Osmanlıca Sözlük Lügat A Harfi |
11-04-2012 | #1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Osmanlıca Sözlük Lügat A HarfiOsmanlıca Sözlük Lügat A Harfi A A 1928 senesinde alınan Türk alfabesinin "a" harfi, Osmanlıcadaki elif ve ayın harflerine yakın bir ses verir A Nida edatı olup, kelimenin sonuna gelir "ey" mânası verir Aynı veya farklı iki kelime arasına gelirse, sözün mânasını kuvvetlendirir "rengârenk, lebaleb" gibi AB f Su * Mc : Yağmur * Letâfet, güzellik * İtibar * Irz, nâmus * Vakar * Cilâ *Keskinlik AB-I ÂBİSTENÎ Nebatların beslenip büyümesi için zaruri olan su ve yağmur * Gebeliğe sebep olan su, meni AB-I ADÂLET Doğruluğun ve adaletin feyz ve bereketi AB-I BÂDE-RENG Kanlı göz yaşı AB-I BESTE Buz * Mc : Billur, sırça AB-I CİĞER Ciğer suyu * Göz yaşı AB-I ÇEŞM Göz yaşı AB-I DEHÂN Ağız suyu, salya AB-I HAYAT Kan Ebedî hayata sebep olan hayat suyu (diye tâbir edilen) bu kelime, edebiyatta : "çok güzel ifâde, lâtif söz, parlaklık, letâfet" mânalarında geçer * Tas : Aşk-ı hakiki, aşk-ı ilâhi, ilm-i ledün, mârifetullah´tan kinayedir Âb-ı Hızır, âb-ı hayvan, âb-ı beka gibi isimlerle de söylenir AB-I HUFTE Durgun su * Buz * Billur * Kınında bulunan kılınç AB-I HURDENÎ İçme suyu İçilir su AB-I KEVSER Kevser âb-ı hayatı Kevser letâfeti AB-I LEZİZ Leziz, tatlı su AB-I MUSAFFÂ Temizlenmiş, tasfiye edilmiş su Saf su AB-I REVAN Akar su * Kalpteki ferahlık AB-I RÛY Yüz suyu, şeref, haysiyet, nâmus AB-I ŞOR Acı su * Göz yaşı AB-I YAH Buzlu, soğuk su AB-I ZEN f Küçük havuz * Su birikintisi * Yumuşak, lâtif sözlerle hatır alan ve bu manâda emir (Bak : Avzen) AB Kusur, ayıp, noksanlık ABA´ Kaba, ahmak kişi A´BA Ağırlıklar, yükler, mes´uliyetler * Sandık ABA Ekseriyetle yünden yapılmış, bol giyimli bir libas, elbise (Peygamber Efendimiz de (ASM) bu libası giyerlerdi) ÂBÂ (Eb C) Babalar, pederler * Mc : Mürşidler, ileri gelenler ÂBÂ VE ECDÂD Analar, babalar, dedeler AB´AB Taze civanlık * İbrişim halı * Dağ tekesi * Yumuşak yünden yapılan kisve ÂBAB Otu bol olan yerler, çayırlar, otlaklar, mer´alar ABAB (Abb) Suyu nefes almadan içmek * Işık, nur, ziyâ AB´ÂB Uzun boylu kimse * Güzel huylu ve sabırlı adam ABAD Ebedler Sonsuz gelecek zamanlar ABAD f Mâmur, şen * Çok dolu A´BAD Köleler ABADAN f Mâmur, şen İmâr edilmiş ABADÎ Bayındırlık, mâmurluk, şenlik * İmar edilmiş olan * Hindistan´ın Devlet-âbad şehrinde ipekden yapılmış bir yazı kağıdı ABÂDİLE Abdullah isimliler ABÂDİLE-İ SEB´A Meşhur olan yedi Abdullah isimli sahabe-i kiram (RA) (Abdullah İbn-i Abbas, Abdullah İbn-i Ömer, Abdullah İbn-i Mes´ud, Abdullah İbn-i Ravâha, Abdullah İbn-i Selam, Abdullah bin Amr bin As, Abdullah bin ebi Evfâ (RA) (Asr-ı saadette Abdullah ismiyle anılan ikiyüz yirmi sahabe-i kiram hazerâtı vardı) ABAJUR Fr Lamba siperi ABAK İcab etmek Lâzım olmak * Yapışmak ABAKİYE Lâzım olmak * Yapışmak * Zahmet ÂBAL Develer ABAL Dağ kili ABALET Ağırlık ABA Kule ABAM şişman kimse ABA-PUŞ f Aba giyen, derviş * Fakir ÂBAR (Bi´r C) Kuyular Su kuyuları * f Hesap defteri ABAT Koltuk altları ABB Işık, nur, ziya * Güzelleşme ABBAS Resul-i Ekrem Aleyhissalâtu Vesselâmın amcalarındandır ve Mekke´nin fethinde Müslüman olmuştur * Arslan, gazanfer ABBASÎ Resul-i Ekrem´in (A SM) amcası Hz Abbas´ın neslinden gelen veya aynı sülâleden gelenlerin kurdukları devlete mensup olan AB-BERİN f Akarsu ve şelâle kenarlarında suyun tazyikle akmasından meydana gelen içi oyuk kovuk AB-CAME f Su kabı AB-ÇERA f Kahvaltı ABD Kul, köle, Allah´ın kulu Mahluk, insan Hizmetçi (Hür´ün zıddı) "Abd kelimesi Allah´ın bazı isimleriyle birleştirilerek erkek isimleri meydana getirilir Abdullah (Allah´ın kulu) Abdulbâki (Ebedi olan Allah´ın kulu) gibi Bu isimleri taşıyan insanlar buna lâyık olmaya çalışmalıdırlar" ABDAL t Safdil, ahmak, bön * Afganistan´da yaşıyan bir Türk kavminin adı, bu kavimden olan kimse * Anadoludaki bazı göçebelerin adı ve bunlardan olan kimse * Derviş, ermiş, kalender Kendini Allah´a adamış Ona teslim olmuş, bu yolda çile çekmiş kimse (Bak : Ebdal) ABDAN (Ab dan) Bahçe kovası, bahçe sulamaya mahsus süzgeçli kova * Sidik kesesi, mesane ABDAR f Parlak * Sağlam vücudlu * Su veren hizmetçi * Mc : Ter u tâze, tap taze AB-DEST f Namaz ve sair dini ibadetler için usulüne uygun olarak, el, ağız, burun, yüz, dirseklere kadar kolları ve topuk kemiği üzerine kadar ayakları üçer defa yıkamak ve kulaklara, başa ve enseye meshetmektir * Azarlama, paylama ABDESTAN f Su ibriği, abdest ibriği ABDEST-HANE f Ayak yolu, helâ * Abdest alacak yer ABDİYET Kulluk * Kul olduğunu bilerek dininde, emredildiği üzere ibâdet ve itaatte bulunmak ABDULAZİZ 32 Osmanlı Padişahıdır Hilâfeti (Hi: 1277-1293) seneleri arasındadır Mithat Paşa ve arkadaşları tarafından bilek damarları kesilerek şehid edilmiştir ABDULHAMİD LL (mi: 1842-1918) 34´ üncü Osmanlı Padişâhıdır 33 yıl saltanatta kalmış olan bu şefkatli Sultan,İslâmiyete son derece bağlı idi Yüksek bir siyaset adamı ve devlet işlerini bizzat takibeden bir zattı Memlekette bolluk ve refahı te´min için çalıştı (RAleyh) ABDULKADİR Allah´ın kulu ABDULKADİR-İ GEYLANÎ (Bak: Geylânî) ABDULKAHİR-İ CÜRCANÎ (Bak: Cürcanî) ABDULLAH Allah´ın kulu * Bu isim Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın mübarek ve şerefli isimlerindendir Çünkü, Allah´a itaat ve ibadette, kulluk yapmada devamlı ve en ileride olup bütün ömürlerinde Cenab-ı Hakka maddi manevi bütün hâlâtında itaatttan ayrılmamıştır (ASM) Hem muhterem babasının adı da Abdullah´tır ABDULLAH İBN-İ ABBAS (RA) Ashab-ı Kiram´ın fakih ve müctehidlerindendir Resul-i Ekrem´in (ASM) amcasının oğludur Ashâb-ı Kirâm arasında mümtaz bir mevki´e hâizdir Sahih-i Buhari´de mezkûr olduğu üzere Resul-i Ekrem (ASM), Abdullah hakkında : "İlâhi onu dinde fakih kıl ve kitabını ona öğret!" diye dua buyurmuştu Bu âli duaya mazhariyetinden dolayı zamanın en bilgin şahsiyeti olmuştu Resul-i Ekrem´in (ASM) hadislerini ezberlemekte, tefsir, hadis, fıkıh ve ferâiz gibi yüksek ilimlerde eşsizdir Hz Ömer ve Osman´ın (Radiyallahü anhüma) hilâfetleri zamanında müftülük vazifesini ifâ ediyordu Kur´anın tefsirindeki müstesna kudretinden dolayı Habr-ül-ümme, Tercemân-ül-Kur´an, Sultan-ül-Müfessirin gibi yüksek lâkablarla Ashab ve Tabiin arasında şöhret buldu 1640 hadis rivâyet etmiştir Hicretin 68 yılında 70 yaşında olduğu hâlde Tâif´de ebedî hayata kavuşmuştur (RA) ABDULLAH İBN-İ ÖMER Bi´setten bir yıl önce doğdu Hicri yetmişüç tarihinde Haccâc-ı Zalim´in emri ile şehid edildi (RA) Sahabe-i Kirâmın ileri gelenlerinden ve Resul-i Ekrem Aleyhissalatü Vesselâmın çok bağlılarından ve dâima onun ahlâkını yaşamağa çalışanlardandı Hz Ömer Radıyallahü Anh´ın oğlu idi Hilâfet ve Valilik işlerine hiç karışmadı Müttaki, cömert, kanaat sahibi, halim bir zat olup kendini dünyaya bağlaması ihtimali olan bir malı olsa derhal onu sadaka verir veya hediye ederdi (RA) ABDULLAH İBN-İ ZÜBEYR Ebu Bekir-i Sıddık´ın kızı Esma´nın oğludur Muhacirlerden ilk doğan çocuk olup cesaret, şecaat, ibadet ve takvası ile meşhurdur Zübeyr ibn-i Avvam´ın oğludur Yezid´in saltanatını kabul etmedi ve Mekke´de dokuz sene halifelik yaptı 73 yaşında şehid edildi (RA) ABDURRAHMAN BİN AVF Aşere-i mübeşşereden ve çok fedakar olan Sahabelerdendir İlk müslüman olan sekiz kişiden birisidir Bütün ihya-yı din için olan muharebelerde çok fedakârlıkta bulunmuş, birisinde yirmibir yerinden yaralanmıştı Bir gazada oniki dişini birden kaybetmişti Medine´ye ve Habeşistan´a hicret edenlerdendi Çok zengin idi Bir defa otuz köleyi birden azad etmişti Hicri 31 tarihinde 71 yaşında vefat etti ABE´ Kıymet Ehemmiyet Meta´ ABE İşaret, alamet * Cemaat, topluluk ABECE Ahmak kimse ABED Hayâ etmek Arlanmak * Hışım etmek, kızmak * Uyuz hastalığı ABEDE (ÎÂbid C) İbadet edenler Âbidler Tapanlar ABEDE-İ ESNAM f Puta tapanlar Putperestler Heykele baş eğenler ÂBEK Sulu, su dolu olan şeyler * Çıban * Civa (Hg) ABEKET (C: Abekât) Tâne, az şey * Tuluk içinde kalan yağ bakiyyesi * Ekmek parçası * Yılan başı dedikleri ufacık akça boncuk A´BEL Ak, beyaz * Ağaç yaprağının dökülmesi ABEL (C: Abâl) Yassı ve enli yaprak A´BEL (C: A´bile) Çok sert taş ki, kırmızı, beyaz veya siyah renkli olur * Taşlık dağ AB-ENDAM f Güzellik Güzel endam AB-ENDAZ Su mühendisi ABERASYON Fr Sapma ABERAT (Abre C) Göz yaşları ABES Davarın kuyruğunda kuruyup kalan bevl ve ters ABES Oyuncak kabilinden faydasız ve boş amel Lüzumsuz ve gayesiz iş Tesadüfi (Bak: Gaye) ABESE (Abs den) Çehresini çattı, sureti kerih oldu (meâlinde) ABESE SURESİ Kur´an-ı Kerim´de sekseninci surenin ismi olup, Mekke-i Mükerreme´de nazil olmuştur Saliha Suresi, Sefere Suresi de denilir ABESE İRCA Mantık ve matematikte bir isbat şeklidir Bir hükmün doğruluğunu isbat için, bu hükmü inkâr eden diğer hükmün yanlışlığı isbatlanır Meselâ: Allah´ın varlığının inkâr edilmesinin imkânsızlığını veya abesiyetini göstermek, Allah´ın varlığını isbat yollarından biridir Bu, "Abese irca" yolu ile isbat şeklidir ABESİYAT (Abes C) Faydasız ve boş şeyler ABESİYYUN Kâinatın ve hâdiselerin başı boş, faydasız ve gayesiz, kendi kendine, Haliksız olduğuna inanmak isteyen bâtıl yoldaki felsefeciler Zamanımızda Ekzistansializm "Varoluşculuk" adı altında yeniden ortaya çıkan bir varlık ve hayat felsefesidir İki kola ayrılmıştır Bunlardan uluhiyeti inkâr edenler, hayatın, varlığın ve insanın var oluşunu abes ve gayesiz sayan ehl-i dalâlet fırkalarından biridir Hristiyanlık dünyasında bunlara karşı çıkan ikinci kısım ise: Allah´a inanılmazsa herşeyin abes olacağını, bu sebeple Allah´a inanmanın zaruriliğini müdafaa etmektedirler(Kâinatı abes ve gayesiz itikat eden felâsife-i abesiyyun gibi kendilerini başıboş, hikmetsiz, gayesiz, vazifesiz, Haliksız mı zannediyorlar Acaba gözleri kör olmuş, görmüyorlar mı ki, kâinat baştan aşağıya kadar hikmetlerle müzeyyen ve gayelerle müsmirdir Ve mevcudat, zerrelerden güneşlere kadar vazifelerle muvazzaftır Ve evamir-i İlahiyyeye müsahharlardırS) ABEY-SERAN Fesliğen * Şiddetli emir Şer ve mekruh nesne * Bir dikenli ağaç AB-GAH Fr Havuz, küçük göl, su biriken yer * Tıb : Karnın kaburga kemikleri kıkırdağı ve kısa kaburgalar altında olan kısmı Böğür AB-GİNE Fr Billur * Ayna * Kılınç * Göz yaşı * Şişe, sürahi, kadeh AB-GİR f Suyun biriktiği yer, havuz * Dokumacılıkta kullanılan fırça AB-HANE f Abdest bozacak yer Helâ, tuvalet ABHER Nergis çiçeği, * Dolu kap AB-HURDE f Su içen ABIK Sebebsiz olarak sahibi yanından kaçan köle* Civa (Hg) ABÎ f Ayva * Suda yaşayan ve suda meydana gelen * Çok mâvi ABÎ Kurban payı ABÎ Çekinen * Tiksinen * Sakınan * Nazlanan ABİD İbadet eden Zâhid Çok ibadet eden * Köle ABÎD Kullar Köleler ABİD f Kıvılcım ABİDANE f Kul olarak, ibâdet edene yakışır surette ABİDAT-I İSLÂMİYE İslâm medeniyeti anıtları ABİDE Uzun müddet dillerde destan olup kalan beliye ve dâhiye * Bir milletin târihinde büyük bir değeri hâiz olan vak´a * Fesahat ve belâgatı dolayısıyle benzeri söylenemeyen şiir * Tarihte yüksek ve hâkim bir mevkide olan vak´aları veya büyükleri yaşatmak için yapılan bina * Azametiyle, güzelliğiyle insanı hayrete uğratan mebani (Süleymaniye ve Ayasofya câmileri gibi) Uzun müddet yaşıyan edebî, ilmi, sinai eserler * Geçmiş devirlerden kalma tarihi veya bedii kıymeti olan binalar, kaleler ve harabeleri * Dikilmiş sütunlar ve bunların üzerindeki resimler, nakışlar, yazılar * Abidenin arapçadaki manası bizdekinden başkadır: Kendisinden nefretle, haşyetle bahsolunan, uzun müddet dillerde destan olup kalan dâhiye ve beliyyeye denir (Türk İslâm Ansiklopedisi) ABİDE İbâdet eden kadın (Abide-i zâhide gibi) A´BİDE (Abd C) Köleler Abid ABİDEVÎ Abide gibi Abideyi andıran, âbideye benzeyen şekilde ABİL Koyun, at ve deve gibi hayvanlara iyi bakan * Çayırda otlayarak suya muhtaç olmayan hayvan ABİLE f Su üzerindeki kabarcık * Sivilce Çıban ABİR (Ubur´dan) Bir yerden geçen, giden yolcu Geçen * Hz İbrâhimin (AS) dedelerinden birisinin adı ABİS Asık suratlı, ekşi yüzlü kimse * Arslan ABİS Alaycı, saygısız ABİS Denizlerdeki dokuzbin metreyi geçen derinlikler ABÎSE (C: Abayis) Tarhana ABİST f Gebe, hâmile ABİSTEN f Gizli, gizleme * Gebe * Dişilik ABİSTENÎ f Hâmilelik, gebelik ABİŞHOR f Hayvan sulama yeri * İçme kabı * Dinlenmek için kısa bir duraklama, teneffüs * Günlük yiyecek ABİŞTGÂH f Gizlenecek yer, gizli yer ABİY Kısmet, nasib, ABİYE Örtü ile yüzünü örten, utangaç kız veya kadın ABKAME f Anadolunun bazı doğu illerinde ve Bağdat´da yapılan, turşu veya salataya benzer bir çeşit yiyecek maddesi * Ekşi hamurdan pişirilerek sirkeye konulan ve turşu olarak kullanılan bir gıda maddesi ABKARÎ Mutlaka kusuru olmayan Kâmil * Bir kavmin seyyid ve şerifi, efendisi Beşer san´atı olmayan * Çok güzellik * Bir nevi döşek(Abkari: Esasen abkar´e mensub demektir Ebu Suud ve sair tefsirlerin beyanına göre Abkar: Arabın zu´münce bir Cin beldesinin ismidir ki, Arablar acib gördükleri her şeyi ona nisbetle tavsif ederek abkarî derler Mu´cem-ül Büldan´da şu tafsil mezkûrdur: Abkar; dolu, yani buluttan inen donmuş sudur Ve demişlerdir ki, cinnin sâkin olduğu bir arzdır Meselde: "Keennehüm cinn-i abkar: sanki abkar cinni gibi" denilirBazıları da demiştir ki: Abkarinin aslı; vasfına hırs ile rağbet olunan her şeye sıfattır Bunun da esası; çünkü Abkar´da döşeme ve saire nakışları yapılırdı Onun için her iyi şey Abkar´a nisbet edilirdi) AB-KEND f Havuz, dere, su geçidi AB-KEŞ f Delikli kevgir * Su çeken, sucu, saka * Kadeh sunucu AB-KUR f Lâğım çukuru Pisliğin aktığı yol ve delik ABL Kalın, büyük nesne * Bükmek ABLA´ Ak nesne * Beyaz taş ABLİSE f Tarlaya tohum atan, ekinci ABLUKA İtl Etrafını sarıp hâriçle alâkasını kesme Bahren muhasara, denizden kuşatma ABLUKAYI BOZMAK Muhasara hattını yarıp geçmek ABLUKAYI KALDIRMAK Muhasarayı bırakmak AB-NAK f Sulu, ıslak, nemli ABONE Fr Gazete ve dergi gibi yayınlara peşin para vererek muayyen bir zaman için müşteri olan kimse ABONMAN Fr Bir imalâtçı ile müşteri arasında düzenli satın alma için yapılan anlaşma ABORDA İtl Deniz teknelerinin rıhtıma, iskeleye veya başka bir tekneye yanlamasına yanaşması ABR Rüya tabir etmek Düş yormak * Yaş akıtmak Sudan veya başka yerden geçmek * Söylemeden bir şeyi düşünmek ABRA Bir değiş-tokuşta üste verilen şey * Teraziyi ayarlamak için hafif gelen kefesine konulan ağırlık ABRAN Ağlayan, ağlayıcı AB-RANE f Su borularına ve su yollarına bakan mühendis ABRAŞ Alaca benekli at * Klorofil azlığından dolayı açık renkte lekeleri olan bitki yaprağı ABRE Göz yaşı ABS Karıştırmak, halt * Güneşte keş kurutmak ABS Kurumak, katılaşmak ABS (Ubus) Huzursuzluktan yüz ekşitmek, çehreyi çatmak ABSAL f Bahçe, koru, park AB-SÜVAR f Su üstünde yüzen * Sudaki kabarcık ABŞ Salâh * Hüsn İbâdet * Gaflet AB-ŞAR f Şelâle, su akarken çıkardığı ses, şırıltı AB-ŞİNAS f Sudan anlıyan * Gemi kılavuzu ABT Deveyi ve koyunu hastalanmadan sağ iken boğazlamak * Kazılmamış yeri kazmak * Yarmak ABT Yalan, Şübhe uyandırıcı hareket ABU f Nilüfer çiçeği ABUS Çatık çehreli asık yüzlü Yüzü ekşi ABV Yüzün güzel olması Nizamlı oluş (Bak: Ta´biye) AB-VEND f Maşrapa, bardak, su kabı AB-YAR f Sulayan * Mc: Bereketlendiren, feyizlendiren AB-YARÎ f (Asıl mânâsı sulama ise de, lisanımızda yalnız mecazi mânâsiyle bazı eski nesir yazarları tarafından kullanılmıştır) Yardım, itimat AB-YÂRÎ-İ HİMMET Korumak için yapılan yardım, himmet yardımı AB-YÂRÎ-İ HİMMETİNİZLE Himmetiniz yardımıyle, himmetiniz sayesinde AB-ZEN f Küçük havuz * Banyo |
Osmanlıca Sözlük Lügat A Harfi |
11-04-2012 | #2 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Osmanlıca Sözlük Lügat A HarfiA Harfi AC Fildişi * Dolu kap AC´AC Çağırış ACAC Toz * Tütün * Bulut * Duman AC´ACE Uzun uzun çağırmak ACAFET Zayıflık Çelimsizlik ACAİB (Acib C) Şaşırtacak ve hayret verici şeyler ACÂİB-İ SEB´A-İ ÂLEM Dünyanın yedi tane şaşılacak, acaib şeyi (Çin seddi bunlardan biridir) ACAİBAT Normale zıt şeyler Acâib şeyler ACAİZ (Acuze C) Kocakarılar İhtiyar kadınlar ACAK f Toprak ACAL (Ecel C) Eceller Ölümler, vâdeler ACALİT Yoğurt A´CAM (Acem C) Acemler İranlılar * Arab olmayanlar ACAM (Ecme C) Meşelik, kamışlık, ağaçlıklar ACAN f Polis: Emniyet mensubu ACAR (Ecr C) Sevaplar, ücretler, mükâfatlar * Kiralar ACASA Deve sürüsü ACB Kuyruk sokumu "Us´us" denilen küçük kemik Her şeyin kuyruk dibi ve nihâyeti Fâtiha-i hilkat olan küçük kemikAcb-üz zeneb diye Hadis-i Şerifte ismi geçen ve insanın kuyruk sokumundaki en küçük kemik(Kur´ân-ı Kerim´de "Sure: 30 âyet: 27" Yani: "Sizin haşirde iâdeniz, dirilmeniz, dünyadaki hilkatinizden daha kolay, daha rahattır" Nasıl ki bir taburun askerleri istirahat için dağılsa, sonra bir boru ile çağrılsa, kolay bir surette tabur bayrağı altında toplanmaları, yeniden bir tabur teşkil etmekten çok kolay ve çok rahattır Öyle de bir bedende birbiri ile imtizaç ile ünsiyet ve münasebet peydâ eden zerrat-ı esasiyye, Hz İsrâfil´in (AS) suru ile Hâlik-ı Zülcelâlin emrine "Lebbeyk" demeleri ve toplanmaları aklen birinci icaddan daha kolay, daha mümkündür Hem bütün zerrelerin toplanmaları belki lâzım değil Nüveler ve tohumlar hükmünde olan ve hadisde "Acb-üz zeneb" tâbir edilen ecza-i esasiyye ve zerrât-ı asliyye ikinci neş´e için kâfi bir esastır, temeldir Sâni-i Hakim beden-i insanîyi onların üstünde bina eder S)(Arkadaş! Zâhire nazaran, haşirde, ecza-yı asliye ile ecza-yı zâide birlikte iade edilir Evet, cünüb iken tırnakların, saçların kesilmesi mekruh ve bedenden ayrılan herbir cüz´ün bir yere gömülmesi sünnet olduğu ona işarettir Fakat tahkike göre, nebatatın tohumları gibi "Acb-üz-zeneb" tâbir edilen bir kısım zerreler, insanın tohumu hükmünde olup, haşirde o zerreler üzerine beden-i insanî neşvü nema ile teşekkül eder İİ) ACC Yüksek sesle haykırma, * Gürültü çıkarma Deveyi döğme ACC(E) Kalabalık ACCAC Fırtınalı, rüzgârlı * Gürültülü ACEB Taaccüb, şaşma, hayret * Garib, hoş, lâtif ve nâdir-ül vücud olduğundan bir şey için inkâr ve istiğrab etme hâli A´CEB Çok acâyib Pek tuhaf olan A´CEB-ÜL ACÂİB Çok acib ve gülünç olan ACED Kuru üzüm A´CEF İnce, zayıf A´CEL Daha acele, en çabuk * Acele eden kişi ACELE Çabuk, çabukluk Bir işi çabuk yapmaya ve çabuk bitirmeye çalışma, ivedilik ACEM İranlı Yabancı * Arapça konuşmayanlar Arab olmayanlar * Çekirdek ACEMÂNE f Acemlere yakışır suret Yabancı gibi ACEMCEME (C: Acemcemât) Kuvvetli, muhkem deve ACEME (C: Acemât) Çekirdek * Çekirdekten biten hurma ağacı * Sert ve sağlam taş A´CEMÎ Aceme mensub * Arapçayı iyi konuşmayan Dilsiz * Beceriksiz ACEMÎ Tecrübesiz * Yabancı * Yeni Mübtedi ACEMİSTAN f İran ülkesi ACEMİYAN f (Acemi C) İranlılar Acemler * Acemiler, tecrübesizler ACENTE (Acenta) ing Bir vapur şirketinin her iskeledeki memuru * Bir şirket veya idarenin diğer memleketteki vekili * Memur veya vekilin memuriyeti ve idarehanesi A´CEZ En âciz Çok kudretsiz * Mak´adı etli ve yumru olan ACEZE (Âciz C) Âcizler * Düşkünler, zayıflar ACÎB Şaşılan ve hayret uyandıran şey Benzeri görülmeyen Garib Taaccüb olunan şey ACİB Hayret veren Şaşılacak şey ACÎBE Alışılmış surette olmayan Çok hârika Acib ve garip, hayret verici, şaşılacak şey ACİBE-İ HİLKAT Her zaman yaratılan şekilden farklı olarak yaratılmış olan (Meselâ: Normalinden çok fazla büyük cüsseli veya üç ayaklı olmak gibi) ACİC Sesi yükseltmek ACİL Sonraya bırakılmış Bir vâdeye bağlı * Ahiret ÂCİL Aceleci * Acele eden Hemen * Derhal Peşin * Çabuk * Fık: Dünya ÂCİLANE f Acele edene ait Acele olarak * şimdiki zamana ait ÂCİLEN Vakit gelince yapılmak üzere Bir vâdeye veya bir şarta bağlı bulunarak ÂCİLEN Acele olarak Serian, derhal, müstâcelen ACİN Rengi ve tadı değişmiş pis su ACİN Yoğurma, hamur tutma ACİNÎ Hamur gibi yoğurulmuş, macun kıvamında ACİNİYET Mâcun halinde olma Hamur gibi yoğurulmuş olma ACİR Elindekini başkasına kiralayan Kiraya veren ACİŞ f Üşüme, soğuktan üşüme ACİYY(E) (c: Acâyâ) Anası öldüğünden, başka kimsenin sütüyle beslenen çocuk * Anası sütünü vermeyip yemeği öğrettiği çocuk ÂCİZ Beceriksiz Eli ermez Kabiliyetsiz Gücü yetmez olan ÂCİZÂN (Âciz C) Âcizler, beceriksizler, zayıflar, güçsüzler ÂCİZÂNE f Âciz olarak Beceriksizce Tevâzu ile (Alçak gönüllülük ifâdesi için söylenir) "Allah´a karşı kusurlarını bilen bir mü´min âcizâne ancak Allah´tan rahmet diler" ÂCİZİYYET Acizlik, beceriksizlik, kabiliyetsizlik * Fakirlik, tevâzu ACLED Yoğurt ACLEZ Kavi, sağlam nesne ACM (C: Ucum) Beş yaşına girmemiş deve * Kuyruk dibi * Isırmak ACMÎ İnce fikirli Akıllı, anlayışlı ACN Yoğurma Ma´cun kıvamına getirme A´CUBE (Bak : U´cube) ACUL Çok acele eden sabırsız ACULÂNE Acele edene yakışır suretde ACULİYET Acelecilik Sabırsızlık ACUR Kabakgillerden bir hıyar cinsi Üstü hafif olukludur Bazıları tüylüce olur ACUZ(E) Çok yaşlı kadın Kocakarı * Kılıç * Şarap * Sırtlan ACUZE-İ ŞEMTA Saçı ağarmış kocakarı ACÜR Yoğunluk, semizlik, besililik * Yoğun * Her nesnenin hacmi ve cüssesi olmak ACÜR Kuyruk ACÜR Kerpiç, tuğla, kiremit ACÜRÎ Kiremitçi, tuğlacı ACÜS Almak, kabzetmek * Gecenin sonu ACÜZ (C: Acâz) her nesnenin dibi, kökü ve sonu * Yay kabzası ACV Çocuğa süt içirmek ACVE(T) Medine-i Münevvere hurmalarından bir çeşit, iyi hurma ACZ Beceriksizlik İktidarsızlık Kuvvetsizlik Güçsüzlük Yapamamak * Zarardan korunmak gücünün olmaması * Bir şeyin geri tarafı (İnsandaki kusur sonsuz olduğu gibi, acz, fakr ve ihtiyacına da nihayet yoktur İnsana tevdi edilen açlık ile nimetlerin lezzetleri tebârüz ettiği gibi: İnsandaki kusur, kemalat-ı Sübhâniyye derecelerine bir mirsaddır İnsandaki fakr, gına-i rahmetin derecesine bir mikyastır İnsandaki acz, kudret ve kibriyâsına bir mizandır İnsandaki tenevvü-ü hâcat, envâ-ı niam ve ihsanatına bir merdivendir Öyle ise fıtratından gaye ubudiyettir Ubudiyet ise, dergah-ı izzetine kusurlarını "Estağfirullah" ve "Sübhânallah" ile ilan etmektir MN) ACZA´ Dübürü büyük kadın * Kumdan yığılmış yüksek tepe ACZ-ALUD f Âcizlik, kuvvetsizlik, güçsüzlük ACZE (C: Acâyiz) Her nesnenin sonu * Kadın dübürü ACZ-MENDÎ f Âcizlik, iktidarsızlık Fakr AÇALYA yun Fundagillerden, güzel çiçekli bir bitki ve çiçeği AÇAR f İştah açmaya yarayan turşu vs * İnişli yokuşlu yer * Karıştırılmış, birleştirilmiş AÇI (Bak: Zâviye) AÇKI Cilâ, perdah, lostra AÇKICI Cilâ ve perdah veren sanatkâr AD İsim, nam, şöhret, şan, itibar, haysiyet ÂD (Âdet C) Âdetler ÂD Hz Hud Peygambere (AS) isyan ettiklerinden gazab-ı İlâhiyyeye uğrayan ve helâk olan, Yemen tarafında yaşamış bir kavmin adı(Şirk ve küfür cinayeti, kâinatın bütün kemalâtına ve ulvi hukuklarına ve kudsi hakikatlarına bir tecavüz olduğu cihetledir ki, ehl-i şirk ve küfre karşı kâinat kızıyor ve semavat ve arz hiddet ediyor ve onların mahvına anâsır ittifak edip, kavm-i Nuh (Aleyhisselam) ve Âd ve Semud ve Fir´avun gibi ehl-i şirki boğuyor, gark ediyor $ âyetinin sırriyle cehennem dahi ehl-i şirk ve küfre öyle kızıyor ve kızışıyor ki, parçalanmak derecesine geliyor ş) ADA Gr : Kendinden sonra gelen ismi cerreder Harf-i cerr´dir "den başka, den gayrı" mânasına gelir (Bak: Mâadâ) ADA Etrafı su ile çevrili kara parçası * Etrafı yollarla çevrili arsa ve binalar takımı A´DA (Adüv C) Düşmanlar A´DA En zâlim, en çok düşmanlık eden ÂDÂB (Edeb kelimesinin çoğuludur) Usul, yol, yordam, davranış kaideleri, terbiye Ahlâk ve terbiyenin gerektirdiği konuşma ve hareket tarzı Adaba uymayanlara edepsiz denir"Edipler edepli olmalı" yani yazarlar, edebiyatçılar dine, ahlâka ve terbiyeye uymalı Aksi halde edebiyatçı adına lâyık olamazlar, edepsiz olurlar(Sünnet-i Seniyyenin meratibi var Bir kısmı vâciptir, terkedilmez O kısım, Şeriat-ı Garrâ´da tafsilâtiyle beyan edilmiş Onlar muhkemattır Hiçbir cihette tebeddül etmez Bir kısmı da, nevâfil nevindendir Nevâfil kısmı da iki kısımdır Bir kısım, ibadete tâbi Sünnet-i Seniyye kısımlarıdır Onlar dahi Şeriat kitablarında beyan edilmiş Onların tağyiri bid´attır Diğer kısmı, "âdâb" tabir ediliyor ki, Siyer-i Seniyye kitablarında zikredilmiş Onlara muhalefete, bid´a denilemez Fakat âdâb-ı Nebevi´ye bir nevi muhalefettir ve onların nurundan ve o hakiki edebden istifade etmemektir Bu kısım ise (örf ve âdât), muamelât-ı fıtriyede Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın tevâtürle malum olan harekâtına ittiba etmektir Meselâ: Söylemek âdâbını gösteren ve yemek ve içmek ve yatmak gibi hâlâtın âdâbının düsturlarını beyan eden ve muaşerete taalluk eden çok Sünnet-i Seniyyeler var Bu nevi Sünnetlere "âdâb" tabir edilir Fakat o âdâba ittiba eden, âdâtını ibadete çevirir O âdâbdan mühim bir feyz alır En küçük bir âdâbın mürââtı, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmı tahattur ettiriyor; kalbe bir nur veriyor Sünnet-i Seniyyenin içinde en mühimi İslâmiyet alâmetleri olan ve şeâire de taalluk eden Sünnetlerdir Şeâir, âdeta hukuk-u umumiye nev´inden cemiyete ait bir ubudiyettir Birisinin yapmasıyle o cemiyet umumen istifade ettiği gibi, onun terkiyle de umum cemaat mes´ul olur Bu nevi şeâire riya giremez ve ilân edilir Nâfile nev´inden de olsa, şahsî farzlardan daha ehemmiyetlidir Sünnet-i Seniyye, edebdir Hiçbir mes´elesi yoktur ki, altında bir nur, bir edeb bulunmasın! Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm ferman etmiş: $ Yâni : "Rabbim bana edebi, güzel bir surette ihsan etmiş, edeblendirmiş" Evet Siyer-i Nebeviyyeye dikkat eden ve Sünnet-i Seniyyeyi bilen, kat´iyyen anlar ki: Edebin envâını, Cenab-ı Hak, Habibinde cem´etmiştir Onun Sünnet-i Seniyyesini terkeden, edebi terkeder L) ÂDÂB-I MİLLİYE Millete ait edep ve terbiyeler ÂDÂB-I MUAŞERET Beraber yaşayışta, hoş ve İslâmca yaşama ve geçinme usulleri Peygamberin (ASM) sünnetine uygun olan hareket İnsanlara karşı edebli olma, insanca ve İslâmca yaşama âdâbı Adâba dair sünnet-i peygamberiyeye uymak( İki cihanın rahat ve selâmetini iki harf tefsir eder, kazandırır: Dostlarına karşı mürüvvetkârâne muaşeret ve düşmanlarına sulhkârâne muâmele etmektir M) ÂDÂB-I UMUMİYE Umumi ahlâk kaideleri ÂDÂB U ERKÂN Edebler, kaideler ve rükünler Ahlâk ve terbiye kaideleri A´DAD (Adud ve Adad C) Bazular Kollar * Havuzun çevre kenarına konan taş A´DAD İnce ve kısa kollu adam A´DAD (Aded C) Adetler Sayılar ADAHİ (Udhiye C) Kurbanlar ADAHİK (Udhuke C) Şakalar, gülünç şeyler ADAK Nezredilen şey (Bak: Nezr) ADAKK İnce, dakik ADAL Gümüşü az olan para A´DAL (İdl C) Eşitler, denkler, müsaviler ADALAT (Adale C) Adaleler ADALE Tıb: Bedenin hareketini icra eden ve birbirinden, ince bir perde ile ayrılan sinirli et kısımlarından her biri Hepsine birden et (Lahm) tâbir edilir ADALET Zulüm etmemek Herkese hakkını vermek ve lâyık olduğu muâmeleyi yapmak Mahkeme Hak kanunlarına uygunluk Haksızları terbiye etmek İnsaf Mâdelet Dâd Cenab-ı Hakk´ın emrini emrettiği şekilde tatbik etmek Suçluya Allah´ın emrini icra etmek(Adâlet iki şıktır Biri mübet, diğeri menfidir Müsbet ise; hak sahibine hakkını vermektir Şu kısım adâlet; bu dünyada bedahet derecesinde ihâtası vardır Çünkü her şeyin istidat lisaniyle ve ihtiyac-ı fıtrî lisaniyle ve ıztırar lisaniyle Fâtır-ı Zülcelâl´den istediği bütün matlubatını ve vücut ve hayatına lâzım olan bütün hukukunu mahsus mizanlarla, muayyen ölçülerle bilmüşahede veriyor Demek adâletin şu kısmı, vücut ve hayat derecesinde kat´i vardır İkinci kısım menfidir ki: Haksızları terbiye etmektir Yâni, haksızların hakkını, tâzib ve tecziye ile veriyor Şu şık ise; çendan tamamiyle şu dünyada tezahür etmiyor Fakat, o hakikatın vücudunu ihsas edecek bir surette hadsiz işarat ve emarat vardır Ezcümle: Kavm-i Âd ve Semud´dan tut, tâ şu zamanın mütemerrid kavimlerine kadar gelen sille-i te´dib ve tâziyâne-i ta´zib, gayet âli bir adâletin hükümran olduğunu hads-i kat´i ile gösteriyor S) (Bak: Fâtih Sultan Mehmed) ADÂLET-İ İLÂHİYE Allah´ın adaleti ADÂLET-İ İZAFİYE İzafi adalet veya adâlet-i nisbiye de denir Küll´ün selâmeti için, cüz´ü feda eden adalet usulüdür(Cemaat için ferdin hakkını nazara almaz, "ehvenüş-şer" diye bir nevi adalet-i izâfiyeyi yapmağa çalışır Fakat adalet-i mahza kabil-i tatbik ise "adalet-i izafiye"ye gidilmez, gidilse zulümdür M) ADÂLET-İ MAHZA Adaletin tam hakikisi, tam adalet (Adâlet-i mahza ile adalet-i izafiyenin izahı şudur ki: $ âyetin mâna-yı işarisi ile : Bir mâsumun hakkı, bütün halk için dahi ibtal edilmez Bir fert dahi umumun selâmeti için feda edilemez Cenab-ı Hakkın nazar-ı merhametinde hak, haktır Küçüğüne büyüğüne bakılmaz Küçük büyük için iptal edilemez Bir cemaatin selâmeti için bir ferdin rızası bulunmadan hayatı ve hakkı feda edilmez Hamiyet nâmına, rızası ile olsa o başka meseledir M)( Adâlet-i İlâhiyenin tam mânâsı ile tecelli etmesi için haşre ve Mahkeme-i Kübrâ´ya lüzum vardır ki, biri cezasını, diğeri mükâfatını görsün İİ) ADALETKÂR f Adaletli, insaflı, adalet sahibi ADÂLETKÂRANE f Adâletlice Adalet sahibine yakışır şekilde, insaflı ve haklı surette ADALETPENAH f Adâletli ADALL Çok sapık, çok dalâlette ADAM İnsan * Erkek kişi * Birinin tarafını tutan kimse * İyi ve terbiyeli yetişmiş insan ADAMET Ahmaklık, akılsızlık ADAN Deniz kenarı ADAPTASYON Fr Tatbik etme işi Bir şeyin bir başkasına göre ayarlanması Bir canlının, yaşadığı muhite uyması işi * Yabancı dilde yazılmış bir eseri yerli adlar ile ve yerli hayata uydurarak çevirme ADAPTE Fr Adaptasyonu yapılmış, tamamlanmış ADARR En zararlı A´DAS (Ades C) Mercimekler ÂDAT Âdetler (Bak: Âdet) ADAVET Husumet, düşmanlık Kin buğz Garaz(Adâvet ve muhabbet, nur ve zulmet gibi zıttırlar İkisi, mâna-yı hakikisinde olarak beraber cem olmazlar Eğer muhabbet, kendi esbabının rüçhaniyetine göre bir kalbde hakiki bulunsa, o vakit adâvet mecazi olur; acımak suretine inkılâb eder Evet mümin, kardeşini sever ve sevmeli Fakat fenalığı için yalnız acır Tahakkümle değil, belki lütufla ıslahına çalışır Onun için nass-ı hadis ile: "Üç günden fazla, mü´min mü´mine küsüp kat-ı mükâleme etmeyecek" Eğer esbâb-ı adâvet galebe çalıp, adâvet, hakikatıyla bir kalbde bulunsa; o vakit muhabbet mecâzi olur; tasannu ve temelluk suretine girer M) ADAY (Bak: Namzed) ADB Kılıç * Kesmek * Sövmek* Yardımcı ADCEM Eğri burunlu ÂDD Kuvvet, salâbet ADD Hesablamak Saymak Sayılmak İtibar etmek ADDAR Denizci, gemici taifesi ADDETMEK Saymak İtibar etmek İttihaz etmek ÂDE Âdet kelimesinin arabca terkiblerdeki kısalmış şekli Meselâ: Harikulâde, alelâde, fevkalâde A´DEB Erkeklerden arkadaşı ve yardımcısı olmayan * Bir boynuzu kırık hayvan ADED Sayı Tane Rakam Miktar ADEDEN Sayı bakımından, sayıca ADEDÎ (Adediye) Adede yani miktar ve rakama, sayıya mensub A´DEL (Adil den) Adâletli, çok doğru ÂDEM İnsan İlk insan ve ilk peygamber (AS)Allah ilk insan olarak Âdem´i, sonra eşi Havva´yı yaratmıştır Bugünkü insanlar onlardan türeyip çoğalmıştır Bazı dine tâbi olmıyanlar, insanın maymun soyundan bir hayvandan türediğini iddia ederler Bu iddia kasıtlıdır, çünki ilmî isbatı yapılamamıştır Lâboratuarlarda küçük canlılar üzerinde yapılan çalışmalar göstermiştir ki, canlının genetik yapısında meydana gelen değişiklik sonucu türeyen yeni canlı, ana-babasından daha mükemmel değil; dejenere olmuş, soysuzlaşmış, bozuk bir şekil almıştır İnsan ise en mükemmel mahluktur Kaldı ki bu güne kadar bir canlının değişip başka bir canlı haline geldiğini kimse görmemiştir Bugünkü maymunlar da hâlâ insan olmamışlardır Bugünün psikoloji ve felsefi antropolojisi insanın mahiyetçe, özce hayvandan farklı olduğunu kabul etmiştir $ Yani: Cenâb-ı Hak, Âdem´i (AS) bütün kemalâtın mebadisini tazammun eden âli bir fıtratla tasvir etmiştir ve bütün maâlinin tohumlarına mezraa olarak yüksek bir istidat ile halketmiştir ve mevcudatı ihata eden ulvi bir vicdan ve ihatalı on duygu ile teçhiz etmiştir; ve bu üç meziyet sayesinde, bütün hakaik-ı eşyayı öğretmeye hazırlamıştır, sonra bütün esmayı kendisine öğretmiştir Âdem´i halketti, tesviye etti, cesedine nefh-i ruh etti, terbiye etti, sonra esmâyı tâlim etti ve hilâfete namzed kıldı Sonra vakta ki Âdem´i melâikeye tercih etmekle rüchan mes´elesinde ve hilâfet istihkakında ilm-i esmâ ile mümtaz kıldı İİ)(Hz Âdem´in (AS) Cennet´ten ihracı ve bir kısım beni-âdemin Cehennem´e idhali ne hikmete mebnidir Elcevap: Hikmeti, tavziftir Öyle bir vazife ile me´mur edilerek gönderilmiştir ki, bütün terakkkiyat-ı mâneviye-i beşeriyenin ve bütün istidâdât-ı beşeriyenin inkişaf ve inbisatları ve mâhiyet-i insaniyenin bütün Esmâ-i İlâhiyeye bir âyine-i câmia olması, o vazifenin netayicindendir Eğer Hz Adem Cennette kalsaydı; melek gibi makamı sâbit kalırdı, istidâdât-ı beşeriye inkişaf etmezdi Halbuki yeknesak makam sâhibi olan melâikeler çoktur, o tarz ubudiyet için insana ihtiyaç yok Belki hikmet-i İlâhiye, nihayetsiz makamatı kat´ edecek olan insanın istidadına muvafık bir dâr-ı teklifi iktiza ettiği için, melâikelerin aksine olarak mukteza-yı fıtratları olan mâlum günahla Cennet´ten ihraç edildi Demek Hazret-i Adem´in Cennet´ten ihracı, ayn-ı hikmet ve mahz-ı rahmet olduğu gibi; küffarın da Cehennem´e idhalleri haktır ve adâlettir M) (Bak: Terakkiyat) ADEM Yokluk, olmama, bulunmama * Fakirlik (Vücudun zıddı)(Bir zaman -küçüklüğümde- hayalimden sordum: "Sana bir milyon sene ömür ve dünya saltanatı verilmesini, fakat sonra ademe ve hiçliğe düşmesini mi istersin Yoksa, bâki, fakat âdi ve meşakkatli bir vücudu mu istersin " dedim Baktım ikincisini arzulayıp birincisinden "Âh!" çekti "Cehennem de olsa beka isterim" dedi RN)(Eğer sen dalâlette boğulup çıkamıyorsan; yine cehennemin vücudu bin derece idam-ı ebediden hayırlıdır Ve kâfirlere de bir nevi merhamettir Çünkü insan, hattâ yavrulu hayvanat dahi, akrabasının ve evlâdının ve ahbabının lezzetleriyle ve saadetleriyle lezzetlenir, bir cihette mes´ud olur Şu halde, sen ey mülhid, dalâletin itibariyle ya idam-ı ebedi ile ademe düşeceksin veya cehenneme gireceksin! Şerr-i mahz olan adem ise, senin bütün sevdiklerin ve saadetleriyle memnun ve bir derece mes´ud olduğun umum akraba ve asl ve neslin, seninle beraber idam olmasından, binler derece cehennemden ziyâde senin ruhunu ve kalbini ve mâhiyet-i insaniyeni yandırır Çünkü cehennem olmazsa cennet de olmaz; herşey senin küfrün ile ademe düşer Eğer sen cehenneme girsen, vücud dâiresinde kalsan, senin sevdiklerin ve akrabaların ya cennette mes´ud veya vücud dâirelerinde bir cihette merhametlere mazhar olurlar Demek, herhalde cehennemin vücuduna taraftar olmak sana lâzımdır Cehennem aleyhinde bulunmak ademe taraftar olmaktır ki; hadsiz dostlarının saadetlerinin hiç olmasına taraftarlıktır Evet cehennem ise, hayr-ı mahz olan dâire-i vücudun Hakim-i zülcelâlinin hakimâne ve âdilâne bir hapishâne vazifesini gören dehşetli ve celâlli bir mevcud ülkesidir Hapishâne vazifesini de görmekle beraber, başka pek çok vazifeleri var Ve pek çok hikmetleri ve âlem-i bekâya âit hizmetleri var Ve zebâni gibi pek çok zihayatın celâldarâne meskenleridir Ş) ADEM-ÂBÂD f Yokluk Yokluk alemi ADEM-İ ABESİYYET Abes olmayış Faydasız ve boş olmamak ADEM-İ BASİRET Basiretsizlik, görüşsüzlük ADEM-İ DİKKAT Dikkatsizlik ADEM-İ EMNİYET Emniyetsizlik Güvensizlik ADEM-İ HÂRİCÎ İlm-i İlâhide mevcud olup, maddi vücudu olmayan(Adem-i mutlak zaten yoktur; çünkü bir ilm-i muhit var Hem daire-i ilm-i İlâhînin harici yok ki, bir şey ona atılsın Dâire-i ilim içinde bulunan adem ise, adem-i hâricidir ve vücud-u ilmiye perde olmuş bir ünvandır Hatta bu mevcudat-ı ilmiyeye bazı ehl-i tahkik "A´yan-ı sâbite" tabir etmişler Öyle ise, fenaya gitmek, muvakkaten haricî libasını çıkarıp, vücud-u mâneviye ve ilmîye girmektir Yani, hâlik ve fani olanlar, vücud-u hâricîyi bırakıp; mâhiyetleri bir vücud-u mânevi giyer, dâire-i kudretten çıkıp dâire-i ilme girer M) ADEM-İ İHTİLÂF Birlik Beraberlik Uyuşma Anlaşma ADEM-İ İKTİDAR İktidarsızlık Güçsüzlük Kuvvetsizlikten gelen hastalık ADEM-İ İMKÂN İmkânsızlık Mümkün olmayış ADEM-İ İNKÂR İnkâr etmeme İnkârsızlık ADEM-İ İSTİMA´ Huk: Mahkemede dâvanın dinlenmemesi ADEM-İ İTÂAT İtâatsizlik, emri dinlememek ADEM-İ İTİKAD İtikatsızlık ADEM-İ İTİLÂF Ülfetsizlik, anlaşmazlık ADEM-İ İTTİFAK İttifaksızlık Uyuşmazlık ADEM-İ KABUL İsbatı tasdik etmemek Şek, hükümsüzlük İman hükümlerini lâkaydlıkla karşılamak, nefy ve inkâr etmek, kabul etmemek, göz kapamak gibi câhilâne bir hükümsüzlük Bir terk, bir cehl-i mutlak (Kabul etmemek başkadır İnkâr etmek başkadır Adem-i kabul, bir lâkaydlıktır, bir göz kapamaktır ve câhilâne bir hükümsüzlüktür Bu surette, çok muhal şeyler onun içinde gizlenebilir Onun aklı, onlarla uğraşmaz Amma inkâr ise: O adem-i kabul değil, belki o kabul-ü ademdir, bir hükümdür Onun aklı, hareket etmeye mecburdur M) (Bak: Kabul-i adem) ADEM-İ KİFÂYET Kifâyet etmeme, kâfi gelmeme, yetmezlik ADEM-İ MERKEZİYYET Bir idâri taksimattaki parçaların (vilâyet, belediye ve köy) muayyen hususlarda kendi kendilerine idare yetkileri Bir yere bağlı olmaksızın veya bir yerden idare edilmeksizin olan muamele Bütün kısım ve şubelerin kendi kendilerini idare tarzı ADEM-İ MES´ULİYET Mes´uliyetsizlik, sorumsuzluk ADEM-İ MEVCUDİYYET Yokluk Olmama ADEM-İ MUVAFAKAT Râzı olmayış, muvâfakat etmeme ADEM-İ MÜBÂLÂT Dikkatsizlik ADEM-İ MÜDÂHALE Karışmamazlık ADEM-İ MÜSÂADE İzinsizlik, müsaadesizlik ADEM-İ SALÂHİYET Salâhiyetsizlik, yetkisizlik ADEM-İ SIRF Yokluk Mutlak yokluk ADEM-İ TAHAYYÜZ Boşlukta yer kaplamamak Mekândan münezzeh oluş Yer ile bağlı olmamak