta ve Osmanlı kaptanları, harp esirlerine, hatta mensub oldukları milletlere karşı vuku bulan muharebelerde bile zorla kürek çektirerek, bu tarik ile harbi kazanmağa çalışırlardı (OTDS)
FOSİL Fr Eski jeolojik devirlerde toprağa gömülerek kalmış bitki, hayvan; bunların parçaları veya izleri
FOŞTINA Eskiden Tuna nehrinden istifade edenlerden alınan su resmi
FOYA İtl Gizli oyun, hile Göz boyacılığı, sahtekârlık * Elmasların yuvalarında yatağına konulan ince madeni yaprak
FRENGİSTAN f Avrupa, garb âlemi, batı memleketleri
FRENK Avrupalı Fransız (Ey bu vatan gençleri! Frenkleri taklide çalışmayınız! Ayâ Avrupa´nın size ettikleri hadsiz zulüm ve adavetden sonra, hangi akıl ile onların sefahet ve bâtıl efkârlarına ittiba edip emniyet ediyorsunuz Yok! Yok! Sefihane taklid edenler, ittiba değil, belki şuursuz olarak onların safına iltihak edip kendi kendinizi ve kardeşlerinizi idam ediyorsunuz Âgâh olunuz ki! siz ahlâksızcasına ittiba ettikçe, hamiyet davasında yalancılık ediyorsunuz! Çünki şu surette ittibaınız, milliyetinize karşı bir istihfaftır ve millete bir istihzâdır! L)
FRENK SAKALI Eskiden frenkleri taklid suretiyle bırakılan sakal hakkında kullanılan bir tabirdi Çeneye gelen kısım uzunca bırakılıp, yukarı tarafları kısa kesilen veya traş edilen sakal demektir
FRENKVÂRİ f Frenk gibi
FUA Keler, kertenkele * Her nesnenin evveli * şiddetli koku Güzel koku
FUAD Kalb, gönül, yürek
FUADÎ Gönül ve kalble alâkalı
FUAK Can çekişme * Midenin çekilip toplanması * Hıçkırık
FUALA (Fâil C) Fâiller, özneler, işi yapmış olanlar
FUDALA (Fazıl C) Faziletliler Fâzıllar
FUHŞ Edeb ve terbiyeye uymayan hareket * Haddini aşmak Çirkin, kötü İş ve sözde taşkınlık Haram * Çok günah ve çok fena bir fiil olan zina
FUHŞİYYAT (Fuhş C) Çok çirkin işler, günahlar
FUHUL (Fahl C) Büyük âlimlerin ileri gelenleri Emsalinden üstün olanlar (Bak: Fahl)
FUHUL-İ MÜFESSİRÎN Tefsircilerin en ileri gelenleri, müfessirlerin en önde olanları
FUHUL-İ ŞUARA şâirlerin en üstünleri
FUHUL-İ ULEMA İlim ve faziletçe emsallerinden üstün olan âlimler
FUKAHA (Fakih C) Fakihler Fıkıh âlimleri (Bak: Fıkıh)
FUKARA (Fakir C) Yoksullar, fakirler
FUKARA-YI SÂBİRÎN Sabreden ve avuç açmayan fakirler
FUKARA-PERVER f Fakire bakan Fukarayı koruyan
FUKKA´ Ekseriya şerbet içilen kap * Yağmur suyunun üstünde olan kabarcık ve köpük
FUKM (Fukum) Çene
FUKU´ (C: Faki) Çok sarı olmak * Safi olmak
FUKVE (C: Fukâ) Ok gezi
FUL Bakla Fasulye
FULAD Çelik
FUM Buğday
FUNDUK Fındık * Misafirhane, han Otel
FURAG f Işık, ziya, parıltı
FURKAN Hak ile bâtılı birbirinden ayıran İyi ile kötüyü, doğru ile yanlışı farkedip ayıran * Kur´an-ı Kerim * Kur´an-ı Kerim´in 25 suresinin ismi(Furkan; ayırmak, ayırd etmek mânalarından masdardır Ekseriyetle fark ma´kulâtta, tefrik mahsusatta kullanılır Sonra furkan, fârık veya mefruk mânasına da gelir Bu suretle mühim davaları hall ü fasleden kat´i bürhanlara, mu´cizelere furkan ıtlak olunur Bu mâna ile Kur´an-ı Kerim´in bir ismi de "El-Furkan´dır ET)
