Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Eğitim - Öğretim - Dersler - Genel Bilgiler > Eğitim & Öğretim > Tarih / Coğrafya

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
destanları, islamiyet, sonrası, türk

İslamiyet Sonrası Türk Destanları

Eski 08-15-2007   #1
Ergenekon
Varsayılan

İslamiyet Sonrası Türk Destanları



Sultan Satuk Buğrahan Destanı
Hz Muhammed kanatlı atı Burak'ın sırtında göklere yükseldiği "Mirâc Gecesinde" gök katlarında kendinden önceki peygamberleri görür Bunlar arasında birini tanıyamaz ve Cebrail'e bunun kim olduğunu sorar Cebrail : " Bu peygamber değildir Bu sizin ölümünüzden üç asır sonra dünyaya inecek olan bir ruhtur Türkistan'da sizin dininizi yayacak olan bu ruh "Abdülkerim Satuk Buğra Han" adını alacaktır
"Hz Muhammed yeryüzüne döndükten sonra hergün İslâmiyeti Türk ülkesine yayacak olan bu insan için dua etti Hz Muhammed'in arkadaşları da bu ruhu görmek istediler Hz Muhammed dua etti Başlarında Türk başlıkları bulunan silâhlı, kırk atlı göründü Satuk Buğra Han ve arkadaşları selâm verip uzaklaştılar Bu olaydan üç asır sonra Satuk Buğra Han, Kaşgar Sultanının oğlu olarak dünyaya geldi
Satuk Buğra Hanın doğduğu gün yer sarsılmış, mevsim kış olduğu halde bahçeler, çayırlar çiçeklerle örtülmüştü Falcılar bu çocuğun büyüyünce Müslüman olacağını söyleyerek öldürülmesini isterler Satuk Buğra Hanı, annesi: " Müslüman olduğu zaman öldürürsünüz" diyerek ölümden kurtarır
Satuk Buğra Han 12 yaşında arkadaşlarıyla birlikte ava çıkmağa başlar Avda oldukları günlerden birinde kaçan bir tavşanın arkasından hızla koşarken arkadaşlarından uzaklaşır Kaçan tavşan durur ve bir ihtiyar insan görünümü kazanır Satuk Buğra Han'ın sonradan Hızır olduğunu anladığı bu yaşlı kişi ona Müslüman olmasını öğütler ve İslâmiyeti anlatır Satuk Buğra, Kaşgar hükümdarı olan amcasından İslâmiyeti kabul etmesini ister Kaşgar Hanı, Müslüman olmayacağını söyler
Satuk Buğra Han'ın işaretiyle yer yarılır ve hükümdar toprağa gömülür Satuk Buğra Han hükümdar olur ve bütün Türk ülkeleri onun idaresinde İslâmiyeti kabul ederler Satuk Buğra Han, ömrünü Müslümanlığı yaymak için mücadele ile geçirmiştir Menkabelere göre Satuk Buğra Han'ın düşmana uzatıldığında kırk adım uzayan bir kılıcı varmış ve savaşırken etrafına ateşler saçıyormuş 96 yaşında Tanrıdan davet almış bu sebeple Kaşgar'a dönmüş ve hastalanarak burada ölmüştür


Timur ve Edige Destanı

Şimdi Timur Neslinden Bahsedelim
Hindistan şehrinde Cengiz Han'ın oğlu Jaday
Han hanlık eder idi
Günlerden bir gün yatıyordu Kötü bir rüya
gördü Korkup, sıçrayıp uyandı Bir müddet kaldı Falcıları,
rüya tabircilerini topladı Dalağına baktırdı,
anlattı
Falcılar, rüya tabircileri söylediler: "Ey
Hanım! Dalağında öyle görünür ki, kendi ülkende,
Almalık denilen köyde, bir kişiden korkunuz vardır O
kişi, kırkıcı oğlu, kazancı oğlu, tavukçu oğlu, Taragay
denilen kişidir" dediler "O Taragay'ın izi, nişanı odur
ki, alnında beni var, sol gözünde akı vardır O Taragay'ın
hatunu hamiledir Onun karnındaki çocuğundan ecelin,
ölümün var",dediler
O ahmak kaderi tedbir ile bozmak istedi
Allah'ın takdiri nasıl bozulur Ondan sonra konuştular
"Bu hatunu öldürelim", diye "Karnını yaralım", dediler
Han söyledi: "Bu hatunun karnındaki çocuğunu
öldürürseniz, o çocuğu çabuk öldürü! Anası ölmesin!",
dedi
Ondan sonra o hatunu diz çöktürdüler, aklı
başından gitti, ölecekti
Ondan birkaç gün sonra o zavallı diz çöktürülüp
eğilen kadının gözü parladı, bir erkek evlat
doğurdu O oğlanı alıp baktıklarında, bir ayağı topal
idi şöyle dediler: "Böyle eziyetten ölmedin, kurtulup
doğdun, canın demir imiş", dediler O oğlanın adını bu
sebepten dolayı Aksak Timur koydular
Aksak Timur'un babası, anası öldü Yetim kaldı
Büyütmek ve bakmak için hiç kimse kalmadı Sonraları
kendisi yürümeye başlayıp yiğit olduktan sonra, dışarı
çıkıp altı yedi oğlan çocuk ile birleşip, her gün buzağı
otlatırlardı