Hacmi olmayış ADEM-İ TAKAYYÜD Kayıtsızlık Bir şeye bağlı olmayış Kıymet vermemek Üzerine almamak ADEM-İ TA´KİB Takibsizlik * Huk: Muhakemeye lüzum görmemek ADEM-İ TE´DİYE Borcunu ödememe ADEMÎ Yokluğa ait Ademle ilgili (Bak: Vukuât) ÂDEMÎ İnsanlardan olan, insana âit, insana dair ve müteallik ÂDEMİYÂN (Âdem C) İnsanlar ÂDEMİYÂT (Adem C) Yokluklar Ademler ÂDEMİYYET İnsanlık Namuslu bir insana yakışır hâl ve tavır ÂDEM-KÜŞ f Adam öldüren, katil ADER Yel inmekle hayası şişen kimse ADER Çok su ADES (C Adâs) Mercimek ADESE Mercimek * Mercek Uzağı yakın veya yakını uzakta görmeğe yarayan dürbün veya mikroskop camı ADESE-İ AYNİYYE Gözleme merceği ADESE-İ MÜTEKARİB Yakınlaştıran mercek ADESÎ Mercimeğe benziyen şey ÂDET Usul, görenek, alışılmış davranış Huy, tabiat Toplumda nesiller boyunca uyulan ve kamuoyunda (umumî efkârda) saygı ve müeyyideye sahip hareket kaideleri (Sosyoloji) İslâm cemiyetinde âdetler de İslâmî olur, İslâma uygun olur Müslüman, İslâma aykırı âdetlere uymaz Cemiyetin yabancı âdetlerle bozulmamasına gayret gösterir ADETÂ Âdet olduğu üzere, her vakitki gibi, alelâde Bayağı surette, âdi bir suretle Düpedüz ADETEN Görenek şekliyle, âdet olarak ÂDET-İ AGNÂM Keçi ve koyunlar için alınan vergi ÂDETULLAH (Sünnetullah da denir) Tabiatta canlı cansız bütün varlıkların nasıl hareket edeceklerini belirliyen Allah´ın emirleri, O´nun koyduğu değişmez düzen Meselâ oksijenle hidrojenin birleşmesinden su meydana gelir Işık, geldiği açıya eşit bir açı ile yansır ki, bunlar birer âdetullahdır "Âdetullah" yerine "tabiat kanunu" demek yanlıştır( Esbab-ı tabiiyyenin üss-ül-esası hükmünde olan cüz-ü lâyetecezzadaki kuvve-i câzibe ve kuvve-i dâfianın ictimalarının hortumu üzerinde bir muhaliyet damgası var Fakat caizdir ki, herbir şeyin esası zannettikleri olan cezb, def, hareket, kuva gibi emirler, âdâtullahın kanunlarına birer isim olsun Lâkin kanun, kaidelikten tabiîliğe ve zihnîlikten hâricîliğe ve itibarîden hakikata ve âletiyetten müessiriyete geçmemek şartıyla kabul ederiz MN) ADEVÂN (ADV) Sür´atle koşmak ADF Yemek ADGÂS (Dags C) Desteler, demetler * Karışık rüyalar * Karışık söylentiler ADGÂSU AHLÂM Karışık rüyâlar Tâbire değmeyen rüyâlar ADHÂ Kurbanlar Kuşluk vakti kesilen kurbanlar Kuşluk vakti (Bak: Îd) ADHAM Yoğun, kaba * İri cüsseli adam ÂDÎ Üstünlük farkı olmayan Kıymetsiz * Her zamanki * Âd kavmine âid ADİD Ağaç kesmek ADİD Kesilmiş ağaç * Tepesine el yetişen hurma ağacı ADİD (Adide) Çok Bir çok sayı Çok şeyler Müteaddid Birinin dengi ADİD Hasım * Arkadaş * Isırma Bir ısırımlık lokma (Bak: Adûd) ÂDİH Sihirbaz * Soktuğu saat öldüren yılan ADİHE Bühtan, yalan ÂDİL (Âdile) Adâlet eden Allah´ın emirlerini noksansız tatbik eden Doğru Doğruluk gösteren Adâlet sahibi (Bak: Adâlet)(Meselâ bir hükümdâr-ı âdil, ihkak-ı hak için mazlumların hakkını zâlimlerden almakla ve fakirleri kavilerin şerrinden muhafaza etmekle ve herkese müstahak olduğu hakkı vermekle lezzet alması, iftihar etmesi, memnun olması; hükümdarlığın ve adaletin bir kaide-i esasiyesi olduğundan elbette Hâkim-i Hakim, Adl-i Âdil olan Zât-ı Hayy-ı Kayyumun bütün mahlukatına, hususan zihayatlara "hukuk-u hayat" tabir edilen şerait-i hayatiyeyi vermekle ve hayatlarını muhafaza için onlara cihazat ihsan etmekle ve zaifleri kavilerin şerrinden Rahimane himaye etmekle ve umum zihayatlarda bu dünyada ihkak-ı hak etmek nev´i tamamen; ve haksızlara ceza vermek nev´i ise, kısmen sırr-ı adâletin icrasından olmakla ve bilhassa Mahkeme-i Kübrâ-yı Haşirde adalet-i ekberin tecellisinden hasıl olan ve tabirinde âciz olduğumuz şuunât-ı Rabbaniye ve maâni-i kudsiyedir ki, kâinatta bu faaliyet-i daimeyi iktiza ediyor L) ÂDİLÂNE Adalet sahibi bir adama yakışır surette ADİL Eş, denk, akran, benzeri Ölçüde, miktarda eşit olan ADÎM Mâlik ve sahib olmayan Yok olan Birşeyi olmayan Fakir ADÎM-ÜL İMKÂN İmkânsız Olamaz ADÎM-ÜN NAZÎR Eşi, benzeri olmayan Eşsiz Benzersiz ÂDİN Otlakta bulunan dişi deve ÂDİNE Cuma günü ÂDİŞ f Ateş, nar ÂDİYAT (Âdi C) Her zaman meydana gelen hârikulâde ve birer mu´cize-i kudret olmakla beraber, insanlarca alışılmış olduğundan kuymeti bilinmeyen hâdiseler * Kıymetsiz şeyler (Kur´an, âyetleriyle insanların nazarını me´lüfatları olan şeylere çeviriyor Âyetler, necimler gibi ülfet perdesini deler, atar İnsanın kulağından tutar, başını eğdirir O ülfetin altındaki havârık-ul âdât mu´cizeleri o âdiyat içerisinde gösterir MN) ÂDİYÂT-I UMÛR Günlük işler, her zamanki değersiz işler ÂDİYÂT (Adiv den ism-i faildir) Hızla koşmak, seyirtmek (At, deve vs koşanların hepsine ıtlak olunabilir) * Mc: Düşmanlık, zulüm * Dâima muharebeye koşup hücum eden cemaat * Uzaklık (Kamus) ÂDİYAT SURESİ Kur´an-ı Kerim´in 100 suresinin ismi olup, Medine-i Münevvere´de nâzil olmuştur ÂDİYE (C: Âdiyat) Gaza yolunda seğirten at ÂDİYEN Her zamanki gibi Adice Fevkalâde olmayarak ÂDİYYE İtiyad edilmiş Alışılmış ÂDİYYET Adilik Aşağılık ADK Vurmak, darp ADL Hakkaniyet Adâlet üzere oluş Cevr ve zulüm etmeyip nefislerde ve akıllarda istikameti kaim ve mâlum olan emir ve hâleti icra etmek Doğruluk * Her şeyi yerli yerince yapmak, beraber etmek * Meyletmek (Bak: Adâlet)(Hem istidâd lisanıyla, ihtiyac-ı fıtri lisanıyla, ıztırar lisanıyla sual edilen ve istenilen herşeye daimi cevap vermek; nihayet derecede bir adl ü hikmeti gösteriyor S) ADL-PENAH Adâletin barındığı yer, adâlete sığınan kimse ADL Mâni olmak Men etmek ADLA´ (Azla´) (Dıl´ C) Kaburgalar * Mat : Geometrik şekillerin kenarları, sayı kökleri ADLÎ Adâlete mensup, adâletle alâkalı, ilgili* Sultan II Bayezid´in şiirlerinde kullandığı mahlası ADLİYE Mahkeme Muhakeme işleriyle uğraşan daire (Adliyede, adalet hakikatı ve müracaat eden herkesin hukukunu bilâ-tefrik muhafazaya, sırf hak namına çalışmak vazifesi hükmettiğine binaendir ki; İmam-ı Ali (RA), hilafeti zamanında bir yahudi ile beraber mahkemede oturup, muhakeme olmuşlar Ş) ADM Gazap etmek, öfkelenmek ADM (C: İdâm) Yay tutamağı * Deve kuyruğu * Saban eğiği ki, ucunda demiri vardır * Harman savurdukları yaba ADMER Arslan * Şedit, şiddetli * Belâ * Çirkin yüzlü şişman kadın ADN Vatan tutmak ve mukim olmak * Cennette bir makam adı (Bak: Cennet) ADRAHŞ f Yıldırım * Gökgürültüsü * Şimşek ADRAS (Dırs C) Arka dişler, dişler ADREFUT Kelerden büyük bir hayvan ADRENALİN Fr Tıb: Böbrek üstü salgısından çıkarılan bir hormon Sentetik olarak da yapılır Damar daraltmak ve kanamayı önlemekte kullanılır ADRENG Fr Keder, mihnet, sıkıntı ADRET Kaşları olmayan kimse ADUB Yardımcı ADUD Pazı Kolun omuzdan dirseğe kadar olan kısmı * Mc: Yardımcı İstinadgâh ADUD Zalim Iztırab veren Hunhar * Bir lokma * Isırıcı köpek veya at * Yavuz kişi * Dar ve derin olan kuyu (Bak: Adîd) ADUDE Yumuşaklık Tazelik ADUDÎ Pazı kemiği ile ilgili ADULÎ Gemici, mellah ADÜVV Düşman, hasım ADÜVV-İ CÂN Can düşmanı ADÜVV-ÜD DİN Din düşmanı(Hem küfranınızla öyle bir Mâlik-i Zülcelâl´in memleketinde isyan ediyorsunuz ki, ibâdından ve cünudundan öyleleri var ki, değil sizin gibi küçücük âciz mahlukları, belki farz-ı muhal olarak dağ ve arz büyüklüğünde birer adüvv-ü kâfir olsaydınız arz ve dağ büyüklüğünde yıldızları, ateşli demirleri, şuvazlı nühasları size atabilirler, sizi dağıtırlar Hem öyle bir kanunu kırıyorsunuz ki, o kanun ile öyleler bağlıdır, eğer lüzum olsa arzınızı yüzünüze çarpar, gülleler gibi küreniz misillü yıldızları üstünüze yağdırabilirler S) ADÜVV-İ KADİM Eski düşman ADV Yelmek Seğirtmek * Hazırlamak ADVA Hastalık başkasına bulaşmak ADVAN Çok koşan kimse ADYA´ Boynuzu ufak koyun * Nebiyyi Zişân Aleyhisselam Efendimizin devesinin adı ADYE Koğuculuk, dedikoduculuk * Yalan söylemeksövmek |
Osmanlıca Sözlük Lügat A Harfi |
11-04-2012 | #3 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Osmanlıca Sözlük Lügat A HarfiA Harfi AFA´ Eşek sıpası AF´AF Devedikeni ağacının yemişi AFAF (Afâfet) Temiz olma Masumiyet Günahsızlık AFAİF Namus, ırz ve iffet sahibi, şerefli kadınlar AFAK Ufuklar Yerle göğün birleştiği gibi görünen uzak dâire * Etraf Cihetler * Mc: Görüş ve dönüş sınırları (Zıddı: Enfüs´dür) AFAKGİR Ufukları tutmuş, âleme yayılmış, şâyi, çok meşhur AFAKÎ Kâinat ve içindeki hâdiselere âid Nefsin haricindeki âleme dair * Kıymetsiz sözler ve meseleler (Enfüsinin zıddı) (Objektif) AFAR Arap diyarında çok olan bir yeşil ağaç * Hurma ağacını islah etmek * Katıksız ekmek yemek AFARET İfritçe, şeytanî, kötü niyet AFARİT (İfrit C) Şeytanlar İfritler AFAROZ (Bak: Aforoz) AFAT Afetler (Bak: Afet) AFAT-I SEMAVİYE Semavi âfetler Allah tarafından insanları ikaz ve ceza için verilen belâ ve musibetler AFAZÎ Fr Tıb: Organlarda bir işleme bozukluğu olmadığı halde, fikri kelime ile anlatamamak hâli AFEN Çürüme, pörsüme Yemeğin kokması (Bak: Ufunet) AFEND f Harp Kavga A´FER Pek beyaz * Beyazı kırmızılığına galip olan geyik AFER Toprak Yer Arz * Ekin suladıkları vaktin evveli AFERCA Yaramaz huylu AFERİDE (C: Aferidegân) f Yaratılmış, mahluk AFERİN f Beğenmek, alkış, yaşa, varol * Yaratan, yaratıcı AFERİN-HÂN f "Aferin" diyen AFERNA´ Arslan * Kuvvetli deve AFES Burun eğriliği A´FES Çıplak, uryân AFET Belâ Musibet Büyük felâket Dâhiye * Mc: Son derece güzel AFETZEDE (C: Afetzedegân) f Bir musibete, bir belâya ve bilhassa yangın, zelzele gibi bir felâkete uğramış AFETZEDEGÂN (Afetzede C) f Afete, belâya, felâkete uğramışlar A´FET En güç sey * Pek akılsız * Peltek konuşan Kekeleyen AFF İffet, namus İffetli olmak Nefsini haramdan men´etmek AFÎ Silen, silinmiş Affeden, bağışlayan * Affedilmiş, bağışlanmış * Yalvaran * Uzun saçlı * Tencere altında artaya kalan AFGAN Afganistan Afgan krallığı, Afganistan milleti AFİF Temiz Güzel Nezih İffetli ve namuslu olan Haramdan sakınan * Müstakim AFİFÂNE f İffetlice Temiz olarak Nazif olarak AFİK Çok aptal AFİK Yalancı, iftiracı AFİL Uful eden Gurub eden Batan * Görünmez olan Kaybolan * Fâni, geçici AFİLÛN (AFİLÎN) (Afil C) Gelip geçici, fâni olanlar * Gözden kaybolup gidenler Uful edenler AFİN Affedenler AFİNİTE (Affinite) (Bak: Aşk-ı kimyevi) AFİR Çok kötü niyetli AFİR Güneşte kum üstünde kurutulan et AFİRE Komşusuna bir şey vermeyen kadın AFİŞ Fr Duvar ilânı AFİTAB f Güneş * Mc: Pek güzel * Çok güzel yüz AFİTÂBÎ Güneşe âit * Güzelliğe dâir AFİTE Dişi koyun Koyun güdücü kız AFİYET Sağlık, selâmet, sıhhatli olmak AFK Rücu etmek, dönmek * Kaybolmak AFK Akılsız olmak Sözünü tam söylememek AFLAK Çok gevşek şey AFOROZ R Papa tarafından bir Hıristiyanın kiliseden çıkarılması, dinden hariç addolunması AFRA´ Beyazı kızıllığına galip olan geyik * Ayın onüçüncü gecesi AFRAZE f Nur Aydınlık, ışık * Kandil fitili AFREYE Horoz ibiği İnsanın ense saçı * Davarın alın saçı AFRUŞE f Un helvası AFS Hapsetmek * Deve sürmek * Arkasına ayağıyla vurmak AFSA Boynuzu ardına kayık koyun AFSUN (Efsun) f Büyü, sihir, tılsım (Büyücülük yapmak ve büyücülere uymak, Müslümanlıkta yasak ve günahtır) AFŞAR Avşar kabilesini meydana getiren Türkmenlerin adı AFŞELİL Sırtlan dedikleri canavar * Yaşlı, eti ve derisi sarkmış kuru kadın AFT Pelteklikten sözü zorlukla söylemek Kekemelik AFTAB f Güneş * Pek güzel şahıs * Çok parlak çehre AFTÂB-GERDAN f Güneşten korunmak üzere başa giyilen şey * Avcı kulübesi AFTÂB-I KUREYŞ Hz Muhammed (SAV) Efendimiz AFTABE f İbrik Su kabı AFTAB-GERDEK f Kaya keleri * Ayçiçeği AFTAB-GERDİŞ f Yer yüzü * Kaya keleri * Devamlı güneş gören yer AFTAB-GİR f Güneşlik, şemsiye * Güneş gören yer AFTABÎ f Güneşlik, şemsiye, tente * Güneşe ait, güneşle ilgili AFTAB-PEREST f Nilüfer çiçeği * Güneşe tapan kimse * Ayçiçeği AFTAB-RU f Güneş yüzlü, yüzü güneş gibi parlak (güzel) * Sevimli, dilber * Güneşe karşı olan (yer) AFUR Boz tüylü ve kısa boyunlu olan geyik * Zaman AFUR Belâ kasırgası AFÜVV Affeden, merhametli AFV Bağışlamak Kusur ve günâhı affetmek(Şeytanın mühim bir desisesi: İnsana kusurunu itiraf ettirmemektir Tâ ki, istiğfar ve istiaze yolunu kapasın Hem nefs-i insaniyenin enaniyetini tahrik edip, ta ki, nefis kendini avukat gibi müdafaa etsin; adeta taksiratından takdis etsin Evet şeytanı dinliyen bir nefis, kusurunu görmek istemez; görse de yüz te´vil ile te´vil ettirir ( $ )sırrıyla: Nefsine nazar-ı rıza ile baktığı için ayıbını görmez Ayıbını görmediği için itiraf etmez, istiğfar etmez, istiaze etmez; şeytana maskara olur Hazret-i Yusuf Aleyhisselâm gibi bir Peygamber-i Alişan, $ dediği halde nasıl nefse itimat edilebilir Nefsini ittiham eden kusurunu görür Kusurunu itiraf eden, istiğfar eder İstiğfar eden, istiaze eder İstiaze eden, şeytanın şerrinden kurtulur Kusurunu görmemek, o kusurdan daha büyük bir kusurdur Kusurunu itiraf etmemek büyük bir noksanlıktır Ve kusurunu görse, o kusur kusurluktan çıkar, itiraf etse, afva müstahak olur L)(İnsanın hayat-ı içtimaiyesini ifsad eden bir desise-i şeytaniye şudur ki: Bir mü´minin bir tek seyyiesiyle bütün hasenatını örter Şeytanın bu desisesini dinliyen insafsızlar, mü´mine adâvet ederler Halbuki : Cenab-ı Hak Haşirde adâlet-i mutlaka ile mizan-ı ekberinde a´mâl-i mükellefini tarttığı zaman, hasenatı seyyiata galibiyeti, mağlubiyeti noktasında hükmeyler Hem seyyiatın esbabı çok ve vücudları kolay olduğundan bazen bir tek hasene ile çok seyyiatını örter Demek bu dünyada, o adâlet-i İlâhiyye noktasında muamele gerektir Eğer bir adamın iyilikleri fenâlıklarına kemmiyeten veya keyfiyeten ziyade gelse, o adam muhabbete ve hürmete müstehaktır Belki, kıymetdar bir tek hasene ile, çok seyyiatına nazar-ı afv ile bakmak lâzımdır Halbuki: İnsan, fıtratındaki zülum damarıyla, şeytanın telkiniyle bir zatın yüz hasenatını bir tek seyyie yüzünden unutur, mü´min kardeşine adâvet eder, günahlara girer Nasıl, bir sinek kanadı göz üstüne bırakılsa; bir dağı setreder, göstermez Öyle de: İnsan garaz damariyle, sinek kanadı kadar bir seyyie ile dağ gibi hasenatı örter, unutur, mü´min kardeşine adâvet eder İnsanların hayat-ı içtimaiyesinde bir fesad âleti olur L) AFV-İ ANİL CERAHA Huk: Kendisine cinayet yapılmış olan kimsenin, yaralanmadan dolayı malik olduğu kısas, diyet veya hükümet-i adl; yani, ehl-i vukufca tayin edilen diyet hakkını caniye bağışlamasıdır AFV-İ ANİLKAT´ Huk: Azalarından biri kesilen bir şahsın, buna karşılık hak kazandığı diyet veya kısas davalarından vaz geçmesi AFV Ayakla basılmadık yer * Malın iyisi, helâli ve fazlası * Terketmek * Mahvetmek AFYON Lât Haşhaş sütünün birikmesinden ibaret bir madde AGÂH (Ageh) f Haberdar Uyanık Kalbi uyanık Malumatlı Basiretli Vâkıf Bilen AGÂHÂN (Agâh C) f Agâhlar, bilenler, bilgililer Âlimler AGÂHÎ (AGEHÎ) f Malumat, vukuf, haberdarlık Uyanıklık, teyakkuz, basiret AGAL Darıltma, kışkırtma * Çiğnemeden yutma * Ağıl * Arı kovanı AGALİŞ f Kışkırtma * Birşeye saldırmak için kışkırtma AGANDE f Sucuk, yastık, minder gibi zorla doldurulmuş olan şeyler * Bir çeşit zehirli olan haşere, böcek AGARR Çok sıcak gün * Kendini beğenmiş * Asil, âlicenâb * Beyaz AGARR-ÜL EYYÂM En sıcak gün AGAŞTE f Bulaşmış AGAVAT (Ağa C) Saray hizmetlerinde kullanılan harem ağaları AGAYAN Ağalar AĞA YERİ Topkapı sarayında hazine kethüdasının oturduğu yer AGAZ f Başlama Mübâşeret AGBA Daha küt, en küt * Daha koyu, en koyu AGBER Çok tozlu AGBEŞ Boz renkli AGBİYA (Gabi C) Ahmaklar, gabiler AĞDA Bir kapta karıştırılıp pişirilerek koyulaşmış ve lüzucet kazanmış her nevi şeker vesaire AGDEF Uzun ve sarkık kulaklı AGDİYE (Gada ve Gıda C) Yenip içilecek gıdalar AGEL (Bak: İkal) AGENDE-GUŞ f Söz dinlemeyen, aldırmayan, alçak ve hayırsız kimse AGESTE f Islanmış, ıslak* Bulaşmış AGFER Mağfiret eden, bağışlayan, afveden AGFER-ÜL-GAFİRÎN Afvedenlerin en çok afvedeni (Allah) AĞIL (AĞL) Koyun, keçi vesair hayvanlara mahsus üstü açık, etrafı çit veya çalı çırpı ile çevrilmiş yer, mandıra AGIRRA (Garîr C) Tecrübesizler, safdiller, acemiler * Mağrurlar AĞIT Mersiye Ölen kimse için söylenen ve onu öven ve üzüntüyü anlatan şiir Ölen için ağlama (Müslümanlıkta ölenin arkasından aşırı ağlayıp dövünme iyi değildir) AGİYYE İçine su biriken çukur AGİN f Dolu, doldurulmuş AGİSNA Bize imdad eyle, yardım ihsan eyle (meâlinde duâ) AGİŞ f İlişik, sarkık * Uzatılmış AGLAK (Galak C) Kilitler * Kapalı, anlaşılmaz şeyler AGLAL (Gull C) Boyna geçirilen zincirler * Kelepçeler, pırangalar AGLAL Ağaçlar arasında akan su (Bak: Eglâl) AGLAZ (Galiz den) kaba ve galiz şeyler AGLEB Daha galib Çok kerre, ekseriya Çoğu ("Ağleben - Ağlebâ" şeklinde de kullanılır) AGLEB-İ HÜKEMÂ Hakîmlerin çoğu Hakîmlerin ekserisi AGLEB-İ İHTİMAL Büyük bir ihtimal AGLEF Sünnetsiz * Sandıkta kapalı * Mc: Katılaşmış, duygusuz kalb AGLEZ (Galiz den ism-i tafdil) Pekçok kaba ve galiz AGMA Yıldız Yıldız akması AGMAD (Gımd C) Bıçak ve kılıç kınları AGMAK Yukarı kalkmak, yükselmek, yukarıya meyletmek * Buhar olup yukarı kalkmak, buharlaşmak AGMAR (Gamr C) Yüce kimseler * Seller * (Gumr C) Bilgisizler, cahiller AGMAZ (Gamz C) Göz yummalar, göz kırpmalar AGMAZ-UL AYN (Egmaz-ul ayn) Gözü kapalı kimse Çok müsamahakâr Gafil AGNA (Gani den) Çok gani En zengin AGNAM (Ganem C) Koyunlar, keçiler * Hayvanlardan alınan vergi anlamında kullanılan bir tabirdir AGNİYA (Gani C) Zenginler, ganiler AGNİYE (Bak: Ugniye) AGNOSTİK fels Agnostisizm görüşünü benimseyen AGNOSTİSİZM fels Gerçeğin, mutlak hakikatın bilinemez olduğunu; insanın gerçeği, tam uygun bilgiyi elde edecek yaradılışta olmadığını kabul eden felsefe görüşü AGRA Çok sevimli, yakışıklı AGRAFİ yun Yazma kabiliyetinin kaybedilmesi AGRANDİSMAN Fr Büyütme (Fotoğrafçılıkta kullanılır) AGRAR (Gırr C) Tecrübesizler Acemiler Kolay aldananlar AGRAS (Gars C) Taze fidanlar, yeni dikilmiş ağaçlar AGRAZ (Garaz C) Garazlar Fiil yapılırken gözetilen gayeler Kasden ve bilerek yapılan kötülükler AGREB (Garib den) En garib, çok tuhaf AGREB-ÜL GARÂİB Şaşılacak şeylerin en garibi AGREL (C Gurl) Sünnet olmamış kişi AGSAN (Gusn C) Dallar, ağacın dalları * Mc: Mânanın kısımları AGSEM Beyazı siyahından daha fazla olan saç AGSER Boz ve esmer renkli, çok tüylü abâ, kilim * Kurbağa yosunu * Karabatak kuşu * Aşağılık ve âdi (adam) AGŞA Baygın adam * Vücudu siyah yüzü beyaz olan hayvan AGŞİYE (Gışa C) Perdeler, örtüler * Zarflar, mahfazalar AĞTABAKA Tıb: Görme sinirlerinin göz yuvarlağı içinde dağılmasından meydana gelen zar AGTAŞ Karanlık * Zayıf gözlü AGTEM Sözü tutkunarak söyleyen Kekeme AGTİYE (Gıtâ C) Perdeler AGU Zehir, sem AGUL f Hiddetlenerek göz ucuyla bakma AGUN f Baş aşağı, ters * Uğursuz AGUNDE f Hallaç elinden geçmiş pamuk, atılmış pamuk AGUŞ f Kucak * Sığınılan yer AGÜS f Taşcıların oymacılıkta kullandıkları demir kalem AGVA Dalâlete en fazla sapan, giden Sapık AGVAR (Gar C) Mağaralar AGVAS (Gavs C) Yardım istemek için bağırmalar İmdat istemeler AGYAR Yabancılar Başkaları * Rakipler (Bak: Gayr) AGYAZ (Gayze C) Ağaçlıklar, meşelikler AGYED Uykucu, tenbel * Esmer vücutlu * Nazik derili AGYER (Gayret den) Çok gayretli adam AGZA (Gazâ C) Düşmanlarla savaşlar, muharebeler AGZEL (C: Uzelân-Uzul) Eğri kuyruklu at* Silahsız kimse * Yağmursuz bulut AGZİYE (Gıdâ C) Yenilip içilecek şeyler Gıdalar, besin maddeleri AH f Aferin, bravo! manasına kullanılır AH Maddi veya mânevi bir acı hissolundukta kullanılır * Nedamet, pişmanlık ve teessüf beyan eder * Birine acındığına, keder ve esef edildiğine delalet eder Meselâ : Ah! Evladım! gibi AH U ENİN Ah deyip inlemek, ağlamak Ah u fizâr da aynı mânayı ifâde eder AH Kardeş, birader * Dost AHABİR (Ahbâr C) Hikâyeler * Rivayetler AHABİŞ (Habeş C) Habeşliler ÂHÂD Birler Birden dokuza kadar olan sayılar ÂHÂD-I NÂS Avam, halktan birisi AHAD (Bak: Ehad) AHADD (Hadd den) Pek keskin AHADÎ Tek, yalnız Birlere âid, birlere mensub AHADİD Sopa ve kamçı gibi şeylerin vücudda bıraktığı izler (Bak: Uhdud) AHADÎ HADİS Rivâyet eden bir veya iki koldan olan veya mütevatir mertebesinde olmayan hadis demetir İştihar haddine yetişmeyen hadistir Şartları tamam olursa zann-ı galib ifade eder, muktezası ile amel vâcib olur (Muvazzah İlm-i Kelâm) AHADİS (Bak: Ehâdis) AHADİYYET (Bak: Ehadiyyet) AHAFF Pek hafif, çok hafif * Düşüncesiz AHAKK (Bak: Ehakk) AHAL f Birşeye yaramıyarak atılacak olan şey, çerçöp AHALİ (Ehl C) Halk, umum, nâs * Bir memleketin yerlileri, bir memlekette oturanlar, yaşayanlar AHAMİRE Acem milletinden bir tâife AHANN Sözü burun içinden söyleyen Burnundan konuşan AHAR (Aher) Gayrı, başkası Diğeri AHAR f Hattatların kullandıkları kâğıda sürülen nişastalı yumurta * Kahvaltı * Bir nevi çelik AHARR Daha sıcak, en sıcak AHASS Asılsız, kötü kimse AHASS (Bak: Ehass) AHAVAT (Uht C) Kızkardeşler * Benzer şeyler AHAVEYN İki kardeş * İslam âlimlerinden olan Urfalı Vaiz Mahmud Kâmil efendinin babası Mustafa Kâmil Efendi ve amcası Urfalı Mehmed Efendi (Bak: Ehaveyn) AHAZZ Pek bahtiyar, mes´ud, şanslı, mutlu AHBA (Haba C) Saray adamları AHBAB Dost Sevilen dostlar Sevilenler Ehibbâ, muhibler AHBAR (Haber C) Haberler (Bak: Haber-İhbar) AHBÂR-I GAYB Bizce bilinmeyen gayb âlemlerine ve geleceğe dâir haberler( Hem de musibetlerin vakti muayyen olsa idi; musibet, başına gelen adam, musibetin intizarında o gelen musibetin belki on mislinden ziyade mânevi bir musibet -o intizardan- çekmemesi için, hikmet ve rahmet-i İlâhiyye tarafından gizli, perdeli bırakılmış Ve ekser hâdisât-ı kevniyye-i gaybiyye böyle hikmetleri bulunduğundandır ki, gaibden haber vermek yasak edilmiş $ düsturuna karşı hürmetsizlik ve itaatsizlik etmemek içindir ki, medar-ı teklif ve hakaik-i imaniyeden başka olan umur-u gaybiyyeden izn-i Rabbâni ile haber verenler dahi, yalnız, işaret suretinde perdeli ve kapalı ihbâr etmişler Hatta "Tevrat" ve "İncil" ve "Zebur" da Peygamberimiz hakkında gelen müjdeler ve haberler dahi bir derece perdeli ve kapalı gelmiş ki, o kitabların bir kısım tabileri te´vil edip iman etmediler Fakat itikad-ı imâniyyeye giren mes´eleleri tasrih ile ve tekrar ile ihbar etmek ve açık bir surette tebliğ etmek hikmet-i teklifin muktezası olduğundan, Kur´ân-ı Mu´ciz-ül Beyan ve Tercümân-ı Zişanı (ASM) umur-u uhreviyeden tafsilen ve hâdisât-ı istikbâliye-i dünyeviyeden icmâlen haber vermişler Ş) AHBAR (Bak: Ehbâr) AHBARÎ Rivayetçi, rivayet eden kişi AHBAS (Habs C) Su bentleri, havuzlar * Hapisler, zindanlar * Gayr-ı meşru vakıf yerler AHBAZ (Hubz C) Ekmekler AHBEL Divane, deli AHBEN Çok su içmekten karnın şişip zahmetli olması AHBES Pek çok pis, daha murdar En habis, berbad AHBEŞ Habeş, Habeşi AHBİYE (Hıbâ C) Kıldan yapılmış göçebe çadırı * Keçe ve kıldan yapılan evlerde konup göçen Türkler AHCAR (Hacer C) Taşlar AHCEN Burnu eğri kimse AHD Vâdetme Söz verme Vefâ Yemin And Misak Peymân * Asır Devir Tevhid Mukavele * Vasiyet AHD-İ ATİK Tevrat, Zebur ve Mezamir´in bazıları, Yahudilerin eski ve mukaddes kitapları AHD-İ CEDİD f İncil AHDÎ Ahde âid, sözleşmeye dâir AHD-NAME f Anlaşmanın şartlarını ve anlaşmayı yapanların imzalarını taşıyan kağıt AHD Ü MİSÂK f Yemin, anlaşma, sözleşme AHD Ü PEYMAN f Yemin etme, söz verme AHDA´ Boyun damarlarından bir damar * Hilekâr, aldatıcı, kandırıcı AHDA´ Çok alçakgönüllü, halim, mütevazi İtaatli AHDAK (Hadeka C) Göz bebekleri AHDAN (Hıdn C) Dostlar, yoldaşlar AHDAR Yeşil, yemyeşil, pek yeşil AHDAR-I NÂZIR Çok yeşil, yemyeşil, tam yeşil AHDAS (Hades C) Yeni hâdiseler, fena şeyler Dertler, musibetler * Gençler AHDEB Hiç kimsenin fikir ve düşüncesini beğenmeyen, ahmak * Uzun boylu AHDEB Kambur AHDEL Boynu önüne eğilmiş olan * Çok eğik olan şey AHDER (C: Ehadir) Kavi ve galiz olmak Kaba olmak * Şaşı adam AHDER f Kardeş çocuğu Biraderzâde AHDERRÎ Yabani eşek AHDES Fikirli kişi AHDET (C: Ahâd) Yağmur yağdıktan sonra yağan yağmur AHEK-İ SİYAH Rutubete dayanıklı olan bir cins çimento AHEK-İ TEFTE Sönmemiş kireç AHEN Demir * Mc: Sert Zincir Kılıç AHEN-ÂŞİYÂN f Dikiş yüksüğü AHEN-BE f Dokunacak bezin veya çulhanın iki yanına konan demirli ağaç Bu demirli ağaç bezin buruşukluğunu da açar AHEN-CÂN f Demir canlı * Katı yürekli * Sabırlı, tahammüllü AHEN-DEST f Demir elli, eli demir gibi olan AHEN-DİL f Demir yürekli, kahraman * Merhametsiz, acımasız kimse AHENE f Demir halka AHEN-GER f Demirci Demir yapan veya satan AHEN-GERÎ f Demircilik AHENİN Demirden yapılmış, çok kuvvetli, pek sağlam AHEN-KEŞ f Demiri çeken Mıknatıs AHEN-PUŞ f Demirler giymiş Zırh kuşanmış AHEN-RÜBÂ f Demiri kapan, mıknatıs AHENK f Seslerin arasındaki uygunluk Düzgün tarz ve gidiş AHENKDÂR f Uygun, düzgün, âhenkli, makamlı AHER Başka, diğer, gayrı AHESTE f Yavaş, ağır AHESTEGÎ f Yavaşlık, acele etmemeklik AHESTE-REV f Aheste âheste yürüyen, acelesiz, yavaş yavaş yürüyen AHFA Çok gizli, pek gizli AHFAD Torunlar Hafidler Evlâd oğulları Yardımcılar AHFAS (Hıfs C) İşkembeler, kırkbayırlar AHFAZ (Ahfad) Alçak ve çukur yer * Mc: Çok alçak gönüllü Mütevâzi AHFEC Ayakları eğri AHFEŞ Küçük gözlü, zayıf bakışlı * Yalnız gece gören kimse * Üç büyük Arab âliminin lâkabı * Bulutlu günde görüp bulutsuz günde görmeyen AHFİYE (Hıfâ C) Örtüler, perdeler, gizli şeyler * Çiçeğin tomurcuğunu örten kabuk AHGER f Ateş koru Yanar halde olan kömür AHGER-İ SUZAN Yakıcı kor AHH Öksürmek AHIR t (Ahur) Hayvanların barındığı yer, dam AHİ Kardeşim * Ahilik ocağından olan kimse * Eli açık, cömert AHİBBA Dostlar, arkadaşlar (Bak: Habib) AHİD Seninle muâhede eden * Ahdolunmuş nesne AHİD (Bak: Ahd) AHİD-ŞİKEN f Ahdi bozan, anlaşmayı bozan ÂHİL Erkeği olmayan kadın * Fevkinde kimse olmayan yüksek padişah AHİLİK Asırlar önce Anadolu´da gelişen bir halk ocağı Sosyal bir kuruluş olan ahilik iş alanında adam yetiştirmek, çalışma sevgisini aşılamak, istihsali çoğaltmak gibi gayeleri vardı Günlük hayatta ise teavün, yoksulları koruma gibi insani duyguları; ayrıca müzik, silah kullanma, binicilik kabiliyetlerini geliştirmeye de önem verirdi AHİLLA (Ehillâ) Sadık ve samimi arkadaşlar En sadık dostlar Haliller AHİN (C: Uhun) Boyalı yün ÂHİN (C: Avâhin) Fakir * Hazır, sabit kimse * Yumuşak hurma ağacı AHÎR En son, sonraki ÂHİR Biten Hitam bulan Sonra gelen Son Sonraki ÂHİR Zina işleyen Fasıklık yapan * Tembel kimse ÂHİR-BİN f Sonunu gören, düşünen ÂHİRE Zâni, zinakâr AHİREN En son, en son olarak * Son zamanlarda, yakında ÂHİRET Bu dünyadan sonra gideceğimiz ebedi âlem Âhiret, kıyamet koptuktan sonra, bütün varlıkların ve insanların devamlı kalacakları yerdir Orada ölüm yoktur, hayat sonsuzdur; dinin emirlerine bağlı olanlar için cennet; dine bağlı olmıyanlar için de cehennem vardır Âhirete inanmayan insan müslüman olamaz Kur´an ve peygamberi inkar etmiş olur İnsan ölüp toprak olduktan sonra onu kim diriltecek diyenlere Kur´anın pek çok cevaplarından biri meâlen şudur: "Onu ilkin kim yarattı ise, öldükten sonra da yine o diriltecek" (Bak: Haşir)(Dünya dar-ül hikmet ve ahiret dar-ül kudret olduğundan; dünyada Hakîm, Mürettib, Müdebbir, Mürebbi gibi çok isimlerin iktizasıyla, dünyada icad-ı eşya, bir derece tedricî ve zaman ile olması, hikmet-i Rabbaniyenin muktezasıyla olmuş Âhirette ise; hikmetten ziyade kudret ve rahmetin tezahürleri için maddeye ve müddete ve zamana ve beklemeye ihtiyaç bırakmadan, birden eşya inşa ediliyor Burada bir günde ve bir senede yapılan işler, âhirette bir anda ve bir lemhada inşasına işareten Kur´an-ı Mu´ciz-ül Beyan: $ ferman eder Ş)(Mühim bir taraftan ehemmiyetli bir sual: Rivayette gelmiş ki, Cennette bir adama beşyüz senelik bir Cennet verilir Bu hakikat akl-ı dünyevinin havsalasında nasıl yerleşir Elcevap : Nasıl ki bu dünyada herkesin dünya kadar hususi ve muvakkat bir dünyası var Ve o dünyanın direği onun hayatıdır Ve zahiri ve batıni duygularıyla o dünyasından istifade eder Güneş bir lâmbam, yıldızlar mumlarımdır der Başka mahlukat ve ziruhlar bulunmaları, o adamın mâlikiyetine mani olmadıkları gibi, bilâkis onun hususî dünyasını şenlendiriyorlar, zinetlendiriyorlar Aynen öyle de, fakat binler derece yüksek, herbir mü´min için binler kasır ve hurileri ihtiva eden has bahçesinden başka, umumi cennetten beşyüz sene genişliğinde birer hususi cenneti vardır Derecesi nisbetinde inkişaf eden hissiyatıyla, duygularıyla cennete ve ebediyete lâyık bir surette istifade eder Başkaların iştiraki onun mâlikiyetine ve istifadesine noksan vermedikleri gibi, kuvvet verirler Ve hususi ve geniş cennetini zinetlendiriyorlar Evet, bu dünyada bir adam, bir saatlik bir bahçeden ve bir günlük bir seyrangahtan ve bir aylık bir memleketten ve bir senelik bir mesiregâhta seyahatından; ağzıyla, kulağıyla, gözleriyle, zevkiyle, zâikasıyla, sâir duygularıyla istifade ettiği gibi; aynen öyle de fakat bir saatlik bir bahçeden ancak istifade eden bu fâni memleketteki kuvve-i şâmme ve kuvve-i zâika, o bâki memlekette bir senelik bahçeden aynı istifadeyi eder Ve burada bir senelik mesiregâhtan ancak istifade edebilen bir kuvve-i bâsıra ve kuvve-i sâmia orada, beşyüz senelik mesiregâhındaki seyahattan; o haşmetli, baştan başa zinetli memlekete lâyık bir tarzda istifade eder Her mü´min derecesine ve dünyada kazandığı sevaplar, haseneler nisbetinde inbisat ve inkişaf eden duygularıyla zevk alır, telezzüz eder, müstefid olur L) ÂHİRZAMAN Dünyanın son zamanı ve son devresi Dünya hayatının kıyamete yakın son devresi (Rivayette var ki : "Fitne-i âhirzaman o kadar dehşetlidir ki, kimse nefsine hâkim olmaz" Bunun için, binüçyüz sene zarfında emr-i Peygamberiyle bütün ümmet o fitneden istiaze etmiş, azâb-ı kabirden sonra ( $ ) vird-i ümmet olmuş Allahu a´lem bissavab, bunun bir te´vili şudur ki: O fitneler nefisleri kendilerine çeker, meftun eder İnsanlar ihtiyarlarıyla, belki zevkle irtikâb ederler Meselâ: Rusyada hamamlarda, kadın- erkek beraber çıplak girerler ve kadın, kendi güzelliklerini göstermeğe fıtraten çok meyyal olmasından seve seve o fitneye atılır, baştan çıkar ve fıtraten cemâlperest erkekler dahi nefsine mağlup olup o ateşe sarhoşane bir sürur ile düşer, yanar İşte dans ve tiyatro gibi o zamanın lehviyatları ve kebâirleri ve bid´aları, birer câzibedarlık ile pervane gibi nefisperestleri etrafına toplar, sersem eder Yoksa cebr-i mutlak ile olsa ihtiyar kalmaz, günah dahi olmaz Ş) AHİSSA (Hasis C) Cimriler, pintiler, tamahkârlar AHİYANE f Damak * Tıb: Boğaz* Beyin kemiği AHİYYEN ŞERAHİYYEN (Süryanice) Hannân, Mennân, Rahmân ve Rahim olan Çok çok nimet veren AHÎZ (Ahz den) Esir ÂHİZ (Âhize) Alan Alıcı Ahzeden * Ses alıcı âlet * Kabul etme, alma ÂHİZE Fiz : Elektrik enerjisini mekanik enerjiye çeviren alet AHKAB Yabani eşek AHKAB Uzun zamanlar AHKAD (Hukd C) Kinler, garezler AHKAF (Hıkf C) Eğri büğrü kum tepeleri AHKAF SURESİ Kur´an-ı Kerim´de kırkaltıncı sure olup Mekke-i Mükerreme´de nâzil olmuştur AHKÂM (Hüküm C) Hükümler Kanunlar Nizamlar AHKÂM-I ADLİYE Adaletle alâkalı hükümler, emirler * Adliye nezaretinin eski ismi AHKÂM-I FER´İYYE VE AHKÂM-I ASLİYYE (Bak: Şeriat) AHKÂM-I KUR´ÂNİYE f Kur´ân-ı Kerim´in kat´i olan hükümleri, emirleri (Bak: Hukuk) AHKÂM-I ŞAHSİYE Huk: Şahsın kendisini alakalandıran hükümler (Bak: Hukuk-u şahsiye) AHKAR En hakir, pek âciz ve değersiz (Daha çok tevazu makamında söylenir) AHKAR-UL İBÂD Kulların en hakiri AHKEM En sağlam En kuvvetli * En çok hükmeden * En hakim ve akıllı AHKEM-ÜL HÂKİMÎN Hükümdarların hükümdarı Hâkimlerin en hâkimi Cenâb-ı Hak (CC) AHKER f Ateşli kül, kül ile karışık ince kor AHLA En tatlı, çok şirin Çok tatlı AHLAF Halefler Sonra gelenler Zürriyetler Evvelkilerin yerine geçenler Nesil Evlâdın evlâdları Nesl-i âti AHLAF Yemin edenler Müttefikler AHLAK (HulkC) Huy, tabiat İnsanın davranış tarzı, tutum ve tavrı, bir cemiyette makbul ve iyi sayılan davranış kuralları Bu kural ve kaideleri inceliyen ilim Ahlâkın kaynağı ve mahiyetini inceliyen felsefeFilozoflar hangi hareketlerin iyi, hangilerinin kötü olduğu ve insanın neden ahlâk kaidelerine uyması gerektiği konusunda ortak bir fikre varamadılar Kimi menfaati, kimi saadeti, kimi de vazifeyi ahlâkın temeli saydı İslâm ahlâkı ise ahlâkın temeli Allah´ın emrine uygunluğu ve gaye olarak da Allah rızasını almakla insanı şahsi veya içtimâi (toplumsal) bencillikten kurtarmıştır Ahlâkı da cemiyetten cemiyete ve zamanla değişen keyfî ve tesadüfî kaideler yığını olmaktan çıkarıp Allah´ın emirlerine uygunluğu esas almakla, birlik ve beraberliği ve devamlılığı sağlamıştır (Bak: Hulk) AHLÂK-I FÂZILA İyi ahlâk, faziletli huylar AHLÂK-I HAMİDE Beğenilen güzel ahlâk(Hz Muhammed (ASM) bütün ahlâk-ı hamidede en yüksek ve yetişilmeyecek bir dereceye malik idi Onda içtima etmiş ahlâk-ı hamidedir ki her bir haslette en yüksek tabakada olduğuna dost ve düşman ittifak ediyorlar M) AHLÂK-I HASENE Yüksek ahlâkı en parlak ve ulvi bir şekil ve ruhta gösteren ve bilfiil yaşayan Peygamberimizin (ASM) ve O´nun yolunda gidenlerin ahlâkı(Diyorsun ki: Teklif, saadet içindir Halbuki ekser-i nâsın şekâvetine sebeb, tekliftir Teklif olmasaydı, bu kadar tefavüt-ü şekavet de olmazdı C- Cenab-ı Hak, verdiği cüz´-i ihtiyâri ile ef´al-i ihtiyariye âlemini kesbiyle teşkil etmeğe insanı mükellef kıldığı gibi, ruh-u beşerde vedia olarak ekilen gayr-i mütenâhi tohumları sulamak ve neşv ü nemalandırmak için de beşeri teklif ile mükellef kılmıştır Eğer teklif olmasaydı, ruhlardaki o tohumlar neşv ü nemâ bulamazdı Evet, nev´-i beşerin ahvaline dikkatle bakılırsa görülür ki; ruhun mânen terakkisini, vicdanın tekâmülünü, akıl ve fikrin inkişaf ve terakkisini telkih eden, yani aşılayan, şeriatlardır; vücud veren, tekliftir; hayat veren peygamberlerin gönderilmesidir; ilham eden, dinlerdir Eğer bu noktalar olmasaydı, insan hayvan olarak kalacaktı ve insandaki bu kadar kemâlât-ı vicdaniye ve ahlak-ı hasene tamamen yok olurlardı Fakat insanların bir kısmı, arzu ve ihtiyariyle teklifi kabul etmiştir Bu kısım, saadet-i şahsiyeyi elde ettiği gibi nev´in saadetine de sebep olmuştur Amma insanların büyük bir kısmı, ihtiyarı ile küfrü kabul ve tekâlif-i İlahiyyeyi reddetmişlerse de teklifin bazı nevilerinden süzülen terbiyevi, ahlâki vesaire güzel şeyleri aldıklarından, teklifin o nevilerini zımnen ve ıztıraren kabul etmiş bulunurlar İşte bu itibarla, kâfirin her sıfatı ve her hâli kâfir değildir İİ)(Hadsiz salât ve selâm ol Peygamberimiz Muhammed Mustafa (ASM) üzerine olsun ki, demiş: $Yani; benim, insanlara Cenab-ı Hak tarafından bi´setim ve gelmemin ehemmiyetli bir hikmeti, ahlâk-ı haseneyi ve güzel hasletleri tekmil etmek ve beşeri ahlâksızlıktan kurtarmaktır H) AHLÂKIYYÂT Ahlâk ilmi ve düsturlarını ve bunların vasıflarını ve tatbiklerini inceleyen, öğreten ilim * Ahlâk ve terbiye ile alâkalı ders ve bahisler AHLÂKIYYUN Ahlâk ilmi ile uğraşan âlimler; bunlar iki kısımdır Bir kısmı ahlâk-ı hasene olan İslam ahlâkını telkin eder, diğer kısmı ise, dine tâbi olmayan ve hakiki ahlâkı bulamamış olanlardır AHLÂKÎ Ahlâkla ilgili, ahlâka ait AHLAL (Hıll C) Samimi dostlar, yâranlar AHLAM Rüyâlar (Bak: Hulm) AHLAS En hâlis, daha temiz AHLAT (Hılt C) Çok karıştırılabilir, karıştırılmağa elverişli AHLAT-I ERBAA İnsan vücudunda varlığı kabul edilen dört unsur veya üsareler AHLEF Solak kimse AHLES Kara ile kırmızı arasında olan renk AHLET Saçı dökülmüş kişi AH-LİÜMM Baba ayrı, ana bir kardeş AHLİYA (Hali C) Boş şeyler AHMA (Hamâ C) Kayın biraderler AHMA (Hamiyyet den) Çok hamiyetli AHMAK (Humk dan) Pek akılsız, sersem, şaşkın Anlayışsız AHMAK-UL HUMAKA Ahmakların en ahmağı AHMAKANE f Ahmakçasına, ahmak olana yakışır şekilde AHMAKÎ Akılsızlık, ahmaklık AHMAKİYET Ahmaklık, akılsızlık AHMAL (Haml C) Yükler * Ağır şeyler Eşya, ağırlık AHMAL Ü ESKAL Ağır yükler AHMAS (C: Ehâmis) İnce belli* Ayak altında yere değmeyen yer AHMAS (Hums C) Beşte birler, humslar AHMAS-ÜL KADEM Ayak tabanı AHMED Daha çok hamdeden * Çok övülmeğe ve medhedilmeğe lâyık * Çok sevilen Beğenilmiş * Hz Peygamber´in (ASM) bir ismi AHMED-İ BEDEVÎ (Seyyid) (Hi 596-675) Mısır´ın en büyük velilerindendir Hz Ali neslinden gelir Bir çok lâkabı vardır Ona Afrika bedevileri tarzında (yüzü örten peçe) taşıdığından dolayı (el-Bedevi) deniyordu 626 yılına doğru onda deruni bir tahavvül vukua geldi Yedi kıraat üzere Kur´an okudu ve Şafii fıkhı tahsil eyledi Kendisini ibadete vakfeyledi ve kendisine yapılan izdivaç teklifini reddeyledi Berlindeki bir yazmada bu hususta şunlar yazılıdır: "Cennet hurilerinden başka hiçbir kadın ile evlenmemeğe ahdettim" Kerametler ve harikalar göstermiştir Geceleri Kur´an okumak âdeti idi Aktab-ı Erbaa´dandır (RA) AHMED-İ FÂRUKÎ (Hi 971-1034) (İmam-ı Rabbanî) Hz Ömer (RA) ahfadından olduğundan Fârukî denilmiştir Kendisi demiştir ki: "Hakaik-i imaniyeden bir mes´elenin inkişafını, binler ezvak ve mevâcid ve kerâmata tercih ederim" Hem demiş ki: "Bütün tarikatların nokta-i müntehası hakaik-i imâniyenin vuzuh ve inkişâfıdır" Bu zatın büyük ve çok kerametleri görülmüş ve müceddidiyet vazifesini bihakkın ifâ etmiştir Nakşi tarikatının kahramanı ve bir güneşi hükmünde olduğu Risale-i Nur´dan "Mektubat" isimli eserde mezkurdur (RA) (Bak: Müceddid) AHMED-İ MUHTAR Hz Muhammed (ASM) Efendimiz AHMED-İ RÜFÂÎ (Hi: 512-578) Büyük bir veliyullahtır Pek çok kerametleri görülmüştür İmam-ı Musa Kâzım Hazretlerinin evlâtlarından olup, dine büyük hizmetler etmiştir (RA) AHMED-İ SÜNUSÎ (Bak: Sünusî) AHMED İBN-İ HANBEL (Bak: Hanbelî, İmam-ı Hanbel) AHMER Kırmızı AHMES Kuvvetli, yiğit Kahraman, cesur, şecaatli, bahadır AHMEŞ İnce, dakik AHMEZ Daha metin, daha sağlam, daha çetin AHNA Çapraz ve birbirine zıt işler Çarpık, eğri şeyler AHNA´ Çok alçak