Prof. Dr. Sinsi
|
Göksun'un Tarihçesi
1 GÖKSUN UN ADININ MENŞEÎ
1908 Yılında Kahramanmaraş iline bağlı ilçe olan Göksun, çok eski bir yerleşim merkezi olup, tarihinin Prehistorik (tarih öncesi) devirlere dayandığı yapılan kazılar ve buluntulardan anlaşılmaktadır Göksun adı bilinen en eski kaynaklara göre “Kokusus”, “Cocussus” tur Kokussus buranın Roma dönemindeki adı olup, Bizanslılar döneminde “Kokson”; Ermeniler zamanında da “Koksen” olarak anıldığı bilinmektedir Türk - İslam kaynakları ise, bu yer adını “Köksün” veya “Göksün” şeklinde kullanmaktadır
2 İLÇENİN TARİHÇESİ
2 1 Tarih Öncesi Çağ ve İlkçağ Dönemi :
Yapılan kazılar ve elde edilen bulgular neticesinde Göksun tarihinin, tarih öncesi çağlara kadar uzandığı anlaşılmış, hâlen su deposu olarak kullanılan Göksun merkezindeki höyükte yapılan araştırmalarda “Bakır Çağı” na ait M Ö 2500 yıllarında yapıldığı anlaşılan çanak ve çömlekler bulunmuştur Yine bu döneme ait “Göksun Yazıtı” ise İstanbul Arkeoloji Müzesi nde bulunmaktadır Göksun yöresindeki resmî veya kaçak kazılar sonucu ele geçmiş olan çeşitli antik eserlerin bazı illerdeki müzelerde sergilendiği de bir gerçektir
XIX yüzyıl sonlarında bazı yabancı bilim adamları inceleme ve araştırma yapmak üzere Göksun yöresine gelmiştir Bunlardan Hogorth (İngiliz), Sterett (Amarikalı), Kiepert ve Hugo Grothe (Alman) isimli bilim adamları, Göksun ve çevresinde bir dizi inceleme ve kazılarda bulunmuşlardır Fakat elde ettikleri bulgular hakkında pek bilgi vermemişlerdir 1949 yılında Arkeolog Prof Dr Bahadır ALKIM da yörede bir takım kazı ve araştırmalarda bulunmuş, Taşoluk kasabasındaki yüzey araştırmaları sonucunda taştan yontulmuş bıçak, balta ve kazma benzeri aletler elde etmiştir 1956-59 yılları arasında Prof Dr İ Kılıç KÖKTEN in Döngel köyündeki Döngel Mağaraları nda yaptığı arkeolojik çalışmalarda bölge tarihinin Prehistorik (tarih öncesi) Çağlara kadar uzadığını göstermiştir
Göksun un yerleşim alanı içindeki höyükte, yapılan kazılar sonucu elde edilen çanak, çömlek ve tabletlerin Irak ın Musul şehri civarında bulunan aynı cinsten arkeolojik verilerle benzerlik gösterdiği, bilim adamlarınca, saptanmıştır Musul da ele geçen eserlerin, Mezopotamya medeniyetlerinden biri olan Asurlular a ait olduğu bilgisinden hareketle, Göksun un Asurlular a bağlı bir ticaret kolonisi veya bir konaklama merkezi olduğu söylenebilir Asurlular, Kayseri (Kültepe) deki ticaret kolonilerine giderken o zamanlar Kayseri ye en yakın yol güzergahında bulunan Göksun dan geçtikleri anlaşılmaktadır
Asurlular zamanında Orta Anadolu ya ve Anadolu nun büyük bir kısmına sahip olan Hititler (Etiler) ve bunlardan önce aynı coğrafyada hüküm süren Hattiler de Göksun da yaşamış ve bir takım izler bırakmışlardır Hattiler in bölgede kurdukları Mama Beyliğinin merkezinin Göksun, Elbistan veya Şar (Komana) olması gerektiği, Prof Dr Kemal BALKAN tarafından belirtilmektedir
