Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Eğitim - Öğretim - Dersler - Genel Bilgiler > Eğitim & Öğretim > Tarih / Coğrafya

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
mehmetçikten, mektuplar, ölümsüz

Mehmetçikten Ölümsüz Mektuplar

Eski 11-04-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Mehmetçikten Ölümsüz Mektuplar



Tanpınar, “Mazisiz bir hâl tasavvur edilebilir fakat mazisiz bir gelecek tasavvuru imkânsızdır” derken istikbalimizin köklerde olduğunu ne güzel vurguluyor Evet, bizim köklerimiz, son asırdaki talihsiz “kökü inkâr” sadmesine rağmen hâlâ toplumumuzun hafızasında ter ü taze canlılığını korumaktadır İstikbalimize uzanan ışık kaynağı mazimizin köklerinden kaynak bulduğundan zaman ve hadiseler okyanusunda sürüklenen bizler, bu köklerimize yapışıp tarih şuuru ile şuura eremez isek istikbal adına hep sahil arar dururuz

Bu düşünceden hareketle, bundan tam 82 yıl önce Çanakkalede inanılmazı inanılır yaparak “vatan” adını verdiğimiz bu topraklan kanlarıyla tapulayıp bize devreden “Mehmetçik” adlı namsız yiğitleri hayırla yâdetmek en azından bir vefa borcu olduğu kanaatini taşıyoruz

Hele hele, “moda” “demode” “in” “out” “yükselen değerler” gibi batı düşünce ve değer normlarıyla kalbini ve zihnini uyuşturarak bir “kültür Çernobili” yaşayan “geleceğimizin emanetçileri” gençliğimizi bir nebze olsun şuura uyarabilirsek ne bahtiyarlıktır bize

1915 yılı Türk tarihinin alnına şeref ve şehamet damgası vuracak bir mucizeye gebedir

18 büyük zırhlı, 14 torpido, korvet ve 6 denizaltıdan oluşan dünyanın bu en kudretli deniz canavarları üç saf halinde Marmaradan Çanakkale Boğazına doğru ateş kusmaya başlarlar

Tarih 18 Mart 1915 Perşembeyi gösterdiğinde, gururları ve kibirleri silahlarından daha güçlü olan bu İngiliz ve Fransız donanması kendilerinden o kadar emindi ki, boğazdan bir turistik seyahat yaparcasına geçeceklerini sanmışlar, hatta mağrur Londra, İstanbuldaki Amerikan büyükelçisine üç gün sonrası için randevu bile vermişti

Fakat gelin görün ki, Abdülhak Hamidin:

Bildin mi bugün haddini ey düşmen-i mağrur

Ey düşmen-i hayretzede ey düşmen-i makhûr

Gördün mü ki Türk ordusu isterse, edermiş

Alçakları bir kat daha alçaltmaya mecbur

dediği gibi, mukaddeslerin, mazinin, harsın, hürriyetin ve emniyetin en emin muhafızı olan Mehmetçik tarifi imkânsız bir cenk hırsı ile unutulmaz destanlarından birini daha yazar ve “Gökten ecdad inerek o pak alınları bir kez daha öper

“Tek dişi kalmış canavarın” bu ölüm kusan makineleri karşısında vatanın bir karış toprağını kâfir postalına çiğnetmemek için harman gibi savrulmayı göze alan Anadolunun bu gözü pek yiğitleri, akıttıkları oluk misal kanlar ile şehadet şerbetiyle nasiplenip “Peygamberimizin ağuşuyla” şereflenirler ve o kan seylâpları da, ileride gelecek Cennet-asâ bir baharın habercisi olan tohumları sulayıp filizlendirirler

Köleliğe alışmamış bu bağrı yanık Mehmetçiklerin pervasızca ateş ile sarmaş dolaş olmaları akıl alacak şey değildir Zaten almamaktadır da Hâdiselerin müşahidi Alman Mareşali Liman von Sanders, gördüklerini bütün samimiyetiyle şöyle dile getirir;