gönüllülük, mütevazilik AHNAS (Hıns C) Yeminden dönmeler Yalan yeminler AHNEF Ayakları çarpık ve eğribüğrü olan AHNES Burnu basık ve sivri olan adam AHOND f Tahsil yapmış, hoca Ulu, büyük AHRA Daha lâyık, daha münasib, en elverişli AHRAB Kulağı kesik * Kulaktaki küpe deliği AHRAC (Hırc C) Hayvanların yular, tasma ve palanlarına dizilen boncuklar AHRAD Pek tamahkâr cimri AHRAK Miskin, akılsız adam AHRAM (Harem ve Harim C) Gizli yerler Gizli olup herkesin girmesi serbest olmayan yerler * Kadınların bulunduğu haremlikler AHRAR (Hür C) Hürler Esir veya köle olmayan kimseler * Silsilesinde esir veya köle bulunmayanlar * Hürriyetçiler AHRARANE f Hürriyetçilere yakışır tarzda Serbestçe Hür olana yakışır surette(İnsana karşı hürriyet, Allah´a karşı ubudiyyeti intac eder Mün) AHRAS (Hâris C) Bekçiler, muhafızlar, koruyucular AHRAS Dilsiz AHRAZ (Ahrad) Kirpikleri dökülmüş, çipil gözlü AHREB Çok harap, perişan, yıkık * Kulağı yarık kimse * Edb: Rübai vezinlerinden "Mef´ulü" ile başlayan oniki şekilden herbiri AHREC Ak ile kara Siyahla beyaz AHRED Ayaklarının siniri kurumuş veya bozulmuş olan hayvan AHREM Burnu kesik olan Kesik burunlu * Edb: Rübai vezinlerinden "Mef´ulü" ile başlıyan oniki şekilden herbiri * Tıb: Omuz ucu AHRES Dilsiz, dili olmayan kimse AHREZ Gözleri dar ve küçük olan AHRUF (Harf C) Uçlar * şiveler, lehçeler * Harfler AHSA Çok kumlu, taşlı yer AHSA "İhsa"dan fiildir (Bak: İhsâ) AHSAR Pek kısa, daha kısa, daha özlü, daha veciz AHSAS Hisler Duygular AHSEB Çok iyi hesab edilmiş, münâsib * Çok fazla cimri, hasis * Miskin * Saçının rengi kırmızıya yakın *Tüyünün rengi boz renk olan kızıl deve AHSEF Kara ile ak, alaca AHSEM Geniş yüzlü kılıç * Arslan * Enli, yassı ve yayvan burun * Enli, yassı ve yayvan burunlu adam AHSEN En güzel Çok güzel AHSEN-ÜL GAYÂT Gayelerin en güzeli, en iyisi AHSEN-ÜL HÂLIKÎN Hâlıkıyyet mertebelerinin en güzel ve en münteha mertebesinde olan bir Hâlık-ı Zülcelal Her şeyi herşeyle münasebetine lâyık bir tarzda güzel yaratan Hâlık (CC) AHSEN-ÜL KASAS İbret verici vakıaların en güzel şekilde nakledilişi Kıssaların en güzeli * Sure-i Yusuf (AS) AHSEN-İ TAKVİM En güzel kıvama koyma * Cenab-ı Hakkın her şeyi kendisine lâyık en güzel kıvam, sıfat ve surette yaratması İnsanın en yüksek ve câmi isti´dâd ve kabiliyetlerde ve en güzel surette yaratıldığı(Envâ´-ı zihayat içinde en ziyade rızkın envâına muhtaç, insandır Cenab-ı Hak insanı bütün Esmâsına câmi´ bir âyine ve bütün rahmetinin hazinelerinin müddeharâtını tartacak, tanıyacak cihâzata mâlik bir mu´cize-i Kudret ve bütün Esmâsının cilvelerinin vaziyetlerinin inceliklerini mizana çekecek âletleri hâvi bir halife-i Arz suretinde halk etmiştir Onun için hadsiz bir ihtiyaç verip, maddi ve mânevi rızkın hadsiz envâına muhtaç etmiştir İnsanı, bu câmiiyete göre en âlâ bir mevki olan ahsen-i takvime çıkarmak vâsıtası, şükürdür Şükür olmazsa, esfel-i sâfiline düşer; bir zulm-ü azimi irtikâb eder M) AHŞA´ (Haşâ C) Vücuttaki bağırsak, ciğer gibi organlar * Mahaller, bölgeler, cihetler AHŞA Pek korkunç Çok korkunç Çok korkunç yer AHŞAB Kereste Tahta Ağaçtan yapılan bina * Ağaçtan olanlar AHŞAM (Haşem C) Bir büyük zâtın yakınları, maiyeti, taraftarları AHŞEB (C: Ehâşib) Sert taşlı büyük dağ * Haşin ve yoğun olan AHŞEF Uyuz adam AHŞEM Burnu koku almayan * Burnunun içi kokan kimse AHŞEN Pek sert şey * Geçimsiz kimse AHŞİC f Zıt ve uygunsuz AHŞİCAN (Ahşic C) f Zıtlar Dört unsur (Toprak, su, ateş, hava) AHŞİG f Zıt ve uygunsuz AHŞİGÂN (Ahşig C) Zıtlar AHŞİŞAN Çok katı, pek huşunetli AHTAB (Hatab C) Odunlar AHTAL Çabuk yürüyen * Boşboğaz, çok konuşan kimse Çenesi düşük AHTAPOT Fr Çok ayaklı, kafadan bacaklı bir nevi deniz hayvanıdır ve yakaladığı canlı hayvanı kıstırıp kanını emer * Canlı yengece benzeyen bir çıban AHTAR (Hıtar - Hatarat) Tehlikeler AHTE f Dışarı çıkarılmış, dışarı çekilmiş (kılıç, bıçak gibi) * Husyesi çıkarılmış hayvan AHTEB Arı kuşu dedikleri kuş * Kızıl eşek AHTEL Sarkık kulaklı AHTEM Uzun burunlu AHTER Yıldız * Mc: Baht, talih AHTER-İ DÜNBÂLE-DAR Kuyruklu yıldız AHTERÂN f Yıldızlar Necimler AHTER-BÎN f Müneccim Yıldız ilmi ile meşgul olan kimse AHTER-GÛ f Yıldız ilmi ile uğraşan kişi, müneccim AHTER-ŞİNAS f Yıldız ilmi ile uğraşan Müneccim AHU Kardeş, dost AHU Saç ve sakalı ak olup şayan-ı hürmet ve tâzim olan Ahubaba, yalnız bu tabirde kullanılır AHU f Ceylân * Gözleri çok güzel olan Çok güzel göz * Gazâl * Mc: Dilber Mahbub AHU-Yİ LENG GİRİFTEN Topal ceylan tutmak * Mc: İnsafsızlık etmek Acizlere sataşmak AHU-Yİ MÂDE f Dişi ceylan AHU-Yİ NER Erkek ceylan AHU-Yİ SİMİN Sevgili * Sâki AHU-BEÇE f Ceylan yavrusu AHU-BERE f Ceylan yavrusu AHU-ÇERENDE f Otlıyan ceylan AHU-DİL f Ceylan yürekli * Mc: Korkak AHUN f Delik, yarık Lağam AHUN-BÜR f Yer kazan, delik açan Lağamcı AHU-NİGÂH Ceylan bakışlı AHU-PA(Y) f Ceylan ayaklı Çevik, atik * Altı köşeli, nakışlı ev ve köşk AHUR f Ahır, dam AHURİ f Hardal AHUVAN (Ahu C) f Ceylanlar Karacalar AHVA (C: Huvve) Kararmış nesne AHVAL Haller Vaziyetler Oluşlar AHVAL-İ HAYRET-FEZÂ Hayret verici haller AHVAL-İ SIHHİYE Sağlık durumu AHVAL-İ ŞAHSİYE Huk: Hakiki şahısların, hukuki varlıklariyle alâkalı olan hukuki durumlar (Doğum, evlenme, boşanma, evlat edinme, ölüm hadiseleri gibi) AHVAL (Hâl C) Dayılar Annenin erkek kardeşleri AHVAS (C: Ehâvis, Huves) Bir gözü birinden küçük olan AHVAT (Uht C) Kız kardeşler AHVAT En ihtiyatlı, tedbirli AHVEB Asi, günahkâr AHVEC En muhtaç, pek çok ihtiyacı olan AHVED Çok değişen AHVEF En korkak * Çok korkunç AHVEL Bir şeyi çift gören, şaşı AHVER Akıllı * İri gözlü güzel * Müşteri yıldızı (Jüpiter) * Beyaz yüzlü, güzel gözlü adam AHVERÎ Yumuşak, beyaz nesne AHVES Cesur, kahraman, yiğit, şecaatli, bahadır AHVES Karnı sarkık kişi (Müe: Havsâ) AHVEZİ Yeyni, hafif * Tez, seri AHVEZİ Cem´edici, toplayıcı * Her işi insanlar arasında halleden AHYÂ (Hayy C) Diri olanlar Hay olanlar Canlılar AHYÂ VÜ EMVÂT Diriler ve ölüler AHYAL (Hayl C) : Atlar, at sürüleri Atlı kıtalar AHYAN (Hin C) Arasıra Vakit vakit Vakitler Zamanlar AHYANEN (İhyânen) Zaman zaman, arasıra Kâh kâh AHYAR Hayırlılar * Dostlar * İyilik sevenler (Eşrar´ın zıddı) AHYAZ (Hayiz C) Odalar, bölmeler, bölümler AHYED Hz Peygamberin (ASM) Tevrattaki bir ismidir(Bazı metinlerde Uheyd, Uhidu, Uheydu, Uhyidu şeklinde yazılıdır)( İncil´de Ahmed, Tevrat´ta Ahyed, Kur´anda Muhammed ismiyle müsemma iki cihanın güneşi kabrin arka tarafında milyonlarca Faruki Ahmedler ile muhat olarak sâkindir MN) AHYEF Bir gözü gök, diğer gözü siyah olan AHYUS Ekseriyetle su kenarında biten bir ot AHZ Alma * Tutma * Kabul etme * İşkence etme AHZ-I ASKER Askere alma * Askere alınma AHZ-I MİSAK Sözleşme * Yemin etme AHZETMEK Almak Tasarrufuna dahil etmek Tahsil etmek AHZ U İTÂ Alışveriş AHZ U KABUL Alıp kabul etmek AHZA Çok alçak, menfur kişi Nefret edilmiş olan kimse AHZAB (Hizb C) Hizbler, bölükler, kısımlar, gruplar * Toprağı katı yer * Kur´ânın kısımları Hizbleri AHZAB SURESİ Kur´ân-ı Kerimde otuzüçüncü surenin adı olup Medine-i Münevvere´de nâzil olmuştur AHZAD Eğrilip bükülen, esnek AHZAN (Hüzn C) Hüzünler, kederler, sıkıntılar, tasalar, gamlar AHZAR (Bak: Ahdar) AHZAR (Hazer C) Endişeler, ihtiyatlar AHZEKA Bodur ve şişman adam AHZEL Yüksek olmak, irtifa AHZEL Beli kırılmış olan adam AHZEM Erkek yılan AHZEM İşini sıkı tutan, ihtiyatlı, tedbirli * Yüksek yer * Göğsü büyük AHZEN Çok hüzünlü kederli En tasalı, daha gamlı AHZER Devamlı gözünü kırpan adam * Ufak gözlü olan kimse AHZ Ü GİRİFT Ele geçirme, yakalama * Esir alma AHZ Ü KABZ Kendine mal etme |
Osmanlıca Sözlük Lügat A Harfi |
11-04-2012 | #4 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Osmanlıca Sözlük Lügat A HarfiA Harfi AİB (Bak: Ayib) AİD Geri gelen, dönen Râci Dâir * Bir kimse veya bir şeyle ilgili olan * Hastayı ziyaret eden AİDAT (Aide C) Gelirler, kazançlar * Resim, vergi İrad Belirli sürelerde bir derneğe ödenmesi taahhüd edilen para AİDE (C: Avâid - Aidat) Kâr, kazanç, fayda, gelir AİDİYYET Alâkalılık, ilgililik Aid olma Birine mahsus olma AİK (Aika ) Mâni´ Alıkoyan Engel Meşgale Bir işten alıkoyup men ve sarfeden AİKA (C Avâik) Alıkoymaya ve te´hire sebep olan şey, mâni, engel AİL Ailesini geçindiren, idare eden Kalabalık ailesi olan Fakir AİLE Erkeğin karısı * Ev halkı * Akraba * Aynı işte olan, aynı gaye için çalışanların hepsi(Kadının aile hayatında müdür-ü dahilî olmak haysiyetiyle kocasının bütün malına, evlâdına ve herşeyine muhafaza memuru olduğundan en esaslı hasleti; sadakattır, emniyettir Açık saçıklık ise, bu sadakatı kırar; kocası nazarında emniyeti kaybeder, ona vicdan azabı çektirir Hatta erkeklerde iki güzel haslet olan cesaret ve sehâvet kadınlarda bulunsa, bu emniyete ve sadakata zarar olduğu için, ahlâk-ı seyyiedendir Kötü haslet sayılırlar L) AİLE-PERVER f Evine düşkün, ailesine düşkün AİLEVÎ Aile ile ilgili AİNNE (İnan C) : Dizginler AİR Göz ağrısı AİŞ Yaşıyan * Rahat yaşıyan AİŞE (Bak: Ayişe) AİZ Yeni doğmuş deve yavrusu AİZ Karşılık olarak veren * Karşılık olarak verilmiş olan AİZZE (Bak: Eizze) AJ f Dinlenme, rahat hâl, istirahat AJAN Fr Bir şahsın, bir şirketin veya bir devletin bazı işlerini gören kimse * Gizli vazifeli olan kişi AJANDA Akılda tutulması icab eden şeyleri not etmeye yarayan, takvim şeklinde tanzim edilmiş defter AJANS Fr Her türlü havadisi toplayıp, ilgili mevkilere bildiren kuruluş * Ticari bir teşekkülün kolu AJEH f Vücutta çıkan pürtüklü küçük ur AJENDE f Çamur * Binalarda kullanılan harç AJİG f Nefret, kin ve düşmanlık AJİH f Kir, küf * Çapak AJİNE f Değirmen taşı gibi maddeleri yontup düzelten demir alet Dişengi AJİR f Göl, havuz * Kalabalık, izdiham * Bağırma, feryât * Çekingen * Akıllı, uyanık * Amâde, hazır AJİRAK f Gürültü, ses Bağırış AJUR Fr Gözenek Göz göz işlenmiş nakış AJÜG f Hurma lifi * Ağaç budama AKA İran Türkleri "ağa" yerine kullanırlar AKAB Topuk Ökçe * Bir şeyin hemen arkası * Bir şeyin gerisinde olan zaman veya mekan A´KAB (Akab C) Bir şeyin hemen sonrası AKABE (C: Akabât) Bâdire Sarp ve çıkılması müşkül yokuş * Tehlikeli geçit Dar ve iki tarafı pusu yeri olan boğaz * Muhatara, tehlike * Hastalığın veya başka bir halin en tehlikeli ve korkulur süresi * Kızıldenizin kuzey ucunda, Süveyş´in doğu tarafında bulunan dar bir körfezin ismi AKABE BİATI Nübüvvetin 11 senesinde Mekke´nin haricindeki Akabe denilen yerde Medine ahalisinden bir cemaatın, Hz Peygamber´le (ASM) gürüşüp konuşarak İslâm´ı kabul ve tasdik ettikleri biat hâdisesi AKAB-GİR f Peşe düşen, kovalıyan AKABİNDE Arkasından, hemen arkadan Hemen ardından AKAB-REV f Arkadan gelen Peşe düşmüş, arkaya takılmış AKADEMİ yun Yüksek mekteb * Âlimler, edebiyatçılar heyeti * Eflatun´un vaktiyle talebesine ders verdiği yer * Çıplak modelden yapılan insan resmi * Belli bir ilmin gelişme ve ilerlemesini te´min maksadı ile müşterek tetebbularda veya serbest tedrisatta bulunan salâhiyetli kimseler topluluğu (Huk L) AKAĞA Osmanlı saraylarında hizmet gören beyaz hadımağası AKAİD (Akide C) Akideler İtikad olunan hakikatlar İtikada dâir kaziye ve hükümler, esaslar(Akaidî ve imanî hükümleri kavi ve sabit kılmakla meleke haline getiren, ancak ibadettir Evet, Allah´ın emirlerini yapmaktan ve nehiylerinden sakınmaktan ibaret olan ibadetle vicdanî ve aklî olan imani hükümler terbiye ve takviye edilmezse, eserleri ve te´sirleri zayıf kalır Bu hale, Alem-i İslâmın hâl-i hazırdaki vaziyeti şahittir İİ) AKAİD-İ DİNİYE Dini akideler İmâni esaslar(Ben tahmin ediyorum ki: Eğer şeyh Abdulkadir-i Geylâni (RA) ve Şah-ı Nakşibend (RA) ve İmâm-ı Rabbâni (RA) gibi zâtlar bu zamanda olsa idiler; bütün himmetlerini hakaik-ı imâniyyenin ve akaid-i İslâmiyyenin takviyesine sarfedeceklerdi Çünkü, saadet-i ebediyyenin medârı onlardır Onlarda kusur edilse, şekavet-i ebediyyeye sebebiyet verir M) AK´AK Saksağan AKAK (C: Akâık ) Saksağan kuşu AKAK Sıcak çok olmak AK´AKA Saksağan sesi AKAKİR (Akkar C) Tıb: İlaç yerine kullanılan nebâtî kökler A´KAL En akıllı Pek akıllı Daha akıllı AKALA Bir çeşit pamuk AK ALEM Osmanlılarda saltanat sancağı AKALİD Yoğurt AKALİM (Ekalim) (İklim C) İklimler * Dünyanın kıt´a ve memleketleri AKALİT Yoğurt AKALL (Ekall) Daha az En az AKALL-İ KALİL En az Azın azı AKALLİYET (Ekalliyet) Azlık Azınlık * Bir ülkede hâkim unsurların haricinde olan ve ekseriyet teşkil edemiyen insanlar AKAM Erkek ve dişi kısırlığı AKAM Çocuksuz, çocuğu olmayan, kısır * Tedavisi kabil olmayan hastalık AK´AM Burnu eğri AKAM Yük bağladıkları ip AKAM (Bak: Ekkâm) AKAMET Neticesizlik Kısırlık, sonu alınmama AKAN Deve ayağını bağladıkları ip AK ANBER Beyaz cins anber AKANYILDIZ Daha ziyade yaz geceleri gökyüzünde hızla geçip giden ışıklı iz, şahap A´KAR Kısır AKAR Zayi etme, kaybetme * Kumlu yer * Para getiren mülk (Ev, dükkân gibi) AKAR Köşk, yüksek bina * Bâbil vilayetinde bir yer adı * Dehşetli olmak Yaralamak Boğazlamak * Korku ve dehşetten kişinin ayakları titreyip dövüşememesi AKARAT (Akar C) Gelir getiren yapılar ve mallar AKARET Kısırlık, kısır olma AKARİB (Bak: Ekarib) AKARİB (Akreb C) Kuyruğunda zehiri bulunan bir hayvancık olan akrebler AKAS Çirkin kokulu olma A´KAS Boynuzu kulağı ardında bitmiş veya boynuzu kulağı ardına gelmiş nesne AKASIR (Akser C) Pek kısalar AKASİ (Aksa C) Çok uzaklar AKAT Çukur yer AKAT Evin ortası Evin çevresi, etrafı AKAVİL (Bak: Ekavil) AKB Sakalın kaba ve sık olması AKBEH (Kabih den) En çirkin Çok kabih AKBEL Eğri gözlü * Kabiliyetli kimse * En çok beğenilen AKBENEK Gözün saydam tabakasında bir yara veya çıbandan kalan ve görmeyi yavaş yavaş azaltan beyaz benek AKBİYE (Kubâ C) Kaftanlar, üste giyilen elbiseler AKCİĞER Göğüs boşluğunu dolduran ve solunmağa yarayan bir organ Ree AKÇA (Akçe) Beyaz, oldukça beyaz * Para * Eskiden para ölçüsü olarak kullanılan küçük gümüş sikke AKD Anlaşma Sözleşme * Düğümleme Düğümlenme Bağ bağlama Bağlanma* Huk: Nikâh, hibe, vasiyet, bey´ u şirâ gibi şer´î bir muameleyi iki tarafın iltizam ve taahhüd etmeleridir, icab ile kabulün irtibatından ibarettir Böyle bir muameleye mün´akid denir Bunun böyle vücuda gelmesine de in´ikad denilir AKD-İ MECLİS Konuşmak için toplanma, meclis kurma AKD-İ MUAVAZA Hibe ve sadaka gibi teberruattan olmayıp iki taraftan ivaz verilerek yapılan akd, ivazlı akd Satış, trampa gibi AKD-İ ZİMMET İslâmlarla muharebe etmiş veya eden bir şahsın veya bir cemaatın İslâm ahd u emânını, yani tâbiiyyetini kabul etmesi AKDAM (Kadem C) Ayaklar, kademler AKDAR Değerler Kudretler AKDEM Daha önce Daha ileri Daha mühim AKDEM-İ UMUR İşlerin en mühimmi AKDEMÎN (AKDEMÛN) Daha evvelce yaşamış olanlar Geçmişler İleride ve daha mühim kimseler * Eksikler (Bak: Kudemâ) AKDER En kudretli * Kısa boylu AKDERİ Eski zamanda kağıt yerine kullanılan ve üzerine yazı yazılan deri AKDES En kudsi En mübarek AKDİYYE Mafsallarda bulunan yumru ve düğüm A´KEF Ahmak AKEM Vergisi olmayan emlâk Türbe, cami, köprü, çeşme gibi AKER Zeytinyağı tortusu AKERKER Kuvvetli arslan * Yoğurt AKESE f Ökse * Bir şeye ilişmiş, asılmış AKEVKA´ Kısa boylu AKF Eğmek, meylettirmek AKF Hapsetmek Vakfetmek AKFA (Kafâ C) Başın arka kısımları Enseler AKFAL (Kufl C) Kilitler Kapı kilitleri AKFAR (Kafr C) Sahralar, çöller AKFAS (Kafas C) Hamal küfeleri * Kafesler AKFEN Kulağı küçük ve kalın olan AKFER Çok kısır, en kısır * İki ön ayakları dirseğine kadar beyaz olan at AKHAF (Kıhf C) Ağaç kaplar, ağaçtan yapılmış kaplar * Kafa tasları AKHEB Rengi bozrak olan ak nesne AKHEBAN Fil, câmus AKHER En kahredici, çok kahreden AKIL (Bak: Akl) AKILCILIK (Rasyonalizm) fels İnsanın, akılla gerçeğe uygun bilgiyi bulabileceğini, aklın doğru kabul ettiği bilginin şübhe götürmez kesinlikte doğru olduğunu kabul ettiği felsefe Tenkitçi felsefe, deneyci felsefe, psikoloji ve sosyoloji bu felsefenin aşırı iddialarını çürütmüştür Bugünkü ilim adamları herşeyi tam doğru olarak biliyoruz iddiasından uzak, daha alçak gönüllü bir hareket tarzını benimsemektedirler ( izm) şeklinde ifade edilen görüşlere körü körüne ve acele ile bağlanmayı doğru görmemektedirler AKIL-FÜRUŞ f Akıl satan, daha akıllı olduğunu göstermeğe çalışan AKILSUZ f Aklı yandıran, aklı gideren ÂKIL(E) Uyanık Aklı başında Tedbirli Düşüncesi sağlam Huşyâr ÂKILÂNE f Akıllı kimseye yakışır surette, akıl ve idrakle ÂKILÂT Akıllı kadınlar AKINCI Keşif, yağma ve tahrib kasdıyla ecnebi memleketlere akın yapan kişi Akıncılık, Osman Bey zamanında başlamıştır AKINTI Bir sıvı cismin mütemadiyen hareketi, akış * Nehir veya deniz suyunun bir tarafa doğru cereyanı * Bazı hastalıklarda vücuttaki bir delikten cerahat akması ÂKIR(E) Kısır, verimsiz, kumlu toprak * Çocuksuz kadın * Oğlu veya kızı olmayan erkek * Yaralayan, yaralayıcı ÂKIS Pis kokulu AKIS İnatçı, muannid AKİ (Akk dan) İsyan eden, başkaldıran, âsi ÂKİB Çok fazla AKİB Ayağın ökçesi Adamın evlâdı, evlâdının evlâdı AKÎB Bir şeyin ardından gelen Arkası sıra giden ÂKİB Kendisinden sonra peygamber gelmeyen Hz Hâtem-ül Enbiyâ Peygamberimiz Resul-ü Ekrem (ASM) * Bir diğerinin arkasından gelen ÂKİBE(T) Bir şeyin sonu Nihayet Netice, sonuç ÂKİBET-ÜL ÂKİBE Akibetin âkibeti * Neticenin sonu * Ahiret ÂKİBET-ÜL EMR Bir işin neticesi, sonu ÂKİBET-BİN f İleri görüşlü Sonunu evvelden gören ÂKİBET-BİNÎ f Tedbirlilik, neticeyi önceden görüp düşünme ÂKİBET-ENDİŞ f Geleceği için endişe eden İstikbâlini düşünen Akibetini düşünen ÂKİD Kuyunun çevresi, etrafı AKİD Aralarında akid yapanlardan her birisi (Bak: Akd) AKİDE İnanılan ve itikad edilen esas İmân * Bir nevi şeker adı AKİDE-İ TEVHİD Allah´ın bir olduğuna inanmak ÂKİDEYN Huk: Her akidde anlaşmayı yapan her iki taraf ÂKİF Devamlı ibadetle meşgul olan * Bir şeyde sebat eden * Teveccüh, yönelme AKİFAN Uzun ayaklı karınca * Araptan bir kabile adı AKİK Meşhur ve kıymetli, ekseriya kırmızı renkte olan ve yüzük gibi şeylere takılan taş * Hicaz vilâyetinde bir vâdi * Yolunu yaran gür su AKİK Bunaltıcı sıcaklık AKİKA Yeni doğan bir çocuğun başındaki ana tüyü Yahut böyle bir çocuk için Cenab-ı Hakk´a şükür niyetiyle kesilen kurbanın adı Bu kurbana "Nesike" de denir ÂKİL(E) (Ekl den) Ekl eden, yiyen Yiyici ÂKİL-ÜL BEŞER İnsan eti yiyen ÂKİL-ÜL HEVÂM Haşaratla beslenen ÂKİL-ÜL KÜLL Herşeyi yiyen ÂKİL-ÜL LAHM Etle beslenen, et yiyici ÂKİL-ÜS SEMEK Balıkla beslenen Balık yiyici ÂKİLET-ÜL EKBÂD Ciğerler yiyen kadın * Uhud harbinde şehid olan Hz Hamza´nın (RA) göğsünü yararak ciğerlerini yiyen Ebu Süfyanın karısı Hind AKÎLE (C: Akayil) Baba tarafından akraba * Her şeyin en iyisi ÂKİLE (C: Avakil) Baba tarafından olan akraba* Baş tarayıcı kadın ÂKİLE Yenirce adı verilen yara AKİM (C: Akâm-Ukum) İçinde giyecek olan büyük çuval AKÎM Neticesiz, sonu yok Beyhude * Yağmur getirmeyen rüzgar * Çocuğu olmayan, kısır Doğurmayan (kadın), doğurtmayan (erkek) AKİR Yaralanmış, cerih AKİRE Ses, sedâ, savt AKİS Yere gömüp köklendikten sonra kestikleri üzüm çubuğu * Üzerine yağ koyup içtikleri taze süt * Sütlü çorba AKİS (Aks) Bir şeyin zıddı, simetriği, tersi * Hareketli bir cismin hareketinin tersine dönmesi * Bir şeyin evvelinin âhirine, âhirinin evveline dönmesi * Çarpışma, çarpıp geri dönme * Mantıkta: Bir düşünme ve akıl yürütme şekli; bir iddianın konusunu yüklem, yüklemini konu yapmakla bir sonuç elde etmek Meselâ : "Her sanatkâr kabiliyetli "yetenekli" dir O halde bazı yetenekliler sanatkârdır" AKİS Tersine dönen, vuran, çarpan Akseden AKİS (Aks) İnatçı, muannid AKİSA (C: İkâs) Saç örgüsü AKİSE Çok fazla deve * Karanlık gece AKİSE Işığı aksettiren âlet AKK (C: Ukuk) Serkeşlik Anaya, babaya itaatsizlik * Yarmak * (Koyun) kuzularken ölmek AKK Serkeş, inadçı AKKÂL Çok yiyen, obur * Tıb: Etrafındaki etleri çürütüp mahveden (yara) AKKÂM Deve kiralayıcısı, deve ile ücret karşılığında eşya taşıyan adam * Hacca Surre-i Hümayun ile birlikte giden hademe * Çadır mehteri AKKOR (Bak: Nâr-ı beyza) AKKUB Devenin çok yediği yassı yapraklı bir dikenli ot AKL Sürmek * Ölmek * İp ile bağlamak AKL (Akıl) Men´etmek * Sığınacak yer * Kırmızı mihfe örtüsü * Diyet * İnsanın; hayrı, şerri ve ilimleri anlayan, sebeblerden neticeleri çıkaran ve eserden eser sahibine intikal eden hassası Düşünme ve anlama kabiliyeti Zihin, zekâ, tefehhüm, fehim, irade, anlayış, kuvve-i hâfıza, mülâhaza, re´y, yaptığını bilme İlim, zihinde hâsıl olan sûret İnsan zihninin sıfatı Kalbde Hak ve bâtılı ayırdedebilen bir nur * Huk: Bir cinayetten dolayı, icab eden diyeti vermektir Diyet mânasına da kullanılır Akıl, esasen imsak ve imtisak mânasınadır Diyet vermek, kan dökülmesini men´ ve imsak edecek müeyyid bir kuvvet mesâbesinde olduğundan bu cihetle de diyete akl denilmiş olması melhuzdur (Huk L)(Mütekellimînin mütebahhirîn ulemasından olan Mu´tezile imamları, zinet-i surîsine meftun olup, o mesleğe ciddi temas ederek, aklı hâkim ittihaz ettiklerinden, ancak fâsık, mübtedi bir mü´min derecesine çıkabilmişler S)(Arkadaş! Vesvese ve evham zulmetleri içinde yürürken, Resul-ü Ekrem´in (ASM) sünnetleri birer yıldız, birer lâmba vazifesini gördüklerini gördüm Herbir sünnet veya bir hadd-i şer´i, zulmetli dalâlet yollarında güneş gibi parlıyor O yollarda insan, zerre miskâl o sünnetlerden inhiraf ve udul ederse; şeytanlara mel´abe, evhama merkep, ehval ve korkulara ma´rez ve dağlar kadar ağır yüklere matiyye olacaktır Ve kezâ, o sünnetleri, sanki semadan tedelli ve tenezzül eden ipler gibi gördüm ki; onlara temessük eden yükselir; saadetlere nail olur Muhalefet edip de akla dayananlar ise, uzun bir minare ile semâya çıkmak hamakatinde bulunan fir´avn gibi bir fir´avn olur MN) AKL-I BÂLİĞ Yetişmiş genç Erginlik hâli Onbeşini doldurmuş genç AKL-I BEŞER İnsan aklı İnsan düşüncesi(Kur´anın hakaik-ı İlâhiyeye dair beyanatı ve tılsım-ı kâinatı fethedip ve hilkat-ı âlemin muammasını açan beyanat-ı kevniyesi, ihbarat-ı gaybiyenin en mühimmidir Çünkü: O hakaik-ı gaybiyeyi hadsiz dalâlet yolları içinde istikametle onları gidip bulmak, akl-ı beşerin kârı değildir ve olamaz Beşerin en dâhi hükemaları o mesâilin en küçüğüne akıllarıyla yetişmediği mâlumdur Hem Kur´an, gösterdiği o hakaik-ı İlâhiye ve hakaik-ı kevniyeyi beyandan sonra ve safa-yı kalb ve tezkiye-i nefisten sonra ve ruhun terakkiyatından ve aklın tekemmülünden sonra beşerin ukulü: "Sadakte" deyip o hakaikı kabul eder Kur´ana, "Bârekâllah" der Amma ahvâl-i uhreviye ve berzahiye ise, çendan akl-ı beşer kendi başıyla yetişemiyor, göremiyor Fakat, Kur´anın gösterdiği yollar ile onları görmek derecesinde isbat ediyor S) AKL-I EVVEL İlk akıl, hılkî ve cibilli olan akıl (Bir kısım eski ve sapık felsefecilere ve hususan İşrakıyyuna göre; teselsül tâbiri ile müessiriyetini iddia ettikleri sebeblerden birincisidir Bunun neticesi şirke gider Bunlarca, akl-ı evvel Allah´ın mahluku olup ve bundan ikinci akıl, ikincisinden üçüncü akıl ve böylece "Ukul-ü Aşere" dedikleri birbirinden türeyen on akıl varlığı tevehhüm edilerek dalâlete gidilmiştir)(Eski felsefenin bir düstur-u itikadiyesinden olan ( $ ) "Birden bir sudur eder" Yani, "bir zattan, bizzat bir tek sudur edebilir Sâir şeyler vasıtalar vasıtası ile ondan sudur eder" diye, Ganiyy-i alel-ıtlak ve Kadir-i Mutlakı, âciz vasaite muhtaç göstererek, bütün esbaba ve vasaite, rububiyyette bir nevi şirket verip Halik-ı Zül Celâle "Akl-ı evvel" nâmında bir mahluku verip âdeta sair mülkünü esbaba ve vasâite taksim ederek bir şirk-i azîme yol açan, şirk-alûd ve dalâlet-pişe o felsefenin düsturu nerede Hükemânın yüksek kısmı olan İşrakıyyun böyle halt etseler; maddiyyun, tabiiyyun gibi aşağı kısımları ne kadar halt edeceklerini kıyas edebilirsin S) AKL-I FA´AL İşleyen ve çalışan akıl AKL-I KÜLLÎ Kâinatta görülen umumi ahenk Her şeyi kavrayan akıl AKL-I MAAD (MEAD) İrfan ve ilimle terbiye olan âhiretini düşünen akıl Geleceği kavrayan akıl AKL-I MAAŞ Aklın en alt tabakası Dünyada geçim işini düşünen akıl AKL-I MATBU´ Yaradılıştan olup, her çocukta olan akıl Öğrenmeden var olan fıtrî akıl Bu akıl mümeyyiz olmayıp kabil-i hitap değildir AKL-I MESMU´ Kabil-i hitab olan akıl Sonradan tecrübe ve bilgiyle gelişen akıl Hayrı ve şerri fark edebilen ve mümeyyiz olan kimsenin aklıdır AKL-I SELİM (Hiss-i selim) İyiyi kötüyü farkedip, insana hak ve hakikatı, iman ve İslâmiyeti tâkib ettiren akıl ve düşünüş Normal ve müsbet düşünce AKLA´ Eli kesik AKLAH Sarı dişli AKLAM (Kalem C) Kalemler Oklar Yayla atılan eski zaman silahlarından biri AKLAN (Bak: Mâile) AKLEB Sarkık dudaklı AKLED Yoğurt AKLEN Akıl ile Akıl yolu ile AKLEN VE NAKLEN Akıl ve haberlerin nakline göre Akıl ve nakil yolu ile AKLET Yoğurt AKLÎ Akıl ile bilinen veya bulunan şey Akla mensub Akla dâir ve müteallik AKLİYYAT Müşahedeye ve tecrübeye girmeyen ve sadece akıl ile düşünülen şeyler ve hususlar Nazarî meseleler (Bak: Mücerredât, Ma´kulat)(Arkadaş! Kalb ile ruhun hastalığı nisbetinde felsefe ilimlerine meyil ve muhabbet ziyade olur O hastalık marazı da, ulum-u akliyeye tevaggul etmek nisbetindedir Demek mânevî olan hastalıklar, insanlarıaklî ilimlere teşvik ve sevkeder Ve akliyat ile iştigal eden, emraz-ı kalbiyeye mübtelâ olur MN) AKLİYYE Akılcılık Akıl ile anlaşılan ve bulunan Akıl hastalıkları AKLİYYUN (Rasyonalistler) Herşeyin hakikatını akıl ile bulma iddiasında olan, hadiseleri yalnız akıl ile araştırıp hakikat ve hikmetlerini tam bulamayıp, aklına güvenip dine tâbi olmayan filozoflar ve onların yolunda kalarak dalâlete gidenler Bunlar iki kola ayrılır Uluhiyeti ve vahyi inkâr eden birinci kısım, insan aklının her meseleyi çözebileceğini iddia ederler Allah´a ve vahye inanan ikinci kısım ise, Allah´a, ruha, âhiret gününe, kitap ve peygambere inanmanın makul olduğunu, dinde akla uymayan bir tarafın bulunmadığını isbat etmek isterler AKM Kısırlık AKMADDE Anatomi: Omuriliğin dış; beynin iç tabakasını meydana getiren sinir lifleri Beyin hücrelerinin çoğunu, akmadde teşkil eder AKMAR (Kamer C) Aylar Yıldızlar AKMED Ensesi uzun ve kalın olan kimse * Uzun boylu AKMER Ay gibi beyaz (yüz) Akça şey AKMÎ Yıpranmış, eskimiş * Anlaşılmaz AKMİSE (Kamis C) Gömlekler AKMİŞE (Kumaş C) Kumaşlar, dokumalar AKMUS Eşek, hımar AKNA İnce, yumru burunlu kimse AKNA´ En çok kanaat getiren, en mukni´ AKNAN (Kınn C) Kullar, köleler AKONT Fr Sonradan hesaplaşmak üzere bir borç veya kazanç hissesinden alacaklıya yapılan ödeme AKONİTİN Fr Kurtboğan denilen bir bitkiden çıkan zehirleyici bir madde AKRA´ Başı kel olan * Saçları dökülmüş olan * Çıplak dağ AKRA´ (Kara C) Sırtlar, arkalar AKRABA Aralarında soyca, nesebce yakınlık olanlar Yakınlar AKRAD Emir, bey AKRAH Alnının ortasında akçe kadar beyaz yeri olan at AKRAN (Karin C) Birbirlerine derece, sınıf, liyâkat ciheti ile benzeyenler Mümâsil Emsal AKRAS (Kurs C) Yuvarlaklar, daireler, çemberler AKRAT Kaşları olmayan AKRE´ Çok lâtif ve pek güzel Kur´an okuyan AKREB En yakın Daha yakın Ziyade yakın AKREB-İ MEKNİYYAT Huk:Meşrut-un lehi bildiren zamirin en yakın mercii mânasını anlatır Meselâ: Bir vakfiyede vâkıf tevliyetini evvelâ kendisine, sonra oğlu "A" ya, sonra çocuklarına şart etse, çocukları tabirindeki zamir vâkıfın kendisine değil de en yakın merci´i bulunan "A" nın çocuklarına hamlolunur (HukL) AKREB Zehirli ve tehlikeli küçük hayvancık * Saatin kısa ibresi * Semâda bir burç ismi AKREBE Dişi akrep * Çevik ve zeki cariye * Ayakkabı bağcığı * Kazan, tencere gibi eşyaları ateş üzerine asmağa yarayan "S" şeklindeki kanca AKREBEK f Küçük akrep Saatin kısa olan ibresi AKREBİYYET Daha yakın oluş * Cenab-ı Hakkın insana olan yakınlığı (Bak: Kurbiyet) AKREF Anası Arabdan babası başka milletten olan kimse AKREN Kaşı çatık olan adam AKRES Bir çeşit tuzlu veya ekşi ottur ve "devenin yemişidir" AKREŞE Dişi tavşan AKRET Deve sürüsü (50 ile 100 arası) * Dil dibi AKRET Kısırlık AKRİBA (Bak: Akraba) AKRİHA (Karah C) Temiz su * Ağaçsız yer, ağacı olmayan tarla AKROMATOPSİ Tıb: Renk körlüğü AKROPOL yun Eski Yunan şehirlerinde içinde saray ve tapınakların bulunduğu müstahkem tepe AKROSTİŞ yun Edb: Mısraların ilk harfleri yukarıdan aşağıya doğru okununca manalı bir kelime veya has isim çıkacak şekilde düzenlenmiş manzume AKRUBAN Erkek akrep AKRÜB (Karib C) Sandallar AKS Karıştırmak * Bir ağaç cinsi AKS Yaramaz huylu * Katı kumlu yer AKS Boynuzu eğri ve kayık olmak * Bağlamak * Dövmek * Saçlarının ucunu başının etrafına kadınlar gibi lif etmek * Saçını kıvırcık göstermek * Bahillik etmek AKS (C: Ukus) Hilâf, muhâlif, zıd, ters * Gölge gibi şeylerin bir yerde eser peydâ etmesi Sesin veya ışık gibi şeylerin bir yere çarparak geri dönmesi * Döndürmek * Bir şeyin evvelini ahir ve âhirini evvel yapmak * Devenin yularının ucunu ayağına bağlamak AKS-ÜL AMEL İstenilen şeyin zıddı hasıl olması Tersine oluş (Reaksiyon) * Edb: Edebi san´atlardandır Bir cümle veya mısrânın altını üstüne getirmekle, başka bir cümle veya mısrâ yapmaktır Pertev paşanın: "Her düzün bir yokuşu, her yokuşun bir düzü var" mısrâında olduğu gibi(Senin üzerine haktır ki, her söylediğin hak olsun Fakat her hakkı söylemeğe senin hakkın yoktur Her dediğin doğru olmalı Fakat her doğruyu demek doğru değildir Zira senin gibi niyeti hâlis olmayan bir adam, nasihatı, bazan damara dokundurur; aksülamel yapar M) AKS-İ DÂVA Zıt hüküm Karşı dâvâ (Zıt teorem) AKS-İ KAZİYE (Mantıkta) Doğru farzedilen bir hükmün, konusu ile yükleminin (mahmulünün) ters çevrilmesi ile zaruri bir sonucun elde edilmesidir Çeşitli şekilleri vardır Meselâ : "Her insan canlıdır" sözünde konu olan insan ile, yüklem olan canlı sözü yer değiştirilerek (aksedilerek) şu hüküm elde edilir: "Bazı canlılar insandır" AKS-İ MÜLEVVEN Renkli akis AKS-ÜN NAKÎZ Birbirine zıt olan iki şey * Man: Mevzuun nakîzini yüklem; ve yüklemin nakîzini de mevzu kılmak Misâl: "Her aklı başında olan insan Allah´ı tanır" kaziyesinden aks-ün nakîz yolu ile şu hüküm elde edilir: "Allah´ı tanımayanlar, aklı başında olmayan insanlardır" AKS-İ SADÂ Sesin bir yere çarpıp geri gelmesi Yankı Çok evvelden söylenen bir hakikatın sonradan tekrar edilmesi AKSA´ Boynuzu arka tarafına kaymış olan koyun AKSA En uzak En son Kusvâ Nihayet Irak AKSÂ-YI BİLÂD Bir memleketin sınır bölgeleri, hudut beldeleri AKSÂ-YI EMEL Mefkûre, ideal, gaye-i hayal AKSA-YI GARB Uzak garp, uzak batı AKSA-YI MERAM Meramların, arzuların en sonu Emellerin son haddi AKSÂ-YI MERÂTİB Rütbelerin, mertebelerin en büyüğü AKSÂ-YI ŞARK Uzak Doğu Çin, Japonya gibi yerler AKSÂ-YI TERAKKİ Tekâmülün son basamağı Terakkinin son hududu AKSAB (Kusb C) Kalın bağırsaklar AKSAD Kırık şey AKSAKAL Köy ihtiyarı Köy ihtiyar heyetinin başıMuhtar AKSA-L-GAYAT Gayelerin en ilerisi, en büyüğü AKSAM Dişi yarısından ufanmış * Boynuzsuz davar AKSAM (Kısım C) Kısımlar Bölümler Parçalar AKSAM-I SEB´A Yedi kısım * Gr: Kelimelerin (sahih, misâl, muzaaf, lefif, nakıs, mehmuz, ecvef) bölümleri AKSAM-I SELASE Üç kısım * Gr: İsim, fiil, harf bölümleri AKSAR (Akser) Daha kısa Pek kısa En kısa AKSAT Çok doğru olan şey Ayakları kuru olan hayvan AKSAT (Kıst C) Hisseler Nasibler AKSATA (Bak: Ahz u ita) AKSAY Çok uzak AKS-ENDAZ f Çarpıp duran AKSER (Kasir den) (C: Akasır) En kısa, çok kısa AKSER-İ EYYAM En kısa gün, günlerin en kısası AKSER-İ TURUK En kısa yol, yolların en kısası AKSET Ahsen, en güzelAKSÎ : İnatçı * Geçimsiz, huysuz Uğursuz * Ters, zıd AKSİYON Fr Şirket ve ticaret hissesi * Kuvvet ve enerjinin dışa ve fiile çıkması AKSON yunTıb: Sinir hücrelerinden çıkan uzantıların en önemlisi AKSU t Gözlerde görülen bir hastalık AKSÜLAMEL (Bak: Aks-ül amel) AKSÜLÜMEN Kim Klor ile civadan mürekkeb zehirleyici te´siri fazla olan bir tuz AKŞAR (Akşın) Doğuştan derisi, kılları beyaz olan insan veya hayvan AKŞER Kızıl çehreli, kırmızı yüzlü adam AKŞET (C: Kuşut) Burun kamışı çökük ve yassı olan AKTA´ Eli kesik olan adam AKTA´ Kesmeler, kırılmalar * Beylik araziler * Alâkasızlıklar AKTAAN Kalem, seyf AKTAB (Kutb C) Kutublar Hak tarikatların reisleri, şahları(Âlem-i İslâmda, her biri ümmetin ehemmiyetli bir kısmını dâire-i dersine alıp hârika irşad ve kerametlerle manevi terakki ettiren ve hüccetler yerine müşahedata, keşfiyyata dayanan en derin ehl-i tahkik ve hakikat olan zatlar Ş) AKTAB-I EHL-İ BEYT Ehl-i Beytten yetişen kutublar Yâni, büyük mürşidler AKTAB-I ERBAA Ehl-i sünnet âlimleri ve mütebahhir ve maneviyatta çok ileri zatlar tarafından şimdiye kadar dört büyük kutup olarak bilinen veliler(Seyyid Abdulkadir-i Geylâni, Seyyid Ahmed-i Bedevi, Seyyid Ahmed-i Rufâi, Seyyid İbrahim Desuki) AKTAN (Kutn C) Pamuklar AKTAR (Kutr C) Kuturlar Çaplar Dâirenin merkezinden geçen doğru hatlar * Her taraf * Güzel kokulu yağlar vesaire satan adam Güzel kokular tâciri * Ecza, ilâç satan adam * Mahalle aralarında bazı baharatla iğne, iplik vesaire satan satıcı AKTÂR-I ÂLEM Her taraf Alemin dört bucağı Alemin her yeri AKTÂR-I BEDEN Vücudun her tarafı AKTİVİZM Hakikatin, düşüncede kalmasından ziyade, hayat ve fiile intikalini ve bütün ilimlerin, cemiyetin gelişmesine hizmet etmesini isteyen ve böylece iradenin faaliyet ve tesirliliğini açıklayan felsefî bir meslek AKTÖR Fr Tiyatroda erkek oyuncu AKTRİS Tiyatroda kadın oyuncu AKTÜALİTE Fr Bugünkü hâdise veya mevzu Günlük hâdiseler AKTÜEL Fr Bugünkü, şimdiki AKU f Baykuş, puhu AKUB Toz AKUK (Bak: Ukuk) AKUL İshalden kurtaran bir ilâç AKUM İyileşmez yara Kısırlık * Zahmet AKUR Yaralıyan, ısıran köpek Kuduz, azgın köpek * Çok şerir, kötü kimse AKURÂNE f Kuduzcasına, kudurmuşcasına, saldırırcasına AKUSTİK Fr Sese aitSes mevzuu Kapalı yerde ses dağılma sistemi AKÜMÜLATÖR Fr Fiz: Elektrik enejisini depo eden cihaz AKVA Daha kuvvetli En kuvvetli (Bak: Ekva) AKVA´ Kuyruğu beyaz, gövdesi siyah olan dişi koyun AKVAL (Kavl C) Sözler, kaviller AKVAL-İ HAKÎMÂNE f Hikmet sahiblerine yakışır sözler AKVAM (Kavim C) Kavimler Milletler Toplumlar AKVÂM-I BEŞER İnsan toplumları İnsan kavimleri AKVAREL Sulu boya resim AKVARYUM Lat Su hayvanlarını veya bitkilerini besleyebilecek tarzda yapılmış camdan su kabı AKVAS (Kavs C) Kavisler, yaylar * Virajlar, büklümler AKVAT (Kut C) Yiyecekler, azıklar AKVAT-I YEVMİYYE Geçim, derd-i maişet için lazım olan günlük yiyecekler AKVAZ (Kavz C) Kum tepeleri AKVE Evin önündeki açıklık, meydanlık Avlu AKVED Uzun boyunlu AKVEM Daha doğru En doğrru AKVERİN (AKVERİYAT) Büyük belâlar, musibetler, âfetler AKVES Sıkıntılı an * İhtiyarlıktan beli bükülmüş kimse Kamburu çıkmış ihtiyar kişi AKVET Evin ortası Evin çevresi AKVET (C: Ukâ) Hallaç masurası AKVİYA (Kavi C) Sağlam ve güçlü olanlar Kuvvetliler AKY Koyu olan ve birbiri üstüne sağılmış olan koyun sütü AKYA Lüfer azmanı denilen iri cins bir balık AKYUVAR (Bak: Küreyvât-ı beyzâ) AKZ Atâ, bahşiş AKZA Kadılıkta ve fıkıh ilminde daha ileri, daha bilgili AKZEF Çok iftira atan Çok kazifte bulunan (Bak: Ekzef) AKZEL Çok aksak; pek fazla topal AKZEM Zayıf AKZER Necis ve murdar nesne AKZİYE (Kaza C) Hükümler Kararlar * Tam cümleler |
Osmanlıca Sözlük Lügat A Harfi |