Skyth/İskit adları ile de anılan Saka Türkleri, Kafkasya yöresinde etkili olmaya başlayınca Kimmerler daha fazla tutunamayarak, Göksun un da içinde bulunduğu İşkuzay bölgesine sığınmışlardır Kimmerler den çekinen Urartular, İskitlerle bir takım antlaşmalar yapmışlar ve İskitler, Kimmerler i bu bölgeden de çıkartmışlardır Neticede, Göksun yöresinde Kimmerler den sonra İskitler gelmiştir Bu iki medeniyetin, Göksun yöresinde ne gibi izler bıraktığı pek bilinmemektedir
Roma dönemi öncesinde, Göksun yöresine hakim olan medeniyetler arasında Medler ve Persler de önemli bir yer tutmaktadır Bu yöredeki bazı eski yer adları, Medler ve Persler ile ilgili olabilir Nitekim, Göksun a çok yakın mesafede bulunan Kayseri nin Sarız (Soros / Sarus) ilçesinin adı Med Kralı Keyaksaros (Keykhustrev) ile ilgili olabilir Keza Göksun un Roma dönemindeki adı da benzer bir nitelik taşıyabilir
Makedonya Kralı Büyük İskender in Doğu Seferi sırasında M Ö 333 tarihinde İskenderun un doğusunda, İssos (Ayas) ovasında son Pers Kralı III Darius u mağlup etmesi ile Torosların doğusunda yer alan Güneydoğu Anadolu şehirleri ile birlikte Kahramanmaraş ve havalisi de Makedonyalılar ın hakimiyetine girmiştir Büyük İskender Kahramanmaraş, Göksun, Afşin ve Elbistan üzerinden İran a yürümüştür Özellikle Afşin ve Göksun un ova köylerinde Hellenizm uygarlığının izleri görülmektedir (Kahramanmaraş il Müzesi nde bu devre ait eserler yer almaktadır )
2 Roma Dönemi :
Roma, Bizans ve Ermeniler zamanında Göksun nun, Kayseri – Elbistan ve Elbistan – Maraş yol güzergahında bir konaklama beldesi olarak kullanıldığı, Roma gezginlerinden “Antonius” un “İtinerarum Antonium” adlı eserinden anlaşılmaktadır Bu esere göre Göksun un önemli ticaret yolları üzerinde bulunduğu ve Göksun a gelen başlıca yolların şunlar olduğu görülmektedir:
1 Kayseri – Saimbeyli – Göksun
2 Güneyden Anavarza – Kozan (Sisium) – Saimbeyli – Göksun
3 Meryemçil – Mazgeç yolları izlenerek Adana ya ulaşılırdı (Kilikya ile bağlantıyı sağlayan ara yollar da mevcuttur)
Göksun un Roma dönemindeki şehir merkezinin yeri, yapılan bütün çalışmalara rağmen tesbit edilememiştir Hatta bu döneme ait mimari eserlerin kalıntılarına bile doğru dürüst ulaşılamamıştır Urfalı Mateos, bunun sebebini o zamanlar bu yörede yaşanan büyük sel ve deprem felaketlerine bağlamaktadır
3 Bizans Dönemi :
Göksun, M S 395 – 1030 yılları arasında Bizans hakimiyet sahası içerisindedir Kayseri – Kilikya arasındaki en kısa yolun Göksun dan geçmesi, Bizans döneminde bu kasabaya özel önem verilmesine sebep olmuştur Bu amaçla hem askerî hem de siyasî bakımdan bu kısa yolun güvenliğini sağlamak için güçlü kaleler inşa etmişlerdir
Bizans devrinde Göksun un, aynı zamanda, sürgün hayatı geçirmeye mahkûm papaz ve rahiplere sürgün yeri olduğu rivayetler arasındadır
4 Araplar Dönemi :
