![]() |
Saf Aklın Eleştirisi |
![]() |
![]() |
#1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
![]() Saf Aklın EleştirisiSaf Aklın Eleştirisi Saf Aklın Eleştirisi (Kritik der reinen Vernunft), Immanuel Kant 'ın 1781'de basılan ve en önemli eserleri arasında kabul edilen kitabıdır ![]() ![]() A priori ve a posteriori Kant, öncelikle saf ve empirik (deneysel) bilgi arasındaki ayrımı belirler ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Analitik ve sentetik yargılar Bunun dışında Saf Aklın Eleştirisi'nde analitik ve sentetik yargılar olmak üzere iki ayrı kavram daha tanımlanır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Hume'un skeptisizmine çözüm Bu tanımlara göre tüm analitik önermeler a priori'dir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Nominal Dünya (bize gözüktüğü şekliyle değil kendi olduğu şekliyle Dünya) uzay ve zamandan bağımsızdır ![]() ![]() ![]() ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
Saf Aklın Eleştirisi |
![]() |
![]() |
#2 |
Prof. Dr. Sinsi
|
![]() Saf Aklın EleştirisiKant ile Sade: İdeal Çift -------Slovaj Zizek------- Modern düşünce tarihindeki tüm çiftler (Freud ve Lacan, Marx ve Lenin…) içinde, belki de en problemlisi Kant ve Sadedır: “Kant, Sadedır” ifadesi, iki radikal karşıt arasına bir eşitlik işareti koyduğu için, başka bir deyişle arı, yansız etik tavrın, bir yönüyle, haz verici şiddete yönelik dizginlenmemiş bir düşkünlükle özdeş olduğunu ya da bu düşkünlükle örtüştüğünü öne sürdüğü için, modern etiğin “sonsuz yargı”sıdır ![]() Burada tehlikede olan pek çok şey vardır –belki de her şey tehlikededir– : Kantçı formalist etikten, Auschwitzin soğukkanlı cinayet mekanizmasına uzanan bir kan bağı var mıdır? Toplama kamplarının sıradan mekanlar ve cinayetin sıradan bir iş haline gelmesi, Aklın özerkliğine yönelik aydınlanmacı ısrarın doğal bir sonucu mudur? Salónun film versiyonunda, Mussolininin Salo Cumhuriyetindeki karanlık günleri işleyen Pasolininin ima ettiği gibi, Sadedan faşistlerin işkencelerine giden meşru bir kan bağı var mıdır? Lacan bu bağlantıyı ilk kez Psikanaliz Etiği üzerine verdiği seminerde (1958–59) (1) kurmuş ve 1963te yayımlanan Écrits içinde “Kant ile Sade” (2) isimli makalesinde geliştirmişti ![]() 1 ![]() Lacana göre, Sade tam da Bilincin Sesini dürüstlükle dışsallaştırdığı için, Kantın felsefede yarattığı devrimin doğasındaki potansiyelin yayılmasını sağlamıştır ![]() Lacanın vurgulamak istediği nokta ise bu ilk bağlantının tam tersi yöndedir: ona göre Kant gizli bir sadist değil, Sade gizli bir Kantçıdır ![]() ![]() Başka bir deyişle, Lacan bildik “indirgemeci” yaklaşımla, ne kadar saf ve tarafsız görünürse görünsün, her etik edimin bir “patolojik” güdülenime (edimde bulunanın, kendisiyle aynı konumda bulunanların takdirini kazanması vb uzun vadeli çıkarları; hatta etik edimlerin çoğunlukla yol açtığı düşünülen acı ve maddi kayıpların getirdiği “negatif” tatmine kadar uzanan güdülenimlere) dayandığını vurgulamakta değildir; aksine Lacanın asıl ilgilendiği nokta, tam da arzunun kendisinin (yani kişinin onunla çelişmeyen kendi