11-04-2012 | #5 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Osmanlıca Sözlük Lügat A HarfiA Harfi ÂL Yüksek Âlî Yüce Bülend ÂL Sülâle, soy, hânedan Akrabâ ve taallukat * Yaz sıcaklarında su gibi görünen serap * Hile, tuzak ÂL-İ AB Hz Peygamberin (ASM) kendisi ile beraber, kızı Hz Fâtıma Validemiz, damadı Hz Ali ve torunları Hz Hasan ve Hz Hüseyin´den (RA) müteşekkil hey´et "Hamse-i âl-i abâ" da denir Hz Peygamber´in (ASM) giydiği abâsını mezkur sahabe-i güzin hazeratının üzerine örterek hususi dua ettiğinden bu isimle anılmaları meşhurdur(Bediüzzaman Hazretlerinin "Lem´alar" adlı eserinin Ondördüncü Lem´asında bu meseleye dair izahat vardır) ÂL-İ ABBAS Emevilerden sonra 749 senesinden 1258 senesine kadar süren Abbasi hükümdar ailesi ÂL-İ BEYT Hz Peygamberin (ASM) sülâle-i tahiresinden yetişenler ve sünnet-i seniyyesinin menbaı ve muhafızı ve bihakkın sünnete ittibâ ve onu idâme ettirenler Al-i Resul, Al-i Nebi, Al-i Muhammed ve Ehl-i Beyt gibi tâbirlerle de söylenir (Eğer denilse: "Neden hilâfet-i İslâmiye, Al-i Beyt-i Nebevide takarrur etmedi Halbuki en ziyade lâyık ve müstehak onlardıElcevap: Saltanat-ı dünyeviye aldatıcıdır Al-i Beyt ise, hakaik-ı İslâmiyeyi ve ahkâm-ı Kur´aniyeyi muhafazaya memur idiler Hilâfet ve saltanata geçen, ya Nebi gibi mâsum olmalı veyahut hulefâ-i râşidin ve Ömer İbn-i Abdülaziz-i Emevî ve Mehdi-i Abbasî gibi harikulâde bir zühd-ü kalbi olmalı ki aldanmasın Halbuki Mısır´da Âl-i Beyt nâmına teşekkül eden Devlet-i Fatımiye Hilâfeti ve Afrika´da Muvahhidin Hükümeti ve İran´da Safevîler Devleti gösteriyor ki, saltanat-ı dünyeviye, Âl-i Beyte yaramaz; vazife-i asliyesi olan hıfz-ı dini ve hizmet-i İslâmiyeti onlara unutturur Halbuki saltanatı terkettikleri zaman, parlak ve yüksek bir surette İslâmiyete ve Kur´ana hizmet etmişler M)( $âyetinin bir kavle göre mânası: "Resul-ü Ekrem (ASM) vazife-i Risaletin icrasına mukabil ücret istemez, yalnız Âl-i Beytine meveddeti istiyor" Eğer denilse: Bu mânaya göre karabet-i nesliye cihetinden gelen bir faide gözetilmiş görünüyor Halbuki, ( $ ) sırrına binâen karabet-i nesliye değil, belki kurbiyet-i İlâhiye noktasında vazife-i Risalet cereyan ediyor Elcevap: Resul-ü Ekrem (ASM), gayb-âşinâ nazarıyla görmüş ki: Âl-i Beyti, âlem-i İslâm içinde bir şecere-i nuraniye hükmüne geçecek, âlem-i İslâmın bütün tabakatında kemalât-ı insaniye dersinde rehberlik ve mürşidlik vazifesini görecek zatlar, ekseriyet-i mutlaka ile Âl-i Beytten çıkacak Teşehhüddeki ümmetin "Âl" hakkındaki duası ki: $dir Makbul olacağını keşfetmiş, yani nasıl ki millet-i İbrahimiyede ekseriyet-i mutlaka ile nurani rehberler Hz İbrahimin (AS) âlinden, neslinden olan enbiya olduğu gibi; ümmet-i Muhammediyede de (ASM) vezaif-i azime-i İslâmiyette ve ekser turuk ve mesâlikinde enbiya-i benî İsrâil gibi, Aktab-ı Âl-i Beyt-i Muhammediyeyi (ASM) görmüş Onun için ( $ ) demesiyle emrolunarak, Âl-i Beyte karşı ümmetin meveddetini istemiş Bu hakikatı te´yid eden diğer rivayetlerde ferman etmiş: "Size iki şey bırakıyorum, onlara temessük etseniz, necat bulursunuz Biri: Kitabullah, biri: Âl-i Beytim" Çünkü: Sünnet-i Seniyyenin menbaı ve muhafızı ve her cihetle iltizam etmesiyle mükellef olan, Âl-i Beyttir L) ÂL-İ İBRAHİM Hz İbrahim Peygamberin (AS) neslinden gelen ve onun mânevi yolunda yürüyenler Bütün müslümanlar, Mü´minler ÂL-İ İMRÂN İmran soyundan gelenler (İmran ikidir Birisi: Hz Musa ve Harun´un (AS) babaları olan İmran ibn-i Yashür ibn-i Lâvi ibn-i Yakub ibn-i İshak ibn-i İbrahim´dir (AS) İkincisi: Hz Meryemin babası olan İmran ibn-i Metan ki, bu da Süleyman ibn-i Dâvud ibn-i İşa neslinden, bunlar da Yahuda ibn-i Yakub neslindendirler İki İmran arasında 1800 sene geçtiği söylenir) ÂL-İ İMRAN SURESİ Kur´an-ı Kerimin üçüncü suresinin ismi olup Medine-i Münevvere´de nâzil olmuştur Bu sureye Eman, Kenz, Ma´niyye, Mücadele, İstiğfar Suresi ve Tayyibe de denilir ALA Bahşişler Lütuflar Nimetler İhsanlar A´LA Daha iyi Pek iyi En yüksek Ziyâde ve mürtefi olan A´LÂ-YI İLLİYYÎN Cennette en yüksek derece Cenâb-ı Hakkın indinde en iyilerin ve kâmillerin derecesi(Bak o zat öyle bir maksad, öyle bir gâye için saadet isteyip duâ ediyor ki: İnsanı ve bütün mahlukatı, esfel-i safilin olan fenâ-i mutlaka sukuttan, kıymetsizlikten, fâidesizlikten, abesiyetten a´lâ-yı illiyyîn olan kıymete, bekaya, ulvi vazifeye, mektubât-ı samedaniye olması derecesine çıkarıyor MN) A´L SURESİ Kur´an-ı Kerim´in seksenyedinci suresi olup Mekke-i Mükerreme´de nâzil olmuştur ALA Yükseklik Büyüklük şeref şan ALA İtl İtalyancadan gelen tabirlerin başında bulunup (usulünce, tarzında) manasını ifade eder Meselâ: Alaturka $: Türk tarzında gibi ALA f Kirleten, kirli yapan AL Gr:Arabçada harf-i cerdir Buna isim diyen de olmuştur Müteaddit mâna ile kelimenin başına getirilir; manevî istilâ ve tefevvuk bildirmek için ekseriyâ mecrurunu istilaya delâlet eder Bazan mecrurunun mukabiline müstâli olur (maa) gibi müsahabet için gelir (lâm) gibi tâlil için olur Mücaveze için olur Harf-i cer olan (min) mânâsına ve zarfiyyet için ve harf-i cer olan (bâ) mânâsına isim olur "yukarıda" manasına gelir * Üstünde, üzere ALABALIK t Akıntısı sert olan soğuk ve tatlı sularda bulunan bir cins leziz balık ALABANDA İtl Gemilerde dümeni tam sancağa veya iskeleye kırma, yahut geminin bir tarafındaki toplara ateş etme kumandası * Mc:Şiddetle kınama ve azarlama ALACA BAYRAK Tar:Ondördüncü Yeniçeri Bölüğüne verilen ad A´LA-D DERECAT Derecelerin en alâsı, en yükseği ALA-EYYİ-HAL Herhâlde, mutlaka, elbette, her nasıl olsa ALAF (Elf C) Binler ALÂ-FETRETİN Daim olmayarak, fasıla ile ALAFRANGA İtl Frenk tarzında olan, Fransız usulü AL HİDE Tek başına, münferiden, ayrıca ALAİK (Alayık) Münâsebetler Alâkalar Mânialar ALÂİK-İ DÜNYEVİYE Dünyevî alâkalar İnsanı Cenab-ı Hakkın rızasından alıkoyan lüzumsuz işler ALAİM İzler İşaretler, deliller (Bak: Alamet) ALÂİM-İ SEM (Alâim-üs semâ) Al yeşil kuşak (Bak: Kavs-ı kuzah) ALAK Zahmet, meşakkat gidermek ALAK Sakız ALAK Kan Kızıl veya koyu ve uyuşuk kan * Yapışkan veya ilişken nesne * Hayvanat * Bir işe mülâzemet eylemek * Husumet-i lâzime veya muhabbet-i lâzime Aşk ve muhabbet eylemek Bir işe başlayıp o işe devamlı olmak * Bir şeye ilişip tutulmak * Yapışkan, balçık ve çamur * Kadının gebe kalması * Pıhtılaşmış kan * Sülük (Kamus´tan hülâsa) ALAK-I DEM Kan pıhtısı, pıhtılaşmış kan ALAK SURESİ Kur´an-ı Kerim´in doksanaltıncı suresinin adıdır İkra´ Suresi de denilir Mekke-i Mükerreme´de nâzil olmuştur ALÂKA İlişik, rabıta, merbutiyet * Gönül bağlama, sevgi, münasebet, taalluk, irtibat, mâlikiyet Tasarruf Müdâhale hakkı Hisse * Edb: Bir kelimenin hakiki mânâsından mecâzi mânâsına nakledilmesinin sebebidir (Temiz ahlâklı, güzel huylu kimselere melek denildiği gibi) ALAKA Kan pıhtısı Uyuşuk kan ALÂKABAHŞ f İlgi uyandıran Alâka uyandıran ALÂKADAR Alâkalı, münâsebetdar ALÂ-KADR-İL-İMKAN Olabildiği kadar İmkânı nisbetinde ALÂ-KADR-İL-İSTİTAA Elden geldiği kadar, güç yettiği nisbetinde ALÂ-KADR-İT-TAKA Güç yettiği kadar ALÂ-KAVLİN Bir kavle göre Bir rivâyete nazaran ALÂ-KÜLLİHAL İster istemez Olduğu kadar Her halde(Ey insan düşün! Sen alâ küllihal öleceksin L) A´LAL (İllet C) Hastalıklar, marazlar, illetler * Sebepler ALAM (Elem C) Elemler Kederler Üzüntüler ALÂM-I ELİME Çok acı ve acıklı elemler ALÂM-I GURBET Vatandan ayrı kalma elemleri, gurbet acıları A´LAM (Alem C) Alemler Alâmetler İzler Nişanlar * Bayraklar * Büyük âlimler * Büyük dağlar ALÂ-MA-FARAZALLAH Allah´ın farzettiği üzere ALAMANA İtl Küçük odun gemisi * Büyük balıkçı kayığı * Büyük balıkçı kayıklarına mahsus büyük ağ, ığrıp ALAMAT Uzun ince bir cins balık (Hint denizinde çok olur ve yılana benzer) ALÂMAT (Alâmet C) İzler, nişanlar, alâmetler, işâretler ALÂ-MELE´İN NAS Herkesin önünde Halkın huzurunda ALÂ-MERATİBİHİM Rütbesine ve derecesine göre sırasıyla ALÂMET İz, nişân, işâret ALÂMET-İ FÂRİKA Ayırıcı işaret Damga ALÂMET-İ GURUR Gurur ve kibiri belli eden alâmet ÂLÂM U ASKAM Kederler ve hastalıklar ALAN Orman içinde açıklık, meydan ALÂNÎ Açıkta, meydanda, herkesin gözü önünde ALÂNİYETEN Herkesin önünde, açıkça, alânen ALÂ-RAĞM-İ ENF-İL YE´S Ye´sin burnunu kırmak maksadiyle ve ona tahkir ile ALARGA İtl Açık deniz, engin ALÂ-RİVAYETİN Rivayet edildiği üzere Söylenenlere bakılırsa ALARM Fr Tehlike anında herkesi haberdar etmek için verilen işaret ALÂ-RUUS-İLEŞHAD Aleme karşı Herkesin gözü önünde Halkın önünde ALAS Odun kömürü ALAŞIM Madenlerin eriyerek birleşmesi sonunda meydana gelen madde, halita ÂLÂT (Âlet C) Vasıtalar Âletler ÂLÂT-I BASARİYE Gözle alâkalı gözlük, dürbün gibi optik âletler ÂLÂT-I CÂRİHA Yaralayıcı âletler ÂLÂT-I HARBİYE Harb âletleri, silâhlar ÂLÂT-I KATIA Kesici âletler ÂLÂT-I NARİYYE Ateşli silâhlar ÂLÂT-I RASADİYYE Meteoroloji ve astronomi araştırmalarında kullanılan âlet ve cihazlar ÂLÂT-I TAB´İYYE Baskı âletleri Matbaa levâzımatı ALATURKA İtl Türkvari, Türk usulü, Osmanlı usulü ALÂ-TARİK-İL İCMAL Kısaca, icmal yoluyla ALÂ-TARİK-İL MÜNAVEBE Nöbetleşe, münâvebe yoluyla ALA VECH-İ ÎCAZ İcâz yolu ile ALAVERE Vapurlara kömür vermek için bordaya kurulan kademeli iskele * Tulumbanın basıp emme suretiyle işlemesi * Herc ü merc Karışıklık, kargaşalık * Bir şeyin elden ele verilerek veya atılarak aktarılması ALAVÎ (İlâve C) İlâveler, ekler ALAY (Ask) 3-4 tabur piyade veya5 bölük süvari askerinden mürekkep kuvvet * Debdebe ve gösterişle yapılan tören, geçit resmi * Cemaat, topluluk, güruh, kalabalık, fevç * Fazla miktar, muhtelif ve müteaddit kişiler veya şeyler ALAYBOZAN Eskiden kullanılmış olan bir çeşit fitilli tüfek ALAYE Yüksek yer, yükseklik ALAY EMİNİ Osmanlı İmparatorluğu zamanında bir alay askerin hesap işlerine bakan subay ki, binbaşıdan alt derecededir A´LÂ-YI İLLİYYÎN (Bak: A´lâ) ALAY İMAMI Osmanlı İmparatorluğu zamanında bir alay askere imamlık vazifesini yapan subay ALAYİŞ f Bulaşıklık, bulaşma * Debdebe, tantana, gösteriş ALAZ Alev ALB (C: Ulub) Eser * Yaşlı keler ALB Yiğit, kahraman, bahadır, cesur gibi manalara gelen bir sıfattır ALBASTI Ateşli bir lohusalık hastalığı, lohusa humması ALBATR f Yumuşak ve beyaz bir çeşit mermer, kaymak taşı ALBAY Yarbay ile tuğgeneral arasındaki askeri rütbede olan üstsubay ALBORA İtl (Denizcilik) Serenlerin, direklerin üzerine kaldırılıp bağlanması * Floka küreklerinin, selâmlamak için yukarı kaldırılması * Dalyanlarda ağın yukarı alınması ile balığın toplanması ALBÜM Lât Fotoğraf resimlerini veya sair resim, şekil ve hatıraları içine alan defter veya kitap ALBÜMİN Fr Tıb:Nebat ve hayvanların etli ve sulu kısımlarında bulunan karbon, oksijen, azot, hidrojen ve kükürt bileşiği gıdalı madde ALC (C: Uluc) Yaramaz huylu kişi ALCEM Uzun boylu, uzun ALCÜN Ahmak kadın * Semiz dişi deve ALÇI Sağlam harç yapmada kullanılan beyaz toz, cibs ALD Boyun siniri ALDEHİT Lât Kim:Alkol veya asitlerden elde edilen kimyevi bir sıvı ÂLE (C: Al) Harbe * (C Alât) Çadır direği * Edât ÂLE Güneş, yağmur gibi etkenlerden korunmak için yapılmış barınak * Fakirlik ÂLE f İlaç için kullanılan ve "Hint Sünbülü" adı verilen çiçek ALEBAT Yemek kapları, çanaklar ALEBE (C Alebât) Yemek kabı, çanak ALE-D-DERECAT Derecelere göre, sırayla ALE-D-DEVAM Devamı üzere Devamlı olarak ALEF (C A´lâf - Ulufe) Saman, ot, yulaf * Hayvan yemi ALEF RESMİ Hayvanların yedikleri saman ve otlardan alınan vergi ALEF Cana yakın ÂLEK f İlaç için kullanılan ve "Hint Sünbülü" adı verilen bir çiçek ALEK Sülük * Kan pıhtısı ALEKA (C: Alekat) Yapışkan balçık, çamur * Kan pıhtısı * Uyuşmuş kan * Sülük ALEKSİ yunTıb: Okuma kabiliyetinin kaybedilmesi ALEL İkinci defada içmek ALE-L-ACAİB Tuhaf şey, şaşılacak şey ALE-L-ACELE Çarçabuk, acele olarak, çabuk ALE-L-ADE Adet olduğu üzere * Bayağı, basbayağı ALE-L-AMYA Körü körüne (Bak: Alel-ımıya) ALE-L-EKSER Ekseriya, çok vakit ALE-L-FEVR Birden, derhal, hemen ALE-L-GAFLE Dalgınlığa getirerek Dalgınlığa gelerek, boş bulunarak ALE-L-HADİSE Gölge hâdise (fr epiphenomene) ALE-L-HESAB Hesâba sayarak ALE-L-HUSUS Hususiyle, hepsinden önce olarak Bâhusus ALE-L-IMIYA Körü körüne, körlemeden (Bak: Ale-l-amyâ) ALE-L-ITLAK Umumiyetle Mutlaka Bir suretle kayıtlı olmayarak Mingayri tahsis ALE-L-İCMAL Toplu olarak, topluca ALE-L-İNFİRAD Ferd olarak Birer birer ALE-L-İNSAN İnsan hakkında İnsana dâir İnsan üzerine ALE-L-İSTİMRAR Aralıksız ALE-L-İŞTİRAK Birlikte, müştereken ALE-L-İTTİSAL Birbiri ardınca, peş peşe, aralarında fâsıla olmadan ALE-L-KAİDE (Ka, uzun okunur) Kurala, kaideye göre ALE-L-KAVL Birinin sözüne, iddiasına göre ALE-L-KİFAYE Yetecek kadar, kâfi gelir derecede, yeter derecede ALE-L-UMUM Herkese âit Herkes hakkında ÂLEM Bütün cihan Kâinat * Dünya * Her şey * Cemaat * Halk * Cemiyet Dehr * Hususi hal ve keyfiyet * Bir güneş ile ona tâbi olan ve etrafında devreden seyyarelerin teşkil ettiği dâire (Cenab-ı Haktan gayrı mahlukata Âlem denmesi, mucidi olan Zât-ı Ecelle ve A´lâ Hazretlerini bilmeğe delâlette vesile olduğuna mebnidir LR)(Semâvatta binler âlem var Yıldızların bir kısmı her biri birer âlem olabilir Yerde de her bir cins mahlukat, birer âlemdir Hatta her bir insan dahi küçük bir âlemdir( $) tâbiri ise, "Doğrudan doğruya, her âlem, Cenâb-ı Hakkın rububiyyeti ile idâre ve terbiye ve tedbir edilir" demektir M) ÂLEM-İ ASGAR Daha küçük âlem En küçük âlem * İnsan (Nasıl ki insanın anasırları, Kâinatın unsurlarından; ve kemikleri; taş ve kayalarından; ve saçları nebat ve eşcarından, ve bedeninde cereyan eden kan ve gözünden, kulağından, burnundan ve ağzından akan ayrı ayrı suları, Arz´ın çeşmelerinden ve mâdeni sularından haber veriyorlar, delâlet edip onlara işaret ediyorlar Aynen öyle de, insanın ruhu, âlem-i ervahtan; ve hafızaları, levh-i mahfuzdan; ve kuvve-i hayaliyeleri, âlem-i misalden ve hakeza her bir cihazı bir âlemden haber veriyorlar Ve onların vücudlarına kat´i şehadet ederler L) ÂLEM-İ BERZAH Berzah âlemi Kabir âlemi (Bak: Kabr)(Âlem-i ziyâ, âlem-i hararet, âlem-i hava, âlem-i kehriba, âlem-i elektrik, âlem-i cezb, âlem-i esir, âlem-i misal, âlem-i berzah gibi âlemler arasında müzahame ve yer darlığı yoktur Bu âlemler, hepsi de, ihtilâlsiz, müsâdemesiz küçük bir yerde içtimâ ederler MN)(Nass-ı Kur´anla, şühedânın, ehl-i kuburun fevkinde bir tabaka-i hayatları vardır Evet şüheda, hayat-ı dünyevilerini tarik-ı hakta feda ettikleri için, Cenâb-ı Hak kemâl-i kereminden onlara hayat-ı dünyeviyeye benzer, fakat kedersiz, zahmetsiz bir hayatı Âlem-i Berzahta onlara ihsan eder Onlar kendilerini ölmüş bilmiyorlar Yalnız kendilerinin daha iyi bir âleme gittiklerini biliyorlar Kemâl-i saâdetle mütelezziz oluyorlar Ölümdeki firak acılığını hissetmiyorlar Ehl-i kuburun çendan ruhları bâkidir, fakat kendilerini ölmüş biliyorlar Berzahta aldıkları lezzet ve saâdet, şühedanın lezzetine yetişmez Nasılki, iki adam bir rü´yada Cennet gibi bir güzel saraya girerler Birisi rü´yada olduğunu bilir Aldığı keyf ve lezzet pek noksandır "Ben uyansam şu lezzet kaçacak" diye düşünür Diğeri rü´yada olduğunu bilmiyor, hakiki lezzet ile hakiki saâdete mazhar olurİşte Âlem-i Berzahtaki emvât ve şühedanın hayat-ı berzahiyyeden istifadeleri, öye farklıdır Hadsiz vâkıatla ve rivâyatla şühedanın bu tarz-ı hayata mazhariyetleri ve kendilerini sağ bildikleri sâbit ve kat´îdir Hatta Seyyidüşşüheda olan Hazret-i Hamza (RA), mükerrer vâkıatla kendine iltica eden adamları muhafaza etmesi ve dünyevi işlerini görmesi ve gördürmesi gibi çok vâkıatla, bu tabaka-i hayat tenvir ve isbat edilmiş M) ÂLEM-İ CEBERUT Âlem-i azamet ve kudret (Bununla âlem-i esmâ ve sıfât kasdolunur Muhakkıkların ekserisine göre bu, âlem-i evsattır Yâni üstte olan Lâhut âlemi ile altta bulunan melekut âlemi arasındaki âlem Amiriyyet-i umumiyyeyi muhit olan berzahtır Ceberut, ibranice "kudret" mânasındadır) ÂLEM-İ EKBER En büyük âlem Kâinat(Şu kâinat denilen âlem-i ekber ve insan denilen onun misâl-i musağğarı olan âlem-i asgar, kudret ve kader kalemiyle yazılan âfâkî ve enfüsî vahdaniyet delâilini gösteriyorlar Evet, kâinattaki san´at-ı muntazamanın küçük bir mikyasta, nümunesi insanda vardır O daire-i kübrâdaki san´at, Sâni-i Vâhid´e şehadet ettiği gibi, şu insanda olan küçük mikyastaki hurdebini san´at dahi, yine O Sâni´a işaret eder, vahdetini gösterir M) ÂLEM-İ EMİR Sâdece bir emr-i İlâhî ile işlerin hemen olduğu âlem Yaradılışa ait kanunlar âlemi(Ruha bir derece müşabih ve ikisi de âlem-i emirden ve iradeden geldiklerinden masdar itibariyle ruha bir derece muvafık, fakat yalnız vücud-u hissi olmayan nevilerde hükümran olan kavânine dikkat edilse ve o namuslara bakılsa görünür ki: Eğer o kanun-u emri, vücud-u harici giyse idi o nevilerin birer ruhu olurdu Halbuki o kanun daima bakîdir Daima müstemir, sabittir Hiçbir tagayyürat ve inkılâbat, o kanunların vahdetine te´sir etmez, bozmaz Meselâ: Bir incir ağacı ölse, dağılsa; onun ruhu hükmünde olan kanun-u teşekkülâtı zerre gibi bir çekirdeğinde ölmiyerek baki kalır İşte madem en âdi ve zaif emri kanunlar dahi böyle beka ile, devam ile alâkadardır Elbette ruh-u insani, değil yalnız bekâ ile, belki ebed-ül âbâd ile alâkadar olmak lâzım gelir Çünki: Ruh dahi Kur´anın nassıyla $ ferman-ı celili ile âlem-i emirden gelmiş bir kanun-u zişuur ve bir namus-u zihayattır ki; kudret-i ezeliyye, ona vücud-u harici giydirmiş Demek, nasıl ki, sıfat-ı irâdeden ve âlem-i emirden gelen şuursuz kavanin daima veya ağleben bâki kalıyor Aynen onların bir nevi kardeşi ve onlar gibi sıfat-ı iradenin tecellisi ve âlem-i emirden gelen ruh, bekâya mazhar olmak daha ziyade kat´idir, lâyıktır Çünki zivücuttur, hakikat-ı hariciye sahibidir Hem onlardan daha ulvidir Çünki zişuurdur Hem onlardan daha daimidir, daha kıymettardır Çünki zihayattır S)(Maddiyattan olmayan, bilhassa mahiyetleri mütebayin olan bir çoklukta tasarruf eden bir zatın, o çokluğun herbirisiyle bizzat mübaşeret ve mualecesi lâzım değildir Evet asker neferatı arasında bir kumandanın tasarrufatı, tanzimatı, ancak emir ve iradesiyle husule gelir Eğer o kumandanlık vazifeleri ve işleri, neferata havale edilirse, her bir neferin bizzat mübaşeret ve hizmetiyle veya herbir neferin bir kumandan kesilmesiyle vücud bulacaktır Binâenaleyh, Cenab-ı Hakk´ın mahlukatındaki tasarrufu, yalnız bir emir ve irade ile olur Bizzat mübaşereti yoktur Şemsin kâinatı tenvir ettiği gibi MN) ÂLEM-İ ERVAH Ruhlar âlemi Ruhların ve ruhanîlerin bulunduğu âlem (Bak: Ruhaniyat) ÂLEM-İ ESBAB Sebepler âlemi Her şeyin bir sebebe dayanarak olduğu âlem Bu dünya ÂLEM-İ FÂNİ Gelip geçici âlem, dünya ÂLEM-İ GAYB Zâhir duygularımızla bilinemeyen ve ervah ve meleklere, cinlere mahsus olan âlem Mâzi ve müstakbeldeki mahlukatın mânevi hayatlarının âlemi(Her şeyin bâtını zâhirinden daha âli, daha kâmil, daha lâtif, daha güzel, daha müzeyyen olduğu gibi; hayatça daha kavi, şuurca daha tamdır Ve zâhirde görünen hayat, şuur, kemâl vesaire ancak bâtından zâhire süzülen zaif bir tereşşuhdur Yoksa bâtın câmid, meyyit olup da ilim ve hayatı dışarıya vermiş olduğuna zehaba ihtimâl yoktur Evet karnın "miden", evinden; cildin, gömleğinden; ve kuvve-i hâfızan, senin kitabından nakş ve intizamca daha yüksek ve daha gariptir Binâenaleyh, âlem-i melekut, âlem-i şehâdetten; âlem-i gayb, dünya ve âhiretten daha âli ve daha yüksektir Maalesef nefs-i emmare, hevâ-i nefs ile baktığı için zâhiri hayatlı, ünsiyetli bir perde gibi meyyit ve zulmetli ve vahşetli zannettiği bâtın üstüne serilmiş olduğunu görüyor MN) ÂLEM-İ HÂB Uyku ve rüyâ âlemi Bazan âlem-i mâna, âlem-i misal, âlem-i nevm gibi tâbirler de kullanılır ÂLEM-İ İSLÂM İslâm dünyası İslâm milletleri (Ey âlem-i İslâm, uyan! Kur´ana sarıl! İslâmiyete maddi ve manevi bütün varlığınla müteveccih ol! Ve ey Kur´ana bin yıllık tarihinin şehadetiyle hâdim olan ve İslâmiyet nurunun zemin yüzünde naşiri bulunan yüksek ecdadın evlâdı! Kur´ana yönel ve onu anlamaya, okumaya ve onu anlatacak, onun bu zamanda bir mu´cize-i manevîsi olan Nur Risalelerini mütalaa etmeğe çalış Lisanın, Kur´anın âyetlerini âleme duyururken, hâl ve etvar ve ahlâkın da onun manasını neşretsin; lisan-ı hâlin ile de Kur´anı oku O zaman sen dünyanın efendisi, âlemin reisi ve insaniyetin vasıta-i saadeti olursun! Ey asırlardan beri Kur´anın bayraktarlığı vazifesiyle cihanda en mukaddes ve muhterem bir mevki-i muallâyı ihraz etmiş olan ecdadın evlâdı ve torunları! Uyanınız, âlem-i İslâmın fecr-i sadıkında gaflette bulunmak, kat´iyyen akıl kârı değil! Yine âlem-i İslâmın intibahında rehber olmak, arkadaş kardeş olmak için Kur´anın ve İmanın nuruyla münevver olarak İslâmiyetin terbiyesiyle tekemmül edip hakiki medeniyet-i insaniye ve terakki olan medeniyet-i İslâmiyyeye sarılmak ve onu, hâl ve harekâtında kendine rehber eylemek lâzımdır TH) ÂLEM-İ KEVN Varlık âlemi Kâinat ÂLEM-İ KEVN Ü FESAD Cismani âlem Bir taraftan vücuda gelip, diğer taraftan da harab olan fâni âlem ÂLEM-İ MA´NA Mâna âlemi, bazı ehline münkeşif olan âlem, mânen anlaşılan ve bilinen âlem ÂLEM-İ MELEKUT Melekut âlemi (Bak: Melekût) ÂLEM-İ MENÂM Uyku âlemi, rüya âlemi ÂLEM-İ MİSÂL Rüyâda görülen âlem Dünyada mevcud bulunan bütün eşya ve zuhura gelen bütün ef´âlin aynısı ile müretteb ve mütekevvin olan bir tarzı veya âlem-i ruhâninin bir nev´i (LR)(Gördüm ki: Âlem-i misâl, nihâyetsiz fotoğraflar ve her bir fotoğraf, hadsiz hâdisât-ı dünyeviyeyi aynı zamanda hiç karıştırmıyarak alıyor Binler dünya kadar büyük ve geniş bir sinema-i uhreviyye ve fâniyatın fâni ve zâil hallerini ve vaziyetlerini ve geçici hayatlarının meyvelerini sermedi temâşâgâhlarda ve Cennette Saadet-i ebediyye ashâblarına dünya macerâlarını ve eski hâtıralarını levhaları ile gözlerine göstermek için pek büyük bir fotoğraf makinesi olarak bildim S) (Bak: Âlem-i hâb) ÂLEM-İ NÂSUT İnsanlar âlemi ve dünya hayatı Mahlukiyet Âlem-i Lâhut´un zıddı ÂLEM-İ SABAVET Çocukluk dünyası ÂLEM-İ SİYASET Siyâset dünyası, siyaset âlemi ÂLEM-İ SÜFLÎ Süflilerin âlemi Dünyâ âlemi Âlem-i şehadet, âlem-i nâsut (Bak: Nâsut)(Şu kâinata nazar-ı hikmetle bakıldığı vakit, azim bir şecere mânasında görünür Ve şecerenin nasıl dalları, yaprakları, çiçekleri, meyveleri vardır Şu şecere-i hilkatin de bir şıkkı olan âlem-i süflinin: Anasır, dalları; nebatat ve eşcar, yaprakları; hayvanat, çiçekleri; insan, meyveleri hükmünde görünür Sâni-i zülcelâl´in, ağaçlar hakkında câri olan bir kanunu, elbette şu şecere-i âzamda da câri olmak, mukteza-yı ism-i Hakîm´dir S) ÂLEM-İ ŞAHADET Şahâdet âlemi Bu dünya Cenâb-ı Hakkın âyetlerine ve emirlerine imân edenlerin, hakka, hakikate şahadette bulundukları ve Allah´a itaat ve ibadetle mükellef oldukları dünya âlemi(Âlem-i şahadet, avâlim-i guyub üstünde tenteneli bir perdedir M) ÂLEM-İ ŞUHUD Bilip keşfedilen, görür gibi bilinen âlem Görünen âlem Dünya Kâinat ÂLEM-İ TEKVİN Devamlı değişen Vücud ve hudus âlemi ÂLEM-İ ULVÎ Ulvi âlem, ruhlar âlemi ÂLEM-İ ZUHUR Görünen âlem, şahâdet âlemi, şu anda içinde yaşadığımız âlem A´LEM Daha iyi bilen En iyi bilen * Yarık dudaklı * Alâmetli, belirtili A´LEM-İ ÜLEM Alimlerin âlimi Alimlerin en çok bilgilisi, büyüğü ALEM Bayrak * Nişan, işâret * Özel isim * Mc:Yüksek dağ * Büyük âlim * Üst dudakta olan yarık ALEM-İ ZÂTÎ Zata âit isim, zatına âit işâret, zâtına mahsus alâmet, delil(Evet, Zât-ı Akdes´in alem-i zâtîsi ve en âzamî ismi olan Lafzullahtan sonra en âzam ismi olan Rahman, rızka bakar Ve rızıktaki şükür ile ona yetişilir Hem Rahman´ın en zâhir mânası, Rezzak´tır M) ÂLEMANE f Dünya ile ilgili Dünyevî ÂLEMÂR f Dünyayı, âlemi süsleyen ALEMDAR Bayrağı veya sancağı taşıyan Bayraktar, sancaktar ALEMDÂR-I NEBİ Peygamberimizin (ASM) bayraktarı olan Hz Ebu Eyyub-il-Ensarî (RA) ALEMDARÎ Bayraktarlık ALEMEFRAZ Bayrak kaldıran, bayrak çeken ÂLEM-EFRUZ f Âlemi parlatan, bütün âleme ışık saçan ÂLEMEYN İki âlem Dünya ve âhiret ÂLEMGİR f Bütün âleme yayılan, cihanı kaplayan, dünyayı zapteden ALEMÎ (Alem den) Has isimle alâkalı Aleme aid ÂLEMÎ (C: Âlemiyan) (Âlem den) Dünyaya ait İnsan ÂLEMÎN (Bak: Âlemûn) ÂLEMİYAN (Âlemî C) Âleme mensub olanlar, insanlar ÂLEMNÜMA f Dünyayı gösteren ÂLEM-PENAH f Cihanın sığındığı (yer veya saha) ÂLEMPESEND f Bütün herkesin hoşuna gidip beğendiği şey ÂLEM-SUZ f Cihanı yakan ÂLEMŞÜMUL Bütün dünyayı alâkadar eden, dünyayı kaplayan ve her yerde tanınmış olan ÂLEM-TAB f Dünyayı aydınlatan, cihanı parlatan ÂLEMÛN (ÂLEMÎN) (Âlem C) Âlemler ALEN Aşikâr, apaçık, meydanda olma ALENDA (C Alânid) Çok sağlam nesne ALENDAT Kuvvetli deve ALENDAT Katı, sağlam nesne ALENEN Gizli olmayarak, açıktan ALENG f Hücum eden asker * Siper, istihkâm ALENİ Açık olarak, meydanda Gizli olmayarak ALENİYYE Açık, aleni, göz önünde ALENİYYET Göz önünde olma ALENKED Çok sağlam nesne ALER-R-RAĞM Rağmen ALER-RE´S Baş üstüne Hemen Derhâl ALER-RE´Sİ-VEL-AYN Baş ve göz üstüne (Gelen misafire karşı veya bir işi deruhte edeceğine karşı hürmet ve memnuniyetle kabul ettiğini ifâde için söylenir) ALES Şiddetli kıtal ALES Bir cins buğday ki bir kabuk içinde iki tane olur * Buğday arasında biten çavdar ve mercimek * Büyük kene * Bir nevi karınca * Katı, sağlam nesne ALE-S-SABAH Erkenden, sabahın ilk saatlerinde ALE-S-SEHER Gün doğmadan evvel, seher vakti ALE-S-SEVİYYE Bir seviyede, aynı boyda * Müsâvat üzere ALESSEVRİ VELHUT (Ale-s-sevri ve-l hut) Öküz ve balık üzerindeRisale-i Nur Külliyatından Lem´alar adlı eserin Ondördüncü Lem´asında bu mevzuizah edilmiştir Nümune olarak bir parçası aşağıda dercedilmiştirHamele-i arş ve semâvat denilen melâikenin birinin ismi "Nesir" ve diğerinin ismi "Sevr" olarak dört melâikeyi, Cenâb-ı Hak, arş ve semâvata Saltanat-ı Rububiyetine nezaret etmek için tâyin ettiği gibi, semavatın bir küçük kardeşi ve seyyarelerin bir arkadaşı olan küre-i arza dahi iki melek, nâzır ve hamele olarak tayin etmiştir O meleklerin birinin ismi"Sevr" ve diğerinin isim "Hut"dur Ve o nâmı vermesinin sırrı şudur ki; arz iki kısımdır: Biri, su; biri, toprak Su kısmını şenlendiren balıktır Toprak kısmını şenlendiren, insanların medar-ı hayatı olan ziraat, öküz iledir ve öküzün omuzundadır Küre-i arza müekkel iki melek, hem kumandan, hem nâzır olduklarından, elbette balık tâifesine ve öküz nev´ine bir cihet-i münâsebetleri bulunmak lâzımdır Belki, o iki meleğin âlem-i melekut ve âlem-i misâldesevr ve hut suretinde temessülleri var (Haşiye) İşte bu münâsebete ve o nezârete işareten ve küre-i arzın o iki mühim nevi mahlukatına imaen lisan-ı mu´ciz-il beyan-ı Nebevi $ demiş, gayet derin ve geniş bir sahife kadar mes´eleleri havi olan bir hakikatı, gayet güzel ve kısa bir tek cümle ile ifade etmişİkinci Vecih : Mesela: Nasıl ki denilse: "Bu devlet ve saltanat, hangi şey üzerinde duruyor " cevabında: $denilir Yani: "Asker kılıncının şecaatine, kuvvetine ve memur kaleminin dirayetine ve adâletine istinad eder" Öyle de: Küre-i Arz madem zihayatın meskenidir ve zihayatın kumandanları da insandır ve insanın ehl-i sevâhil kısmının kısm-ı azamının medar-ı taayyüşleri balıktır ve ehl-i sevâhil olmıyan kısmının medâr-ı taayyüşleri, ziraatle, öküzün omuzundadır ve mühim bir medâr-ı ticareti de balıktır Elbette devlet, seyf ve kalem üstünde durduğugibi, Küre-i Arz da, öküz ve balık üstünde duruyor denilir Zirâ, ne vakit öküz çalışmazsa ve balık milyon yumurtayı birden doğurmazsa, o vakit insan yaşayamaz, hayat sukut eder Halik-ı Hakim de arzı harab eder L)(Haşiye) : Evet Küre-i Arz, bahr-i muhit-i havâide bir sefine-i Rabbaniye ve nass-ı Hadisle âhiretin bir mezraası, yâni fidanlık tarlası olduğundan, o câmid ve şuursuz büyük gemiyi o denizde emr-i İlâhî ile, intizam ile, hikmet ile yüzdüren, kaptanlık eden melâikeye "Hut" nâmı; ve o tarlaya izn-i İlâhî ile nezaret eden melâikeye "Sevr" ismi ne kadar yakıştığı zahirdir ÂLET Fakir * Dağda ve tarlada yaptıkları künbet ÂLET Bir işte veya bir san´atta kullanılan vasıta Bir makinayı vücuda getiren ve işlemesine yardım eden parçalardan her biri * Sebeb, vesile, vesâit * Edevat Avadanlık ÂLET-İ CERRÂHİYE Cerrahların, yaraları tedaviye çalışan doktorların kullandıkları edevat, takım ÂLET-İ KATIA Kesici âlet ÂLET-İ LEHV Oyun âleti Oyuncak Çalgı âleti ÂLET-İ MUSAVVİT Sesi nakletmeye yarıyan alet Mikrofon ALETTAFSİL Uzun uzadıya, mufassal olarak ALETTAHKİK (Ale-t-tahkik) Hakikat üzere, kat´i surette Besbelli ALETTAHMİN Aşağı yukarı, tahminen ALETTAHSİS Hususi olarak, bilhassa, hele, en çok ALETTEDRİC Azar azar ALETTERTİB Tertibli olarak, sırasıyla ALETTEVALİ Arası kesilmeksizin, birbiri ardınca, arka arkaya ALEV Ateşten çıkan parlak ve yanar hava * Mızrak ucuna takılan küçük bayrak, flama ALEV-GİR f Alevlenmiş ALEV-HİZ f Parlayan, alevlenen ALEVÎ Hz Ali´ye mensub olan Hz Ali´ye âit ve müteallik (Bak: şia) ALEV-KEŞ f Alevden fırlayan ALEV-RİZ f Alevlenen, alev saçan ALEYH (Aleyhi - Aleyhâ) (Alâ edatının zamirle birleştiği zamanki şekli) Aleyhinde, onun hakkında, onun üzerine ALEYHDAR Muhalif olan Aynı fikirde olmayan Zıt olan ALEYHİM, ALEYHİMA Aleyh edatının cemi ve tesniye şekilleri ALEYHİSSALATÜ VESSELAM Salât ve Selâm onun üzerine olsun, meâlinde Peygamberimiz Hazret-i Muhammed´in (ASM) ismini duyunca söylenmesi sünnet olan bir duâdır ALEYKE Senin üzerine, sana ALEYKÜM Sizin üzerinize, size ALEYKÜM-ÜS SELÂM Selâm sizin üzerinize olsun (Bak: Selâm) ALEYNA Bizim üzerimize, bizim hakkımızda Bize ALFABE Fr Bir lisandaki sesleri gösteren harflerin, belli bir sıraya göre dizilmiş takımı * Okuyup yazmayı yeni öğrenecekler için başlangıç kitabı * Bir işin başlangıcı ALFABETİK Fr Alfabe sırasına göre dizilmiş ALGI (İdrak) İnsanın kendi varlığından veya çevresinden aldığı uyarımların, zihinde yorumlanması, mânalandırılması Doğru idrak gibi yanlış idrak da olabilir Yanlış idrak göz yanılması yâhut olmıyan bir şeyi görmek şeklinde olabilir Dünyayı, idrak sayesinde tanıyoruz Bir idrakte hem afâki (objektif, nesnel), hem enfüsi (sübjektif, öznel) unsurlar bulunur Bu sebeple idrak, gerçeğin bizzat kendisi değil, gerçeğin bir yorumudur ALGUN f Kırmızı renginde, koyu ve parlak pembe ALH Akıl gitmek * Tembel olmak ALHAN Deve kuşunun erkeği * Karnı çok aç kişi ALHECE Demiri ateşte kızdırıp yumuşatmak ÂLİ Büyük, yüksek, şerif, celil, aziz olan ALİ Üstün Yüce Çok büyük Meşhur Necib ALİYY-ÜL MURTAZA (RA) Esedullah, Aliyy-ibni Ebi Talib, Ebutturâb, İmâm-ı Ali isimleri ile de anılırHz Resul-i Ekrem´in (ASM) amcası Ebu Tâlib´in oğlu olup Hicretten yirmiüç yıl önce doğmuş ve Bi´setin ikinci günü daha on yaşında iken imân etmiş, hiç putlara tapmamıştır Bunun için mübârek ismi söylendiğinde, Kerremallâhü Veche diye tâzim edilir Bütün gazâlarda, din muharebelerinde çok kahramanlık ve fedâkârlığından dolayı "Esedullâh: Allah´ın aslanı" nâmını da almıştır Aşere-i Mübeşşeredendir Ayetle medhedilmiştir Kendinden evvelki üç Halife-i kirâma (RA) seve seve biat etmiş, onlara Şeyh-ül İslâm gibi hizmetlerine iştirak etmiştir Evliyânın reisidir Hicretin kırkıncı yılında şehid edilmiştir (RA) Bu vesile ile onunla alâkalı bir dersten kısa ve mühim bir kısmı yazıyoruz Hem nakl-i sahih-i kat´î ile İmam-ı Ali´ye demiş: "Sende Hazret-i İsa (AS) gibi iki kısım insan helâkete gider Birisi ifrat-ı muhabbet; diğeri, ifrat-ı adâvetle Hazret-i İsâ´ya Nasrâni, muhabbetinden hadd-i meşrudan tecavüz ile hâşâ ibnullâh dediler Yahudi, adâvetinden tecâvüz ettiler, nübüvvetini ve kemâlini inkâr ettiler Senin hakkında da bir kısım, hadd-i meşru´dan tecavüz edecek, muhabbetinden helâkete gidecektir" $ demiş, bir kısmı senin adâvetinden çok ileri gidecekler; onlar da Havâricdir ve Emevîlerin bir kısım müfrit taraftarlarıdır ki, onlara Nâsibe denilirEğer denilse: Al-i Beyte muhabbeti Kur´an emrediyor Hazret-i Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâm çok teşvik etmiş, o muhabbet Şialar için belki bir özür teşkil eder Çünkü, ehl-i muhabbet bir derece ehl-i sekirdir Ne için Şialar, hususan Rafiziler, o muhabbetten istifâde etmiyorlar Belki işâret-i nebeviye ile o fart-ı muhabbetten mahkûmdurlar "Elcevab: Muhabbet iki kısımdır: Biri; mânâ-yı harfiyle, yani Resul-ü Ekrem Aleyhhissalâtü Vesselâm hesabına, Cenâb-ı Hak namına, Hazret-i Ali ile Hasan ve Hüseyin ve Al-i Beyti (RA) sevmektir Şu muhabbet Resul-ü Ekrem´in (ASM) muhabbetini ziyadeleştirir Cenab-ı Hakkın muhabbetine vesile olur Şu muhabbet meşru´dur, ifratı zarar vermez, tecâvüz etmez, başkalarının zemmini ve adâvetini iktizâ etmezİkincisi: Manâ-yı ismiyle muhabbettir Yâni: Bizzat onları sever Hazret-i Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâmı düşünmeden Hazret-i Ali´nin kahramanlıklarını ve kemâlini; ve Hazret-i Hasan ve Hüseyin´in yüksek faziletlerini düşünür; sever Hatta Allah´ı bilmese de, Peygamberi tanımasa da yine onları sever Bu sevmek Resul-ü Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın muhabbetine ve Cenab-ı Hakkın muhabbetine sebebiyyet vermez; hem ifrat olsa, başkaların zemmini ve adâvetini iktiza ederİşte işâret-i Nebeviyye ile Hazret-i Ali hakkında ziyâde muhabbetlerinden Hazret-i Ebu Bekir-i Sıddık ile Hazret-i Ömer´den teberri ettiklerinden hasârete düşmüşler ve o menfi muhabbet sebeb-i hasarettir M) ÂL-İ ABA (Bak: Âl) ÂLİ BAHT f Talihli, şanslı, bahtlı ÂL-İ BEYT (Bak: Âl) ÂLİC İki hörgüçlü büyük deve Yumuşak nesne * Kırda bir kumlu yer* Alcân dedikleri otu yiyen deve ÂLİCAH (Ali-câh) f Mevkii yüksek Yüce mevkide bulunan ÂLİ-CENAB f İyilik sahibi, yüksek ahlâklı Cömerd Büyük zat ÂLİ-D-DERECAT Derecelerin âlisi, iyi ve şereflisiALİF : Yem torbası ÂLİ-FITRAT Yüksek fıtratta olan ÂLİH Deve kuşunun dişisi * Hafif mizaçlı ÂLİH (C: Alihât) Mabud; tapınılan, ibadet edilen şey ÂLİHE (İlah C) Bâtıl ilâhlar (Bak: İlâhe) ÂLİ-HİMMET Himmeti yüksek Gayreti çok ALÎK Hayvana bir defada verilen yem * Asılan torba ALÎK-ÜD-DEVÂB Yem torbası ALİKA İçine birşey koyacak torba * Yem ÂLİ-KADR Çok takdir edilen Yüksek değer sahibi Kadr ü kıymeti yüksek * Meşhur bir çeşit lale ALÎL Hasta İlletli(Mariz bir asrın, hasta bir unsurun, alil bir uzvun reçetesi; ittiba-ı Kur´andır M) ÂLİM Bilen, bilgili * Çok şey bilen * Çok okumuş, bilgiç * İlim ile uğraşan Hoca(Âlim-i mürşid, koyun olmalı; kuş olmamalı Koyun, kuzusuna süt; kuş, yavrusuna kay verir M) ALÎM Bilen İlmi, ebedi ve ezeli olan Cenab-ı Hak (Kur´an-ı Kerim´de bu isim 126 kerre zikredilir) ALİM Üzüntülü, kederli, ıztırab çeken ÂLİ-MAKAM Makamı yüksek, yeri yüksek ALÎM-ALLAH Allah en iyi ve en çok bilendir (meâlinde) ALİM-ALLAH Allah bilir (meâlinde yemin) ÂLİMAN f (Alim C) Alimler ÂLİMÂNE f Alimlere yakışır surette Bilenlere yakışır şekilde ÂLÎ-MEKAN Makamı, yeri, derecesi yüksek olan ÂLİM-ÜL-GAYB VE-Ş-ŞEHÂDE Görüleni ve görülmeyeni bilen Allah ALÎN Aleni, açık ÂLÎ-ŞAN şan ve şerefi yüksek olan * Meşhur bir cins lâle ÂLÎ-TEBAR f Sülâlesi temiz ve soyu yüce olan ALİVRE Elde edildiği vakit teslim edilmek üzere, bir mahsul üzerine önceden yapılan satış ÂLİYE Yüksek, yüce Şerif ve aziz olan * Necid ve Hicaz ülkesi * (C: Avali) Süngü başı ALİYY Necip, büyük, yüksek, meşhur, namdar, ünlü ÂLİYYE Âlete mensup Âletle alâkalı * (C: Alâyâ) Yemin etmek ALİYY-ÜL A´LA En üstün, birincilerin birincisi En yüksek Pek iyi ÂLÎZ f Alihten $ veya Aliziden fiilinden emirdir İsm-i fâili Alizende Türkçedeki mânası: Zayıf, cılız * Farsçada: Hayvanın ürküp sıçraması, çifte atması, huysuzluk edip sıçramasına denir ALİZARİN Fr Eskiden kök boyası denilen bitkiden çıkarılırken, şimdi kimya usulleriyle hazırlanan boya maddesi ALİZE Fr Tropikal bölge denizlerinde sürekli olarak esen rüzgârın adı ALİZENDE f Çifteli at ALKAM Acı salatalık, hıyar ALKAME Acılık, acı tat Acı hıyar ALKIŞ Tar: Padişahlarla vezirlerin kadirlerini yükseltmek maksadıyla yapılan merasim hakkında kullanılan bir tabir ALKOL Fr Mayalanmış içkilerin damıtılmasıyla elde edilen sıvı madde Sarhoş edici etkisi vardır Alkollü içkiler hem beden sağlığına, hem de ruh sağlığına zararlıdır Dinimizde her türlü alkollü içkinin azı da çoğu da haramdır ALLAF Yulaf satan kimse ALLAH İnsanı, dünyayı, kâinatı, görülen veya görülemiyen bütün varlıkların yaratıcısı Allah ezelidir; yani varlığının başlangıcı yoktur, çünki yaratılmamıştır ve varlığı devamlıdır, sonsuzdur Hiç bir şey yokken o yine vardı Allah´ın ilmi, kudreti ve iradesi ve diğer sıfatları da sonsuzdur O herşeyi ve hepimizi her an bilir ve görür Allah´ı doğru olarak bilmek için ondört sıfatını doğru ve tam anlamıyla bilmek lâzımdır Allah ismi bu sıfatları da kapsar Allah´ın müslümanlarca zikredilen 99 ismi vardır Bu isimler, O´nu doğru olarak bilmemiz, Allah´ı daha iyi anlamamıza yardımcı olur Allah´a Tanrı demek çok yanlıştır Allah isminin mânasını ifade eden başka bir kelime hiç bir dilde yoktur Tanrı sözü müslümanlıktan önceki Türklerin şamanizm denilen batıl dinlerinde güneş ilâhı manasına gelen Tengri sözünün bugünkü dilde aldığı şeklidir(Bütün Esmâ-i Hüsna´nın ifâde ettiği mânalar ile bütün sıfât-ı kemâliyeye Lâfza-i Celâl olan "Allah", bil´iltizam delâlet eder Sair ism-i haslar yalnız müsemmalarına delâlet eder Sıfatlara delâletleri yoktur Çünki: Sıfatlar, müsemmalarına cüz olmadığı gibi aralarında lüzum-u beyyin de yoktur Bu itibarla ne tazammunen ve ne iltizâmen sıfatlara delâletleri yoktur Amma Lâfza-i Celâl bil-mutâbakat Zât-ı Akdese delâlet eder Zât-ı Akdes ile sıfât-ı kemaliyye arasında lüzum-u beyyin olduğundan, sıfatlara da bil-iltizam delâlet der Ve kezâ Uluhiyet ünvanı Sıfât-ı kemâliyyeyi istilzam etmesi ism-i has olan "Allah"ın da o sıfâtı istilzam ettiğini istilzam ediyor Ve kezâ, "Allah" kelimesi de, nefiyden sonra sıfatlar ile beraber düşünülür Binâenaleyh, "Lâ İlâhe İllallah" kelâmı, Esmâ-i Hüsnânın adedince kelâmları tazammun ediyor Bu itibarla, şu Kelime-i Tevhid kelâmı delâlet ettiği sıfatlar itibariyle bir kelâm iken bin kelâm oluyor MN) ALLAHÜ A´LEM Bİ-S-SAVAB Allah daha iyi bilir Allah doğrusunu en iyi bilir ALLAK Sakızcı ALLAK Sözünde durmaz * Hilekâr, kendisine güvenilmesi doğru olmayan ALLÂM En çok bilen, her şeyi hakkı ile bilen (Cenâb-ı Hakka mahsus bir sıfat olup, başka mahluka denemez) ALLÂM-ÜL GUYUB Esma-i Hüsnadandır Bütün gaybları, geçmişi, geleceği, hazırda olmayanı, dünyadakileri, âhirettekileri ve her şeyi bilen Cenab-ı Hak ALLÂME Çok büyük alim Meşhur olmuş büyük mütefekkir Her ilimde ihtisas sahibi ALLÂME-İ KÜLL Bir şeyin ilmine vâkıf olan Bir hususda ihtisas sahibi olan ALLET Kişinin, avreti üstüne aldığı ikinci avret * Üvey ana ALLÜSİNASYON Fr (Bak: Hallüsinasyon) ALMAN Almanyalı, Cermen ALMANAK Fr Kitab biçiminde bir çeşit takvimdir Senenin bölümlerinden başka bayram, yıldönümü gibi muayyen günleri gösterir; ayrıca astronomi, meteoroloji, istatistik bilgiler de verir ALOTROPİ Kimya bakımından bir değişiklik olmadığı halde bir cismin ayrı hususiyetler göstermesi hali Meselâ : Kırmızı ve beyaz fosfor arasında, birleşim farkı yoktur Buna rağmen renklerinin ayrı oluşu bir alotropi halidir ALPAKA Güney Amerika´da yaşayan ve büyüklüğü keçi ile deve arasında olan bir hayvan * Bu hayvanın kılından mamul bir cins ince yünlü kumaş ALS Karıştırmak ALTBİLİNÇ (Bak: Şuuraltı) ALTAYS Düz, berrak, kaypak nesne ALTIN KOZAK Padişahlar tarafından yabancı hükümdarlara gönderilen nâme-i hümayunun konulduğu muhafaza ALTIPATLAR Revolver denilen mükerrer ateşli, altı mermi alan tabanca ALU f Erik, şeftali * Tuğla fırını ALU-BÂLU f Vişne ALU-YU BUHARA Türkistan eriği ALUD (Alude) f Karışmış, karışık, mülevves Bulaşmış ALUDE-DÂMÂN f Eteği bulaşık, iffetsiz kadın ALUDE-GÂN f (Alude C) Suçlular, kabahatliler Bulaşıklar, bulaşmışlar ALUDE-GÎ f Dalmış, garkolmuş Bulaşıklık ALUFE (Ulüf C) Hayvan yemi ALU-GÜRDE f Caneriği ALUK Arzu * Kendi yavrusundan başka yavruyu emzirmek isteyip yine burnuyla koklayıp emzirmeyen deve * Devenin otladığı ot * Süt ALUS f Naz veya kırgınlık sebebiyle göz ucuyla bakmak ALUSÎ f Nazlanarak göz ucu ile bakan kimse ALÜFTE f Muhabbet ve sevgiden deli gibi * Alışık, nâmus perdesi yırtık, iffetsiz kadın Fâhişe ALÜFTE-GÂN f (Alüfte C) Nâmus perdesi yırtık kadınlar Fâhişeler ALÜGDE f Saldırıcı, şiddetle saldıran ALÜVYON Nehirlerin sürükleyerek taşıdığı toprak ALYA Yüksek yer, yükseklik * Gökyüzü ALYAN Uzun, iri yarı kimse ALYE Fakirlik ALYUVAR (Bak: Küreyvât-ı hamra) ALZ (C: Alzât) Sabırsızlık * Hastaya ârız olan titremekAcele |