FURSA (C: Furus) İçmek, şirb * Nöbet
FURSAT Müsait an, elverişli durum, uygun zaman, elden kaçırılmayacak faydalı hâl veya vakit Nöbet
FURSAT-CÛ f Fırsat bekleyen, fırsat arıyan
FURSAT-YÂB f Eline fırsat geçen, fırsat bulan
FURUDE f Alçaklık, âdilik, hasislik * Kavrulmuş, yanmış * Alçak, âdi, deni, hasis
FUSAHA (Fasih C) Fasih kimseler Güzel ve usule uygun konuşabilenler Güzel söz söyleme kabiliyetinde olanlar
FUSSİLET (Fasıl dan) Ayırd edilmiş, izâh ve tafsil edilmiş
FUSSİLET SURESİ Kur´an-ı Kerim´in 41 suresidir Mekkî´dir Secde, Sure-i Akvat ve Mesabih Suresi de denir
FUSTAT (Fistat) Göçebelerin kıldan yapılan çadırı Büyük çadır * Kapıya asılan perde * Cemaat
FUSUL (Fasıl C) Fasıllar Mevsimler Bölükler Kısımlar
FUSUL-Ü ERBAA Dört fasıl olan, ilkbahar, yaz, sonbahar, kış mevsimleri
FUS´UL Akrep Yaramaz, kötü kimse
FUSUS (Fass C) Yüzük taşları (Bak: Fass)
FUTA f Hamamlarda kullanılan bir kumaş cinsi * Peştemal Havlu
FUTR (Fitre) Yaratmak, halk
FUTUNC Yarpuz denilen ot
FUTUR (Fatır C) Yarıklar Çatlaklar
FUTUR Büyük ve beyaz mantar
FUZALA (Bak: Fudala)
FUZAZ Ayrılmış ve dağılmış nesne
FUZLA (Müe) Daha, en faziletli Çok faziletli
FUZUH Gizli işlerin zahir olup açığa çıkması
FUZUL (Fazl C) Fazla şey Lüzumsuz söz
FUZULAT Ziyade olup işe yaramayan şeyler Fazlalıklar
FUZULEN Yersiz, usulsüz, haksız olarak
FUZULÎ Fazladan olup boşu boşuna söylenen söz İşe yaramayan Boşu boşuna * Boşboğaz Ahmak Vazifesinden hariç lüzumsuz şeye teşebbüs eden * Haksız olarak fiile çıkarılan iş * Fık: Şer´î izin olmadığı halde diğer bir kimsenin hakkında tasarruf eden kimse * Büyük bir şâir ismidir Türk Divan Edebiyatı´nın birçok sahalarında kuvvetli te´sir ve nüfuz sâhibi olan bu büyük şâir, Azeri-Osmanlı edebiyatı kurucularındandır Türkçe, Arabça, Farsça manzum ve mensur birçok eserler yazmıştır Leylâ ile Mecnun mesnevisi meşhurdur Milâdi 16 asırda yaşımış ve tâundan 1555´de vefat etmiştir Asıl adı Mehmed´dir
FÜCCAR (Fâcir C) Günahkârlar Açıktan günah işleyenler
FÜC´E Ansızın, birdenbire
FÜC´ETEN Apansızın Birdenbire Ansızın Hiç beklenmedik anda
FÜCLE Turp
FÜCRE Suyun çıkıp aktığı yer
FÜCUR Günah Zina Namusları pây-mâl etmek gibi şeytanî iştiha Dinsiz ve ahlâksızların durumu(Fücur, haktan udul etmek, hak yolunu yarıp nizamından çıkarak fısk u isyana düşmektir Bilhassa zina etmek, yalan söylemek, edebsizlik etmek mânasına isimlendirilir ET)
FÜDS (C: Fedese) Örümcek
FÜFS Kırman dağlarında bulunan bir taife
FÜGEN f Yıkıcı, atıcı, düşürücü
FÜKAHET (C: Fükâhât) Hoşa giden söz, lâtife, şaka, mizah
FÜKUK Yaşamak * Kocalmak, ihtiyarlamak * Ayrılmak
FÜLC (C: Füluc) Fevz ve zafer * Yarık
FÜLFÜL (C: Felâfil) Karabiber
FÜLFÜL-İ TAVİL Uzun biber
FÜLGUR Kuzukulağı dedikleri ot
FÜLK Gemi, sandal, kayık
FÜLLEYK Bir şeftali cinsi
FÜLS (Fels) Mangır, akça, pul
FÜLS-İ AHMER Bakır sikke, kızıl mangır
FÜLÛ´ Yarıklar
FÜLUS (Fels C) Bakır paralar * Balık pulu
FÜNDAK Hesap defteri
FÜNUK İnat etmek
FÜNUN (Fen C) Fenler, ilimler (Bak: Fenn)
