Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Bilgisayar,Teknoloji & İnternet Dünyası > Bilim Teknik ve Teknoloji Merkezi

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
dili, fosillerin

Fosillerin Dili

Eski 11-04-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Fosillerin Dili



FOSİLLERİN DİLİ-1

Aşağıdaki bölümde en çok bilinen fosillerin evrim konusunda “ne dediklerini” inceleyeceğiz Fosiler geçmiş yaşamın hem tanıları hem kanıtlarıdır Bu nedenle (doğru yorumlandığı müddetçe) yalan söylemezler

Turkana Çocuğu fosili: Afrika'da bulunan Homo Erectus örneklerinin en ünlüsü Kenya'daki Turkana Gölü yakınlarında bulunan Turkana Çocuğu fosilidir İnsanların maymunlardan evrimleştiği konusunda evrim teorisi taraftarlarının öne sürdüğü en güçlü delillerden birisi olarak kabul edilir
Bu fosil sahibinin 12 yaşında bir çocuk olduğu ve büyüdüğü zaman yaklaşık 180 m boyunda olacağı saptanmıştır
Fosilin dik iskelet yapısı günümüz insanından farksızdır
Bir insan ırkı olan Homo Erectus ile insanın evrimi senaryosunda kendisinden önce gelen maymunlar arasında doldurulması mümkün olmayan derin boşluklar, uçurumlar vardır
Homo Erectus günümüz insanın bir ırkıdır Maymunlarla insanlar arasında bulunan bir ara geçiş formu değildir
Bu fosilin dik iskelet yapısı günümüz insanından farksızdır Uzun ve ince olan iskelet yapısı, günümüzde tropik bölgelerde yaşamakta olan insanların iskelet yapısıyla tamamen uyuşmaktadır
Bu fosil, Homo Erectusun günümüz insanının bir ırkı olduğunun en önemli delillerindendir
Fosilin günümüz insanıyla; kafatasının biçimi, yüz açısı, kaş çıkıntısının kabalığı gibi küçük farklılıklar vardır Ancak bu farklılıklar bugün değişik coğrafyalarda yaşamakta olan insan ırklarının birbirleri arasındaki farklılıklardan daha fazla değildir Böyle bir varyasyon, canlı topluluklarının birbirlerinden uzun zaman aralıklarında ayrı tutuldukları zaman ortaya çıkar
Homo Erectus ile günümüz insanı arasındaki fark zencilerle Eskimolar arasındaki farklılıklardan fazla değildir
Homo Erectus'un kendi ırkına özel kafatası, beslenme biçimi, genetik göç, diğer insan ırklarıyla belli bir süre kaynaşamama gibi olayların sonucunda ortaya çıkmıştır
Amerikalı paleoantropolog Alan Walker ortalama bir patoloğun bu fosilin (turkana çocuğunun) iskeletiyle, bir günümüz insanı iskeletini birbirinden ayırmasının çok güç olduğunu, kafatası için de, bir Neandertal kafatasına aşırı derecede benzediğini söylemektedir
Neandertaller ise günümüz insanın bir ırkıdırlar Dolayısıyla Homo Erectus da yine günümüz insanın bir ırkıdır
Nitekim evrimci paleoantropolog Richard Leakey bile Homo Erectus'un günümüz insanı ile olan farklılığının ırksal farklılıktan öte bir anlam taşımadığını şöyle ifade eder:
-Herhangi bir kişi farklılıkları fark edebilir: Kafatasının biçimi, yüzün açısı, kaş çıkıntısının kabalığı vs Ancak bu farklılıklar bugün değişik coğrafyalarda yaşamakta olan insan ırklarının birbirleri arasındaki farklılıklardan daha fazla değildir Böyle bir varyasyon, topluluklar birbirlerinden uzun zaman aralıklarında ayrı tutuldukları zaman ortaya çıkar
Connecticut Üniversitesi'nden Prof William Laughlin, Eskimolar ve Aleut Adaları insanları üzerinde uzun yıllar anatomik incelemeler yapmış ve bu insanlar ile Homo Erectus'un şaşırtıcı derecede birbirlerine benzediklerini görmüştür
Laughlin'in vardığı sonuç, tüm bu ırkların gerçekte Homo sapiens türüne (günümüz insanına) ait farklı ırklar olduğudur Bakınız bu konuda neler söylüyor
-Hepsi Homo sapiens türüne ait olan Eskimolar ve Avustralya yerlileri gibi uzak gruplar arasındaki büyük farklılıkları dikkate aldığımızda, Homo Erectus'un da kendi içinde farklılıklar taşıyan bu türe (Homo Sapiens'e) ait olduğu sonucuna varmak çok mantıklı gözükmektedir
Bir insan ırkı olan Homo Erectus ile insanın evrimi senaryosunda kendisinden önce gelen maymunlar (Australopithecus, Homo Habilis) arasında ise büyük bir uçurum vardır Yani fosil kayıtlarında beliren ilk insanlar, evrim süreci olmadan, aynı anda ve aniden ortaya çıkmışlardır
Homo Erectus'un yeterince evrimleşememiş ilkel bir insan türü olmadığının bir başka kanıtı ise Homo Erectusa ait 27000 yıllık ve hatta 13000 yıllık fosillerinin bulunmuş olmasıdır
Java adasında 27000 yıllık olduğu belirlenen Homo Erectus fosilleri bulunmuştur
Avusturalya'da Kow Bataklığında ise 13000 yıllık Homo Sapiens ile Homo Erectus özellikleri taşıyan bazı fosiller bulunmuştur
Bütün bu fosiller, Homo Erectus ırkından olan insanların günümüze oldukça yakın tarihlerde bile yaşamını sürdürmüş olduğunu gösterir
American Scientist dergisinde, bu konudaki tartışmalar ve 2000 yılında bu konuda yapılan bir konferansın sonucu şöyle özetlenmektedir:
Senckenberg konferansına katılanların çoğu, Michigan Üniversitesi'nden Milford Wolpoff, Canberra Üniversitesi'nden Alan Thorne ve meslektaşları tarafından başlatılan ve Homo Erectus'un taksonomik statüsünü ele alan ateşli tartışmaya dahil oldular Bunlar (Wolpoff ve Thorn) güçlü bir şekilde, Homo Erectus'un özgün bir tür olarak geçerliliği bulunmadığını, tamamen ortadan kaldırılması gerektiğini savundular
Onlara göre Homo cinsinin tüm üyeleri, iki milyon yıl öncesinden günümüze kadar, varyasyona oldukça açık ve geniş alanlara yayılmış tek bir tür, yani Homo Sapiens türüydü ve bu tür içinde doğal kırılmalar ve alt bölünmeler bulunmuyordu
Konferansın konusu, Homo Erectus ile Homo Sapiens arasında bir farkın olmadığıydı Diğer ifade ile Homo Erectus yapay bir sınıflandırma idi Gerçekte Homo Erectus ismiyle anılan bir canlı grubu yaşamamıştı Homo Erectus, Homo Sapiens'ten farklı bir tür değil, Homo Sapiens içindeki bir ırktır Aynı türü ifade etmektedir Buda insanın evrim şemasında kopan ikinci büyük halkadır
Maymunlarla insanlar arasında Homo Habilis - Homo Erectus adlarıyla anılan ara format canlıları bulunmadığına göre gerçek insan olan Homo Sapiens ile ataları varsayılan maymunlar arasında hayal gücüyle bile doldurulamayan derin ve büyük uçurumların olduğu hemen anlaşılır
Fosil kayıtlarında beliren ilk insanlar, evrim süreci olmadan, aynı anda ve aniden ortaya çıktıkları yadsınamayacak bilimsel bir gerçektir
Homo Sapiensten günümüz insanına doğru var olduğu iddia edilen basamakların hiç bir öneminin olmadığı yapılan bilimsel araştırmalarla kanıtlanmıştır

Pekin Adamı fosili: Pekin Adamına ait fosillerin tarihi, 1920li yılların sonuna uzanmaktadır O tarihlerde evrim teorisi taraftarları evrimin en güçlü delili olabilecek fosiller konusunda yoğun bir arayış ve çalışma içinde idiler Doğu Asya ise fosiller yönünde çok zengindi Bu nedenle evrim teorisi taraftarı araştırmacılar tarafından işgal edilmişti denebilir Kanadalı bir doktor olan Davidson Black de bu amaçla Doğu Asyaya (Çine) gelmiş ve Pekinde anatomi dersleri vermeye başlamıştı Bir yandan Tıp Okulunda ders veren Black bir yandan da arkeolojik kazıları takip ediyordu
1929 yılına gelindiğinde Pekin yakınlarında Zhoudoukian mağaralarında bulunan bir kafatası fosilini inceledi ve aranan kayıp halkanın bulunduğunu ilan etti 500000 yıllık olduğu hesaplanan fosile Pekin Adamı anlamına gelen Sinanthropus pekinensis ismi verildi İddiaya göre Pekin Adamı ilkel bir kafatasına sahipti ve bir maymun adamdı
Evrimcilerce Darwinin teorisini kanıtladığı söylenen fosil bulgusu, dünya basınında geniş yankı buldu Vücudu kıllarla kaplı, kaba yüz hatlarına sahip Pekin Adamı resimleri, yarım asırdan fazla bir süre ders kitaplarında gerçek bir bilimsel buluş gibi sunuldu
Pekin Adamı propagandaları o kadar yayılmıştı ki, uluslararası Unesco örgütü, fosillerin bulunduğu Zhoudoukian mağaralarını özel koruma altına aldı
Charles Darwinin evrim teorisin ortaya atmasından o günlere kadar 60 yıllık bir süre geçmiş ve henüz teoriye kanıt gösterilebilecek tek bir fosil bile bulunamamıştı
Evrimcilerin elinde ilki 1856 yılında bulunmuş olan Neandertal fosilleri bulunuyordu ama bulunan fosiller kayıp halka olabilecek bir tür olarak benimsenmiyordu Çünkü bu fosillerin kafatası günümüz insanından bile büyüktü İskeletleri günümüz insanın farksız gibiydi Dahası bu fosiller insan evrimin en gelişkini olarak kabul edilen, bu nedenle diğerlerinden üstün zannedilen beyaz ırkın yerleştiği kıtada bulunmuştu
Teoriye göre ilkel insan fosilleri Afrika ve civarlarında bulunmalıydı Bu nedenlerle daha az evrimleşmiş kabul edilen sarı ırkın yaşadığı yerlerde bulunan Pekin Adamı fosili teoriye ilaç gibi geldi ve hemen popüler oldu Pekin Adamı ayrıca evrim teorisinin öngördüğü kayıp halka olmaya uygun bir anatomiye de sahipti
Kafatasında kalın, belirgin kaş kemerleri vardı Evrim teorisi taraftarları teorileriyle bağdaştırmaya çalıştıkları fosilin kaş yapısını (halen günümüzde yaşayan ve modern oldukları varsayılan insan ırklarında bulunan bir özellik olduğunu aldırmadan) ilkel bir özellik olarak benimsediler Evrim teorisi taraftarlarına göre ne zamandır aranıp duran kayıp halka bulunmuştu
Pekin adamı fosilleri ikinci dünya savaşı sırasında korunması amacıyla Amerikaya götürülmüş ise de kaybolmuştur Pekin Adamı bu gün alçıdan yapılmış ve aslı kaybolmuş modellerden ibarettir