Osmanlıca Sözlük Lügat A Harfi |
11-04-2012 | #6 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Osmanlıca Sözlük Lügat A HarfiA Harfi AMA´ Dağbaşlarında olan duman A´MA Kör Gözü görmeyen * Manevi körlük, cahillik, bilgisizlik * Yağmur bulutları A´MÂ-İ ELVAN Tıb: Renk körlüğü, renkleri ayırt edememe hastalığı Akromatopsi ÂMÂÇ f Saban demiri * Hedef, nişan tahtası ÂMÂÇ-GÂH f Nişan atılan yer, nişan yeri Hedef mahalli ÂMÂDE f Hazırlanmış, hazır ÂMÂDE-GÎ f Hazırlık, âmâdelik AMAH f Şiş, kabarcık AMÂİM Dağınık cemaat AMÂİM (İmâme C) Sarıklar, imâmeler AMÂİR (Amâyir) (İmâret C) İmâretler Mâmur etmeler * Sâlih fakirlerin veya kendisini idare edemiyen veya çalışamıyan talebe-i ulumun, fukarâ-i sâlihînin iâşesinin te´min edilmeleri AMÂİR-İ HAYRİYYE Hayır ve hayrat müesseseleri AMAK (Maak ve Mauk C) Göz pınarları A´MAK (Umk C) Derinlikler A´MAK-I HAFA Gizlilik derinlikleri A´MAK-I ZEMİN Zeminin derinlikleri AMAKA Derinlik * Iraklık A´MAL (Amel C) Ameller İşler Yapılan hayırlar A´MÂL-İ BEŞERİYE İnsanların amelleri, iş ve hareketleri A´MÂL-İ ERBAA Mat: Dört işlem (Toplama, çıkarma, çarpma, bölme) A´MÂL-İ HASENE Güzel amel Sevablı ve hayırlı ameller (Bak: Amel-i sâlih) A´MÂL-İ SÂLİHA Allah´ın rızasına uygun, iyi ve hayırlı işler( $) Kur´an: Sâlihatı mutlak, mübhem bırakıyor Çünki ahlâk ve faziletler, hüsn ve hayr çoğu nisbîdirler Nev´den nev´e geçtikçe değişir Sınıftan sınıfa nâzil oldukça ayrılır Mahalden mahale tebdil-i mekân ettikçe başkalaşır Cihet muhtelif olsa, muhtelif olur Fertten cemaate, şahıstan millete çıktıkça mahiyeti değişirMeselâ: Cesaret, sehavet; erkekte: gayret, hamiyet, muavenete sebeptirKarıda: Nüşuze, vekahete, zevc hakkına tecavüze sebep olabilir Meselâ: Zaifin kaviye karşı izzet-i nefsi, kavide tekebbür olur Kavinin zaife karşı tevazuu zaifte tezellül olur Meselâ: Bir ulü-l emir, makamındaki ciddiyeti vekar; mahviyeti zillettir Hânesinde ciddiyeti kibir; mahviyeti tevazudurMeselâ: Tertib-i mukaddematta tefviz, tembelliktir Terettüb-ü neticede, tevekküldür Semere-i sa´yine, kısmetine rıza kanaattır Meyl-i sa´yi kuvvetlendirir Mevcuda iktifa dun-himmetliktirMeselâ: Ferd mütekellim-i vahde olsa müsamahası, fedakârlığı, amel-i sâlihtir Mütekellim-i maal-gayr olsa, hıyanet olurMeselâ: Bir şahıs, kendi namına hazm-ı nefs eder, tefahur edemez Millet nâmına tefâhur eder, hazm-ı nefs edemez Herbirinde birer misâl gördün, istinbat etMadem ki, Kur´an bütün tabakata bütün a´sarda, kâffe-i ahvâlde şâmil bir hitab-ı ezelîdir Hem nisbî hüsn, hayr çoktur Sâlihattaki ıtlakı, beliğane bir icaz-ı mutnebdir Beyanda sükutu, geniş bir sözdür Sünuhat) A´MÂL-İ UHREVİYE Ahirete ait iş, hareket ve ibadetler(Bu dünya, dâr-ül-hikmettir, dâr-ül-hizmettir; dâr-ül-ücret ve mükâfat değil Buradaki a´mâl ve hizmetlerin ücretleri Berzahta ve Ahirettedir Buradaki a´mâl, Berzahta ve Ahirette meyve verir Madem hakikat budur, a´mâl-i uhreviyyeye ait neticeleri dünyada istememek gerektir Verilse de, memnunane değil, mahzunâne kabul etmek lâzımdır Çünki: Cennet´in meyveleri gibi, kopardıkça yerine aynı gelmek sırrıyla, bâki hükmünde olan amel-i uhrevi meyvesini, bu dünyada fâni bir surette yemek, kâr-ı akıl değildir Bâki bir lâmbayı bir dakika yaşayacak ve sönecek bir lâmba ile mübadele etmek gibidir M) ÂMÂL (Emel C) Emeller Arzular Gayeler Dilekler İstekler ÂMÂL-İ MA´SUMÂNE Masumcasına emeller, arzular ÂMÂL-İ SERMEDÎ Sermediyete âit arzu ve emeller Cennete, ebediyyete dâir dilek ve temenniler ÂMÂL-İ UHREVİYE Ahirete ait emeller, ümitler ve istekler AMALİKA Çok eskiden Sina yarımadasında yaşadıkları sanılan ve gariplikleriyle şöhrete erişen bir kavim A´MAM (Amm C) Amcalar AMAME Sarık Ammâme Başa sarılan ve sünnet-i seniyye olan kisve (Bak: İmâme) AMAN (Emân) Emniyet İmdat Yardım dileği Afv, ricâ, niyâz * Sabırsızlıkla hiddet ve infiâl ifâdesi * Tenbih, sakındırma AMAN-NAME f Bir şahsa iltimas yapması için, başka bir kimseye hitaben yazılan pusula, yazı A´MAR (Ömr C) Ömürler, yaşayışlar * Mes´ut hayat Hoşa gidecek garib ve tuhaf şeyler * Sinler, yaşlar AMARE (C: İmâr) Fes gibi başa giyilen nesne AMAR(E) f Hesap * Araştırma * Tıb: Karında su toplanma hastalığı AMARE-GİR f Hesap işleriyle uğraşan kişi Muhasebeci AMARİYYE Deveye konulan mıhfe AMAS şiddetli harp * Zahmet, meşakkat AMAS f İnsan vücudunda meydana gelen sis ve kabarcık AMASE şiddet * Zulmet AMATÖR Fr Bir işi para kazanma maksadıyla değil de, zevk için yapan kimse AMAY f Süsleyen, dolduran mânasına gelir ve kelimelere eklenerek kullanılır AMAZON Milattan önce yaşamış İskitlerin kadın askerlerine verilen isim Göğüslerini dağlatarak küçükten harbe alıştırılan bu İskit kadınlarının şiddetli muharebeler yaptıkları yazılıdır * Güney Amerika´da büyük bir nehir adı(Evet nasıl ki tarihlerde eski zamanlarda "Amazonlar" nâmında gayet silâhşör kadınlardan mürekkeb bir tâife-i askeriye olarak harika harpler yaptıkları naklediliyor Aynen öyle de bu zamanda zındıka dalâleti İslâmiyete karşı muharebesinde nefs-i emmarenin plâniyle şeytan kumandasına verilen fırkalardan en dehşetlisi, yarım çıplak hanımlardır ki; açık bacağı ile dehşetli bıçaklarla ehl-i imâna taarruz edip saldırıyorlar Nikâh yolunu kapamağa, fuhuşhane yolunu genişlettirmeğe çalışarak çokların nefislerini birden esir edip kalb ve ruhlarını kebâir ile yaralıyorlar Belki o kalblerden bir kısmını öldürüyorlar GR) AMBALAJ Fr Eşyayı taşınabilir bir hale koymak için sarma veya sandığa yerleştirme işi AMBARGO Bir para veya malın kullanılması veya başka bir yere götürülmesi ya da bir geminin bulunduğu limandan ayrılması yasağı AMD Niyet, kasıt, istek, arzu * Direk koymak AMDEN Kasten, bile bile İsteyerek AME f Divit, yazı hokkası AME Tereddüt * Tenbellik AMED Sütunlar * Birşeye devam üzere olma * Mülâzemet etme ÂMED f (Mâzi fiili olup mastar gibi kullanılır) Gelmek, geliş, vürud eyleme ÂMED Ü REFT Geliş-gidiş ÂMEDE Gelmiş Vürud eylemiş ÂMEDE-GÛ f Hazırcevap Düşünmeden hemen güzel söz söyleyen kimse ÂMEDÎ f Geliş ÂMEDİYE f Gümrük vergisi ÂMED Ü ŞÜD Varıp gelme Gidiş geliş; geldi gitti AMEH Basiretsizlik Tahayyür, tereddüt Doğru ciheti bilmemek AMEL İş Çalışma Bir emri veya vazifeyi yerine getirme * Kâr, iş işleme * Dini bir emri yerine getirme, tatbik etme İtaat İbâdet AMEL-İ KALİL Amel-i kesirden az olan hareket Bir rek´atta bir uzuvla yapılan ve namazdan sayılmayan bir hareket veya ardı ardına yapılan üçten az hareket AMEL-İ KESİR Namaz içinde ve namazdan sayılmayan ve bir uzuvla ardı ardına yapılan üç hareket veya iki uzuvla yapılan bir hareket; bu hareket namazı bozar AMEL-İ SÂLİH Allah rızâsına uyan hayırlı amel Günahlardan uzak olan iş, fiil Maddi veya mânevi hukuk-u ibâdı ifâ etmek(Bugünlerde Kur´an-ı Hakîm´in nazarında, İmandan sonra en ziyade esas tutulan takvâ ve amel-i sâlih esaslarını düşündüm Takvâ, menhiyyattan ve günahlardan ictinab etmek ve amel-i sâlih, emir dâiresinde hareket ve hayrat kazanmaktır Her zaman def-i şer, celb-i nef´a râcih olmakla beraber, bu tahribat ve sefahet ve cazibedâr hevesat zamanında bu takvâ olan, def-i mefasid ve terk-i kebâir üss-ül esas olup, büyük bir rüchaniyyet kesbetmiş Bu zamanda tahribat ve menfi cereyan dehşetlendiği için, takvâ, bu tahribata karşı en büyük esastır Farzlarını yapan, kebireleri işlemiyen kurtulur Böyle kebâir-i azime içinde amel-i sâlihin ihlasla muvaffakiyyeti pek azdır Hem az bir amel-i sâlih bu ağır şerait içinde çok hükmündedir Hem takvâ içinde bir nevi amel-i sâlih var Çünkü, bir haramın terki vacibdir Bir vacibi işlemek, çok sünnetlere mukabil sevabı varTakva; böyle zamanlarda, binler günahın tehacümünde bir tek ictinab, az bir amelle, yüzler günah terkinde, yüzer vacib işlenmiş oluyor Bu ehemmiyetli nokta; niyetiyle, takvâ namıyla ve günahtan kaçınmak kasdıyla menfî ibâdetten gelen ehemmiyetli a´mâl-i sâlihadır K) AMEL-İ TÂLİH Yaramaz iş, makbul olmayan amel AMEL-İ UHREVÎ Âhirete ait amel (Ey nefis! Az bir ömürde hadsiz bir amel-i uhrevi istersen ve herbir dakika-i ömrünü bir ömür kadar faideli görmek istersen ve âdetini ibadete ve gafletini huzura kalbetmeyi seversen, Sünnet-i Seniyyeye ittiba et Çünki: Bir muamele-i şer´iyyeye tatbik-i amel ettiğin vakit, bir nevi huzur veriyor Bir nevi ibadet oluyor Uhrevi çok meyveler veriyor Meselâ: Bir şey´i satın aldın İcab ve kabul-ü şer´iyyeyi tatbik ettiğin dakikada, o âdi alışverişin bir ibadet hükmünü alır O tahattur-u hükm-ü şer´i, bir tasavvur-u vahiy verir O dahi,şarii düşünmekle bir teveccüh-ü ilâhi verir O dahi, bir huzur verir Demek Sünnet-i Seniyyeye tatbik-i amel etmekle bu fâni ömür, bâki meyveler verecek bir hayat-ı ebediyyeye medar olacak olan faideler elde edilir S) AMELE (Âmil C) Âmiller Amel edenler * Irgat, işçi AMELEHU "Tarafından yapıldı" mânâsına gelir ve bir sanat eserinde san´atkârın imzasından önce yazılır AMELEN Bilfiil, işleyerek, fiilen, çalışarak AMELÎ (Ameliyye) Amele mensup ve müteallik olan Fiil olarak İşlemek suretiyle Pratik Tecrübeli AMELİYYAT Ameller işler * Bir bilginin iş olarak tatbiki * Tıb: Operatörlük Cerrahlık AMELLES Kuvvetli adam * Kurt * Yavuz, çirkin at AMELLET Sağlam, muhkem, katı nesne AMELMANDE f İş yapmaz hâle gelmiş olan Muattal Battal Çok yaşlı Sakat veya hasta olup çalışamaz hâle gelmiş olan AMELNÜVİS f Kasların çalışmasındaki değişiklikleri işaretleyen âlet AMEN Bir yerde mukim olmak, ikamet etmek ÂMEN Çok veya en emin ve güvenilir ÂMENNA İnandık, öylece kabul ederiz, ona diyecek yok (meâlindedir) ÂMENTÜ "İmân ettim" demek olup Ehl-i Sünnet Mezhebi olan mü´minlerin iman esaslarını kısaca toplayan ifâdenin has ismidir AMER (Amr, ömr, imâret) Muammer eylemek Çok zaman yaşayıp kalmak Muammer olmak A´MER Yaşlı kişi İhtiyar AMEŞ Gözü zayıf olan, gözü yaşlanıp durmadan akan A´MEŞ Gözünün yaşı durmayıp akan * Tomlaç gözlü AMEYSEL Arslan * Şişman, büyük deve * Kaftanını yere sürüyerek gezen tembel kimse * Uzun kuyruklu geyik * Enli nesne * Kerim, şerif nesne AMİ Senevî, yıllık * Avamca İleri gelenden olmayan Câhil Havassa âit olmayan Avama âit ve müteallik ÂMİD Diyarbakır´ın önceki adı AMİD Çok hasta * Aşk hastası * Başlıca nokta * Önder, şef, komutan Rehber * Haraç alan kimse A´MİDE (Amud C) Direkler Temeller Sütunlar * Mc: Büyük kimseler Büyükler AMİG(E) f Karışık * Hakikat * Mc: Çiftleşme AMİH Şaşkın, şaşırmış, şaşakalmış AMİHTE f Karışmış, karışık AMİHTE-GÎ f Karışmış olma AMİJE f Şair * Karışmış, karışık AMİK Hicaz vilâyetinde ulu bir ağaç AMİK(A) Dibi çok aşağıda, derin * Mc: İnceden inceye pek ziyade araştırma ve düşünceden sonra anlaşılabilen derin ve ince mes´ele AMİL Arzusu, isteği olan ÂMİL Yapan İşleyen *Sebep * Vergi tahsiline memur kimse * Mütevelli * Vâli *Gr: İraba te´sir eden yüz şeyden altmışı (Yalnız ismi mecrur yapanlar yirmi adettir) ÂMİLE (C: Avâmil) (Amel den) Bacak, ayak ÂMİLETÂN İki ayak, çift bacak AMÎM Herkese mahsus Umuma âit * (C: Umem) Tam, tamam AMÎM-ÜL İHSAN Bağışı, bahşişi, ihsanı bol ve umumi olan AMİN Yâ Rabbi! Öyle olsun, kabul eyle! (meâlinde olup, duânın sonunda söylenir) İncil´de iki yerde geçer Tevrat´ta da geçer İbranice ve Süryanicede de vardır Hakikat, çok doğru, tamam mânâsındadır AMİN Kim Hususiyetleri ve yapıları bakımından amonyaka benzeyen kimyevi maddelerin cins adı AMİN İlerlemeyen Yerinde sâbit ikamet eden ÂMİN (Emn den) Gönlü müsterih, kalbinde korku bulunmayan * Emniyet ver AMİN ALAYI Eskiden çocukların ilk okula başladığı gün yapılan merasim ÂMİNE Emin olan Kalbinde korku olmayan kadın * Peygamberimiz Hazret-i Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâmın öz annesinin adı Yirmi sene yaşamıştır Hazret-i İbrahim Aleyhisselâmın dini üzere idi (R Aleyha) AMİNEN Emniyet ve huzur içinde, selâmetle, emin olarak Sağlam olarak AMİN-HAN (C: Aminhânân) f Amin diyen AMİR Şen, mamur AMİR Mâmur eden, harâbelikten kurtaran, şenlendiren * İmâr olunmuş * Devlete âit, mirî ÂMİR(E) Büyük me´mur Emreden, iş gösteren * Huk: Bir kimseyi öldürmek veya bir uzvunu kesmek ve sakatlamak tehdidiyle bir filli yapmaya veya yapmamaya zorlayan ve bu tehdidi yapmaya muktedir olan kimse (Bak: İhcâc) ÂMİR-İ MUTLAK Kayıtsız şartsız herşeye hâkim olan ÂMİR-İ MÜSTAKİL Hiç kimseye bağlı olmayan ve istiklâl sahibi olan âmir, kumandan ÂMİR-İ VİCDANÎ Vicdana emreden, vicdanı çalıştıran AMİRAL Emir-ül bahr, Emir-ül-mâ Bahriye kumandanı, kaptan Deniz generali ÂMİRANE f Emredercesine Amir imiş gibi * Emreden büyük kimseye yakışır şekilde ÂMİRİYYET Kumandanlık hâli * Amir, emredici olmak(Evet, bu kâinata geniş bir dikkat ile bakan; kâinatı gayet haşmetli ve gayet faaliyetli bir memleket, belki idâresi gayet hikmetli ve hâkimiyeti gayet kuvvetli bir şehir hükmünde görür, her şeyi ve her nev´i birer vazife ile musahharâne meşgul bulur $ âyetinin askerlik mânasını ihsas eden temsiline göre: Zerrât ordusundan ve nebatât fırkalarından ve hayvanât taburlarından, tâ yıldızlar ordusuna kadar olan Cünud-u Rabbaniyeden, o küçücük memurlarda ve bu pek büyük askerlerde hâkimâne tekvini emirlerin, âmirane hükümlerin, şâhâne kanunların cereyanları, bedâhetle bir Hâkimiyet-i Mutlakanın ve bir âmiriyet-i külliyenin vücuduna delâlet ederler ş) ÂMİRZİŞ f Allah´ın afvetmesi, bağışlaması * Bağışlama, afvetme ÂMİRZ-KÂR f Bağışlayan, affeden Allah * Affeden, bağışlayan AMİS Sirkeyle ıslanmış çiğ et AMİT Yünü, üstüne yumak edip sarmak AMİT (C: Amâmit) Zarif, çeri, değerli kimse ÂMİYANE f Âdice Bayağıca Cahillere yakışır surette ÂMİYY Avama ait, avamca ÂMİZ(E) f Karışık, karışmış (Âmihten) $ mastarından imtizaç etmek, karıştırmak mânasındadır ÂMİZE-MU(Y) f Saçı sakalı kırlaşmış olan adam Kır sakallı kimse ÂMİZE-MUYÎ f Kır saçlı ve kır sakallı kimse ÂMİZ-GÂR f Uygun, münâsib, yaraşır ÂMİZİŞ f Uysallık, imtizaç, uyuşma AMM Amca Babanın kardeşi * Çok cemaat ÂMM Herkese âit Umuma âit Hususi ve bazılara mahsus olmayan Umumi ÂMM LÂFIZLAR Aynı cinsin birçok fertlerine birden delâlet eden lâfızdır "Kavil, cemaat, nisa" lâfızları gibi AMMA (Bak: Emmâ) AMMAL Yapıcılar * Devleti idare eden adamlar AMMAN Şam diyârında Belka şehrinin adı AMMAR Bayındırlaştıran, imar eden AMMAT (Amm C) Amcalar ÂMME Tülbent sargı * Su içinde üstüne binip yüzülen şişirilmiş tulum * Umumi Herkese ait AMME Hala, babanın kız kardeşi ÂMME Baş yarığı, insanın beynine kadar ulaşan baştaki yara AMME $ den müteşekkil suâl cümlesi Neden, nelerden, neyi meâlindedir AMME NEVALÜHÜ "Cenâb-ı Hakkın lütuf ve ihsanı herkese veya herşeye şâmildir" meâlinde AMMERED Her şeyin uzunu * Yaramaz huylu * Belâ ve meşakkat AMMETEN Umumi olarak, herkese ait olarak, genel tarzda AMMURİYYE Ankara şehri Türkiye´nin başkenti AMMUS Güçlü ve kuvvetli kişi AMNEZİ Psk Hafıza kaybı, erken bunama, ihtiyarlık bunaması, histeri, beynin zedelenmesi gibi hâllerde meydana gelir Hafıza kaybı kısmî veya umumi (genel) olabilir Hasta, belli bir olaydan öncekini (retrofrat), yahut sonrakini (anterofrat) hiç hatırlamaz, yahut tamamen hafızasını kaybeder AMORTİSÖR Fr Otomobillerde veya diğer makinelerde sarsıntı, gürültü gibi şeyleri hafifletmeğe yarayan tertibat AMPER Fr Elektrik akımında şiddet birimi AMPERMETRE Fr Elektrik akımının şiddetini ölçmeye yarayan âlet AMPİRİZM Fls (Deneyci felsefe) Her çeşit bilginin kaynağının duyu organlarının kullanılması sonucu kazanılan tecrübe olduğunu, duyu organlarının kullanılmadan hiçbir bilginin akılda yer alamıyacağını savunan felsefe Akılcı felsefe gibi bu felsefenin de aşırı iddiasının yanlışlığını, tenkitçi felsefe ve psikoloji göstermiştir Bilgi için ne sadece tecrübe, ne de düşünme gücü (akıl) yeterlidir AMPUL Fr İçinde elektrik akımı yardımıyla ışık vermeye yarayan bir iletken bulunan, havası boşaltılmış olan cam şişe * İçinde sıvı ilâç bulunan, ağzı kızdırılarak kapatılmış küçük şişe AMR Eski fetva metinlerinde erkeği temsil etmek için kullanılan umumi isimlerden birisi (Bak: Zeyd-Amer) AMR İBN-ÜL-AS (RA) Sahabe olup kumandanlıklarda ve valilikte bulunmuştur Çok zeki ve belâgatlı bir zât olduğu söylenir Vefatı (Hi: 43) tür AMRUS (C: Amâris) Kuzu * Çok yürütmek istediklerinde yürümeyen davar AMRUT (C: Amârit) Hırsız AMS Eskiyip mahvolmak * Bilirken bilmezlikten gelme AMŞUŞ Üzerinden üzümü alınmış üzüm salkımı AMUC Eğri giden ok AMUCAZADE f Amca oğlu AMUD Dik, dikine Sütun, direk AMUD-ÜL FECR Sabah yeri ağarıp uzama AMUD-U NURANÎ Nurdan sütun, nurlu sütun AMUDE f Dizi, dizilmiş AMUDEN Dik olarak, dikine Dik surette AMUDÎ Yukarıdan aşağıya dikey olarak Direk gibi yukarıdan aşağıya düz ve şakulünde olarak AMUG f Uzun boylu adam * Ciddiyet, vakar AMUHTE f Öğrenmiş AMUHTE-GÂH f Muallimler, öğretmenler AMÛMET Amcalık AMÛR İki diş arasında olan et AMUR (C: Âmar) Bekâ mânâsına Ömür Her kişinin hayât müddeti AMUS Karanlık AMUT Bir kimsenin peşinden ayıbını söylemek AMÛT f Yalçın kayalarda ve yüksek yerlerde yapılmış olan kuş yuvası AMUZ f Öğretmek mastarının emir kökü AMUZKÂRÎ (Amuzgârî) Öğretmenlik, öğreticilik, muallimlik AMUZENDE f Talebe, öğrenci * Muallim, öğretmen Öğreten AMUZİŞ f Öğrenme * Öğretme, tedrisat AMUZKÂR (Amuzgâr) f Muallim Öğretici AMÜRG f Fayda, menfaat, kâr * Kader, kıymet * Zahire, meyve * Esas, hülâsa, özet * Bir mikdar AMÜRZ f Afveden, bağışlayıcı AMÜRZENDE f Bağışlayan, afveden AMÜRZGÂR f Affeden, bağışlayan Günahları bağışlayan Allah AMÜRZİŞ f Bağışlayış, afvediş AMY (Müe) Kör, a´ma AMYANT Kolayca bükülebilen, ateşe dayanıklı liflerden yapılmış bir çeşit asbest AN En kısa bir zaman Lahza Dem Cüz´i bir zaman AN-I SEYYALE Gelip geçici az bir an(Vacib-ül Vücud´a intisabını bilen veya intisabı bilinen herbir mevcud, sırr-ı vahdetle, Vâcib-ül Vücud´a mensub bütün mevcudatla münasebetdar olur Demek her bir şey, o intisab noktasında hadsiz envar-ı vücuda mazhar olabilir Firaklar, zevaller, o noktada yoktur Bir ân-ı seyyâle yaşamak, hadsiz envâr-ı vücuda medardır Eğer o intisab olmazsa ve bilinmezse, hadsiz firaklara ve zevallere ve ademlere mazhar olur Çünki o hâlde alâkadar olabileceği herbir mevcuda karşı bir firakı ve bir iftirakı ve bir zevâli vardır Demek kendi şahsi vücuduna, hadsiz ademler ve firaklar yüklenir Bir milyon sene vücudda kalsa da, intisabsız - evvelki noktasındaki o intisabdaki - bir an yaşamak kadar olamaz Onun için ehl-i hakikat demişler ki: "Bir ân-ı seyyâle vücud-u münevver, milyon sene bir vücud-u ebtere müreccahtır" Yani: "Vücud-u Vâcibe nisbet ile bir an vücud, nisbetsiz milyon sene bir vücuda müreccahtır" Hem bu sır içindir ki, ehl-i tahkik demişler: "Envâr-ı vücud, Vâcib-ül Vücudu tanımakladır" Yâni: "O hâlde kâinat, envar-ı vücud içinde olarak melâike ve ruhaniyat ve zişuurlar ile dolu görünür Eğer onsuz olsa; adem zulümatları, firak ve zeval elemleri herbir mevcudu ihata eder Dünya, o adamın nazarında, boş ve hâli bir vahşetgâh suretinde görünür" M) AN-I VÂHİD Aniden, birdenbire, bir an ÂN f Uzağı gösteren işâret ismi Şu Bu O * Güzellik câzibesi Melâhat Güzellik * Cemi edâtı Kelimenin sonuna getirilerek cemi´ yapılır Meselâ: Âlimân: Âlimler Anân: Onlar Merdân: Adamlar İnsanlar Zenân: KadınlarKelimenin sonuna getirilerek sıfat edatı yapılır: Ters: Korku Tersân: KorkakKelimeyi zarf yapar Güyân: Söyliyerek AN Arabçada harf-i cerrdir Ekseri ismin, kelimenin başına getirilir Türkçe karşılığı "den, dan" diyebiliriz Bedel için olur Meselâ: $Ona bedel ben geldim, cümlesinde olduğu gibi Tâlil için olur Bu´d yerinde kullanılır Zarfiyyet için, mücâveze için ve harf-i cerr olan "min" mânasına, "bâ" mânasına, istiâne için, zâid olur (Te´kid için) Temim kabilesinin an´anesine göre, hemzeyi, ayn harfine benzeterek "En: "yerinde (An: ile telâffuz edilir Cânib (taraf, cihet, yan) mânasına da gelebilir AN-İL İMAN İmandan AN-KARİBİN Yakın vakitlerde AN-KASDİN Kasd ve niyet üzere, mahsusen AN-KÜM İkinizden AN-SAMİM-İL KALB Derûn ve kalbden, riyâdan âri ve hâli olarak Kalbin samimiyyeti ile ÂN (Ani C) Gece yarısı vakitleri ÂNÂ-ÜL-LEYL Gece yarıları, gecenin geç vakitleri A´N (İnv C) Nahiyeler, taraflar * Cemaatler AN´ Zahmet, meşakkat, güçlük, zorluk A´NÂB (İneb C) Üzümler Yaş üzümler ANÂBİL Kaba nesne ANÂDİL (Andelib C) Bülbüller ÂNÂF (Enf C) Burunlar ANÂFET Kabalık, sertlik ANAFOR Denizde akıntının yanında veya altında, onun ters istikametinde olarak akan su Akıntı mukabili ANÂK (C: Ânuk) Dişi keçi yavrusu * Zahmet, meşakkat * Karakulak dedikleri hayvan ANAK En zarif, en yakışıklı, en güzel* Çok ferah, çok sürurlu A´NAK (E´nak) Boynu uzun A´NÂK (Unk C) Boyunlar, gerdanlar ANAKAT Muvaffakiyetsizlik Ümidi boşa çıkma ANÂKİB (Ankebut C) Örümcekler ANALJEZİ yunTıb: Acı hissinin kaybı ANALOJİ Mant Benzetme yoluyla sonuç çıkarma Bilinmeyen bir durum, bir hadise, bir münasebet ve bir varlık hakkında hüküm vermek için bilinen bir benzeri hakkındaki bilgilerden faydalanılarak muhakeme yürütülmesidir Bu tarz düşünce çok defa düşüneni yanlış sonuca götürür Muhtemel olanın muhakkak zannedilmesine sebep olur Hataya düşmemek için dikkatli olmak gerekir ANAMALCILIK (Bak: Kapitalizm) A´NAN Ufuklar * Ağacın ucu ÂNÂN f (An C) Onlar ANÂN Bulutlar * Gökyüzü, semâ AN´ANÂT (An´ane C) Rivayetler * Gelenekler, an´aneler, âdetler, örfler ANANE Bir tek bulut AN´ANE Âdet, örf * Ağızdan nakledilen söz, haber * Ist: Bir haberin veya bir hadis-i şerifin "an filân, an filan" diye râvileri bildirilmek suretiyle olan nakil * Silsile * Müezzin ezân okurken "teganni" ederse; ona da "An´ane" denir (Bak: şeâir)(Ehl-i imana hücum eden ehl-i dalâlet - bu asır cemaat zamanı olduğu cihetiyle - cemiyet ve komitecilik mayesiyle bir şahs-ı mânevî ve ruh-u habis olmuş Müslüman âlemindeki vicdan-ı umumî ve kalb-i küllîyi bozuyor Ve avamın taklidi olan itikadlarını himaye eden İslâmi perde-i ulviyeyi yırtıyor; ve hayat-ı imaniyeyi yaşatan, an´ane ile gelen hissiyat-ı mütevariseyi yandırıyor RN) AN´ANELİ SENED Hadis nakledenlerin veya bir haberi söyleyenlerin bu haberi kimden kime söylendiğini belli eden "An filan, an filan" diyerek şahısların isimleriyle beraber rivâyet ve nakledilen kuvvetli ve şüphe götürmeyen sened (Suâl : An´aneli senedin fâidesi nedir ki; lüzumsuz yerde, malum bir vâkıada "an filân, an filân, an filân" derler Elcevab: Fâideleri çoktur Ezcümle bir fâidesi şudur ki: An´ane ile gösteriliyor ki, an´anede dâhil olan mevsuk ve hüccetli ve sâdık ehl-i hadisin, bir nevi icmâını irae eder ve o senette dâhil olan ehl-i tahkikın, bir nevi ittifakını gösterir Güya o senette, o an´anede dâhil olan herbir imam, herbir allâme; o hadisin hükmünü imza ediyor, sıhhatine dâir mührünü basıyor M) AN´ANEVÎ An´ane ile alâkalı AN´ANEVİYE An´aneciler * An´aneden gelen ANARŞİ yun Başıboşluk Din ve nizam tanımamak Din ve nizam düşmanlığı Birden başıboş kalmak Başta hükümet olmamak Hükümetinin otoritesi kalmamış olan bir milletin durumu (Bak: Ye´cüc ve me´cüc)(Bir Müslüman mümkün değil, başka bir dine girip, ya Hiristiyan ve Yahudi, hususan bolşevik gibi olmak Çünkü; bir İsevi Müslüman olsa, İsâ aleyhisselâmı daha ziyade sever Bir Musevi Müslüman olsa, Musa aleyhisselâmı daha ziyade sever Fakat bir Müslüman Muhammed Aleyhissalâtü Vesselam´ın zincirinden çıksa, dinini bıraksa, daha hiçbir dine giremez, anarşist olur; ruhunda kemalâta medar hiçbir hâlet kalmaz Vicdanı tefessüh eder, hayat-ı içtimaiyyeye bir zehir olur RN)(Hakiki bir Müslüman, samimi bir mü´min hiçbir zaman anarşiye ve bozgunculuğa tarafdar olmaz Dinin şiddetle menettiği şey, fitne ve anarşidir Çünki, anarşi hiçbir hak tanımaz İnsanlık seciyelerini ve medeniyet eserlerini canavar hayvanlar seciyesine çevirir ki, bunun âhir zamanda "Ye´cüc ve Me´cüc" komitesi olduğuna Kur´an-ı Hakim işaret buyurmaktadır Tr)(Hem her bir şehir kendi ahalisine geniş bir hânedir Eğer iman-ı ahiret o büyük aile efradında hükmetmezse, güzel ahlakın esasları olan ihlâs, samimiyet, fazilet, hamiyet, fedakârlık, Rıza-yı İlâhi, sevab-ı uhrevi yerine garaz, menfaat, sahtekârlık, hodgâmlık, tasannu, riyâ, rüşvet, aldatmak gibi haller meydan alır Zâhiri asayiş ve insaniyet altında anarşistlik ve vahşet manaları hükmeder; o hayat-ı şehriyye zehirlenir Çocuklar haylazlığa, gençler sarhoşluğa, kaviler zulme, ihtiyarlar ağlamaya başlarlar Ş) ANARŞİST Anarşi taraftarı Anarşi ve karışıklık çıkaran ANARŞİZM Anarşiyi istiyen tahribci bir nazariye Anarşistlik İnsanın insan tarafından idaresi esasına dayanan her türlü devlet, hukuk düzenlerinin adaletsiz, haksız ve zulüm olduğunu iddia eden ve devletsiz, kanunsuz, her insanın kendi başına buyruk yaşıyacağı bir düzensizlik istiyenlerin görüşü ANÂSIR (Unsur C) Unsurlar Bir şeyin meydana gelmesine sebeb olan temel esaslar Elementler ANÂSIR-I ERBAA Dört unsur: Toprak, hava, su, nur (veya ateş) ANÂSIR-I HİSABİYYE Mat : Bir hesabı yapmak için gerekli olan mâlûmatlar ANÂSIR-I KÜLLİYE Külli ve dünyanın her tarafından yayılmış bulunan unsurlar AN-ASL Aslında, hakikatında, aslından ANAT (An C) Anlar, zamanlar ANATOMİ Canlıların yapısını ve bu yapıyı meydana getiren uzuvları inceleyen ilim dalı Tıbtaki önemi çok büyüktür ANAYASA (Bak: Teşkilât-ı esâsiye) ANAZ Bir büyük kuşun adı AN-BE-AN Gittikçe, yavaş yavaş, zaman ilerledikçe ANBER Güzel koku Adabalığı ve kaşalot denilen büyük balıkların barsaklarında teşekkül eden güzel kokulu madde * Derisinden kalkan yapılan bir balık ANBERA İğde yemişi ANBER-BAR f Güzel kokulu Anber kokulu ANBER-EFŞAN f Anber saçan ANBERÎ(N) Güzel kokulu Anber kokulu ANBER-NİSAR f Güzel koku yayan Anber kokulu ANBER-SİRİŞT f Anber gibi güzel kokulu ANBER-TER f Güzellerin zülüfleri ve benleri * Mc: Geceleyin ANBES (C: Anâbis) Arslan ANCA f Orası, ora, orada ANCEC (C: Anâcic) Büyük nesne * Fesliğen adı verilen çiçek ANCEHANİYE Kibir, azamet ANCEHİYYE Bilmezlik Büyüklük Ululuk AN-CEHLİN Bilmezlikle, bilmeyerek ANCERE Dudak uzatmak ANDED Ayrılık, firak ANDEL(E) Yaşı büyük deve * Uzun, tavil * Avazla çağırmak ANDELİB Bülbül Seher kuşu * Mc: Hz Resul-u Ekrem´in (ASM) bir ismi ANDELİBÂN f Andelibler, bülbüller ANDEM Tıb: Kanı durdurmak için kullanılan bir çeşit reçine ANDEZİT Yanardağ lâvlarının soğumuş kalıntısı ÂNE f Kelime sonuna getirilerek zarfiyet ifâdesi için kullanılan nisbet edatıdır Meselâ: Mütefekkirâne (: Mütefekkire yakışır halde) kelimesinde olduğu gibi ÂNE Bir aşiretin bütünlüğü veya işleri veya şerefi * Dişi ve yabani eşek * Yabani eşek sürüsü * Cedi (keçi) burcundan bir kısım yıldızlar * Kasık kılı * Apış arası, kasık A´NEB Büyük burunlu adam, burnu iri olan adam ANEBAN Erkek geyik ANED Cânib ve nâhiyeler ANEDE Çok inatçılar Muannidler ANEF Kabalık (inceliğin zıddıdır) ANEM Bir ağaç cinsi ki, kızıl yumuşak budakları olur ANEN Arız olmak ANEN FE ANEN Zamanla, gittikçe, devamlı ANESE Ünsiyet etmek Karşılıklı görüşmek, arkadaş olmak, yakınlık göstermek (Vahşetin zıddı) ANESTEZİ yunTıb: Bütün vücutta veya vücudun bir kısmında hislerin az veya çok miktarda kaybı ANEŞNEŞ Uzun boylu ANET Cimâdan âciz olmak * Ağaçtan yaptıkları deve ağılıANET : $ (C:Anât) Fâsık * Diz kılı * Yaban eşeği sürüsü * Fırat ırmağı kenarında bir köyün adı ANET Günah Zinâ * Helâk * Fesâd * Meşakkat * Kalb darlığı * Hata Galat * Tıb: Kırılan bir kemiğin sarıldıktan sonra tekrar kırılması ANEZE Ucu demirli uzun ağaç, (ki asâdan uzun, süngüden kısa olur) ANFE Dudak altında biten kıllar ANGÂH (Angeh) f O vakit Ondan sonra ANGARYA yun Ücretsiz olan iş Meccanen görülen iş Baştan savma görülen iş (Bak: Suhre) ANGLİKAN İngiliz kilisesine bağlı kimse(Anglikan Kilisesine Cevap:Bir zaman bî-aman İslâmın düşmanı, siyâsi bir dessas, yüksekte kendini göstermek isteyen vesvas bir papaz, desise niyetiyle, hem inkâr suretinde, hem de boğazımızı pençesiyle sıktığı bir zaman-ı elimde pek şematetkârane bir istifhamiyle dört şey sordu bizden Altıyüz kelime istedi Şemâtetine karşı yüzüne "Tuh!" demek, desisesine karşı; küsmekle sükut etmek, inkârına karşı da; tokmak gibi bir cevab-ı müskit vermek lâzımdı Onu muhatab etmem Bir hakperest adama böyle cevabımız var:O dedi birincide: "Muhammed (ASM) dini nedir " Dedim: İşte Kur´andır Erkân-ı sitte-i İman, erkân-ı hamse-i İslâm, esas maksad-ı Kur´ânDer ikincisinde: "Fikir ve hayata ne vermiş " Dedim: Fikre tevhid, hayata istikamet Buna dâir şâhidim: $Der üçüncüsünde: "Mezâhim-i hâzıra nasıl tedavi eder " Derim: Hurmet-i riba, hem vücub-u zekâtla Buna dair şahidim: $ da $Der dördüncüsünde: "İhtilâl-i beşere ne nazarla bakıyor " Derim: Sa´y, aslı esasdır Servet-i insaniye, zâlimlerde toplanmaz, saklanmaz ellerinde Buna dair şahidim: $ ANGLOSAKSON Büyük Britanya´da yerleşen Germen ırkından aşiretlerin adı * Ana dili İngilizce olan şahıs ANHA MİNHA Şundan bundan, şöyle böyle ederek, şu bu, öteberi ANHÜ (ANHÂ) Ondan (İşaret zamiri) ANHÜM Onlardan (mânasına işaret zamiri) ANHÜM Her ikisinden ANİ Ansızın, birdenbire Bir anda Hemen * Son derece kızgın * Olgunlaşmış, kemale erişmiş ANİ (C: Anat-Unât) Mütevazi, alçak gönüllü * Köle * Meşgul * Iztırab çeken Muztarib * İşçi * Müfettiş * Tahsildar (Müennesi: Aniye) A´Nİ Yani ben demek istiyorum ki (manasında) ANÎD (İnad dan) Çok inadçı * Daima suyu akıp iyileşmeyen yara (Bak: Anud) ANÎDE Kabile, ehl-i beyt ANİF Sert, kaba ÂNİF Yakında geçen Pek yakın geçmişte ÂNİF-ÜL BEYÂN Biraz evvel bildirilen, az önce beyan olunan ÂNİF-ÜZ ZİKR Az önce bildirilen, biraz evvel tebliğ edilen ÂNİFE Gençlik çağının başlangıcı ÂNİFEN Yukarıda * Az önce, biraz evvel ANİK İnce, zarif, güzel Acaib ANİK Ense, boynun arkası ANİK Çok nesne * Devenin ancak dizini çekip yürüyebildiği kumlu yer AN-İL-GIYAB Kendisi yokken, gıyabında, arkadan ANİMİZM Sosy: Ruhları İlâh sayan batıl bir din Ruhlar cisimler gibi Allah´ın mahlukudur Onun emirlerine tâbidir ANİN f Yağ çıkarmağa mahsus olan yayık ANİS Şişman ve iri deve * İhtiyar bekâr * İhtiyar kız ANİSE Cana yakın kız veya kadın ANİSE f Sıkı bağlanmış * Koyulaşmış, katılaşmış şey (Kan ve mürekkeb gibi akıcı maddeler) ANİYE Son derece kızgın su ANİYE (İnâ C) Yemek kapları, tabaklar, kap-kacaklar ANİZ Iztırablı, muztarib ANK Kapı, bâb * Güzel, hoş, gökçek olmak ANKA İsmi olup cismi bilinmeyen bir kuş Çok büyük olduğu anlatılır Zümrüd-ü Anka ve Simurg gibi isimlerle de anılır * Uzun boyunlu kadın * Arabdan bir kimsenin lakabı * Zahmet, meşakkat ANKA-YI MAĞRİB Zümrüd-ü Anka kuşu ANKA-MEŞREBANE Anka meşrebi halinde, kanaat sahibi Eski edebiyatta kanaat sahiplerine kinaye olarak söylenir AN-KARİB Yakından, çok zaman geçmeden AN-KARİB-İZ-ZAMAN Yakın vakitten ANKAS Erkek tilki yavrusu AN-KASDİN Kasd ve niyet üzere, mahsûsen ANKE Sağlam olan nesne * Ahmak ANKEB Erkek örümcek ANKEBET (C: Anâkıb) Dişi örümcek ANKEBUT Örümcek(Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın Ebubekir-i Sıddık (RA) ile küffarın tazyikinden kurtulmak için tahassun ettikleri Gar-ı Hira´nın kapısında iki nöbetçi gibi, iki güvercinin gelip beklemeleri ve örümcek dahi perdedar gibi harika bir tarzda kalın bir ağla mağara kapısını örtmesidir ki: Örümcek zayıf ağı ile rüesa-yı Kureyş´e galebe etmiştir Ayet diyor ki: En zaif bir hayvana mağlup olacaklarını o müşrikler faraza bilseler, bu cinayete ve bu suikaste teşebbüs etmiyeceklerdi RN) (Bak: Beyt-i Ankebut) ANKEBUT SURESİ Kur´an-ı Kerimin yirmidokuzuncu suresidir Mekkidir (Allahtan başkasına güvenenlerin, dünyayı avlamak için kurdukları teşkilâtını bir örümcek ağına benzeten, örümcek meseli zikrolunan bir suredir) ANKEBUTİYE Örümcekler ANKUR Her nesnenin aslı ANKÛT Örümcek Evcil, al kumru AN-KÜM Sizden AN-KÜMA İkinizden AN-LA ŞEY´İN Bilâ mucib, sebebsiz AN MİM AMED f Tar: İslâmiyeti ve Türkçeyi öğretmek maksadıyla, devşirilerek toplanan ve Türk köylülerine satılan acemi oğlanlardan, müddetini tamamlayarak Rumeli Ağasının tezkeresiyle ulüfeye yazılanların kayıtlarına verilen işaret ANNAB Üzümcü AN-NAKDİN Nakit para olarak ANOFEL yun Sıtma mikrobunu taşıyan ve aşılayan sivrisinek ANONİM yun Yapıcısının adı belirtilmeyen eser * Sermayesi hisselere bölünerek, her ortağın mes´uliyet ve salâhiyeti sermayedeki hissesiyle orantılı bulunan ortaklık, şirket ANORMAL Normal olmayan İfrat veya tefrit hali ANOT yun Pozitif elektrot Bir elektrolitte, elektrik akımının içeri girdiği iletken uç ANS Sağlam, kuvvetli deve * Yemen tâifesinden bir kabile * Kız bâliğa olduktan sonra, ailesinin evinde çok durması AN-SAMİM-İL KALB Can ve yürekten, kalbden AN-SAMİMİN Kalbden Riyasızlıkla Samimiyetle İçten ANSAR (Bak: Ensar) ANŞET (C: Anâşit) Yaramaz * Uzun ANSİKLOPEDİ yun Bir sahadaki bilgileri veya bütün bilgileri sistemli veya alfabetik bir şekilde sıralayan eser ANTER (C: Anâtir) Gök sinek ANTİKA yun Kıymetli san´at eseri Eski zamandan kalma eser ANTİKOR Fr Vücuda giren hastalık mikroplarını zararsız kılmak için organizmanın bir kanun-u İlahî ile çıkardığı madde ANTROPOLOJİ yun İnsan dediğimiz varlığı inceleyen ilim İnsan biyolojik özellikleri açısından incelendiğinde biyolojik antropoloji, cemiyet halinde yaşıyan bir varlık olması açısından incelendiğinde sosyal antropoloji veya kültür antropolojisi, insanın mahiyeti, diğer varlıklardan farkı, hayatının mânası, dünyadaki yeri açısından incelendiğinde felsefi antropoloji adlarını alır Allah insanın önce bedenini yaratmış, sonra ona ruh vermiştir Hiçbir varlığa vermediği kabiliyetler vermiştir Allahı tanıdığı ve ona bağlandığı zaman Allahın muhatabı, yeryüzünün halifesi ve efendisi olur Allahı tanımadığı ve kendi keyfine tâbi olduğu zaman hayvanlardan aşağı bir mahluk olur Dünya hayatı, iyi ile kötülerin denendiği bir imtihan yeridir İnsan ebed için yaratılmıştır Ölüm ebedi hayata bir yolculuk, bir terhistir Mezar, ya Cennete giden yolun kapısı veya Cehenneme giden yolun giriş yeridir ANTROPOMORFİZM Sosy İnsan şeklinde putlara inanma ve tapma esasına dayanan batıl bir din Allah´ı insan vasıflarıyla tasavvur eden dinî inançlar da antropomorfizm´in başka kılıkta görünüşleridir Meselâ aslı bozulmuş Musevilik ve Hıristiyanlıkta Allahın insan şeklinde düşünülmesi antropomorfizm denilen putperestliğe bir geri dönüştür İslâm dini Allah´ın varlığı, sıfatları ve fiilleriyle eşsiz ve benzersiz olduğunu bildirmekle, en üstün ve mükemmel din olmak şerefine hak kazanmıştır İslâmın "Görmek, işitmek, konuşmak" gibi insani vasıfları Allaha atfettiğini, ve bu sebeple antropomorfik dinler arasında yer aldığını iddia edenler ya bilgisiz ya da kasıtlı kimselerdir Çünkü İslâm, Allahın "Görmek, işitmek, konuşmak" fiilinde insanın muhtaç olduğu organ ve şartlara muhtaç olmadığını bilhassa belirtir ve insan fiili ile hiçbir surette benzerliği bulunmadığını açıklar İslâm en cahil insandan en âlim insana kadar herkese hitap eden bir din olduğu için, basit ve kaba düşünenlere, hareketlerinin Allah´dan gizli kalmayacağını anlatmak için Allah´ın, putperestlerin ilahları gibi konuşmaz, görmez, işitmez diye düşünmemelerini, Allah´ın her hal ve hareketlerinden haberdar olduğunu anlatmaktadır ANTÛT Çöl ortasındaki küçük dağ ve tepe ANÛD Muannid Çok inatçı ANÛN İsyankâr, kavgacı * Davarların önünde yürüyen davar ANVE Kuvvet, cebr, zorakilik, zorlama, zor ANVET Kahretmek * Galip olmak ANYE Güçlük, engel, zorluk, meşakkat ANZAR (Bak: Enzar) |
Osmanlıca Sözlük Lügat A Harfi |
