Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Eğitim - Öğretim - Dersler - Genel Bilgiler > Eğitim & Öğretim > Tarih / Coğrafya

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
devletinde, misyonerlik, osmanlı

Osmanlı Devleti'nde Misyonerlik

Eski 11-04-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Osmanlı Devleti'nde Misyonerlik



Osmanlı Devleti'nde misyonerlik

1820 yılında başlayan ve Kurtuluş Savaşı'na sonuna kadar süren zaman içerisinde Osmanlı Devleti'nde misyonerlik faaliyetleri çok hızlı bir şekilde gelişmiştir Misyonerlik faaliyetlerini bu denli başarılı olmasında şüphesiz Osmanlı Devleti'nin Islahat Fermanı ile verdiği ayrıcalıklar, kapitülasyon anlaşmaları ile verilen ayrıcalıklar ve Osmanlı Devleti'nin bölgelerine ilgi göstermemesi etkili olmuştur Başlangıçta kendilerine Anadolu'da hedef bulamayan misyonerler daha sonra Ermenilere odaklanıp çalışmalarında başarılı olmuşlardır Açtıkları okullardan mezun olanların başarılı olmaları bu okulların etkilerini artırmıştır Hatta zamanla Müslüman Türkler dahi çocuklarını bu okullara göndermişlerdir
Misyonerlerin genel hedef kitleleri, İslamiyet'in yaygın olduğu bölgeler olmuşturBu çalışma Osmanlı Devleti ile sınırlı kalmayıp Afrika Kıtası, Arap Yarımadası, İran ve Orta Asya halklarına yönelik bir çalışmadır
Osmanlı Devleti'nin çok milletli ve etnik kökenli yapısı ise bu yönteme çok müsaitti Çünkü Osmanlı yönetimi altında Rum, Ermeni, Yahudi, Maruni ve Dürzi etnik kimliklerine mensup gruplar yaşamaktaydı Osmanlı yönetimindeki Lübnanda Marunileri Fransızlar, Dürzileri İngilizler, Anadoludaki Ermenileri ise Amerika Birleşik Devletleri kullanmıştır

Matbaanın rolü

İlk matbaa 1822 yılında Maltada faaliyete geçmişti Matbaa Temmuz 1822de faaliyete geçtikten sonra Aralık 1826'ya kadar geçen sürede yaklaşık sekiz milyon baskı işi yapmıştır Anadolu'da Rumca, Ermenice, Arapça ve Türkçe ders kitabının eksikliği, misyonerleri bu ders kitaplarını basmaya yönlendirdi 1830'da Türk-Amerikan ilişkileri resmi olarak başladı ve hemen arkasından İstanbulda ABD diplomatik temsilciliği faaliyete geçti Bu da matbaanın artık yasal olmasının önünde engel kalmadığı anlamına geliyordu, çünkü matbaa bir Amerikan matbaasıydı Osmanlının sürekli müdahalesi ve gözetimi altında İstanbul'da rahat çalışılamayacağı anlaşıldığı için matbaanın İzmir'e taşınmasına karar verildi Matbaa 1833 yılından 1953 yılına kadar faaliyetlerini İzmirde sürdürdü Daha sonra ise ihtiyaçlar doğrultusunda Mersin, Antep ve Beyrutta yeni birer matbaa açıldı Aşağıda incelenen Batı Türkiye Misyonunun gider bütçesinin %15–25 gibi bir kısmı matbaaya ait olacaktı
  • Elde mevcut bir kataloğa göre, başlangıcından 1881 yılına kadar Malta, İzmir ve İstanbul matbaalarından toplam 725 adet kitap, broşür, risale vb yayın yapılmıştır
  • Matbaanın basın yayım işleri bazen engellemelerle karşılaşsa da I Dünya Savaşına kadar hızında hiçbir şey kaybetmeden çalışmışdır İkinci Meşrutiyetin ilan edildiği yıl (1908), ilk günden beri yapılan baskı işi toplam 900000000 (dokuz yüz milyon) sayfayı aşmıştı
19 yüzyılda Osmanlı Devletinin misyonerler açısından genel durumu

