Prof. Dr. Sinsi
|
1923-1970 Suikast Girişimleri
1923-1970 dönemi suikastleri
Suikast, bilinen en eski terörist taktiğidir ve günümüzde de sıkça başvurulmaktadır Toplumda kargaşa çıkarmak ve devletin yabancı devletler karşısında güvenliğini tehlikeye düşürmek amacıyla devlet büyüklerine, siyasi ve askeri liderlere veya toplumca sevilen kişilere yöneltilen silahlı saldırılardır![frmsinsi.com](images/smilies/frmsinsi.gif)
Suikastlar için, genel olarak, binaların giriş çıkışları, otoya biniş ve iniş ani, gidiş geliş güzergâhları, araçların durduğu noktalar, tören ve merasim alanları uygun noktalardır![frmsinsi.com](images/smilies/frmsinsi.gif)
Suikastlarda, her türlü ateşli ve ateşsiz silahlar patlayıcı maddeler, model uçaklar kullanıldığı gibi, zehirli hayvanlar (akrep-yılan) ve kimyasal maddeler (zehir-asit) de suikast aleti/silahı olarak kullanılır![frmsinsi.com](images/smilies/frmsinsi.gif)
Suikastlarda hedefler genellikle tahmin edilebilir ve olaydan sonra teröristlerce olay üstlenilir Suikastlar genel olarak hükümet yetkilileri ve görevlilerine, şirket yöneticilerine, polis/asker ve koruma görevlilerine yönelmektedir Suikastlarda teröristler basit, dinamik, çabuk ve halk üzerinde etki bırakacak şekilde taktik kullanırlar![frmsinsi.com](images/smilies/frmsinsi.gif)
SUİKAST SUÇLARININ ANALİZİ
Suikast bir ölüm olayıdır Bu suçun analizi bir ölüm olayının analizi gibi olur Suikast daha çok cinayet suçuna benzer Analiz yapılırken cinayette izlenen yok ve yöntemler dikkate alınır Çünkü cinayetle suikastın farkı amaç unsurudur![frmsinsi.com](images/smilies/frmsinsi.gif)
Cinayet bir kimsenin bir kişi tarafından öldürülmesidir Cinayetin sebebine ve işlemiş biçimine göre aydınlatılması önemlidir Cinayet ve suikast intikam, kan gütme, anlaşmazlık, kıskançlık, menfaat elde etme, inanç vb gibi amaçlarla işlenir![frmsinsi.com](images/smilies/frmsinsi.gif)
Cinayetin çok değişik şekillerde işleniş biçimi vardır Olayın aydınlatılmasında sebep önemlidir Olay yerinde, maktul ve sanık üzerinde olayın iz, eser, emareleri iyi araştırılmalı ve analiz edilmelidir![frmsinsi.com](images/smilies/frmsinsi.gif)
Cinayet ve suikast: ateşli, ateşsiz, patlayıcı, ezici, kesici, delici gibi silahlar, yakıcı maddeler, zehirleyici maddeler, boğucu maddelerle islenir Olayın sanığı kullandığı silah, usul, olay yerine gidip ve geliş tarzı araştırılır Eğer olayın sanığı elde ise ilk bilgiler kolluk tarafından alınmalı, gerekli bilgiler not edilmelidir Maktulun bulunduğu yatıp pozisyonu bozulmaz Mağdur ve sanık görünüm olarak iyi incelenmelidir Olayın işlenişi olay yerinin tespiti için fotoğraf, kamera, plan ve kroki ile gösterilmelidir Olayda kullanıldığı düşünülen her şey korunup, muhafaza altına alınmalıdır Olayın gerçek hedefi ve gerçek faili araştırılmalıdır Çünkü suikast suçları genelde maşa olarak kullanılan şahıslar tarafından işlenmektedir Kolluk tüm delilleri toplayarak ceketin kimliğinin tespitine gidilmelidir Toplanan nesnelerin fotoğrafı çekilip balistik, iz, biyolojik, kimyasal, belge, ses ve görüntü incelemeleri yapılır Ayrıntılar sonuca götürebilir Bu yüzden hiç bir ayrıntı atlanmamalıdır Tüm bu ayrıntılar ayrıca tutanaklarda belirtilmelidir![frmsinsi.com](images/smilies/frmsinsi.gif)
HACI SAMİ ÇETESİNİN SUİKAST GİRİŞİMİ
Hacı Sami İttihat ve Terakki'nin kurduğu, bir çeşit Kontrgerilla Örgütü niteliğindeki Teşkilat-ı Mahsusa'nın başında bulunmuş olan Kuşçubaşı zade Eşref Sencer'in kardeşidir![frmsinsi.com](images/smilies/frmsinsi.gif)
Birinci Dünya Savaşı'nın sonlarında yarı Teşkilat-ı Mahsusa, yarı kendi adına Orta Asya serüvenlerine yönelen Hacı Sami, daha sonra Enver Paşayı da aynı serüven içine atarak ölümüne yol açmıştır Enver Paşaya neler söylediğini Kandemir'e şöyle aktarmıştı:
"Evet![frmsinsi.com](images/smilies/frmsinsi.gif) ![frmsinsi.com](images/smilies/frmsinsi.gif) Milyonlarca Türk'ü, o cennet gibi Türkistan'ı kurmak yolunda elimden geleni yaptım Hatta yalnız Türkistan değil, Çin'deki Türkleri'de hürriyetlerine kavuşturmak için, yapmadığım kalmadı Ta Kaşgar'lara kadar gittim Milleti ayaklandırdım Koskoca Kırgızistan'ı peşime taktım… Ne ile? Hiçbir sıfatın, kimliğim, rütbem, mevkim olmadığı halde Yedisu isyanını nasıl yaptım? Tek kuvvetim, hürriyet ve istiklal aşkıyla yanan ırktaşlarımıza, peşimden gelin, kalkın! Diye seslenmesini bilişimdir Fakat sonunda gücüm yetmedi Enver paşayı bu işe yöneltişimin sebebi budur ”benim gibi adı sanı bilinmeyen basit bir insan, koca Kırgızistancı bir işaretiyle ayaklandırırsa, senin gibi Osmanlı imparatorluğunun başkumandanlığını yapmış, ünü bütün İslam dünyasına yayılmış Damam-ı Hazret-i Hilafetpenahi (Halife'nin damadı) olan bir Enver Paşa, bütün Türkistan'da alimallah kıyamet koparır![frmsinsi.com](images/smilies/frmsinsi.gif) ![frmsinsi.com](images/smilies/frmsinsi.gif) Ne duruyorsun paşa? Bu fırsat bir daha ele geçer mi? Dediğim zaman Enver Paşa'nın gözlerinden yaşlar boşanmış ve o anda kararını vermişti "
Hacı Sami daha sonra Çerkez Ethemin çevresinde yer almış ve Ethem'in anılarına göre Atinaya giderken ona yardımlarda bulunmuştur![frmsinsi.com](images/smilies/frmsinsi.gif)
Kurtuluş Savaşı'nın kazanılmasından sonra kardeşi kuşçubaşı Eşrefle birlikte 'yüzellilikler' listesine alınmış ve Yunanistanda yaşamaya başlamıştı Çerkez Ethem ve kardeşleriyle ilişkideydi![frmsinsi.com](images/smilies/frmsinsi.gif)
Hacı Sami 17 Ağustos 1927'de üç adamıyla (Abaza Hakkı, Düzceli Mecit ve Sökeli Mecit) birlikte Sisam adasından üç adalı rumun yönettiği bir kayığa binip Kuşadasındaki Kalamaki (güzel çamlı) iskelesine çıktı Yanlarında silah, bomba ve dinamitle bir harita vardı![frmsinsi.com](images/smilies/frmsinsi.gif)
Ertesi gün Hacı Sami'nin kardeşi Ahmet'le buluştular Gündüzleri gizlenip uyuyarak, geceleri yol alarak ege bölgesi içlerine doğru ilerlediler; kimseye görünmeden menderes nehrini geçip Çine ve Bozdoğan yöresindeki Madran dağlarına ulaştılar![frmsinsi.com](images/smilies/frmsinsi.gif)
Karşılaştıkları "Tahtacı" Yörüklerin ağası durumlarından kuşkulanıp kim olduklarını soruşturmaya girişince, Hacı Sami tehditle yiyecek istedi Buna karşılık ağada bu dolaydaki eşkıyalık olayları dolayısıyla jandarma tarafından silahlandırılmış adamlarına silaha davranmalarını söyledi Hacı Sami Yörükler üzerine bir bomba attıktan sonra, karşısındakilerin şaşkınlığından ve bombanın çıkardığı dumanlardan yararlanarak kaçtılar Yörükler çeteciler üzerine ateş açarken jandarmaya (Bozdoğan'a) bir atlı göndererek durumu bildirdiler![frmsinsi.com](images/smilies/frmsinsi.gif)
Yörüklerle çarpışmayı sürdüren çete, kısa bir süre sonra jandarmalar tarafından sarıldı Çok geçmeden hacı Sami ile kardeşi Ahmet öldü, Abaza Ahmet yaralandı Ötekiler kaçmaya başladılarsa da jandarma hepsini yakaladı![frmsinsi.com](images/smilies/frmsinsi.gif)
Bunlar ve ilk sorgularında adlarını verdikleri kişiler tutuklanarak İstanbul'a gönderildiler![frmsinsi.com](images/smilies/frmsinsi.gif)
Duruşmaları 5 Kasım 1927 günü İstanbul Ağır Ceza Mahkemesi'nde başladı![frmsinsi.com](images/smilies/frmsinsi.gif)
Okunan soruşturma tutanağında, çeteyi oluşturanların Kuşadası'na çıktıkları günden ele geçirdikleri güne kadar izledikleri yollar, saklandıkları yerler ayrıntılarıyla anlatılmaktaydı Tutanağa göre çete Nallıhandaki boğazda Hacı Saminin kardeşlerinden tutuklular arasında bulunan ve çeteye muhbirlik yapan mekki ile buluşacaktı Burada cumhurbaşkanı Mustafa Kemal ile bakanların geçeceği tireni bekleyeceklerdi Bombalar patlatılarak trendekiler öldürülecek, hemen ardından da Yunanistan'daki arkadaşları Anadolu'ya geçerek "ihtilal'i başlatacaklardı![frmsinsi.com](images/smilies/frmsinsi.gif)
Sanıklardan Abaza Hakkı'nın mahkeme başkanının sorularına verdiği cevaplardan yararlanarak suikast planının ayrıntılarını şöyle belirleyebiliriz![frmsinsi.com](images/smilies/frmsinsi.gif)
"(Mecit'ler) benden sonra memleketten kaçmışlar![frmsinsi.com](images/smilies/frmsinsi.gif) ![frmsinsi.com](images/smilies/frmsinsi.gif) Ben onları Tekirdağ'a (Tekirdağ il değil) geldikleri zaman gördüm Bir süre Tekirdağ'da kaldık Oradan Girit'e gittim Girite gitmeden önce Atinaya uğramıştım Atinada Çerkez Ethem bana yardım etti (Giritte) Hacı Sami Anadoluya geçmek istiyordu Planlarını kurmuştu Onları anlattı sonra bana, sende beraber gel, Anadolu'ya geçelim, dedi Anadoluda ahali ile teşkilat yapacaktı Bu örgüte kardeşi Eşref de yardım edecekti Hacı Sami, bir süre sonra mektup yazarak Mecit'i çağırdı Bunlarla örgütü güçlendirecekti![frmsinsi.com](images/smilies/frmsinsi.gif)
"Girit'ten Atina'ya döndük Hacı Sami, Atina'da da Anadolu'ya geçmek için hazırlanıyordu Bize bir kişi daha katılacak![frmsinsi.com](images/smilies/frmsinsi.gif) ![frmsinsi.com](images/smilies/frmsinsi.gif) diyordu Sonunda talimat verdi, parada verdi Sökeli Mecitler beni Sisama gönderdi on dört gün sonra Hacı Sami geldi Hacı Samide silah vardı bize o verdi Bana bir mavzer, ötekilere de Yunan martinleri, adam başına da 200–300 kurşun verdi birerde tabanca verdi Bende bomba yoktu Hacı Samide beş tane bomba vardı Yanımızda çantalar vardı Çantaların içinde yiyecek öteberi ile pamuk, sargı, tentürdiyot gibi ilaçlar vardı Hacı Sami'de harita vardı O bakar, yol gösterirdi![frmsinsi.com](images/smilies/frmsinsi.gif)
Sabaha iki saat kala kimseye görünmeden Kalamaki iskele yakınından Anadolu'ya çıktıktan sonra, hiç durmadık, süratle yürüdük Güneş doğuncaya kadar vardığımız yerde kaldık Akşama kadar orada gizlendik, bekledik Gündüzleri çok sıcak olduğundan, hem de görünmek istemediğimizden olduğumuz yerde yatıyor, geceleri yürüyorduk Anadoluya çıkışımızın ertesi günü Çamlıdağ'da mola verirken, saat dokuzda Hacı Saminin kardeşi Ahmet bey geldi sonra yola devam ettik Menderes nehrini geçtik Bir Ovaya çıktık Benim ayağımın şiştiği için bir kurşun menzili geride kalıyordum Böylece, sessiz sedasız giderken, birden bire bir yaylım ateş oldu Neye uğradığımı bilemedim Mecitlerle Hacı Sami derhal karşılık verdiler Ben silah atmadım Ne oluyor diye bakıyordum ki, arkamdan bir kurşun geldi, ayağım parça parça oldu Meğer ateş edenler Tahtacılarmış Hacı Sami ile Mecitler beni bıraktılar, kaçtılar![frmsinsi.com](images/smilies/frmsinsi.gif) ![frmsinsi.com](images/smilies/frmsinsi.gif) ![frmsinsi.com](images/smilies/frmsinsi.gif)
"(Vehip Paşa) Romanya'daydı Ama (Hacı Sami ile) mektuplaşıyorlar mıydı bilmem yalnız, bu işte oda var, diyorlardı O, Tirebolu – Kemah yoluyla Dersime gelecek, orada Kürtleri ayaklandıracaktı![frmsinsi.com](images/smilies/frmsinsi.gif)
İki sene evvel Girit'te Hacı Sami ile çadırda oturuyorduk O sırada İzmirde birçok adamları asmışlardı (İzmir suikastı ) Hacı bey dedi ki: “bu adamları ne asıp duruyorlar? Bizim örgütümüz büyüktür Biz üç milyon seksen bin kişilik ittihatçılarız Biz ihtilal çıkarırsak, hep bunları toplarız '
(O zaman) Para yoktu, iş uymadı Hem de Anadoludaki örgütlenmenin tamam olduğuna dair henüz bir haber gelmemişti Hacı bey bekliyordu Neden sonra, örgütlenmenin bittiğine dair bir mektup aldık![frmsinsi.com](images/smilies/frmsinsi.gif)
(Anadolu'ya Çıktıktan) Üç beş gün sonra Hacı Beyin kardeşi Eşref Bey'de gelecek, beş kişiyle bize katılacaktı Hacı beyin dediğine göre parolamız vardı Sisama karşı iki defa ateş yakacaktık Malum ya karşılıklı sahiller yakın… Onlarda bize ateşle aynı biçimde karşılık verdikten sonra gelecekti Eşref herhalde gazetelerde Hacı Beyin vurulduğunu okumuştur Bunu öğrendikten sonra artık gelir mi?
