Prof. Dr. Sinsi
|
Öfkemle Örselenen Yüreğim Pamuk Gibi Oldu
“Evet… Kılık, kıyafet tamam! Şimdi kibarlığı bırakıp oklavayı elime alma zamanı Dört gündür, “Bu gün git yarın gel… Yok sistem çöktü; yok müdür bey şehir dışında; yok evrak eksik… Biraz çirkeflik yapmadan ya da araya torpil koymadan bu iş bitmeyecek ”
Kafamda bin bir düşünce ve planla yola koyuldum Emekli olduğuma sevinemeden SGK nın içine düşmüştüm Dört gündür geliyordum ve park yeri olmadığı gibi, geldiğim binanın arkasındaki sokaklarda park yeri bulmak çok zordu Her gün başka bir sokağa arabamı bırakmıştım Bu gün arabayı park ederken bile kafamda nasıl davranacağımın senaryolarını oluşturuyordum
“Sakın gülümseme, kapıdan girerken kafanı dik tut ve direk müdür beyle görüşmek istiyorum de… Başlarından savmalarına müsaade etme… Topuklu ayakkabılarla yürümekte ne zor… Eh bu gün ”Ye kürküm ye” yapalım Bakalım faydası olacak mı? Katlan İnci, az kaldı”
Kafamda düşünceler dans ederken yanından geçtiğim bir inşaattan yükselen türküye kulak kabarttım
Bu şehir girdap gülüm /Girdap da mehtap gülüm
Feleğin bir suyu var /Su değil kezzap gülüm
“Nede güzel söylüyor Hayret bu güne kadar hiçbir inşaattan bu tarz ve bu kadar güzel bir şarkı duymamıştım Bu şarkıyı bir yerde duymuştum Nerede duymuştum acaba… Neyse sen yoluna devam et…”
SGK binasının kapısına doğru hızlı adımlarla ilerlerken, yerde oturan yaşlı dilenciyi gördüm Kaç gündür gelip gidiyordum ve hep aynı yerde oturuyordu Şimdiye kadar para vermemiştim
“Pek alışkanlığım değil ama bu gün içimden geldi, şu bozuklukları vereyim…”
Yaşlı dilenciye yaklaştım ve kutuya parayı koydum Bir takım dualar mırıldanıyordu Parayı koyarken “Bu havada üşümüyor musun? “ dedim Dilenci eliyle başındaki şapkayı hafifçe kaldırdı, ters bir şekilde baktı Bakışından korkmuştum ve tüylerim diken diken olmuştu
“Bu yüzü sanki daha önce bir yerlerde gördüm ama nerede… Sorduğum sorunun da saçmalığına bak! ”
Kapıdan girdim, her zamanki odaya doğru ilerlerken;
“Günaydın İnci Hanım!”
“Günaydın, hoş geldiniz! Bu gün erkencisiniz…”
“Günaydın, bizde sizden bahsediyorduk…”
“Ay Allah yanlış yere mi geldim? Yoksa birileri elimde oklavayla geldiğimi mi haber verdi Yüzünü çevirenler, gülümsüyor Herkes selam veriyor Hadi hayırlısı…”
Bölüm şefinin masasına yaklaştım, yüzünde bir gülümsemeyle,“Önce günaydın diyelim sonra buyurun dosyanız… Sizin bir yere götürmenize gerek kalmadı Sizi çok yorduk… Her şeyi hazır… Dosyanızı alıp gidebilirsiniz ama önce bir kahvemi için…” dediğinde, verecek cevap bulamadım Sadece,“Teşekkür ederim,” diyebildim
Kahvemi içip, çıktım Binadan çıktığımda, başı önünde olan dilencinin, başını kaldırıp bana bir bakış fırlattığını fark ettim Adımlarımı hızlandırıp uzaklaşırken aç karnıma içtiğim kahvenin midemde oluşturduğu his başımı döndürmüştü
“Rüya görmüyorsam inanılmaz bir gün… Peki dilenci bana niye öyle baktı… Benim olduğumu nereden anladı ki… Ah tabii ya ayakkabılarım… Başı önünde olduğu için ilk gördüğü şey ayakkabılar… Gelirken ne düşüncelerle gelmiştim… Elime dosyayı verdiğinde yüzüm kızardı mı acaba? Ne kadar kötü niyetlerle gelmiştim Demek ki ellerinde olsa önceden işimi halledeceklerdi Sahi ben arabamı hangi sokağa park etmiştim? Tabii kafanda tilkiler gezerken geçtiğin yollara bakmadın!”