Gerek Kanuni Sultan Süleymandan bu yana sürekli ve genişleyerek devam eden kapitülasyon anlaşmaları, gerek azınlıklara önce Tanzimat Fermanı sonra Islahat Fermanı ile tanınan haklar, gerekse Osmanlı Devletinin bir türlü eğitim ve sağlık gibi sosyal yönlü alanlarda başta Anadolu olmak üzere toprakları üzerinde isteklerini yapamaması Osmanlı Devletini misyonerlerin adeta merkezi haline getirmişti
Osmanlı Devleti'nin verdiği kapitülasyonlar o seviyeye gelmişti ki Osmanlı ülkesinde yaşayan Müslüman halkın yabancılar kadar hakları yoktu Osmanlı Devleti bu yabancıları hiçbir şekilde sorgulayamaz, yargılayamaz ve onlara kötü muamele yapamazdı Bazen ya çok düşük bir vergi ödüyorlar, bazende vergilerden dahi muaf hale geliyorlardı Devletin herhangi bir mülki amirinin müdahalesi sırasında ise derhal konsolosluğa başvuruluyor ve devlet ya kat kat bedelini ödüyor ya da daha fazla ayrıcalıklar veriyordu Örneğin; "1895 yılındaki olaylar okulu geniş ölçüde etkilemiş, daha yerinde bir deyişle, Fırat Koleji bu olayların içinde çalkalanmış, okul binalarından sekizi yangın ya da yağmadan zarar görmüş ve o tarihte 88000 dolar olarak tahmin edilen zarar 1901 yılında 100000 dolar Osmanlı Devleti'nce ABD'ye ödenmiştir"
3 Kasım 1839'da, yabancılara önemli haklar tanıyan Tanzimat Fermanı'ndan sonra bir de 27 Şubat 1856'da ilan edinen Islahat Fermanı da devlet içindeki yabancılara önemli haklar veriyordu Islahat Fermanı'nın özellikle bütün toplumlara okul açma yetkisi vermesi, serbest ve eşit şartlar altında ticari ve ekonomik faaliyetlerde bulunmalarını sağlaması ve yabancı devletler ile yapılacak anlaşmalar çerçevesinde yabancıların Osmanlı sınırları içerisinde mülk edinmelerine olanak sağlaması, Osmanlı Devleti'nde misyonerlik faaliyetleri yürüten, başta ABCFM gibi örgütlerin ve misyonerlerin işini kolaylaştırıyordu
Tüm bunlara bir de Osmanlı Devletinin ve aydınlarının yüzyıllar boyunca Anadolu ile ilgilenmemeleri, bölgenin kültür ve eğitimle beslenmemesi misyonerlerin işini kolaylaştırıyordu "İkinci Meşrutiyetin ilan edildiği yıl (1908), ilk günden beri yapılan baskı işi toplam dokuz yüz milyon sayfayı aşmıştı" ABCFM arşivi alınan eser Uygur Kocabaşoğlu ages114 Bu rakam misyonerlerin işlerini ne kadar ciddiye aldıklarını ve matbaayı bu işte nasıl kullandıklarını gözler önüne seriyor Geri kalmış bir Anadolu'da bu yayınlara önce hitap edilen kesim olarak Ermeniler göze çarpsa da daha sonraları bir takım yararlarından dolayı müslüman halkda bu yayınlara rağbet etmiştir Hatta bununla kalmayıp ilerleyen süreçte çocuklarını misyonerlerin yönetimi altındaki misyoner Amerikan okullarına dahi gönderiyorlardı
Osmanlı Devletinde Cizvit misyonerler