Zhoudoukian mağaralarında uzun yıllar sürdürülen kazılarda Pekin Adamı fosiline benzeyen ya da benzemeyen pek çok fosil ele geçirildi Fakat bulunan fosillerdeki kol kemikleri ve dişleri modern insanlarınkinden farksızdı Farksızdı ama bütün bu olumsuz bulgulara rağmen evrim teorisi taraftarınca Pekin Adamı insan soy ağacının bir halkası olan bir ara format fosili olarak kabul ve ilgi gördü
1990lı yıllara gelindiğinde gelişen teknolojinin yardımıyla hızlanan keşifler uzun yıllar kayıp halka olarak takdim edilen Pekin Adam fosilin aranan halkayla ilgisinin olmadığını ortaya koyacak evrim teorisi taraftarları bir kez daha büyük bir hayal kırıklığına uğrayacaklardır
Tüm dünyada Pekin Adamı kalıntısı olarak bilinen sit alanı, Beijing kentine 48 kilometre mesafede bulunan Fangshan bölgesinin Zhoukoudian kasabasında yer almaktadır
Bu bölgede akademik değer taşıyan 27 yer keşfedildi Buralarda birçok eski insan fosili, taş aletler, hayvan fosilleri ve ateş kullanımına dair izler bulundu
Longgu Dağı'nda küçüklü büyüklü çok sayıda doğal mağara vardır Bunların en ünlüsü olan 1 numaralı mağara, bölgede yaşayan vatandaşlar tarafından Homo Erectus Mağarası olarak adlandırılmaktadır Eski çağlarda yaşamış insanların izleri 1921 yılında bu mağarada keşfedildi Yapılan araştırmalar Pekin Adamının burada yaklaşık 500-600 bin yıldır yaşadığını göstermektedir
Zhoukoudian'da dağın içindeki mağarada Çin'in en eski mezarı ve süs eşyaları ortaya çıkarıldı Bu sit alanında, dünyada bugüne kadar yalnızca burada bulunan örneklere rastlandı
Bunlar arasında, 500-600 bin yıl öncesine ait insan kalıntıları ve eski çağlardaki insanların ateş kullandığına dair ilk izler yer almaktadır
Dünyada ve özellikle Doğu Asya bölgesinde Homo Erectusun yaşam biçimi, büyük ölçüde Zhoukoudian sit alanı incelenerek anlaşılmıştır Zhoukoudian'de bulunan kalıntılar, biyolojik evrim ve çevrenin değişimi açılarından çok önemli bilgiler içermektedir
Pekin damı fosiliyle birlikte bulunan diğer fosiller yaş, coğrafi bölge ve anatomik özellikler açısından bir türlü evrimsel bir sıralama içine sokulamamaktadır Kayıt halka olarak ilan edilen Pekin adamının bir homo Erectus (insan) olduğundan hiç şüphe yoktur Ara format canlısı değildir
Günümüzde, özellikle Pekin Adamının da dahil edildiği Homo Erectus hakkında, öne sürülen ara tür iddiaları eskisi gibi sık dile getirilmemektedir Birçok antropolog Homo erectusun (dolayısıyla Pekin Adamının) günümüz insanından farkı olmadığını vurgulamaktadır
Homo erectus bir ara tür değil, soyu tükenmiş bir insan ırkıdır
Bütün bu gelişmelerin evrim teorisi taraftarlarının insanın evrimi konusunda yeterli kanıt bulma yolundaki ümitlerinin tükenmesine neden olduğunu söyleyebiliriz Nitekim George Washington Üniversitesinde paleontolog ve aynı zamanda ünlü bir evrimci olan Bernard Wood Newscientist dergisine Kayıp halka aramaları kesinlikle başarısızlığa mahkumdur" itirafını yapmaktan kendini alamamıştır

Java adamı fosili: Endonezyanın Java adasında bulunan bir kafatası fosiline Java adamı ismi verildi Gerçekte fosil bir kafatası parçası ile ondan metrelerce uzakta bulunan bir leğen kemiğinden oluşmaktadır İki fosilin aynı canlıya ait olduğu konusunda herhangi bir kanıt bulunmamaktadır
Evrim teorisi taraftarları her zaman olduğu gibi bu fosili de bir ara format fosili olarak takdim etmek istemişlerse de daha sonra yapılan araştırmalarda fosilin bir Homo Erectusa (gerçek bir insana) ait olduğu anlaşılmıştır

Daha öncede yazdığımız gibi evrim teorisi taraftarları bulunan fosilleri (fosillerin bir ara format canlısına ait olacağını kesin bir şekilde inandıklarından) türsel ve tarihsel yönleriyle bilimsel metotlarla yeterince ilgilenilmeden sadece teorinin mantığı doğrultusunda art arda dizmişler, bunun sonucunda da bir evrim ağacı şemasını ortaya çıkarmışlardır Fakat bu şema gerek türsel terek tarihsel yönlerden bilimsel incelemelerin ortaya koyduğu gerçekler doğrultusunda ortaya konulmadığından pek çok çelişkiler ve yanlışlar içermektedir
Örneğin adı geçen şemalarla insanın atası olarak gösterilmeye çalışılan canlı fosillerinin türsel ve tarihsel yönlerden birbirleriyle ilişkilerinin olamayacağı çok farklı yerlerde ortaya çıktıklarıdır
Nature dergisinin editörü Henry Gee, 12 Temmuz 2001 tarihli Nature'da yayınlanan makalesinde, evrimciler tarafından insanın ataları olduğu iddia edilen insansı fosillerinin, ilkelden gelişmişe doğru bir sırayı takip etmediğini, aksine kayıtlarda bu fosillerin bir anda ortaya çıktığını belirtmektedir
Ünlü evrim teorisi taraftarlarından John Rennie bu konuda şunları yazmaktadır
-Evrim, insanın bilinen ilk ataları yaklaşık 5 milyon yıl öncesi ile anatomik yönden modern insanların yaklaşık 100000 yıl önce ortaya çıkışı arasında, insansı yaratıklardan oluşan bir seri bulunmasını ve bunların giderek daha az maymunsu ve daha modern yapılara sahip olmasını öngörür Ve nitekim fosil kayıtları da bunu göstermektedir
John Rennie'nin meslektaşı olan Nature dergisinin editörü Henry Gee de aynı kanıdadır Gee, 1999 basımı In Search of Deep Time adlı kitabında:
-İnsanın evrimi ile ilgili 5 ila 10 milyon yıl öncesine ait tüm fosil kanıtlarının küçük bir kutuya sığabilecek kadar az olduğunu yazar
Gerçekte insanın evrimi konusunda evrim teorisi taraftarlarının öne sürebilecekleri hiçbir bilimsel kanıt yoktur
Evrim teorisi savunucuları evrime bir kanıt olarak öne sürdükleri Lucy isimli fosil ile modern insan arasında 20 veya daha fazla hominidin bulunduğunu, bu boşluğu doldurduğunu iddia ederlerse de bu konuda herhangi bir bilimsel kanıt gösteremezler Gösteremezler çünkü Lucy fosili bir Austraolpithecus'tur Austraolpit- hecustan Homo sapiense yani insana doğru uzanan bir evrim bağlantısı yoktur (Lucy fosili bölümüne bakınız)
Bunun nedeni de Australopithecus ile Homo Sapiens arasında var oldukları iddia edilen Homo Habilis, Homo Rudolfensis, Homo Erectus evrimci kategorilerin evrim taraftarları arasında bile bilinmezliklerin sisleri arasında spekülatif ve tartışmalı oluşudur Halbuki bilim kesin ve yadsınamayan kanıtlar ister
Evrimci paleoantropologlar Bernard Wood ve Mark Collard, 1999'da Science'de yayınlanan makalelerinde, Homo Habilis ve Homo Rudolfensis kategorilerinin hayali olduğunu ve bu kategorilere dâhil edilen fosillerin aslında Australopithecus genusuna transfer edilmesi gerektiğini savunmuşlardır
Michigan Üniversitesinden Milford Wolpoff ve Canberra Üniversitesinden Alan Thorne ise Homo Erectus'un hayali bir kategori olduğu, bu sınıflamaya dahil edilen fosillerin aslında Homo sapiens'in birer varyasyonu oldukları düşüncesindedirler
Bilimsel kanıtların ortaya koyduğu gerçek soyu tükenmiş bir maymun cinsi olan Australopithecus ile, günümüz insanı ve onun farklı ırksal varyasyonlarını içine alan Homo Sapiens türünden başka ara format canlılarının olmadığı diğer ifade ile insanın evrimsel bir kökeninin bulunmadığıdır
Australopithecus'tan Homo Sapiens'e doğru uzanan bir evrim çizgisi iddiasını çürüten bir başka gerçek, bu çizgi üzerinde evrimsel bir sıralama izlediği öne sürülen kategorilerin gerçekte aynı dönemde yaşadıklarının ortaya çıkmasıdır Eğer bu canlılar aynı dönemlerde yaşamışlarsa birbirlerinin ataları nasıl olabilirler?
Bunu ortaya koyan en yeni kanıt, Science dergisinde yayınlanan ve Homo Habilis, Homo Ergaster ve Homo Erectus kategorilerine dahil edilen fosillerin aynı dönemde yan yana yaşadığını gösteren bulgudur
Araştırmayı yöneten North Texas Üniversitesinden Reid Ferring, bu buluşun anlamını şöyle açıklamaktadır:
-Bu tamamen beklenmedik bir durumdur Çünkü şimdiye kadar hakim olan bilimsel görüşler habilis, ergaster ve erectus'u evrimsel bir sıralama içine yerleştirmişti
Evrim teorisi savunucularının Homo Erectus adını verdikleri fosiller insanın sözde atası olan ilkel yaratıklar değil, günümüz insanının çeşitli ırklarıdır Bu ırkların anatomi ve zekâ bakımından günümüz insanından herhangi bir temel farklılığı yoktur
Teorinin öngördüğü insanın evrimi senaryosunda, bir insan ırkı olan Homo Erectus ile kendisinden önce gelen maymunlar (Australopithecus, Homo Habilis) arasında büyük bir uçurum vardır Yani fosil kayıtlarında beliren ilk insanlar, evrim süreci olmadan, aynı anda ve aniden ortaya çıkmışlardır
Evrim teorisi savunucularının hiç bir bilimsel kanıta dayanmadan ısrarla insanın atası olarak tanımladıkları Neandertal İnsanı, nesli tükenmiş bir insan ırkıdır Bilimsel bulgular, Neandertaller'in zeka ve kültür düzeyi yönünden bizlerden geri olmayan bir insan ırkı olduğunu göstermektedir
İspanya'nın Atapuerca bölgesinde bulunan ve günümüz insanıyla tıpatıp aynı olan 800000 yıllık fosil insanın hiçbir zaman evrim geçirmediğinin açık bir kanıtıdır
Mary Leakey'nin Laetoli'de bulduğu 36 milyon yıllık ayak izleri, evrim taraftarı bilimsel olduğunu iddia eden bir dergide kasıtlı olarak saptırılmak istendiği gibi A Afarensis'e değil modern insana aittir İzler günümüz insanınınkinden hiçbir farkı olmayan ayaklar tarafından bırakılmıştır Bu durum çıplak gözle dahi rahatlıkla anlaşıldığı gibi, izler üzerinde yapılan bilimsel çalışmalar da bu gerçeği kanıtlamıştır


Alıntı Yaparak Cevapla

Fosillerin Dili

Eski 11-04-2012   #2
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Fosillerin Dili