arzusunun) herhangi bir “patolojik” çıkar ya da güdülenim üzerinden temellendirilmesini engelleyen ve böylece Kantçı etik edim ölçütüne uymasını, dolayısıyla “kişinin kendi arzularına uymasının”, “kişinin ödevini yerine getirmesi” ile örtüşmesini sağlayan paradoksal tersinimdir ![]() Diyelim ki birisi, arzusunun nesnesi ve olanak bir arada bulunduğunda, şehvetine karşı koyamadığını söylüyor ![]() ![]() ![]() Lacanın bu soruya karşı getirdiği argüman ise şudur: Ya (psikanalizde sık sık karşılaşıldığı gibi) ancak bir tür “darağacı” ile tehdit edildiğinde, başka bir deyişle ancak bir yasağı ihlal edeceğini bildiğinde, gerçekten tutkulu bir gece yaşayabilen biri ile karşılaşırsak? 60larda çekilen ve Virna Lisi ile Marcello Mastrioanninin başrollerini paylaştıkları İtalyan filmi Casanova 70 tam da bu noktaya dayanıyordu: Kahraman cinsel iktidarını ancak “o işi” bir tür tehlike içindeyken yaparsa koruyabiliyordu ![]() ![]() Yani, Lacanın vurguladığı nokta; cinsel tutkuların tatmini en basit “egoist” çıkarların bile bastırılmasını içeriyorsa, eğer bu tatmin açıkça “haz ilkesinin ötesinde” yer alıyorsa, öyleyse görünüşte tamamen bunun karşıtı olsa da, etik bir edimle karşı karşıya olduğumuz ve kahramanımızın “tutkusunun” stricto sensu etik bir tutku olduğudur ![]() Lacanın vurguladığı bir diğer nokta da, Kanttaki bu örtük Sadeçı “etik (cinsel) tutku” boyutunun ona bizim abartılı yorumumuz tarafından eklenmediği, bu boyutun Kantın kuramsal yapıtının doğasında bulunduğudur ![]() ![]() Kant her ne kadar patolojik duygulanımlar ile ahlak yasasının saf formu arasında mutlak bir uçurum olduğunda ısrar etse de, öznenin, ahlak yasasının buyruğuna karşı çıktığında zorunlu olarak deneyimlediği bir a priori duygulanım vardır ki o da, küçük düşmenin getirdiği acıdır (kişinin kırılan onuru yüzünden, insan doğasının “radikal Kötülüğüne” bağlı olarak); Lacana göre, Kantta acının tek a priori duygulanım olarak ayrıcalıklı bir yere sahip olması, Sadeda cinsel jouissancea ulaşmanın ayrıcalıklı bir yolu olarak görülen acı kavrayışı (ötekine işkence etmek ve onu küçük düşürmek, onun tarafından işkenceye uğramak ve küçük düşürülmek) ile bağlantılıdır (elbette Sadeın acıya hazza göre öncelik atfetmesinin nedeni, onun daha uzun sürmesidir, hazlar gelip geçicidir, oysa acı belirsiz bir süre boyunca devam edebilir) ![]() Bu bağlantıyı daha elle tutulur hale getirmek için Lacanın Sadedaki temel fantezi olarak adlandırdığı durumdan söz edebiliriz: Kurbanın kendi bedeninden başka, belirsiz bir süre boyunca işkence edilebilecek, buna rağmen sihirli bir şekilde güzelliğini korumaya devam edecek, göksel bir bedeni daha olduğu fantezisi (Sadedaki standart genç kız figürünün, ahlaki niteliklerden yoksun işkencecisinin sonu gelmek bilmeyen aşağılamalarına ve ona uyguladığı onca fiziksel şiddete rağmen, gizemli bir şekilde bütün yaşadıklarından sapasağlam çıktığına dikkat ediniz; tıpkı Tom ve Jerrynin ve diğer çizgi film kahramanlarının yaşadıkları bütün o gülünç maceralardan sapasağlam çıkmaları gibi ![]() Bu fantezi, sonu gelmez bir şekilde ahlaki kusursuzluğa