Cizvit misyonerler genelde Fransa'nın amaçlarına yönelik hareket etmişlerdir Siyaset olarak Fransaya, mezhep olarak koyu bir şekilde Papa'ya bağlı idiler Osmanlı Devletinde misyonerlik yapma faaliyetini yakalayan ilk grup Cizvitler'dir Bunun en önemli nedeni ise 1536 yılında başlayarak verilmeye devam edilen ayrıcalıklar olmuştu ki bunlarada ne fazla ve ilk olarak yararlananlar Cizvitler'di
Cizvitler'in başlıca faaliyet gösterdikleri alanlar başta Mersin, olmak üzere İstanbul, İzmir, Halep, Suriye, Filistin, Mısır, Irak, Kıbrıs ve Orta Yunanistan'dı İstanbul'da 1362 Yılında, aslında mahalle çocuklarının öğrenim görmeleri için yapılmış olan basit bir okul manastıra bağlanmış, 1607de ise Kral Henri IV tarafından gönderilen cizvit rahipleri tarafından geliştirilmiştir 1783 yılında Kral Louis XVInın emriyle cizvit rahipleri okulu şimdiki Saint-Benoit kolejini açan Lazaristlere devretmişlerdir İstanbul'daki Saint-Benoit Fransız Lisesi cizvitler tarafından kurulmamış olmasına karşın, gelişiminde cizvitlerin etkileri görülmektedir Cizvitlerle birlikte Katolikliğin diğer tarikatları olan Fransisken, Dominiken, Kapuçin ve Frerler de Osmanlı Devletine ayrıcalıkların sağladığı yararlarla gelmeye başladılar Çoğu kendi isimleriyle anılan St Joseph, St Michel, St Louis, Sankt Georg, Mersin, Aya gergeos rum okulu ve Notre Dame de Sion gibi okullar açtılar
Salname ve Misyon Raporlarından yapılan derlemelere göre I Dünya Savaşı öncesinde Fransız Katoliklerinin Osmanlı Devletinde dağılımı şu şekilde olmuştur:

Adı -- Okul --Öğrenci
Mersin -5 - 1650

Sivas -1- 200
Tokat -1- 130
Amasya -2 --280
Şebinkarahisar -2 -300
Kayseri- 1 -600
Adana -1 -200
Beyrut -7- 1710
Sayda- 8 -1305
Lübnan -10- 1630
Havran- 4 - 210
Toplam- 38- 8215

Rakamlardan da anlaşıldığı gibi Cizvitler ağırlıklarını kilikya (Mersin çevresi), Suriye ve Lübnan toprakları üzerlerine vermişler Burdaki Maruniler ve Arap Alevileri olarak bilinen Nusayriler üzerine yoğunlaşmışlardır Her ne kadar Nusayriler üzerinde pek etkili olamasalar da Maruniler üzerinde öyle bir etkiye ulaşmışlardır ki onları silahlandırıp İngiliz yanlısı Dürziler ile savaştırmışlardır
1914 yılına gelindiğinde Osmanlı Devleti'ndeki Fransız okullarının sayısı yaklaşık olarak 500 civarındaydı ve bu okullarda 59414 öğrenci eğitim görüyordu
Katolik misyonerlerin açtıkları okulların yanı sıra ülkenin her yanına dağılmış olarak kurdukları hastene ve yetimhaneleri de vardı Başlıca Fransız sağlık kuruluşları şunlardı: İstanbul Fransız Hatanesi, İzmirde Saint Antoine Katolik hastanesi,Mersinde Champ de sion, Yafada Saint Louis Hastanesi, Kuduste Soeurs Saint Joseph Hastanesi, Beyrutta Fransız Hastanesi, Şamda Soeurs Saint Vincent Hastanesi, Bursada Les Soeurs Saint-Vincent de Paul Hastanesi, ayrıca İzmirde dispanser, altı eczane ve bir kreş; Bursa, Tripoli, Kudüste çok sayıda sağlık ocakları; Yafa, Ramallah, Betlehem, Nazaret, Fenerburnu, İzmit, Musul ve Cizrede birer dispanser vardı Ayrıca, 1240 çocuğun kaldığı çok sayıda yetimhanede bunların yönetimi altındaydı
Ancak misyonerlikte Cizvitleri Amerikalı ve İngilizlerden ayrı tutan en önemli yönleri bölge halkına değil, Fransa'ya hizmet etmeleriydi ABCFM çalışma alanındaki halka onların diliyle kültürüyle hitap ederken, Cizvitler Fransa'yı ön plana çıkarmışlardır Eğitim verilen çocukları birer Fransız çocuğu gibi yetiştirmişler, öyle ki bu okullarda eğitim alan öğrencilerin Fransız tarihi, dili ve coğrafyasını kendilerininkinden daha iyi biliyorlardı Cizvitler tüm bunları Fransanın daha iyi sömürgeler kurabilmesi için yapıyorlardı Nitekim Fransız mandası gelince bunu kendileri de dile getirmişlerdi Yüzüncü kitaplarında diyorlar ki: "Evet biz başarılı Fransanın yardımına güveniyorduk, işte o Fransa şimdi buradadır"