“Çanakkaleyi bir asker olarak anlatmak imkânsızdır Çelikten, manevî kudretten, vatan aşkından bir insan yapısı ne demektir? Bu sualin cevabı, işte bu gösterişsiz, mütevekkil ve sessiz Anadolu çocuğunun kendisiydi Saadet, Türklerle beraber aynı safta döğüşmektedir Bu şerefi ömrümün sonuna kadar taşıyacağım

Evet Çanakkale geçilemez Hristiyan Avrupa, Müslüman Türkten beklemediği ve ummadığı bir sille yemiştir Üç ay içinde koca Rumeliyi kaybeden yılgın Türk ordusu, şimdi dünyanın en kahir kuvvetlerini imanını siper ederek yüz geri etmiştir

Peki “o dağ cesametiyle türkülere mevzu olan, destanlara renk katan ve milletinin gönlünde, yüce burçlarda dalgalanan bayraklar gibi huzurun ve emniyetin remzi haline gelen bu Mehmetçik” kimdir ve nasıl bir ruh taşımaktadır?

Bunu biraz olsun anlayabilmek için zaman makinesini geriye doğru çalıştırıp o kan ve barut kokulu günlerin içine dalmak icab edecektir

Öncelikle bu adsız ve namsız Mehmetçikler, o zamanki neslimizin en güzide evlatlarıdırlar ve anaları onları cepheye gönderirken “vatanına, milletine ve mukaddesatına kurban olsun” diye ellerini kınalayıp cepheye uğurlamış, ardından da “bak haa, arkandan vurulursan sana hakkımı helal etmem” diye tembihlemeyi de ihmal etmemiştir

Şuurları şehadete şartlanmış bu isimsiz kahramanlar başkalarının hayata koşmalarına bedel, ölüme koşan bir ruh uyanıklığına sahiptirler 19 Mayıs şafağında gözlerinizi Çanakkale üzerinde gezdirdiğinizde ilk bakışta bir anlam veremediğiniz, oraya buraya dürülü kirlenmiş çamaşırlar gözünüze ilişecektir Biraz daha dikkat ederseniz eğer ölüme bile bile lades diyen bu Mehmetçiklerin şehadete doğru hamle yapmadan evvel Rablerinin huzuruna hem iç hem dış temizliği ile çıkmak için çamaşırlarını değiştirdiklerini anlayacaksınız

Gelin tablomuzu biraz daha müşahhaslaştıralım ve Kerevizdede Çanakkalenin son şehitleri olarak tarihe geçen 62 Piyade Alayından Üsteğmen Zahidin karısına yazdığı vasiyetnameye nazar eyleyelim:

Bu günlerde her zamankinden daha önemli muharebelere gireceğiz Bilirsin, her muharebeye giren ölmez Fakat eğer ben ölürsem sakın gam yeme Beni ve seni yaratan Allah bizi nasıl dünyada birbirimize nasib etti ise, benden şehitlik rütbesini esirgemediği takdirde elbette, ruhlarımızı da birbirine kavuşturur Vatan yolunda şehit olursam bana ne mutlu Ancak, sana bir vasiyetim var:

Birincisi, benim için katiyen ağlama İkincisi, eşyamın listesi ilişikte Bunları sat, ele geçecek paradan mihrini al, kalanı ile de bana bir mevlüt okut Eğer bunlar sana borcumu ödemezse hakkını helâl et

Evet, Üsteğmen Zahidin elbisesinden çıkan ve içinde mini mini yavrusunun başından kesilmiş saç demeti de bulunan mektubunda bunlar yazıyor

Ya İstanbul Hukuk Fakültesinin son sınıfında iken gönüllü olarak Çanakkaleye koşan ve orada şehitlikle müjdelenen yedek subay namzedi Ethemin üzerinden çıkan ve anasına gönderemediği şu mektuba ne demeli:

“Valideciğim,

Dört asker doğurmakla müftehir şanlı Türk annesi Nasihat-âmiz mektubunu, Divriği ovası gibi güzel, yeşillik bir ovacığın ortasından geçen derenin kenarındaki armut ağacının kenarında otururken aldım Tabiatın yeşillikleri içinde mest olmuş ruhumu bir kat daha takviye etti