FOSİLLERİN DİLİ-2

Ramapithecus fosili: Ramapithecus, evrim teorisinin en büyük ve en uzun süren yanılgılarından birisi olarak kabul edilir
Bu ad, 1932 yılında Hindistan'da bulunan ve insan ile maymun arasında, 14 milyon yıl önce meydana gelen ayrımın ilk basamağı olduğu iddia edilen fosil kayıtlarına verilmişti
Bulunduğu 1932 yılından 1982 yılına kadar tam 50 sene evrimciler tarafından insan evriminin kesin bir delili olarak gösterildi Bu ara fosil üzerinde pek çok araştırmalar yapıldı Bu araştırmalar evrimciler için derin bir hayal kırıklığıyla sonuçlandı Ramapithecus fosilinin soyu tükenmiş bir orangutandan başka bir şey olmadığını anlaşıldı
Evrimci Science dergisi bu gerçeği 1982 tarihli sayısında İnsanlık Bir Atasını Kaybediyor başlıklı makale şöyle ilan etmeye mecbur kaldı
Harvard Üniversitesi paleoantropologlarından David Pilbeam'a göre bugüne kadar atalarımızdan olduğunu düşündüğümüz bir grup canlı aile ağacımızdan çıkartılıyor
Birçok paleoantropolog, Ramapithecus'ların Afrika maymunlarından ayrılmamızdan hemen sonraki bilinen en eski atalarımız olduğunu söylemekteydi Ancak bunlar birkaç diş ve çene parçasına dayanıyordu
Pilbeam'a göre büyük çene ve kalın mineyle kaplı dişler belki insan atalarımızın özelliklerini taşıyordu Ancak alt çene kemiğinin pozisyonu, birbirine yakın gözler, damağın şekli gibi daha belirgin özellikler bunun bir orangutan atası olduğunu gösteriyor
Bir evrim teorisi taraftarı bu konuda şöyle yazmıştı:
-Bu soyu tükenmiş primat, hominid soy ağacımızdaki ilk halkalardan biridir Bulunan yeni örnekler onu insan evriminde hak ettiği yere yerleştirmiş homo türüne kadar olan yol, bir çelişki korkusu olmaksızın açılmıştır
Sanki Ramapithecus insanın tam bir atası olması için dizayn edilmiş gibidir Eğer atamız değilse, elimizde kesin hiçbir kanıt yok demektir
Fakat daha sonraki yıllarda yapılan ayrıntılı araştırmalar Ramapithecusun insanlığın atası olmadığı sadece soyu tükenmiş bir orangutan türünden başka bir şey olmadığı anlaşıldı
Bir evrim teorisi taraftarı David Pilbeamla aynı görüşte olduğunu belirterek bu gerçeği şu şekilde itiraf etmektedir
-Harvard Üniversitesi paleoantropologlarından David Pilbeam'a göre bugüne kadar atalarımızdan olduğunu düşündüğümüz bir grup canlı aile ağacımızdan çıkartılıyor

KNM-ER 1470 (Homo Rudelfensis) kafatası fosili: Fosilbilimci Richard Leakey, 28 milyon yıl yaş biçtiği ve "KNM-ER 1470" olarak adlandırdığı kafatasını antropoloji tarihinin en büyük buluşu gibi tanıtmış ve büyük yankı uyandırmıştı
Australopithecus gibi küçük bir kafatası hacmi olan, ancak insansı bir yüze sahip bulunan canlı, Leakey'e göre, Australopithecus ile insan arasındaki kayıp halkaydı
Fakat daha sonraki yıllarda yapılan araştırmalar bu fosilin insansı yüzü, gerçekte kafatası parçalarını birleştirirken yapılan -belki de kasıtlı- hataların sonucu olduğu anlaşıldı
Ancak bir süre sonra anlaşılacaktı ki, KNM-ER 1470 kafatasının bilimsel dergilere kapak olan insansı yüzü, gerçekte kafatası parçalarını birleştirirken yapılan hataların sonucuydu
İnsan yüzü anatomisi üzerinde çalışmalar yapan profesör Tim Bromage, 1992 yılında bilgisayar simülasyonları yardımıyla ortaya çıkardığı bu gerçeği şöyle özetler:
-KNM-ER 1470'in rekonstrüksiyonu yapılırken, yüz, aynı günümüz insanlarında olduğu gibi, kafatasına neredeyse tam paralel bir biçimde inşa edilmişti Oysa yaptığımız incelemeler, yüzün kafatasına daha eğimli bir biçimde inşa edilmiş olmasını gerektirmektedir Bu ise, aynı Australopithecus'da gördüğümüz maymunsu yüz özelliğini meydana getirir
Bu konuda evrimci paleoantropolog J E Cronin de şöyle der:
Kaba olarak biçimlendirilmiş yüz, düşük kafatası genişliği ve büyük azı dişler gibi ilkel özellikler, KNM-ER 1470'in Australopithecus ile paylaştığı ilkel özelliklerdir KNM-ER 1470, diğer erken Homo örnekleri gibi, öteki ince yapılı Australopithecus'la birçok yapısal ortak özellik taşır Bu özellikler, diğer geç Homo örneklerinde (yani Homo erectus'ta) bulunmaz
Michigan Üniversitesi'nden C Loring Brace ise, çene ve diş yapısı üzerinde yaptığı analizlerde 1470 kafatası hakkında yine aynı sonuca varmıştır:
-Çenenin büyüklüğü ve azı dişlerinin kapladığı yerin genişliği, ER 1470'in tam anlamıyla bir Australopithecus yüz ve dişlerine sahip olduğunu göstermektedir
KNM-ER 1470 üzerinde en az Leakey kadar incelemede bulunmuş olan John Hopkins Üniversitesi paleoantropoloğu profesör Alan Walker da, bu canlının Homo erectus ya da Homo rudolfensis gibi bir Homo (insan) türüne dahil edilmemesi, aksine Australopit- hecus sınıfına sokulması gerektiğini savunmaktadır
Australopithecus ile Homo erectus arasında bir geçiş formu gibi gösterilmeye çalışılan Homo habilis ya da Homo rudolfensis gibi sınıflamalar gerçekte bilimsel yönden geçersizdir
Bu canlılar bugün çoğu araştırmacının kabul ettiği gibi, Australopithecus serisinin birer üyesidirler Bütün anatomik özellikleri, bu canlıların birer maymun türü olduklarını göstermektedir
Bu gerçek, Bernard Wood ve Mark Collard adlı iki evrimci antropoloğun 1999 yılında Science dergisinde yayınlanan incelemeleriyle daha da belirgin hale gelmiştir
Wood ve Collard, Homo habilis ve Homo rudolfensis kategorilerinin hayali olduğunu, aslında bu kategorilere dahil edilen fosillerin Australopithecus sınıflandırması içinde incelenmesi gerektiğini şöyle açıklamışlardır:
-Daha yakın zamanda, fosil türleri, mutlak beyin hacmi, dil yeteneği konusundaki çıkarımlar ve el fonksiyonu ve taştan aletler yapma becerileri konusundaki kurgular gibi temellere dayanılarak, Homo kategorisine dahil edilmiştir

Birkaç istisna haricinde, bu (Homo) cinsinin insan evrimi içindeki tanımı ve kullanımı ve Homo'nun sınırının belirlenişi, sanki sorunsuz bir olgu gibi kabul edilmiştir Ama
Yeni bulgular, mevcut bulgulara getirilen yeni yorumlar ve paleoantropolojik kayıtlar üzerindeki kısıtlamalar, sınıflandırmaları Homo cinsine dahil etmek için kullanılan kriterleri geçersiz hale getirmektedir
Pratikte, fosilleşmiş hominid türleri, Homo kategorisine, dört temel kriterden biri veya daha fazlasına göre dahil edilmektedir Oysa şimdi açık hale gelmiştir ki, bu kriterlerin hiçbiri tatminkâr değildir Kafatası hacmi problemlidir, çünkü mutlak beyin kapasitesinin biyolojik bir önemi olduğu varsayımı tartışmalıdır Aynı şekilde, konuşma fonksiyonunun beynin genel görünümünden güvenilir şekilde çıkarım yapılamayacağına dair oldukça tatmin edici kanıtlar vardır ve beynin konuşma ile ilgili bölgelerinin, daha önceki çalışmaların ima ettiğinin aksine lokalize olmadığına dair kanıtlar vardır
Bir başka deyişle, H habilis ve H rudolfensis'e ait fosil bulguları eklendiğinde, Homo cinsi iyi bir cins değildir Dolayısıyla, H habilis ve H rudolfensis, Homo cinsinden çıkarılmalıdır Şu an için, hem H habilis'in hem de H rudolfensis'in Australopithecus cinsine geçirilmesini öneriyoruz
Wood ve Collard'ın vardığı sonuç, anlattığımız gerçeği doğrulamaktadır Tarihte insanın ilkel ataları yoktur Bu şekilde gösterilen canlılar, gerçekte Australo- pithecus cinsine dahil edilmeleri gereken maymunlardır
Fosil kayıtları, bu soyu tükenmiş maymunlar ile fosil kayıtlarında aniden ortaya çıkan Homo yani insan türü arasında hiçbir evrimsel ilişki olmadığını göstermektedir
Bütün anatomik özellikler insan evriminin kayıp halkası olarak lanse edilen, bu canlıların birer maymun türü olduklarını göstermektedir

Sahelanthropus Tchadensis fosili: Evrim teorisinin insanın kökeni hakkındaki iddialarını yıkan en son bulgulardan bir diğeri ise, 2002 yazında Orta Afrika ülkesi Çad'da bulunan bir fosildir Fransız bilim adamı Michel Brunet tarafından keşfedilen fosile Sahelanthropus tchadensis adı verildi
Bu fosil özellikleri nedeniyle evrimci çevreleri birbirine kattı
Dünyaca ünlü Nature dergisi, fosili duyuran haberinde; bulunan yeni kafatası, insanın evrimi hakkındaki düşüncelerimizi tamamen batırabilir itirafında bulundu
Harvard Üniversitesi'nden Daniel Lieberman, bu yeni bulgunun evrim teorisi için küçük bir nükleer bomba kadar etkili olacağını söyledi
Bunun nedeni, bulunan fosilin yedi milyon yıl yaşında olmasına rağmen, insanın en eski atası olduğu iddia edilen ve beş milyon yıl yaşındaki Australopithecus cinsi maymunlardan evrimcilerin bugüne kadar temel aldıkları kıstaslara göre daha insansı (gelişkin) bir yapıya sahip olmasıdır
Geçmişte yaşamış ve bugün soyu tükenmiş olan pek çok farklı maymun türü vardır Bunların bazılarının kafatası veya iskelet yapısı kısmen insanlara benzerlik göstermektedir Ama bu benzerlikler, bu benzerliklere sahip canlılarla insanlar arasında evrimsel bir ilginin olduğu anlamına gelmez
Evrim teorisi taraftarları ise, bu soyu tükenmiş canlılara ait kafataslarını, teorilerinin gerektirdiği gibi art arda dizerek bir tür maymundan insana giden merdiven oluşturma çabasındadırlar
Ancak bu konudaki araştırmalar derinleştikçe, ortada böyle bir merdiven bulunmadığı, sadece farklı dönemlerde farklı maymun türlerinin yaşadığı anlaşılıyor
George Washington Üniversitesinden evrimci antropolog Bernard Wood'un yeni bulunan fosil üzerine yaptığı açıklama ise, bu görüşü doğrulamaktadır Bernard Wood yazısında şunları yazmaktadır
-Üniversiteye başladığım 1963 yılında, insanın evrimi bir merdiven gibi görülüyordu Bu merdivenin basamakları, maymundan insana doğru ilerleyen ve her aşaması bir öncekinden daha az maymunsu olan bir seri ara formdan meydana geliyordu Ama şimdi insanın evrimi (karmakarışık) bir çalıya benziyor Fosillerin birbirleriyle nasıl bir ilişkisi olduğu ve herhangi birisinin gerçekten insanın atası olup olmadığı hala tartışmalı
Bu durum, gerçekte hepsi soyu tükenmiş maymun türleri arasında, son derece sübjektif ve ön yargılı olan insana benzerlik kriterlerine göre kurulan evrimsel ilişkilerin tamamen varsayıma dayalı olduğunu göstermektedir
Bu buluş insanın evrimi konusunda zaten her zaman için son derece sallantılı olan kayıp halka düşüncesinin tamamen geçerliliğini yitirmesine neden olmuştur
Adı geçen bilimsel dergide yazıda ABD'deki George Washington Üniversitesi paleontologlarından evrimci Bernard Wood'un Çad'da bulunan ve 6 ila 7 milyon yıllık olduğu bildirilen Sahelanthropus tchadensis fosili üzerindeki yorumları aktarılıyor
Temmuz 2002'de açıklandığında, dünyanın en önemli dergi ve gazetelerinde ön sayfadan haber verilen bu fosilin, yüzyılın en önemli paleontolojik bulgusu, hatta nükleer bir bomba etkisinde olduğu belirtilmişti
Bu kafatası 7 milyon yıllık olmasına karşın, evrim şemalarında 2 milyon yıllık gösterilen hayali ara formlarla benzer bir yüze sahip olması nedeniyle, insanın evrimini gösteren mevcut şemaları yıkıyor Bir bakıma yedi milyon yıl önce, iki milyon yıl önce yaşadığı iddia edilen insansı canlıdan daha gelişkin olanı yaşamıştı
Mevcut senaryoların geçersizliğini vurgulayan Wood, insanın evrimi iddiasının içinden çıkılamaz bir karmaşaya düştüğünü kabul ediyor
Bernard Wood yazısında:
-Şempanzelerin kendi bağımsız evrim tarihleri bizimki kadar eski olsa da bu evrimle ilgili kesinlikle hiçbir fosil kanıtımız bulunmuyor demekte şunları ilave etmektedir Bu kayıp halka kesinlikle bulunamayacaktır Kayıt halka araştırmaları başarısızlığa mahkûmdur
Bernard Wood ile aynı görüşte olan başka bilim insanları da vardır
Dünyaca ünlü bilim dergisi Nature'ın editörü ve aynı zamanda bir paleontolog olan Henry Gee, The Guardian gazetesinde çıkan bir makalesinde şunları yazmıştı:
-Sonuç ne olursa olsun, bu kafatası (Sahelanthropus tchadensis), bir kez daha ve kesin olarak göstermiştir ki, eskiden beri kabul edilen (insanla maymun arasındaki) kayıp halka düşüncesi saçmadır Şu an çok açık olarak görülmelidir ki, zaten her zaman için son derece sallantılı olan kayıp halka düşüncesi, artık tamamen geçerliliğini yitirmiştir
Bu konuda bilim dergileri şunları yazmaktadır
National Geographic News Çadda bulunan fosil insanın kökeninin yeniden düşülmesi gerektiğini gösteriyor; CNNcom ise bu haber eski kafatası insanın kökenine meydan okuyor şeklinde okuyucularına duyurulmuştur
Diğer ünlü bilimsel kaynaklarda veya önde gelen uluslararası medya kuruluşlarında bu konuda verilen haberlerin hemen hepsinde de bulunan fosilin evrim teorisi adına çok şaşırtıcı ve beklenmedik olduğu vurgulanmaktadır Uluslararası kaynakların hiçbirinde, bulunan kafatasının evrim teorisini desteklediği ya da kanıtladığı iddia edilmedi
Fakat insanın evrimi ilk canlılığın ortaya çıkışı gibi evrim teorisi için çok önemlidir Bu konu diğeri gibi teori için adeta bir ölüm kalım meselesidir Evrim teorisi taraftarları bu nedenle teorilerini her ne olursa olsun yaşatmak için yoğun bir propaganda çalışmalarına girişmişlerdir
Amerikalı biyolog Jonathan Wells, Amerika'da büyük bir tartışma başlatan Evrimin İkonları: Bilim mi Efsane mi, Evrim Hakkında Öğrettiğimiz Pek Çok Şey Neden Yanlış adlı 2000 yılı basımı kitabında bu propaganda mekanizmasını şöyle özetlemektedir
-Toplumun geneli, insanın kökeni hakkındaki derin belirsizliğe dair bilimsel uzmanların yaptıkları açıklamalardan çok nadiren haberdar edilir Bunun yerine, şu veya bu kimsenin en son teorisi ile besleniriz ve bize bizzat paleoantropo- logların bunun üzerinde anlaşamadıkları gerçeği aktarılmaz Ve tipik olarak, teori mağara adamlarının veya bol makyajlı insan atalarının hayali resimleri ile süslenir Görünen odur ki, bilimin hiçbir alanında bu kadar az bir malzeme üzerine bu kadar fazla bir kurgu yapılmamıştır
Bilimsel bulgular, türlerin evrimle, yani rastlantısal doğal süreçlerle değil, bir plan ve tasarımla ve dahası aniden yeryüzünde ortaya çıktığını göstermektedir