Fransiskenlerin okul dağılımı şöyledir:

Yer Adı: ---Okul Sayısı--- Öğrenci Sayısı(Yaklaşık)
Şam ---------1 ----------(Bilinmiyor)
Yafa --------- 1 ---------(Bilinmiyor)
Kudüs -------3 ----------100
Lazkiye ----- 2 --------- 100
Nazaret ------2------- ---360
Sayda -------2 ----------- 88
Amman -----1 -------- 151
Taba ------ --1 ----------- 50
Trablus ------3 ------------220
Toplam --- 16-------- 1069

Bu okullardan başka Fransiskenlerin Mersin, Tarsus, Samsun, Trabzon, Harput, Malatya, Diyarbekir, ve Mardin yörelerinde toplam 670 öğrencinin okuduğu hemşire okulları vardı

Kapuçinlerin okul dağılımı ise şöyledir:

yer Adı ----Okul Sayısı--- Öğrenci Sayısı (Yaklaşık)
Beyrut ------2 -----------150
Kadıköy -----1 -------------30
Diyarbekir ---1 -----------140
Harput -------3 -----------100
Malatya ------2 -----------60 -
Mardin -------2 -----------60
Mersin --------3 ----------145
Urfa--------- 1 ------------50
Toplam -- 13 ---------780

Osmanlı Devletinde Amerikan misyonerler [değiştir]

Osmanlı Devletine gelen ilk Amerikalı misyonerler ve ABCFM

Osmanlı Devletine gelen ilk protestan misyoner, 1815 yılında Mısır'a ayak basan İngiliz Church of Missionary Societye bağlı bir papazdı Onu 1820 yılının Ocak ayında İzmire gelen Pliny Fisk ve Levi Parsons adı Amerikalı misyonerler izlemişlerdir Bu iki misyoner Anadolu da en kapsamlı faaliyeti gösteren American Board of Commissioners for Foreign Missions (ABCFM) adlı Amerikan misyoner örgütünün elemanlarıdır Bu örgüt ABD'deki Protestan misyoner örgütlerinin içindeki en kıdemlisi ve en büyüklerinden biridir ABCFM Kalvinci geleneği temsil eden, 16 yüzyıl sonları ile 17 yyda İngiltere ve Amerikannın doğusunda filizlenen Puritan akımın belli başlı üç temsilcisinden birisi olan Congregationalist'lerce 1810da Boston'da kurulmuştur ABCFM 1868 yılında ABDdeki 16 protestan misyoner örgütünden yalnızca birisidir ama bu 16 örgütün yaptığı harcamaların %30'unu tek başına yapmakta ve istihdam edilen misyonerlerin yine %30'unu bünyesinde barındırmaktadır 1886 yılında dünya üzerinde 80'in üzerinde misyoner örgütü vardır ve bunların 32'si ABD, 24'ü İngiltere, 25'i Avrupa kıtası kökenlidir 1896 yılına gelindiğinde ise dünyadaki misyoner örgütlerinin sayısı 150'leri bulmakta, buralarda toplan 11574 misyoner faaliyet göstermekte, 15 milyon dolara yakın harcama yapılmaktadır
Protestan misyoner örgütlerinin dünyayı aralarında paylaşmalarında Osmanlı Devleti esas itibariyle ABD'nin payına düşmüştür ABCFM Osmanlı Devletindeki faaliyetlerine 1870 yılına kadar tek başına, o yıldan sonra ise Board of Foreign Missions of the Presbyterian Church'le (BFMPC) birlikte çalışmıştır Bu arada başka bazı yan ve yardımcı kuruluşlar devreye girmiştir
ABCFM misyonerleri, misyonerlik faaliyetlerine başlamadan önce hareket alanında halkın demografik, sosyal, kültürel ve etnik dağılımını halkın moral durumunu belirliyorlar Hangi konularda ne gibi eksikleri bulunduğunu ölçüyorlardır Tüm bunlara sondaj çalışmaları deniliyordu Bu sondaj çalışmaları şu başlıklar altında yürütülüyordu
  • Dinsel açıdan halkın durumu nedir?
  • Ruhbanın durumu nedir?
  • Ülkede eğitim ve öğretime ilişkin durum nedir?
  • Halkın moral durumu nasıldır?
Yukarıdaki sorularla Anadolunun bütün yapısı ortaya çıkarılmış buna göre hareket edilmiştir Tüm bunlara bir de devletin Anadolu üzerinde pasif olması, halkla gerektiği gibi ilgilenmemesi ve Islahat Fermanının verdiği ayrıcalıklar eklenince Anadolu çok rahat bir ortam oluyordu Misyonerler Anadoluya doğru yola çıkarken amaçları dinsizleri Hristiyan yapmaktı ama Anadoluda dinsiz olmayınca Müslümanlara ve diğer etnik gruplara yöneldiler Ancak bu çabaları sonuç vermedi, ne Rumların ne de Müslümanların üzerinde başarılı oldular, sadece Ermeniler üzerinde etkili olayı başardırlar Misyonerlik faaliyetlerini yeni başladığı zamanlarda eşleriyle birlikte Beyruta yerleşen William Goodell ve Isaac Bird, çok hızlı bir şekilde çalışmaya başlamışlar ve bölge dillerini çok iyi çözmüşlerdi Onları başarılı kılansa bir okul açmaları ve iki Ermeni din adamını Protestanlaştırmaları oldu Diyanisos Karabet ve Kirkor Vartabet, Amerikalı misyonerlere Ermenice dersleri verirken Protestanlığın cazibesinden kurtulamamışlardı 19 yüzyılda da Osmanlı Devletinde bulunan misyonerlerin pek çoğu iyi yetişmiş, bilgili insanlardır William Goodel (1792–1867), William G Schauffler (1789–1883) ve Elias Riggs (1810-1901) Osmanlı Devleti'nde faaliyet göstermiş en önemli Amerikalı misyonerler arasındadır