Hz Ömer devrinde İslam orduları, Bizans İmparatorluğu na baskılar yapmış, böylece Elbistan a kadar olan yerler Müslümanların hakimiyetine girmiştir Avasım adı verilen bu uç bölgedeki İslam hakimiyetine Göksun un da dahil olup olmadığı hususunda açık bir bilgi yoktur Buradaki Bizans hakimiyeti 1071 Malazgirt zaferi nden sonra sona ermiştir Abbasiler döneminde Halife Eminin, Tahir Bin Hüseyin tarafından katledilmesi sonunda, Halifelik makamına Memun oturmuştur Eminin öldürülmesine karşılık yönetime tepki gösteren Göksun sakini Nasır Bin Şit isyan etmiş, Göksun ve civarını ele geçirmiştir (H 199) Dönemin Vezir-i Âzam ı olan Fazıl İbn-i Sehl, Nasır ın isyanını bastırmakla Tahir Bin Hüseyin i görevlendirmiş, mükafat olarak Göksun ve çevresini vaat etmiştir Nasır üzerine yürüyen Tahir Bin Hüseyin, Göksun civarındaki mücadeleyi kaybetmiştir Bu dönemde Irak havalisinde çıkan karışıklıklar, Abbasi devletini uğraştırmaktadır Bu karışıklıktan faydalanan Nasır ın Göksun dan hareketle, Maraş ve Urfa yı fethettiği, Harran ı kuşattığı bilinmektedir
H 205 senesinde, Halife Memun tarafından Horasan a Tahir Bin Hüseyin Vali tayin edilmiştir Bu defa Nasır ı etkisiz hale getirmekle Vali nin oğlu Abdullah Bin Tahir görevlendirilmiştir H 209 senesinde Göksun a giren Abdullah Bin Tahir Nasır ı yenmiş ve Göksun Kalesini yıkmıştır
H 215 senesinde Halife Memun un gaza amacıyla Rumlar üzerine çıktığı seferden bir sene sonra Göksun a geldiği, buradan Şam ve Mısır a geçtiği bilinmektedir Abbasiler döneminde Göksun ve civarında yaşanan bu mücadelelerin yörenin yıpranmasına ve dönemine ait eserlerin zarar görmesine sebep olduğu anlaşılmaktadır
5 Selçuklular Dönemi :
Anadolu ya yönelik Türk akınlarından keşif amaçlı ilk seferler, Büyük Selçuklu Sultanı Tuğrul Bey in kardeşi Çağrı Bey döneminde başlamıştır Tuğrul Bey in ordunun başında sefere çıktığı, 1048 Pasinler Savaşı ndan itibaren Anadolu ya adım atmış olan Selçuklu Kumandanları, Anadolu daki fetihlerini Sultan Alparslan döneminde sistemli bir biçimde gerçekleştirmişlerdir Malazgirt Savaşı öncesi, Anadolu daki Türk akınlarına karşı Bizans İmparatoru, bizzat ordusunun başında, Türklere karşı mücadeleye geçmiştir 13 Mart 1068 de İmparator un güneye doğru yöneldiği görülmektedir Ancak Türk ordularının Niksar (Neocesarca) ı fethettiğini öğrenmesi ile Kayseri üzerinden Sivas a geçmiştir İmparator doğuya doğru ilerlerken Divriği de Türkleri yenmiş, geri dönerken Göksun ve Maraş vadilerini geçerek Suriye ye girmiştir
Göksun, 1071 Malazgirt Savaşından sonra Türklerin eline geçmiştir Sultan Alparslan ın gözde komutanlarından Çavuldur Bey ve Afşin Bey, içinde Göksun un da bulunduğu Sarros – Meraş (Sarız / Maraş) bölgelerinin fethini sağlamışlardır
Büyük Selçuklu Sultanı Melikşah ın ölümünden sonra, Büyük Selçuklu Devletinin zayıflamasını fırsat bilen Ermeniler, Bizanslılar ın da desteği ile Maraş Ermeni Krallığı na bağlı olarak Göksun daki prensliklerini yeniden kurmuşlardır