Seyyid Battal Gazi Destanı

Destanlar tarihin bir şey söylemediği tarihsel dönemlerin ışık tutan yegane kaynaklardır Destanlar adeta milletlerin masallaştırdıkları tarihleri olup, yaşanan sosyal olayların bıraktığı izler zaman içerisinde, halkın muhayyilesi ile yoğrula yoğrula şekillenir Zaman ve mekan bakımından değişikliğe uğrasa da toplum hayatında yaşananlara ait izleri hep muhafaza ederler Destanlar ortaya çıktıkları dönemde halk değerleri içerisinde önemli yere sahip; meziyetleri(yiğitlik, mertlik) öne çıkararak , özellikle milletlerin tarihlerindeki “yeni Kuruluş” dönemlerinde hasımlarla yapılan mücadelelerde halkın birbiri ile ve vatanları ile kenetlenmelerine hizmet ederler Battal Gazi ve destanı da bu bağlamda yani Anadolu‘nun Türkleştirilmesi ve Müslümanlaştırılması döneminde Bizans’lılarla yapılan mücadelelerin ortaya çıkardığı kahraman ve bu kahramanın yiğitliğini anlatan hikayesidir Anadolu’ya Türk akınları 359 yılında Hun akınları ile başlamıştır VII Yüzyıl başlarında İslamiyetin doğuşu ile birlikte güçlenen İslam devleti Anadolu’ akınlar yapmaya başlamış, Abbasiler döneminde İslamı seçen Türklerden oluşturulan İslam ordularının Anadolu akınları VIII Yüzyılın ikinci yarısından itibaren yoğunlaşarak devam etmiştir

1071 yılına gelinceye kadar Anadolu ‘nun doğu sınırları Müslümanlarla Bizaslılar arasınsa sık sık el değiştiren bölgeler olagelmiştir Özellikle Tarsus-Malatya doğrultusunda çizilecek hattın kuzey ve güneyi büyük ölçüde devamlı mücadele sahası olan bir bölge idi İşte Battal Gazi destanı bu tarihsel bağlamda doğmuştur Arap ve Türk edebiyatında özellikle halk romanlarındaki yiğit ve cengâver Battal Gazi ile eski adıyla Akroinon yeni adıyla Seyitgazi kasabasında büyük bir külliyenin içerisinde yatan Abdullah El Battal’ın aynı kişi olup olmadıkları kesin olarak bilinememekle beraber ; Bu büyük destan kahramanının yaşayıp yaşamadığı hakkında her hangi bir münakaşaya lüzum görmüyoruz, zîra hem matbuatta, hem halk şiirinde hem de halk geleneğinde Battal Gazi yaşamış ve yaşamaktadır

Seyyit Battal Gazi'nin yaşadığı hakkında en küçük bir şüphemiz yoktur Ancak maceralarının bütünü doğru mudur? Bu soruya şöyle cevap vermekle yetineceğiz: Seyyit Battal Gazi, halk hikayelerinde ve yazarların çeşitli eserlerinde «Fevkal beşer» dediğimiz olağan üstü yetenek ve gücü ile tanıtılmış ve yakınlığı olan bütün olaylar O'na mal edilmiştir Gerek manevi, gerekse maddi yönden O'nun varlığı büyüklüğü ortaya koyulmağa çalışılmıştır



Danişmend Gazi Destanı

Danişmend Gazi olarak anılan Gümüştigin Ahmed Gazi, 1071’deki Malazgirt Savaşı'nın ardından Anadolu içlerine ilerleyerek Amasya, Tokat, Sivas, Niksar, Malatya ve Yozgat'ı ele geçirdi Aynı yıl bu bölgede beyliğini kurdu 1105’te ölen Danişmend Gazi’nin yerine oğlu Emir Gazi geçti Emir Gazi, Ankara ve Kayseri’yi de alarak devletin sınırlarını genişletti 1107'de I Kılıç Arslan'ın ölümünden sonra Anadolu Selçuklu Devleti’ndeki taht mücadelesinde damadı I Mesud’u destekledi I Mesud'un tahta geçmesinden sonra uzun süre Anadolu Selçukluları üzerinde etkili oldu 1142’de Melik Muhammed'in ölümünden sonra başlayan taht kavgaları Danişmendlileri zayıflattı Nizameddin Yağıbasan Sivas’ta, Aynüddevle Elbistan ve Malatya’da, Zünnun da Kayseri’de egemenliklerini ilan ettiler Danişmendlilerin parçalanmasından yararlanan Anadolu Selçuklu Sultanı II Kılıç Arslan, Danişmendli topraklarını yavaş yavaş ele geçirdi Sonunda Malatya’yı da alarak 1175'te Danişmendlileri tamamen ortadan kaldırdıDanişmendliler, Tokat, Malatya, Sivas ve Kayseri'yi değerli yapılarla zenginleştirdiler Anadolu'nun Türkleşmesinde ve bu topraklarda İslam dininin yayılmasında önemli rol oynadılar Danişmend Gazi'nin yaşamı ve Anadolu'nun fethinde gösterdiği kahramanlıkları “Danişmendname” adlı destanın konusunu oluşturur