Alıntı Yaparak Cevapla

Osmanlı Devleti'nde Misyonerlik

Eski 11-04-2012   #2
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Osmanlı Devleti'nde Misyonerlik



Osmanlı Devleti'nde ilk örgütlenme

Amerikalı misyonerler Osmanlı topraklarında faaliyetlere başlamak için Osmanlı–İngiliz ilişkilerini düzelmelerini bekliyorlardı Çünkü ortada henüz resmi bir Osmanlı-ABD ilişkisi yoktu 2 Mart 1831'de Amerikan diplomatik temsilciliğini açtıktan sonra Willam Goodel, 26 Nisan 1831de İstanbul'a hareket emri aldı ve 9 Haziran 1831'de İstanbula vardı Ondan yaklaşık bir yıl sonra William Schauffler 31 Temmuz 1832de İstanbula geldi ve birlikte ilk misyonerlik faaliyetlerine başladılar Bu hareketin adı İstanbul Misyonu olarak geçecekti İlk çalışmaları dil, kitap hazırlıkları, öğretim çalışmaları ve halkla ilişkiler üzerine olmuşturVe Amerika İstanbul,daki diplomatik temsilciliğinden sonra ilk konsolosluğunu Mersin, ve Tarsus,ta açmıştır
İstanbul Misyonunun adı zamanla Ermeni Misyonu olarak değişecektir Bundaki en önemli neden ise sadece Ermenilerin bu çalışmalara olumlu cevap vermeleri olmuştur Bu nedenle misyonu alanını sürekli olarak doğuya doğru genişletiştir Çünkü doğu illerinde yaşayan Ermeni halkın üstünlüğü gözden kaçmamıştır Bu amaçlarına ulaşmada ise en çok Amerikan misyoner okulları ön plana çıkmıştır
Misyonlar istasyonlara, istasyonlar ise uç istasyonlara ayrılıyorlardı Bir misyonun en üst düzey yöneticisi sekreteridir Aynı şekilde istasyonlarında sekreteleri vardır Uç istasyonlar ise kasaba ve köylerde, yerli Hristiyan ahaliden bir yardımcının yönetimindeki birimlere verilen addı Uç istasyonlar alınan kararları uygulamak durumundaydı Her istasyonun denetimindeki uç istasyon sayısı farklı olabilmekteydi Örneğin: Mersinde olduğu gibi, belirli dönemlerde, 70 kadar uç istasyona sahip sahip istasyonlarda bulunabiliyordu
1834 yılına kadar sadece Mersin, İzmir ve İstanbul istasyon olarak varlıklarını sürdürürken, bunlara bu tarihten itibaren Bursa ve Tarsus ta eklendi Bu şekilde 1835 yılında Osmanlı Devleti sınırları içerisinde iki misyon, beş istasyon, iki uç istasyon , on bir misyoner, bir matbaa ustası, altı misyoner yardımcısı ve altı yerli misyoner yardımcıdan oluşan, küçük ama imanlı bir misyoner örgütlenmesi vardı 1836 yılında bu şekilde başlayan örgütlenme çığ gibi büyümüş ve 1900lü yıllarda 16 istasyon, 247 uç istasyon, 37 misyoner, 97 kadın yardımcı, 112 kilise, 12109 kilise üyesi ve 44959 kayıtlı Protestan ile sayısı çok büyük bir örgütlenme örneği göstermişti Bu büyük örgütlenme zamanla daha kolay yönetim esası açısından Batı Türkiye, Merkezi Türkiye Misyonu ve Doğu Türkiye Misyonu olarak üç bölüme ayrılacaktır Bunlara ek olarak Bulgar halkı için ABCFM ile birlikte hareket eden BFMPC Avrupa Türkiye'si Misyonu çalışmıştır
Batı Türkiye Misyonu