Kütahya, Afyon, Ayaş ('a gidecektik)![frmsinsi.com](images/smilies/frmsinsi.gif) ![frmsinsi.com](images/smilies/frmsinsi.gif) Oradan da İzmit'e haber gönderilecekti Nallıhan- Ayaş arasındaki demiryoluna da dinamit koyacaktık Bu yetmeyeceğinden, Eşref beyde daha dinamit getirecekti Demir yoluna dinamit koyduktan sonra, ayın onbeşinde geçecek tirenin havaya uçuracaktık Bu tirende gazi paşa ve vekiller (bakanlar) ve mebuslarda bulunacaktı (sonra) padişah namına beyanname yazıp millete dağıtacaklardı Beyanname dağıtılınca, her yerde ihtilal olacaktı Trabzon'da da olacaktı Sonra padişah ile ittihatçılar gelecekti![frmsinsi.com](images/smilies/frmsinsi.gif)
Hacı Sami, böyle düzenli bir örgütlenme yapmadan bu kadar tehlikeli bir işe atılamazdı İhtilal çıktıktan sonra kabineyi düşüneceklerine, padişahla birlikte ihtiyatçıları getireceklerini söylüyordu, bu işleri hazırlamak için Anadolu ile haberleşmesini sağlayan Mustafa idi![frmsinsi.com](images/smilies/frmsinsi.gif)
Mahkeme, Hacı Sami'nin kardeşi Mekki'nin kanıt yetersizliğinden beraatına, öteki kardeşleri Eşref ve Mustafanın yaşam boyu hapislerine (Eşref dışarıdaydı), sökeli Mecit, Düzceli Mecit ve Düzceli (Abaza) Hakkı'nın idamlarına karar verdi![frmsinsi.com](images/smilies/frmsinsi.gif)
Eskişehir'deki Temyiz Mahkemesi'nin kararı onaylamasından sonra, üç sanık 17 Ocak 1928 günü sabaha doğru Eminönü meydanında idam edildiler![frmsinsi.com](images/smilies/frmsinsi.gif)
Okuma yazması olmayan bu üç kişi, ittihatçı serüvenlerinin en son kurbanlarıydı![frmsinsi.com](images/smilies/frmsinsi.gif) ![frmsinsi.com](images/smilies/frmsinsi.gif) Yapılan soruşturma ve delil toplama aşamasında kişilerin verdiği ifadelerden ve olay yerinde jandarmanın bulmuş olduğu silahlar ve patlamamış bombalar bulunmaktadır O dönemin hassas bir dönem olması dolayısıyla pek fazla sorgulama yapılmamıştır Yeni kurulmuş cumhuriyete karşı çıkan hemen hemen herkes aynı cezalarla karşılaşmışlardır Delillerle arasında ilişki ifadelerden çıkartılmıştır![frmsinsi.com](images/smilies/frmsinsi.gif)
HASAN BASRİ ALPE SUİKAST
Gençler arasında yayıldığı 1940 sonrasında sol akımlarda da hareketlilik görülmekteydi Ancak en küçük bir kımıldanış devlet terörüyle bastırılıyordu Irkçılık-Turancılığa bir süre göz yuman rejim, Almanların savaşı kazanamayacaklarının anlaşılmasından sonra, 14–17 Mayıs 1944 de Irkçı-Turancılar da tutukladı Aynı yıl Türkiye Komünist Partisi tutuklamalarına girişilmişti![frmsinsi.com](images/smilies/frmsinsi.gif)
Yine bu dönemde, Irkçı-Turancılığa tepki gösteren gençler ileri Gençlik Birliği (İGB) adlı bir dernek kurmuşlardı Örgütün lideri, o günlerin İktisat Fakültesi asistanlarından Mihri Belli ye göre, İGB, ortadan sola tüm üniversitelilerin katılabileceği, geniş gençlik çevrelerini kucaklayabilen ilerici bir meslek örgütü olacaktı ve başka kuruluşlarla ilişkisi yoktu Polisin ve resmi çevrelerin -sonradan antikomünist yayınlarca da aktarıla gelmiş- görüşüne göre ise, dernek Türkiye Komünist Partisinin izlediği “Türkiyenin Müttefikler yanında savaşa girmesi Irkçılığın Alman yanlılığını ortaya koyma” politikasının bir uzantısı olarak kurulmuştu![frmsinsi.com](images/smilies/frmsinsi.gif)
1944de Türkiye Komünist Partisi (TKP) tutuklamalarının ardından, İGB nin yönetici ve üyelerinden elli kadarı tutuklandı Ancak TKP ve İGB davaları birleştirilmedi Bu da, polisin veremsi çevrelerin iddialarının kanıtlanamadığını ortaya koyuyordu Buna karşılık, aynı günlerde Feshanede bildiri dağıtılması davası (bildiriyi gizli komünist hücrelerinin dağıttığına inanılıyordu), İGB davasıyla birleştirildi![frmsinsi.com](images/smilies/frmsinsi.gif)
İGB davası, Süleymaniye Camisinin iki minaresi arasına “Saraçoğlu (Başkan) Faşisttir” yazılı, “Vurgunculuk ve Faşizme Karşı Savaş Cephesi” imzalı bir bez flama asılmak istenmesinden sonra açılmıştı 18/19 Mayıs 1944 gecesi yer alan olay, caminin müezziniyle müstahdeminin kuşkulandıkları iki ya da üç kişinin ardına düşmeleri, onların flamayı bırakıp kaçmalarıyla başlamıştı Sonradan Tahsin Berkem, flamayı kendisinin asmak istediğini, Mihri Bellinin yardımda bulunduğunu “ itiraf etti”(?) ardından Safa Yurdanur ili Hasan Basri Alpin da yardım ettikleri öne sürüldü,”
Tutuklanan ırkçı ve solcular İstanbul Sirkecideki Sansaryan Hanında Emniyet Müdürlüğünün (şimdi İstanbul Adliyesi) “tabutluk” denilen hücrelerinde aylarca işkence gördüler![frmsinsi.com](images/smilies/frmsinsi.gif)
“Birinci Şube emrinde, tutukluların dışarıyla ilişki kurması yasaklanarak, içine kapatıldıkları 36 adet hücre bulunmaktadır Bunlardan 6 tanesinin küçük pencereleri vardır ve biraz hava alır Bunlar 2, 3, 4, 6, 12 ve 14 numaralı hücrelerdir Diğer hücrelerin (ikisi dışında) eni aşığı yukarı 1,20 metre, uzunluğu 1,90 metre, yüksekliği de 2 m kadardır Bu hücrelerde pencere yoktur Hatta bazılarının pis havalı bir koridora bakan birkaç santim enindeki hava delikleri dahi bulunmamaktadır Dolayısıyla bu yerlerde hava almak ve hayat imkânı yoktur demek mübalağa sayılmaz 19 ve 20 numaralı hücrelere tabutluk adı verilmektedir Tabutlukların eni 60 cm, derinliği 40 cm, yüksekliği de 1,80m dir Tabutluklarda işkence görenlere ekmek ve su verilmez Burada yatanlar uykudan mahrum, aç ve susuz kalırlar (…) Bodrumdaki hücrelerde tahammül edilmez rutubet ve koku vardır (…) Bu hücreler hamam böceklerinin ve akreplerin yuvasıdır Bu kattaki 32 ve 33 numaralı hücrelerin tavanında devamlı surette sızan lağım künkleri vardır ve her yer bir iki santim derinliğinde bir idrar gölü halindedir ”
Dilekçede soruşturmanın hangi koşullar altında yapıldığı da açıklanmaktaydı:
“Polis, insan haklarını ve kanunu ayaklar altına alarak, bizlere tahammül edilemeyecek hakaretlerde bulundu Birçoklarımızı tokatladı, tekmeledi falakaya yıktı, anamıza babamıza sövdü, yüzümüze tükürdü, hatta içimizden birinin edep yerine el attı İşkence çoğunlukla geceleri yapılmakta, bu amaçla polis memurlarından komisyon adı verilen dört beş kişilik gruplar oluşturulmaktadır Bu gruplarda özellikle beliren Emniyet Müdürlüğü mensupları şunlardır: Emniyet Müdürü Ahmet Demir, Birinci Şube Rüştü, Emrullah, Bulgar Ahmet ve yardımcısı Hüseyin Pravuştalı![frmsinsi.com](images/smilies/frmsinsi.gif)
Tahammülü imkânsız işkenceler altında ilkokul öğretmeni Hasan Basri Alp öldürülmüş, şimdi Bakırköy Hastanesinde yatan İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe Şubesi son sınıfının en seçkin öğrencilerinden Kemalettin Özendem deli olmuş, aynı fakülteden Safa Yurdanur, bu baskıya dayanamayarak iki defa intihara teşebbüste bulunmuş, Türkiyenin en seçkin ressamlarından Nuri İyem ciddi sinir bunalımları geçirmiştir Bu felaketten kurtulup da asabı ve sağlığı bozulmayanlarımız sayılıdır ”
Mahkeme, bu dilekçenin kendisini ilgilendirmediği yolunda karar verdi![frmsinsi.com](images/smilies/frmsinsi.gif)
Birkaç yıl sonra, Irkçılık-Turancılık davası sanıklarına işkence yaptıkları savıyla kimi yetkililer için soruşturma açıldıysa da, savcılık kovuşturmaya yer olmadığı sonucuna vardı![frmsinsi.com](images/smilies/frmsinsi.gif)
Emniyet Genel Müdür Yardımcısı Karman Çuhruk hakkında bu davanın sanıklarından Hikmet Tanyunun (sonra profesör) başvurusu üzerine açılan soruşturma Emniyet Genel Müdür Yardımcılarından İhsan Sabri Çağlayangil ve mülkiye müfettişi İbrahim Tevfik Kutlar tarafından yürütülmüş, 9 9 1947 gün ve 36–26 sayılı fezlekede “İstanbul Emniyet Müdürlüğünde tabutluk adı verilen bir mahallin mevcut olmadığı, burada 1500 mumluk ampul yakılmadığı ve Hikmet Tanyuyu tabutluğa koydurup başı üzerinde 1500 mumluk ampul yakmak suretiyle işkence yaptırılmadığının sabit olduğu” yazılmıştı![frmsinsi.com](images/smilies/frmsinsi.gif)
Gazeteci Emin Karakuş, anılarında GİB davası sanıklarının yukarda alıntılar yaptığımız dilekçelerinin bir örneğini ele geçirdiğini ve bunu Tanin başyazarı Hüseyin Cahit Yalçına verdiğini anlatıyor![frmsinsi.com](images/smilies/frmsinsi.gif)
“Cahit Bey, satırları okurken gözlerine inanamaz olmuştu Akşam yine kendini İstanbula uğurlarken bana, Senin bahis konusu ettiğin şeyleri Cumhurbaşkanına (İsmet İnönü) anlattım, o da ihtimal vermedi, dedi İstanbula gittikten sonra soruşturulmuş, gerçekten bu tabutlukların, ölüm hücrelerinin bulunduğunu, birtakım gençlere buralarda işkence edildiğini öğrenmiş ve uzun bir başmakale döşenmişti Hüseyin Cahit Yalçın bu makalesinde Altmış yıldan beri hürriyet mücadelesi yapmaktayım Artık iki ayağım da çukurda sayılır Karşıma tabutluklar, ölüm hücreleri çıkıyor Hayır, hayır, bunlara inanmak istemiyorum diyordu![frmsinsi.com](images/smilies/frmsinsi.gif)
Bu yazının yayımlanmasından iki gün sonra bir telefon çalmış, tanımadığı bir ses, Beyefendi, demiş, Önceki günkü yazınızdan sonra, tabutlukları, ölüm hücrelerini yıkıyorlar Cahit Bey, Memnun oldum, yanıtını vermiş Bir gün sonra bu kez de Emniyet Müdürü telefon açmış, Efendim, geçen gün bir yazınızda bize ait şikâyetleriniz olmuştu İsterseniz teşrif edin, size her yeri gezdirelim, böyle bir şey yok, demiş Cahit Bey, Emniyet Müdürüne, Gelip gezmeme gerek yok, siz yok dedikten sonra mesele kalmaz, demişti ”
1945te mahkûm edilen Irkçılık-Turancılık davası sanıkları, mahkeme kararını Askeri Yargıtayın bozması üzerine 1947de beraat ettirildiler![frmsinsi.com](images/smilies/frmsinsi.gif)
İleri Gençlik Birliği davasına gelince… Mihri Belli, tabutluklarda, “en ağır terör şartlarında dokuz ay sürdürülen hazırlık soruşturmasına rağmen yeter delil bulunmadığını” ifade ediyor ve ekliyor:
“Ama bizim beraat etmemiz demek, öğretmen Hasan Basri Alpin ölümüne, üniversiteli Kemalettin Özerdemin çıldırmasına, üniversiteli Safa Yurdanurun intihar girişimine sebep olanların suçlu duruma düşmesi demekti Kovuşturmayı yürütenlerin temize çıkması için bizim suçlu bulunmamız şarttı Oysa İGB yi mahkûm edecek delil yoktu (…) Bu delil yetersizliği şöyle giderildi: Bizim tutuklandığımız tarihten bir yılı aşkın bir süre sonra, hiçbir çevreyle ilişkileri olmayan beş genç baş başa veriyorlar; gizli eylemde bulunma kararı alıyorlar ve hazırladıkları orak-çekiç işaretli bir bildiriyi götürüp Feshane fabrikasına dağıtıyorlar; yakalanınca da Birinci Şubede savcı Alöçün yönettiği tahkikatta, bunlardan ikisine, bilinen ikna metotlarıyla İGB üyesi oldukları söyletiliyor Gençler polisin elinden kurtulup askeri cezaevine getirilir getirilmez doğruyu, yani İGB ile hiçbir ilişkileri olmadığını söylüyorlar; bu tertip karşısında biz de gereken tepkiyi gösteriyoruz, ama bir türlü meram anlatılamıyor İki dava birleştiriliyor ”
Dava, İstanbul 1 No lu Sıkıyönetim Mahkemesinde yargılanan 55 sanıktan 27sinin çeşitli cezalara çarptırılmasıyla sona erdi![frmsinsi.com](images/smilies/frmsinsi.gif)