FÜNUN-U EKVÂN Kâinata dair fenler Âlemlere, vücudlara, keyfiyetlere dair olan fenler
FÜNUN-U KEVNİYE Kevne (kâinattaki fizikî, kimyevî ve hayatî hâdiselere) dair fenler
FÜRADE Yalnızlık
FÜRAFÜR Kulağı yırtık kişi
FÜRAGA Nutfe, meni
FÜRAKIS Galiz ve şiddetli nesne
FÜRAT Tatlı su * Fırat Nehri
FÜR´AL Sırtlan eniği
FÜRAYIK (C: Ferâyık) Yumuşak bedenli güzel yiğit
FÜRCE Medhal, girecek yer, boşluk, açıklık, çatlaklık
FÜRFUR Semiz, besili koç * Bir kuşun adı
FÜRHÜD Arslan eniği * Yüzü güzel oğlan * Kaba şiş
FÜRKAN (Bak: Furkan)
FÜRKAT (Firâk) Ayrılık
FÜRRAA Kalem silmekte kullanılan bez
FÜRRE Katılık, şiddet * Evvel
FÜRS şark kavimleri (Bak: Fars)
FÜRSİYYAT Fars dili ve edebiyatı bilgisi
FÜRTUM Pabuç burnu
FÜRTUSE Hınzır burnu
FÜRU´ (Feri´ C) Bir kökten ayrılmış kısımlar Dallar Budaklar * Bir sülâleden gelmiş torunlar Çocuklar * Fık: Cüz´î hüküm ve kaideler Ahkâm-ı cüz´iyye
FÜRU f Aşağıda Âciz Beceriksiz Geride kalmış mânaları ifade eder, kelimenin önüne veya sonuna getirilerek ek olarak kullanılır
FÜRUAT Kökten ayrılan kısımlar Füru´lar Esastan olmayıp geniş bilgide ortaya çıkan mes´eleler
FÜRU-BERDE f Öne eğilmiş, aşağı eğilmiş
FÜRUC Çatlaklık, yarık * Geçit, kapı * Boşluk * Ayıp, kusur
FÜRUG Işık Ziya Aydınlık Nur
FÜRUG-EFŞAN f Işık saçan
FÜRUHT f Satım Satış
FÜRUHTAR f Satıcı
FÜRUK (Fark C) Farklar Ayırma vasıfları Alâmetler
FÜRU-MANDE f Yorgun bitkin * Şaşkın, şaşırmış * Âciz, beceriksiz * Aşağıda, geride kalmış olan
FÜRU-MANDEGÎ f Yorgunluk, bitkinlik Beceriksizlik
FÜRU-MAYE Soyu alçak Kötü soylu Sütü bozuk
FÜRUN Ekmekçi fırını
FÜRU-NİHADE f İndirilmiş, tenzil edilmiş
FÜRUSÎ f İyi binici, ata iyi binen
FÜRUŞ f Satan Satıcı
FÜRUŞ (Firaş C) Döşemeler Yerlere serilen örtüler * Yataklar
FÜRUT (C: Efrât) Haddini tecavüz eden * İsraf * Zayi * Yüksek mevzi
FÜRUZ f Parlatan Nurlandıran
FÜRUZAN f Parlak, parlayıcı, parlayan
FÜRZA Irmak kenarından başka yere su gitmesi için açılan gedik Deniz kenarında gemilerin durmasına mahsus yer Liman
FÜRZEL Sırtlan eniği
FÜRZUM Yuvarlak ağaçtan yapılıp, üstünde bir şey yontmağa mahsus dülgerler örsü
FÜSA Yellenmek
FÜSAFİS Keneye benzer murdar kokulu bir böcek * Tahta kurusu
FÜSAT (Füstât) Kıl Büyük çadır * Kapıya asılan perde * Cemaat * Mısır´da bir mahallin adı
FÜSEHA (Bak: Fusaha)
FÜSEYFİSA Küçük boncuk taneleriyle veya taş ve cam parçalarıyla süslenmiş satıh
FÜSHAM Göğsü geniş olan
FÜSHAT Vüs´at, genişlik, açıklık
FÜSHAT-KEDE f Geniş yer
FÜSHAT-SERÂY f Geniş yer, geniş saray
FÜSHAT-ZÂR f Geniş yer
FÜSUK (Fısk dan) Yalancılık Doğruluk ve itatten ayrılmak Sıdk u taatten huruc
FÜSUL (Bak: Fusul)
FÜSUN f Şaşırtıcı, hayret verici ve kendine cezbedici bir güzellik * Büyü
FÜSUNGER f Sihirbaz
FÜSUNKÂR f Büyüleyici Cezb ve celbedici Hayranlık verici
FÜSUNPERVER f Büyüleyici, hayranlık verici, cezbedici, celbedici
FÜSUNSÂZ f Büyüleyici, câzibedâr
FÜSÜRDE f Donmuş, sertleşmiş Müncemid
FÜSÜRDE DİL (EFSÜRDE DİL) Kalbi donmuş Hissiz Kalbi katılaşmış
FÜSUS Nükte, maskaralık
FÜSUS f Eyvah! Yazık!