SM4 Kafatası fosili: Endonezya'nın Sambungman Bölgesi'nde, Pleistosen devrine (günümüzden 18 milyon-10000 yıl öncesi) ait olduğu belirtilen ve üst kafatasından ibaret bir fosil bulundu
Evrim teorisi taraftarları her zaman yaptıkları gibi hacmi 1006 cm3 olan bu beyin kabının insanın sözde ilkel atalarından modern insana doğru bir ara adım olduğunu öne sürdüler
Kısaca Sm4 olarak tanımlanan fosilin, Java'da daha önce ele geçirilmiş Homo Erectus örnekleri arasında bir evrimsel geçiş formu olduğu iddia edildi
Ayrıca Sm4 fosilinin önemli bir özelliğinin beyin kökü bölgesinin öteki Java örneklerine göre daha hareketli olduğu ve bu özelliğiyle Homo Sapiens'e benzediği öne sürüldü Öne sürüldü ama bu konuda herhangi bir bilimsel kanıtta gösterilemedi Bu nedenle bu varsayım ön yargılara dayanan bir varsayımdan öteye gidemedi
Önceki bölümlerde incelendiği gibi Homo Erectus'un günümüz insanı olan Homo Sapiens'le aynı dönemde yaşadığını gösteren kanıtlar vardır
Ayrıca, araştırmacılar beyin hacmi 1006 cm3 olarak hesaplanan kafatasının büyük olasılıkla genç ya da orta yaşta bir erkeğe ait olduğunu tahmin etmektedirler
En büyük maymun kafatasının 650 cc'yi geçmediği düşünülürse bunun bir insana ait olduğu kesinleşmektedir
Kaş kemerleri incelendiğinde bunların günümüzdeki herhangi bir insanda bulunması son derece makul ölçülerde olduğu anlaşılmaktadır
Öyle ki bu insan günümüzde yaşıyor ve kalabalık bir meydanda modern kıyafetlerle yürüyor olsa, kimse onu yadırgamazdı
Fosil bulgusunu değerlendiren Amerikan Doğa Tarihi Müzesi paleoantropologla- rından Kenneth Mowbray bir evrimci olmasına karşın Sm4 fosilinin bir ara tür olarak sınıflandırılmasına karşı çıkmakta, Endonezya kafatası fosillerinde görülen farklılıkların herhangi bir tür içinde görülmesinin doğal çeşitlilikten kaynaklandığını belirtmektedir
Mowbray, National Geographic'in internet sitesindeki yorumunda şunları söylemektedir:
-Eğer modern insan popülasyonlarına bakacak olursanız, kısa ve yuvarlak kafalı insanlar; uzun ve dar kafalı insanlar görürsünüz; bunlar herhangi bir popülasyon içinde görülmesi normal varyasyonlardır
Kısacası Sm4 fosili üzerinde yapılan evrimci spekülasyonlar bilimsel delillere dayanmamaktadır Sm4ün bir ara geçiş formu değil, gerçek bir insan fosili olma olasılığı çok daha yüksektir


Alıntı Yaparak Cevapla

Fosillerin Dili

Eski 11-04-2012   #3
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Fosillerin Dili



FOSİLLERİN DİLİ-3

Kenyathropus Platyops fosili: Kenya'da Meave Leakey ve ekibi tarafından 35 milyon yıllık bir kafatası fosili bulundu Düz bir yüze sahip olması nedeniyle Düz Yüzlü Adam olarak anılan fosile Kenyanthropus platyops bilimsel ismi verildi
Bulunan bu fosil, fosiller konusunda hayli karışık olan evrimcilerin aklını daha da karıştırdı ve insanın evrimi senaryosunu altüst eden bir fosil olarak duyuruldu
BBC bu haberi Düz yüzlü adam bir bilmece başlığı ile verirken insanın evrimine hiç uymadığını, bu senaryoları alt üst ettiğini belirtti
3,5 milyon yıllık bu fosilin evrimcilerin aklını tamamen karıştırmasının nedeni, kendisinden sonra yaşamış olan Lucy gibi bazı maymun türlerinin evrimci kıstaslara göre Kenyanthropus platyops'dan daha geri olmasıdır Halbuki teoriye göre daha evrimleşmiş olmalıydı Dolayısıyla farklı özelliklere sahip olan bu fosil, evrimcilerin tüm şemasını altüst ediyor Çünkü bu fosili nereye yerleştireceklerini bilmiyorlar
BBC televizyonunun internet sayfasında yayınlanan ve bir sonraki sayfada yer alan şemada bu karmaşa vurgulanmakta, özetle şunlar yazılmaktadır
Karmaşık insanımsı soyağacı başlığıyla verilen şemada hiçbir düzenli gelişme olmadığı, aksine tüm fosil bulgularının birbirlerinden tamamen ilgisiz özelliklere sahip oldukları görülüyor
Bilim adamları farklı insanımsı fosillerini birbirleriyle ilişkilendirme konusunda güçlük çekiyorlar
Nature dergisinde ise aynı fosil için insanın evrim tarihi karmaşık ve çözülmemiş Yeni bulunan fosil ile daha büyük bir karmaşıklığa sürüklenmiş gibi görünüyor ifadeleri kullanıldı
George Washington Üniversitesi, Antropoloji bölümünden Daniel E Lieberman ise, Nature dergisinde yer alan makalesinde, Kenyanthropus platyops hakkında şu yorumu yapıyor:
-İnsanın evrim tarihi çok karmaşık ve çözümlenmemiştir Şimdi 35 milyon yıllık başka bir türün bulunması ile durum daha da karışacak gibi görünüyor
Kenyanthropus Platyops'un yapısı genel olarak insanın evrimi ve türlerin davranışı konuları hakkında birçok soruyu beraberinde getiriyor Örneğin alışılmışın dışında olarak neden küçük bir çene dişine ve öne doğru kavisli çene kemiği olan büyük düz bir yüze aynı anda sahip?
Büyük yüzü ve benzer şekilde yerleştirilmiş çene kemiği olan tüm diğer insanımsı türlerin büyük bir dişi var K Platyops'in önümüzdeki birkaç yıl içindeki en başlıca rolünün, birlikleri bozucu ve insanımsılar arasındaki evrimsel ilişkinin araştırmalarında karşılaşılan kargaşayı vurgulayıcı bir rolü olacağını düşünüyorum
BBC ise Kenyanthropus platyops ile ilgili haberi Düz Yüzlü Adam Bir Bilmece, Akıl Karıştıran Tablo, Bilimsel Çelişki başlıkları ile verdi ve Meave Leakey ekibiyle Kenya Milli Müzesinin bu yeni buluşu, zaten bulanık olan insanın evrimi tablosunu daha da bulanıklaştırıyor şeklinde yorumladı
Londra College Üniversitesi'nden ünlü evrimci Dr Fred Spoor ise yeni bulunan fosil için birçok soruyu gündeme getirdi yorumunu yaptı Ve halen evrim teorisi bir çelişkiler ve bu çelişkilerin getirdiği sorular burgacındadır Bulunan hiçbir fosilin evrimi kanıtlamaması bu burgacı daha da derinleştirmektedir