Tabutluklarda tutulanlardan ilkokul öğretmeni Hasan Basri Alp, polise göre dördüncü kattan kendisini atarak ölmüş (20 Ocak 1945), arkadaşlarına göre ise işkence sırasında can vermiştir Polisin iddiası doğru ola bile bu yine de bir siyasal cinayetti, işkenceye dayanamadığı için canına kıymak zorunda kalmıştı![frmsinsi.com](images/smilies/frmsinsi.gif)
1912de Niksarda doğan Hasan Basri Alp, ortaöğrenimini parasız yatılı olarak Sivas Lisesinde tamamlamış, bir süre Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesinde okuduktan sonra İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümüne geçmiş, bu arada ilkokul öğretmenliğine başlamıştı Şair ve yazardı “Çaloğlu” takma adıyla dönemin ileri dergilerinde, özellikle Ses ve Yürüyüşte (1940–44) yazıyordu “Nazım Hikmetten sonra gelen genç kuşağın ortak temalarına eğilim duymasına karşın kimi şiirlerinde kendine özgü söyleyiş özellikleri yaratmayı başarmış” bir şair olarak tanınmaktadır![frmsinsi.com](images/smilies/frmsinsi.gif)
ANKARA SUİKASTI
(DR NEŞET NACİ ARZAN SUİKASTI)
Neşet Naci Arzan, Ankaranın tanınmış doktorlarındandı “Sosyete doktoru” diye niteleniyordu Ancak, her sınıftan insanı muayene ve tedavi ediyordu; geniş bir çevresi vardı Aynı zamanda Sovyetler Birliği Büyükelçiliğinin doktoruydu![frmsinsi.com](images/smilies/frmsinsi.gif)
16 Ekim 1945 günü saat 19 00 sıralarında Anafartalarda, Çocuk Esirgeme Kurumu binasının üçüncü katındaki muayenehanesinin bekleme odasında arkadaşlarından Yargıtay üyesi Faiz Özyörükle görüşürken kapı çalındı Muayenehanede çalışan Sultan Kara kapıyı açtı İçeri giren genç muayene olmak için geldiğini söyledi Sultan Kara kendisini bekleme odasına almak istediyse de, koridorda oturdu Daha sonra olup bitenleri Sultan Kara mahkemede söyle anlatacaktı:
“Gidip hasta geldiğini haber verdim Faiz Bey kalkmak istedi Doktor bırakmadı Hastalara baktıktan sonra birlikte çıkabileceklerini söyledi Bu arada Celadet Conk gelmiş Ben doktorun yanında olduğum için kapıyı, koridorda bekleyen geç açmış kendisine Koridora çıktığımda bu şahıs başı ellerinin arasında, şapkasını yüzüne doğru indirmiş halde oturuyordu Doktor muayene odasına geçince onu içeri aldım Biraz sonra odadan sesler gelmeye başladı Birden doktorun bağırdığını duydum Önce iğne yapıyor da hasta bağırıyor sanmıştım ama ikinci bağışta sesin doktora ait olduğunu anladım Odanın kapısını açtığımda doktor, aman beni öldürüyor, kurtarın, diye bağırıyordu Orada katile ve doktora bakakaldım Katil kapıyı üzerime kapayarak beni hole itti Doktor içerden feryat ediyor, ben dışardan belki katil duyar diye, kendi gençliğine acı diye bağırıyordum Sonra silah sesleri duydum Katil kapıyı açıp çıktı Sokak kapısının önündeydim ama sesim çıkmıyordu Bileğimden tuttu, seni öldü sanıyordum, dedi ve yana savurdu Merdivenlerden aşağı koşarak indi Pencereye koştum Katili tutun, kaçıyor, diye bağırdım O sırada doktor, muayene odasının bitişiğindeki yatak odasına kadar sürünerek gelmiş ve yatağın kenarında yığılmış kalmıştı ”
Cinayetin işlendiği yerde mermi kovanları ve katilin şapkası bulundu![frmsinsi.com](images/smilies/frmsinsi.gif)
Ertesi gün Reşit Mercan adlı genç, Anafartalar Emniyet Amirliğine gelerek teslim oldu Bir yakın arkadaşının yardımıyla silah sağladığını ve doktoru kendisine tüberkülozlu olduğunu kanıtlayan rapor vermediği için öldürdüğünü söylüyordu Tanınmayayım diye arkadaşının paltosunu giyerek sokağa çıkmış, yakalanacağını anlayınca gelip teslim olmuştu![frmsinsi.com](images/smilies/frmsinsi.gif)
Katil olduğunu söyleyen Reşit Mercan, ifadesi alınmadan Ankara Valisi Nevzat Tandoğanla görüştürüldü(*) Tandoğan, onu Ankara C Savcısı Kemal Boraya gönderdi Reşit Mercan cavcıya da aynı şeyleri anlattı![frmsinsi.com](images/smilies/frmsinsi.gif)
Yıldırım hızıyla soruşturma tamamlandı; Ankara Ağır Ceza Mahkemesinde açılan davanın duruşmaları 18 Ekim günü başladı![frmsinsi.com](images/smilies/frmsinsi.gif)
Reşit Mercanın daha önce Gülhane Hastanesinde muayene edildiği ve sağlam olduğunun anlaşıldığı ortaya çıktı Mercan, yargıcın “Tabancayı neden çektin?” sorusuna karşılık, “Öldürmek istememiştim Tehditle hastalığımı teşhis ettirmek istiyordum Ama tabancayı görünce korktu, telaşa kapıldı Ben de şuurumu kaybettim,” dedi![frmsinsi.com](images/smilies/frmsinsi.gif)
Genelkurmay Başkanı Orgeneral Kazım Orbayın oğlu Haşmet Orbay tanık olarak dinlendi Sanık, Haşmet Orbay ili Vali Nevzat Tandoğanın oğlu Haldun Tandoğanın yakın arkadaşıydı![frmsinsi.com](images/smilies/frmsinsi.gif)
Haşmet Orbay, bir gün Reşitin kendisine büyük projeleri olduğundan söz ederek bir tabanca bulmasını rica ettiğini, bunun üzerine tabanca ve mermi bulduğunu, ama “sorumluluk kabul etmem” dediğini söyledi İlk ifadesinde ise Reşitin bu tasarıyı uygulayarak zenginlerden para sağlayacağını, paranın bir bölümünü kendisine vereceğini söylemişti![frmsinsi.com](images/smilies/frmsinsi.gif)
Reşitin okunan ilk ifadesinde ise şöyle sözler vardı:
“Haşmet”in bir yere 1200 lira borcu vardı Bu borçtan kurtulması için bir tabanca bulduk Doktorun muayenehanesine gittim ve o gece Haşmetin evine döndüm Doktor Neşet Naciyi öldürdüğümü kendisine söyledim Bana hemen Aldığın parayı ne yaptın? diye sordu Ben de korktuğumu, para almadan çıktığımı kendisine söyledim ”
Bu sözler okunurken Haşmet fenalık geçirdiğinden, duruşmaya bir süre ara verildi![frmsinsi.com](images/smilies/frmsinsi.gif)
Reşitin cinayet gecesi Haşmetin evine gittiği, ertesi gün onun giysilerini ve şapkasını yiyerek sokağa çıktığı da anlaşılmıştı![frmsinsi.com](images/smilies/frmsinsi.gif)
Haşmetin yargıç tarafından yöneltilen sorulara verdiği cevaplar, olayı aydınlatacağına karıştırmış ve onun yalan söylediği izlenimini uyandırmıştı![frmsinsi.com](images/smilies/frmsinsi.gif)
Tanıklar dinledikçe her şey karmakarışık oldu; Haşmetin yalan söylediği ortaya çıktı![frmsinsi.com](images/smilies/frmsinsi.gif)
Savcılık, Haşmet Orbay hakkında adaleti yanıltmak, katile tabanca sağlamak ve onu evinde barındırmak suçlamalarıyla soruşturma açtı![frmsinsi.com](images/smilies/frmsinsi.gif)
Duruşmalardan birinde, tanık olarak dinlenen Cumhuriyet gazetesi muhabiri Mekki Sait Esen şöyle dedi:
“Reşit bize oturum arasında Haşmetin kendisine 100 bin lira teklif ettiğinden söz etti Anafartalar Karakoluna teslim olmasından sonra Vali Tandoğan tarafından çağrıldığını, valinin kendisiyle uzun uzadıya konuştuğunu anlattı Ne görüştüklerini soranlara, Reşit Söylemeyeceğim dedi Mahkemede söyleyecek misin? sorusuna karşılık yine Hayır cevabını verdi ”
Reşit, Valiyle konuştuğunu doğruladı, ancak ne konuştuklarını söylemeyeceğini belirtti Başka bir soru üzerine de şunları söyledi:
“Ankara Savcısı Kemal Bora, bir gece saat 22 00 sıralarında beni cezaevinde gelip ziyaret etti Müdürün odasında bana Bunları yalanlayacaksın Söylediklerinde bana hakaret ediyorsun Hâlbuki ben sana ne kadar iyilik etmiştim Seni polisin elinden ben kurtardım Fakat gerekirse seni burada da konuşturabilirim dedi ve dövdürmekle korkuttu O gece gerçekten çok korkmuştum, dediği gibi yaptım ve daha önce hazırlanmış olan bir yazıyı imzaladım (…) Yine bir gün Kemal Bora, beraberinde yardımcısı Zeki Kumrulu olduğu halde cezaevine bana geldi O sırada annem de yanımdaydı Bir fırsatını bularak anneme, Benim hayatım burada tehlikede Eğer bana bir şey olursa bütün kuvvetinle hakkımı arayacaksın dedim ”
Başka bir soruya karşılık da, Haşmetle aralarında bir anlaşma bulunduğunu, Haşmet”in işlediği suçu üzerine aldığını söyledi: “Haşmetin cezaevindeki 60 kişilik koğuşun ortasında Doktor bin kişiyi öldürmüştür Ben bir doktoru öldürmüşüm, ne olacak? dediğini duymayan kalmamıştır ”
Reşitin annesi de savcı Kemal Boranın, Reşite ve ailesine cinayeti kabul ettirmek için baskı yaptığını anlattı![frmsinsi.com](images/smilies/frmsinsi.gif)
Bu arada Haşmet Orbay hakkında açılan dava Reşit Mercan davasıyla birleştirildi ve Genelkurmay Başkanının oğlu tutuklandı![frmsinsi.com](images/smilies/frmsinsi.gif)
Savcı Kemal Bora, Reşitin cinayeti para hırsıyla işlediğini öne sürerek idam cezası istedi Buna karşılık, Haşmeti kurtarmak için elinden geleni yapıyordu![frmsinsi.com](images/smilies/frmsinsi.gif)
Öldürülen Neşet Nacinin ailesi adına davaya “müdahil vekili” olarak katılan Avukat Hamit Şevket İnce, cinayeti Haşmet Orbayın işlediğini öne sürdü ve mahkemeye yeni kanıtlar sunmak istediklerini söyledi![frmsinsi.com](images/smilies/frmsinsi.gif)
Bu istemi reddeden mahkeme, 13 Kasım günlü duruşmada, saat 23 30da kararını açıkladı:
Reşit Mercan, tasarlayarak adam öldürmekten 20 yıl hapis cezasına mahkûm ediliyor, cinayetle ilişkisi görülmeyen Haşmet Orbay ise adaleti yanıltmak suçunu işlediği gerekçesiyle bir yıl hapis cezasına çarptırılıyordu![frmsinsi.com](images/smilies/frmsinsi.gif)
Ankara, cinayet ve davayla ilgili çeşitli söylentilerle çalkalanıyordu Kulaktan kulağa yayılan söylentilerden biri de, Haşmet Orbayın Neşet Naciyi Sovyetler Birliği Büyükelçiliğinde, elçilik ileri gelenlerinden birine bilgi verirken gördüğü ve bu nedenle öldürdüğü yolundaydı Belki de bu söylenti, mahkeme kararına karşı kamuoyunda uyanan tepkiyi yatıştırmak için belirli çevreler tarafından yayılıyordu Ama bu söylentiyle Reşit Mercanın mahkemedeki bir sözü arasında paralellik vardı: Haşmet Orbay, hapishaneye, Reşit Mercanı ziyarete geldiği sırada, altmış kişilik koğuşun işitebileceği sesle, “Doktor bin kişiyi öldürmüştür Ben bir doktoru öldürmüşüm, ne olacak?^demişti![frmsinsi.com](images/smilies/frmsinsi.gif)
İşin ilginç yanı, Haşmet Orbayın Milli Emniyet Teşkilatı (sonra MİT) görevlisi olduğunun açıklanmamış olmasıdır![frmsinsi.com](images/smilies/frmsinsi.gif)
Yargıtay, kuşkusuz kamuoyunun tepkisini de göz önüne alarak, mahkemenin kararını bozdu ve dosyanın Bolu Ağır Ceza Mahkemesine gönderilmesine karar verdi![frmsinsi.com](images/smilies/frmsinsi.gif)
17 Nisan 1946da yargılama yeniden başladı![frmsinsi.com](images/smilies/frmsinsi.gif)
Bu sıralarda Manisa milletvekili Hikmet Bayur, TBMM Başkanlığına bir önerge verdi:
“1 Bolu Ağır Ceza Mahkemesinin son duruşmasından ve kararlarından anlaşıldığına göre, Ankara C Savcısı Kemal Bora, bazı kişileri dinleyip tutanaklar tutmuş, bu tutanakları mahkemeye vermemiştir Yargıtay da bu tutanaklardan haberli değildir Olay, Bolu mahkemesine gönderildikten sonra bu tutanaklar birer birer ortaya çıkmaya başlamıştır Bu durum suç niteliğindedir Bu yüzden Bolu Ağır Ceza Mahkemesi, Adalet Bakanlığına şikâyete karar vermiştir Bugün dahi Kemal Boranın elinde bazı tutanaklar vardır Bolu mahkemesi bundan da şikâyetçidir En önemli delillerden olan bir tabanca kurşunu neden kaybolmuştur?