FÜŞAG Sarmaşık otu
FÜŞÜRDE f Direnen, inad eden, ısrar eden
FÜŞÜRDE-KADEM f Ayak direyen, inad eden, ısrar eden
FÜŞV Aşikâre ve zâhir olmak Görünmek
FÜTADE (C: Fütâdegân) f Mübtelâ, tutkun * Biçare, zavallı * Düşkün, düşmüş
FÜTAHA Hükmetmek
FÜTAN f Düşen, düşerek
FÜTAR Kesmez kılıç
FÜTAT Parçalanmış ve dağılmış olan şey * Her nesnenin ufağı, parçası
FÜTL (Eftel C) Kolları göğsünden uzak olan kimseler
FÜTTAK (Fâtik C) Fırsat buldukça adam öldürenler
FÜTUH (Feth C) Fetihler * (C: Fütuhât) Açılmak * Yardım * Lütf-u İlâhîye ulaşmak * Zafer Galibiyet * Açıklık Gönül ferahlıkları
FÜTUHAT (Fütuh C) Fetihler, zaferler, galibiyetler
FÜTUN İmtihan ve tecrübe etmek * Birbiri ardınca mihnete ve şiddete düşmek
FÜTUR Yeis Ümidsizlik Usanç * Zaaf * Keder, gam * Gevşeklik
FÜTÜVVET Dostlara afv ve safh ile muamele * Yiğitlik Cömertlik Lütuf ve ihsankârlık * Kerem ve seha * Soy temizliği
FÜTÜVVET-MEND f Elaçıklık, cömertlik
FÜUS (Fe´s C) İki yüzlü baltalar
FÜVAK (C: Efâvık) Hıçkırık
FÜVEYSİKA Fare
FÜVFE (C: Füvek) Pamuk * Tırnakta olan beyazlık * Hurma çekirdeği içinde olan beyaz tane (Hurma ağacı ondan biter) * Çekirdek içinde olan yufka kabuk * Şey
FÜVH (C: Efvâh) Hoş koku
FÜVK (C: Efvâk) Ok gezi * Rum meliklerinden birinin adı
FÜVLE (C: Füvel) Bakla * Sırtlan eniği
FÜVM Buğday Hınta
FÜVR Geyik
FÜVVE Kızıl boya dedikleri damarlar
FÜVVEHE Irmak ağzı * Sokak ağzı
FÜYAK Su kuşlarından uzun boyunlu bir kuş
FÜYUL (Fil C) Filler
FÜYUZ (Feyz C) Feyizler İnâyetler Keremler * Suyun çoğalıp taşması * İnsanın içindeki gizli şeyleri saklamayıp izhar etmesi * Bir haberin fâş ve şayi´ olması
FÜYUZAT Feyizler İnayetler Füyuzlar Mânevi tecelliler
FÜZUD f Çoğaltan, ziyadeleştiren, artıran Muhabbet-füzud $ : Muhabbet artıran, sevgi artıran
FÜZUL (Fazl C) Ganimetten artıp taksimi mümkün olmayan şey
FÜZULAT (Bak: Fuzulât)
FÜZUN (Efzun dan) f Çok Fazla
FÜZUNÎ f Fazlalık, aşırılık, ziyadelik, çokluk
FÜZUN-TER f Pek fazla, pek çok

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.