Prof. Dr. Sinsi
|
Çanakkale Den İbret Hikayeler
ÇANAKKALE SAVAŞLARININ IBRETLI VE HIKMETLI
HİKAYELERİ
1 KINALI HASAN :
Yüzbaşi Sirri Bey, ikindi vakti yeni gelen erati teftiş ederken, içlerinde bir tanesinin saçinin bir tarafi kinalanmiş oldugunu görür ve takilir: “Hiç erkek kinalanir mi? Mehmetçik: Buraya gelmeden evvel, anam kinalamişti komutanim” der ve sebebini bilmedigini ilave eder Komutanin istegi üzerine anasina haber salar, “Niye benim saçimi kinaladin?” Gelen cevabi mektupta şunlar yazar:
“Ey gözümün nuru Hasanım,
Köyümüzde rahat rahat oturalım mı? Vatan sevgisi içimizde alev alev yanıyor Sen ecdadından, babandan aşağı kalamazsın  Ben, senin anan isem Beni ve seni Allah yarattı, vatan büyüttü Allah, bu vatan için seni besledi Bu vatanın ekmeği iliklerinde duruyor  
Sen bu ailenin seçilmiş kurbanisin  
Hasanım, söyle zabit efendiye  Bizim köyde kurbanlık ayrılan koyunlar kınalanır  Ben de seni evlatlarımın arasından vatana kurban adadım Onun için saçını kınalamıştım  
El-hükmü billah Allah, seni İsmail Peygamberin yolundan ayırmasın
Seni melekler şimdiden rahmetle anacaktir Gözlerinden öperim  
Anan - Hatice”
2 GAZİ MEHMET AŞKININ ANLATTIKLARI:
“İngiliz donanması Sarozdan top atışları ile bize son derece ağır kayıplar verdiriyordu Böyle bir atıştan sonra, aynı, birlikte silah arkadaşım Recep Eniştemin iki ayağı kopmuş çalıların üzerinde gördüm, henüz sağ idi Yanına kadar gidebildim Onu o vaziyette görünce ağlamaya başladım Henüz ruhunu teslim etmeyen Recep Eniştem:
“Kardeşim niçin böyle ah edip aglarsin, benim cigerimi daglarsin! Allah in verdigine merhaba! Takbir- i Rabbani böyle imiş! Onun kazasi geri çevrilmez ve hükmüne mani yoktur Elimizden ne gelir Arzuladigim savaş yolunda oldu O saadet bana yeter! Sen sag kalirsan, anamin elini benim içinde öp! Emzirdigi sütleri helal etsin!” dedikten sonra:
“Başimi kibleye dogru çevir!” diye bildi  Ruhu çoktan uçmuştu  
“Halil, bölükte süngü hücumuna kalkmıştı, ağır bir yara alarak yanıma yıkıldı Bir mütted sessiz kaldı ve sonra: “Ahiretlik ölümüm yaklaştı, öldükten sonra cesedimi geriye götürtme, buraya ellerinle göm! Üzerimde harbediniz! Ta ki Gazilerin ayak seslerini Allah! Allah! Nidalarını rahatlıkla duyayım!” dedi ve gülerek ruhunu teslim etmişti
“Karayürek deresine doğru iniyorduk: Bir akşam beni keşif kolu çıkardılar bu derenin yatağında geziniyordum Çok susamış idim Dere şırıldıyordu, mataramı doldurdum Birkaç yudum içtiğimde, içtiğim suyun tadı çok başka idi avucuma mataradan su aldığımda, matarama doğdurduğum suyun kan olduğunu anladım ”
3 İNSANLIK DERSİ :
Çanakkale Savaşlar'ında savaşıp, bir kolu ile bir ayağını kaybeden Fransız Generali Bridges, yurduna döndükten sonra anlattığı bir savaş hatırasında şöyle diyor:
"Fransızlar, Türkler gibi mert bir milletle savaştıkları için daima iftihar edebilirsiniz Hiç unutmam Savaş sahasında döğüş bitmişti Yaralı ve ölülerin arasında dolaşıyorduk az evvel, Türk ve Fransız askerleri süngü süngüye gelip ağır zaliyat vermişlerdi Bu sırada gördüğüm bir hadiseyi ömrüm boyunca unutamayacağım Yerde bir Fransız askeri yatıyor, bir Türk askeride kendi göleğini yırtmış onun yaralarını sarıyor, kanlarını temizliyordu Tercüman vasıtası ile şöyle bir konuşma yaptık:
- Niçin öldürmek istediğin askere yardım ediyorsun? Mecalsiz haldeki Türk askeri şu karşılığı verdi:
"Bu Fransız yaralanınca cebinden yaşlı bir kadın resmi çıkardı Birşeyler söyledi, anlamadım ama herhalde annesi olacaktı Benim ise kimsem yok İstedim ki, o kurtulsun, anasının yanına dönsün" Bu asil ve alicenap duygu karşısında hüngür hüngür ağlamaya başladım Bu sırada, emir subayım Türk askerinin yakasını açtı O anda gördüğüm manzaradan yanaklarımdan sızan yaşlarımı dondurduğunu hissettim Çünkü, Türk askerinin göğsünde bizim askerinkinden çok ağır bir süngü yarası vardı ve bu yaraya bir tutan ot tıkamıştı Az sonra ikisi de öldüler  "
Fransız Generali BRIDGES
Çanakkale Savaşları komutanı
4 EDİNCİKLİ MEHMET ER
"Edincikli Mehmet Er'in bir top mermisinin parçaladığı konumdan kanlar içerisinde bir et parçası sarkmaktadır Yalvarırcasına:
"Komutanım ne olur şu kolumu kes!"