2 Bütün bu olaylar karşısında Ankara C Savcısının, adaleti şaşırtmak için Reşit Mercanın ana ve kız kardeşini en çirkin şeyleri üzerlerine almaya teşvik ve bu yolda onları baskı altında bulundurduğuna dair ileri sürülen iddialara kamuoyunun inanması tabiidir![frmsinsi.com](images/smilies/frmsinsi.gif)
Ankara Ç Savcısı Kemal Boranın, tarafsız bir adalet hizmetkârı olmadığı apaçık meydandadır O kamu güvenini de kaybetmiştir İş böyle olunca, kendisinin nasıl hala makamında bırakıldığı Adalet bakanından sorar ve sözlü karşılık dilerim ”
Adalet Bakanı Mümtaz Ökmen, önergeyi cevaplandırırken, olayı kısaca anlattı ve davanın Boluda herkesin gözü önünde görüldüğünü, bu aşamada Bakan olarak görüş bildirmesinin doğru olmayacağını söyledi; “Kanun teminatı altında bulunan bir savcı hakkında önerge sahibinin arzusuna uyarak bir disiplin kararı almak, adaleti dağıtmakla yükümlü olan görevliler üzerinde ve özellikle bu dava üzerinde, sakıncalıdır,” dedi![frmsinsi.com](images/smilies/frmsinsi.gif)
Bayur, bakanın sözlerine şöyle karşı çıktı:
“Yolsuzluklar ortadadır Savcı tanıkları dinliyor, tutanaklar tutuyor, bu tutanaklar sıra ile derece derece mahkemeye gönderiliyor Bu duyulur duyulmaz Bakana düşen görev, bu doğru mudur, değil midir diye araştırmaktadır Aradan 10–15 gün geçiyor, bu kez sanığın annesi ve kız kardeşi diyor ki, Savcı bizi çağırdı, biz Doktor Neşet Nacinin metresiydik, diye söyleyiniz dedi Bu sözler derhal yalanlanmalıydı, böyle bir şey olmadı Bu o kadar bir töhmettir ki, bunun altında nasıl durulabilir? Sanık Reşit Mercan, Vali beni ağırdı, bir buçuk saat konuştum, diyor Bir memur yarım saat konuştular derken, öbürü on dakika konuştular diyor Ne konuştunuz sorusuna, korku içinde, Söyleyemem cevabını veriyor Bu korkular devam ederken adalet nasıl ortaya çıkar?”
Bolu Ağır Ceza Mahkemesinde duruşmalar başlayınca, Reşit Mercan, katilin Haşmet Orbay olduğunu söyledi “Ankara Savcısı Kemal Bora, tek taraflı yaptığı soruşturmada daima beni suçlu göstermek istemiştir Savcı tarafsız değildi O gecenin geç saatlerinde aç, susuz bırakıldım Bana eziyet ettiler,” diyordu Reşit Mercana göre Haşmet Orbay, çok garip davranışları olan bir kişiydi Babasından çok korkardı Ondan kendisine tam 20 milyon lira kalacağından söz ederdi Arkadaşını suçlarken şöyle diyordu: “Bir gün bana Einstein yanlış düşünüyor gibi garip, garip olduğu kadar da komik sözler söyledi O bir ruh hastasıdır, sadisttir Bazen bakır tellere cereyan verir, tuttuğu fareleri bu suretle öldürürdü ”
Görgü tanıkları yeniden dinlendi Doktorun muayenehanesinde çalışan Sultan Karanın da ifadesi alındı![frmsinsi.com](images/smilies/frmsinsi.gif)
Duruşmaları baştan sona izlemiş olan eski gazetecilerden Emin Karakuş, tanıkların dinlenmesi sırasındaki ilginç bir olaydan söz ediyor:
“Ben o gün Hüseyin Cahit Yalçının arzusu üzerine, eski Maliye Bakanı Cavit Beyin oğlu (H C Yalçının manevi evladı) Şiar Yalçını da mahkemeyi izlemeye götürmüştüm Şiar Yalçın küçük salonun arka sıralarında bir yer bulup oturmuştu Hâkim, Sultanın ifadesini alırken, katilin nasıl bir adam olduğunu sordu Dur Arkana dön bir bak, katile benzeyen kimse var mı? Dedi Tanık arkaya döndü, parmağını Şiar Yalçına uzatarak, İşte buna benziyordu, dedi Gazetelerin foto muhabirleri hemen Şiar Yalçının önden, yandan çektikleri fotoğraflarını gazetelerine gönderdiler Ertesi gün, Haşmet Orbayla Şiar Yalçının fotoğrafları yan yana yayımlandı Gerçekten, Haşmet Orbay, Şiar Yalçına çok benziyordu ”
Mahkeme, Ankara Valisi Nevzat Tandoğanın tanık sıfatıyla dinlenmesine de karar verdi Yıllardır Ankarada bir terör rüzgârı estirmiş olan Vali, saatlerce mahkeme koridorunda sırasının gelmesini bekledikten sonra mübaşir tarafından “Nevzat Tandoğaaan!” diye çağrılarak salona girdi ve önce “usulen” sorulan soruları (Adın? Babanın adı? Nerelisin? Nerede doğdun? Ne iş yaparsın?) yanıtladı![frmsinsi.com](images/smilies/frmsinsi.gif)
Bir soru üzerine, cinayetin kentte yol açtığı yankılar, uyandırdığı heyecan üzerine olayı katilin ağzından dinlediğini; Haşmeti korumadığını, ceza ile kurtulacağı ya da kendisinin Amerikaya kaçırılması için yardımda bulunulması gibi sözler yalandır,” dedi![frmsinsi.com](images/smilies/frmsinsi.gif)
Öldürülen Neşet Nacinin ailesi adına duruşmalara katılan Avukat Refik Şevket İnce, sorularıyla Valiyi sıkıştırdı Bir sanığın sorgusu yapılıyormuşçasına, onu suçlayan sorular yöneltilmesini istedi Örneğin, Reşit Mercanı, hemen adalete teslimi gerekirken, niçin yanında tutarak geç teslim etini, bunu saptayan bir tutanak tutulup tutulmadığını soruyordu Reşitin eski bir ifadesini ele alarak, Valiyle neler konuştukları ve neden yalnız kaldıkları sorusunu, “Nedenini söyleyemem, siz zeki insanlarsınız, bana soracağınız soruların cevabını kendiniz bulun,” diye yanıtladığını anımsatıyor; Tandoğanın buna karşı ne diyeceğini soruyordu![frmsinsi.com](images/smilies/frmsinsi.gif)
Sinirleri bozuk olan Nevzat Tandoğan titremeye başladı, ayakta duramayacağını söyleyerek “Bir sandalyeye oturabilir miyim?” dedi Sandalyeye oturtulan Vali, şakağını ovuşturarak ve anlaşılmaz hareketler yaparak soruları cevaplandırmayı sürdürdü “Kendisini katil olarak teslim eden ve suçunu kendi ağzından bildiren Reşit Mercanın, bu yalan ve dedikodularla varmak istediği amaç, mahkemenin kanaatini sarsmak, kamuoyunu oyalamaktan başka bir şey değildir,” diyordu![frmsinsi.com](images/smilies/frmsinsi.gif)
Nevzat Tandoğan, ifadesinin alınmasından bir sonra tabancasıyla başına kurşun sıkarak intihar etti O sabah Adalet Bakanı Mümtaz Ökmeni telefonla aramış, duruşmada kendisine tanık gibi değil, sanık gibi davranıldığını, buna çok üzüldüğünü söylemişti![frmsinsi.com](images/smilies/frmsinsi.gif)
Gazetelerde Tandoğanın intihar etmediği, öldürüldüğü yolunda sansasyonel haberler çıktı Ancak Valiyi yakından tanıyanlar, başka nedenler dolayısıyla da sinirlerinin iyice bozulduğunu, yavaş yavaş bunalıma sürüklendiğini söylüyorlardı![frmsinsi.com](images/smilies/frmsinsi.gif)
Bu nedenlerden biri, yaklaşan 1946 seçimleriydi Yeni kurulan Demokrat Partinin seçimleri kazanabileceği yolundaki tahminler, İsmet İnönüye aşırı bir bağlılık gösteren Valiyi düşündürüyordu Kısa bir süre önce DP liderlerinden Celal Bayarın Siyasal Bilgiler Fakültesini ziyaretinde gençlerin büyük sevgi gösterileriyle karşılanması haberi üzerine İsmet İnönü Tandoğana telefon ederek “Ne oluyor Vali Bey?” diye serzenişte bulunmasının onu derinden etkilediği belirtilmekteydi![frmsinsi.com](images/smilies/frmsinsi.gif)
Kişisel bir sorun da sinirlerini iyice yıpratmıştı “Kulaktan kulağa dolaşan söylentilere göre, gençliğinden beri çapkınlıkla tanınmış olan 52 yaşındaki Nevzat Tandoğan Ankarada memurluk yapan hukukçu, güzel ve genç bir hanımla dostluk kurmuş ve bu ilişkisini önce eşi duymuş, sonra da Cumhurbaşkanı İsmet İnönüye duyurmuş o da Nevzat Tandoğanı azarlamış, buna üzülerek intihar etmiş de olabilir, deniyordu ”
Boluda görülen Ankara Cinayeti davasında dinlenen birçok tanık, bu arada olay günü Doktor Neşet Nacinin muayenehanesine gelen Maliye Bakanlığı memurlarından Celadet Conk, katilin Haşmet Orbay olduğunu söylediler![frmsinsi.com](images/smilies/frmsinsi.gif)
Bu arada Haşmetin babası kazım Orbay Genelkurmay Başkanlığı görevinden alınıp Yüksek Askeri Şura üyeliğine atandı![frmsinsi.com](images/smilies/frmsinsi.gif)
Bolu Ağır Ceza Mahkemesi, karını 16 Kasım 1946da açıkladı:
Sanıklardan Haşmet Orbay, Neşet Naciyi niteliği gizlenen nedenlerle kasten tabancayla öldürdüğü anlaşıldığından, ölüm cezasına; Reşit Mercan isi Haşmet Orbayın bu suçu işlemesinden önce kendisine yardım ve kolaylık sağladığı ve bu yolla suça katıldığı için on yıl hapse mahkûm edildiler![frmsinsi.com](images/smilies/frmsinsi.gif)
Yargıtay bu kararı da bozdu 1948 Martında yeniden başlayan yargılama sonucu Haşmet Orbay 18 yıl, Reşit Mercan 9 yıl hapis cezasına çarptırıldılar Bu karar kesinleşti Her iki hükümlü de 1950de çıkarılan Af Kanunundan sonra salıverildiler![frmsinsi.com](images/smilies/frmsinsi.gif)
Bu arada başka bir söylenti ortaya atılmıştı: Haşmet Orbay, Sovyetler Birliği hesabına casusluk yapıyordu; Doktor Neşet Naci kendisini Sovyetler Birliği Büyükelçiliğinde görmüş ve “Durumu Bakana söyleyeceğim,” demiş, sonra onu ihbar etmişti![frmsinsi.com](images/smilies/frmsinsi.gif)
Reşit Mercan, ölümüne kadar hiç konuşmadı![frmsinsi.com](images/smilies/frmsinsi.gif) Olayla ilgisi kurulan silah ve şahsın elbise parçaları soruşturmayı ilk safhada soruşturmakla görevli cumhuriyet savcısının adalet mekanizmasının işlemesini engellediği için ceza vermeye yetkili hakimin etkin karar verme olanağı da engellenmiştir Bundan dolayı zaten dava bir çok kez bozulmuş ve sanık pozisyonunda ki şahıslar her zaman değişmiştir İlk etapta doktorun yanında çalışan kızın ifadesinden yararlanılmış ve daha sonra da ifadelerden yaralanılmıştır Son çare olarak da dönemin valisi N Tandoğan dinlenmiştir Kimilerine göre olayda kullanılan slah sacı tarafından kasıtlı olarak saklanmıştır![frmsinsi.com](images/smilies/frmsinsi.gif)
SABAHATTİN ALİ SUİKASTI
Hikâye ve romanlarıyla Türk edebiyatının gelişim çizgisi içerisinde önemli bir yer edinmiş olan Sabahattin Ali, 25 Şubat 1907de Gümülcinenin Eğridere ilçesinde (bugün Ardino) doğdu![frmsinsi.com](images/smilies/frmsinsi.gif)