Köroğlu Destanı

Köroğlu Destanı, kahramanı Ruşen Ali'nin ve babası Koca(Seyis) Yusuf'un Bolu Beyi ile olan mücadelelerini ele alır Kahramanı 16yy da yaşamış halk ozanı Köroğlu'dur (Ruşen Ali) Destan şöyle gelişir :Bolu Beyi'nin haralarında baş seyis olan Koca Yusuf, Bolu Beyi'ne en iyi atları yetiştirmektedir Günlerden bir gün atlar deniz kenarında yayılırken Koca Yusuf denizden bir deniz aygırının çıktığını aygırın bir kısrağı döllediğini görür, takip eden iki gün daha aygır denizden çıkarak iki kısrağı daha döller
Kısraklar gebe kalınca Koca Yusuf Bolu Beyi'ne durumu anlatır Bolu Beyi'de kısrakları dönemin sultanına hediye etmek ister zira sultanla arası kötüye gitmektedir Gün gelir gebe kısraklar doğurur doğan taylardan birincisinin ayağı doğum esnasında taşa değer, ikincisinin ayağı ise kuma değer, son kısrak ise Koca Yusuf'un ellerine doğar İnanılışa göre doğum esnasında ayağı bir şeye değen at o şeyden korkar bir daha onun üzerinde hızlı koşamaz

Taylar doğmuştur fakat üçü de birbirinden cılızdır Tayların bu halini gören Bolu Beyi Koca Yusuf'un gözlerine mil çektirir ve sarayından kovar Taylarda haranın bir köşesine atılırlar Bu sırda Koca Yusuf'un oğlu Ruşen Ali'de tıpkı taylar gibi korkak bir çocuktur Zamanla Ruşen Ali büyür mertliğini kazanmaya başlar Babası ona haradaki tayları almasını söyler Ruşen Ali ancak bir tayı o da korkusuz tayı alabilir Babası Koca Yusuf tayı güneş görmeyen bir yerde uzun zaman yetiştirir Sonra oğlu Ruşen Ali ile Bolu Beyi'nden intikam almak için yollara düşer Yolda Bolu Beyi'nin baş fedaisi Arap'la yaptıkları kavgada ölür ve ölmeden önce oğluna Üç Anadolu Efsanesi maddesinde geçen nasihati eder




Cengizname Destanı

Ortaasya'da yaşayan Türk boyları arasında XIII yüzyılda doğup gelişmiştir Cengiznâme Moğol hükümdarı Cengiz'in hayatı, kişiliği ve fetihleri ile ilgili olarak Cengiz'in oğulları tarafından idare edilen Türkler tarafından meydana getirilmiştir Orta Asya'da yaşayan Türkler özellikle de Başkurd, Kazak ve Kırgız Türkleri, Cengiz destanını çok severek günümüze kadar yaşatmışlardır Cengiz-nâme'de, Cengiz bir Türk kahramanı olarak kabul edilmekte ve hikâye Türk tarihi gibi anlatılmaktadır Cengiz, Uygur Türeyiş destanının kahramanları gibi gün ışığı ile Kurt-Tanrı'nın çocuğu olarak doğar Cengiz-nâme, Moğol Hanlarının destanî tarihi olarak kabul edildiğinden tarih araştırıcılarının da dikkatini çekmiştir XVII yüzyılda Orta Asya Türkçesinin değerli yazarı Ebü'l Gâzi Bahadır Han, "şecere-i Türk" adlı eserinde "Cengiz-Nâme"nin varyantını tesbit ettiğini söylemektedir Bu bilgi, bu destanın, Orta Asya'daki Türkler arasındaki yaygınlığını göstermektedir Orta Asya Türkleri, Cengiz'i islâm kahramanı olarak da görmüşler ve ona kutsallık atfetmişlerdir Batıdaki Türkler tarafından ise Cengiz hiç sevilmemiştir Arap tarihçilerinin, bu hükümdarı islâm düşmanı olarak göstermeleri ve tarihî olaylar onun sevilmemesinde etkili olmuştur Moğolların Anadoluya saldırgan biçimde gelip ortalığı yakıp yıkmaları, Bağdat'ın önce Hülâgu daha sonra Timurlenk tarafından yakılıp yıkılması, Timurlenk'in Yıldırım Beyazıd'la sebebsiz savaşı gibi tarihi gerçekler, Cengiz'in de diğer Moğollar gibi sevilmemesine sebeb olmuştur Cengiz-Nâme batıda yaşayan Türkler'in hafıza ve gönüllerinde yer almamıştır "Cengiz-Nâme"nin Orta Asya Türkleri arasında bir diğer adı da " Dâstân-ı Nesl-i Cengiz Han"dır

Alıntı Yaparak Cevapla

Eski 08-16-2007   #2
bukettt
Varsayılan


çoook güzel bi konu açmısın ergenekon teşekkürler
Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.