Arkaik Homo Sapiens ve Neandertal Adamı: Arkaik homo sapiens, insan evrimi şemasının günümüz insanından bir önceki basamağını oluşturur Aslında bu insanlar hakkında evrimciler açısından söylenecek bir şey yoktur Zira bunlar günümüz insanından ancak çok küçük farklılıklarla ayrılırlar Hatta bazı araştırmacılar, bu türün temsilcilerinin günümüzde hala yaşamakta olduklarını söyleyerek Avusturalyalı Aborijin yerlilerini örnek gösterirler
Aborijin yerlileri de Arkaik homo sapienslere benzeyen kalın kaş çıkıntılarına, içeri doğru eğik bir çene yapısına ve biraz daha küçük bir beyin hacmine sahiptirler
Ayrıca çok yakın bir geçmişte Macaristan'da ve İtalya'nın bazı köylerinde bu insanların yaşamış olduklarına dair çok ciddi bulgular ele geçirilmiştir
Evrim teorisi taraftarları arkaik homo sapiense en önemli örnek olarak Hollanda'nın Neander vadisinde bulunan ve Neandertal adamı adı verilen insan fosillerini gösterirler
Onlara göre Neandertal denilen bu insan ırkı günümüz insanına göre çok ilkeldir Soyut kavramlar içermeyen ve 200 kelimeyi aşmayan ilkel bir dil konuşmaktadırlar ve hiçbir sanat ve kültüre sahip değildir Bir bakıma insanlara özel vardan var etme melekeleri henüz tam gelişmemiştir diye iddia edilir
Fakat son yapılan araştırmalar Neandertaller'in anatomik yapıları, gerek beyin bölümleri gerekse boğaz-yutak-çene gibi organları, bu insanların konuşma yeteneği açısından bizden hiçbir eksiklikleri olmadığını göstermektedir
İnsanlara özel vardan var etme melekelerinin gelişmemiş olduğu iddiası ise mesnetsizdir Bu iddiayı geçersiz kılan pek çok deliller vardır Bunun çok çarpıcı bir örneği, Neandertal insanlarına ait olan kemikten yapılmış bir flüttür
Bir ayının uyluk kemiğinden yapılmış olan söz konusu flüt, arkeolog Ivan Turk tarafından 1995 Temmuz'unda Kuzey Yugoslavya'daki bir mağarada bulunmuştur Daha sonra da bir müzikolog olan Bob Fink, flütü analiz etmiştir
Fink, karbon testine göre yaşının 43000 ile 67000 yıl arasında olduğu düşünülen bu aletin, 4 nota çıkardığını ve flütte yarım ve tam tonların da olduğunu tespit etmiştir
Bu keşif, Neandertaller'in Batı müziğinin temel formu olan yedi nota ölçüsünü kullandıklarını göstermektedir
Flütü inceleyen Fink, eski flütün üzerindeki ikinci ve üçüncü delikler arasındaki mesafenin, üçüncü ve dördüncü delikler arasındaki mesafenin iki katı olduğunu belirtmektedir Bunun anlamı birinci mesafenin tam notayı, ona komşu olan mesafenin de yarım notayı temsil ettiğidir
Bu üç nota inkâr edilemez bir şekilde diatonik bir ölçekteki gibi ses çıkarır diyen Fink, Neandertaller'in müzik kulağı ve bilgisi olan insanlar olduğunu ortaya koymuştur
Diğer bazı fosil bulguları, Neandertaller'in ölülerini gömdüklerini, hastalarına baktıklarını, kolye ve benzeri takı eşyaları kullandıklarını göstermektedir
Bazı fosil kazıları sırasında Neandertal insanları tarafından kullanıldığı tespit edilen 30 bin yıllık bir dikiş iğnesi bulunmuştur Kemikten yapılmış olan bu iğne son derece düzgündür ve iplik geçirilmesi için açılmış bir deliğe sahiptir Bu da o dönem insanlarının zannedildikleri gibi ilkel olmadıkları, aletler, edevatlar yaptıkları ve kendi ölçülerinde giyindiklerinin en büyük delilidir
Neandertaller'in alet yapma yetenekleri hakkında yapılan en iyi araştırma New Mexico Üniversitesi'nde antropoloji ve arkeoloji profesörü olan Steven L Kuhn ve Mary C Stiner'a aittir
İki bilim adamı da evrim teorisini savunmalarına rağmen, yaptıkları arkeolojik araştırmalar ve analizler sonucu, İtalya'nın güneybatı sahilindeki mağaralarda binlerce yıl yaşamış olan Neandertaller'in, günümüz insanları gibi kompleks bir düşünce yapısı gerektiren faaliyetlerde bulunduklarını ortaya koymuşlardır
Kuhn ve Stiner bu mağaralarda çeşitli aletler bulmuşlardır Buluntular, mızrak uçları da dahil olmak üzere kesici türden sivri uçludur ve dikkatli bir şekilde çakmaktaşının kenarlarındaki katmanların yontulmasıyla yapılmıştır Böyle sivri uçlar meydana getirecek şekilde katmanları yontmak, kuşkusuz zekâ ve beceri gerektiren bir işlemdir Bu işlemdeki en önemli problemlerden biri kayaların ucundaki baskılar sonucu meydana gelen kırılmalardır Bu yüzden işlemi yapan kişi, bir dahaki sefere uçları doğru muhafaza edebilmek için ne kadar vurmalıyım ya da eğri bir alet yapıyorsa ne kadar eğriltmem gerekir diye karar vermek ve kendi kendine ince bir hesap yapmak durumundadır Bu da yapılanların rastlantısal olmadığını gösterir
California Üniversitesi'nden Margaret Conkey Neandertaller'den önceki dönemlere ait olan aletlerin dahi ne yaptığının bilincinde olan zeki topluluklar tarafından yapıldığını şöyle anlatmaktadır:
-Arkaik insanların elleriyle yaptıkları nesnelere bakacak olursanız, hiç de acemi işi şeyler olmadıklarını görürsünüz Arkaik insanlar kullandıkları malzemenin nasıl bir şey olduğunun ve nasıl bir dünyada yaşadıklarının bilincindedirler
Günümüzde birçok araştırmacı, Neandertal insanını günümüz insanının bir alttürü olarak tanımlayarak Homo Sapiens Neandertalensis demektedir
Bu ırkın günümüz insanıyla beraber, aynı anda ve aynı coğrafya'da yaşadığı kesindir
Bilimsel bulgular, Neandertallerin ölülerini gömdüklerini, çeşitli müzik aletleri yaptıklarını ve aynı dönemde yaşamış homo sapiens sapienslerle beraber gelişmiş bir kültürü paylaştıklarını açıkça göstermektedir
Son 20-20 yılın bilimsel bulguları, Neandertaller'in günümüz insanına göre hiçbir ilkel yanları olmayan bir insan ırkı olduğunu ortaya koymaktadır
Neanderthal fosillerinin tamamen modern olan kafatasları ve iskelet yapıları da herhangi bir spekülasyona açık değildir
Neanderthal kalıntıları ve modern insan kemikleri arasında yapılan ayrıntılı karşılaştırmalar, şunu göstermektedir ki Neanderthallerin anatomisinde, ya da hareket, alet kullanımı, zekâ seviyesi veya konuşma kabiliyeti gibi özelliklerinde modern insanlardan aşağı sayılabilecek hiçbir şey yoktur
Bunlara ek olarak Neandertallerin günümüz insanına göre bazı üstünlükleri bulunmaktadır
Neandertallerin beyin hacimleri günümüz insanınkinden daha büyüktür ve bunlar vücut olarak daha sağlam yapılı ve kas gücü olarak bizlerden çok daha güçlüdürler
Neanderthallerin kendine özgü yapısı, gövde ve uzuv kemiklerinin genel olarak abartılı biçimde yapılı olmasıdır Bütün iyi korunmuş kemikler, modern insanlar tarafından ender olarak sahip olunabilecek bir güce işaret etmektedir
Bu özellikler sadece yetişkin erkeklerde değil, yetişkin kadınlarda, yaşlılarda ve hatta çocuklarda bile rahatlıkla görülebilmektedir
New Scientist dergisinin Mayıs 1998 sayısında yayınlanan bir haberle, bundan 700000 yıl önce insanların gemicilik yaptığı ile ilgili haber tüm dünyada yankı uyandırmıştır
Ancient Mariners başlığı ile verilen haber, evrimcilerin yalnızca maymunların var olduğunu iddia ettikleri bir ortamda, gemi yapabilecek bilgi, teknoloji ve kültüre sahip insanların varlığını ortaya koymuştur
Yine insanın evrimi senaryosunu kökünden yıkan bir başka haber ise Discover dergisinin Aralık 1997 tarihli sayısında yayınlanmıştır
Yazıda İspanya'da bulunan Atapuerca fosilinin 800000 yıl önce yaşamış bir insana ait olduğu açıklanmıştır
Tüm bunların yanı sıra insanların varlığının çok daha eski dönemlere uzandığını gösteren delillerden biri Laetoli'de bulunan 36 milyon yıllık insana ait ayak izleri ve 17 milyon yıllık taştan yapılmış kulübelerdir
Kısacası Neandertaller zamanla içinde çeşitli nedenlerle asimile olmuş özgün bir insan ırkıdır

İspanya'nın Atapuerca bölgesinde bulunan ve günümüz insanıyla tıpatıp aynı olan 800000 yıllık fosil insanın hiç bir zaman evrim geçirmediğinin açık bir kanıtıdır
Bu konuda New Mexico Üniversitesi'nden paleoantropolog Erik Trinkaus şöyle yazar:
-Neandertal kalıntıları ve günümüz insanı kemikleri arasında yapılan ayrıntılı karşılaştırmalar göstermektedir ki, Neandertaller'in anatomisinde, ya da hareket, alet kullanımı, zeka seviyesi veya konuşma kabiliyeti gibi özelliklerinde günümüz insanlarından aşağı sayılabilecek hiçbir şey yoktur
Bu konuda Charles Darwin:
-Yinede çok eski bazı kafataslarının örneğin Neanderthal insanınkinin iyi gelişmiş ve sığalı olduğu kabul edilmelidir demekte sekiz yüz bin yıl önce yaşamış insan beyinlerinin günümüz insanınkinden farklı olmadığını kabul etmektedir
Kabul etmektedir ama bazı evrim teorisi taraftarı bilim adamları bunu kabul etmezler, Neandertaller'in evrimini tamamlamamış bir hominid (yarı insan yarı maymun) olduğu iddiasını devam ederler Fakat otuz yılın bilimsel bulguları, Neandertaller'in günümüz insanına göre hiçbir ilkel yanları olmayan bir insan ırkı olduğunu ortaya koymaktadır Hatta bu nedenle bir zamanlar Homo Neanderthalensis sınıflamasına dahil edilerek Homo sapiens'ten tümüyle ayrı tutulan Neandertaller, artık evrim teorisi taraftarlarından bile Homo Sapiens Neanderthalensis olarak anılmakta ve böylece günümüz insanının bir türü olarak kabul edildiği teyit edilmiş görünmektedir


Alıntı Yaparak Cevapla

Fosillerin Dili

Eski 11-04-2012   #4
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Fosillerin Dili



FOSİLLERİN DİLİ-4

Lucy fosilleri: Lucy 1974 yılında Amerikalı antropolog Donald Johanson ve Tom Gray tarafından bulunan ünlü fosilin adıdır
Australopithecus hakkındaki bir diğer önemli bulgu ise, bu canlıların ellerini günümüz maymunlarında olduğu gibi yürüme amaçlı kullandıklarının anlaşılmasıdır
Maymunlar el parmaklarının boğumlarının üzerine basarak dört ayaklı bir yürüme modeli kullanırlar Parmak boğumu yürüyüşü (knuckle walking) adı verilen bu yapı, maymunlar ile insanlar arasındaki büyük yapısal farklardan biridir
2000 yılında Australopithecus fosillerinin en ünlüsü olan Lucy üzerinde Richmond ve Strait adlı iki evrimci bilim adamı tarafından yapılan iskelet incelemeleri ise, araştırmayı yapan bu iki evrimciyi şaşırtan bir sonuç ortaya koymuştur
Lucy'nin el yapısı, aynen günümüzün maymunları gibi dört ayaklı knuckle walking yapısındadır Nature dergisinde detaylı sonuçları yayınlanan bu bulgu hakkında Strait'in bir röportajda yaptığı yorum dikkat çekicidir:
-Lucy'i çıkarıp baktım ve o da ne! Klasik parmak boğumu yürüyücülerinin (knuckle walkers) morfolojisiyle tamamen aynıydı
Birçok evrim taraftarı bilim insanı Lucy'nin insanla maymunsu ataları arasındaki ara geçiş formu olduğunu iddia etmişse de ilerleyen yıllarda yapılan incelemeler Lucy'nin sadece nesli tükenmiş bir maymun türü olduğunu ortaya çıkarmıştır
Evrim teorisi taraftarları her ne kadar Lucy fosilini ısrarla insanların atalarından birisi olarak takdim etselerde Lord Solly Zuckerman ve Prof Charles Oxnard ve Liverpool Üniversitesinden Fred Spoor gibi konunun uzmanlarından dünyaca ünlü üç anatomistin yaptığı detaylı incelemeler sonucunda Lucy'nin, insanın atası olmayacağını, dik yürüyemeyen, günümüz maymunları ile benzer özellikle sahip, soyu tükenmiş bir maymun türü olduğunu göstermiştir
Lucy Australopithecus afarensis maymun türünün daha önce bahsedilen tüm özelliklerini üzerinde taşımaktadır Diğer ifade ile tam bir maymundur
Adı geçen bilim adamlarının verdikleri bilgiye göre Milenyum Adamı Lucyden çok daha yaşlı olmasına rağmen dik yürüyebilmekte, çene ve diş yapısı ise insana benzemektedir
Nitekim ünlü Fransız bilim dergisi Science et Vie, Mayıs 1999 sayısında bu konuyu kapak yapmış Elveda Lucy başlığını kullanarak Australopithecus türü maymunların insanın soyağacından çıkarılması gerektiğini yazmıştır