Edremit İptidai Mektebini bitirdi (1921); Balıkesir Darülmuallimini (Öğretmen Okulu) ili İstanbul Muallim Mektebindeki öğreniminin (1927) ardından bir yıl kadar Yozgatta ilkokul öğretmenliği yaptı Maarif Vekâletinin açtığı sınavı kazanarak yabancı dil öğretmeni olarak yetiştirilmek üzere Almanyaya gönderildi (1928) İki yıl sonra öğrenimini yarıda bırakarak Türkiyeye dönmek zorunda kaldı Sınav vererek Aydın Ortaokulu Türkçe öğretmenliğine getirildi 1931de bir ihbar üzerine Türkiye Komünist Partisi ile ilişkisi bulunduğu öne sürülerek tutuklandı, üç ay sonra beraat etti Ertesi yıl, Konya Ortaokulunda öğretmenliği sırasında, bir toplulukta okuduğu “Memleketten Haber” başlıklı şiir yüzünden, Cumhurbaşkanı Mustafa Kemale “ima yoluyla hakaret” ettiği gerekçesiyle bir yıl hapse mahkûm edildi Asım Bezirciye göre, “şiir Almanyada yazılmış olup Sivastaki bir Bektaşi hareketiyle ilgiliydi, bazı yerleri değiştirilmişti, üstelik içinde Atatürkün adı da geçmiyordu ” Sabahattin Ali dört yıl Konya, altı ay Sinop Cezaevinde kaldıktan sonra, 29 Ekim 1933te Cumhuriyetin onuncu yıldönümü dolayısıyla çıkarılan aftan yararlanarak özgürlüğüne kavuştu![frmsinsi.com](images/smilies/frmsinsi.gif)
Yeniden öğretmenliğe dönmek isteyince, Maarif Vekili Hikmet Bayur, ondan eski görüşlerini değiştirdiğini kanıtlamasını istedi 15 Ocak 1934 günü Varlık dergisinde yayımlanan “Benim Aşkım” başlıklı şiiri, bunun üzerine yazdı Atatürkten izin alındıktan sonra Maarif Vekâleti Neşriyat Müdürlüğü Büro Şefliliğine, ardından Talim ve Terbiye Dairesi ikinci sınıf mümeyyizliğine getirildi Ayrıca ek görevle Ankara İkinci Ortaokulunda Almanca öğretmenliği yaptı![frmsinsi.com](images/smilies/frmsinsi.gif)
Yedek subaylığını Eskişehirde tamamlayan Sabahattin Ali, Aralık 1938de Musiki Muallim Mektebi Türkçe öğretmenliğine atandı 1939da Devlet Konservatuarı öğretmenliğine getirildi![frmsinsi.com](images/smilies/frmsinsi.gif)
1935–45 arası Sabahattin Alinin en verimli dönemi oldu Ardı ardına birkaç kitabı, dergi ve gazetelerde şiir, hikâye, roman, oyun ve çevirileri yayımlandı![frmsinsi.com](images/smilies/frmsinsi.gif)
İçimizdeki Şeytan adlı romanında Irkı-Turancıları eleştirmesi, bu kesimin sert tepkiler göstermesine yol açtı Eski arkadaşlarından Nihal Atsız, İçimizdeki Şeytanlar adlı bir kitapçık (1940) yayımladığı gibi, 1944te Orhun dergisinde çıkan “Başvekil Saraçoğlu Şükrüye Açık Mektup” unda saldırılarını sürdürdü Sabahattin Alinin buradaki suçlamalar dolayısıyla dava açmasının ardından, duruşmalar boyunca Irkçı-Turancılar birtakım gösteriler yaptılar Davayı Sabahattin Ali kazandıysa da, Aralık 1945te Bakanlık emrine alındı Bu, yaşamını yazarlıkla kazanma kararı alıp öğretmenlikten istifa etmesine yol açtı![frmsinsi.com](images/smilies/frmsinsi.gif)
Aziz Nesinle bir mizah gazetesi yayınlamak üzere anlaştılar Sabahattin Ali, 25 Kasım 1946da ilk sayısı çıkan Makro Paşanın sahibi ve sorumlusu görünüyordu Büyük ilgi gören ve o tarihe kadar hiçbir mizah dergisinin sağlayamadığı sürüme Makro Paşa, Sıkıyönetim tarafından sıkça toplatıldı, kapatıldı Bu yüzden yayın çizgisini Malüm Paşa, Merhum Paşa, Mazlum Paşa, Yedi Sekiz (Hasan) Paşa, Öküz Mehmet Paşa, Alibaba gibi adlarla sürdürdü Sık sık soruşturma ve dava açılıyor; Sabahattin Ali, iki kişi birden mahkûm olmasın diye, başkalarının yazdığı, imzasız yayımlanan yazıların sorumluluğunu da üstleniyordu![frmsinsi.com](images/smilies/frmsinsi.gif)
Açılan davalardan ikisi mahkûmiyet sonuçlandı “Topunuzun Köküne Kibrit Suyu” başlıklı yazıdan dolayı, Cemil Sait Barlası yayın yoluyla aşağıladığı gerekçesiyle dört ay, “Hasan Ali – Kenan Döner Komedisi” başlıklı yazıdan dolayı İsmet Rasim Tümtüke “neşren hakaret” gerekçesiyle de üç ay hapis cezasına çarptırıldı (1947)![frmsinsi.com](images/smilies/frmsinsi.gif)
Aynı yıl yayımlanan Sırça Köşk adlı kitabı, içindeki aynı adı taşıyan ve yürürlükteki rejimi eleştiren hikâyeden dolayı Bakanlar Kurulu kararıyla toplatıldı![frmsinsi.com](images/smilies/frmsinsi.gif)
Bu sıralarda Aziz Nesin de tutuklanmış, Makro Paşanın süreği olan gazeteleri yayımlama olanakları kalmamıştı Cemil Sait Barlasa hakaret gerekçesiyle verilen hüküm kesinleşince, Sabahattin Ali Mayıs 1947de cezaevine alındı Cezasını tamamlayıp çıktıktan bir süre sonra Merhum Paşada yayımlanan “Mahkeme Koridorlarında” başlıklı yazıdan dolayı “adaleti tahkir ettiği” gerekçesiyle yeni bir dava açıldı ve tutuklandı Bir buçuk aylık tutukluluk döneminin ardından, ilk duruşmada beraat etti![frmsinsi.com](images/smilies/frmsinsi.gif)
Bir ara Mehmet Ali Aybarın çıkardığı Zincirli Hürriyet dergisinde yazan Sabahattin Ali için, “Asıl Büyük Tehlike Bugünkü İktidarın Devamıdır” başlıklı yazısından dolayı da kovuşturma başlatıldı![frmsinsi.com](images/smilies/frmsinsi.gif)
Artık geçim sıkıntısı ve ceza tehdidi altındaydı Yazılarını yayımlatacak dergi de kalmamıştı Ankara adlı bir roman yazmayı tasarlıyor, bir türlü başlayamıyordu “Tedirgin ve aylak dolaşıyordu Öyleyken, polis peşinden ayrılmıyor, sağcı basında karalama ve saldırmalar eksik olmuyordu ” Açılan kimi davalar sürüyordu Kimi dostlarına Türkiyeden ayrılacağını söylemeye başlamıştı… 2Arkadaşlarıyla çıkaracakları gazete için Amerikadan getirttikleri, fakat gümrük resmini veremedikleri baskı makinesi Ocak (1948) sonuna doğru Rüştü Diktüke devren satmış, borçlarını ödemişti Elinde kalan paradan dokuz yüz lirayı da Ankara'da karısına göndermişti Fransaya gitmek amacıyla ilgili yerlere başvurduysa da pasaport alamadı Bunun üzerine kaçmayı düşünmeye başladı ”
Tam o sıralarda Sabahattin Alinin kamyon işletmeciliğine giriştiği görülüyor Kamyon, Melek Celal Sofu adlı zengin bir dilindi Bu kadınla, arkadaşlarından Mehmet Ali Cimcoz aracılığıyla tanışmıştı Sabahattin Alinin ünlü bir solcu olarak tanınması, Melek Celal Sofunun onunla ortak iş yapar görünmekten çekinmesine yol açtığından, kamyon Mehmet Ali Cimcozun eşi Adalet Cimcoz adına kaydettirilmişti Şoför Salimle birlikte iki üç kez Anadoluya yük götürüp getirdikten sonra, 31 Mart 1948 günü İstanbuldan kamyonla Kırklareline hareket etti Yanına şoför muavini olarak Ali Ertekini almıştı Kızılcadere köyünde şoför Salimi geri gönderip Ali Ertekinle birlikte yola devam etti![frmsinsi.com](images/smilies/frmsinsi.gif)
Bundan sonra olup bitenler kesinlikle aydınlatılmış değildir![frmsinsi.com](images/smilies/frmsinsi.gif)
Sabahattin Alinin ölüm haberi uzun süre gizli kaldıktan sonra, 12 Ocak 1949 günlü gazetelerde yer aldı![frmsinsi.com](images/smilies/frmsinsi.gif)
Ünlü yazarı 1910 doğumlu Yugoslav göçmeni Ali Ertekinin öldürdüğü öne sürülerek dava açıldı![frmsinsi.com](images/smilies/frmsinsi.gif)
Ali Ertekin Türk uyruğuna geçtikten sonra Gönüllü Erbaş Okulunu bitirmişti 1945te, Süvari Gönüllü Üstçavuşuyken, silah çaldığı gerekçesiyle askeri mahkeme tarafından 4 ay 20 gün hapis cezasına çarptırılmış ve askerlikle ilişiği kesilmişti Öne sürüldüğüne göre, ertesi yıl Bulgaristana kaçmış, bir süre sonra geri dönerken sınırda yakalanmış ve komünizm sanığı olarak tutuklanmıştı Cezaevinde aynı suçtan mahkûm bir bir Hasan Turalla dost olmuştu![frmsinsi.com](images/smilies/frmsinsi.gif)
Sonradan, Edirnekapıda berberlik yapan Hasan Turalın da olayda parmağı bulunduğu öne sürülecekti 1939da Bulgaristandan göçmen olarak gelen Hasan Tural, kimi iddialara göre polisin adamıydı Resmi açıklamaya göre ise, komünizm propagandası yaptığı ve kardeşinin Bulgaristana kaçırılmasına yardım ettiği gerekçesiyle 1 yıl 5 ay hapis cezasına çarptırılmış, Üsküdar Paşakapısı Cezaevinde Ali Ertekinle tanışıp dost olmuştu Sabahattin Alinin berber Hasanı cezaevinde yatarken tanıdığı anlaşılıyordu![frmsinsi.com](images/smilies/frmsinsi.gif)
Polisin açıklamasında, cezaevinden çıktıktan sonra Ali Ertekinle Hasan Turalın yurt dışına dam kaçırmak için işbirliği yaptıkları öne sürülüyordu Bu kişilerin, bir yandan adam kaçırırken bir yandan da polisle işbirliği içinde oldukları yolunda iddialar ortaya atılacaktı…
Sabahattin Alinin ölümüyle ilgili resmi açıklamada da, Vedat adını kullanan bir polisin berber Hasan Turala Bulgaristana kaçmak üzere başvurduğu ve 200 lira ödemesi koşuluyla anlaştıkları, bunun üzerine 19 Kasım 1948 günü Kırklarelinde Ali Ertekinle buluşup ormana girdikleri, sınıra ulaştıkları sırada Vedatın ortadan kaybolduğu anlatılıyordu 21 Aralıkta Ali Ertekin, bu olayla ilgili olarak yakalanmıştı Açıklamaya göre, bu adam kaçırma sanığının evinde arama yapılmış, uzun süredir ortadan kaybolduğu için aranan Sabahattin Aliye ait eşya bulunmuştu Ertekin sıkıştırılmış ve Sabahattin Aliyi öldürdüğünü itiraf etmişti “Sabahattin Aliyi vatanseverlik duygularım rencide edildiği (incitildiği) için öldürdüm,” diyordu Her nedense, aynı adam kaçırma olayının sanığı berber Hasan Turalla ilgili bir işlem yapmamıştı![frmsinsi.com](images/smilies/frmsinsi.gif)
Ali Ertekin poliste, sorgu yargıçlığında ve mahkemede şunları anlatmıştı![frmsinsi.com](images/smilies/frmsinsi.gif)
“Bir gün Hasan Tural bana, seni bir kamyona 150 lira aylıkla muavin vereceğim, az zamanda şoförlük öğrenirsin, aynı kamyona da şoför olursun; o zaman ayda 250 lira alırsın İlerde Trakyadan karpuz, kavun taşır, çok para kazanırız, dedi Aradan bir süre geçti Bir gün Anadoluhisarı vapurundan Köprüye gelince, yaya ilerlerken yanıma gözlüklü, kır saçlı, iyi konuşan ota boylu bir adam yaklaştı Nasılsın, iyi misin? diye hatır sorduktan sonra: Sen beni tanımazsın, senin iyi bir adam olduğunu bana söylediler deyip uzaklaştı![frmsinsi.com](images/smilies/frmsinsi.gif)