Anadolu Selçuklu Devletinin kurucusu Kutalmışoğlu Süleymanşahın emirlerinden Boldacı (Buldacı) tarafından,1085 tarihinde Ceyhan ırmağı yöreleri, Göksun, Raban şehir ve kaleleri fethedilip,Anadolu Selçuklu sınırlarına dahil edilmiştir
I Haçlı Seferi ne kadar Türkler in elinde kalan Göksun ve civarı, 1097de Hıristiyanlar ın istilasına uğramıştır Haçlılardan bir kol Toroslar dan Antakyaya doğru ilerlerken,bir kol da Kayseri-Sarız –Göksun üzerinden Maraşa ve buradan da Urfa ve Antakyaya doğru yayılmışlardır Haçlılar ve Bizans arasındaki antlaşmaya göre,1098de bölge yeniden Bizansa teslim edilmiştir Ermeni asıllı Bizans valileri idaresinde Maraşa yerleşen Ermeniler,bir süre sonra Adıyaman ve Rumkale şehirlerini ele geçirmişlerdir Maraşın kuzeyindeki Elbistan,Afşin ve Göksun ise kısa bir Türk hakimiyetini müteakip,1103de yeniden Haçlıların idaresine geçmiştir Haçlıların yöreyi ele geçirmesi sadece Türkleri değil, Ermenileri de rahatsız etmiştir
1105 yılında Anadolu Selçuklu Sultanı I Kılıçarslan tarafından Afşin, Elbistan ve Göksun yeniden fethedilmiş ve Vezir Ziyaeddin Muhammede ikta edilmiştir Ancak iki yıl sonra I Kılıçarslanın ölümü ile bölge yeniden Haçlıların eline geçmiştir Burada bir senyörlük kurmuşlardır Dönüşümlü olarak Selçuklu – Haçlı eline geçen Göksun,Ermeniler ile Haçlılar arasındaki mücadelelerden faydalanan Danişmentli Melik Muhammed tarafından 1136da fethedilmiştir Ancak Bizans İmparatorunun Haçlılara yardım etmesiyle,bir süre sonra Melik Muhammed bölgeden geri çekilmek zorunda kalmıştır
Bu arada Anadoludaki üstünlük bir süre Danişmentliler e geçmiştir Anadolu Selçuklu Sultanı I Mesut,Danişmentli Melik Muhammedin ölümüyle, Anadoluda üstünlüğü yeniden kurmuştur 1144te Elbistan, 1149-1150de Maraş, Göksun, Behisni, Ayntab ve Dülük şehirleri, I Mesut tarafından Anadolu Selçuklu topraklarına katılmıştır Sultan Mesut, bölgenin idaresini Maraş merkez olmak üzere oğlu Kılıçarslana vermiştir
I Mesutun ölümüyle 1155te tahta çıkan II Kılıçarslan, ilk yıllarında taht iddiasında bulunan kardeşlerinin isyanı ile uğraşmıştır Bu iç karışıklık döneminde Selçuklu vassalı olan Ermeni Prensi Torosun kardeşi Stefan, Selçuklu şehirlerinden Maraş ve Göksunu ele geçirmiştir II Kılıçarslan, Ermeni Stefanın üzerine yürümüş, Maraş ve Göksunu ele geçirmiştir Şehirden sürülenleri getirtip,mal ve mülklerine kavuşturmuştur
Bu dönemde II Kılıçarslan ile Selçuklu şehirlerine saldıran Musul Atabeyi Nurettin Mahmut Zengi arasında uzun süren bir mücadele dönemi başlamıştır 1173-1174 tarihlerinde Göksun Nurettin Mahmut Zenginin eline geçmiştir Nurettin Mahmut Zenginin ölümünden sonra yerine geçen oğlu Melik Sahih ile II Kılıçarslan arasında bir antlaşma yapılmış ve Göksun tekrar Selçuklu Sultanına bağlanmıştır
I Gıyaseddin Keyhüsrev zamanında 1206da, Vassal Çukurova Ermenileri Göksun ve Elbistana baskınlar yapmakta ve Türkiye (Anadolu) -Suriye kervan yolunun güvenliğini bozmaya başlamışlardır Bu sebeple I Gıyasettin Keyhüsrev Çukurova Ermenileri üzerine harekete geçmiş ve Ermeni Prensi Leon itaat altına alınmıştır