Orrorin Tugensis fosilleri: 2000 yılında bulunan ve Milenyum Adamı olarak anılan Orrorin tugensis ise on iki küçük fosil bulgusuna dayandırılan bir türdür
Kalıntıları bulan Fransız araştırmacılar bu türün iki ayak üzerinde yürüyen canlılar olduğunu iddia etmelerine rağmen bu görüş evrimciler arasında bile yaygınlık kazanmış değildir
Çoğu evrimci bunun iki ayak üzerinde yürüyen bir tür olamayacağını düşünmektedir
Orrorin tugensis fosilinin insanımsı olduğunu kabul etmek isteyen evrimcilere ise halletmeleri gereken çok büyük bir sorun beklemektedir
Orrorin tugensis fosilini insanımsı kabul etmeleri durumunda defalarca propagandasını yaptıkları Lucy fosilini çöpe atmak zorunda kalacaklardır
Çünkü Orrorin Tugensis bulan araştırmacılar, bu türün morfolojik olarak Homo genusuna Australopit- hecinelerden, yani Lucy'nin de dahil olduğu Australo- pithecus Afarensis ve A Anamensis türlerinden daha yakın olduğunu ileri sürmektedirler
Araştırmacılar evrimin gerilemiş olamayacağını savunmakta ve Australopithecus genusunun insan soy ağacından çıkarılmasını talep etmektedirler
Bir bakıma Orrorin Tugensis insan soy ağacını içinden çıkılmaz bir şekilde karmaşıklaştırmakta, evrim teorisi taraftarlarını çıkmazlara sokmaktadır

St W573 fosili:Fransız ve Kenyalı bilim adamlarının Kenya'nın Baringo bölgesinde en az 6 milyon yıllık olduğunu tahmin ettikleri bir fosil buldular
Fosili bulan bilim adamları bu fosilin yarı insan yarı maymun ara format özellikleri taşıdığını, insanın bugüne kadar bulunan en eski atasına ait olduğunu, 1974 yılında bulunan ve insanın atası olarak lanse edilmeye çalışılan Lucy isimli fosilden 32 milyon yıl daha yaşlı olduğunu belirtmekteydiler
Evrim teorisi taraftarlarının yeni bulunan bu fosile böylesine önem vermelerinin nedeni daha önce bulunan Milenyum Adamı taşılından da daha yaşlı olmasıdır Çünkü daha önce bulunan ve insanın atalarından birisi olarak lanse edilen Lucy fosili, Milenyum adamı fosilinden daha genç olmasına rağmen evrimci ölçüler baz alındığından daha az gelişkindir Diğer ifade ile evrim gerçekleşmemiştir
Lucyin, yeni bulunan Milenyum Adamı fosilinden daha genç olmasına rağmen daha az gelişkin olması evrim teorisi taraftarlarına güç durumda bırakmıştır
Buna karşılık evrim teorisi taraftarları türler arasındaki evrimin farklı oluşabileceğini, bu nedenle Milenyum Adamının Lucyden daha gelişkin olduğunu öne sürerek durumu kurtarmaya çalışmışlarsa da bu çabaları boşuna gitmiş görünmektedir
Evrim teorisi taraftarları her ne kadar Lucy fosilini ısrarla insanların atalarından birisi olarak takdim etseler de Lord Solly Zuckerman ve Prof Charles Oxnard ve Liverpool Üniversitesinden Fred Spoor gibi konunun uzmanlarından dünyaca ünlü üç anatomistin yaptığı detaylı incelemeler sonucunda Lucy'nin, insanın atası olmayacağını, dik yürüyemeyen, günümüz maymunları ile benzer özellikle sahip, soyu tükenmiş bir maymun türü olduğunu göstermiştir
Lucy Australopithecus Afarensis maymun türünün daha önce bahsedilen tüm özelliklerini üzerinde taşımaktadır Diğer ifade ile tam bir maymundur
Adı geçen bilim adamlarının verdikleri bilgiye göre Milenyum Adamı Lucyden çok daha yaşlı olmasına rağmen dik yürüyebilmekte, çene ve diş yapısı ise insana benzemektedir
Nitekim ünlü Fransız bilim dergisi Science et Vie, Mayıs 1999 sayısında bu konuyu kapak yapmış Elveda Lucy başlığını kullanarak Australopithecus türü maymunların insanın soyağacından çıkarılması gerektiğini yazmıştır
Aynı dergide St W573 kodlu yeni bir Australopithecus fosili bulgusuna dayanarak yazılan makalede, şu cümleler yer almaktadır:
-Yeni bir teori Australopithecus türünün insan soyunun kökeni olmadığını söylüyor
St W573' incelemeye yetkili tek kadın araştırmacının vardığı sonuçlar, insanın atalarıyla ilgili güncel teorilerden farklı; hominid soyağacını yıkıyor Böylece bu soyağacında yer alan insan ve doğrudan ataları sayılan primat cinsi büyük maymunlar hesaptan çıkarılıyor Australopithecuslar ve Homo türleri (insanlar) aynı dalda yer almıyorlar Homo türlerinin (insanların) doğrudan ataları, hâlâ keşfedilmeyi bekliyor

Ardipithecus Ramidus Kaddaba fosili: 2001 yılında, California Üniversitesi antropologlarından Haile Selaisse Etiyopya'da Ardipithecus Ramidus Kaddaba ismini verdiği bir fosil buldu Evrim taraftarlarınca hemen bir ara format olarak ilan edildi
Bu fosil kesin bilimsel bulgulara ulaşılamamasına rağmen tamamen önyargılara dayalı olarak ilkel insan türü diye yorumlanmış ve evrim soy ağacının boş kaldığı düşünülen bir yerine yerleştirilmesi uygun görülmüştü
Bu fosilin evrim teorisi taraftarlarının zaman içinde bulmayı umdukları yarı insan, yarı maymun bir yaratık olduğu öne sürülüyor; konusunda yeterli araştırmaların yapılıp yapılmadığı, yeterli bilimsel bulguların olup olmadığı göz ardı edilerek evrimci aceleciliğiyle bu fosilin insan evriminin çok önemli bir parçasıymış gibi kamuoyuna sunuluyordu
Sunuluyordu ama kısa bir zaman sonra adı geçen fosille ilgili bilgilerin birbirleriyle çeliştikleri fark edilecek, evrim taraftarları bir kez daha derin bir hüsrana uğrayacaklardır
Bulunan son fosil hakkında birçok çelişki söz konusudur Her ne kadar evrim teorisi taraftarları bu yeni fosili insan ile şempanzeler arasındaki zincirin bir halkası olarak tanıtsalar da bilimsel araştırmanın sonuçları onların bu beklentilerinden çok daha farklıdır
Evrim teorisi taraftarları söz konusu fosil ile ilgili olarak şu sorulara yanıt verememektedirler
1Bulunan kemikler birbirinden kilometrelerce uzaktadır ve farklı tarihlerde bulunmuştur Aynı canlıya aitse niçin ve neden bu kadar uzaklarda bulunmaktadır?
Bulunan fosil yedi kemik parçasından ve 4 dişten oluşmaktadır
Time dergisi, tek bir ayak parmağı kemiğini göstererek, bu kemik canlının iki ayak üzerinde durduğunu gösteriyor iddiasında bulunmaktadır ama bu ayak parmağı kemiğinin, diğer kemiklerden 16 km ileride bulunduğu belirtilmektedir Aynı canlıya aitse niçin 16 km uzakta bulunsun?
Nature'daki orijinal rapor incelendiğinde daha da vahim bir durumla karşılaşılmaktadır
Bu raporda, Ardipithecus'un kemiklerinin aslında 1997 yılından itibaren 5 farklı bölgeden 11 farklı insanımsı örneğinden toplandığı açıklanmaktadır
Time dergisinin söz konusu ettiği ayak parmağı kemiği ise 1999 yılında bulunmuştur ve diğer bulunan kemiklerden de 06 milyon yıl daha gençtir Yani tüm bulunan kemikler aynı canlıya ait değildir ve hatta aynı dönemde yaşayan canlılara da ait değildir
2 Fosilin diş yapısı insanın evrimi ağacı açısından çelişkiler içermektedir
Ardipithecus Ramidus Kaddaba morfolojik açıdan Tim White'ın 1992 yılında bulduğu Ardipithecus Ramidus isimli fosil ile benzerlikler taşıdığı için Ardipithecus grubundan sayılmıştır Ancak, fosilin diş yapısı bu gruplandırma için önemli bir çelişki oluşturmaktadır Çünkü bulunan fosil, 1992 yılında bulunan fosilden 1,5 milyon yıl daha yaşlıdır
Ancak Time dergisinde de belirtildiğine göre, 4,4 milyon yıllık Ramidusun dişleri 58 milyon yıllık Kadabbanın dişlerinden daha fazla maymunsu özellikler göstermektedir Yani genç olan fosilin dişleri yaşlı olana göre daha çok maymunsu özelliğe sahiptir Oysa evrim teorisine göre, zaman ilerledikçe maymunsu özellikler giderek kaybolmalı, insani özelikler çoğalmalıdır
Evrim teorisi taraftarlarınca önemsiz bir bilgi gibi aktarılan bu gerçek, söz konusu maymun-insan sıralamasının tutarsızlıklarla dolu olduğunu göstermesi açısından önemlidir
Antropoloji profesörü ve Arizona State Universitesinde İnsan Kökenleri Enstitüsü direktörü olan Donald Johanson, bu konuda yapılan önyargılı sınıflandırmayı şöyle ifade etmektedir:
-55 milyon yıllık fosilleri 44 milyon yıllıklarla aynı türlerin üyeleri olarak yanyana koyduğunuzda, bunların bir ağaç üzerindeki ince dallar olabileceklerini dikkate almazsınız Herşey düz bir çizgide olmaya zorlanmıştır
3 Bu canlı soyu tükenmiş bir şempanze türüdür Bazı evrimciler Ardipithecus'un insanlar ve şempanzeler arasındaki zincirin bir halkası olduğunu kabul etmektedirler Ancak Henry Gee bu fosilin insandan çok şempanzeye benzediğini belirtmektedir
Science dergisinin 13 temmuz 2001 tarihli sayısında söz konusu fosille ilgili yayınlanan yazıda ise George Washington Üniversitesi'nden Bernard Wood'un şu yorumuna yer verilmektedir:
-Bu bulguyu insan veya şempanze atası kategorilerinden birine sıkıştırma zorunluluğu hissetmek bir hatadır
Time dergisinde ise Wood'un şu sözlerine yer verilmektedir:
-Bu bir hominid ata ya da şempanze ata olarak sınıflandırılması mümkün olmayan bir yaratığın ilk örneğidir Fakat bu onu her ikisinin de ortak atası yapmaz Sanırım kuyruğu bu eşeğin üzerine tutturmak çok zor olacak
Evrim teorisi taraftarları genelde soyu tükenmiş maymun türlerini insan ile şempanze arasındaki zincirin bir parçası olarak göstermeye çalışırlar
Kuyruksuz maymunun Latince karşılığı olan pithecus eki ile isimlendirilen bu canlılar, aslında türü tükenmiş kuyruksuz maymunlardır ve insanın hayali evrimi için hiçbir delil teşkil etmezler
İnsanın atası olarak belirtilen fosiller gerçekte soyu tükenmiş şempanzelerdir Örneğin en ünlü pithecus örneği olan Lucy'nin (Australopitpecus afarensis) şempanzelerle aynı büyüklükte bir beyni vardır, kaburgaları ve çene kemiği şempanzelerinkiyle aynı şekildedir, kolları ve bacakları canlının bir şempanze gibi yürüdüğünü göstermektedir Hatta leğen kemiği de şempanzelerinki gibidir
Sonuç olarak, söz konusu Ardipithecus Ramidus Kadabba fosili de Nature dergisinde de belirtildiği gibi şempanzeye benzemektedir ve insanın kökeni ile hiçbir ilgisi yoktur
Nature dergisinin kıdemli editörü Henry Gee tarafından derginin 12 Temmuz 2001 tarihli sayısında yazılan Return to the Planet of Apes başlıklı makalede, bu kalıntılardan yola çıkarak böyle bir tanımlamanın tartışmalı olacağı belirtilmiştir
Henry Gee'nin adı geçen eleştirisinde böyle yeni bir alt-türün tanımlanmasının yanlış olacağı özellikle belirtilmektedir Buna rağmen, tamamen evrimci ön yargılara dayalı olarak bu fosil ilkel insan türü diye yorumlanmış ve evrim soyağacında boş kaldığı düşünülen bir yere yerleşmesi daha uygun görülmüştür
Henry Gee'nin eleştirisinde, söz konusu evrimci yorumların neden gerçekleri yansıtmadığı da açıklanmıştır
Gee, bu kemiklere bakıldığında, bu canlıların yaşam stilleri ve davranışları hakkında pek çok ihtimalden bahsedilebileceğini, ancak bunların hiç bir şekilde bilim açısından tatmin edici izahlar olamayacağını da şöyle belirtmektedir:
-Öne sürülecek bu ihtimallerin tatmin edici olup olamayacağı ise başlı başına bir sorundur
Etiyopya'da bulunan ve Ardipithecus ramidus kaddaba ismi verilen fosil için 13 Temmuz 2001 tarihli Science dergisinde Paris Doğa Tarihi Müzesi'nden Brigitte Senut'un şu yorumu aktarılıyordu:
-Son buluntular hominid evriminin yolu ve zamanlaması ile ilgili bugüne kadar kabul edilmiş düşüncelere karşı çıkıyor