Caddeye çıkan tüm sokaklara baktım ama hepsi tanıdıktı İlk sokağa girdim Belki bir iz görürüm ya da inşaattan tanırım diye ama tüm sokaklarda bir sürü inşaat olduğu için arabamın olduğu sokağı bulmam zordu Midemdeki kahvenin verdiği sancı ile terlemeye başlamıştım Biraz ilerleyince, sokağın köşesindeki eski çeşmenin mermerine oturdum Başımı ellerimin arasına aldım Ne kadar süre o şekilde kaldım bilmiyorum
“Teyze, tansiyonun mu düştü? Yardım etmemi ister misin?”
Başımı kaldırdım, yeni olmamasına rağmen ütülü ve temiz giysileriyle on yaşlarında, boncuk boncuk gözleriyle bana bakan çocuğu gördüm Ben yüzüne şaşkın şaşkın bakarken, ” Sana şuradan tuzlu ayran alayım mı?” dedi Etraftaki simit kokusunu almıştım ”Yakında simitçi var mı? ”dedim, sonra “Adın ne senin?” diye, sorunca küçük bir gülümsemeyle, ”Cihan” dedi,” Şu köşede simitçi var ”
Sokakta başka çocuk yoktu Yardım edebilecek kimsede yoktu,“Sana zahmet olacak İkimize de simit ve ayran alda birlikte yiyelim,” dediğimde, koşmaya başladı ”Hey… Gel para vereyim,” diye seslenince, uzaktan elindeki parayı gösterdi O an kafamdan sayısız düşünceler geçti
Acaba kaç çocuk ya da kaç insan yolda gördüğü bir insana cebindeki birkaç kuruşla bir şeyler alırdı? Gelmesini işaret ettim ve eline parayı verdim O kadar çabuk alıp, gelmişti ki şaşırmıştım Ustalıkla ayranı açtı, elinde getirdiği küçük paketteki tuzu içine döktü Hafifçe çalkaladı ,”Al, şunu içince hemen düzelirsin,”dedi Verdiği ayranı içmeye başladım Gözleriyle beni takip ediyordu
Biraz içtikten sonra,”Şimdi iyisin değil mi?” dedi
”Teşekkür ederim, sayende çok iyiyim Hadi sende ye…”diyerek, poşeti ona doğru hafifçe ittim Diğer simidi alırken,”Estağfurullah teyze, insanlık görevimiz,”dedi
Gülümsüyorum, boncuk boncuk bakan gözlere… ”İnsanlık görevi” ya… Birçok insanın bilmediği görev…
“Simit çıtır çıtırmış! Çok da lezzetli, teşekkür ederim ”
“Nenem, her sabah aldırır,’Adi be kızanım, şu çıtırlardan alda gel!’ der ”
O an kalbimin yerinden çıkacakmış gibi çarptığını fark ettim Ben çocukken büyükbabamla olan sohbetlerimizi anımsadım Bu bizim oraların şivesiydi
“Sizin memleketiniz neresi ?“ diye, sordum
”Tekirdağ, Malkara,” dediğinde, daha da heyecanlandım
“A be kızanım sen Şarköy’ü bilir misin?” dediğimde, gülmeye başladı Eli ile güldüğünü saklaması çok hoşuma gitti ”Ben de Şarköylüyüm” dedim
“Şarköy’ü Biliyorum,”derken, yüzünde aynı gülümsemeyle, ”Aslında azıcık aklıma gelmişti bizim oralardan olacağın ama fazla da benzetemedim,”dedi
“Nereden aklına geldi?”
“Kızmazsın değil mi?”