6 Dulkadiroğulları Beyliği Dönemi (1337-1515):
1243 Kösedağ Savaşında, İlhanlılar a yenilen Anadolu Selçuklu Devleti,bu tarihten itibaren dağılma sürecine girmiş, Anadoluda ağırlıklı olarak İlhanlı gücü hissedilmiştir Bir süre sonra Anadoluda İlhanlı gücünün hafiflemesi ile iyice zayıflamış olan Anadolu Selçuklu Devletinin hakimiyet sahasında pek çok, irili ufaklı beylikler bağımsızlık ilan etmişlerdir Bu beyliklerden birisi de Maraş, Malatya, Adıyaman, Kayseri ve Elazığ yöresinde 1337de, Zeyneddin Karaca Bey tarafından kurulan Dulkadiroğulları Beyliğidir Göksun da bu beyliğin hakimiyet sahası içerisinde yer almıştır Kaynaklara göre Dulkadiroğlu Beyi Sevli Bey döneminde, Göksun mevkî, Dulkadiroğlu - Memluklu arasındaki mücadelelere sahne olmuştur (1387) Sevli Beyin babası Halilin ölümünü fırsat bilen Memluklu Sultanı Berkuk,Sevli Beyi ele geçirip Dulkadiroğullarını kendi topraklarına katmak istemişlerdir Göksun da yapılan Dulkadiroğlu-Memluk mücadelesinde Sultan Berkuk, savaşı kaybetmiştir
Dulkadiroğlu – Memluklu mücadelelerinden 1467deki savaşın, Göksun yakınlarındaki Turna dağı eteklerinde cereyan ettiği bilinmektedir Dulkadir Beyi Şahsuvar Bey döneminde yapılan, Göksun – Turna dağı mevkiindeki bu savaş da Dulkadiroğulları tarafından kazanılmıştır
Safavi Hükümdarı Şah İsmailin Dulkadiroğulları topraklarına yönelik saldırılarından,1507deki mücadelede de Göksun mevkiinde sıcak anlar yaşanmıştır Alaüddevle Bey, Şah İsmaile karşı koyabilecek güçte olmadığından, bu mücadelede geri çekilmiş ve Turna dağına sığınmıştır
Osmanlı Padişahı Fatih Sultan Mehmetin yardımları ile tahtı ele geçiren Alaüddevle Beyin, II Beyazıt ve Yavuz Sultan Selim dönemlerinde, Osmanlıya karşı izlediği iki yüzlü politikaları yüzünden, Osmanlı – Dulkadirli ilişkileri bozulmuştur Dulkadiroğlu Beyliği, Yavuz Sultan Selim Zamanında, 1515 yılındaki Turnadağ Savaşı ile Osmanlı sınırlarına katılmıştır Turnadağ Savaşı Göksunda yapılmış olup, rivayete göre Alaüddevle nin ke**** başı Göksunda Padişaha sunulmuştur
Dulkadiroğulları Beyliğine ait “Şahsuvar Oğlu Ali Bey Zaviyesi”, Kanlukavak (Kanlıkavak) köyünde olduğu bilinmektedir Kars-ı Maraş Defteri ne göre 16 yüzyılda Kanlıkavak, Göksun nahiyesine bağlı Kanlıkavak cemaatinin yerleştiği, 129 vergi nüfuslu, 33 haneli, Şeyh Selman Halife dervişlerinin bulunduğu bir köydür Aynı kaynağa göre Göksun ise Göksunlu cemaatinin ziraat ettiği 72 vergi nüfuslu bir yerleşim yeridir
7 Osmanlılar Dönemi :
