11-04-2012
|
#1
|
Prof. Dr. Sinsi
|
Psikoloji Ve Aşka Dair
"Aşık olmak mı? Aşktan kaçmak mı? tabii olandır " sorusu tarih boyunca hep zihinleri kurcalaya gelmiştir Bütün kültürlerde ve toplumlarda aşka dair izler vardır Bu bazen şarkılara bazen folklora, bazende ifadelere yansmıştır Aşka dair hikayeler anlatılmış, şiirler yazılmış edebi ürünler verilmiş, aşk resimleri sergilenmiştir
Öykülerde Mutsuz aşkların tarihi, portlerde hüznün resmi, şiirlerde ıstırabın lirik estetiği dile getirilmiş Aşk bazen bir sonuç bazende tetikleyen sebeb olmuştur Çift boyutlu bir yapıya sahip olan aşk Determinizmin her iki ucunda varlığını sergileyebilme yeteneğine sahip olmuştur "Hem neden hemde sonuç " Aşık olduğumuz kişi tarafından reddedilme sonrası yaşanacak olası bir depresyonda Aşk tetikleyici neden olabilirken, karşısındaki partneri tanıdıktan sonra ona bağlanma ise aşkın sonuç özelliğidir
Âşık olan kişinin kullandığı dil, her zaman konuştuğu dilden çok farklıdır; çünkü bu dil yalnızca kendisine ve hayalindeki sevgiliye yönelmiştir İşte tam da bu nedenle yalnızlığın dilidir aslında aşkın dili  Günümüzde bu yalnızlığa bir de aşkın toplumun kıyısına itilmesinden gelen yalnızlık ekleniyor: Hâlâ birçok insan âşık oluyor, aşk söylemi hâlâ sürüyor, oysa toplum cinselliği hevesle konuşurken, aşk söylemine alayla bakıyor
Roland Barthes'ın edebiyatın başlıca aşk metinleri üstünden yazdığı "Bir Aşk Söyleminden Parçalar" kitabında, âşık olan herkesin iyi bildiği o bekleyişler, randevular, mektuplar, âşık olmak için âşık olmalar, "ölesiye seviyorum"lar, tartışmalar, intihar tehditleri, terk edip tekrar bir araya gelişler var
Yazarın, aşk söylemini kavramlarla, çağrışımlarla yeniden oluşturduğu bu parçalar "aşk"ın, kelimenin belki de şimdi dünyamızdan yavaş yavaş çekilen o eski anlamıyla, nasıl bir "tutku" olduğunu gösteriyor
Aşkın psikolojisi var mıdır? Evet! Bazen bir bağlılık ilişkisi geliştiren bazende bağımlı bir ilişkiye neden olan Aşkın ruhsal yaşantımıza etkisini göz önünde bulundurursak aşkın tanımlanmayı bekleyen bir psikolojisi vardır Bir aşk ilişkisinde kabul görmek yada reddedilmek benlik imajımızı ve benlik saygımızı etkiler Onaylanmanın doğası gereği partnerimiz tarafından kabul görürken kendimizi daha yeterli, daha olumlu, daha zinde hissderiz ; yaşama pozitif bakar, kendimizle barışık oluruz Kabul görmenin doğallığı aşk ilişkisinde daha fazla hissedilir Tam tersi bir durumda yetersizlik hisseder, işe yaramadığımız düşüncesine kapılır, kendimize karşı küskün bir tavır içinde gireriz
Fizyolojik olarak aşkın karşılığı yoktur Aşk bir hissediş zihnin yoğunlaşmasıdır Aşk fiziksel bir beğeni ve çekicilikle başlar Hoşlanmanın dozu arttıkça, mantık da o oranda geri plana düşer Bir kişiyi aşık olmak için seçip, onu kafamızda yücelttikçe yüceltiriz Bu aşk bizi yıpratıyor ve bize zarar veriyor olsa bile , aşkı yaşadığımız o an için gözlerimiz görmez, kulaklarımız duymaz olur Kendimizi, gittikçe daha fazla bunalıma ve çıkmaza sürükleriz
Aşk, yaşanırken sanki tüm fizyolojik durumumuzda değişiklikler olur, hormonlarımız ise bir başka çalışır Adeta bir yarışın içinde hissederiz kendimizi Sanki bitmemesi gereken bir yarış Bu tempo kimimizi yorar, güçsüz kılar ama öte yandan onun bir anı için dünyaya gelmeye değer Aşk eğer karşılıklıysa, her iki taraf da aşkına karşılık bulduğu için hem mutlu olur, hem de kendilerine olan özgüvenleri artar Kişi, aşık olmadığı zamanlara göre daha mutlu olduğundan daha sağlıklıdır da
Etrafındaki insanlara pozitif enerji yayar okulunda veya işinde de daha başarılıdır Ama eğer aşk, hastalıklı olarak tanımlanan patalojik aşk kategorisine giriyorsa, o zaman tıbbi bir hastalıktan söz etmek gerekir Patalojik aşk denince kendi kendine acı çektirmek olarak tanımlanan mazoşizm devreye giriyor
Bazılarının mazoşistik bir kişiliği olabiliyor Bu kişiler, aşklarına karşılık bulamamalarına rağmen ısrarcı bir şekilde kara sevdaya tutulup, karşılık alamayacakları kişilere karşı aşırı bir çekim duyarlar Bu duruma tıpta, patalojik kara sevda sendromu deniyor  
alıntıdır
|
|
|