Bir gün Hasan Turalla konuşuyorduk Bana: Şimdi birisi gelecek, kamyonu var Kırklareline peynir almaya gidecek Seni de yanına şoför muavini vereceğim dedi ve Edirnekapı dışında bir kahveye gitmek üzere beni de yanına aldı Biraz geçince Köprüde gördüğüm gözlüklü adam da geldi Başka bir masaya oturdu Sonra çıktı Hasan Turak bana: Ben de çıkıyorum Az sonra da sen kalk, bizi takip et dedi Öyle yaptık Mezarlıklara doğru yürüdük Üçümüz bir yerde birleştik Hasan Tural, beni tanıttı Sonra da bana: Ali Bey, dedi, seni yanına muavin vereceğim kamyonun sahibi Yarın Kırklareline gideceksiniz Sabahleyin Topkapı dışında buluşursunuz Tamam mı? Tamam dedik ve ayrıldık![frmsinsi.com](images/smilies/frmsinsi.gif)
29 Mart 1948di İstanbulda çoğu kimse uyurken Sabahattin Ali, şoförü Salim, kamyonla Topkapıya geldiler Ben de asfaltta paltomun yakasını kaldırmış bekliyordum Kamyon yanı başımda durdu, atladım Silivriye kadar gittik Şoför Salim benzin almak için şoför mahallinden indi Bunu fırsat bilen Ali Bey, bana: Kırklarelinde inip birkaç saat dolaş Şehitlik mevkiinde bizi bulursun Alacak peynir bulamadığını söylersin diye tembih etti Kırklarelinde dediği gibi yaptım Ali Bey; Üsküpte buluruz belki dedi Üsküpe yakın bir yere kamyonu götürmesini şoförüne söyledi Kızılcıkderede kamyondan indik Ali Bey bu defa şoförüne şöyle dedi; Salim, biz peynir almak için ola ki üç dört gün köylerde dolaşırız Kamyon boş durmasın, sen Lüleburgaza odun taşırsın Sonra buluşuruz![frmsinsi.com](images/smilies/frmsinsi.gif)
Kamyon uzaklaştıktan sonra, Ali Beyin isteğiyle yolu bırakarak ormana daldık…”
Ali Ertekine göre, yolda giderlerken Sabahattin Ala, “Ben Makro Paşa gazetesinin sahibi Sabahattin Aliyim Sen beni de Osman ve İbrahim gibi Bulgaristana kaçıracaksın Şimdiye kadar senden hüviyetimi sakladım Osman sana yolu öğretmiş, ben de Tirnoviçeye geçeceğim,” demişti Ertekin, Sabahattin Alinin kendisine şunları söylediğini öne sürüyordu:
“Şimdi sınıra yakınız Yorgunuz Şöyle bir kestireyim Kaçmak zamanı gelince bana haber ver Ben buradan gideceğim Ruslarla beraber döndüğüm zaman bu memlekette hürriyetin ne demek olduğunu öğreneceksiniz Ben şimdi Tırnavacıka gideceğim Oradan Sofyaya Sofyadan Moskovaya varacağım Moskovada bir Çek pasaportu çıkarttıktan sonra Romanyaya ve daha sonra Fransaya geçeceğim Fransadaki Türkleri teşkilatlandıracağım Yapılacak yardımlarla onları bir taraftan mülteci sıfatıyla, öte yandan muntazam pasaportla Türkiyeye sokacağım Onlar dışarıdan geldikleri için kolay tanınmazlar Böylelikle memleket içindeki teşkilatı kuvvetlendirip işin başına geçeceğiz Bu rejimi yıkacağım ”
Ali Ertekin, bunları anlattıktan sonra ekliyordu:
“Görüyordum ki, Sabahattin Alinin fikirleri fena idi Onu çobanların sık sık geçtiği bir yere getirmiştim Maksadım yakalatmaktı Fakat aksi gibi hiç gelip geçen olmadı Bu arada Sabahattin Bey Çok yorgun düşmüştü Eşyaları da kendisine fazla gelmeye başladı Bana: Al bunlar senin olsun dedi Artık iyice anlamıştım ki yol arkadaşı o gece sınırı aşmaya karar vermişti Benim de heyecanım durmadan artıyordu Bir gün Türkiyeye Bulgarlarla Rusların geleceğini düşünerek deli gibi oluyordum ”
Sanık Ali Ertekin, Sorgu Yargıçlığındaki ifadesinde cinayeti şöyle anlatmıştı:
“Bu sözleri işitince beynim attı Vaktiyle Rusların 93 Harbinde dedelerime fena muameleler yaptığını babam bana söylemiş ve anlatmıştı Bu sözlerden sonra Sabahattin Alinin Türklükle alakası olmayan ve Türk milletine fenalık için harice kaçmak isteyen bir canavar olduğunu anladım Zaten elinde de şişkin bir çantası vardı, bu çantada mevcut olması muhtemel olan muzır evrakı düşündüm Heyecanım üzüntüye dönüştü Titremeye başladım Her geçen saniye asabımı bir kat daha sarsıyordu Gözlerim kararır gibi oldu İşte bu milli düşünce ile birdenbire irademi kaybederek elimdeki sopa ile kitap okumakta iken kafasının sol tarafına yüzüne doğru şiddetle vurdum Suratı, gözlükleri, kulağı kan içinde kalmıştı, arkasından aynı yere şiddetle bir daha vurdum Bu iki darbeden sonra Sabahattin Ali sağ tarafına doğru yıkıldı Ağzından burnundan kanlar boşaldı Dikkat ettim Hafif hafif nefes alıyordu Bu defa üçüncü bir darbeyi ensesine vurunca nefesi tamamen kesildi Ölmüştü ”
Olayın(?) tarihi 2 Nisan 1948dir![frmsinsi.com](images/smilies/frmsinsi.gif)
Ceset, Sorgu Yargıçlığı kararnamesine göre, şöyle bulunmuştu:
“16 Haziran 1948 günü Kırklarelinin Üsküp nahiyesi halkından Çoban Şükrü, Nahiye Jandarma Karakoluna müracaatla Sazara köyü civarında hayvan otlatmakta iken Hedye köyü yoluna 50 metre mesafede ormanda bir çatlak içerisinde 4, 5 ay evvel öldüğünü tahmin ettiği bir ceset gördüğünü ihbar etmesi üzerine tahkikat açılmış ve Beypınar köyünden Şakir Kumral, Adapazarının Selahiye köyünü gitmek üzere 28 Nisanda evden ayrılan babası Mustafa Kumraldan mektup ve haber almadığından bulunan cesedin babasına ait olması ihtimalini ileri sürmüşse de ceset üzerinde bulunan eşya ve altın dişin babasına ait olmadığını beyan etmesi üzerine keyfiyet tahkik edilerek, Mustafa Kumralın Adapazarının Selahiye köyünde hatta olduğu anlaşılmıştır![frmsinsi.com](images/smilies/frmsinsi.gif)
Gereken tahkikat yapıldığı halde cesedin hüviyeti tespit edilememişti Hükümet Tabibi adli muayene neticesinde, … İskelet haline dönüştüğünü, ancak… İskeletin dağıldığı ve yüz kemiklerinden bazılarının eksik olduğunu ve kafada sağ kemik civarında bir çöküntü ve buna tekabül eden iç safihada da bir muhaddebiyet görmüş, bundan maada diğer kemiklerde ezici, kesici, delici ve yakıcı yara izi tespit olunmadığını, ölüm sebebinin fennen tayinine imkân olmayı adli tahkikatlara meydana çıkabileceğini beyan etmiştir![frmsinsi.com](images/smilies/frmsinsi.gif)
Ali Ertekin 9 Ocak günü Sazara köyüne götürülerek olay yerinde keşif ve uygulama yapıldı Burada özellikle dikkati çeken nokta, Ali Ertekinin Sabahattin Aliyi sınıra çok yakın bir yerde öldürdüğünü söylemesine karşılık, cesedin sınırdan 35 kilometre içerde bulunmasıydı![frmsinsi.com](images/smilies/frmsinsi.gif)
30 Nisan 1949 günü Kırklareli Ağır Ceza Mahkemesinde başlayan, basının büyük ilgi gösterdiği duruşmalar sırasında Ali Ertekin, ısrarla kimi asker tanıklar, Ertekinin hırsızlık suçunu işlediği için ordudan uzaklaştırıldığını, “ufak bir menfaat karşılığı her şeyi yapacak, hatta cinayet bile işleyebilecek karakterde” olduğunu söylediler![frmsinsi.com](images/smilies/frmsinsi.gif)
Sanık avukatlarından biri, mahkemeye verdiği dilekçede Ali Ertekinin uzun süre Milli Emniyet Teşkilatında Çalıştığını, ülke çıkarlarına hizmet ettiğini ifade ederek bunun bir kere de ilgililerden mahkeme huzurunda sorulmasını, gerekirse gizli oturum yapılmasını istedi Bu istem kabul edildi ve bir saat süren gizli oturumda Milli Emniyet görevlileri dinlendi![frmsinsi.com](images/smilies/frmsinsi.gif)
Olay yerinde mahkemece yapılan keşifte de, Ali Ertekinin ifadeleri arasında gerçeğe uymayan noktalar bulundu Cesedi bulan çoban, bunu ilk kez Ali Ertekinin gösterdiği yerden içerde ve çukurda gördüğünü söylüyordu Ali Ertekin, kayalıkların dibinde oturduklarını, oradan yolun göründüğünü öne sürmüştü Gerçekte, o dolayda yol yoktu![frmsinsi.com](images/smilies/frmsinsi.gif)
Bu arada İstanbul Emniyet Müdürlüğünden gelen bir yazıdan, Ali Ertekine Emniyetçe iki kez 50şer lira ikramiye verildiği anlaşıldı![frmsinsi.com](images/smilies/frmsinsi.gif)
Duruşma aşamaları gözden geçirilirse, sanık Ali Ertekinin ve onunla ilişkide bulunan kişilerin Emniyetle bağlantıları bulunduğunu ortaya koyan kimi bulgular dışında, olayın aydınlanmasını sağlayacak ipuçları elde edilemediği söylenebilir![frmsinsi.com](images/smilies/frmsinsi.gif)
14 Ekim 1950 günlü oturumda mahkemenin kararı açıklandı: Demokrat Partinin iktidara gelmesinden sonra çıkarılan Af Kanunununu ve kimi “hafifletici sebepler” i göz önüne alan yargıçlar, Ali Ertekinin dört yıl ağır hapis cezasına mahkûm edilmesine karar vermişlerdi İki yıldır hapiste bulunan Ali Ertekin, kararın okunmasından sonra “sağolun” diyerek teşekkür etti![frmsinsi.com](images/smilies/frmsinsi.gif)
Sabahattin Alinin bir cinayet sonucu öldürüldüğünün anlaşılması üzerine çeşitli söylentiler yayıldıysa da, cinayette resmi makamların parmağı olduğu tezi açıkça ortaya atılamadı![frmsinsi.com](images/smilies/frmsinsi.gif)
Sabahattin Alinin kitapları ancak 1960 sonrasında yeniden basılabildi; cinayet üzerindeki kuşkular da açıkça 1968lerde dile getirilmeye başlandı![frmsinsi.com](images/smilies/frmsinsi.gif)
Konu, 1970 lerin sonlarında uzun uzun tartışıldı, pek çok görüş ve varsayım ortaya atıldı![frmsinsi.com](images/smilies/frmsinsi.gif)
Bu görüş ve varsayımları özetlemekle konuya bir aydınlık getirileceğini sanmıyoruz Ancak, önemli bulduğumuz bir iki yazı üzerinde durmamız gerekiyor![frmsinsi.com](images/smilies/frmsinsi.gif)
Rasih Nuri İleri şunları öne sürüyor:
“1 Sabahattin Ali Bulgar sınırında Ali Ertekin tarafından öldürülmedi![frmsinsi.com](images/smilies/frmsinsi.gif)
2 elimizdeki belirtilere göre, sınırı geçtiğini sandığı bir anda Milli Emniyet tarafından yakalandı![frmsinsi.com](images/smilies/frmsinsi.gif)
3 Kırklareli Emniyet Müdürlüğünde sorgusu sırasında işkence edilirken öldü, konuşmadan öldürüldü![frmsinsi.com](images/smilies/frmsinsi.gif)
4 Mart 1948in son günleri ile Nisan 1948in ilk haftası arasında vuku bulan bu cinayet kendisi ile birlikte kaçmak isteyen iki kişiyi yakalayabilmek için gizlendi, cesedi sınır civarında bırakıldı, çürüdü ve orada köylüler tarafından bulundu Kendisi ile kaçacak iki kişi yakalanmayınca, Sabahattini yakalatan Milli Emniyet ajanı Ali Ertekin bu kez katil rolünü üstlendi Bu sıfatla kendini yakalattı ”