Göksunun Osmanlı Devletine bağlanması, yükseliş döneminde Yavuz Sultan Selim Hanın saltanatı zamanına rastlamaktadır 1515 yılına kadar Göksun ve çevresi, Dulkadiroğulları (Zülkadirliler) Beyliği toprakları içerisinde yer almaktadır Dulkadiroğulları beyliği içinde ortaya çıkan taht kavgaları sırasında, aile fertleri zaman zaman Osmanlı Devletinden yardım istemişlerdir Dulkadiroğulları tahtına geçen Şahsuvar Bey ve Alaüddevle Beyin, Osmanlı Padişahı Fatih Sultan Mehmetin yardımları ile ülkeyi yönetme hakkını elde ettikleri görülmektedir Özellikle II Beyazıt ve Yavuz Sultan Selim Dönemlerinde ,Alaüddevle Beyin Osmanlı Devletine karşı iki yüzlü politika izlemesi, Memluklu ve Safavilerle, Osmanlı aleyhine ittifaklar kurması Osmanlı – Dulkadirli ilişkilerini bozmuştur Alaüddevle Beye karşı, Osmanlı Devletinin Şahsuvaroğlu Ali Beyi desteklemesi de iki devlet arasındaki gerginliğin patlama noktasına gelmesine sebep olmuştur Ayrıca Alaüddevle Bey, Yavuz Sultan Selim Hanın Tahtını da tebrik etmemiştir
Yavuz Sultan Selim 1514te Çaldıran Seferi dönüşü, Alaüddevle Bey üzerine sefere çıkmıştır Dulkadiroğulları ordusu başındaki Alaüddevle ile Sinan Paşa komutasındaki Osmanlı ordusu, Göksunda Turna dağı mevkiinde karşı karşıya gelmiştir Sinan Paşaya yardım etmek üzere Şahsuvaroğlu Ali Bey de savaşta hazır bulunmuştur 1515 yılı Haziran ayında,Osmanlılar tarafından kazanılan bu savaşın sonucunda Göksun da içinde olmak üzere, Dulkadiroğulları Beyliği Osmanlı himayesine girmiştir Yavuz Sultan Selim, bölgenin idaresini Osmanlıya bağlı kalmak koşuluyla, Şahsuvaroğlu Ali Beye vermiştir Şahsuvaroğlu Ali Beyin ölümünden sonra 1522de, Göksun dahil Dulkadiroğlu arazisi tamamen Osmanlı topraklarına katılmıştır Böylece 16 yüzyıldan itibaren, Göksun bütünüyle Osmanlı idaresine geçmiştir
Osmanlı İmparatorluğunda, yükseliş dönemi sonlarında baş gösteren, duraklama ve dağılış dönemlerinde şiddet ve hızlarının arttığı görülen Anadolu isyanlarından,Göksun da olumsuz etkilenmiştir Tarihe Anadolu İsyanları olarak geçen bu isyanlar, ilk olarak Celal adında birisi tarafından başlatıldığı için bundan sonra Anadoludaki tüm isyanlar “Celalî İsyanları” olarak anılmıştır Osmanlı Devletinin, özellikle Orta ve Doğu Anadoludaki Celaliler ile mücadelesi sırasında, isyancıların ormanlık araziye sahip Göksuna geldikleri ve buralarda barınmaya çalıştıkları bilinmektedir
Göksunun sarp ve ormanlık bölgelerini kendilerine üs edinen Celaliler den birisi de Kalenderoğlu dur İsyanı bastırmakla görevlendirilen Kuyucu Murat Paşanın, Kalenderoğlu ile yaptığı mücadelenin bir bölümünün Göksunda geçtiği bilinmektedir 1607-1608 senelerinde kışı Halepte geçiren Kuyucu Murat Paşa, Kalenderoğlu üzerine yapacağı mücadelenin hazırlıkları ile uğraşırken, Kalenderoğlunun karşı harekete geçtiği haberini almıştır Bunun üzerine Kuyucu Murat Paşa tüm kuvvetlerin toplanmasını beklemeden, elindeki kuvvetlerle önce Maraş sonra Göksun taraflarına gelmiştir Kuyucu Murat Paşa ya Göksun halkından da katılanlar olmuştur Bu arada Adana civarında Kalenderoğlu, Musli Çavuşu kendi tarafına çekme çabalarındadır Bu haberi alan Sadrazam, Kalenderoğlu üzerine yürümüş ve muharebe başlamıştır Kalenderoğlu, Murat Paşanın yolunu kesmek için Göksun Boğazını kapamak istediyse de, Sadrazam bu durumu haber alarak daha evvel hareket etmiş ve Göksun Boğazını tutmuştur Göksundaki Kalenderoğlu – Kuyucu Murat Paşa mücadelesi Osmanlı kuvvetlerince kazanılmıştır Kalenderoğlu doğuya doğru kaçmış,1608de Bayburtta bozguna uğratılmıştır