Batı Türkiye Misyonu çeşitli istasyonlara ayrılmıştı 1831'de İstanbul, 1834'de Mersin, 1835'de İzmir, 1848'de Bursa, 1852'de Sivas-Merzifon, 1854'de Kayseri misyoner istasyonları kurulmuştu Ayrıca bir ara İzmit'te ayrı bir istasyon örgütlenmesi göze çarpsa da daha sonra bu düşünceden vazgeçilmiştir Batı Türkiye Misyonu'nun en önemli iki istasyonu İstanbul ve Mersin'dir İstanbul'un önemi bütün misyonerlik ihtiyaclarının burdan karşılanması ve gerekli düzenlemelerin burdan yönetilmesi olmuştur Mersin'in önemi ise tüm eğitim kurumları ile her türlü çalışmayı yapmalarından kaynaklanmıştır
Merkezî Türkiye Misyonu

Merkezî (Orta) Türkiye Misyonu, Torosların güneyinden Fırat nehri vadisine kadar olan bölgeyi kapsıyordu, özellikle Maraş ve Antep illerine ağırlık veriliyordu Belirtilen bu yerlerin dışında Halep, Antakya, Tarsus ve Urfayı da kapsayan bu misyonda, ilkokuldan yüksek okula kadar bütün eğitim kurumlarının olması, İstanbul'dan sonraki ikinci matbaanın bazı nedenlerden dolayı burda kurulması ve en büyük protestan cemaatin bu bölge sınırları içerisinde Merkezî Türkiye Misyonunu önemli bir hale getiriyordu
Ayrıca, ihtiyaç içinde olanlar için bir tür kendine yardım ilkesine göre çalışan atölyeler açılmıştı Merkezî Türkiye Misyonununda Antep ve Maraşta bulunan yetimhanelerde, 1900 yılında sırasıyla 132 ve 420 yetim çocuk barınıyordu
Doğu Türkiye Misyonu [

Doğu Türkiye Misyonu ise Harput, Erzurum, Van, Mardin ve Bitlisten başlıca Rus ve İran sınırına kadar olan bütün Doğu Anadolu topraklarını içine alıyordu 1900 yılında bu beş istasyona bağlı 97 uç istasyon bulunuyordu Tüm bu kurumlarda 36'sı Amerikalı, 266'sı yerli 302 görevlinin gözetimi altında faaaliyetler sürüyordu Yine misyonerlerin yönetimdeki yetimhanelerde 2000 çocuk kalıyordu, ki bunların yaklaşık 1100'ü Harput'tadır
Misyonerlerin eğitim alanındaki çalışmaları [