11-04-2012 | #7 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Osmanlıca Sözlük Lügat A HarfiA Harfi APOSTERİORİ Fels: Tecrübe sonunda meydana gelen bilgi ve düşünceyi anlatmak için kullanılan bir sıfat Meselâ ateşin yakıcı olduğunu denedikten sonra anlarız Bu bilgi, aposteriori bir bilgidir APRİORİ fels Tecrübeden önce insan aklında varlığı kabul edilen bilgi ve düşünceyi anlatmak için kullanılan bir sıfat Meselâ: "Her sayı kendine eşittir" hakikatı hiçbir deneye baş vurmadan bilinen bir apriori bilgidir APSİS Fr Yönlü bir eksen üzerinde bulunan bir noktanın, başlangıç noktasına olan uzaklığının cebirsel değeri * Bir noktanın, fezadaki yerini tesbite yarıyan ana çizgilerden yatay olanı APULET (APOLET) Fr Askerlerin, sınıf ve rütbelerine göre sırma, ipek veya yünden omuzlarına taktıkları saçak ÂR Utanma, mahcubiyet Utanılacak şey Ayıp Şiyb Şerm Haya ÂRSIZ Bî-ar, utanmaz, arsız ÂR Ü NAMUS Utanma, haya ve namus ÂR f Süsleyen Bezeyen DİL-ÂR Gönül avutan, gönül süsleyen MECLİS-ÂR Meclisi süsleyen ÂR Fikirler Reyler AR Mıntıka, bölge * Komşuluk * Avlu * Çıplaklık * Geniş, çıplak arazi ÂRÂB (İrb ve İrbe C) Hacetler * Uzuvlar * Akıllar, zekâlar * Hileler, oyunlar ARAB Ceziret-ül Arab, Şam, Hicaz, Irak, Yemen, Mısır ve Afrika´nın şimâlinde yaşayan geniş bir kavmin adı A´RAB Göçebe Araplar, çölde yaşayan Araplar ARÂBE (C: Arâbât) Keçi veya koyunun memesine geçirilen torba * Açık saçık konuşma ARABE (Arben) Yemek yeme ARABESK Süslemede kullanılan bir çeşit tezyinat ARABÎ Arabça, Arab dili Arab kavmine mensub A´RABÎ Çölde yaşayan Arab ARABİSTAN f Arap ülkesi Arapların yaşadığı ülke ARABİYYAT (Arabiyyet C) Arapçaya dâir ilimler, kitab veya fikirler Arap edebiyatı ARABİYYET Arapça ile ilgili olan (İlim, fikir veya kitap) Arap edebiyatı A´RAC Anadan doğma topal (aksak) ARAC f Dirsek ARADÎN (Bak: Eradîn) A´RAF (Arf C) Sırt, tepe Özel manası Cennetle Cehennem arası bir yer(Arf, herhangi bir yüksek yer demektir ki, bu münâsebetle atın yelesine, horozun ibiğine arf denilmiştir)(A´raf, meşhur bir kavle göre Cennet ile Cehennem arasındaki hicabın, surun yüksek tepeleri demek olur İbni Abbastan sıratın şerefeleri diye bir kavil de mervidir Fakat Hasanı Basri Hazretleri demiştir ki, A´raf ma´rifettendir Ve mânâ "Ehl-i Cennet ile ehl-i Nârı simalarından tanımak üzere bir takım rical vardır demektir Kendisine bu rical "hasenat ve seyyiatları müsavi olan kimselerdir" denildikte dizine vurmuş ve bunlar, demiş, Allah tealânın ehl-i Cennet ile ehl-i Nârı tanımak ve birbirinden temyiz etmek üzere tâyin buyurduğu bir kavmdir Vallahi bilmem belki bazısı şimdi beraberimizdedir Hâsılı A´raf üzerindeki ricalin tefsirinde başlıca iki kavil vardır Birincisi Ebu Huzeyfe ve saireden mervi olduğu üzere bunlar amelde kusur etmiş ve mizanda hasenat ve seyyiatları müsavi gelmiş bir taife-i muvahhidindir ki Cennet ile Cehennem arasında bir müddet kalırlar Sonra Allah Tealâ haklarında bir hüküm verir (İkincisi) Bunlar Enbiya, şühedâ, ahyar, ulemâ veya rical suretinde görünür Melâike gibi dereceleri yüksek bir takım zevattır) (ET) A´RAF (Örf C) Âdetler, örfler, an´aneler A´RAF SURESİ Kur´an-ı Kerim´in 7 suresidir Mekke-i Mükerremede nâzil olmuştur Suret-ül Mikat, Suret-ül Misak, Elif lâm mim sâd gibi isimleri de vardır ARAFAT Mekkenin 16 kilometre doğusunda Hacıların arefe günü toplandıkları tepe ve bunun eteğindeki ova Tepenin diğer bir adı Cebel-ür Rahme (Rahmet dağı)dır Adem (AS) ile Havva anamız Cennet´ten çıkarıldıktan sonra burada bir araya geldiler İbrahim Peygamber (AS) Cebrail ile burada konuştu Hz Muhammed (ASM) yüzbin insana hitab eden veda hutbesini burada okudu İnsan haklarını 14 asır önce burada dünyaya ilan etti ARAFET (C: Avârif) Atâ, ihsan, hediye ARAHİM Büyük olan şey * Bir cins beyaz büyük mantar ARAİS (Arûs C) Gelinler * Güneşler * Gökler ARAİZ (Ariza C) Arz olunan meseleler Küçükten büyüğe yazılan yazılar A´RAK (Irk C) Kökler, damarlar ARAK Ter, rutubet* Dağdaki yol * Çukur * Deve izleri * Sıra sıra olan şey * Zenbil * Menfaat, sevab, karşılık * Süt ARAK Kalabalık, izdiham ARAK-ÇİN Kavuğun altına giyilen takke ARAK-DAR f Terli ARAKÎ Terle ilgili, tere mensub ARAKİYYE Yünden yapılan bir cins külâhtır ki, bilhassa dervişler kullanırlar ARAKK Çok ince En ince Ziyâde rakik olan ARAKNAK f Terlemiş, terden ıslanmış, ter içinde kalmış ARAKRİZ f Terliyen, ter döken ÂRÂM (İrem C) Çölde, sahrada konulan hususi nişan ÂRÂM f Durma, dinlenme * Yerleşme, rahat etme, karar kılma * Eğlenme ÂRÂM-I CÂN Gönül rahatı * Sevgili, sevilen güzel ÂRÂM-I DİL Sevgili, sevilen güzel * Gönül rahatı ÂRÂM-BAHŞ f Dinlendirici, dinlendiren, ârâm veren ÂRÂM-CÛ f Dinlenmek isteyen ÂRÂM-CÛYANE f Dinlenmek isteyene yakışır şekilde ÂRÂM-GÂH f Dinlenilecek yer ÂRÂMGÂH-I EBEDÎ Ebedi olarak dinlenilecek yer, sonsuz olarak istirahat edilen yer, mezar ÂRÂM-GÂR Hiçbir sıkıntısı olmayan, rahat yaşayan adam ÂRÂM-GÜZİN f Dinlenmek için oturan, istirahat eden, dinlenen ÂRÂMÎ f Dinlenme, rahat etme ÂRÂMİDE f Rahat olan, dinlenen, sükûn halinde ve rahatta bulunan ÂRÂMİŞ f Huzur, rahat ARAMRAM (Aremrem) Asker çokluğu * Şiddetli hâl ve iş ARÂM-RÜBA f Sıkıntı veren, istirahatı bozan, rahatı kaçıran ARÂM-SAZ f Yerleşen, oturan ARÂM-SÛZ f Huzuru bozan, rahatsızlık veren ARAN f Dirsek ARANİK Su kuşlarından boynu uzun bir kuş AR´AR Dikenli ardıç ağacı, dağ selvisi * Mc: Güzelin boyu bosu AR´AR Arap diyârında bir yerin adı * Bir oyun çeşidi AR´ARE Dağ başı İki burun deliğinin arası * Servi ağacı Çocuk oyunundan bir oyun ARARE (C: Arâr) İyi kokulu bir ot * Şiddet * Kötü ahlâk * Evin avlusu, ev içi * Soğuk şiddetli olmak ARAROT Ufak çocuklara yedirilen besleyici bir cins nişasta ki, Amerika´da hasıl olan bir kökten çıkarılır A´RÂS Düğünler * (İrsC) Evliler * (Urs C) Nikâh merasimleri ARAS Yorgunluk, bitkinlik * Hayranlık ARASAT (Aresât) Mahşer yeri Haşir ve neşir meydanı ARASTE f Bezenmiş süslenmiş * Çarşının bir esnafa mahsus kısmı * Vaktiyle ordu çarşısı, ordugâhta kurulan seyyar çarşı ARASTE-GÎ f Süslülük, bezenmişlik, ârâstelik A´RAŞ (Arş C) Tahtlar * Çatılar, damlar ARAT Bölge, mıntıka * Avlu ARAYENDE f Düzen verici, süsleyici ARAYÎ f Süsleyicilik ARAYİŞ f Süs, zinet * Süsleme ARAZ İşâret, alâmet * Tesâdüf, rast gelme * Kaza Felâket Zâtî olmayan hâl ve keyfiyet * Fls Herhangi bir cevherin varlığı için zaruri olmayan vasıf Meselâ: Şekerin beyaz rengi şekerin varlığı için zaruri değildir ARAZÎ Araza âit ve mensub Araza dâir ve ilgili A´RAZ (Araz C) Arazlar, işaretler, nişanlar, alâmetler * Tesadüfler * Hastalık alâmetleri * Kazalar, felâketler, musibetler ARAZAN Rastgele, tesadüfen, tevafukan ARAZET Genişlik A´RAZİ Ârızî, tesâdüfî, rastgele ARÂZİ (Arz C) Yerler Ekilen toprak Ekilen yerler ARÂZİ-İ EMİRİYYE Huk: Beytülmâle mahsus olup devlet tarafından şahıslara dağıtılan yerler (Tarla, çayır, koru ve emsali gibi) ARÂZİ-İ EMİRİYYE-İ MEVKUFE Huk: Sadece hazine menfaatleri veya tasarruf hakları veyahut ikisi de bir hayır cemiyetine ayırılan miri arazi ARÂZİ-İ EMİRİYYE-İ SIRFA Huk: Beytülmâle mahsus menfaatleri ve tasarruf haklarından hiçbiri bir cihete verilmeyip devlete ait olan ve şahıslara dağıtılan memleket arazisi ARÂZİ-İ GAMİRE Huk: Harap, su baskınına uğramış veya içine henüz çift girmemiş yerler ARÂZİ-İ HÂLİYE Boş, sahipsiz bırakılmış topraklar ARÂZİ-İ HARACİYE Müslümanlar tarafından fetholunan ve ulul-emir tarafından müslim olmayan eski sahibi elinde bırakılan veya hâriçten müslim olmayanlar getirilerek yerleştirilen arâzi ARÂZİ-İ MAHLULE Huk: Araziyi kullananın intikal sahibi mirasçı bırakmaksızın ölümüyle hükümete kalan arâzi-i emiriye ARÂZİ-İ MAHMİYE Huk: Beytülmâle ait araziden, koru, mer´a, yol, pazar yerleri gibi halkın ihtiyaçlarına ayrılmış olan arâzi ARÂZİ-İ MEFTÛHA Huk: Fetih hakkının taalluk ettiği yerler ARÂZİ-İ MEKTUME Huk: Beytülmâle haber verilmeksizin kullanılan mahlul veya müstahik-i tapu araziler ARÂZİ-İ MEMLUKE Mülkiyet yolu ile tasarruf olunan yerler (Mülk, timar toprağı) ARÂZİ-İ METRÛKE Terk edilmiş, bırakılmış topraklar, araziler ARAZİ-İ MEVÂT Huk: Hiç kimse tarafından kullanılmayan ve halka verilmeyen, meskun mahallerden biraz uzakta bulunan taşlık ve kıraç arazi* İşlenmemiş toprak ARÂZİ-İ MEVKUFE Vakfedilmiş yerler Bir hayır işine devamlı surette tahsis edilmiş yerler ARÂZİ-İ MEVKUFE-İ SAHİHA Huk: Arâzi-i memlükeden şartlarına uygun olarak vakfolunan yerler ARÂZİ-İ MİRİYE Devlete ait arazi ARÂZİ-İ MUHTEKERE Kiracısı tarafından üzerine bina yapılmak veya ağaç dikilmek üzere senelik bir ücret karşılığında kiraya verilen arazi (Kiracı, kira bedelini her sene arâzi sahibine vererek o arâziyi devamlı sûrette elinde bulundurur) ARÂZİ-İ MUKADDESE Mukaddes yerler Kudsi topraklar ARÂZİ-İ MÜBÂREKE Mübarek yer olan Hicaz ARÂZİ-İ MÜLKİYE Hükümet arazisi, hükümet toprağı Hazine arazisi ARÂZİ-İ MÜRFAKA Huk: Sokaklarda oturulacak yerler ve caddelerde boş bırakılan kısımlar Yolculara ait terkedilmiş konak yerleri, kervansaraylar ARÂZİ-İ MÜŞTEREKE Huk: Çokları tarafından tasarruf olunan yer ARÂZİ-İ ÖŞRİYYE Huk: Ziraat olundukça her sene hâsılatından beytülmâle, beytüssadakaya konulmak üzere, fakirlerin hakkı olan öşür alınan arâziler ARAZİŞ f Hayır ve iyilik yapma * Tasaddukta bulunmak ARBEDE Cidal, kavga, patırtı ARBEDE-CÛ Patırtıcı, gürültücü, kavgacı ARBEDE-CÛYÂNE f Kavga çıkartmağa yeltenerek ARBEDE-SÂZÎ f Gürültücülük, kavgacılık ARC Mekke ile Medine arasında bir mevzi * Deve sürücüsü ARCA (Müz: Arec) Topal ve aksak kişi * Sırtlan ARCELE Sürü, hayvan topluluğu * Yayalar cemaati * At sürüsü ARD f Buğday ve diğer tahıllardan öğütülen un * Buğdayı değirmen taşına akıtan oluk ARDA Vaktiyle bazı çavuşların elde tuttukları uzun değnek * Nişan almak için dikilen değnek ARDA Çıkrıkçı kalemi ARD-BİZ f Elek, un eleği * Elekle un eleyen kişi ARDHALE f Bulamaç adı verilen yemek ARDİN f Deneme, imtihan, tecrübe ARDİYYE Ticaret eşyasının saklandığı yer * Böyle bir yerde saklanan eşya için ödenen ücret ARDTÛLE f Bulamaç denilen yemek ARE Borç olarak alınan veya verilen şey AREB Şehir ehli olanlar * Mide fesâdı AREB Çok açıkgöz, en akıllı ÂREC f Dirsek, kolun arka tarafı AREC Topallık, aksaklık A´REC Topal, aksak ARECAN Aksak ve topal kişinin yürümesi A´REF Pek ma´ruf, çok bilen Arif * Çok anlayışlı, fazla bilgili * Yelesi ve boynu uzun olan at AREFE Kurban bayramından bir evvelki gün AREKİYYE Zinâkâr kadın AREKREK Aceleci, acul * Kuvvetli büyük deve A´REM Alacalı, benekli (şey) AREMET Savurmak için dövülüp toplanmış harman AREMİDE f İstirahat eden, dinlenen Rahat kişi AREMREM Kalabalık ordu, çok fazla asker AREN Davar ayağında olan kuru kemre * Yarık * Bir nesne yumuşak olmak ARENC f Dirsek * Gidiş, tarz, usül, metod ARENDE f Birşey getiren kimse ARENG f Dirsek * Dert, keder * Hile, dubârâ * Tarz, tavır, üslüb * Vali, hakim * Zannolunur ki, galiba, öyledir, benzer gibi bir yakınlık ve benzerlik ifâde eder AREOMETRE yun Sıvıların yoğunluk derecesini ölçmeye yarayan âlet Arşimet´in keşfettiği kanuna istinad edilerek yapılan bu alet, içi boş cam bir silindir ile bunun üst kısmındaki dereceli bir çubuktan ibarettir ARES Hayranlık ARESTE f Süslenmiş, bezenmiş ARET f Dirsek ARF (C: A´râf) Rüzgâr * El ayasında çıkan çıban ARF Güzel koku * Yüksek yer * Atın yelesi * Horozun ibiği ARFA (Müz: A´raf) Yeleli * Sırtlan ARGO Fr Bir meslek veya topluluk sınıfı arasında kullanılan özel söz * Mc: Serserilerin ve külhanbeylerin kullandığı söz veya deyim ARGON yun Kim: A sembolü ile gösterilen renksiz, kokusuz ve tatsız bir gaz Havada % 1 nisbetinde bulunur ARIK Uykusuz kimse, uykusuz olma halindeki ARINMAK t Temizlenmek, pâk olmak ÂRIZ Sonradan olan şey Bir şeyin zâtına ve hakikatına ait ve lâzım olmayıp başka bir varlıktan bazan vâki ve kaim olan Takılan Yapışan * Bir şeyi arz ve takdim edici olan * Kalın ve geniş bulut * Ön dişlerin haricindeki onaltı dişin herbiri * İnsanın yanağı * Hasta olduğundan dolayı kesilen deve * Seyrek sakallı kimse (Bak: İctima-i zıddeyn) * (Arz dan) Gelen * Tesadüfî vakıa * Dağ, bulut vs gibi görmeye mâni olan herşey * Yanak ÂRIZA Sonradan olan, noksanlık * İsabet eden belâ ve keder * Bozulma * Gelip geçici * Hariçten gelen te´sirle olan * Bir şeyin olmasına veya görülmesine mâni olan birşey ÂRIZAN (Ârız dan) Geçici olarak * Tesadüfen, tevafukan, rast gele ÂRIZAN İki yanak ÂRIZÎ Zâtî ve irsî olmayıp sonradan hâsıl olan Zâtî ve esastan olmayıp sonradan zuhur ve taalluk eden Muvakkat, geçici ÂRÎ Pâk, pislikten uzak * Hür ÂRÎ Hind-Avrupa dil ailesinden olan ırk veya kimse * f Evet ÂRİB Halis Arap cinsinden olan ÂRİC (Uruc dan) Yukarı çıkıp yükselen Çıkıp inen Uruc eden * Topal, aksak, noksan ÂRİF (İrfan dan) Bilen, bilgide ileri olan Aşinâ, vâkıf Hakkı, hakkı ile bilen * Sabırlı ve mütehammil * Çok düşünmeğe ihtiyaç kalmaksızın, tekellüfsüz gördüğünü bilen ve anlayan * Zevkî ve vicdanî irfan sâhibi olan ÂRİF-İ BİLLAH Mürşid, ermiş, evliyâ Hakkın nuru ile Cenab-ı Hakk´ı bilen Âlemi, hâdiseleri İlahî feyz ve ilim ile gören veli ÂRİF-İ ESRAR İlâhî sır ve hakikatlara vâkıf olan ÂRİF-İ MÜNEVVER Nurlanmış ve mesleğinin mütehassısı olmuş ve aklı ile beraber kalbi de nurlanmış âlim Arif-i Billâh ARÎF Çok irfanlı, çok tanınmış, meşhur âlim * Bir işten iyi anlayan ÂRİFAN f Ermişler Arifler ÂRİFANE t Arife yakışır surette Bilene yakışır şekilde İrfan sahibi olarak ARİFLERİN MEZAKLARI Ariflerin zevkaldığı yer ve hususlar ARİG f Kırılma, gücenme * Kıskançlık, kin, nefret, adavet, düşmanlık ARİK Asil haseb ve neseb ehli olan ÂRİM İnatçı, kafa tutan ARİN Arslanın yerleşip yataklandığı yer * Ağaçlar * Et ARİR Garip ARİS Gerdek Hacle ARİSTATALİS Yunan feylesofu Aristo ARİSTO (Doğum : MÖ 384) Yunan filozoflarından olup Eflatun´un talebesidir Mantık, ahlâk, siyaset, iktisad, felsefe kitapları vardır Ruhun bakiliğine inanırdı Tecrübeden ziyâde akla fazla kıymet verdiğinden çok yanılmıştır (Silsile-i felsefenin en mükemmel fertleri ve o silsilenin dâhileri olan Eflatun ve Aristo, İbn-i Sina ve Fârâbi gibi adamlar "İnsaniyetin gayet-ül gayâtı : (Teşebbüh-ü Bil-vâcib) dir Yâni Vacib-ül Vücud´a benzemektir" deyip fir´avunane bir hüküm vermişler ve enaniyeti kamçılayıp şirk derelerinde serbest koşturarak, esbabperest, sanemperest, tabiatperest, nücumperest gibi çok enva-i şirk taifelerine meydan açmışlar İnsaniyetin esasında münderic olan acz ve zaaf, fakr ve ihtiyaç, naks ve kusur kapılarını kapayıp, ubudiyetin yolunu seddetmişler Tabiata saplanıp, şirkten tamamen çıkamayıp, şükrün geniş kapısını bulamamışlarNübüvvet ise: Gaye-i insaniyet ve vazife-i beşeriyet, ahlâk-ı İlâhiyye ile ve secaya-yı hasene ile tahalluk etmekle beraber, aczini bilip kudret-i İlâhiyyeye iltica, zaafını görüp kuvvet-i İlâhiyyeye istinad, fakrını görüp rahmet-i İlâhiyyeye itimad, ihtiyacını görüp gına-yı İlahiyyeden istimdad, kusurunu görüp afv-ı İlahiyyeye istiğfar, naksını görüp kemâl-i İlahiyyeye tesbihhan olmaktır diye, ubudiyetkârane hükmetmişlerİşte diyanete itâat etmiyen felsefenin böyle yolu şaşırdığı içindir ki; ene, kendi dizginini eline almış, dalâletin herbir nev´ine koşmuş İşte şu vecihteki ene´nin başı üstünde bir şecere-i zakkum neşvünema bulup, âlem-i insaniyetin yarısından fazlasını kaplamış S) ARİSTOKRASİ yun Âlimlerin ve cemiyette en iyilerin iktidarına dayanan hükümet şekli Tarihte soylu, imtiyazlı, toprak sahibi, zenginlerin hâkimiyetine dayanan hükümet şekli Bu şekli ile oligarşi veya plütokrasi adıyla da anılmaktadır İmtiyazlı azınlığın, çoğunluğu idare etmesidir ARİSTOKRAT yun Sınıf farkını kabul eden ülkelerde asil sayılan kimse Asilzâde sınıfından olan ARİŞ f Anlam, mânâ, kavram, mefhum ARİŞÎ f Manevî Mânâ ile ilgili ARİŞ Samandan yapılan bir çeşit ev * Çardak, asma çardağı * Sundurma, takdim ettirme ARİYE (Ariyet) Geri verilmek üzere alınan, iğreti Bir kimsenin geri almak üzere, karşılıksız olarak başkasının faydalanmasına terk ettiği mal Kullanılmak üzere alınan emanet mal ARİYETEN İğreti olarak, emâneten mânasında kullanılır ARİYY (C: Erâri) Davar bağlanan yer ve ip ARİYYET Ödünç verip almak ÂRİZ Azarlayıcı ARİZ Ardıç ağacı ARİZ Enli, geniş ARİZ VE AMİK Enine ve boyuna, genişliğine ve derinliğine, tafsilâtlı şekilde ARİZA Büyük bir kimseye hürmetle yazılan veya verilen şey, istirhamnâme, hediye ARİZE Sâbit olmak * Kuvvetli ve muhkem olmak Bahil olmak ARK Ulaşmak ARK Tarla ve bostana su akıtmak için açılan yol, cedvel, hark ARKA Çadıra diktikleri direk * Duvar içinde kerpiç ve taş arasına konulan ağaç ARKAN Terleme ARKEOLOJİ (Bak: Atikiyyat) ARKES Cem´etmek, toplamak ARKÎ Balık avcısı ARKUB Ökçe siniri * Yalan ve kötü söz ARM (Arem) İnatçılık, muannitlik * Kafa tutma ARM´ Alaca yılan ARMADOR İtl Direk, seren, ip ve yelken gibi şeylerle gemiyi donatan usta ARMAN f Hasret, özleyiş, özleme * Nedâmet, pişman olma * Eseflenme, teessüf * Sıkıntı, rahatsızlık, zahmet ARMANÎ f Müteessif, kederli, üzüntülü Pişman, nâdim ARMATÜR Lât Fiz: Kuvvet akımını toplu bir hale koymak için mıknatısın kutupları arasına yerleştirilen demir parçası * Kondansatördeki iki iletken yüzeyden her biri ARMAZ Kurbağa yosunu ARNAVUT (Rumca ve Arnavutçadan) Balkan yarımadasının batı tarafında oturan bir kavimdir Osmanlı devrinde, Kosova, İşkodra, Manastır, Yanya vilâyetleridir Şimdi müstakil bir devlet olup, Türkçede Arnavutluk şeklinde söylenir ARR Uyuz hastalığı ARRA´ Sıtma tutmak, titremek ARRADE (C: Arrâdât) Küçük bir çeşit mancınık ki, hareket eden tekerlek üzerine konurdu * Dişi çekirge ARRAF Falcı, kâhin, müneccim * Hekim * Göçebe Arab aşiretlerinin örfe vâkıf umumi bilgileri (Müe: Arrâfe) ARRAS Gürleyen, şimşek çakan * şimşekli ARRE Câriye * Uyuz hastalığı ARS İki duvar arasında olan duvar ARS Şimşekli ve yıldırımlı bulut ARSA (C: Arasât) Bina yapılacak boş arazi parçası Üzerindeki binası yıkılmış veya yapıya tahsis olunmuş yer ARSA-İ ÂLEM Alem arsası, dünya meydanı ARSA-İ KÂR-ZÂR Muharebe alanı, savaş meydanı ARSAT Semer ağaçlarına çakılan ağaç mıh ARŞ Bağ çardağı * Gölgelik * Kürsü, taht, yüce makam En yüksek gök Allahın kudret ve saltanatının tecelli yeri (Arş kâinatı kaplar Allah´ın kudreti ve ilmi de herşeyi kaplar) * Fevkiyyet, ulviyyet * Arş-ı Alâ, Arş-ı Rahman, Arş-ı İlâhi, Arş-ı Yezdan, Felek-i Eflâk, Felek-i Atlâs, Felek-i Azâm gibi isimlerle Cenab-ı Hakkın izzet ve saltanatından kinaye olarak söylenir (OS) ( Arş: Zâhir, Bâtın, Evvel, Âhir isimlerinin halita ve karışığıdır Bu halitada dahil olan İsm-i Zâhir itibarı ile Arş Mülk; kevn, Melekut olur İsm-i Bâtın itibarı ile Arş, Melekut; kevn, Mülk olur Demek Arşa ism-i Zâhir nazarı ile bakılırsa; kendisi zarf, Kevn de mazruf olur İsm-i Bâtın gözü ile bakılırsa; kendisi mazruf, kevn zarf olur Ve kezâ ism-i Evvel itibârı ile $ âyetinin işâret ettiği kevnin bidayetini içine alıyor Ve ism-i Âhir itibarı ile $ hadis-i şerifinin ima ettiği kevnin nihâyetini içine alıyor Demek Arş öyle bir halitadır ki, şu dört isimden aldığı hisseler ile kevn ve vücudun sağını, solunu, üstünü ve altını ihata etmiş olur MN) ( Arş, sakf demektir ki bir binanın veya yerin muhit-i ulvisini teşkil eder Bir eve nisbetle tavanı, tavanına nisbetle üstündeki çatısı, kubbesi, tepesindeki köşkü, tahtaboşu, cihannüması hep arş medlülünde dahildir Buna müteferri olarak çadır ve çardak gibi yükselen ve gölge veren her şeye de ıtlak olunur) (ET) ARŞ-I A´ZAM En büyük arş Cenab-ı Hakk´ın arşı (Bak: Arş) ARŞ-I AZİM (Bak: Arş-ı a´zam) ARŞ-I BERİN Arş-ı âlâ Göğün en yüksek tabakası ARŞ-I EHADİYET Allahın ehadiyet tecellisinin arşı ve âlemi Allahın, ehadiyet tecellisini gösteren âlem ARŞ-ÜS-SÜREYYA Ülker yıldızının altında yer alan bir yıldız topluluğu ARŞA f Güverte ARŞIN f Bir uzunluk ölçüsü (68 cm uzunluk) Bir kol boyu Büyük bir adım genişliği * Zirâ´ ARŞİDÜK Fr Avusturya ve Macaristan İmparatorluk hanedanı prenslerine verilen ünvandır ve "Büyük Düka" demektir Türkçe´de Arşuduka da denmiştir ARŞİV : Fr Eski ve tarihçe kıymetli olan resmi kayıt ve kâğıtların saklandığı yer * Bir mevzu hakkında toplanmış muhtelif vesikaların hepsi ARŞİYÂN f Arş´ın etrafında tesbih ederek dolaşan melekler ARŞ U FERŞ (Arş u zemin) Arş ve yeryüzü ARŞ U KÜRSÎ (Arş ve Kürsî) Arş ile Kürsî ARŞ VE SÜLLEM Delil-i Arşî ve Delil-i Süllemî´den kinâyedir (Bak: Delil) ARTAL Akranlarından ve benzerlerinden çok daha iri yapılı olan ARTEBE Burun ucu ARTEBE Davul ARTEL Yoğun, büyük nesne ARTEN Bir ot cinsidir ki, debbağlar onunla gön ve sahtiyan dibâgat ederler ARTEZİYEN Fr Burgu gibi bir âletle açılıp su fışkırtılan kuyu ARTI Mat: (+) ile gösterilen toplama işaretinin adıdır ARUB (C: Urub) Erkeğini seven kadın ARUBE Fasih, hatasız arabca konuşmak Bu kelimenin mastarları: Araben, arâbeten, uruben, urubiyyeten diye de okunur * Cuma günü ARUF Uzun zaman ıztırab, elem çeken ARUG f Geğirme ARUGDE f Öfkeli, kızgın ARUN f İyi vasıflarla meşhur olmuş, güzel huylular ARUS Süslenmiş gelin, güveyi * Güneş Gök * Kim: Kükürt ARUS-İ CİHÂN Dünya ARUS-İ FELEK Güneş ARUSÂN-I BÂĞ Tarla çiçekleri ARUS-ÜL KUR´ÂN (Bak: Rahmân) ARUSAN (Arüs C) f Gelinler, yeni evlenmiş kızlar ARUSAN-I HULD Cennet hurileri ARUSANE f Geline yakışır şekilde ARUSEK f Küçük gelin * Yeşil ve pembe dalgalı sedef ARUZ Mekke-i Mükerreme ve Medine-i Münevvere etrafındaki nahiye ve köyler * Edb: Şiirin ahenk ölçülerinden, nazmın vezinlerinden bahseden ilim Arap, Fars, Türk şiirinde kullanılan vezin ki, hecelerin uzunluk (kapalılık) ve kısalık (açıklık) değerlerine dayanır * Bir beytin birinci mısraının son kısmı * Çadırın ortasına dikilen ve ona destek olan kazık * Tas: Süluk edenlerin karşısına çıkan çok şeyler, birisine ârız olan iş ve ihtiyaç * Yan taraf * Yanak * Yol * Usûl ARUZ KALIPLARI (Bak: Bahr) ARV Sıtma ve diğer ateşli hastalıklarda gelen ilk titreme * İş için birinin yanına varma * Yemişsiz bir çeşit ağaç ARVANA Boz dişi deve ARVEND f şan, şeref, ululuk, yücelik, azamet ARZ (Erz) Yeryüzü, toprak, zemin, dünya * Aşağı ve alçak * Memleket, ülke * Küre * İklim * Davarın ayağının altı ARZ-I A´ŞÂRİYE Öşür (onda bir vergi) veren memleket ARZ-I BELDE Ast: Herhangi bir bölgenin üstünden geçen arz dairesi ARZ-I BELDE TA´YİNİ Ast: Herhangi bir bölgede kutup yıldızı veya diğer yıldızlarla astronomik hesaplar yapmak suretiyle o yerin arzını tayin etmek ARZ-I CENUBÎ Cenub arzı (Güney enlemi) ARZ-I HARAC Harac veya vergi veren memleket ARZ-I MUKADDES Kudsi, mübarek yer Eski peygamberlerin çok eseri bulunan Kudüs, Filistin (Arz-ı mukaddes: Temiz yer (arz-ı mutahher) ve mübarek yer demektir ki, Beyt-i Makdis´in bulunduğu yerdir Vaktiyle birçok enbiyanın makarrı olduğundan böyle tesmiye olunmuştur Bir rivayete göre İbrahim (AS) Lübnan Dağına çıktığı zaman, Allah Teâlâ: "Bak, gözün nereye kadar yetişirse orası mukaddestir ve zürriyetine mirastır" buyurmuştur Bunun tâyin ve tahdidinde tur yani cebel ve havalisi denilmiş Dimeşk, Filistin ve Ürdün´ün bir kısmı denilmiş, Arz-ı Şam da denilmiştir Hz Musa, Mısır´dan çıktıktan sonra Şamda iskân vadedildiği ve Beni İsrâil´in buna Arz-ı Mevaid dedikleri de söylenmiştir ET) ARZ-I RUM (Erzurum) Rum memleketi Şimdiki Anadolu Anadolunun şarkındaki bir vilâyet adı ARZ f Ardıç adı verilen bir ağaç ARZ Bir büyüğe bir şeyi hürmetle vermek Bir işi büyüğüne hürmetle anlatmak İzâh etmek Takdim etmek Bir kimseye bir şeyi izhar etmek * Kıymetli bir şeyi diğer bir şeyle değiştirmek * Bir şeyin birden, âniden meydana gelmesi * Altın ve paradan gayrı mal, metâ Bir şeyin uzunluk mukabili olan genişliği * Bir muamelede aldanmak * Sağlam insanın hemen ölmesi * Delirmek * Coğ: Bir yerin yeryüzünde hatt-ı istivâdan (ekvatordan) olan uzaklığı * Koz: Bir yıldızın mıntıkatulbürucdan olan uzaklığı ARZ-I CEMÂL f Güzelliğini göstermek Arz-ı didar da denir ARZ-I ENDÂM Boy-pos gösterme ARZ-I HÂCET İhtiyacını, muhtaç olduğunu bildirmek ARZ-I HÂL Halini arzetme İstida Arzuhal ARZ-I HÜNER Hüner gösterme, marifet izhar etme ARZ-I HÜRMET Hürmetini bildirme Saygısını gösterme ARZ-I İFTİKAR Hacatını arzetme, ihtiyaçlarını meydana koyma ARZ-I NEFS Hizmette ve fedakârlıkta nefsini ve kendini ileri sürme ARZ-I MAHZAR Bir işin yapılması için, yüksek bir mevkiye halk tarafından topluca verilen dilekçe ARZ-I MİNNET Minnet gösterme ARZ-I KUDRET Kudret gösterme ARZ-I TÂZİMÂT Karşısındakine büyük bir hürmetle takınılan tavır ve hareket ARZA şiddet * Kuvvet ARZ f Sunma, gösterme, takdim etme ARZAN Enine, genişliğine ARZANÎ Enine, genişliğine olarak ARZ-GAH f Bir şey arzetmek için toplanma yeri ARZ-HANE f İstanbuldaki Topkapı sarayında bulunan Hırka-i Şerif odasının dışında kalan aralık oda ARZÎ Genişliğine ait Bir yerin enine ait ARZÎ (Arziye) Toprağa ait ve müteallik Yere ait, toprakla alâkalı * Semavî olmayan Beşerî olan ARZÎN (Arz C) Arzlar ARZİYAT Jeoloji Dünyanın yaradılışı ile tarih boyunca değişen vaziyetlerini tetkik eden ilim ARZİZ f Kurşun, kalay ARZU Meşhur halk hikâyelerinden olan Arzu ile Kamber hikâyesinin kadın kahramanı ARZU f İstek Dilek Meyil Emel Hahiş ARZU-YU BEKA Ebedilik arzusu ARZU-YU HİLÂF Muhalefet etme, karşı koyma arzusu ARZU-DÂR f Hevesli, talebli, istekli, arzulu ARZU-KEŞ Yürekten isteyen, isteyici ARZU-MEND İstekli ARZU-MENDÎ f Taleb, istek, arzu, heves ARZU-ŞİKESTEN f Arzunun olamaması, yerine gelmemesi Hayâl kırıklığı, inkisar-ı hayâl ARZUHAL (Arz-ı hâl) Bir iş için bir makam veya resmi daireye bir iş sahibinin verdiği dilekçe İstida-nâme |
Osmanlıca Sözlük Lügat A Harfi |
11-04-2012 | #8 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Osmanlıca Sözlük Lügat A HarfiA Harfi AS Mersin ağacı AS Sansar cinsinden siyah kuyruklu, beyaz tüylü kakum denilen bir hayvan, çok kıymetli olan postu için avlanır AS f Değirmen (Bak: Asya) ASA Genişlik Zuhur, meydana çıkma Büyük kadeh ASA´ Yaş olan şey kuruyup katılaşmak ASA Değnek Baston, sopa ASA-YI İNKÂR İnkâr değneği Kabul etmeme ASÂ-YI MUS Hz Mûsânın (AS) Asâsı * Kafir sihirbâzları Cenab-ı Hakkın izniyle mağlub eden ve taşa vurduğunda hemen Cenab-ı Hakkın izni ile su çıkaran Hz Mûsânın (AS) mucizeli değneği Bu mucizeye teşbih olarak, her bir zerrede ve her şeyde Allahın (CC) varlığını, birliğini ve kudsi sıfatlarını isbat ederek imân âb-ı hayatını gösteren ve bununla kâfirleri mağlub eden, ehl-i mekteb ve ehl-i felsefeye çok lüzumu bulunan Risale-i Nur külliyatından bir eserin adı( Kur´andan tavr-ı kalbe ilham edilen Asâ-yı Musa gibi, mânevi bir asâ ihsan edilmiştir Bu asâ ile, kitab-ı kâinatın herhangi bir zerresine vurulursa, derhâl mâ-i hayat çıkar Çünki, müessir ancak eserde görünebilir Mânevi asansör hükmünde olan murâkabeler ile mâ-i hayatı bulmak pek müşküldür Vesaite lüzum gösteren ehl-i nazar ise, etraf-ı âlemi arşa kadar gezmeleri lâzımdır Ve o uzun mesâfede hücum eden vesveselere, vehimlere, şeytanlara mağlub olup caddeden çıkmamak için, pekçok bürhanlar, alâmetler, nişanlar lâzımdır ki yolu şaşırtmasınlar MN) ASA f (Gibi) manasına gelerek birleşik kelimeler yapılır (Teşbih edatıdır) BERK-ÂS şimşek gibi Berk gibi CENNET-ÂS Cennet gibi ASA f Esneme * Vakar, ciddilik * Süs, zinet AS (Fiil veya harftir) Ümid veya korku bildirir Şek ve yakin manalarına delalet eder; (ola ki, şayet ki, meğer ki, olur, gerektir) manalarına gelir (Kâde) $ fiiline benzer Ekseri, (lâkin) (leyte) mânasına temenni için kullanılır Hitab-ı İlahî kısmında yakîn ve vücubu ifade eder A´SA (Asâ C) Değnekler, sopalar, bastonlar ASÂB Geyik, gazâl ASAB Sinir Damar A´SÂB (Asab C) Sinirler Damarlar A´SÂB-I GÛŞ Kulak sinirleri, kulaktaki sinirler A´SÂB-I MUHARRİKE Hissi, duyguyu vücuttaki haber merkezine bildiren sinirler Hareket ettirici sinirler ASABE Kuvvet, şiddet * Bir tek sinir * Baba tarafından akraba olanlar * Bir kimseye yardım ve takviye eden akrabası takımı * Fık: Eshab-ı Feraiz, hisselerini aldıktan sonra geri kalanı, terekeyi alan kimse (Babası ve evladı olmayan kimseye vâris olan) ASABİ´ (Usbu´ C) Parmaklar ASABÎ Sinirli Öfkeli ASABİYY-ÜL-MİZAC Yaradılışça sinirli olan kimse Yaradılışı itibâriyle asabi, hırçın, öfkeli olan ASABİYYET Sinirlilik Fart-ı gayret İmân ve İslâmiyeti, kendi akrabasını, vatanını, din veya milliyetini müdâfaa etmek gayreti Hamiyyet ASABİYYET-İ CAHİLİYYE İslâmiyetten evvelki câhiliyyet asabiyyeti Menfi milliyet Irkçılık, yani, aşırı derecede kendi kavim ve kabilesini koruma ve iltizam gayreti(Asabiyyet-i cahiliyye, birbirine tesanüd edip yardım eden gaflet, dalâlet, riya ve zulmetten mürekkeb bir mâcundur Bunun için menfi milliyetçiler, milliyeti mâbud ittihaz ediyorlar Hamiyyet-i İslâmiyye ise, nur-u imândan in´ikâs edip dalgalanan bir ziyadır MN) ASABİYET-İ KAVMİYE Vatanperverlik Menfi milliyetçilik, Asabiyet-i câhiliye, asabiyet-i milliye, asabiyet-i nev´iyye gibi tabirler de aynı mânayı ifâde eder (Bak: Asabiyet-i Câhiliyye) ASABİYYETEN Asabi olarak Sâde kendi milliyetini, soyunu sevmekle A´SAC Saçları alnı üzerine dökülmüş ÂSAD (Esed C) Esedler, arslanlar ASAF Süleyman Peygamberin (AS) veziri Vezir * Bir ot ismi ASAFÂNE f Bir vezire yakışır surette ve hâlde ASAFİR (Usfur C) Serçe kuşları ASAF-REY Düşüncesi Asaf´ınki gibi akıllıca olan vezir ASAGİR (Asgar C) Şeref ve itibar bakımından küçük olanlar Çok küçük şeyler ASAGİR Ü EKÂBİR f İtibar ve mevkice küçükler ve büyükler ASAH (Bak: Esahh) ASAHİB (Ashab C) Sahibler, sahib olanlar Ashablar ASAİB Cemaatler, tayfalar * Başa sarılan sargılar, nesneler ASAK Darlık * Hurma budağının yaramazı ASAK Ucuzluk ASAKİR (Asker C) Askerler Erler ASÂKİR-İ BAHRİYYE Bahriyeliler Deniz askerleri ASÂKİR-İ BERRİYYE $ Kara askerleri ASÂKİR-İ MUNTAZAMA Ordu askeri ASÂKİR-İ MUVAHHİDÎN Allahın birliğine inanan askerler İslâm ordusu ASAL (Asil C) İkindi ve akşam arası mânasına, öğleden geceye kadar olan müddet * Zamanlar ve vakitler ASAL Ahlâk Karakter * Alâmet, işaret, belirti ASAL f Temel, kök A´SAL Dişinin ucu eğri olan ASAL (C: Asâl) Davarın kuyruğu devrik olmak * Bağırsak ASALAK Başka hayvan veya bitkilerin üstünde yaşayan ve onlara zarar veren hayvan veya bitki Parazit * Mc: Başkalarının sırtından geçinen kimse ASALE Bal peteği, petek ASALE Zehiri çok tesirli ve korkunç olan yılan ASALET Temiz soyluluk Soy sop temizliği Köklülük * Rüsuh * Metanet Necabet Zâdegânlık * Kendi işi için bizzat ve kendisi nâmına hareket * Edb: Yazıda veya sözde bayağı tâbirlerin bulunmaması ASALETEN Vekil olmayış Kendi işini kendi namına bizzat kendisi yapmak üzere Kendi nâmına olmak üzere ASALETLÛ Asâletli, soy ve neseb sahibi, necib, asil * Osmanlı İmparatorluğu zamanında resmi yazışmalarda büyükelçilere, Hristiyan büyüklerine, devlet adamlarına ve prenslerine denirdi ASALİT Koyu, sahin A´SAM (Usme C) Ön ayakları beyaz olan at, geyik veya koyun A´SÂM-ÜL YÜMN Sağ ayağı beyaz olan at, geyik veya koyun ASAM (İsm C) Günahlar ASAMM Sağır * Sert, katı * Güç, tahammül edilmez * Gr: Muzaaf olan fiil (İkinci veya üçüncü harf-i aslisi şeddeli olan fiil) ÂSÂN f Kolay Suhuletli Yesir * Bükülmüş ipin her katı ÂSÂNÎ Suhulet, kolaylık ASAR Toz * Sığınak * Atiyye, hediye ASÂR Fakirlik * Güçlük * şiddet AS´AR Çok kibirli, mağrur * Çarpık suratlı, eğri yüzlü, eğri boyunlu ASAR Vazifeler * Yükler * Cürümler Kabahatler ÂSÂR Öç almalar İntikamlar * Eserler * İzler Nişanlar Abideler * Âdetler ÂSÂR-I ATİKA Eski eserler ÂSÂR-I EDEBİYYE Edebî değeri olan eserler ÂSÂR-I MATBUA Tabedilmiş basılmış olan eserler ÂSÂR-I MERGUBE Muteber ve rağbet kazanmış olan eserler ÂSÂR-I SAN´AT Sanat eserleri ASÂR Kurumayıp daima sulanır çıban ASÂR Yağcı, yağ satıcısı A´SAR (Asr C) Asırlar Yüzyıllar A´SÂR-I SÂLİFE Geçmiş yüzyıllar Geçmiş asırlar ASARAN (Bak: Asrân) ASARE Anber ve misk gibi şeylerin kokması ASARE f Sayı, hesab ASARİM (Asrâm C) Çadır toplulukları Ayrı ayrı küçük insan grupları AS´AS (C: Asâis) Bir yerin adı * Kurt, zi´b * Kirpi AS´AS Kumdan yığılmış tepe * Fesâd AS´ÂS Gece çok gezip dolaşan kimse * Kurt AS´ASE Oturak yerin yumuşağı * Helâk olmak * Fesâd etmek AS´ASE (Is´as) Yönelme Arka çevirme * Gece karanlığı gelmeğe başlamak veya gitmek * Bulutun yere yakın olması ASAT Binâ ASATIB (İstabl C) Ahırlar ASAY f Gibi (Bak: Asâ) ASAYİŞ f Emniyet, güvenlik, korku ve endişeden uzak hâl Kanun, nizam hakimiyeti İnsan cemiyetlerinde iktidar, hâkimiyet, bir zümrenin, bir sınıfın elinde olmaktan kurtulamamasından ve bir kısım insanlarca yapılan, istedikleri zaman değiştirilen kanunlara diğer insanların saygısı temin edilemediğinden asayişin sağlanması gittikçe güçleşmektedir Çağımızda maddeci düşünce ile yetişen insanlar ancak baskı tedbirleriyle itaat altına alınmağa çalışılıyor Böylece kapitalist ülkelerde oligarşik diktatörlük, sosyalist ülkelerde sınıf diktatörlükleri kurularak insanlar köleleştirilmektedir İslâmda ise iktidar Allah´ındır, mülk de Allah´ındır İnsan insanın kulu, kölesi değildir Sınıf ve zümre diktatörlüğü yoktur İnsan insan karşısında hür, Allah karşısında kuldur ve herkes hukukta birbirine eşittir İdareciler hakkın ve halkın hizmetkârlarıdır( Bu millet ve vatan, hayat-ı içtimaiyesi ve siyasiyesi anarşilikten kurtulmak ve büyük tehlikelerden halâs olmak için beş esas lâzım ve zaruridir Birincisi: merhamet; ikincisi: hürmet; üçüncüsü: emniyet; dördüncüsü: haram ve helâli bilip haramdan çekilmek, beşincisi: serseriliği bırakıp itaat etmektir İşte Risale-i Nur, hayat-ı içtimaiyeye baktığı vakit, bu beş esası te´min edip, hem asâyişin temel taşını tesbit ve te´min eder KL) ASÂYİŞ-BERKEMÂL Rahat ve huzur te´min edilmiş ASÂYİŞ-CU f Rahat ve huzur arayan Asâyiş isteyen ASÂYİŞ-PERVER f Asâyiş taraftarı Sükûnet, rahat ve huzur isteyen ASÂYİŞ-PERVERÂNE f Rahat, huzur ve asâyiş taraftarına yakışacak şekilde ASB Bağlamak * Sağlam olarak dürmek * İmâme, sarık * Yemen´de yapılır bir nevi kumaş * Firavun atı adı verilen bir deniz canavarının dişisi * Kurumak * Kızarmak * Sarmaşık * Sargı, bağ * Mendil ASBAB (Sabeb C) Çukur yerler ASBAG Alnı veya kuyruğunun ucu beyaz olan at * Kuyruğunun ucu beyaz olan kuş ASBAG (Sıbg C) Boyalar ASBAH (Subh C) Sabahlar ASBAN f Değirmenci Değirmen sahibi ASBANÎ f Değirmencilik ASBAR (Sıbr C) Akbulutlar ASBEST yun Oldukça yumuşak ve ateşle hususiyeti değişmeyen lifli bir madde ASC Gezi topluluğu ASCED Halis, karışıksız altın ASCEL Karnı büyük olan kimse ASD Cimâ etmek * Döndürmek * Bozmak ASDA (Sadâ C) Sadâlar, sesler ASDAF (Sedef C) Sedefler ASDAG Perâkende olmak ASDAG (Sudg C) Tıb: Şakaklar, yüzdeki şakaklar ASDAGAN Tıb: Kollarımızdaki nabız damarları ASDAK (Sıdk C) Samimi şeyler ASDER Omuz, menkıb ASDİKA Sâdıklar Sabık ve sadık dostlar * İçi dışına, sözü işine uygun olanlar ASED Cimâ etmek * İp bükmek A´SEF Zulmedip zorla birşey alan ASEF (Asf) Büyük kadeh * Bir şeyi almak * Yoldan çıkmak Zulüm eylemek Körü körüne gitmek * Birisini istihdâm eylemek Irgatlık etmek, tarlada işçilik etmek * Ölüm (Kamus´tan alınmıştır) A´SEL Eğri olan şey Eğri dişli veya bacaklı kimse ASEL Bal Şehd * Tatmak * Su akarken yüzünde hâsıl olan kabarcık * Cennette bir su ASEL-İ MUSAFFA Süzme bal ASELAN Süngü titrediğinden acı çekmek * Boynunu uzatıp sür´atle gitmek ASELBENT Tıbda ve kokuculukta kullanılan bir reçinedir ve aynı adla anılan ağacın kabuklarının çizilmesiyle elde edilir ASELÎ Bal gibi sarı renkte olan * Yahudilerin ayırdedilmek için, omuzbaşlarına taktıkları sarı kumaş parçası * Eskiden kullanılan bir kumaş çeşidi ASELİYYET Bal hâli ASELLAK Deve kuşunun erkeği ASEM Kesbetmek Kazanmak çalışmak * Dirsekten itibaren elin kuruyup çolak ve eğri olması * Ayağın topuktan kuruyup eğilmesi ve aksak olması A´SEM Eli bileğinden kurumuş kimse ASEMM Çok sağır ASEMSEM Kuvvetli, büyük deve ASEN Tütün, duhan ASENN Koltuğu kokan kişi ASER Solak kimse, solaklık A´SER Çok zor ve çetin olan, dayanılması çok zor * Solak ASERAT Sürçmeler, yanılmalar * Ayak kayması ASERE Kanat teleklerinden evvel, ucunda olan beyaz telekler ASES Asâyişin muhafazası için geceleri dolaşan ve şimdiki polis vazifesini gören memurlar ASESBAŞI Osmanlı İmparatorluğunun eski devirlerinde polis müdürü ASEV (Asven) Serkeşlik Taşkınlık, serserilik ASEVSEL Azâsı gevşek kimse ASF Büyük kadeh * Zulüm ve zorla bir şeyi almak ASF Zulüm Haksızlık * Can çekişme * Emek çekip kâr kazanma * Bir tarafa eğilme * Sür´atle gitme * Rüzgârın kuvvetle esmesi * Taze ekin yaprağı* Ekin taze iken biçme ASFAD (Safed C) Suçluların el ve ayaklarına takılan kelepçeler ASFAF (Saff C) Saflar, hatlar ASFALT yun Siyah renkte şekilsiz bir bitüm ASFAR Sıfırlar Boş şeyler ASFENCAH Akılsız, ahmak adam ASFER Sarı, uçuk benizli Soluk * Kızıl * Islık çalan* Bomboş şey ASFİYA Sâfiyet, takvâ ve kemâlât sâhibi ve Peygambere (ASM) vâris olup, onun meslek ve gayelerini ihyaya ve tatbike çalışan muhakkik zatlar (Derece-i şuhud derece-i iman-ı bilgaybdan çok aşağıdır Yani : Yalnız şuhuduna istinad eden bir kısım ehl-i velâyetin ihatasız keşfiyatı, Verâset-i Nübüvvet ehli olan Asfiya ve Muhakkikinin şuhuda değil, Kur´ana ve vahye, gaybi; fakat sâfi, ihatalı, doğru hakaik-i imaniyelerine dâir ahkâmlarına yetişmez Demek bütün ahval ve keşfiyatın ve ezvak ve müşâhedâtın mizanı : Kitab ve sünnettir Ve mehenkleri Kitap ve Sünnetin desâtir-i kudsiyeleri ve Asfiya-i muhakkikinin kavanin-i hadsiyeleridirM) ASFİYA-İ MUHAKKİKÎN Hakikatı tam araştıran, delillerle isbat eden, ilim ve fazilette terakki etmiş olan büyük İslâm âlimleri ASFİYA-İ MÜDEKKİKÎN İslâmî hakikatların tetkik ve bilinmesinde çok dikkatli ve sâdık olan büyük İslâm âlimleri ASGA Öğrenmeğe çok hevesli * Çarpık suratlı ASGAR En küçük Daha küçük ASGARAN Kalb ile dil ASGARÎ En az En küçük ASGÜN Hazar Denizi´ne verilen bir isim ASHÂB (Eshâb) (Sahib C) Arkadaş olanlar Sahip olanlar, kullanma yetkisine sahip kişiler * Halk, ahali * Sahabeler, yani Peygamberimiz Hz Muhammed´i (ASM) görmüş ve mü´min olarak ona ve onun mesleğine bağlı kalmış olan zatlar Bu kişiler, insanlık, doğruluk ve her türlü faziletlerde en ileri seviyede bulunan şahsiyetlerdirOnlar Peygamberimizi (ASM) her an yakın alâka ile takip ederler ve O´na, her cihetle ittibaa çalışırlardı Dâima sıdk ve sadakatten, doğruluk ve faziletten ayrılmamak cehdi içinde idiler İslâmiyetin neşir ve tâmimi için her çeşit fedakarlıktan çekinmezlerdi Risale-i Nur Külliyatından Mektubat isimli eserde denildiği gibi: "Âl ve Ashâb nâmında bu zevat-ı kirâm, nev-i beşerin enbiyadan sonra ferâset ve dirâyet ve kemâlâtla en meşhur, en muhterem, en nâmdar, en dindar ve en keskin nazarlı tâife-i azimesi" dirler(RA) ASHÂB-I BEDİR Hz Peygamber (ASM) ile Bedir muharebesinde bulunan sahâbeler (RA) ASHÂB-I CENNET Cennet ehli Cennetlik olanlar, Cennetlik oldukları ümid edilenler veya cennete gidecekleri müjdelenmiş olanlar (Bak: Aşere-i Mübeşşere) ASHÂB-I DEVLET Devlete mensub olanlar Devlet adamları ASHÂB-I EYKE (Ashâb-ı Leyke) Şuayb´ın (AS) Allah tarafından kendilerine gönderildiği kavmin adı Yerleri ağaçlı olduğundan bu isim