Kalenderoğlu dışında, bu dönemlerde görülen ünlü Celaliler, Dağlar Delisi Süleyman, Kara Sait, Ağaçta Piri,Kekeç Mehmettir
Bu güne kadar Göksun tarihi ile ilgili geniş çaplı bir araştırma yapılmamış olması, yöre ile ilgili tatminkar bilgilere ulaşmayı zorlaştırmaktadır Özellikle 18 ve19 yüzyıllara ait, gerçekliği kanıtlanmış somut bilgiler bulunmamakta; adeta bu yüzyıllar Göksun için “Karanlık Çağ“ gibidir Siyasi anlamda bilgilere rastlanamamakla birlikte, bu dönemlere ait sosyal yapı hakkında bilgi sahibiyiz
1563 tarihli Maraş Tahrir defterlerine göre Göksuna özel fazla bir bilgiye rastlanamamaktadır Buradan da Göksunun büyük bir yerleşim merkezi olmadığı anlaşılmaktadır Aynı kaynağa göre Göksun' un, Elbistan'a bağlı sekiz nahiyesinden biri olan Ahsendere arazisi içinde kaldığı görülmektedir Ahsendere nahiyesi; Berit dağı, Ceyhan nehri ve Göksun Çayı ile çevrelenen alandır Tahrir bilgilerine göre, 1563 tarihinde, Ahsendere mevkiinde 1081 kişilik Müslüman nüfus olduğu, buna karşılık gayrimüslim nüfusun kayda değer olmadığı bilgilerine ulaşılmıştır Bu nahiye 28 köy ve 27 mezraya sahiptir Tahrir defterinde Göksun, Ahsendere içinde yer alıp, Sülüklü mezrası dahilinde ele alınmıştır Ağırlıklı olarak ziraat yapıldığı, hayvancılıkla uğraşıldığı görülmüş; arpa, buğday, darı ekimi; koyun-keçi gibi küçükbaş hayvancılık yapıldığı anlaşılmıştır Bugün Göksuna bağlı olan Taşoluk, Kanlıkavak ve Kamışçık yerleşim merkezleri, aynı isimlerle Maraş Tahrir defterlerinde geçmektedir Buralarda da buğday, arpa, darı, bostan, meyve ve ceviz tarımının yanında, küçükbaş hayvancılık ve arıcılık yapıldığı alınan vergilerden anlaşılmaktadır
Osmanlı Devletinin yapmış olduğu iskan çalışmalarına göre, 1720li yıllardan itibaren Göksun ve çevresine Tecirli, Cerit, Lekvanik, Kırıntılı, Bozdoğan ve Afşar(Avşar) cemaatlerinin gönderildikleri anlaşılmaktadır Dulkadir halkları olarak da adlandırılabilecek bu cemaatlerin, bugünkü Göksun halkının temelini oluşturduğunu söylemek mümkündür Konar –göçer bir yaşam tarzı benimseyen bu aşiretlerin, Anadolunun çeşitli yerlerinde yerleşik yaşayan halkların mallarını yağmaladıkları görülmekte ve Osmanlı Devleti de bu aşiretleri, güvenlik açısından, başka bölgelere, zorunlu göçe tabi tuttuğu araştırmalardan anlaşılmaktadır Genellikle Rakka ve Kıbrısa sürgün edilmekle birlikte, ziraat yapmak, vergi vermek ve asayişi temin etmek koşuluyla, bu aşiretlere arazi verildiği görülmekteyse de sürekli bir yerden başka yere giden konar-göçer yaşamlarını devam ettirmişler ve dağılmışlardır Osmanlı yönetimi bu aşiretleri zorunlu iskâna tabi tutsalar da pek başarılı olamamışlardır