ulaşmaya çalışan ruhun ölümsüzlüğüne ilişkin Kantçı postülanın libidodaki temellerini açığa çıkarmakta değil midir, başka bir deyişle, ruhun ölümsüzlüğünün fantezideki “hakikati” kendisinin tam karşıtı, yani bedenin ölümsüzlüğü, bedenin sonu gelmek bilmeyen acılara ve aşağılanmalara katlanma yetisine sahip olması değil midir? Judith Butler, bir direnç noktası olarak Foucaultcu “beden” kavramının, aslında Freudçu “psişe” kavramından başka bir şey olmadığını vurgular: Paradoksal olarak, “beden” Foucaultnun, ruhun egemenliğine direnen psişik aparat için kullandığı isimdir ![]() ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
Saf Aklın Eleştirisi |
![]() |
![]() |
#3 |
Prof. Dr. Sinsi
|
![]() Saf Aklın EleştirisiSlovaj Zizek: 2 Lacan acının öznenin etik deneyiminde oynadığı bu merkezi rol aracılığıyla “telaffuz öznesi” (bir ifadeyi dile getiren özne) ile “telaffuz edilenin (ifade) öznesi” (dile getirdiği ifade içinde ve bu ifade aracılığıyla öznenin yüklendiği sembolik kimlik) arasındaki ayrımı ortaya koyar: Kant, ahlak yasasının “telaffuz öznesi”nin, yani koşulsuz etik buyruğu telaffuz edenin kim olduğu sorusunu sormaz… onun bakış açısından, bu sorunun kendisi anlamsızdır, çünkü ahlak yasası “hiçbir yerden gelmeyen”, kişiden bağımsız bir buyruktur, başka bir deyişle tamamen öznenin kendisi tarafından konulmuş, öznenin kendisi tarafından özerk bir şekilde kabullenilmiştir ![]() ![]() Burada apaçık bir karşı argüman çıkar ortaya: Sadeda Kantın koşulsuz buyruğunun, yani öznenin kategorik olarak boyun eğmesi gereken evrensel etik buyruğun, “Ödevini yerine getir!” maksiminin yerini alan unsur, bu buyruğun radikal karşıtı; yani “bizimle aynı konumda bulunan bütün insanları acımasızca, hazza ulaşmak için kullandığımız araçlar haline getirerek, bize haz veren tüm patolojik, olumsal kaprisleri sonuna dek izle” buyruğu olduğuna göre, bütün bunlar anlamsız değil midir? Ancak bu durumla, evrensel etik ifadenin-buyruğun “telaffuz öznesi” olarak işleyen “sadist” işkenceci-infazcı figürünün ortaya çıkışı arasında bir tür dayanışma bulunduğunu görmek önemlidir ![]() ![]() Böylece Sadeın gerçekleştirdiği, Kantın gözünde eşanlamlı olan ve birbiriyle örtüşen iki unsur(7) –bir koşulsuz etik buyruğun öne sürülmesi ve bu buyruğun ahlaki bakımdan evrenselliği– arasındaki bağın koparılmasına yönelik çok ince bir operasyondur ![]() ![]() Yine burada önemli bir nokta da, bu kırılmanın Sadeın tuhaflığı olmadığıdır, bu kırılma bir olasılık olarak, Kartezyen öznelliği kuran temel gerilim içinde baştan beri bulunuyordu ![]() Koşulsuz buyruk konumuna yükseltilen “patolojik”, olumsal unsurla ilgili bir örnek olarak, elbette tamamen sanatsal misyonu ile özdeşleşen, herhangi bir suçluluk duymadan bu misyonun peşinden giden, sanki bir tür içsel kısıtlamaymış gibi, bu misyon olmadan yaşayamayan bir sanatçıyı ele alacağız ![]() ![]() ![]() ![]() Sanatını, bir koşulsuz buyruk derecesine yükseltmesi, hepsi birbirinin yerine geçebilen, hiçbiri bir diğerinden daha iyi olmayan bir dizi adamla ilişki kurarak daha aşağı düzeyde bir aşk hayatı yaşamasına yol