verilmiştir ASHÂB-I FERÂİZ Mirascılar Ölen kimsenin malında hissesi olan akrabâları ASHÂB-I FİL İslâmiyetten önce Kâbe-i Muazzamayı tahrib için Mekke´ye hücum eden Habeş ordusunun ismi ( Önlerinde fil bulunduğundan, zırhlı vasıtalar gibi ondan faydalandıklarından bu isim verilmiş olduğu nakledilir ASHÂB-I GÜZİN Mümtaz ve en meşhur sahâbeler ASHÂB-I KALEM Kalem ashabı Memurlar ASHÂB-I KALİB Bedirde öldürülüp kuyuya atılmış olan müşrikler ASHÂB-I KEHF Kur´ân-ı Mu´ciz-ül Beyan´da bahsi geçen ve devirlerinin zâlim padişahından gizlenerek ve onun şerrine âlet olmaktan çekinerek, beraberce bir mağaraya saklanıp, Rabb-ı Rahimlerine (CC) sığınan, dindar ve makbul büyük zâtlar İsimleri rivâvette şöyle sıralanır: Yemlihâ, Mekselinâ, Mislinâ, Mernüş, Debernüş, Sâzenüş, Kefeştatâyüş Kendilerine sâdık köpeklerinin adı da Kıtmir´dir ASHÂB-I KİRAM Hz Muhammedin (ASM) Ashabı, sahabeleri ASHÂB-I MATLUB Huk : İflâs hâlinde bulunan şahsın, kanuni alacaklılarının yekûnü ASHÂB-I MEŞ´EME Uğursuz, kötü, dine muhalif olanlar* Solak, sol tarafta, alçak mevkide bulunanlar ASHÂB-I MEYMENE Dinen ihtiram mevkiinde bulunan yüksek haysiyet sahibleri Hayırlı kimseler ASHÂB-I RESS Kur´anda bahsi geçen bir kavim adıdır Kimler oldukları kati bir şekilde tesbit edilemiyor Râvilerin ekserisi, peygamberlerine isyan eden ve onu öldürüp kuyuya atan, bundan dolayı da Cenab-ı Hakkın helâk ettiği bir kavim olduğu hakkında ittifak etmektedir (Furkan Suresi, 38 inci Ayet) ASHÂB-I RIDVÂN Cenab-ı Hakkın rızâsıyla müjdelenen sahâbeler (RA) (Bak: Bi´at-ı Rıdvan) ASHÂB-I SUFFA Suffa ehli Bunlar, Hz Peygamberin (ASM) mescidine bitişik üstü örtülü, etrafı açık bir yerde otururlardı ve orada yaşarlardı Bu zatların yaşayışları ve hâlleri din hizmeti, hayatı bakımından büyük değer taşımaktadır Bütün hayatları Peygamberimiz´in (ASM) yanında bulunarak Kur´ânın en yüksek derslerini alır, öğrenirler ve öğretirlerdi İslâmiyeti öğrenmek, öğretmek ve yaymak için her türlü şahsi menfaatlerini terkederek tam bir İslâm fedaisi olarak yaşarlardı Bunlar evlenmezler ve dünya işleriyle uğraşmazlardı Ashab-ı Suffa´nın bu hizmetleri sebebiyle ve bu çok büyük fedakârlıkları vesilesiyle İslâmiyet az zamanda çok yayılmış ve kökleşmiştir Peygamberimiz´in (ASM) hadis-i şerifleri mükemmel bir şekilde muhafaza altına alınmış ve zamanımıza kadar hatta kıyamete kadar sağlam bir şekilde devam etmesi sağlanmıştırBu Ehl-i Suffa´nın ahvâli Kur´an-ı Kerim hizmetine ilk ve en mühim başlangıç olduğu ve herkese büyük ibret ve ders teşkil edeceği için, Sahih-i Buhâri Tercemesi Yedinci Cildinin 62 ve 63 üncü sahifelerindeki alâkalı kısmı naklediyoruz: "Suffa, Kamus Müterciminin dediği gibi ve hepimizin bildiği veçhile, eski yerlerdeki "sed", "seki" gibi yüksekçe eyvana denir Lisanımızda tahrifle "sofa" tâbir olunur Ehl-i suffa buna izâfe edilmiştir Ashâb-ı Suffa; aileden cüdâ, gaile-i dünyeviyeden âzâde ve bütün mânası ile feragatkâr bir hayata mâlik olan bir zümre-i mübârekenin ekseri vakitleri Resül-i Ekremin (ASM) huzurunda geçerdi Dâima Resul-i Ekrem´den (ASM) ahz-ı feyz ederlerdi Taraf-ı Peygamberiden tâyin buyurulan muallimler mârifetiyle de kendilerine Kur´ân tâlim edilirdi Bunlardan yetişenler müslüman olan kabilelere tâlim-i Kur´ân için gönderilirdi Bu cihetle bunlara "Kurrâ" denilirdi Bu suffaya da "Darul-Kurrâ" demek en münâsib bir isimdir Nur-u Kur´an´ın "lemhat-ül basar" denilebilecek derecede az bir zaman zarfında âfâk-ı âleme intişar etmesi, bu ilim ocağının yetiştirdiği güzideler sâyesinde müyesser olmuştur Mütevâzi ve fakat çok feyyaz olan dörtyüz, beşyüz raddesinde dâimâ Kur´ân ile, icâbında gazâ ile meşgul olan bir irfân-ı Kur´ân ordusu bulunuyordu İçlerinden teehhül edenler kadro haricine çıkardı Fakat, yenileri ile ikmal edilirdi Burası bütün mânası ile leyli ve meccâni bir dâr-ul-ilim idi Müdâvimleri ne ticaretle, ne bir san´at ve harâsetle iştigal etmezdi Maişetleri taraf-ı risâlet-penâhiden ve ağniyâ-ı ashâb tarafından te´min edilirdi Bu hakikatı, Ehl-i Suffa´nın mübarek simâlarından birisi olan Ebu Hureyre (RA) kendisinin çok hadis rivâvet ettiğinden şikâyet edenlere karşı verdiği şu müskit cevabında pek güzel ifâde etmiştir: "Benim kesret-i rivâyetim çok görülmesin; muhacir kardeşlerimiz çarşıdaki, pazardaki ticaretleri ile, "Ensar" kardeşlerimiz de tarlalardaki, bahçelerdeki ziraatleri ile meşgul bulundukları sırada, Ebu Hureyre, Peygamberin (ASM) mübârek nasihatlerini hıfzediyordu" demiştiResul-i Ekrem (ASM) Ashâb-ı Suffa´nın maişeti ile, tâlim ve terbiyesi ile pek yakından alâkadar olurdu Hattâ saadet-hâneleri ihtiyacatı ile ikinci derecede meşgul bulunurdu Bir kerre Hz Fâtıma (RA) el değirmeni ile un öğütmekten usandığından şikâyet ederek bir hizmetçi istediğinde, Resül-i Ekrem (ASM) - "Kızım! Sen ne söylüyorsun Henüz Ehl-i Suffa´nın maişetini yoluna koyamadım" buyurmuştuResul-i Ekrem´in (ASM) hiç bir mev´izaları, hiç bir hitâbeleri yoktur ki, bunun irâdı sırasında Ashâb-ı Suffa orada hazır bulunmasın, dinleyip, hıfzederek diğer ashâba nakletmesin Bu suretle ahkâm-ı İslâmiyyenin hıfz ve naklinde Ehl-i suffanın pek müstesna te´sirleri görülmüştürİçlerinde Ebu Hureyre (RA) gibi müstesnâlar yetiştiği gibi, ilmi varlık göstermiyenler de vardı Fakat, hangi türlü tedris gösterilebilir ki, umumi surette böyle sihir-âmiz bir feyz verebilmiş olsun"Hak Dini Kur´ân Dili Cilt 2, sahife: 939, 940, 941 de de şu izahat vardır:"Bir gün Resul-i Ekrem (ASM) Ashâb-ı Suffa´nın başlarında durmuş, hallerini nazar-ı tetkikten geçirmişti Fakirliklerini, çekmekte oldukları zahmetlerini gördü ve kalblerini tatyib edip onlara buyurdu ki: - "Ey Ashâb-ı Suffa! Sizlere müjdeler olsun ki; her kim şu sizin bulunduğunuz hâl-ı sıfâtta ve bulunduğu halden râzı olarak bana mülâki olursa, o benim refiklerimdendir " ASHÂB-I SUYÛF Bizzat harbe iştirak edip kılıçları ile cihad edenler ASHÂB-ÜŞ-ŞİMÂL Amel defterleri sol taraflarından verilecek olan cehennemlik kimseler Solcular ASHÂB-I ŞUHÛD (Bak: Ehl-i Şuhûd) ASHÂB-I TAHRİC (Bak: Tahric) ASHÂB-I UHDÛD Cenab-ı Hakka imân ve itâat edenleri çukurlara doldurup yakan veya sopa ile döven, fir´avn gibi zâlim kimseler ASHÂB-I YEMİN Ahid ve yeminlerinde sebât edenler Kendi kazançlarından ziyâde Cenab-ı Hakk´ın lütuf ve ikrâmına kavuşacakları ümid edilenler Allah´a itâatleri ve amelleri iyi olup ahirette amel defterleri sağ taraftan verilecek olanlar Sağcılar Mukaddesatçılar Kur´an ve İmân yolunda Allah (CC) için çalışanlar ve bunlara taraftar olanlar Sağlam ve helâl dâiresinde çalışan kimseler Cennetlik olanlar ASHAME Peygamberimizin zamanında Müslümanlığı kabul eden Habeş Necaşisinin ismi ASHAR Saçı kızıl adam Kırmızı tüylü hayvan ASHAR (Sıhr C) Evlenme neticesinde akraba olan erkekler (Kayınbiraderler, kayınpederler, güveyler) ASHEB Tüyünün üstü kızıl, içi beyaz olan deve ASIF(E) (C: Asıfât) Şiddetli rüzgâr, sert fırtına (Bak: Asf) ASIFAT (Asf C) şiddetli rüzgârlar ASIL (Bak: Asl) ASIM Kendisini günahlardan men´edip pâk ve ismetli tutan, koruyan, men´eden ASIMA Medine şehrinin diğer bir ismi ASIR (Bak: Asr) ASİ Uygun, elverişli ASİ Çok isyan eden, çok isyancı ÂSİ İsyan eden Emirlere itâat etmeyen * Günah işleyen * Meşru idâreyi tanımayıp baş kaldıran ÂSÎ Hurma salkımı ÂSİ Doktor, cerrah, tabib * f Kederli, hüzünlü ASİB Dolmuş bağırsak * Katı nesne, şedid * Şiddetli sıcak, çok sıcaklık * Talihsizlik ASİB Dağ, cebel * Kuyruğun bittiği yere "asib-ü zeneb" derler ÂSİB f Musibet, belâ, âfet, felâket * Çarpışma ASİB-İ RÜZGAR Zamanın belâsı ASİB-RESAN f Zarar veren, musibete atan, belâya düşüren, felâkete sevkeden ASİD Başında bir zahmet olup boynunu döndüremeyen ve eğilemeyen, burnundan sümüğü akan deve ASİDE Bulamaç adı verilen yemek ASİF (C: Usefâ) Para ile tutulan işçi, yevmiyeci, gündelikçi ASİFE Buğday ve arpa başağını örten yapraklar ÂSİL (C: Avâsil-Usûl) Kovandan bal alan kişi * Yürürken aceleden yele yele yürüyen kimse ASİL Esas Yedek olmayan * Köklü * Edebli, soylu * Fık: Muamelâtta kendi nâmına hareket eden * Akşam vakti * Ölüm, mevt ASİLÂNE f Asil olanlara yakışır şekilde Asil ve neseb sahibine lâyık ASİLE (C: Asâil) Bir şeyin tamamı, bütünü * Öğleden sonranın son kısmı, akşam üzeri * Ölüm, mevt ASİL-ZADE f Sülâlesi ve ailesi görgülü, temiz ve asil olan ASİL-ZÂDEGÂN (Asil-zâde C) Asilzâdeler, soylu kişiler ASİM Engel, mâni, muhafaza eden ASİM Günahkâr Günah işleyen ASİME f Akılsız, şaşkın, sersem ASİME-GÎ f Akılsızlık, şaşkınlık, sersemlik ASİME-SÂR f Kafası karışık ÂSİN Pis kokulu Bozulup kokan su ÂSİR Bir efsaneyi rivayet eden ASÎR Üsâre Özsu * Bir maddenin sıkılmış suyu * Suyu alınmak için sıkılmış şey ÂSİR Ayağı kayan ASİR Ağır Zor Güç Müşkül Düşvâr ASİR Karmakarışık * Bitişik komşu ASİR(E) Üzüm ve benzeri şeyleri şıra yapmak veya yağını almak için sıkan ASİRE Üzerine bir yıl geçtiği hâlde hâmile olmayan dişi deve ASİRE (C: Asirât) Hayvanın ayağının arasına takılan köstek ASÎRE Cibre, posa ASİSTAN Fr Profesör veya hekim yardımcısı ASİT Fr Terkibindeki hidrojenin yerine element alarak tuz meydana gelmesine sebep olan ve mavi turnusolü kırmızıya çevirmek hâsiyetinde hidrojenli birleşik hamız ÂSİTAN f Kapı eşiği * Dergâh * Tekke ÂSİVEN f Şaşkın, sersem, aklı dağınık ÂSİY f Su değirmeni ASİYÂ-BÂN f Değirmenci, değirmen sahibi ASİYÂ-GER f Değirmen yapan, değirmenci ASİYÂ-SENG f Değirmentaşı ÂSİYE Kederli, hüzünlü kadın * Sütun, kolon, direk * Hz Musa´yı (AS) Nil nehrinden çıkararak büyütüp yetiştiren kadın Firavunun zevcesinin ismi ASK Lâzım olmak, lüzumlu olmak ASKA´ Atların ve kuşların başının ortasında beyazlık olanı * Kanarya kuşu ASK´ (Suk C) Çeşme duvarlarının bölmeleri* Bölgeler ASKABE Küçük salkım ASKALÂN Şam diyârında bir şehrin adı ("Arûs-üş Şam" da derler) ASKALE Serap fazla olmak ASKAR Üzüm şırası ASKAT (Uydurukça kelimedir) (Bak: Vâhid-i kıyasî) ASKER (C: Asakir) Devlet ve memleketin muhafazası için ücretli veya ücretsiz olarak veya kur´a ile toplanarak hazır bulundurulan ve resmi elbise giyen silahlı adamlar topluluğu Er, leşker, nefer ASKER f Devredici, seyyar ASKERE Şiddet * Asker hazırlamak ASKER-GÂH f Asker kampı, askeriyeye ait kamp ASKERÎ Askere veya askerliğe ait, askere mahsus ASKUL (C: Asâkil) Beyaz, büyük mantar ASL Yelmek Seğirtmek ASL Temel, esas, kök Bidâyet Mebde´, dip, hakikat Hâlis, sâfi Haseb ve neseb Soy sop Zâten, en ziyâde ASL-I MEYYİT Huk: Ölen kimsenin babası, babasının babası ve ilh ASLA´ Başının tepesinde ve önünde kıl olmayan * Küçük başlı ASLA Hiçbir zaman ASLÂB (Sulb C) Sulbler, beller ASLÂD Sert, katı ve düz (Çakmak taşı hakkında) Ateşsiz * Cimri, hasis, pinti ASLAH Kulağı hiç işitmeyen ASLAH En sâlih Daha sâlih ASLAHAKELLAH Allah seni ıslâh etsin (meâlinde duâ) ASLAH TARİK En selâmetli tarz En salih usul, yol ASLAT Koyu, sahin ASLEKA Serabın fazla olması ASLEM Kulağı kesik olan, kesik kulaklı ASLEN Kök veya soy bakımından, aslında, esasında; temelden, kökten ASLÎ Asla aid ve müteallik ASLİYYET Asl´ın hususiyeti ve hâli Hususilik, mümtaziyet, seçkinlik * Başka şeyler karışmamış olan bir şeyin ilk hali ASL Ü ESAS Gerçek, doğru ASM Sargı * Kırılmış kemiğe bağlanan ağaç ASM Ön ayağı beyaz olan dişi koyun ASMA´ Küçük kulaklı * Zeki kimse ASMA Elleri veya bacakları eğri olan ASMA´ Uyanık ve gözü açık (adam) * Keskin (kılınç) ASMAH Çok cesur, pek kahraman ASMAÎ Arapların şöhret bulmuş şairi ASMAN f Gökyüzü, sema ASMANE f Dam, tavan, kubbe ASMAN-GÛN f Gök mavisi ASMANÎ (C: Asmâniyân) f Gökyüzüne, aya, güneşe mensub * Açık mavi ASMANÎ ÂHEN f Yıldırım ASMAR f Mersin ağacı ASMENDE Şaşkın, alık, dalgın Hile ile kandıran, hileci ASMIHA (Sımah C) Kulak kanalları ASNIM (Sanem C) Putlar * Sevgililer ASPİRATÖR Fr Hava emme cihazı ASR Muttali olmak Gözcülük etmek ASR (C: Evâsır) Kırmak * Hapsetmek ASR (Asır) Bir devrelik zaman * İkindi vakti * Zamanın bir cüz´ü * Konuşan kimselerin başkaları ile beraber yaşadığı müddet * Yüz yıl * Eskiden bazılarınca kırk, elli veya altmış yıllık müddet * İnsanın ortalama yaşayış zamanı * Gece ve gündüzden her biri * Birisinin aşireti * Men´etmek * Suyunu çıkarmak için bir şeyi sıkmak ASR-I ÂHİR Son asır, son devir ASR-I CAHİLİYYET Cahiliyyet asrı Cahiliyyet devresi * Arabistan´da İslâmiyet´ten önceki putperestlik ve vahşet devri ASR-I EHÎR Son asır ASR-I EVVEL İlk asır * Ist: Fey-i zevâle ilâveten, herşeyin gölgesi kendisinin bir misli daha uzadığı zamandan başlayıp, iki misli uzayıncaya kadar süren ikindi vaktidir (Fey-i zevâl; güneş tam ortada iken, gölgenin uzunluğudur) ASR-I HÂZIR Şimdiki asır, yeni zaman ASR-I SAÂDET Peygamberimiz Hz Muhammed´in (ASM) peygamber olarak dünyada bulunduğu devir (Bu sıdk ve kizb; küfür ve iman kadar birbirinden uzak Asr-ı Saadet´te sıdk vâsıtasıyla Muhammed´in (ASM) âlâ-yı illiyyine çıkması ve o sıdk anahtarıyla hakaik-ı imaniye ve hakaik-ı kâinat hazinesi açılması sırrıyla, içtimaiyat-ı beşeriye çarşısında sıdk, en revaçlı bir mal ve satın alınacak en kıymetli bir meta´ hükmüne geçmiş Ve kizb vasıtasıyla Müseylime-i Kezzâbın emsâli, esfel-i sâfiline sukut etmiş Ve kizb o zamanda küfriyat ve hurafatın anahtarı olduğunu o inkılâb-ı azîm gösterdiğinden, kâinat çarşısında en fena, en pis bir mal olup; o malı satın almak değil; herkes nefret etmesi hükmüne geçen kizb ve yalana, elbette o inkılâb-ı azîmin saff-ı evveli olan ve fıtratlarında en revaçlı ve medâr-ı iftihar şeyleri almak ve en kıymetli ve revaçlı mallara müşteri olmak fıtratında bulunan Sahabeler; elbette şüphesiz bilerek ellerini yalana uzatmazlar Kizb ile kendilerini mülevves etmezler Müseylime-i Kezzâb´a kendilerini benzetemezler Belki, bütün kuvvetleriyle ve meyl-i fıtriyeleriyle en revaçlı mal ve en kıymettar meta´ ve hakikatların anahtarı Muhammed´in (ASM) âlâ-yı illiyyîne çıkmasının basamağı olan sıdk ve doğruluğa müşteri olup, mümkün olduğu kadar sıdktan ayrılmamağa çalıştıklarından, ilm-i Hadisce ve ulema-i şeriat içinde bir kaide-i mukarrere olan "Sahabeler, daima doğru söylerler Onlardaki rivâyet, tezkiyeye muhtaç değil Peygamberden (ASM) rivayet ettikleri Hadisler bütün sahihtir" diye ehl-i şeriat ve ehl-i hadisin ittifakına kat´î hüccet bu mezkûr hakikattır H) ASR-I SÂNİ İkinci asır * Ist: Fey-i zevâle ilâveten, herşeyin gölgesi kendi boyunun iki misli daha uzadığı zamandan başlayan ikindi vaktidir (Fey-i zevâl; güneş tam ortada iken, gölgenin uzunluğudur) SURET-ÜL ASR Kur´an-ı Kerim´in yüzüçüncü suresi ASRA´ Zor olan şey Güç nesne * Kanatlarının uçlarında beyazlıklar olan tavşancıl kuşu ASRAF (Sarf C) Masraflar * Değişiklikler ASRAM (Sırm C) İnsan toplulukları, insan kümeleri * Çadır grupları ASRAN (Asaran) İki devir Gece ve gündüz * İki asır * Gündüzün zamanı ASRE (C: Aserât) Ayak kayma, sürçme, yanılma ASREM Kulağı sakat, hasta * Ailesini geçindirmek için sıkıntı çeken (kimse) * Bölük bölük ASREMAN Gece, gündüz ASRÎ Devre, modaya ve israflı fantaziyelere uyan Taklitçi Zamana uygun Bir devreye, asra âit ve müteallik ASRİS f At koşturulan meydan, hipodrom ASS Her nesnenin aslı, her şeyin esası ASS Gece gezip dolaşmak ASS Katı ve sağlam olmak, berk olmak ASSÂB İplikçi ASSÂL Kovandan bal çıkaran, bal satan, balcı ASSALE Arı, bal arısı * Arı kovanı, kovan * Petek, bal peteği ASSUBAY Ask: Çavuş, üst çavuş ve başçavuş diye rütbeleri olan, ücret alan ve resmi elbise giyen askerdir AST Alt * Birinin emri altında olan kimse, mâdun * Askerlikte rütbe veya kıdemce küçük olan asker ASTAN f Eşik, atebe * Dergâh, tekye ASTANE f Eşik, atebe * Paytaht * Mânevi büyüklerin kabri * Büyük tekke * Merkez (Osmanlı İmparatorluğunun merkezi olması münasebetiyle İstanbul manasına da gelir) ASTÂNE-İ SAÂDET Saadet eşiği Sultan sarayı, İstanbul ASTAR (Satr C) Yazı satırları ASTİN f Esvap kolu, yen ASTİN-BERÇİDE f Hazırlanan veya hazırlanmış (adam) ASTİNE f Yumurta ASTİN-EFŞAN f Yen silken * Mc: Vazgeçen ASTİN-MALİDE f Hazırlanmış, hazırlanan (adam) ASTRONOM yun Kozmoğrafya âlimi, felekiyat ile uğraşan, gök cisimleri hakkında bilgi edinmeye çalışan ASTRONOMİ yun Kozmoğrafya Gök ilmi FelekiyatAstronomi ilmi dünyanın birgün hareketinin duracağını; coğrafya, karaların alçalarak dünyanın sularla kaplanacağını, iklimin değişerek canlılar için yaşanmaz hâle geleceğini; fizik, güneşin birgün söneceğini, kâinattaki enerjinin artık kullanılamaz, işe yaramaz hâle geleceğini, kâinatın öleceğini açıklamaktadır İnsanların yaşanmaz hâle gelecek dünya ve güneş sisteminden başka sistemlere göç edeceklerini hayâl etsek bile, kâinatın genel çöküşü karşısında kaçacak yer bulamıyacaklardır Sonunda kıyamet kopması muhakkaktır ve Allah´ın vaadi olan âhiret, şüphesiz gelecektir ASTRONOT yun Feza yolculuğu yapan vasıtaları kullanan kişi (Amerikada ve batıda astronot; Rusyada ve komünist ülkelerde kozmonot tâbiri kullanılmaktadır) ASÛB Bey, başbuğ Hakan * Arı beyi (Bak: Ya´sub) ASÛDE f Rahat, huzur içinde Dinç Müsterih Sâkin * Bir cins helva adı ASÛDE-DİL f Başı dinç, huzuru yerinde, gönlü rahat ASÛDE-DİLÎ f Gönül rahatlığı ASÛDE-GÎ f Huzur, rahat, asayiş ASÛDE-HÂL f Hâli rahat, sıkıntısı olmayan ASÛDE-NİŞİN f Rahatça oturan İstirahat eden ASUF Hızlı ve çabuk yürüyen * Çok şiddetli rüzgar ASUF (Asf dan) Çok zulüm eden Çok zâlim ASUL Gururlu, mütekebbir, zâlim kimse ASUM Geçim derdi için çok çalışan kimse ASUM Obur, açgözlü, arsız ASUMAN f Gökyüzü Semâ * Felek ASUMANÎ Beşerî olmayan Semavî olan Göğe âit ve müteallik ÂSÛN (Asi C) İsyan edenler Günahkârlar ÂSÛR (C: Avâsir) Tuzak, ağ * Şer * Şiddet ASÛR Zorluk Güçlük ASÛR Eğri boyunlu ASÛS Yalnız yürüyüp, otlayan deve * Yanından insanlar uzaklaşmayınca kendini sağdırmayan deve * Av arayan kimse ASÜD (Esed C) Arslanlar * Yiğitler ASÜFTE (Asügde) f Ateşle islenmiş * Hazırlanmış, hazır ASVA Sırtlan * Yaşlı kadın ASVAD (C: Asâvid) Büyük emir ASVAT (Savt C) Sesler ASVEB (Sâib den) En doğru ve iyisi Çok isabetli ASVEB-İ AKVÂL Kavillerin en muhkemi, sözlerin en doğrusu ASVİNE (Sunvân C) Elbise koymaya yarayan dolaplar Gardroplar ASY Yaşamak * Kocamak, ihtiyarlamak ASY İsyan, itaatsizlik ASYA Dünyadaki kıt´aların en büyüğü * f Değirmen (Bak: As) ASYAF (Sayf C) Yaz mevsimleri ASYAR Dayanmak * Sürçmek AŞ f Muharrem ayında pişirilen aşure * Yemek, taam AŞA (C: A´şiye) Akşam yemeği A´ŞA Gözleri dumanlı olan adam * Çeşitli yüzyıllarda yaşamış olan birkaç Arap şairinin adı * Gece vakti gözleri görmeyen kimse AŞA (C: Aşâ-Aşvâ) Gece gözlerin görmeyip gündüz görmesi A´ŞAB (Aşb C) Tâze otlar AŞABE Yaş otun çok olması AŞAİR (Aşiret C) Aşiretler Kabileler AŞAK Sarmaşık AŞAM f Yiyecek ve içecek * İçen, içici manasına birleşik kelimeler yapılır AŞAMİDENÎ f İçilebilen veya yenilebilen A´ŞAR (Öşür C) Öşürler Arazi mahsüllerinden alınan onda bir nisbetindeki vergiler * Mahsül alan zengin müslümanların zekâtları A´ŞARÎ Ondalığa âit Öşür hesapları nev´inden On sayıları Ondalık AŞAVET Gündüz görüp, gece görmeyen ve tavukkarası adı verilen göz hastalığı AŞAYA (Aşi C) Akşamlar, mağribler AŞB (C: A´şâb) Yaş ot AŞEBE Zayıflığından gövdesi kurumuş olan yaşlı kimse * Büyük azı dişi * Küçük adam AŞEM Kuru ekmek AŞEME Kuru ekmek parçası * Büyük azı dişi AŞEN Her nesnenin aslı ve kökü * Sözü kendi kanaatine göre söylemek AŞENNET (C: Aşânit) Yaramaz huylu kimse AŞENZER Katı, sağlam nesne AŞERAT (Aşere C) On sayıları AŞERE On On rakamı AŞERE-İ MÜBEŞŞERE Hz Peygamber´in (ASM) kendilerine Cennetlik olduklarını müjdelediği sahabelerdir Bu kişiler Allah´ın emirlerine bağlılıkta ve din hizmetindeki fedailikte Allah´ın rızasını tam kazanmışlardır Bu zatlar şunlardır: Hz Ebu Bekir, Hz Ömer, Hz Osman, Hz Ali, Hz Abdurrahman bin Avf, Hz Ubeyde bin Cerrah, Hz Said, Hz Sa´d bin Ebi Vakkas, Hz Talha, Hz Zübeyr İbn-ül Avvam (RAnhüm) AŞEVÎ Akşam, akşam vaktine dair AŞEVİ Yoksullara parasız olarak yemek yedirilen veya dağıtılan yer, aşhane * Para ile yemek yenilen yer, lokanta * Düğün gibi toplantılarda, yemekleri hazırlamak için iğreti mutfak olarak kullanılan yer * Bazı tekkelerde yemek pişirilen yer AŞEVSEC Büyük karınlı iri deve AŞEVZEN(E) Galiz, katı nesne AŞ-HANE f Aşevi, mutfak AŞI Birşeyden alınıp diğer birşeye aktarılan madde * Çeşitli tehlikeli hastalıkların önünü almak için aşılanan madde * Yabani veya cinsi âdi bir ağaca, cinsine yakın diğer iyi bir ağaçtan vurulan kalem veya yaprak aşısı ÂŞIK Çok fazla seven Mübtelâ Birisine tutkun * Saz şairi * (Cümledeki yerine göre) : Ahbab, hazret, ma´hut, seninki gibi mânâlara gelir (Müennesi: Aşıka) ÂŞIK-I DİDÂR-I PÂK Temiz yüzün âşıkı * Edb: Evvelce ordularda, kışlalarda, köy odalarında ve mahalle kahvelerinde gerek kendinin, gerek başkalarının sözlerini sazla dile getiren kimse; halk şâiri ÂŞIKAN (Âşık C) f Âşıklar, tutkunlar AŞİ (C: Avâş) Kastedici AŞİ Akşam * Akşam yemeği * Tavuk karasına tutulan kimse AŞİHE f Kişneme AŞÎK Fazla âşık, çok tutkun AŞİKÂR(E) f Belli, meydanda, açık Bedihi AŞİNA f Mâlumatlı, haberli olan Arif Bilgili Mâlik Tanıdık Yabancı olmayan * Yüzücü AŞİNE f Yumurta AŞİR Onuncu * Eskiden öşür toplayan vergi memuru (Bak: Amil) AŞİR Onda bir On kısma taksim edilen bir şeyin herbir parçası * Kur´an-ı Kerimin on cüz´ünden herbiri veya on âyetlik bir parçası * Dost, yardımcı, yardak * Koca * Kabile * Kötülükte yardımcılık eden * Sahip * Toz (Bak: Aşr) AŞİRE Onuncu Tâsia´nın altmışta biri AŞİREN Onuncu olarak, onuncu derecede AŞİRET Kabile, oymak, göçebe halinde yaşıyan ekseri bir soydan gelen cemaat Yakın akraba, âile AŞİRET-İ GALİB Galip gelen aşiret * Aşiretin ekseriyeti, çokluğu AŞİYAN (E) f Kuş yuvası * Mc: İkâmetgâh Ev, mesken AŞİYAN-I HARÂB Yıkılmış yuva, tahrib edilmiş mesken AŞİYAN-SÂZ f Yuva kuran, mesken yapan AŞİYY Akşam, akşam üzeri AŞK (Işk) Çok ziyâde sevgi Şiddetli muhabbet Sevdâ Candan sevme * İttibâ´ Alâka(İnsanın mahiyeti ulviye; fıtratı, câmia olduğundan; binler envâ-ı hâcât ile binbir esmâ-i İlâhiyyeye herbir ismin çok mertebelerine fıtraten muhtaçtır Muzaaf ihtiyaç, iştiyaktır Muzaaf iştiyak, muhabbettir Muzaaf muhabbet dahi aşktır Ruhun tekemmülâtına göre merâtib-i muhabbet, meratib-i esmâya göre inkişaf eder Bütün esmâya muhabbet dahi -çünki o esmâ Zât-ı Zülcelâl´in ünvanları ve cilveleri olduğundan- muhabbet-i zâtiyyeye döner S) AŞK-I EFLÂTUNÎ Maddeci olmayan aşk AŞK-I HAKİKÎ Hakiki aşk Allah için sevmek Allah sevgisi AŞK-I KİMYEVÎ Fıtrî meyil ve alâka Kimyevî unsurlar arasında birbirlerine karşı olan cazibe ve birleşme meyelanları ki; birer İlâhi emir ve kanunlardırFransızcası: Affinite (afinite) dir (Sani-i Hakîm, havada iki unsur halk etmiştir Biri azot, biri müvellid-ül humuza Müvellid-ül humuza ise: Nefes içinde kana temas ettiği vakit, kanı telvis eden karbon unsur-u kesifini kehribar gibi kendine çeker İkisi imtizac eder Buharî hâmız-ı karbon denilen (semli havâi) bir maddeye inkılâb ettirir Hem hararet-i gariziyeyi te´min eder, hem kanı tasfiye eder Çünki: Sani-i Hakîm, fenn-i kimyada, aşk-ı kimyevî tabir edilen bir münasebet-i şedideyi, müvellid-ül humuza ile karbona vermiş ki: O iki unsur, birbirine yakın olduğu vakit, o kanun-u İlâhî ile, o iki unsur imtizac ederler Fennen sabittir ki: İmtizacdan hararet hâsıl olur Çünki imtizac, bir nevi ihtiraktır Şu sırrın hikmeti şudur ki: O iki unsurun, her birisinin zerrelerinin ayrı ayrı hareketleri var İmtizac vaktinde her iki zerre, yani onun zerresi, bunun zerresiyle imtizac eder, bir tek hareketle hareket eder Bir hareket muallâk kalır Çünkü: İmtizacdan evvel iki hareket idi Şimdi iki zerre, bir oldu Her iki zerre, bir zerre hükmünde bir hareket aldı Diğer hareket, Sani-i Hakîm´in bir kanunu ile hararete inkılâb eder Zaten "Hareket, harareti tevlid eder" bir kanun-u mukarreredir İşte bu sırra binaen beden-i insanîdeki hararet-i gariziye, bu imtizac-ı kimyeviyye ile te´min edildiği gibi, kandaki karbon alındığı için kan dahi sâfi olur İşte nefes dâhile girdiği vakit, vücudun hem âb-ı hayatını temizliyor Hem nâr-ı hayatı iş´al ediyor Çıktığı vakit, ağızda, mu´cizât-ı kudret-i İlâhiye olan kelime meyvelerini veriyor S) AŞK-I LÂHÛTÎ Cenab-ı Hakk´a olan sevgi ve muhabbet Aşk-ı İlâhî, aşk-ı hakikî, aşk-ı mânevî gibi tâbirler Cenab-ı Vacib-ül Vücud´a dâir şiddetli muhabbet ve sevgiyi ifâde eder AŞK-I MECAZÎ Fâni şeylere olan aşk Nefis ve şehvet arzusuna dayanan aşk * Tas: Kâmil bir zâtın Cenab-ı Hakk´a dâir şiddetli muhabbetinden evvel fani, dünyevî şeylere dair olan aşkı(Mahbublara olan aşk-ı mecazî aşk-ı hakikiye inkılâb ettiği gibi, acaba ekser nasda bulunan dünyaya karşı olan aşk-ı mecazî dahi bir aşk-ı hakikiye inkılâb edebilir mi Elcevab: Evet, dünyanın fâni yüzüne karşı olan aşk-ı mecazî, eğer o âşık, o yüzün üstündeki zeval ve fena çirkinliğini görüp ondan yüzünü çevirse, bâki bir mahbub arasa, dünyanın pek güzel ve âyine-i esmâ-i İlâhiye ve mezraa-i âhiret olan iki diğer yüzüne bakmağa muvaffak olursa, o gayr-i meşru mecazî aşk, o vakit aşk-ı hakikiye inkılâba yüz tutar Fakat bir şart ile ki, kendinin zâil ve hayatiyle bağlı kararsız dünyasını, haricî dünyaya iltibas etmemektir Eğer ehl-i dalâlet ve gaflet gibi kendini unutup, âfaka dalıp, umumi dünyayı hususi dünyası zannedip ona âşık olsa, tabiat bataklığına düşer boğulur Meğer ki hârika olarak bir dest-i inayet onu kurtarsın Şu hakikatı tenvir için şu temsile bak Meselâ:Şu güzel zinetli odanın dört duvarında, dördümüze ait dört endam âyinesi bulunsa, o vakit beş oda olur Biri hakiki ve umumi, dördü misâli ve hususi Herbirimiz kendi âyinemiz vasıtasiyle, hususi odamızın şeklini, hey´etini, rengini değiştirebiliriz Kırmızı boya vursak, kırmızı; yeşil boyasak, yeşil gösterir Ve hâkezâ âyinede tasarrufla çok vaziyetler verebiliriz; çirkinleştirir, güzelleştirir, çok şekillere koyabiliriz Fakat hârici ve umumi odayı ise kolaylıkla tasarruf ve tağyir edemeyiz Hususi oda ile umumi oda hakikatta birbirinin aynı iken, ahkâmda ayrıdırlar Sen bir parmak ile odanı harab edebilirsin, ötekinin bir taşını bile kımıldatamazsınİşte dünya süslü bir menzildir Herbirimizin hayatı, bir endam âyinesidir Şu dünyadan her birimize birer dünya var, birer âlemimiz var Fakat direği, merkezi, kapısı, hayatımızdır Belki o hususi dünyamız ve âlemimiz, bir sahifedir Hayatımız bir kalem onunla sahife-i a´mâlimize geçecek çok şeyler yazılıyor Eğer dünyamızı sevdikse, sonra gördük ki: Dünyamız hayatımız üstünde bina edildiği için, hayatımız gibi zâil, fâni, kararsızdır, hissedip bildik Ona ait muhabbetimiz, o hususi dünyamız âyine olduğu ve temsil ettiği güzel nukuş-u esma-i İlâhiyeye döner; ondan, cilve-i esmâya intikal eder Hem o hususi dünyamız, âhiret ve Cennet´in muvakkat bir fidanlığı olduğunu derkedip, ona karşı şedit hırs ve taleb ve muhabbet gibi hissiyatımızı onun neticesi ve semeresi ve sünbülü olan uhrevî fevâidine çevirsek, o vakit o mecazî aşk, hakikî aşka inkılâb eder Yoksa $ sırrına mazhar olup, nefsini unutup, hayatın zevâlini düşünmeyerek, hususi, kararsız dünyasını, aynı umumi dünya gibi sabit bilip kendini lâyemut farzederek dünyaya saplansa, şedit hissiyat ile ona sarılsa, onda boğulur gider O muhabbet onun için hadsiz bela ve azaptır Çünki, o muhabbetten yetimâne bir şefkat, meyusâne bir rikkat tevellüd eder Bütün zihayatlara acır; hatta güzel ve zevâle mâruz bütün mahlukata bir rikkat ve bir firkat hisseder; elinden bir şey gelmez, ye´s-i mutlak içinde elem çeker Fakat gafletten kurtulan evvelki adam, o şedit şefkatin elemine karşı ulvi bir tiryak bulur ki: Acıdığı bütün zihayatların mevt ve zevâlinde bir Zât-ı Bâki´nin bâki esmâsının dâimi cilvelerini temsil eden âyine-i ervahları bâki görür; şefkatı, bir sürura inkılâb eder Hem zeval ve fenâya mâruz bütün güzel mahlukatın arkasında bir cemâl-i münezzeh ve hüsn-ü mukaddes ihsas eden bir nakş ve tahsin ve san´at ve tezyin ve ihsan ve tenvir-i dâimîyi görür O zeval ve fenâyı, tezyid-i hüsn ve tecdid-i lezzet ve teşhir-i san´at için bir tazelendirmek şeklinde görüp, lezzetini ve şevkini ve hayretini ziyadeleştirir M) AŞKAR Koyu kırmızı * Kırmızı saçlı adam * Doru at AŞ-KÂRE f Aşçı AŞKBAZÎ f Aşk oyunu Sever görünmek Aşk-ı kâzib AŞKNÜMA f Aşkını bildiren Aşkını gösteren AŞKÛ f Tavan; kat, tabaka * Gökyüzü Gök AŞNA f Yüzücü * Yüzme * Tanıyan, yabancı olmayan (Bak: Aşina) AŞNAGER f Yüzücü Yüzgeç AŞNAGERÎ f Yüzme, yüzücülük AŞNAB f Yüzen, yüzücü AŞNA-YAN (Aşnayî C) f Dostluklar, âşinalıklar, haberdarlıklar AŞ-PEZ f Ahçı, aşçı AŞR (Aşir) On * On adetten birisini almak On etmek * Kur´ân-ı Kerim´den on âyet mikdarı kısım AŞR-İ ÂHİR Ist: Ramazan ayının son on günü AŞR-İ MİŞAR (Bak: Öşr-ü mişar) AŞRA´ Muharrem ayının onuncu günü * On aylık vazife * On aylık hâmile deve AŞREFE Bir cins misvak ağacı AŞŞ Zayıf adam* Az, kalil * Kuş yuvası AŞŞAB (Aşşeb den) Nebatları, bitkileri toplayarak ve misallerini kurutarak her biri üzerinde ilmî incelemeler yapan âlim AŞŞAR A´şar tahsildarlığı yapmış olan kimse Öşürcü, ondalıkçı AŞŞE Yaprağı uzun ve ince olan hurma ağacı * Zayıf vücutlu, uzun boylu kadın AŞTÎ f Barışıklık, sulh AŞTÎ-HÛRE f Barış ziyafeti AŞTÎ-PERVER f Barış taraflısı, sulh AŞTÎ-PERVERANE f Barış taraftarına yakışacak şekilde AŞTÎ-SÂZ f Sulhsever, sulh taraftarı Barışsever, barışçı AŞTÎ-SÂZÎ f Barışseverlik, sulhseverlik AŞU Kör olmak Görmemek * Mc: Görmemezlikten gelmek AŞÛB f Karıştırıcı, karıştıran mânalarına gelir ve birleşik kelimeler yapılır AŞÛB-ENGİZ f Karışıklığa medar olan, kargaşalığa sebebiyet veren AŞÛB-GÂH f Gürültülü patırtılı yer Kargaşalık ve karışıklık yeri AŞUG f Bilinmiyen, meçhul, yabancı * Serseri AŞUM Bir ot cinsi AŞURE (Aşurâ) Arabi aylardan olan Muharrem ayının onuncu günü Aynı günde çeşitli hububat ve kuruyemişler katılarak yapılan tatlı AŞÜFTE f Sevgiden kendinden geçen Çıldırırcasına seven * İffetsiz kadın AŞÜFTE-DİL f Gönlü perişan olmuş AŞÜFTE-DİMAĞ f Aklı perişan AŞV Kasdetmek AŞVA´ Geceleyin gözü görmeyen kadın veya kız * Önüne bakmayıp her ne olursa basan deve AŞVE Akşam karanlığı * Akşam yemeği AŞVEZ (C: Aşâviz) Sağlam yer * Sağlam ve geçirimsiz yerlerde oluşan göl * Sağlam, kuvvetli deve * Çok et AŞY Akşam yemeği AŞYAN Akşam yemeği yiyen kişi AŞYERE Dayanmak Sürçmek AŞZAN Ayağı kesilmiş gibi emekleyerek yürümek |
Osmanlıca Sözlük Lügat A Harfi |
11-04-2012 | #9 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Osmanlıca Sözlük Lügat A HarfiA Harfi ATA t Baba veya ecdaddan olan büyük Önceden gelen * Aynı soyun büyüğü ATA (İtyan dan) Verdi, veren Geldi, gelen (mânasına da olur, fiildir) ATA Verme Bağışlama Bahşiş Lütuf İhsan ATAB Mahvolma, ölme ATA-BAHŞ f Bahşiş veren ATABEY (Atabek) Selçuklular devrinde şehzadelere mürebbilik eden şahıs, lala ATAD İşe yarayan âletlerin takımı * Büyük kadeh * Hazırlık ATA ENDER ATA Lütuf içinde lütuf, ihsan üzerine ihsan A´TAF (Atf dan ) En âtifetli Pek müşfik, çok merhametli adam * Boynuzları birbirine eğilmiş koyun (Müe: Atfâ´) A´TAF (Atf C) Meyiller * Merhametler, şefkatler, lütuflar, ihsanlar ATAİM (Atime C) Ocaklar ATAK(AT) Azad, izin ATAL (C A´tâl) Vücudun örtüsüz yeri, bilhassa ense * Bir kişinin güzelliği * Vücudun tamamı * Boyuna asılan gerdanlığı kaybetmek ATAL (Itl C) Koltuk altları * Yanlar, kenarlar * Böğürler ATALET (Utlet) Boş durma Tembellik İşsizlik Hurma salkımı(En bedbaht, en muztarib, en sıkıntılı işsiz adamdır Zirâ, atâlet, ademin birâderzâdesidir Sa´y, vücudun hayatı ve hayatın yakazasıdır M) ATALET KANUNU Fiz: Duran bir cisim, bir kuvvetin etkisi olmadan hareket edemez; ve hareket hâlindeki bir cisim, bir kuvvetin etkisi olmadan hızını ve yönünü değiştiremez ATAM (Utum C) Yüksek binalar, köşkler, hisarlar ATAN (C: Atân) Kovası el ile çekilen kuyu * Kuyunun ve havuzun etrafında deve çekip duracak yer * Su kenarı * Kokmak * Dibâgat etmek ATANİB (İtnâbe C) Kısa ipler * Uzun ipler Sicimler * Sâyebanlar ATARAKSİYA yun Tesirlere (etkilere) karşılık göstermeme, durgunluk hâli * (Fels) Ruhun sükunete ulaşması, arzu ve ihtiraslardan uzak kalma Eski çağ felsefesi, hayatın gayesi, saadet olarak duygusuzluk halini gösteriyordu İnsan arzuları sonsuz, düşmanları sonsuzdur, (mikroptan kuyruklu yıldıza kadar) ama iktidarı hiç denecek kadar az, zayıf bir mahluktur Allah´ı tanımaz ve Onun kudretine dayanmazsa işte böyle saçmalıklara düşer Devekuşu gibi başını kuma sokmakla kurtulacağını umar Kurtuluş ise ancak İslâm´da ve Allah´a imandadır ATARDAMAR Tıb: Kanın, kalbden vücudun her tarafına (akciğerlere de) gitmesine yarayan damar Şiryan ATAŞ Susama Hararet ATAŞA (Atşân C) Susamış olanlar, susuzlar ATAŞE Fr Elçiliklerde vazifeli memur AT´ATA Birbiri ardınca çağırmak * Kavga etmek ATAVİL (Atvel C) Seçkin kimseler * Uzun boylular ATAYA (Atiyye C) Bahşişler İhsanlar Lütuflar ATAYA-YI SENİYYE Padişahın hediye ve ihsanları ATAYIB (Atyeb C) En iyiler Çok hoş olanlar ATB Hışım etmek * Fesad * İkrah olunan, kerih görülen ATBA (Taby C) Meme başları, uçları ATBA´ (Tıb´ C) Akarsular, çaylar, dereler, kanallar, sel yatakları ATBA´ En pis ATBAK (Tabak C) Tabaklar Kapaklar ATBAL (Tabl C) Davullar ATBAN Tek ayak üstüne sıçramak * Davarın üç ayak üstüne yürümesi ÂTBİN f Sözü doğru faziletli kimse ATEBAT (Atebe C) Eşikler, basamaklar* İranlıların mukaddes ziyaret yeri ATEBE (C Atebât) Basamak, eşik ATEBE-İ FELEK-MERTEBE Osmanlı Padişahlarının sarayı ATEH Bunama, bunaklık (Ateh getirmiş bir ihtiyar) ATEH KABL-EL MİÂD Erken bunama ATELE (C: Utül) Rende * Kalın ve büyük asâ * Fârisi yayı * Doğurmamış dişi deve ATEME Gecenin ilk üçte bir bölümü Yatsı namazı vakti * İşsizlik, tembellik, atalet, üşengeçlik * Akşam vaktine kadar hayvanın memesinde bâki kalan süt ATER Arap kadınlarının misk ve başka güzel şeylerle yoğurup, boyunlarına taktıkları gerdanlık ATEŞ f Odun vs gibi maddelerin yanmasından hasıl olan hâl Od, nâr * Kızgınlık, hararet * Hiddet, gazab, şiddet * Hayvanın çevik, hareketli ve oynak olması * Yangın * Gözyaşı * Hastalık * Harb, savaş(Ateş unsuru, kâinatın bütün kısımlarını istilâ etmiş pek büyük bir unsurdur Bir damar gibi kâinatın yaratılışından başlayarak her tarafa dalbudak salıp gelen şu şecere-i nâriyeye nazar-ı hikmetle dikkat edilirse, bu şecerenin başında, yani sonunda büyük bir meyvenin bulunduğu anlaşılır Evet, toprağın içinde büyük ve uzun bir damarı gören adam, o damarın başında kavun gibi bir meyvenin bulunduğunu zannetmesi gibi, âlemin her tarafında damarları bulunan şu şecere-i nâriyenin de Cehennem gibi bir meyvesinin bulunduğuna bilhads yani sür´at-i intikal ile hükmedebilir İİ) ATEŞ-İ ÂB-PERVER Mc: Hançer, kama, kılınç ATEŞ-İ BAHAR Lâle * Kırmızı renkli gül ATEŞ-İ BESTE Hâlis kırmızı renkli altın * Donmuş ateş ATEŞ-İ HECR Firak ateşi, ayrılık acısı ATEŞ-İ RUMÎ Eskiden kullanılan bir silâh çeşitidir Kara ve deniz muharebelerinde yangın çıkartmak için kullanılırdı ATEŞ-İ TER Kırmızı şarap ATEŞ-BÂR f Ateş yağdıran ATEŞ-BÂZ f Ateşle oynayan Hokkabaz ATEŞ-BESTE f Hâlis altın, kırmızı altın ATEŞ-DÂN f Mangal, ocak ATEŞ-DİDE f Ateş görmüş, ateşten geçmiş * Mc: Büyük ıztırab çekmiş ve tecrübe geçirmiş adam ATEŞ-DİL f Sözü dokunaklı olan * Her gördüğü güzeli seven * Pek zeki adam ATEŞ-EFRÛZ f Ateş yakan, ateş tutuşturan ATEŞ-EFŞÂN f Ateş saçan ATEŞEK f Küçük ateş * Ateş böceği * Frengi * Berk, şimşek ATEŞ-ENGİZ f Dağlama aleti * Mc: Fesatçı, ifsad yapan ATEŞ-FÂM f Ateş renkli, kırmızı ATEŞ-GEDE f Mecûsilerin tapındıkları yer Mecusi mabedi ATEŞ-GİRE f Çıra * Maşa ATEŞ-GÛN f Ateş gibi kıpkırmızı ATEŞ-HÂR f Keklik * Merhametsiz, şefkatsiz ve zalim adam ATEŞ-HİRÂM f Süratle yürüyen, hızlı yürüyen ATEŞ-HÎZ Ateşliyen, ateş veren ATEŞ-HULK f Sert tabiatlı, huysuz ATEŞÎ f Hararetli, ateşli; dokunaklı * Ateş renginde * Hiddetli, öfkeli ATEŞÎN f Ateşli, canlı, ateşten * Mc: Şiddetli, hiddetli ATEŞ-KÂR f Külhancı * Mc: Aceleci, kızgın veya merhametsiz adam ATEŞ-MİZAC f Huysuz, geçimsiz, sert tabiatlı kimse ATEŞ-NÂK f Ateşli ATEŞ-NİSAR f Ateş saçan* Mc: Çok öfkeli, çok kızgın ATEŞ-NÜM f Ateş gösteren ATEŞ-P f Ateş gibi * Mc: Atik, çevik ATEŞ-PARE f Ateş parçası Ateş gibi * Mc: Çok zeki, çok akıllı * Durup dinlenmeyen ATEŞ-PAŞ f Ateş saçan ATEŞ-PEREST Ateşe tapan Mecusi, müşrik ATEŞ-RENG f Ateş renginde, kızıl renkli ATEŞ-SUHAN f Dokunaklı, kalb kıracak şekilde ağır söz söyliyen ATEŞ-ZEBÂN f Ateş dilli Çok dokunaklı söz veya şiir söyleyen ATEŞ-ZEDE f Yakılmış, yakılan ATEŞ-ZEN f Ateş yakmak için kullanılan alet, çakmak ATF Bağlama Bağ Ekleme * Meyletme * Şefkat Sevgi * Eğilme * İkiye bükme İki kat eyleme * Çevirme * Geri döndürme* Bir kimse üzerine tekrar hamle eylemek * Gr: Bir kelimeyi diğer bir kelimeye harf-i atıf vasıtasiyle ilhak eylemek (Bak: Harf-i atıf) ATF-I BEYAN Mâkablini yâni mâtufun aleyhin mefhumunu izah ve te´kid için atfolunan tâbir Meselâ: "Meseleyi izâh ve teşrih eyledi" cümlesindeki "ve" gibi ATF-I NİGÂH Bakma, göz atma ATF-I TEFSİR Bir mânada olup mücerred tasdik ve te´kid için "ve" ile müteradifine (aynı mânadaki kelimeye) atfolunan kelime Meselâ: "İhsan ve kerem, hüzün ve keder" ifadesindeki "ve" ler gibi Diğer bir ifade ile: Aynı olan ayrı iki kelimenin birlikte kullanılması ("deli divâne"de olduğu gibi) ATFEN Birisinin adına Birisine yükleyerek ATFETMEK Meyletmek Sevgi beslemek * Gr: Mânâyı birbirine bağlamak ATHAL Kül renginde ATHAR (Tâhir C) Kadınların aybaşı ve doğumdan çıktıkları zamanlar ATHAR Daha tâhir En temiz