Alıntı Yaparak Cevapla

Fosillerin Dili

Eski 11-04-2012   #5
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Fosillerin Dili



FOSİLLERİN DİLİ-5

Dmanisi Kafatası fosilleri: Gürcistanın başkenti Tiflis yakınlarında Dmanisi bölgesinde şimdiye kadar 3 kafatası fosili bulundu ve bu fosiller evrim taraftarları arasında bir bomba etkisi yaptı
Her biri insana ait özellikler gösteren, yaklaşık 1,8 milyon yaşındaki bu fosillerden en son keşfedileni, kafatası hacminin küçüklüğü nedeniyle evrimciler açısından son derece büyük sorunları da beraberinde getirdi
Etiyopya'da bulunan ve bir önceki bölümde anlatılan Ardipithecus ramidus kaddaba ismi verilen fosil için 13 Temmuz 2001 tarihli Science dergisinde Paris Doğa Tarihi Müzesi'nden Brigitte Senut'un şu yorumu aktarılıyordu:
-Son buluntular hominid evriminin yolu ve zamanlaması ile ilgili bugüne kadar kabul edilmiş düşüncelere karşı çıkıyor
Nature dergisinde ise aynı fosil için:
-İnsanın evrim tarihi karmaşık ve çözülmemiş Yeni bulunan fosil ile daha büyük bir karmaşıklığa sürüklenmiş gibi görünüyor ifadeleri kullanıldı
Konuyla ilgili açıklamada bulunan evrim taraftarlarından her biri, aynı fosiller için farklı yorumlarda bulunuyor ve bir yandan da bu fosilin bugüne kadar insanın evrimi hakkında kabul edilen birçok inancı yıktığını itiraf ediyor
Bunlardan biri olan Harvard Üniversitesi'nden Daniel Lieberman bu kafatası fosillerinin, ilk insanların Afrika'dan göç etmeleri ile ilgili genel düşünceleri altüst edeceğini tahmin ediyor
Science dergisinde ise üç kafatası fosili için şu yorum yapılmış:
-Hepsi bir arada incelendiğinde, Dmanisi kafatasları atalarımızın Afrikayı daha önce, evrimin daha önceki evrelerinde, yani tahmin edilenden çok daha önce terk ettiğini gösteriyor Ancak Dmanisi kalıntıları insanın evrimi ağacında tam olarak nereye uyuyorlar? Ve bir veya birkaç türü mü temsil ediyorlar? Bu sorular bir tartışmanın başlamasını ateşliyor
Evrim taraftarları bulunan kafataslarının nasıl sınıflandırılacağı, evrimin öngördüğü hayat ağacının neresine konulacağına bir türlü karar verememektedirler Her biri ayrı bir fikir öne sürmektedir
Bu konuda Science dergisi:
-Ekip, yeni kafatasını önceki iki kafatası gibi Homo erectus olarak sınıflandırıyor
Aslında yeni kafatasının bazı özellikleri H habilis'e benziyor
Rightmire; aslında diyor, eğer araştırmacılar bu fosilleri ilk olarak bulsalardı, o zaman bunları H habilis olarak sınıflandırırlardı
Yani Rightmire'e göre, bu fosilin Homo Erectus olarak sınıflandırılmasının nedeni, bu fosille aynı bölgede bulunan diğer fosillerin Homo Erectus olarak sınıflandırılmış olmasından başka bir şey değil Bu ifadeler, fosillerin tamamen evrimcilerin isteklerine, önyargılarına ve beklentilerine göre tanımlandığının en açık göstergelerinden biridir
Amerikan Doğa Tarihi Müzesi antropologlarından Ian Tattersall ise, yeni fosilleri ne Homo erectus ne de Homo habilis olarak sınıflandırıyor ve şöyle diyor:
-Bu örnek, ilk insanın özelliklerinin neler olduğunu tekrar gözden geçirmemiz gerektiğinin altını çiziyor
National Geographic Dergisi ise, yeni fosili Kafatası Fosili Afrika'dan Çıkış Teorisine Karşı Geliyor başlığı ile duyurdu
Söz konusu Bu makalede, Gürcistandaki araştırmayı yürüten ve söz konusu fosili bulan David Lardkipanid- ze'nin şu ifadelerine yer veriliyor:
Dmaniside bulunan hominidler arasındaki farklılık, bunların gerçekte kim olduklarını anlamayı zorlaştırmaktadır Bu farklılık bilim adamlarını, Homonun anlamını tekrar düşünmeye zorlamaktadır
Aynı kazı ekibinde bulunan ve aynı zamanda Kuzey Texas Üniversitesi'nde arkeolog olan Reid Ferring ise bu konuda şunları söylüyor:
-Dmanisi fosili, o dönemde var olmasını beklediğimiz herhangi bir insan grubundan çok daha farklı özellikler göstermektedir
Bu fosiller hakkında farklı yorumlar getiren evrimciler sadece bu kadarla sınırlı değil
New York City Üniversitesinden Eric Delson, Pennsylvania State Üniversitesinden Alan Walker, Michigan Üniversitesinden Milford Wolpoff gibi evrimciler de, fosil hakkında farklı görüşler öne sürmektedir
Bu karmaşıklığın nedeni bulunan fosilden sonra yaşamış olan Lucy gibi bazı maymun türlerinin evrimsel ölçülere göre bu fosilden daha geri olmasıdır Diğer ifade ile yüz binlerce yıl önce yaşamış bir canlı yüz binlerce yıl sonra yaşamış bir başka canlıdan daha gelişkindir Bu da canlıların zaman içinde kademeli evrimleşip geliştiklerini öngören evrim teorisiyle birlikte yine evrim teorisinin öngördüğü yaşam ağacı şemasını alt üst etmesi; bulunan bu yeni fosilleri evrim şemasında konacak yer bulunamamasıdır
Bu durum zaten yeterince karmaşık olan hayat ağacı şemasını daha da karmaşıklaştırmakta adeta içinden çıkılmaz bir hale getirmekte, bu gerçekte evrim teorisini savunan çevrelerce de kabul edilmektedir
Bu güne kadar bulunan ve burada da ele alınan fosillerin tamamına bakıldığında, maymunla ortak bir atadan evrimleşen; yavaş, yavaş insana doğru yükselen bir evrim şemasının olmadığı açıkça görülür Şemada izah edilemeyen tam bir karmaşa vardır
BBC'nin internet sayfasında bu fosille ilgili haberde yayınlanan şemada da bu karmaşa vurgulanmıştır
Karmaşık insanımsı soy ağacı olarak verilen şemada hiçbir düzenli gelişme olmadığı, aksine tüm fosil bulgularının birbirlerinden tamamen ilgisiz özelliklere sahip oldukları görülmektedir
Özellikle paleontoloji dalında, her yeni bulgu evrim teorisine yeni bir çelişki daha getirmektedir İnsanın evrimi için bir şema belirleyen evrimciler, gerçekte maymun ile insan arasında bir ata bulunmadığından soyu tükenmiş farklı maymun türlerine ve insan ırklarına ait fosilleri suni ve bilim dışı yollarla karıştırıp, art arda dizerek şemalarına uygun hale getirme çabasındadırlar

Nebraska Adamı fosili: 1922'de, Amerikan Doğa Tarih Müzesi müdürü Henry Fairfield Osborn, Batı Nebraska'daki Yılan Deresi yakınlarında, Plieocen Dönemine ait bir azı diş fosili bulduğunu açıkladı
İddiaya göre bu diş insan ve maymunların ortak özelliklerini taşımaktaydı Bu konuyla ilgili çok derin bilimsel tartışmalar başlatılmıştı Bazıları bu dişi maymunlarla insanlar arasında bir ara format canlısı olan Pithecanthropus Erectus olarak yorumluyorlar, bazıları ise bunun insana daha yakın olduğunu söylüyorlardı Büyük tartışmalar yaratan bu fosile sonunda Nebraska adamı lakabı verildi Bilimsel adı da Hesperopithecus Haroldcook II oldu
Bir çok otorite fosili bulduğunu iddia eden Henry Fairfield Osborn'u destekledi Gerçekte ne olduğu tam bilinmeyen tek bir dişe bakılarak Nebraska adamının kafatası ve vücudunun rekonstrüksiyon resimleri çizildi Hatta daha da ileri gidilerek Nebraska adamının eşinin, çocuklarının ve tümünün birlikte doğal ortamda ailece resimleri yayınlandı
Daha ilginç olanda söz konusu diş fosilini inceleyen bazı evrim taraftarı bilim adamının, ilk insanların ergenlik yaşını yaşamadıklarını iddiasını ortaya atmalarıdır
Bütün bu senaryolar tek bir dişten üretilmişti Evrim teorisi taraftarları hiçbir bilimsel veriye dayanmadığı için hayalhanelerinde ürettikleri açıkça belli olan bu adamı öylesine benimsediler ki, William Bryan isimli bir araştırmacı tek bir azı dişine dayanılarak bu kadar peşin hükümle karar verilmesine karşı çıkınca, bütün şimşekleri üzerine çekti
Fakat bu ara evrimcilerin hiçte hesaplarında olmayan, hiç beklemedikleri bir gelişme oldu
1927'de azı dişinin iskeleti ve diğer parçaları bulundu Fakat bulunan parçalar, dolaysıyla azı dişi maymunlarla ya da insanlarla uzaktan yakından bir alakası olmayan Prosthennops isimli yabani Amerikan domuzunun soyu tükenmiş bir cinsine aitti Sonuçta büyük tantanalarla ortaya atılan, evrimin en güçlü kanıtlarından biriymiş gibi gösterilen; boy, boy aile resimleri çizilen Hesperopithecus haroldcook II ve ailesinin tüm çizimleri ise alelacele bilimsel literatürden çıkarıldı
Şüphesiz ki hiç bir bilimsel bulguya dayanmadığı halde tek bir diş fosiline bakarak, günümüzden milyonlarca yıl önce yaşamış olan canlıların anatomileri, sosyal yaşantıları, duruşları, yürüyüşleri hakkında senaryolar üretebilmek için çok geniş bir hayal gücüne ihtiyaç vardır
Gördüğümüz ve anladığımız kadarıyla bu hayal gücü evrim teorisi taraftarlarında bol, bol bulunmakta, onlarda bu meziyetlerini taassuba varan bir inançla bağlı oldukları teorilerinin propagandası yapma yönünden kullanma fırsatını kaçırmamaktadırlar
Bu uzun ve yorucu çalışmalarımız sırasında fark ettiğimiz bir başka gerçek ise evrim teorisi taraftarları tarafından fosil kalıntılarına dayanılarak yapıldığı ileri sürülen rekonstrüksiyon çizimlerinin bilimsel gerçekleri arayıp bulma yerine, evrim teorisi ideolojisinin gereklerine uygun olarak tasarlanmaya çalışılmasıdır
Harvard Üniversitesi antropologlarından David Pilbeam:
-Benim uğraştığım paleoantropoloji alanında daha önce edinilmiş izlenimlerden oluşmuş teori, daima gerçek verilere baskın çıkar derken bu gerçeği vurgulamaktadır
Evrim teorisinin 20 yüzyıldaki en önemli savunucularından biri olan Ernst Mayr:
-Homo sapiens'e (günümüz insanına) uzanan zincir gerçekte kayıptır diyerek bu gerçeği kabul eder
Paleoantropoloji hakkındaki önemli bir kitabın yazarı olan William Fix ise, şu yorumu yapar:
-İnsanın kökeni hakkında hiçbir şüphe duymamamız gerektiğini söyleyen hala sayısız bilim adamı vardır, ancak tek eksiklikleri bir delillerinin olmamasıdır
Söz konusu örnek ve diğer pek çok benzeri bilimsel skandal bize göstermektedir ki, evrim teorisi svunucularının insanın kökeni hakkındaki iddiaları, fosilleri taraflı yorumlayarak ürettikleri senaryolara dayalıdır ve tamamen hayal güçlerinin bir ürünüdür
Evrim teorisi savunucuları tarafından fosil kalıntılarına dayanılarak yapıldığı ileri sürülen rekonstrüksiyonlar da, gerçekte tamamen evrim ideolojisinin gereklerine uygun olarak tasarlanır
Sözgelimi, söz konusu yazıda olduğu gibi bir diş fosili bulan bir evrimci bunu evrimci beklentilerine ve önyargılarına uygun olarak yorumlar
Harvard Üniversitesi antropologlarından David Pilbeam, benim uğraştığım paleoantropoloji alanında daha önce edinilmiş izlenimlerden oluşmuş teori, daima gerçek verilere baskın çıkar derken bu gerçeği vurgulamaktadır (Sahtekârlıklar bölümüne bakınız)