“Kızmam, söyle bakalım”
“Konuşurken “h” leri yutuyorsun, nenem gibi…”
“Başımın derdi olan “h”leri yutmamı küçücük çocuk bile fark etmiş Rezillik aslında Bir de güzel konuşma dersleri aldım Çocukken anneannem kızarken, büyükbabam mutlu mutlu gülümserdi, onun gibi konuştuğum için… Utan İnci utan… Biraz daha sohbet edersen daha çok ders alacağın belli… ”
Biraz sohbet edince; annesinin olmadığını, babasının tır şoförü olduğunu, lise öğrencisi bir abisinin olduğunu ve onlara nenesinin baktığını anlattı Anlatırken takındığı büyük adam tavrı, bazen çocuk gördüklerimizin ne kadar büyük düşündüklerini görmemi sağlamıştı ”Annemle dedem aynı gün vefat ettiler Çok üzücü ama hayat bir şekilde devam ediyor değil mi? “ dediğinde, gerçeklerle mutluluğun bir arada olmasının zorluğunu düşündüm
Kısık bir sesle,” Kaza falan mı?”diye sordum “Yok annem şey kanserinden…”derken, eliyle göğsünü gösteriyordu
”Meme kanseri mi?” diye, sorduğumda yüzündeki bakışa anlam veremedim Meme kanseri demeye mi utandı yoksa hastalığı söylemeye dilimi varmadı bilmiyorum! Sonra,”Dedem annemin öldüğünü öğrenince hastanede kalp krizi geçirmiş, kurtaramamışlar,”derken, derin derin nefes alıp, oturduğumuz eski çeşmenin taşını okşaması, kendini bir şekilde sakinleştirmeye çalıştığı düşüncesi uyandırdı Kafamda dert olarak gördüğüm her şeyin ne kadar anlamsız olduğunu fark ettim Ufak ve anlamsız şeylerle hayatımızı doldurmayıp mutluğumuzu sağlayacak şeylere yönelmek o kadarda zor değil aslında…
“İşte gördün mü? Sen her gün muayene gününü ertele, dur Yaşın kırkı geçti İlk işin eve gidince meme muayenesi için randevu almak olsun, tembellik zamanı değil ”
“Biliyor musun sabah gelirken kafamda bin bir düşünce vardı Kavga etmeyi kafama koymuştum Sanki kavga ettiğimde tüm işler hallolacak, rahata erecektim Bazen işleri oluruna bırakmak ve olumlu taraflarından bakmak gerektiğini unutuyorum,” dediğimde, ”Olur öyle şeyler, bazen büyüklerde çocukça şeyler yaparlar…” dedi
“Şimdi bu cevabı duyup da yüzümün kızarmaması mümkün mü? Bir de yanlışımı itiraf ediyorum Neyse buda bir şeydir…”
Birden arabam aklıma geldi,”Çeneye daldım burada ne aradığımı unuttum Ben arabamı buralarda bir yere park ettim ama neresiydi hatırlayamıyorum!”
“Markasını ve plakasını söyle, ben hemen bulurum,” diyerek fırladı Hemen de buldu, meğer yakınındaymışız Teşekkür edip arabama bindim Giderken, ne düşüncelerle geldiğimi ve ne düşüncelerle ayrıldığımı düşünüyordum Köşeyi dönerken aynadan, el sallayarak koştuğunu gördüm Yanıma yaklaşınca arabamın camını açtım Elini cama uzatıp, avucunu açtı,”Paranın üstünü vermeyi unuttum teyze…”dedi Uzattığı para sadece bir liraydı
İlk aklıma gelen,”Kalsın, senin olsun” demekti Genelde öyle yaparız ya… Sonra düşündüm, bu güzel güne değer biçebilir miydim? Bana verdiklerinin değerini nasıl ölçebilirdim ki… Avucundan parayı alırken, o küçük eline bir öpücük kondurdum Gülümseyişi ikimizin teşekkürüydü…
Sohbet ederken, öfkemle örselenen yüreğim pamuk gibi olmuştu Bu küçük çocuğun bakışları yüreğime işlemiş, hele güzümü bahara döndüren gülümseyişi kalbimi delip geçmişti Saygı öğrenilir ama sevgi öğrenmekten çok olunur Ben bu çocukta onu görmüştüm
…İNCİDAL…
|