açmıştı, hatta ciddi ciddi bir “erkek avcısı” olarak anılmaya başlanmıştı ![]() ![]() Ancak bütün hikâye bundan ibaret değildir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bu fark özellikle politik sonuçları açısından önemlidir: “Totaliter” rejimlerin libidinal yapılarının sapkınca olduğunu düşündüğümüz sürece (totaliter öznenin, Ötekinin jouissanceının nesnesi-aracı konumunda bulunduğunu düşündüğümüz sürece) “Kantın hakikati olarak Sade” ifadesi Kant ahlakının totaliter olma potansiyeli barındırdığı anlamına gelir; oysa Kant ahlakının, tam da özneyi, Ötekinin jouissanceının nesnesi-aracı olmayı yüklenmekten menettiğini, başka bir deyişle, öznenin Ödevi olduğunu söylediği şeyin tüm sorumluluğunu yüklenmeye çağırdığını kabul edersek, Kant eşi olmayan bir antitotaliter haline gelir ![]() Freudun düşleri analiz yöntemini ortaya koymak için bir örnek olarak kullandığı İrma düşü, aslında sorumluluğa ilişkin (Freudun, İrmanın tedavisindeki başarısızlığı karşısında duyduğu sorumluluğa ilişkin) bir düştür, sadece bu olgu bile sorumluluğun Freudda önemli bir kavram olduğunu göstermeye yeter ![]() Peki ama bunu nasıl anlamalıyız? Kendi varoluşçu projesinden sorumlu olan Sartrecı öznenin mauvaise foisının, başka bir deyişle sonlu insan varoluşuna özgü ontolojik suçluluk duygusu hakkındaki varoluşçu motifin bildik tuzağından ve aynı biçimde, bu tuzağın öbür yüzünden, “suçu Ötekine atmaktan” (“Bilinçdışı Ötekinin söylemi olduğuna göre, onun formasyonlarından sorumlu değilim, o benim aracılığımla konuşan büyük Ötekidir, ben sadece bir aracım…”) nasıl kaçabiliriz? Lacanın kendisine göre bu çıkmazdan kurtulmanın yolu, Kant felsefesini, “İyinin ötesine” yönelen ödev duygusuna dayalı psikanalitik etiğin önemli öncellerinden biri olarak görmektir ![]() ![]() ![]() Tam da bu anlamda, insanın aklı, Kantın Yargı Gücünün Eleştirisi ile bir paralellik kurmaya çeliniyor: Belirli ahlaki yükümlülüğün somut formülasyonu ile, estetik yargı –tikel bir nesneye evrensel bir kategori yüklemek ya da bu nesneyi zaten verili olan evrensel bir belirlenmişliğin altındaymış gibi düşünmek yerine, “benim” bu nesnenin evrensel-zorunlu-bağlayıcı boyutunu keşfettiğim ve böylece bu tikel-olumsal nesneyi (edimi) bir ahlaki Şey derecesine yükselttiğim yargı– aynı yapıdadır ![]() Öyleyse, ödevimizi tanımlayan bir yargıda bulunmakta her zaman bir yüceltme-arınma vardır: Böyle bir yargıda bulunduğumda, “bir nesneyi Şey derecesine yükseltirim” (Lacanın yüceltme-arınma tanımı) ![]() (10) Ödevi yerine getirmenin özrü olarak ödevden bahsetmek iki yüzlülük olarak görüldüğü için reddedilmelidir; öğrencilerini acımasız bir disipline ve işkenceye maruz bırakan, haşin ve sadist öğretmen örneğini hatırlamamız yeterli olsun ![]() Burada karşı karşıya olduğumuz, büyük Ötekinin İradesinin saf aracı konumunu benimsemeye yönelik, tam anlamıyla sapkın tavırdır: Bu benim sorumluluğumda değil, aslında bunları yapan ben değilim, ben sadece daha yüksek bir Tarihsel Zorunluluğun aracıyım… bu konumun müstehcen jouissanceı, yaptığım şeyden sorumlu tutulamayacağımı düşünmemden