O güzel çayırın koyu yeşil bir tarafında, çamaşır yıkayan askerlerim saf saf dzilmişler Gayet güzel sesli biri ezan-ı Muhammedi okuyordu

Ey Allahım, bu ovada onun sesi ne kadar güzeldi Bülbül bile sustu, ekinler bile hareketten kesildi, dere bile sesini çıkarmıyordu Ezan bitti O dereden ben de bir abdest aldım Cemaat ile namazı kıldık O güzel yeşil çayırların üzerine diz çöktüm ve dua ettim

—Ey Ulu Allahım Ey şu öten kuşun, şu heybetli dağların Halıkı Sen bütün bunları Türklere verdin Yine Türklerde bırak Çünkü böyle güzel yerler Seni takdis eden ve Seni ulu tanıyan Türklere layıktır

Ey benim Rabbim! Şu kahraman askerlerin bütün dilekleri; ism-i celâlini İngilizlere ve Fransızlara tanıtmaktır Sen bu şerefli dileği ihsan eyle ve huzurunda titreyerek, böyle güzel ve sakin bir yerde sana dua eden biz askerlerin süngülerini keskin, düşmanlarını zaten kahrettin ya, bütün bütün mahveyle

Yazmakla bitmeyecek bu asil ruhlular zincirinden son bir halkayı daha nazarınıza getirip bahsimizi nihayetlendirelim:

Çile Şairinin “Onu zafer arabasına bindirmek gerekseydi eline kamçı yerine yıldırım

vermek, arabasına at diye kasırgayı koşmak, başına da taç diye en parlak yıldızı oturtmak icab ederdi” dediği bu aziz Mehmetçiklerden Bombacı Mehmet Çavuşun tabur komutanına yazdığı şu mektubun satırlarında ibretle ve hürmetle seyahat edelim dilerseniz

Mehmet Çavuş, “Bombacı” lâkabını düşman cenahından gelen el bombalarının üzerlerine korkusuzca pike yapıp karşı tarafa yollamakla almış bir er oğlu er Mehmet Çavuşun yaptıkları canına tak eden İngilizler sonunda biraz cesaretlenip bombaları birkaç sayı saydıktan sonra fırlatmaya başlamışlar İşte böyle fırlatılan hain bir bomba Mehmet Çavuşun elinde patlayarak sağ elinin bileğinden kopmasına sebep olmuş

Yatağa bağlanıp kalmanın verdiği ızdırapla şöyle yazıyor Mehmet Çavuş komutanına:

“Komutanım, sağ kolumu kaybettim zararı yok, sol kolum var Onunla da pekâlâ iş görebilirim Beni müteessir eden ve yine kıtama iltihakla düşmanla çarpışmama mâni olan şey yaramın henüz kapanmamış olmasıdır Hastaneden kurtularak halen harbe iştirak edemediğim için beni mazur görünüz, affediniz muhterem kumandanım

Mehmet Çavuş, o asillerden asil ruhuyla yılların ötesinden size nasıl sesleniyor bilemiyorum ama yıldan yıla bile olsa, hatırlayıp ruhlarına bir Fatiha göndermeyi aklımıza getirmediğimiz, Çanakkale toprağının altında ter ü taze yatan bu vatan coğrafyasının asıl sahipleri olan Üsteğmen Zahitlerin, yedek subay namzedi Ethemlerin, Bombacı Mehmet Çavuşların ve daha nice isimsiz, namsız ve nişansız kahramanların, gafletimize, hissizliğimize ve vefasızlığımıza bakıp da: “Sizi gidi mirasyediler, biz kanlarımızı, köklerine ve değerlerine sırt çevirip, kurtuluşu Hakka esarette aramayı unutmuş dünyaperest bir nesil yetişsin diye mi akıttık” demesinden ürperiyor ve bütün bu satırları okuyanları Fatihaya davet edip, içimden geçenleri Enis Behiçin şu dörtlüğü içinde terennüm ediyorum:

“Ne alçak görünür şu fâni hayat,

Baktıkça samimi uzletinize

Bir anda coşarak ağlarım; heyhat

Günahkar gözyaşım layık mı size?


Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.