Şüphesiz misyonerliğin başlangıçtaki amacı hedef alınan bölgelerdeki kitlelere iyi bir dini eğitim vermekti Bu amaçla ilk gelen papazlar hemen İncili anlatmaya başladılar İlerleyen süreçte İncil'i Türkçe'ye ve Osmanlı Devleti'nde hedef aldıkları toplumların dillerine çevirmeye başladılar Öncelikli hedef olan Ermeni nufus bölgeleri ilk ve en önemli hedefti Tüm bu faaliyetler ABCFM tarafında yollanan misyonerlerce planlanıyor ve yürütülüyordu ABCFM nin bu derece etkili olmasının şüphesiz ki en büyük payı maddi desteklemelerinden kaynaklanmıyordu Zaten ABCFMnin stratejisi buna uygundu Başlangıçta yardım ediyor, giderlerini karşılıyor, yönetimini üstleniyordu Ama zamanla başka örgütlerin, kişilerin, fonların devreye girmesi, eğitimin bir kısmın paralı bir hal alması, bazı yan gelirlerin elde edilmesi ABCFM'yi rahatlatıyordu Okulların açılmasından yaklaşık 50 yıl sonra yerel yöneticilere devredilmesi planlanmıştı
Her ne kadar gelen ilk misyonerler kutsal kitabı tanıtmak için okullar açdılarsa da bu zamanla yerini laik okullara veya kolejlere bırakmak zorunda kalmıştır Bu konuda ABCFM genel sekreteri ile Robert Kolej kurucusu Hamlin defalarca ters düşmüş ve sonunda Hamlinin isteği kabul edilmişti Bundan sonra misyoner okulları sadece ilahiyat okulları olarak değil aynı zamanda çağın gerektirdiği bütün alanlarda 8–10 yıl arasında değişen eğitim programları uygulayacaklardı Öyleki paralı olduğu halde dahi halk bu okulların açılması için baskı uygulayacaktı
Zaman için ilkokullar, ortaokulla, yatılı kız ve erkek okulları, kolejler ve ilhahiyat okulları ülkenin her yanında faaliyet göteriyorlar Öyleki bu okulların hemen hemen ülkedeki okulların 1/3 üne tekabül ettiği söyleniyordu ABCFM'nin yanısıra özellikle kız okullarını WBM ve WBMI gibi kadın misyoner okulları da destekliyordu

Alıntı Yaparak Cevapla

Osmanlı Devleti'nde Misyonerlik

Eski 11-04-2012   #3
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Osmanlı Devleti'nde Misyonerlik



Osmanlı Devletinde göze çarpan belli başlı okullar

İstanbul Robert Koleji

Robert Kolej İstanbul Bebek'te küçük bir evde eğitim ve öğretime başlamıştır Bu işi başlatan ise ABD'de kuyumculuk yapan ve daha sonra misyoner olmayı seçen Cyrus Hamlin adında bir misyonerdi Bu okula ilerde Robert Kolej denmesinin nedeni ise Rothschild ailesinden New York'lu iş adamlarında Christopher Rinlender Robert'in bu okula çok büyük miktarda yardım yapmasından kaynaklanmıştır Robert 1878'de ölene dek kolejin bütün harcamalarını üzerine almış ve servetini beşte birinin koleje verilmesini vasiyet etmiştir Öldüğünde koleje kalan dört yüz bin dolarla okula yeni ve mükemmel binalar yapılmış, bu iyiliklerinden dolayı sonra da okula Robert Kolej adı verilmiştir Robert Kolej öğrencileri ilerki tarihlerde Bulgaristan'ın siyasal yaşamında aktif rol oynamışlar, hatta ilk 5 Bulgar başbakanı bu okuldan mezun olmuştu
Tarsus Robert Koleji: Mersin – 1876