kaynaklanır, bundan sorumlu tutulamayacağımın, sadece Ötekinin İradesine boyun eğmekte olduğumun tamamıyla bilincinde olarak ötekilere acı verebilmek ne güzel ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Böylece Lacan yine de son bir dönüş yaparak, “Sade Kantın hakikatidir” tezini çürütür ![]() Antigone, ağabeyinin uygun bir şekilde gömülmesine yönelik koşulsuz buyruğa uymakta ısrar ederek, onu küçük düşüren, sadist infazcı tarafından dile getirilen bir emre uymamayı tercih eder ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
Saf Aklın Eleştirisi |
![]() |
![]() |
#4 |
Prof. Dr. Sinsi
|
![]() Saf Aklın EleştirisiIonna Kuçuradi — Önce şunu belirteyim: Pratik Aklın Eleştirisinin başında “Çeviri Üzerine Not”ta söylediğim gibi, bizim çevirilerimizden önce, Yavuz Abadan ile Seha Merayın yaptığı, “Kantın Edebi Barış Üzerine Fel sefi Deneme” yazısının çevirisi var ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Kantın her üç eleştirisi de kendi içlerinde bir bütün, üçü birden başka bir bütün oluşturur, ama bunlar farklı anlamda bütünlerdir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Kantı anlamak için hangi yapıtlarından başlamak gerekir? Belki de en uygun yol, doğru anlaşılmaları için Kantın diğer kitaplarını okumuş olmayı en az gerektiren ana kitaplarından ![]() ![]() ![]() ![]() • “Nietzsche: Çağı ve Çağımız” adlı yazınızda, her filozofun kendi çağında karşılaştığı bir problemle yüz yüze gelmesinin sonucunda felsefi bilgiyi ortaya koyduğunu ileri sürmüştünüz ![]() —Saf Aklın Eleştirisinin başında Kant, teorik problemini ortaya koyar: ****fiziğin nasıl bilim olabileceğini ![]() ![]() ![]() ![]() • Kantın yüz yüze geldiği problemin, bugün 21 ![]() —Kantın birçok düşüncesi, bugün yaşadığımız çeşitli sorunlara ışık tutuyor, ama ben bu sorunuzla ilgili yalnızca iki noktayı belirteyim: çıkarların yapıp ettiklerimizin tek belirleyicisi olarak görüldüğü ve insanların bir çıkar beklentisi olmadan hiçbir şey yapmadığı anlayışının egemen olduğu bir dünyada, çıkarsız isteme olanağına işaret ediyor ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() • Aristoteles etiği ile, etiğin bugünkü durumunu dikkate aldığımızda Kant etiğini nasıl değerlendirirsiniz? —Etik alanında bu iki görüş, etik fenomeninin farklı yönlerine ışık tutuyor ![]() ![]() ![]() • Kantın kategorik buyru kları ile insan hakları düşüncesi arasında felsefi ve tarihsel bir ilgiden söz edilebilir mi? — Kantın “ahlak yasası” ve onun farklı vurgulama larla açılımı olan üç buyruk —kesin buyruk, ödev buyruğu ve özellikle pratik buyruk; “her defasında insanlığa, kendi kişinde olduğu kadar başka herke sin kişisinde de, sırf araç olarak değil, aynı zamanda amaç olarak davranacak şekilde eylemde bulunmak” buyruğu— insan hakları fikrinin temelınde bulunu yor ![]() ![]() ![]() ![]() • Küreselleşmen in getirdiği sorunlar karşısında Kant in etik anlayışı bize bir olanak sunabilir mi? Kant bize, yaşadığımız problemlere ve bütün olan bitenlere, bu arada da serbest pazarın globalleşmesine etik açıdan bakma olanağını sunuyor ![]() ![]() ![]() ![]() |
![]() |
![]() |
|