Not: Ayrıntılı bilgi için İnsansı Fosiller bölümüne de bakınız


Alıntı Yaparak Cevapla

Fosillerin Dili

Eski 11-04-2012   #6
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Fosillerin Dili



EVRİM TEORİSİNİ ÇÜRÜTEN FOSİL KAYITLARI

Geçmiş yaşam dolaysıyla evrim teorisine delil arayanların başvurdukları tek kaynak fosil kayıtlarıdır Fosil kayıtları geçmiş yaşamın günümüze kalan izleridir Eğer geçmiş yaşamı doğru olarak öğrenmek istiyorsak fosilleri çok dikkatli ve tarafsız incelemek ve yorumlamak zorundayız
Fakat savunduğunuz teori bulunan her fosilin bir ara format canlısına ait olmasını öngörüyorsa ve siz bu teoriye gönülden inanıyorsanız bulacağınız her fosili bu öngörüye uygun yorumlamak zorunda kalırsınız Bu da bilimsel tarafsızlığınızın bozulması anlamına gelir
Evrim teorisi savunucularının fosiller konusunda düştükleri yanılgıların nedeni yukarıda belirtmeye çalıştığımız nedenlerden ötürü bilimsel tarafsızlıklarını koruyamamalarıdır
İlk dönemlerde fosil ilminin eksiklikler noksanlıklar nedeniyle suiistimale uygun olması bu tür taraflı davranışları, çarpıtmaları kolaylaştırmıştır
Geçmiş yaşamları biz o dönemlerden kalan fosil kayıtlarını inceleyerek sağlıklı denebilecek bir şekilde öğrenebilmekteyiz Eriştiğimiz bilim ve teknoloji bize bu imkânı sağlamaktadır Eğer iddia edildiği gibi milyarları bulan canlı türleri tek bir canlı hücresinden kademeli evrim yoluyla meydana gelmişlerse biz bu evrimsel aşamaları fosil kayıtlarında görebilmeliyiz
Canlı türleri arasında aşılması mümkün değil gibi görünen yapısal farklılıklar iddia edildiği gibi ise; yüz milyonlarca yıl süren kademeli evrimin birikimleri sonucu olmalı, bu ara milyarlarca ara format canlısı yaşamalı, dünyamız ara format fosilleriyle tıka basa dolu olmalı, bu fosiller aynı zamanda tarihsel süreç içinde evrim aşamalarını eksiksiz göstermelidir
Fakat fosil kayıtları bu doğrultuda değildir Aralarında evrimsel bir bağın ya da bağların kurulması imkânsız pek çok canlı türü ani denebilecek kısa süreçlerde ya da aynı dönemlerde ortaya çıkarlar Fosil kayıtları ayrıca yüz milyonlarca yıldan beri evrim olarak nitelenebilecek en küçük bir değişim göstermeden günümüzde de yaşayan milyonlarca canlı türünün varlığını açık bir şekilde gösterir Bu aşamalar şu şekildedir:
1)-Yapılan araştırmalarda dünyada ilk canlılık üç milyar beş yüz milyon yıl önce mikroorganizmalar halinde görülmüştür ve fosilleri mevcuttur Fakat bu canlılar yapı olarak birbirlerinden çok farklıdır Bu farklılıklar öylesine derin ve belirgindir ki birbirlerinden evrimleşmeleri mümkün değildir Mümkün olduğu düşünülse bile bu değişim için çok uzun süreçlere gerek duyulacağı açıktır Fakat aynı zaman diliminde bir arada görüldükleri gibi herhangi bir ara format kaydı da yoktur
2)-Bu mikroorganizmalar aynı zaman diliminde dünyanın farklı bölgelerinde de bir arada görülür Bu gerçeğin evrim teorisi mantığıyla bir açıklaması bulunmamaktadır
3)-Kambriyen döneminde çok ve çeşitli türdeki canlılar mükemmel yapılarıyla aniden ortaya çıkarlar Birbirlerine evrimsel yönden bağlayacak ara format fosil kayıtları yoktur
4)-Sıçramalı evrim teorisinin öngördüğü on milyon yıllık prekambriyen dönemi canlılardaki büyük ve derin yapısal farklılıkların evrim yoluyla oluşmasına yetmeyecek kadar kısadır Nitekim evrimcilerin “evrimin hızı” öngörüsü böyle bir oluşumu imkansız kılar
5)-Omurgasızlardan omurgalılara geçiş konusunda herhangi bir ara format fosil kaydı yoktur
6)-Susal canlıların karasal canlılara evrimleştiği konusunda herhangi bir fosil kaydı yoktur Böylesine büyük yapısal değişikliklerin rastlantısal değişimlerle meydana gelmesi mümkün değildir
Evrim teorisi taraftarlarının ortaya attığı canlılar sudan karaya çıkmadan önce ön hazırlık dönemi geçirdi iddiası ise akıl, mantık ve bilim dışıdır Fosil kayıtları bu iddiayı kesin bir dille yalanlar
7)-Canlıların eşeysiz üremeden eşeyli üremeye geçişleri evrim mekanizmalarıyla asla açıklanamaz Evrim teorisi taraftarları tarafından ortaya konulan bu konudaki iddialar bilimsel herhangi bir kanıta dayanmadığı gibi akıl ve mantık dışıdır
7)-Kuşların dinozorlardan evrimleştiği iddiası bilimsel yönden dayanaksızdır Bunun nedeni de dinozorların ortaya çıkmasından milyonlarca yıl önce Protoavis, Archaeopteryx gibi kuşların zaten var edilmiş olduklarıdır Ayrıca dinozorlarla kuşlar arasındaki yapısal farklılıklar böylesine bir değişimin imkânsızlığını açık bir şekilde gösterir Kuşların dinozorlardan evrimleştiği konusunda herhangi bir ara format fosil kaydı da yoktur
8)-Memelilere geçiş konusu evrim teorisi mekanizmalarıyla açıklanması mümkün olmayan tam bir bilmecedir
9)-Deniz memelileri konusu evrim mekanizmalarıyla izah edilemez Charles Darwinin Türlerin Kökeni kitabında ortaya attığı balinaların ayılardan evrimleşmiş olabileceği iddiası bir doğa bilginine yakışmayacak tam bir saçmalıktır
10)-Evrim teorisi canlıların en gelişkini zannettiği insanı primatlar filumuna dahil eder Fakat primatların bir alt filum olan tetrapodlarla arasında olması gereken evrimsel bağı gösteremez
11)-Fosil kayıtları tersinim teorisiyle tam bir paralellik içindedir Hiç bir fosil kaydı tersinim teorisiyle çelişmez Örneğin maymunlar insanların tersinimi sonucu meydana gelmiş olabilir varsayımı insanlar maymunlardan evrimleşmiş olabilir varsayımından çok daha bilimsel, akılcı ve mantıklıdır
12)-Fosil kayıtları evrim teorisini yalanladığı kadar tersinim teorisini doğrular Zaman içinde canlılar evrimleşmezler fakat tersinim sonucu kimi özelliklerini zayıflatarak ya da kaybederek zayıflarlar Yaşamsal özelliklerini zayıflatan ya da kaybeden kimi canlı türlerinin nesilleri kesilmiştir Fosil kayıtları bu tür canlı örnekleriyle doludur
Evrimci biyolog Mark Ridley, ünlü bilim dergisi New Scientist'teki bir makalesinde hiçbir gerçek evrimci, ister kademeli ister sıçramalı evrim modelini savunsun, fosil kayıtlarını yaratılış fikrine karşı evrimi destekleyen bir delil olarak kullanmaz diye yazmaktadır
Dünyanın önde gelen evrimsel biyologlarından Ernst Mayr ise evrimcilerin fosil kayıtları ile ilgili sorunları olduğunun farkında olduğunu şöyle açıklamaktadır:
-Paleontologlar uzun süredir Darwin'in küçük aşamalarla değişim şartının paleontolojinin bulguları ile çeliştiğinin farkında Filumlara ait çizgiler izlendiğinde, çok küçük aşamalı değişiklikler görülüyor, ancak bu değişiklikler bir türü farklı bir cinse (genus) dönüştürecek türden değil ve yeni bir türün kökenine dair bir açıklama getirmiyor Gerçekte (fosil kayıtlarında) yeni olan her tür, her zaman aniden beliriyor
Rethinking Anthropology isimli kitabın yazarı E R Leach ise Nature dergisindeki bir yazısında fosil kayıtlarındaki eksik halkalar Darwin'i endişelendiriyordu Bunların gelecekte bulunacağından emindi, ancak bu kayıp halkalar hala eksik ve eksik olarak kalmaya devam edecekler gibi görünüyor demektedir Bu arada E R Leachın bu tespitini Charles Darwin Türlerin Kökeni kitabında sık, sık dile getirdiğini hatırlatalım
Ünlü evrimci paleontolog Stephen Jay Gould ise bu konuda şunları yazmaktadır:
-Temel geçişler arasındaki ara aşamaları gösteren fosil delillerinin olmaması, aşamalı evrim teorisi için kalıcı ve rahatsız edici bir problemdir
Kimi evrim teorisi taraftarları propaganda malzemesi olarak öne sürülen fosillerin gerçek ve yeterli olduklarını, evrimin bu tür kanıtlara ihtiyacı olmadığını savunurlarsa da konunun uzmanı evrimcilerin yukarıya aldığımız tespitleri bu varsayımın doğru olmadığını açık bir şekilde gösterir Çünkü onlar hastalığın tedavisi için her şeyden önce doğru teşhisin yapılması gerektiğini bilecek kadar akıllıdırlar


Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.