Merkezi Türkiye Misyonu'na bağlı olarak açılan Tarsus Robert Koleji 1878 Ekim'inde küçük bir binada eğitime başladı ve 15 Ocak 1878'de Osmanlı Devleti okulu bir idadiye olarak tescil etti Okulda öğretilen dersler dünya edebiyatı, retorik, ekonomi politik, dünya tarihi, uygarlık tarihi, kimya, analitik kimya, minereloji, fiziki coğrafya, ahlak felsefesi, muhasbe, anatomi, fizyoloji, geometri, cebir, Osmanlı tarihi, Amerikan tarihi, Türkçe, yüksek cebir, doğa tarihi, vokal müzik, Ermeni dili ve edebiyatı, Ermenice ve İngilizce güzel yazı yazma sanatıydı Okulda başlangıçta üç bölümden oluşuyordu; Hazırlık Bölümü, Bilimler Bölümü ve Tıp Bölümü

Fırat Koleji: Harput – 1878

13 Mayıs 1875 tarihinde kurulan bu okulun özgün adı Ermenistan Kolejidi, ancak Osmanlı Devletinin baskıları sonucunda 16 Şubat 1888den itibaren adı Fırat Koleji olarak değiştirildi Kolejin öğrenim dili Ermenice'ydi ama bu okulda çok iyi derecede İngilizce ve Türkçe dilleri de öğretilmekte idi Okul 1915 yılındaki olaylar nedeniyler okul müdürünün sınır dışı edilmesi ile beraber kapatılmıştır
Anadolu Koleji: Merzifon – 1886

Anadolu Kolejini İstanbul'dan Merzifon'a taşınmasının en büyük nedeni gözlerden uzak ve hedef kitleye daha yakın olma amacıydı Anadolu Koleji'nin en büyük özelliği hem azınlıklara hem de Müslüman-Türk öğrencilere açık olmasıydı Kuruluşundan iki yıl sonra hazırlık sınıfları dahil okuyan öğrenci sayısı 130'du Kolejin 10000 cildi aşkın bir kütüphanesi ve 7000'den fazla türü içeren bir botanik müzesi vardı Okulun Müslüman öğretim elemanlarından Zeki Ketani'nin öldürülmesi sonucu okul karışmış, yönetim suçlanmıştır Olaylar dinmeyince okul kapatılmış ve Selanik'te aynı isimle eğitim vermeye devam etmiştir
Bu okullara ek olarak 1878'de Mersinde stAntuan Katolik Koleji 1882'de Maraş'ta Merkesi Kız Koleji, 1888de Tarsus'da Aziz Pavlus Enstitüsü, 1890da İstanbul'da İstanbul Kız Koleji ve 1903de İzmir'de Uluslararası Kolej kurulmuştur
Okulların ve misyonerlerin maddî kaynakları

Anadoludaki misyoner faaliyetleri ve misyoner okulları açıldıktan belli bir süre sonraya kadar doğrudan ABD merkezli ABCFM misyoner örgütü tarafından desteklenmiştir Bilhassa okulların açılması sırasında ABDnin çeşitli eyaletlerinde yürütülen kampanyalarda çok yüksek miktarlarda bağışlar toplanmış ve bunlar Anadolu'daki çalışmalar için harcanmıştır Bazen okulların kurulmarında özel kişi ve fonların da büyük desteği oluyordu Buna en güzel örnek Robert Koleje adı verilen Christopher Rinlender Roberttir Öldüğünde okula bıraktığı 400000 dolar maddî kaynak okula yeni binalar yapılmasını sağlamıştır Zamanla okullardaki sistemlerin ve matbaa sistemin oturması sonucu yerli halk da bu kaynakları belli oranda desteklemişlerdir Bu destek okulların başarıları ile orantılı şekilde artmıştır Bunlara ilave olarak bazı yan misyoner kuruluşların da bu maddi kaynaklarda payları bulunmaktadır WBM ve WBMI gibi kadın misyoner örgütleri de zamanla bazı okulları bilhassa kız kolejlerini desteklemişlerdir Yerli Protestan cemaatlar da okullara maddî desteklerde bulunmuş, okullara kayıt olan öğrencilerden belli oranda harçlar alınmış, çeşitli aktiviteler okullara gelir getirmiştir ABCFM Osmanlı Devletinde 1819-1914 arasında yaptığı toplam harcama 13345785 dolar tutarındadır

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.