ÂTIF (Atf dan) Yüzünü çeviren, bakan Meyleden, yönelen * Bağlaç * Şefkat edici kimse Merhametli, müşfik * Yarış atlarının altıncısı * Gr: İki kelimeyi birbirine bağlayan harf veya kelime ATIFET Koruma, sevgi, Acıma Şefkat Esirgeme * Hüsn-ü zan Karşılıksız sevgi ATIFET-KÂR f Esirgeyip muhafaza eden, gözetip koruyan ÂTIK(A) Azad edilmiş, Serbest bırakılmış kimse * Yaşlı * Genç kız* Temiz soylu * Eski * Yavru kuş ÂTIL (Âtıla) İşlemez Boş Tenbel * Bozulmuş ÂTIM Ölen, mahvolan ATIM t Ateşli silahların boşaltılması, atılması * Kurşun menzili, kurşunun gidebildiği, yetiştiği mesâfe * Silahın bir defa atılması için lâzım gelen barut vesaire ATIR (Itr dan) Güzel kokulu, ıtırlı * Kokuları seven kimse ATIS Şafak * Aksıran ATİ Önde Aşağıda Sonra Vâki olan Gelecek zaman ATİ İnatçı, muannid Kalın kafalı ATİ(YE) (Utv dan) İsyan eden, kafa tutan Asi Sert başlı, serkeş ATİD Tedarik olunmuş Hazır ve müheyya * Günah ve sevabları yazan melek ATİDE Elbise sandığı ATİH(E) İsyan eden, kafa tutan, âsi olan ATİK Sâfi nesne, saf olan şey ATİK (C: Avâtik) Sırtın üst kısmı Omuz ile boyun arası * Eski şarap ATİK (Atika) Esaretten serbest bırakılmış olan * Soyu temiz Necib * Genç kız * Kadim İhtiyar * Yavru kuş * Eski * Hz Ebû Bekir´in (RA) bir nâmı ATİK Çabuk davranan, çevik ATİK Berrak, saf, temiz, karışmamış, değerli ATİKIYYAT Eski eserler Eski devirlerden kalma eserleri, - daha ziyade tarih ve san´at bakımından- tetkik eden ilim Arkeoloji ATİL Şerli, şerir, yaramaz kişi ATİL Para karşılığı tutulan yardımcı, asistan ATİ-L-BEYAN Aşağıda sözü geçen, aşağıda zikredilen AT´İME (Bak: Et´ime) ATİME (C: Atâim) Ateş yakılan ocak; mangal ATİM(E) Yavaş, sessiz, ağır ATİRE Receb ayında keferenin putları için boğazladıkları koyun ki, o puta "itrâ" derler ÂTİŞ (Atişe) Susuz, susamış ATİT Gıcırtı * Ses ATİY (Utiy) Haddi tecavüz etme * Çok ihtiyar olma * Kibirlenme ATİYE Azgın * Büküp büküp atan ATİYEN Aşağıda * İlerde, gelecekte ATİYYAT (Atiyye C) Hediyeler İhsanlar * Büyük bir kimsenin bahşişleri ATİYYE Hediye Bahşiş Lütüf ve ihsan ATK Bulaşmak * Kurumak ATK Esiri serbest bırakmak Köleyi âzat eylemek (Bak: Itk) ATL şerir Sert tabiatlı Yaramaz * Şiddetle çekmek ATLAB (Tâlib C) Arayanlar, talibler; bilhassa talebeler* (Tılb C) Kadın peşinde dolaşanlar, zamparalar ATLAL (Talel C) şekiller, biçimler ATLAS İpekten yapılmış kumaş Üstü ipek, altı pamuk kumaş * Düz tüysüz * Büyük harita * Atlas Okyanusu ATLAS (Talas C) Eskitmeler, yıpratmalar * Eski, aşındırılmış, yıpranmış ATLE (C Utül) Rende * Yoğun büyük asâ * Büyük iğne demiri Farisî yayı * Doğurmamış dişi deve ATLES Eski, yırtık, yıpranmış, aşındırılmış ATLETİZM yun Çeviklik, atiklik, kuvvet gibi beden kabiliyetlerini inkişaf ettirmeğe yarayan ve koşu, atlama, ağırlık kaldırma ve atma gibi, tek başına yapılan bedeni çalışmalar ATLİYE (Tılâ C) Merhemler ATM Geciktirmek, eğlendirmek ATMAR (Tımr C) Paçavralar Eski, yıpranmış elbiseler ATME Ateş kaynağı, volkanın tepesindeki lâvın çıktığı yer, krater ATMOSFER Dünyanın çevresini kuşatan 100 km kalınlığında, çeşitli gazlardan meydana gelen gaz tabakası Başka gök cisimlerini kuşatan gaz tabakalarına da atmosfer denir * Bir yerdeki mânevi hava * Basınç birimi 0 derecede 76 cm yükseklikteki bir civa sütununun 1 cm karelik alan üzerine yaptığı basınca 1 atmosfer denir Bu basınç 1033 kilogramdır Deniz seviyesinden yükseldikçe basınç azalır ATNAB (Tınâb C) Çadır ipleri * Ağaç kökleri * Tıb : Vücuttaki sinirler ATOL Mercan adası Mercan iskeletlerinin birikmesiyle meydana gelmiş olan halka biçiminde ve ortasında bir göl bulunan adacık ATOM yun Maddenin bölünemez en küçük parçası manasında eski çağ felsefesinde kullanılan bir tâbir, günümüze kadar gelmiş ve ilmî tabir olarak kalmıştır Atom, maddenin bölünmez bir parçası değil, kendisi de daha küçük parçalardan yaratılmış çok küçük bir âlemdir Dünyada, kâinatta ve atom âleminde hep aynı nizam hâkimdir Bugün, dün olduğu gibi maddeci felsefe, maddenin mahiyetini anlamaktan âcizdir ATR Depretmek * Titremek ATR İyi kokulu şeyler sürünmek ATRAB Oyunlar Eğlenceler Şenlik ve ferahlıklar ATRAF (Tarf ve Taraf C) Gözler * Taraflar Kenarlar ATRAK (Târık C) Gecegelen seyyahlar ATRAR (Turra C) Kenarlar, uçlar ATRAS (Tırs C) Yazılmış sayfalar ATRESE şiddetle ve zorla almak * Gadap etmek ATREŞ Sağır, işitmeyen ATRUK (Tarik C) Tarikler, yollar ATS Aksırık * Şafak sökme ATSE Aksırma, tek aksırık ATŞ Susuzluk Susama ATŞÂN Susamış, teşne Susuz ATT Sözü tekrar tekrar söylemek ATTAR (Itr dan) Güzel koku veya iğne iplik gibi şeyler satan ATTAS Devamlı aksıran ATTAT Çok bağırıp çağıran, gürültücü adam ATÛB İnatçı, muannid ATÛD (C: Atedân) Bir yaşında ve iyi beslenmiş oğlak ATÛF Çok acıyan, pek merhametli ATÛFET Şefkat Çok merhametli oluş ATÛH Mâtuh Bunak Şuurunu kaybetmiş ihtiyar ATÛM Su kaplumbağası ATÛM Akşam vaktinin dışında sütünü vermeyen deve ATÛS Enfiye, aksırtıcı şey ATV El ile alıp yiyip içmek ATVAD (Tavd C) Dağlar ATVAK (Tavk C) Tasmalar Gerdanlıklar, boyuna takılan mücevherler * Tâkatler, kuvvetler * Boyundaki halka çizgiler ATVEL (Tavil den) Çok uzun ATYAN (Tîn C) Çamurlar, balçıklar ATYEB Pek güzel Daha güzel ATYEB-İ ME´KÜLÂT Yiyeceklerin en güzeli En güzel yiyecekler ATYER Çabuk uçan Derhal kaybolan ATYEŞ Gayet tez uçar bir kuş ÂV´ Şiddet * Kıtlık, kaht AVA´ Alçak kimse * Menazil-i kamerden bir menzildir ve beş yıldızlıdır AVABİS Müdhiş, çetin günler * Yüzü abûs kimseler AVACİM Dişler AVAD Ud çalan kimse AVADANCI Tar: Osmanlı sarayında bir hademe sınıfı AVADİ (Adiye C) Zulmedenler, zâlimler AVAH Eyvah, yazık! gibi teessüf ifâdeleri * Rızık, kısmet, nasib (Bak: Evvâh) AVAİD (Âide C) İratlar, gelirler Aidat * Tahsisât AVAİK (Âika C) Mânialar Engeller Müşküller * Nuh (AS) Kavminin sonradan taptıkları bir put ismi A´VAK (Avk C) Mani olmalar Alıkoymalar, durdurmalar Vazgeçirmeler AVAKIB (Akibet C) Encamlar Akibetler Sonlar AVAKIB-I AHVÂL Durumların neticesi, hâllerin sonu AVAKIB-I UMUR İşlerin neticesi AVAKIR (Akıra C) Fakirler, yoksullar * Kısırlar, verimsiz olanlar * Kudurmuş olanlar AVAL Fr: Bir ticaret senedine yazılan kefillik Böyle bir kefalete girişen kimse AVAL Sersemlik derecesinde saf olma, bönlük AVALÎ Büyük ve sayılı kimseler Büyükler Yüceler * Medine etrafındaki semtler AVALİM (Âlem C) Âlemler Cihanlar AVAM Halktan ilmi irfanı kıt olan kimse Okuyup yazması az olan Fakirler sınıfından * Tas : Hakikata tam erememiş, tevhidin derin hakikatlarından haberi olmayan * Halkın ekseriyeti A´VAM Yıllar Seneler AVAM-FİRİB f Halkın hoşuna gidecek tarzda hareket eden, halkı avlıyan, demagog AVAMİL (Amil C) Sebepler * Ayaklar * Valiler Hâkimler * Gr: Arabçada kelime sonlarının okunuşuna te´sir eden hususları öğreten ilim ve ona dâir kitab * Birgivi Hazretlerinin "Nahiv" ilmine dâir olan kitabının ismi AVAM-PERESTANE f Avam kimselere yakışır şekilde * Şiddetli halk taraftarı olan birine yakışır sûrette AVAM-PESEND f Halk tarafından beğenilecek olan şey AVAN (C: Uven) Her şeyin orta yaşlısı * (C: Avine-Avân) Esir * Yardımcı, nâsır AVAN Anlar Zamanlar Vakitler AVAN-I TEKÂMÜL Tekâmül, olgunlaşma ve terakki zamanları A´VAN Yardımcılar Etbâlar AVANE Uzun hurma ağacı AVANİ Kapkacak, yemek takımları * "Beni koru, hıfzeyle" meâlinde dua AVANS Fr İlerideki bir alacağa mahsuben önceden verilen para AVAR Ayıp, kusur, eksiklik Fesad AVARE f Başıboş, serseri, boş gezen İşsiz güçsüz AVAREGÎ f Avarelik, serserilik, işsiz güçsüzlük, aylaklık AVARESER f Başıboş AVARIZ Arızalar Sonradan olan noksanlıklar * Girinti çıkıntı, noksanlık * Mânialar Engeller * Fevkalâde hallerde ve bilhassa harp sebebi ile geçici olarak alınan vergi AVARIZ-I DİVANİYE Tanzimat-ı Hayriye´den önce geçerli olan kanunlara göre alınan vergiler AVARIZ-I MÜKTESEBE Cehil, sarhoşluk, hezel, sefeh, hata, ikrah gibi insanın ibtidâen dahli bulunan şeyler AVARIZ-I SEMAVİYE Delilik, küçüklük, bunaklık, ölüm gibi kesbî ve ihtiyarî olmaksızın insana ârız olan şeyler AVARÎ (Ariyyet C) Ödünç verilen şeyler AVARİF Mârifetler * Arifler İşten anlar olanlar * Güzel ahlâk AVASIF (Asıta C) Sert ve kuvvetli rüzgârlar Fırtınalar AVASIM (Asıme C) Temiz, ismetli kimseler * Hudut şehirleri AVATIF (Atıfet C) Atıfetler Hediyeler İhsanlar AVATIK (Atık C) Yaşlılar * Genç kızlar * Hür ve serbest olanlar * Yavru kuşlar AV´AVE Havlama, köpeğin havlaması * Mc: Hezeyan, saçma sapan konuşma AVAZ Nefret İkrah Bir şeyi kerahetle yapma Kerahet A´VAZ Karşılıklar Bedeller (Bak: İvâz) ÂVÂZ f Sadâ, Yüksek ses * şöhret ÂVÂZ-I RA´D U SÂİKA Gök gürlemesinin ve yıldırımın âvâzı, sesi AVAZE f Nam, şöhret, ün Yüksek ses AVAZİL (Âzil C) Başa kakıcı kimseler AVCA (Müe) Eğri Şaşı * Yay Kavs * Arık, zayıf deve AVD Dönme, geri gelme Aleyhine veya lehine dönme AVDET Dönüş, geri gelme, dönme Rücu´ AVDETÎ Dönme * Aslına, Müslümanlığa dönen A´VEC Eğri büğrü A´VED Ençok faydalı AVEMEN Deve veya at gidişi * Yüzme AVEN Çok sâkin, en sâkin AVEND f Sicim, ip* Senet, delil * Kapkacak * Taht, yüksek mertebe * Satranç oyunu * Evvel, önce, ilk AVENE Beraber olanlar Yardım edenler* Taraftarlar AVENGÂN f Asılı, sarkık * Çengel * Çivi AVER f Averden "getirmek" fiilinin emir köküdür, kelime sonuna getirilerek; yapan, eden, olan, veren, götüren gibi manalara sebeb olur CENK-ÂVER Harpçi, fedakâr DİL-ÂVER Gönül alıcı MERAK-ÂVER Merak verici Merak veren A´VER Tek gözlü Bir gözü kör Yek-çeşm(Âhirzamanda gelecek Süfyan adındaki bir zâlimden "Aver" diye rivayetlerde bahsedilmesi, sadece dünyayı görecek bir gözü olduğu ve âhireti görecek imân gözünün olmadığından kinayedir) AVERD f Harp, muhârebe, savaş, cenk AVERD-GÂH f Muharebe meydanı, savaş alanı AVERDE f Getirilmiş nakl olunmuş AVERDİDE f Saldırılmış, hücum edilmiş AVEZ Fakirlik, yoksulluk Sıkıntı A´VEZ Mânâsı anlaşılmayan şey * Anlaşılması zor olan şiir AVHAK Uzun nesne * Kara karga * Büyük kara deve AVHEC Yılan * Uzun boyunlu * Dişi deve AVİ Uluyan Hırlayan AVİHTE f Asılmış şey, asılı nesne AVİJE f Has, hâlis, hakiki, temiz AVİJGAN f Mahremler, yakınlar * Güzeller, gençler AVİL Yüksek sesle ağlama Acınma Feryâd * Meyletme AVİND f İlk, evvel, önce AVİNE (Evân C) Vakitler, zamanlar, anlar Devirler AVİNETEN Ara sıra, tesadüfen AVİŞE(N) f Kekik otu * Sarılma, sıyırarak çıkma Saldırma AVİZ f Asılan, asılı bulunan AVİZE f Lamba, fener, gaz veya mumları havi olarak tavana asılan maden veya billurdan süs eşyası AVİZE-İ GÛŞ Küpe AVK (C: A´vâk) Mâni olma, alıkoyma, durdurma, vazgeçirme, geciktirme AVL Feryat, sıkıntı sebebi Acınma AVLAK yun Dere Vadi, su cedveli AVLE Bağırma, feryat AVN Yardım İmdâd * Mededkâr Yardım eden Yardımcı Zahir AVN-I İLÂHÎ Cenab-ı Hakk´ın yardımı AVNÎ Yardıma âit, yardıma dâir AVNİYE Serasker Hüseyin Avni Paşa tarafından ilk olarak, daha sonra da Sultan Mecid ve Sultan Aziz zamanında giyilen kolsuz asker kaputu * Bir nevi yağmurluk AVR Bir kimseyi kör etme * A´ver kılma Bir şeyi alıp götürmek * Telef etme * Gözsüzlük AVRA Şaşı Kör kadın Tek gözlü * Mc: Kör fikir * Çirkin ve kabih söz * Sâdece dünyayı düşünüp âhireti unutan AVRAT (Averât) (Avret C) Kadınlar * Gizli yerler * Mahrem zamanlar AVRET Eksik Gedik Gizlenmesi lâzım gelen şey Dinen örtülmesi vâcib olan âzâ, ud yeri Utanılacak ve hayâ edilecek şey Erkeklerde göbek ile diz kapağı arasındaki kısım * Kadın Zevce Nikâhlı * Gece uykuya yatacağı vakit ve seherden evvel uykudan kalkılacak saate de şeriat örfünde "avret" denir Öğlen ve öğle uykusu zamanına da kezâ aynı isim verilmiştir (Çünkü o anlarda uyku ve sair sebepler dolayısıyle insan açık saçık bulunabilir İzinsiz, haber vermeden, kimse, başkasının yanına bu vakitlerde girmemesi İslâm âdâbından ve Kur´ân emirlerindendir) * Siper Hududda pusu yeri Harpte zarar gelecek yer (Bak: Tesettür) AVRUPA Dünyadaki kıtalardan biri(Avrupa ikidir Birisi, İsevilik din-i hakikisinden aldığı feyz ile hayat-ı içtimaiye-i beşeriyeye nâfi sanatları ve adalet ve hakkaniyete hizmet eden fünunları takip eden bu birinci Avrupaya hitap etmiyorum Belki felsefe-i tabiiyyenin zulmetiyle, medeniyetin seyyiatını mehâsin zannederek, beşeri sefahete ve dalâlete sevkeden bozulmuş ikinci Avrupaya hitab ediyorum L) AVRUPAÎ Avrupalılara ait ve onlarla alâkalı Avrupalılar gibi AVRUPALILAŞMAK Avrupalıların fikirlerini ve yaşayış tarzını benimsemek Türkiye´de batılılaşma olarak kullanılmaktadır Avrupa zamanımızda ilim ve teknikte ilerlemiş olmakla beraber inanışları, ahlâkları, felsefeleri ve yaşayış tarzı ile geri bir düşünüşü temsil eder Avrupaya, batıya özenmek, eşkiyanın gasbettiği servetine özenmeğe benzer Batının, mazlum milletleri ezmek için vasıta ve silah olarak kullandığı ilim ve tekniğe sahip olmak, İslâm´ın hakkıdır İslâm dünyası ilim ve tekniğe sahip olmakla hem batının zulmüne son verecek, hem de bunu insanlığın hayrına, barış için ve insanlığın saadeti, mutluluğu için kullanacaktır Amma batının hayat felsefesi insanlık için bir zehirdir ve onu reddeder (Bak: Asrî) AVRUPAZÂDE f Avrupa´dan doğan Avrupa te´siri ile olan Avrupalıyı taklid eden AVŞİN f Kekik otu AVUKAT Mahkemede ücret mukabilinde taraflardan birinin müdafaasını ve davasını üzerine alan hukukçu * Mc: Müdafaaya muktedir, çeneli, cerbezeli AVUNMAK t Oyalanmak, kendi kendini eğlendirmek * İnek vs nin gebe kalması AVVA Bir yıldız kümesi AVVAC Fildişi satan Fildişi işçisi AVZ Hâcet İhtiyaç Bir şeyin bulunmaması * Fakir * Fakirlik, muhtaç olma AVZ (Avez) (İyâz, meaz, meâze) Sığınma Sığınak Melce Sığınacak yer AVZEN (Zenav) (Kürdçe) Suların biriktiği yer Havuz, göl AY (Bak: Ayât) AY Tedavisi mümkün değil, iyileştirilmez * Kabiliyetsiz, kudretsiz ÂY (Şüphe ve tereddüt bildiren edât; hayret ve taaccüb, soru ile beraber ümid ifâde eder) Acabâ Âyâ, nasıl oluyor Hayret, sen bu işi nasıl olur da yaparsın der gibi(Ey bu vatan gençleri! Frenkleri taklide çalışmayınız! Âyâ, Avrupa´nın size ettikleri hadsiz zulüm ve adavetten sonra, hangi akıl ile onların sefâhet ve bâtıl efkârlarına ittiba edip emniyet ediyorsunuz Yok! Yok! Sefihane taklid edenler, ittiba değil; belki şuursuz olarak onların safına iltihak edip kendi kendinizi ve kardeşlerinizi idam ediyorsunuz Âgâh olunuz ki, siz ahlâksızcasına ittiba ettikçe, hamiyet davasında yalancılık ediyorsunuz! Çünki şu surette ittibaınız, milliyetinize karşı bir istihfaftır ve millete bir istihzâdır! L) A´YA En kudretsiz, kabiliyetsiz İktidarı hiç olmayan A´YAD (İd C) Bayramlar AYAL (Bak: Iyal) A´YAN (Ayn C) Gözler * Bir yerin ileri gelenleri * Meclis âzaları Senato âzaları * Muayyen ve müşahhas olan şeyler * Altınlar * Kaymakam A´YAN-I SÂBİTE Tas: İlm-i İlâhide eşyanın ezelden beri sâbit olan sûret ve hakikatları Mevcudat-ı ilmiye (Bak: Adem-i hâricî) AYAN (İyân) Aşikâr Belli Herkesin bilebileceği ve görebileceği * Çiftçi âletlerinden olan saban okunun bileziği AYAR Altın ve gümüşten yapılmış şeylerin saflık ve hafiflik derecesi *Saadete, mutluluğa doğru gitme A´YAR (Ayr C) Eşekler AYAR-DAN f Ölçüden anlar, değerbilir AYASOFYA İstanbul´daki bu ilk kilisenin açılış resmi Mi : 325 tarihinde yapılmıştır 513 senesi Ocak ayının 13-14 gecesi bir yangın esnası bina kâmilen yanmış O zaman İmparator Justinyanus yeniden yaptırmış 573 de binanın resm-i küşâdı yapılmıştırOsmanlılarca 29 Mayıs 1453´de İstanbul fethedilince Fatih Sultan Mehmed yaya olarak Kiliseye girmiş ve müezzine ezan okutarak maiyeti ile beraber namaz kılmıştır Ayasofyanın câmi halinde kıyâmete kadar devamını vasiyet etmiş, fakat maalesef câmi 1934 de bir müze haline getirilmiştir AYASTAFANOS İstanbul´da Yeşilköy semtinin eski adı AYASTAFANOS MUAHEDESİ 3 Mart 1878 Rusya ile Osmanlılar arasında ilk olarak yapılan bir anlaşmadır (28 Safer 1295) Tarihte buna "Ayastafanos Mukaddemat-ı Sulhiyesi" denir Anlaşma maddeleri tatbik edilememiştir ÂYÂT (Âyet C) Âyetler * Cenab-ı Hakk´ın sıfât ve kudreti hakkında görülen âşikâr deliller, bürhanlar * Menziller Mekânlar ÂYÂT-I KİBRİY Allah´ın kibriyasını ve büyüklüğünü gösteren âyetler, deliller ve eserler ÂYÂT-I KUR´ÂNİYE Kur´ânın âyetleri ÂYÂT-I MENSUHA Sâbık olan, geçmişte olan hükümleri beyân eden âyetler ÂYÂT-I MUHKEMÂT Manası kat´i ve açık olan Kur´an âyetleri ÂYÂT-I NÂSİH Sâbık olan şer´i hükmün kaldırıldığını beyan eden âyetler (Bak: Nesh) ÂYÂT-I TEKVİNİYE Tekvinî âyetler (Bak: Tekvin) AYB Kusur Leke Utandıracak hal AYB-I HÂDİS Huk: Satılan eşya müşteri elinde iken ârız olan ayıb (Müşterinin satın aldığı kumaşı kesip biçmesiyle meydana gelen hâl gibi) AYB-CÛ f İnsanın ayıplarını araştıran, herkesin ayıbını, noksanını meydana çıkarmak isteyen AYBE (C: İyâb) Heybe, deri çanta AYB-GÛ Fitneci, fitnekâr, dedikoducu AYB-GÛYÎ f Dedikoduculuk AYB-NÂK f Noksan, kusurlu AYC Razı olmamak * Tasdik edip inanmamak * Menfaatlenmemek, faydalanmamak AYDAN (Uvd C) Uzun hurma ağaçları AYDANE Uzun hurma ağacı AYDE Yaramaz huylu AYDIN Aydınlık * Açık, âşikâr, açıkça görünen * Mübârek, mesut Bilgili, okumuş, görgülüBugün bazı çevrelerde batı ilim ve felsefesini tahsil edip benimseyenlere de "aydın" denilmektedir Aklı gözüne inmiş, yani herşeyi maddi ölçülerle yorumlamaya alışmış, kalbi maddeci felsefe ile kararmış insana aydın demek yanlıştır Böylelerine "zulmetli münevver" yani kalbi ve aklı kararmış okumuşlar demek daha doğru olur A´YEN Büyük ve iri gözlü * Bakılan yer * Çok açık, pek belli, bâriz ÂYEN f Demir ÂYENDE (C: Âyendegân) f Gelen, geçici A´YES (C: İys) Beyaz deve AYES Beyazlık, aklık ÂYET Eser * Kimsenin inkâr edemiyeceği açık delil Nişân Alâmet İşaret * Menzil, mekân * Kur´ân-ı Kerim´deki her bir cümle Mânen uyanmağa, intibâha sebeb olan hâdise (Kur´ân-ı Kerim´de 6666 âyet vardır) ÂYET-İ MÜDÂYENE Kur´an-ı Kerim´de (Sure-i Bakara, 281 âyet) borçlu ve alacaklı hakkındaki âyet (Bu âyet vasatî olarak bir sahife uzunluğundadır) AYFE Hayret * Tereddüt * İğrenmek AYHEKA Neşat, sevinç, neşe, sürur * Bir kuş adı AYHEM Katı, sağlam nesne AYHÜM Ağaç kökü * Kırmızı sahtiyan AYIKLANMA t (Biyolojide) Çevre şartlarına en iyi uyabilen canlıların hayatta kalıp çoğaldığı, uyamıyanların öldüğü ve nesillerinin yok olduğu, böylece canlılardan tabii bir tekâmül (evrim) meydana geldiğini savunanların ileri sürdüğü bir tâbirdir Ayıklanma ile tekâmül görüşü tabiatta herşeyin tesadüfle meydana geldiği peşin hükmüne dayanır Hayatı ve kâinatı tesadüfle açıklamak hem ilmi, hem aklı inkârdan başka birşey değildir Canlıların bulunduğu çevre şartlarına göre cihazlarla donatılması; onların Hâlık´larının, Rab´lerinin sonsuz merhametini, ilmini ve iradesini gösteren inkâr edilemez delilleridir Bunlar kör tesadüfün, şuursuz maddenin işleri değildir ve olamaz Dünyaya bir yavru getiren annenin memelerinden süt gelmesi ve yavrunun kimseden öğrenmeden memeyi arayıp süt emmesini başarması tesadüf mü, yoksa Allah´ın sonsuz merhameti, ilmi ve iradesini göstermez mi Bunu zerre kadar aklı olan anlamaz mı AYIN Arap alfabesinin onsekizinci ve Osmanlı alfabesinin yirmibirinci harfi olup, ebced hesabında yetmiş sayısına tekabül eder AYİB Dönüp çekilen Geri dönen Tövbe eden AYİDE Fayda, menfaat * Muhabbet, sevgi AYİJ f Kıvılcım, şerâre AYİL(E) Ailesi kalabalık olan * Ailesini besleyen * Aşırı * Fakir * Dengede olmayan terazi ÂYİN Gözü değen kişi Nazarı değen kimse ÂYİN Merâsim Usûl Görenek Dinî âdâb Âdet, örf ve kanun * Ziynet, süsİslâm´da fıkıh lisânı âyin kelimesini kabul etmemiştir Bazı vakıflar, filân câmide herhangi bir tarikat âyini icra için te´sis yapacakları zaman vaki olan müracaatlarında fetvahâne tarafından verilen müsaadelerde âyin sözü kullanmayıp "İcra-yı zikrullah" tabiri kullanılırdı Sofiyede âyin lâfzı muteberdir Turuk-u âliye tekkelerinde icra edilen şekil ve merasime âyin ıtlak edilir "İcra-yı âyin-i ehlullah" tabirdendir Bu sûretle her tarikata mensub tekkelerde yapılan dinî merasime âyin ismi verilmiştir Bu âyinlerden herbirinin ayrı ismi ve şekli vardır Yaptıkları âyine Mevleviler: Semâ; Kâdirîler: Devran; Rıfailer ve Sa´diler: Zikr-i kıyam; Halvetiler: Darb-ı esmâ; Nakşibendiler: Hatm-i hâcegân isimlerini verirler Diğer turuk-u âliye de bu esaslardan münşaib olduğuna göre âyinleri bu esaslara bağlıdır (TİA) AYİNE f Ayna Mir´ât Kendisine tecelli ve aksedeni gösteren veya bildiren şey (Ayna, ışığı aksettirip gösterdiğinden dolayı esmâ-i İlâhiyeyi de bize gösteren ve Cenab-ı Hakk´ın sıfatlarına âyinelik eden mevcudata da mecazen "âyine" denilmektedir) * Vasıta ve mazhar mânasına da gelebilir AYİNE-İ ÂSMÂN Güneş AYİNE-İ EHADİYET Ehadiyetin ayinesi Cenab-ı Hakk´ın ekser isimlerinin tecellisine mazhar olan şey(Hayat birşeye girdiği vakit, o cesedi bir âlem hükmüne getirir; cüz ise küll gibi, cüz´iye dahi külli gibi bir câmiiyyet verir Evet hayatın öyle bir câmiiyyeti var; âdeta umum kâinata tecelli eden ekser Esmâ-i Hüsnayı kendinde gösteren bir câmi âyine-i ehadiyettir Bir cisme hayat girdiği vakit, küçük bir âlem hükmüne getirir, âdeta kâinat şeceresinin bir nevi fihristesini taşıyan bir nevi çekirdeği hükmüne geçiyor Nasıl ki, bir çekirdek, onun ağacını yapabilen bir kudretin eseri olabilir; öyle de: En küçük bir zihayatı halkeden, elbette umum kâinatın Hâlıkıdır L) AYİNE-İ ERVAH Ruhlar âyinesi Esmâ-i İlâhiyenin tecellisine mazhar olan ruhlar( Muhabbetten yetimâne bir şefkat, me´yusâne bir rikkat tevellüd eder Bütün zihayatlara acır; hatta güzel ve zevâle maruz bütün mahlukata bir rikkat ve bir firkat hisseder; elinden birşey gelmez, ye´s-i mutlak içinde elem çeker Fakat gafletten kurtulan evvelki adam o şedit şefkatin elemine karşı ulvi bir tiryak bulur ki: Acıdığı bütün zihayatların mevt ve zevalinde bir Zât-ı Bâki´nin bâki esmâsının dâimi cilvelerini temsil eden âyine-i ervahları bâki görür; şefkati, bir sürura inkılâb eder M) AYİNE-İ İSKENDER Makedonya kralı Büyük İskender´in aynası Rivayetlere göre, bu ayna Aristo tarafından yapılmış ve İskenderiye şehrinde yüksekçe bir yere konulmuştur Bu sayede İskender, yüz fersah uzaklıktaki düşmanlarını aynada görürmüş AYİNE-İ ZİŞUUR Şuur sahibi âyine (Yani: İnsan, cin, melek) AYİNEDAR f Ayna tutan * Eskiden, bir büyük adamın giyinirken aynasını tutmakla vazifeli hizmetçi * Berber AYİNE-RÛ f Yüzü ayna gibi parlıyan AYİNE-SAZ f Aynacı ÂYİN-HAN f Mevlevihâne ve semâhânelerde sema edilirken, yüksek bir yerde bulunan ve mutribhâne adı verilen mahfilde âyin okuyan kimse AYİR Tereddütlü kimse AYİS (Bak: Sinn-i iyâs) AYİŞ(E) Bolluk içinde rahat yaşayan * Hz Peygamber´in (ASM) zevcesi ve mü´minlerin vâlidesi, Hz Ebu Bekir´in (RA) kızının bir ismi Aişe-i Sıddıka diye de anılır Hayret edilecek derecede takva, iffet ve zekâvet sahibesi olup 2210 Hadis-i Şerif nakletmiştir Hicretin 57 yılında vefat etmiştir (RA) AYİŞNE (Ayişte) f Casus, ajan * Dalkavuk AYİZ(E) Mukabil olarak veren Karşılık olarak verilmiş AYİZ (C: Ayizât) Yeni doğurmuş hayvan AYK Nâhiye * Kenar * Taife AYKA Deniz kenarı * Ev ortası AYKE Sık koruluk AYLE Fakirlik AYLEM (C: Ayâlim) Yumuşak nesne* Suyu çok olan kuyu AYMAN Süt içmeğe iştihası olan erkek * Malı gitmiş kişi AYME Süt içmeğe iştihası olmak * Malın iyisi AYN (C: A´yan-A´yun-Uyûn) Göz * Pınar, kaynak Çeşme * Tıpkısı, tâ kendisi * Zât * Eşyanın hakikatı * Kavmin şereflisi * Diz * Altın * Nazar değme * Casus * Her şeyin en iyisi * Muayene etmek AYN-İ VÂHİD Tek gözlü AYN-EL YAKÎN (Ayn-ül yakîn) Göz ile görür derecede görerek, müşâhede ederek bilmek (Bak: Yakîn)(İman-ı tahkikîde pek çok meratib var O mertebelerden ilm-el yakîn mertebesi çok bürhanların kuvvetleriyle binler şüphelere karşı dayanır Halbuki taklidî iman ise bir şüpheye karşı bazan mağlup olur Hem iman-ı tahkikînin bir mertebesi de, ayn-el yakîn derecesidir ki, çok mertebeleri var Belki Esma-i İlâhiye adedince tezahür dereceleri var Bütün kâinatı bir Kur´an gibi okuyabilecek derecesine gelir Ve bir mertebesi de, hakk-al yakîndir ki, onun da çok mertebeleri var Böyle imanlı zatlara şübehat orduları hücum da etse, bir halt edemez RN) AYN-ÜL HAYAT Hayatın tâ kendisi AYN-ÜL KITR Bakır kaynağı AYN-ÜL LİKA İstenilen kavuşma ve sevilenin tâ kendisi AYN-ÜR RIZ Rıza gözü Kusuru görmeden bakan muhabbet gözü AYN-ÜS SEVR Boğa gözü * Koz: Semânın kuzey yarım küresinde bulunan boğa burcunun en parlak yıldızı AYN-ÜS SUHT Kızgınlık ile bakış, hiddet gözü AYNA (C: În) Gözü güzel ve iri olan AYNAN Akmak, seyelan AYNEN Bir şeyin aslı veya kendisi olarak Tıpkısına, hiç bir şeyi değiştirmeden, aynı olarak AYNİYYAT (Ayniyye C) Kullanılmaya veya harcanmaya elverişli olup taşınabilen ve para eden şeyler AYNİYYE Göz hastalıkları kliniği * Pahada ağır olan ve taşınabilen şeyler AYNİYYET Bir şey veya şahsın aynı veya kendisi olması AYR (C: A´yâr) Eşek, himar * Medine-i Münevvere yakınında bir dağ * Uzun demir mıh AYS Fesâd ve ifsâd etmek AYS Cimâ etmek * Meni denilen su AYS Sık ağaçlık yer Koruluk AYSE Yumuşak yer AYSELE Gözsüz, a´mâ, kör AYSUM Filin dişisi * Sırtlan * Büyük deve * Süsen çiçeği AYŞ Yaşayış, yaşama Yiyip içme Zevk u safâ * Dirilik Hayat AYŞE Dirilik, hayat, yaşama AYŞ U İŞRET Yiyip içme (Bak: Îş) AYŞÛM Nebatattan bir ot AYŞ Ü NÛŞ Yiyip içme (Bak: Îş) AYŞ U TARAB Yeme içme, eğlence AYT Uzun boyunlu AYTA´ Uzun boyunlu kadın * Uzun boyunlu dişi deve AYTEL Uzun boyunlu AYTEMÛS (C: Atâmıs) Bütün vücut organları yerli yerince ve tam olarak yaratılmış olan A´YÜN (Ayn C) Gözler, aynlar * Çeşmeler, pınarlar Menba´lar AYYAB Kusur görücü, ayıb gören AYYAN Yorgun Bitkin * Ne yapacağını bilmeyen AYYAR Hırsız Hileci, dolandırıcı, hilebaz, dessas * Zeki, kurnaz AYYARÎ f Dolandırıcılık, hilecilik AYYAŞ Haram içki içen şarhoş AYYİL (C: İyâl) Nafakası lâzım olan kişiAYYUK : Samanyolunun dâima sağ tarafında olan çok parlak ve uzak bir yıldızın ismi * Mc: Gökyüzünün pek yüksek yeri AYZAN Yaban eşeğinin erkeği AYZEMÛR Yük taşıyamıyan büyük ve yaşlı deve AZA´ Başa gelen musibete sabretmek * Bir kimseyi babasına nisbet etmek A´ZA (Uzv C) Bedenin her bir uzvu * Bir cemiyete mensup kimse A´ZA-YI DÂHİLİYE İç organlar AZA (C: Uzâ) Kertenkele AZAB Dünyada işlenen suç ve kabahate karşılık olarak âhirette çekilecek ceza * Eziyet Büyük sıkıntı Şiddetli elem AZAB-I CEHENNEM Cehennem azabı * Mc: Büyük ıztırab, sıkıntı AZAB-ENGİZ f Azab verici, keder verici AZAD f Serbest Hür Kimseye bağlı olmayan Kölelikten kurtulmuş olan * Dünya alâkasından kesilmiş * Serbest fikirli AZAD Kısa ve sık olarak dikilmiş AZADE f Bağlardan kurtulmuş Serbest Kayıtsız Hür Sâlim Müberrâ AZADE-DİL f Gönlü bir şeye bağlı olmayan AZADE-GÂN f (Azâde C) Azadeler Bağımsız, serbest ve hür olanlar AZADE-GÎ f Hürlük, âzâdelik, serbestlik AZADE-HÂTIR f Başı dinç, gönlü hoş olan AZADE-HAYAT f Hayattan kurtulmuş Ölmüş AZADE-SER Başı boş Hür AZADÎ Serbestlik Hürriyet * şükür AZ´AF (Bak: Ez´af) AZAHÎ (Bak: Adâhi) AZAİM (Azime C) Mühim ve büyük işler Kararda kesinlik AZAİM Büyük iş * Büyük belâlar Büyük günahlar AZAİM Kötü şeyleri defetmek için yazılan duâlar AZAL (Ezel C) Ezeller Başlangıcı olmayan zamanlar AZALİL (Uzlûle C) Yanlışlar, yanılmalar Doğru olmayanlar AZAM (C: Azamât) Kin, husûmet, adâvet, garaz, fena niyet * Öfke, hiddet * Kıskançlık A´ZAM Çok büyük En büyük Daha büyük A´ZAM-I ESBAB Sebeplerin en büyüğü AZAME Eskiden, büyük görünmesi için kadınların bağladıkları arkalık AZAMET Büyüklük Cenab-ı Hakk´ın büyüklüğü * Kibirlilik(Beşerin zihni ve fikri Cenab-ı Hakk´ın azametine bir mikyas, kemalâtına bir mizan, evsafının muhakemesine bir vasıta bulmak vüs´atinde değildir Ancak cemî masnuatından ve mecmu asarından ve bütün ef´âlinden tahassül ve tecelli eden bir vecihle bakılabilir Evet zerre, mir´ât olur, fakat mikyas olamaz Bu meselelerden tebârüz ettiği vechile Cenab-ı Hakk´ın mümkinata kıyas edilmesi ve mümkinatın onun şuunâtına mikyas yapılması en büyük cehâlet ve hamakattır İİ) AZAMET-FÜRÛŞ Kibirlenen Büyük görünmek isteyen A´ZAMÎ En fazla, en çok, nihayet derecede AZAMİM (Izmâme C) Desteler, kümeler, topluluklar, zümreler A´ZAMİYYET En fazla oluş En fazlalık AZAMÛT (Mübalâğa sigası ile) Azamet Kibriya Allah´a mahsus olan büyüklük AZAN (Üzn C) Kulaklar A´ZAR (Özr C) Özürler, mâniler, bahaneler, engeller AZAR f İncitme Tâzib Kırılma Tekdir Zulüm Ukubet AZÂR-I DİL Gönül kırıklığı AZAR f Mart ayı AZAR-DİDE f Zulüm görmüş Küskün AZARENDE f Azarlıyan, tekdir eden * Kalb kıran, inciten AZARÎ f Muzırlık Küfürbazlık * Fenalık görmüş, kalbi kırılmış, incitilmiş olma AZARİŞ f İncitme, kalb kırma AZAR-MEND f İncitilmiş, zulmedilmiş AZAR-MENDÎ f İncitilmiş, kırılmış olma AZARR (Zarar dan) Çok zararlı AZAR-RESİDE f Zulüm görmüş, kırılmış, incitilmiş AZAYE (C: Izâ-Izâyâ) Kertenkele AZAZ Bir tek lokma AZÂZE Kuvvet * Azamet, büyüklük * Şiddet * Azlık * Gâlip olmak AZAZİL Şeytan (İblisin bir adı) Şerlerin temsilcisi AZB Kesme * Isırma * Azarlama * Hastalıktan hırpalanma AZB Tatlı, lâtif, hoş ve şirin olan yiyilecek ve içilecek şey * Fazla susuzluktan yemek yemeği terketme * Men´etme * Feragat AZB Gizli kalma Görünmez olma AZBA´ (Zab´ C) Kolun yukarı kısmı, dirseğin üst tarafı AZBE (C: Uzeb-Azebât) Su içinde olan çerçöp * Her bir şeyin ucu, tarafı AZBÎ Güzel ahlâklı AZBU (Zebu C) Sırtlanlar AZD (Azid, azud) Kolun üst kısmı * Destek * Kuvvet, kudret (Bak: Adud) AZDAD (Bak: Ezdâd) AZDE f Boyalı, boyanmış * Ucu sivri olan bir âletle delinmiş AZEB Bekâr Mücerred Evlenmemiş Zevcesi olmayan A´ZEB Çok tatlı Pek hoş A´ZEB Karısı olmayan erkek AZEBE Kocası olmayan kadın AZEH f Vücutta çıkan siğil AZEKA Alâmet, nişan, işâret A´ZEL Yalnız veya silâhsız bulunan AZER f Ateş * Şemsî senenin dokuzuncu ayı Kasım Her şemsî ayın dokuzuncu günü * Mecusilere göre güneşe memur meleğin adı * Hz İbrahim´in (AS) babasının veya amcasının ismi AZERAHŞ f Yıldırım AZERBAYİGAN f Azerbeycan AZERD Boya, renk AZERET Yetişip kuvvetlenme * Kalınlaşma * Ekinin yetişip tanelerinin çıkması (Bak: Muâzere) AZER-GÛN f Ateş renginde olan, kızıl, kırmızı * Ay çiçeği AZERÎLER Kafkasyanın Azerbeycan bölgesinde yaşamış Türk kavmi AZERM f şefkat, merhamet * Haşmet, büyüklük, azamet * Haya, utunma AZERM-CÛ f Hayâlı, utangaç Terbiyeli, nâzik AZERPEREST Ateşe tapan, mecûsi AZERŞEB f Batıl bir inanışa göre ateş içinde yaşadığı sanılan ve semender denilen bir hayvan * Şimşek, berk AZF Yemek AZF Zâhidlik Nefsini bir şeyden döndürmek AZFAR (Zufr C) Tırnaklar AZFENDAK f Gökkuşağı AZGAN (Zıgn C) Kinler, garazlar AZGAS (Bak: Adgas) AZHA (Zahve C) Su havuzları Göller AZHAR En zâhir En açık Besbelli Bedihi olan, rûşen * Bir ibârenin en açık ve kat´i olan mânası AZIRRA (Zarir C) Körler, âmâlar, gözleri görmiyenler AZİB Susuzluktan yem ve yulaf yemeyen yorgun hayvan AZİB Uzak merâ, otlak ve çayır AZİDE f Ucu sivri bir aletle delinmiş olan AZİF Sazcı, çalgıcı AZİFE Yaklaşan Yaklaşmakta olan * Kıyamet AZİG f Nefret, kin, garaz * İğrenme, tiksinme AZİHE Yalan, iftira AZİK Hoşa giden AZİL Islah edilmesi mümkün olmayan Muannid, inatçı AZİL (Bak: Azl) ÂZİM Dudaklarını yumup susan kişi AZÎM Büyük Yüce Çok ileri AZÎM-ÜŞ ŞÂN Şânı büyük Namı çok yüce AZÎM Azimet eden Gidici ÂZİM Bir yere gitmeğe karar veren Bir iş hakkında kat´i karar ve niyet sahibi AZİMAT (Azime C) Kıtlık yılları AZİME (C: Azâim) Büyük iş, fevkalâde ve çok mühim iş * Tılsım, efsun, sihir * Sebat Verilmiş olan kararda kat´ilik * Kasdetmek, yemin etmek ÂZİME Azı dişi * Kıtlık senesi AZİMET Takvâ ile amel etmek Allah´ın emirlerini en mükemmel ve eksiksiz yapmağa çalışmak * Kesin karar vermek * Yola çıkmak, gitmek AZİMET-RÂH Yola çıkma ÂZİN Kefil Birinin yerine kefalet eden * Kapıcı, perdeci * İzin veren ÂZÎN f Kaide, kanun * Süs, zinet, güzellik * Yoğurttan yağ çıkarmak için hususi olarak yapılmış yayık ÂZÎNE f Cuma veya bayram günü ÂZÎR f Iztırab, sıkıntı Ağrı, sızı * Azar, tekdir AZÎR Biçilmiş olan ekinin tarlada satılması AZİR Özür dileyen, özrünün afvedilmesini isteyen * Özür * Sünnet düğünü ÂZİR Yara izi ÂZİRE Hayızlı kadın AZİRE (C: Uzrât) Ön yanı, önü AZİŞ f Talaş, yonga, ağaç ve tahta kırığı * Eşik tahtası AZİYY (C: Ezavî) Deniz dalgası AZÎZ İzzetli Çok izzetli Sevgili Çok nurlu * Dost * Şerif * Nadir * Dini dünyaya âlet etmeyen * Sireti temiz * Ermiş Mânevi kudret ve kuvvet sahibi * Mağlup edilmesi mümkün olmayan ve daima galib olan manasında Cenab-ı Hakk´ın bir ismidir * Hristiyanlıkta kudsî kabul edilen daimî reis AZİZÂN f Azizler AZİZE (Müe) Aziz olan * Hristiyanlıkta kadın rahib Rahibe AZK Hurma ağacı * Nişan, alâmet, işâret AZK Yarmak * Sürmek AZKA İri yünlü koyun AZL (Azel) Levmetmek, kınamak Azarlamak AZL Bir şeyi yerinden veya güruhundan veya işinden ayırmak Birisini işinden veya makamından ayırmak AZLA´ (C: İzâl) Kırba ağzı AZLAF (Zılf C) Zool: Çatal tırnaklı olan hayvanların tırnakları Toynaklar AZLAL (Zıll C) Gölgeler AZLEM Çok zâlim Pek zâlim * Çok karanlık AZM (Azim) Kasd, niyet Sağlam ve kat´i karar Sebât AZM-İ KAT´Î Kesin karar, kat´î azim AZM Büyüklük, ululuk * (C: İzâm) Kemik AZM-İ ACZ Tıb: Sağrı kemiği Kuyruk sokumu kemiği AZM-İ ADESÎ Tıb: Mercimek kemiği AZM-İ ADUD Tıb: Pazı kemiği AZM-İ AKAB Tıb: Ökçe kemiği AZM-İ ENFÎ Tıb: Burun kemiği AZM-İ KASABA Tıb: Baldır kemiği AZM-İ KİTF Tıb: Kürek kemiği, omuz kemiği AZM-İ KU´BERE Tıb: Kolumuzun ön tarafında bulunan önkol kemiği (Önkol kemiğinin arkasında dirsek kemiği bulunur) AZM-İ TERKOVA Tıb: Köprücük kemiği AZM-İ US´US Tıb: Kuyruk kemiği AZM-İ VECENÎ Tıb: Elmacık kemiği AZM-İ ZEND Tıb: Dirsek kemiği AZM-İ ZIFRÎ Tıb: Tırnaksı kemik AZMA(Y) f Denemiş AZMAYİŞ f Deneme, sınama, tecrübe * Tar: Emekdar tirendâzların kullandığı bir çeşit ok AZMAN Cins ve nev´inin icabından fazla büyümüş, çok iri * Melez İki ayrı cins hayvandan doğma AZMEN Pek fazla şeyler içine alabilen * En çok güvenilen AZMEND f Haris, açgözlü, tamahkâr, cimri AZMÎ Kemikli, kemikten yapılmış AZMÛDE f Tecrübe etmiş olan Tecrübeli * Tecrübe olunmuş, denenmiş AZMÛDEGÎ f Tecrübe, deneme, imtihan AZMÛN f Tecrübe, deneme, imtihan AZOİK En eski jeolojik zaman * İçinde fosil bulunmayan toprak AZR Sünnet etmek AZRA Medine-i Münevvere´nin bir ismi * Sevgili Mahbûbe * Delinmemiş inci * Üzerinde yürünmemiş kum Kız olan kız * Hz Meryem´in bir vasfı AZRAİL Ölüm meleği Dört büyük melekten biridir, ölenlerin ruhlarını almak görevi vardır Diğer bir ismi de "melek-ül mevt: Ölüm meleği"dir Yeryüzünde hayatın var olması, insanın yaratılışı tesadüfle açıklanamıyacağı gibi, ölüm de tesadüfle açıklanamaz Hayatı yaratan ölümü de yaratmıştır Hayat gibi ölüm de bir rahmettir Ölüm, meşakkatli dünya hayatından terhis olma ve ebedî âleme yolculuktur İnanmıyanların ölümden çok korkmaları ve hatırlarına getirmekten ürkmeleri bundandır Azrail (AS) müslümana göre ebediyet âlemine yolculuğun dâvetçisi; hastalık, kaza vs sebepler, ölüm için bahane ve sebeplerdir Azrail (AS) bu sebeplerin arkasında görevini yerine getirir(Azrail Aleyhisselâm Cenâb-ı Hakk´a münâcât edip demiş: "Kabz-ı ervah vazifesinde senin ibâdın benden küsecekler, şekvâ edecekler" Ona cevaben denilmiş: "Senin vazifene hastalıkları ve musibetleri perde yapacağım; tâ ibâdımın şekvaları onlara gitsin, sana gelmesin" Aynen bu perdeler gibi Azrail Aleyhisselâm´ın vazifesi de bir perdedir Tâ haksız şekvâlar Cenâb-ı Hakk´a gitmesin Çünkü; ölümdeki hikmet ve rahmet ve güzellik ve maslahat cihetini herkes göremez Zâhire bakıp itiraz eder, şekvaya başlar İşte bu haksız şekvâlar Rahim-i Mutlaka gitmemek hikmetiyle Azrail Aleyhisselâm perde olmuş Aynen bunun gibi bütün meleklerin, belki bütün esbab-ı zâhiriyenin vazifeleri, izzet-i rububiyetin perdeleridir Tâ güzellikleri görünmeyen ve hikmetleri bilinmeyen şeylerde kudret-i İlâhiyenin izzeti ve kudsiyeti ve rahmetinin ihatası muhafaza edilsin, itiraza hedef olmasın ve hasis ve ehemmiyetsiz ve merhametsiz şeyler ile kudretin mübaşereti nazar-ı zâhirîde görünmesin Ş) AZRAR (Zarar C) Zararlar, ziyanlar, kayıplar AZREC Seri, hafif nesne Vâhid, tek AZREF Çok zarif Zariflerin zarifi * Çok zeki AZREF-İ ZÜREF Zariflerin zarifi AZRENG f Çok üzüntü, meşakkat, eziyet * Son derece sert ve katı AZÛF Yiyecek, erzak Azık AZÛG f Kir, pas AZÛK İçi henüz olmamış fıstık yemişi AZÛL Çok azarlayan, çıkışan, paylıyan AZÛMET Eğlence Neşeli ve hoşça vakit geçirten şey AZÛN f Öylece, onun gibi, bunun gibi, böylece AZUR (Azver) f Açgözlü Hırslı Tamahkâr Cimri Hasis AZURDE (Bak: Azürde) AZÛZ Memelerinin delikleri dar olan deve ve koyun AZÛZ Isırıcı, ısıran AZÜG f Hurma lifi * Ağaç ve asma budantısı AZÜRDE f Azar görmüş, incinmiş, gücenmiş Kalbi kırılmış, üzülmüş AZÜRDE-DİL Kalbi kırık Müteessir AZÜRDE-GÎ f Gücendirilmiş, incitilmiş olma AZÜRDE-HÂTIR f Gönlü kırılmış, hatırı kırılmış AZÜRDE-PÜŞT f Beli bükülmüş ihtiyar* Yükten sırtı berelenmiş olan hayvan AZV İftira Birisine bir şey isnad etme Nisbet etme AZV-İ CİNNET Delilik isnadı AZVA (Zav ve Zû C) Parıltılar, ışıklar, aydınlıklar AZVER (Bak: Azûr) AZVİYAT (Azv C) Yalanlar, iftiralar AZY Bir kimseyi bir kimseye veya bir şeye nisbet etme AZYAK Daha dar, en dar AZZ şiddet AZZ Galib olmak * Çok yağmur yağmak AZZ (Add) Isırmak Dişlemek AZZ-İ BENÂM Parmak ısırma AZZA´ Şiddet ve kıtlık yılı AZZE Aziz ve şânı büyük olsun, büyük ve aziz oldu (meâlinde) AZZE ENSÂRUH Yardımı çok olsun (Bu tabir, padişahlara ait dua yerinde olup eski fermanlarda geçer) AZZE VE CELLE Aziz ve Celâl olsun, oldu (meâlinde, Cenab-ı Hakkın isminden sonra hürmet maksadı ile söylenir) AZZET Geyik buzağısı |
|