Bu aşiretler genellikle kış mevsimini Çukurovada geçirmekte, yazları ise Göksunu yaylak olarak kullanmaktadırlar Hayvancılıkla uğraşan ve hayvan ürünlerini işleyerek satıp geçimlerini sağlayan bu aşiretler arasında toprak ve hakimiyet açısından mücadeleler olmuştur Bozdoğan ve Tecirli aşiretlerinin birleşerek, Afşar ve Cerit aşiretleri ile yaptıkları uzun süreli mücadelelere Göksunun sahne olduğu bilinmektedir Bu aşiretler arasındaki mücadeleler ve yağmalamalar, Maraş – Elbistan – Göksun – Gavur dağ yöresinde güvenliğin bozulmasına sebep olmuştur Bu mücadelelerden zarar gören yöre halkı, Bab-ı Aliye başvurarak, Maraş ve civarını idare etmek üzere, bu bölgeden bir kaymakam atanmasını talep etmişlerdir Ayrıca, Göksunda bulunan askeri erkandan ve Maraşın eski ailelerinden olan Ahmet Paşa nın da bu görev için en uygun kişi olacağını tekliflerine eklemişlerdir Ahmet Paşa, davet üzerine, Göksundan hareketle Maraşa gelmiş ve bölgede aldığı tedbirlerle aşiret mücadele ve yağmalarının azalmasını sağlamış ve bu aşiretlere “görev verme “ usulüyle onların asayişi bozmalarına engel olmuş ve güvenini kazanmıştır Böylece Tecirli, Cerit, Afşar ve diğer aşiretlerin reislerini yanında toplayarak, yöredeki asayişi sağlamaya çalışmıştır Bu aşiret reisleri, Göksunda bir meclis toplamışlar ve Ahmet Paşa yı Maraş Kaymakamı olarak görmek istediklerini, Maraş a yeniden bildirmişler, aksi taktirde şehre saldıracakları ültimatomunu göndermişlerdir Maraş tarafından istek kabul edildiyse de Ahmet Paşa ve aşiret reisleri, şehre saldırmışlar;1855te Maraş ta Tecirli isyanını yaratmışlardır Bu isyanlar sırasında Zeytunlu (Süleymanlı) Ermeni eşkıyalarının da zulümlerde bulunduğu ve Göksunda da asayişi bozup, halkın huzurunu kaçıran olaylar çıkardığı anlaşılmaktadır Bu isyan ve mücadeleler Göksunun epeyce zarar görmesine sebep olmuş ve 18 -19 yüzyıllara ait kaynakların tahribatını sağlamıştır
20 yüzyıla ait Göksun ile ilgili bilgilerin önemli bir bölümüne, Şeriyye Sicil Tutanaklarından ulaşıyoruz Şeriyye Sicilleri hukuki, ekonomik, dini, askeri ve idari müesseseler hakkında değerli bilgiler içerip,Maraş bölgesine ait en erken tarihlisi H 1295 – 1296 (1892 –1895 ) dır 1901-1907 tarihli Maraş Şeriyye Sicil Defterleri incelendiğinde; 1901 – 1903 yılları arasındaki defterlerde Göksunun, Andırın kazasına bağlı bir nahiye olduğu, ayrıca Göksuna bağlı bir de Fındık karyesi görülmektedir 1904 – 1908 tarihleri arasındaki Şeriyye Sicillerinden ise Göksunun Maraşın bir nahiyesi, Yeniyapan ın Göksuna bağlı bir karye olduğu tespit edilmiştir
1901 – 1903 tarihli Şeriyye Sicil Tutanaklarında, Andırın kazasında halkın çoğunluğunu Müslümanlar oluşturmakla birlikte, Ermeni ve Katoliklerin de yaşadığı görülmüştür Aynı tutanaklarda, Göksun ile ilgili bir belgeye rastlanmıştır Bu dava tutanağında Fındık Karyesinden, Mehmet b Mehmetin, Hüdâizade Bekir ile aralarındaki alacak davasına dairdir Bu tarihlerde Maraş ın Halep vilayetine dahil olduğu anlaşılmaktadır
|