Sağ eliyle yakaladığı ve tuttuğu sarkık kola bakan Teğmen donmuştur Edincikli Mehmet Er tek ve emin sesi ile tekrarlar:
"Allah Aşkına, Allah Rızası için kes şu kolumu!!!"
Bu ilahi cümleleri eimr gibi işiten Teğmen Saip, bıcağı kola kola vurur Gık bile dememiştir, Edincikli Mehmet Bir sağ elindeki kola, bir ileride Allah! Allah! nidaları arasında çarpışan erlere bakar ve kolu fırlatır: "Bu kol vatana feda olsun," der Yerdeki et parçalrından başını kaldıran Teğmen'in karşısında kimse yoktur Çünkü, Edincikli, Hakla alış verişe başlayınca herşeyi, acıyı, özlemleri unutuyor, rahmet deryalarında, tecelli dalgalarında yıkanıp arınırken, kolunun fani bedenden ayrılma işlemini duymuyordu O ateş, o yangın fakat getirilmez feryatlar içinde, edincikli bu cehennemi ateş altında kendinden geçti Bir avuç istek ve özlem halinde yandı, tüttü
Edincikli Mehmet, çoktan kolunun öcünü almak için vatan için Allah için hücum saflarına katılmıştı Alayların içine karışır, teke tek vuruşur Onu durdurmak mümkün değil artık, yine harikalar gösterir, bire bir dövüşür, bire on dövüşür, bire yüz dövüşür  Allah'ın yardımıyla haklamadığı kafir kalmaz Ama kaderden kaçılmaz ki! Kolunun kopmasıyla kaybettiği kan onu halsiz düşürmeye başlamış Edincikli'ye şimdi de şehitlik mertebesi ekleniyordu Güzel yüzü soldu, sarardı, canı teninden süzüldü  Gözü dünyaya kapandı  "
Teğmen SAİP
Çanakkale Savaşlarından
12 Alay 1 Bölük Komutanı
5 SAKA HÜSEYİN
"İkinci Anafartalar taarruzundan sonra, Türk birlikleri Anafarta Ovası'na ve tepelere yerleşmişti 35 Piyade Alayı 2 Bölük erlerinden Hayrabolu'lu Hüseyin alayın su ihtiyacını gidermekle görevli idi sabahın alaca karanlığında katırı ile yola çıktı Bigalı Köyüne gidip, kuyulardan tahta, damacanalara su doldurup geriye dönüşünü akşamın karanlığına denk getirmeye çalışırdı
Katır önde, bizim Saka Hüseyin arkada ama, yola çıkmadan evvel katırının kulağına eğilir, her defasında söylediği sözleri tekrarlardı: "Haydi, Büyük Anafarta Köyünün üstünden 35 Piyade alayının bulunduğu siperlere" katır gide-gele bu yollara alışmıştır
Fakat yolda, Hüseyi'nin çenesi durur mu? Savaş var imiş! Yığınla yaralı taşırlar imiş, umurunda mı? O bir türkü tutturmuş gidiyordu:
"Pınar baştan bulanır
İner dağı dolanır
Al başımdan sevdayı
Buna can mı dayanır
Rinna, rinna yarim
Rinna, rinna "
Saka Hüseyin damacanlarına suyu doldurarak "deh" deyip akşam karanlığında yola koyulur Siperlerde 2 Bölük su bekliyor Yaralılar daha da çok su bekliyorlar Birden bire, yanı başında iki karaltı beliriyor Gavurca haykırıyorlar!
"Dur! kımıldama!"
Hayrabolulu Hüseyin'in yapacak hiç birşeyi yok akıl almaz, gene de eşi görülmemiş büyük bir zeka kıvraklığı ile; düşman erlerine gevrek gevrek gülümsemeye başlar ve eliyle, koluyla katırının sırtında sallanan su damacanalarını gösterir, "Kumandan, kumandan?  " diye geveleniyor ve büyük bir saygı ile anzak kumandanını selamlayarak "Emret gavur kumandan!" der Derhal bir tercüman bulunur Saka Hüseyin anlatmaya devam eder
"Bu su damacanalarını kendi kumandanım gönderdi Sizin yaralılarınıza hediyemizdir Düşmanımız susamıştır, susuz kalmasınlar dedi Mülazım Efendi!" ve arkasından ilave etti Bu sudan verinde bir bardak ben içeyim der!"
Anzak Teğmeni kıpkırmızı kesilir  Gözleri dolar İlk iş Hüseyin'i kucaklayıp iki yanağından öpmek İkinci iş, Hüseyin'i tartaklayan devriyeleri bir güzel fırçalamak, üçüncü iş, Hüseyin'i siperin dibine oturtup soluklandırmak, o " comed bell" kutularından, Oxo et suyu özündeni sarma tütünden, cigara kağıtlarından, Topler çikolata paketlerinden bol bol yağdırmak  Bu aldıkları hediyeleri katırın sırtına vurur, kurnaz bir tilki gibi, siperden sipere zıplayıp kapağı ikinci bölük hattına atınca, bu sefer gözleri fal taşı gibi açılma sırası Mehmetçik' tedir "
|