İçeri alınıp bırakılmaların, gizlenip yakalanmaların, davaların, sonunda arka arkaya gelecek mahkûmiyetlerin Sabahattin Aliyi az tanıdığı bir hapishane arkadaşının (berber Hasan Tural) yardımıyla Bulgar sınırını geçmeye kalkışacak kadar düşüncesizce davranmaya zorladığını ifade eden Rasih Nuri İleriye göre olayın içyüzü şöyleydi![frmsinsi.com](images/smilies/frmsinsi.gif)
“…Bir arkadaşının sağladığı kamyonla nakliyatçılık yapmaya kalkıştı Güneye, Antepe kadar gitti, oysa Milli Emniyet bunu fırsat bilip adım adım izliyor, yanlış bir adım atmasını bekliyordu, artık olaylar çok hızla oluştuğu sırada birçok basın davası beklemekteydi, politik ortam ise… Gitgide kötüye gidiyordu Bu kez Sabahattin Trakya yolunu denedi, bunda bir süre önce hapishane arkadaşlığı ettiği Bulgaryalı Berber Hasanın ve Ali Ertekinin rolü büyüktür Bunlar sınırdan adam kaçırmaktan sanıktırlar, hırsızlık nedeniyle ordudan atılan Astsubay Ali Ertekin ile beraber Kaçırdıkları kişiler ise aslında görevle Bulgaristana sokulan Milli Emniyet ajanlarıydı Tuzak hazırdı, Sabahattin böylece bu hapishane arkadaşına kanıp son yolculuğuna hazırlandı Gözaltına alına alına, gire çıka, üstelik önünde uzun tutukluluk yılları kesinleşen Sabahattin Ali, bir odaya kısılmış kedinin duvardan duvara atlaması psikolojisi içinde sınırdan sınıra koşmaktaydı Bir bakıma uzun bir tutukluluk, bu yıpratıcı gir çıklardan ve bekleyişten çok daha kolay gelir insana (…) Sabahattin Alinin örgüt adamı olmayışı, bunun sonucu kaçışını kendi başına hazırlaması ve kendi zekâsına fazla güvenmesi olumsuz etkide bulunuyordu![frmsinsi.com](images/smilies/frmsinsi.gif)
Bir gün eve geldi, kaçacağını anlattı, bana Sırça Köşkün müsveddelerini hediye etti, iki mektup ve onlarla ilgili talimat bıraktı ve bana emanet ettiği toplu tabancası ile bir kutu mermiyi aldı Talimatı açık açık ve ayrıcalı idi, sınırı geçtiğinde mektuplardan bir Ankarada oturan karısına iletilecekti, diğeri ise kendisine kamyon temin eden Cimcozlara verilecekti, ikisi de sonradan gazetelerde yayımlandı, ikinci mektupla birlikte kamyon hesapları, faturaları, evrakı vardı, mektubun nedeni de buydu![frmsinsi.com](images/smilies/frmsinsi.gif)
Sınırı geçip geçmediğini, Berber Hasanın getireceği imzalı bir kartvizitten anlayacaktım Plan şöyle idi: Sabahattin Ali sınırı geçince Ali Ertekine yeşil kalemiyle imzalayacağı bir kartvizit verecekti Ertekin ise onu Hasana verip ondan ücretini alacaktı Oysa o kartın benim için anlamı başka olacaktı, imzadaki noktalamadan sınırı geçip geçmediğini anlayacaktım ve ona göre mektupları yerlerine ulaştırıp ulaştırmama kararını verecektim![frmsinsi.com](images/smilies/frmsinsi.gif)
Bu ayrılış Martın son günlerine rastlar, Nisanın ortalarına kadar bekledim, sonra, ne olur ne olmaz deyip yanıma bir arkadaş aldım , surların dışındaki Berber Hasanın dükkânına gittik, traş olduk, bu arada konuşurken parolayı verdim, aynadan, arkadaşı traş eden berberin eliyle hayır veya dikkatli ol dercesine bir işaret verdiğini gördüm, hesabı ödeyip çıktık Meydanda durup düşündüm, tehlike varsa yeniden gelmek sakıncalı olurdu, aniden karar verip dükkâna döndüm, para verirken cebimden küçük bir kâğıt düşürmüş olacağım, süpürdüğünüz saçlara bir baksanıza dedim, nasıl bir kâğıt diye sordu Hasan, küçük yeşil, yazılı bir kart dedim, paravananın arkasına gitti ve Sabahattin Alinin imzalı kartını verdi İşarete göre sınırı geçmiş olacaktı, rahat ettik Mektubun birini elden Ankaraya ilettim, diğerini ise elde eldiven kontrol edip yeni bir zarfa aktardım ve Cimcozların kapısının altından attım (…)
Sabahattin Ali nasıl oluyor da bize bu mesajı iletmişti ve nasıl yakalanmamıştık 19 Kasım 1948 günü Cumhuriyet gazetesini okuyalım: Çekoslovakyadan kaçmak isteyenler sahte Amerikan hudut karakollarında avlanmaktadır şeklinde bir haber çıkmıştı o günkü gazetede Bu varsayımla Sabahattin buna benzer bir tuzağa düşürülmüş, sınırı geçtiğini sanmış ve bunun üzerine Ali Ertekine kaçırma bedelini alması için imzalı kartı vermiş olacak Aksi takdirde, nokta meselesini ancak ben bildiğimden, zorla imzalatılacak bir kartta bana o işareti vermezdi Yok, yakalanıp çözüldüğünü varsayacak olursak, o takdirde benim yakalanmamam olanaksızdı![frmsinsi.com](images/smilies/frmsinsi.gif)
Amaç sadece Sabahattini öldürmek olsaydı, oracıkta kurşunlanır ve sınırı geçmeye uğraşırken vuruldu diye ilan edilirdi, bu yapılmadığına göre onun yakalandığı, sorgusunun yapıldığı, görkemli bir antikomünist dava tasarlandığı apaçıktır Bu nedenle ben ilk günden Sabahattin Alinin Kırklareli Emniyetinde veya başka bir yerde sorgusu yapılırken işkence sonucunda öldüğüne kani oldum Davanın o kadar geç açılması ise duruşmalarda sözü geçen ve berber Hasan tarafından bizimle karıştırılan Sabahattin Aliden sonra Ali Ertekin tarafından sınırı geçecek olan iki arkadaşının yakalanması gayreti yüzünden olmuştur sanırım (…)
Cezai sorumluluğunu azaltmak isteyen Ali Ertekin Bulgaristana kaçırdığı kişilerin Türk gizli ajanları olduğunu, kendisinin güvenlik kuvvetleri ile ilişkili bulunduğunu ispat ederek gerçeğin bir yönünü de olsa açıklamak durumuna girmiş, işlemediği halde üstlendiği bu cinayetten ucuz kurtulma yolunu seçmiştir, en doğrusu senaryo öyle tertiplenmiştir ”
Uğur Mumcu da Rasih Nuri İleriyi doğrulayan anlatımlardan söz etmektedir![frmsinsi.com](images/smilies/frmsinsi.gif)
“Sabahattin Alinin yakın çevresi, Sabahattin Alinin Kırklarelinde Milli Emniyet tarafından sorgulanırken işkence sırasında öldüğüne, olayın Sabahattin Alinin, Ali Ertekin tarafından öldürülmüş gibi sunulduğunu inanırlar![frmsinsi.com](images/smilies/frmsinsi.gif)
Ben de olayın bu yorumunu hem emekli Kurmay Yarbay Talat Turhandan hem de Talat Turhanın arkadaşı Adnan Çakmaktan dinlemiştim![frmsinsi.com](images/smilies/frmsinsi.gif)
Adnan Çakmak, Mareşal Fevzi Çakmakın yeğeniydi Eski bir emniyet müdürü olan Çakmak, 12 Mart günlerinde Talat Turhan ile birlikte Faik Türünün İstanbuldaki Ziverbey işkence evinde sorgulanmışlardı![frmsinsi.com](images/smilies/frmsinsi.gif)
1973 yılında Ankarada bir akşam Adnan Çakmak bu öyküyü uzun uzun anlatmıştı Yıllar sonra öyküyü Çakmaktan dinleyip yazmak istediğimizde Çakmak konuşmuyordu ”
Sabahattin Alinin yakın arkadaşlarından Aziz Nesin ise şu görüştedir ”
“Bana göre Sabahattin Aliyi devlet ya da devletin herhangi bir kuruluşu öldürmüş olamaz Çünkü devlet eliyle işlenecek böyle bir cinayetin hiçbir mantıksal nedeni yoktur Ancak, katilin sonradan korunmuş olduğu da, gerek dava duruşmalarının gidişinden, gerek katile dört yıl gibi çok az hapis cezasının verilişinden ve iki yıl sonra da tahliye edilmesinden belli olmaktadır ” Aziz Nesin, Prof Faruk Eremden aktarılmış, kendisinin inanmadığını belirttiği bir söylenti üzerinde de durmaktadır![frmsinsi.com](images/smilies/frmsinsi.gif)
Prof Faruk Erdem, Bir Ceza Avukatının Anıları adlı kitabında ad vermeden şunları anlatır:
“Olayı, otuz beş yıl kadar evvel ölenin yakınları anlatmıştı: adam, bedence çelimsizdi Fikirleri tehlikeli sayılıyordu Birkaç kez mahkemeye verilmiş, beraat etmişti Susturulmalıydı![frmsinsi.com](images/smilies/frmsinsi.gif)
Bir akşamüstü, evine beş kişi geldi Yurt dışına gitmesi isteniyordu, hem bu kendisi için de iyi olacaktı Adam durumu anladı Küçük bir valize birkaç çamaşır, birkaç da kitap koydu İstasyonda trene bindiler, kompartımanın perdeleri çekildi, kapıya hizmete mahsustur levhası asıldı Gece bir istasyonda indiler Birkaç saat karanlıkta yürüdüler Uzaktan köpekler havlıyor, çok ilerde, tek tük ışıklar gözüküyordu Gün hafifçe ağarmıştı Adam, sınırı rahatça geçebileceği yolu tarif ettiler, elini sıktılar, yolun açık olsun dediler![frmsinsi.com](images/smilies/frmsinsi.gif)
Adam dört beş adım atmıştı, arkasından beş el ateş edildi, yüzükoyun yere düştü Beş kişi adamın yanına gittiler, adam sol kürek kemiğinin altında giren tek kurşunla ölmüştü Muayene ettiler Başka kurşun yarası yoktu Hâlbuki yakından ateş etmişlerdi, beş kişi bir süre bakıştılar Anlaşılan, dördü boşa, biri doluya atmıştı![frmsinsi.com](images/smilies/frmsinsi.gif)
Daha sonra zabıt tutuldu Adam gizlice sınırdan kaçmak isterken vurulmuştu ”
Bu anlatılanların, maddi olgularla pek bağdaşmadığını belirttikten sonra, son olarak Samet Ağaoğlunun günlüğüne yazdıklarından söz edeceğiz![frmsinsi.com](images/smilies/frmsinsi.gif)
1934te Sabahattin Aliyle tanışıp dostluk kuran Samet Ağaoğlu, anılarında ona da yer verir “…Sabahattin Ali o günden sonra… İstanbul Pasta Salonundaki köşemizde ve aramızda kaldı ve yarı tok yarı aç avareliğinden kurtularak cebi biraz para görünceye ve ben Sulu Hamda üst üste sefertası gibi iki odadan ibaret evimi Yenişehirde bir apartmana taşımak imkânını buluncaya kadar hapishanede yazdığı bir şiirin teraneleri arasında hemen hemen beraber yaşadık: “Geçmiyor günler geçmiyor ”(…)
Samet Ağaoğlu aşağı yukarı otuz yıl sonra, Sabahattin Ali olayını aydınlatmak amacıyla kitap hazırlığına girişen Kemal Bayramla (Çukurkavaklı) konuşurken, “Ölümünün benim üzerimde bıraktığı tesir büyük olmuştur Yalnız beraber geçindiğimiz arkadaşlık sahnelerinin tesiriyle değil, ölümünün şekli olarak Gerçekten kaçıyor mu idi? Belli değil Yoksa kaçıyor gösterilerek, hudutta, hududa kadar götürüp orada öldürüldü mü? Bu da belli değil,” diyordu![frmsinsi.com](images/smilies/frmsinsi.gif)
Bu sözleri üzerine yöneltilen “Siz devletin en yüksek kademelerinde görev almış bir kişisiniz Bu merakınızı acaba o dönemde giderebilme olanağı bulabildiniz mi?” sorusunu şöyle yanıtlıyordu Samet Ağaoğlu:
“hayatta öyle hadiseler vardır ki, bunların üzerine eğilmenin bir faydası yoktur Olan olmuştur Eğildiğimiz zaman, çıkacak olan neticeyi bilmede hareket daha ağır neticeler doğurur Öyle mi oldu, böyle mi oldu? Şahidi yok O zaman şüpheniz iftira halini alır Veya ispat edemeyeceğiniz bir iddia halini alır ”
Ve bu konuşmadan aşağı yukarı on beş, ölümünden (Ağustos 1982) on yıl sonra (Nisan 1992) Samet Ağaoğlunun Siyasi Günlükü yayımlandı “Eski yazı ile küçük cep defterlerine not” edilen bu günlüğe, Sabahattin Alinin siyasal bir cinayet sonucu öldürüldüğü haberinin basında yer aldığı günlerde, 14 Ocak 1949da yazdıkları şöyle![frmsinsi.com](images/smilies/frmsinsi.gif)
“Dün Menderes, Sabahattin Alinin hükümet tarafından öldürüldüğünü, hadisenin ön gün kadar evvel olduğunu, hükümetin bu işi nasıl meydana çıkaracağını çok düşündüğünü, eğer geçmişte 33 kişinin öldürülmesi hadisesi olmasaydı, meydana çıkartmamak yolunu tutacaklarını, fakat buna imkân bulamadıklarını, bunun için de hadiseye gazeteye yazılan şekili verdiklerini anlattı Açılan yolun fena olduğunu söyledim doğru, inşallah bununla ebediyen kapanır cevabı verdi”
Buradaki “hadisenin on gün evvel olduğu” sözünün “on ay kadar evvel” diye düzeltilmesi gerekir Asıl dikkati çeken şudur: Güçlü muhalefet partisi Demokrat Partinin liderlerinden biri bu sözleri söylemiş ve Samet Ağaoğlu bunları yayımlanmak üzere kaleme alınmayan günlüğüne geçirmiştir Bu, önemli bir tanıklıktır![frmsinsi.com](images/smilies/frmsinsi.gif)
O dönemde işbaşında bulunan Şükrü Saraçoğlu hükümeti kadar, kısa bir süre sonra Adnan Menderesin başbakanlığında iktidara gelen Demokrat Parti hükümeti de olayı örtbas etmiş olmaktadır Dolayısıyla, tarih önünde her iki iktidar da sorumludur![frmsinsi.com](images/smilies/frmsinsi.gif)
Bu önemli tanıklığa karşın, Sabahattin Ali cinayetinin nasıl işlendiğini aydınlatacak bilgilerden yoksunuz Olayda günümüzün teknolojik imkânları kullanılmamıştır Ancak olayda küçük ayrıntılar olayın aydınlatılmasına yardımcı olmuştur Cesedin ağzında bulunan altın diş olayın aydınlatılmasına yardımcı olmuştur Ancak günün koşullarında maktulün kimliği tespit edilememiştir Diğer olaylarda olduğu gibi bu olay da verilen ifadelerden aydınlatılmaya çalışılmıştır![frmsinsi.com](images/smilies/frmsinsi.gif)
AHMET EMİN YALMANA SUİKAST
Gazeteciliğe 1907de başlayan Ahmet Emin Yalman (1888–1972), İstanbulda Mekteb-i Hukukta öğrenim gördükten (1910) sonra ABDne giderek Columbia Üniversitesinde felsefe okudu Türkiyeye dönünce (1914) Darülfünun-ı Osmanîde (sonra İstanbul Üniversitesi) Ziya Gökalpa sosyoloji asistanlığı yaptı, Mekteb-i Mülkiyede (sonra Siyasal Bilgiler Fakültesi) istatistik dersi verdi![frmsinsi.com](images/smilies/frmsinsi.gif)
1917de Mehmet Asımla (Us) birlikte Vakit gazetesini çıkaran Ahmet Emin Bey, Ateşkes Döneminde kimi aydınlar gibi Türkiyenin Amerikan mandasına girmesini savundu 1919da Maltaya gönderildi ve bir yıl sürgünde kaldı![frmsinsi.com](images/smilies/frmsinsi.gif)
İstanbula dönünce, başyazarlığını da üstlendiği Vatan gazetesini çıkardı (26 Mart 1923), iktidarı eleştiren yazılarından dolayı İstiklal Mahkemesinde yargılandı Beraat ettiyse de, gazetesini yeniden çıkarmasına izin verilmedi![frmsinsi.com](images/smilies/frmsinsi.gif)
Zaman zaman iktidara ve öteki yayın organlarına karşı sert polemik yazıları yayınlayan, zaman zaman da ılımlı bir yayın çizgisi izleyen Yalmanın bu çelişkili tutumu, özellikle Demokrat Partinin işbaşında bulunduğu 1950–60 arasında dikkati çekti Bu tutarsızlığı, “Başbakan Menderesle arasının iyi olduğu dönemlerle “Menderesle bozuştuğu dönemlerin yansımaları olarak değerlendirilir![frmsinsi.com](images/smilies/frmsinsi.gif)
1959da on beş ay hapse mahkûm edilen Yalman, 27 Mayıs 1960 askeri müdahalesinden bir süre sonra ortaklarıyla anlaşmazlığa düşerek Vatandan ayrıldı, Hür Vatanı çıkardı (1961) Ertesi yıl bu gazeteyi de kapatmak zorunda kaldı![frmsinsi.com](images/smilies/frmsinsi.gif)
Yazılarında Batı demokrasisini ve liberalizmi savunan bir gazeteci olarak tanınıyordu![frmsinsi.com](images/smilies/frmsinsi.gif)
Demokrat Partiyi iktidara gelişinden bir sonra, bazı konularda eleştirmeye başlayan Ahmet Emin Yalman, dönemin “besleme basın”ı (devlet olanaklarıyla yayımlanması sağlanan gazete ve dergiler) tarafından yöneltilen saldırılarla karşılaşmaktaydı Bunların başında, örtülü ödenekten para aldığı 27 Mayıs 1960 harekâtından sonra açıklanmış olan Necip Fazılın Büyük Doğusu geliyordu Şeriatçı bir çizgi izlemekte olan Büyük Doğu, Vatanda yayınlanan bir yazıdan sonra saldırısını şiddetlendirdi İsviçrede çıkan Tagblatt gazetesinden aktarılan bu yazıya göre Moskova, Özbekistanda kurduğu bu merkezden, yobazlık örtüsüyle, Müslüman memleketlerinde, özellikle Türkiyede ikilik yaratmak için kışkırtmalara girişmişti![frmsinsi.com](images/smilies/frmsinsi.gif)
Bir süre sonra Necip Fazıl Büyük Doğuyu geçici bir dönem için kapattığını açıkladıysa da, Büyük Cihad, Serdengeçti gibi yayın organlarındaki saldırılar sürdü Mahkeme kararıyla kapatılmış olan İslam Demokrat Partisi çevresinde toplanmış olanların da Yalmana karşı kampanyaya katıldıkları gözleniyordu![frmsinsi.com](images/smilies/frmsinsi.gif)
Bu arada Vatanın Ekim 1951deki yayınlarından, Yalmanla Menderesin barıştıkları anlaşıldı![frmsinsi.com](images/smilies/frmsinsi.gif)
Vatan ekibi 20 Kasım 1952de Malatyaya gitti Demokrat Parti il kongresi dolayısıyla Başbakan Adnan Menderesin Malatyaya gelişi de aynı günlere rastladı![frmsinsi.com](images/smilies/frmsinsi.gif)
22 Kasım akşamı Başbakan onuruna verilen yemekten çıkan Yalman, postaneye giderek Menderesin söylevinin özetini telefonla gazetesine yazdırdı ve kaldığı Malatya Palasa gitmek üzere dışarı çıktı Otel, postanenin önündeki genişçe alanın karşı tarafındaydı Basamakları inip bir iki dakikada otele ulaşacak ve yatacaktı Saat 23 30 olmuştu![frmsinsi.com](images/smilies/frmsinsi.gif)
Kapıdan çıkar çıkmaz eline taş parçası gibi bir şeylerin çarptığını hissetti Görünürde kimse yoktu Birtakım “münasebetsiz” kişilerin birbirine taş attığını sanarak, “Artık yeter, bu manasızlığı bırakalım!” diye bağırdı Tam bu sırada elinin kanlar içinde olduğunu gördü Karnından ve bacaklarından aşağı sıcak bir şeyler akıyordu İlk anda vurulduğunu anlamamıştı Ama bir tehlike karşısında olduğu belliydi Postanenin basamaklarını hızla inerek bir koşuda meydanı geçti, otelin kapısına yaklaştı…
Yalmanı izleyen iki kişi tabancalarını hazırlayıp postanenin kapısında beklemişler, o kapıda görünür görünmez tetikleri çekmişlerdi Silah seslerini işiten bekçi Osman, postanenin kapısına yaklaşıp “Hey ne oluyor orada? Dur!![frmsinsi.com](images/smilies/frmsinsi.gif) ![frmsinsi.com](images/smilies/frmsinsi.gif) ” diye bağırınca, üzerine bir kurşun geldi Bekçi kendini duvar dibine atarak siper aldı, kurşunun geldiği yöne doğru ateş etti Bu sırada suikastçılardan biri karanlığa karıştı, öteki ise bekçinin kurşunlarına karşılık verdi Biraz sonra o da izini kaybettirdi![frmsinsi.com](images/smilies/frmsinsi.gif)
O sırada Yalman, otelin kapısının bulunduğu pasaja gelmişti Pasajın önünde birtakım adamlar duruyordu Onlara seslendi: “Taksi… Doktor…” Hiçbiri oralı olmadı Sonradan bunların, suikastçıların yandaşları oldukları ve cinayeti izlemek için geldikleri tahmin edilecekti Kimsenin aldırış etmediğini gören Vatan başyazarı, koşarak oradan uzaklaşıp İş Bankası binasına doğru gitti ve yere düştü Çok kan kaybetmiş, bu yüzden kendinden geçmişti Giysileri ve ayakkabıları kan içindeydi, meydanın çeşitli noktalarında kan birikintileri vardı…
Yalmanla birlikte postaneye gelmiş olan Vatan çalışanlarından biri, buradaki işini bitirince, yaralının başında toplanmış kişiler arasına karışarak ne olup bittiğini öğrenmek istedi ve yerde yatan Ahmet Emin Yalmanla karşılaştı![frmsinsi.com](images/smilies/frmsinsi.gif)
Yalman Malatya Memleket Hastanesine kaldırılırken, olayı öğrenen Menderes, İçişleri Bakanı Ethem Menderes, Sağlık Bakanı Ekrem Hayri Üstündağ, Malatya Valisi, Belediye Başkanı ve öteki ilgililerle birlikte olay yerine, oradan hastaneye gitti![frmsinsi.com](images/smilies/frmsinsi.gif)
Ameliyathanede ilk muayenesi yapılan Yalmanın, karın bölgesine rastlayan bir kurşun yüzünden çok kan kaybettiği anlaşıldı Bu kurşun, ciğerin bir bölümünü yaladıktan sonra dışarı çıkmıştı İki kurşun ayağına, iki kurşun da koluna rastlamıştı![frmsinsi.com](images/smilies/frmsinsi.gif)
Başbakan Menderes hemen Ankaraya telefon edilmesi ve iki doktor istenmesi buyruğunu verdi Cumhurbaşkanlığı doktorlarından Prof Kâmil Sokulu ile Prof Recai Ergüder olaydan bir saat on beş dakika sonra, 00 45te askeri bir uçakla hareket ediyorlardı Uçakta Adalet Bakanı Osman Şevki Çiçekdağ, Emniyet Genel Müdürü ve Ankara Valisi de vardı…![frmsinsi.com](images/smilies/frmsinsi.gif)
Ciddi bir soruşturma yürütüldü Büyük Doğu gazetesinin yayınları üzerinde, Necip Fazılla bir arkadaşına Anadoludan paralar gelmesini sağlayan ve Necip Fazılın kumarhanede basılması skandalının ardından kendi kendini fesheden Büyük Doğu Cemiyetine üye olmuş çok sayıdaki Malatyalı üzerinde özellikle duruluyordu![frmsinsi.com](images/smilies/frmsinsi.gif)
Postanenin çok yakınında, bir sokak içinde bulunan plakasız bir bisikletin kime ait olduğu araştırıldı ve sonunda sahibi bulundu Bu, duvarcı ustası Şerif Dursunundu![frmsinsi.com](images/smilies/frmsinsi.gif)
Bu kişinin Büyük Doğu Cemiyeti ile kapatılan İslam Demokrat Partisinin üyelerinden olduğu anlaşıldı![frmsinsi.com](images/smilies/frmsinsi.gif)
Emniyet Genel Müdürü Kemal Aygün yönetimindeki polis ve jandarma, Şerif Dursunun ve kardeşlerinin konutlarını aynı anda bastı Şerifin İzoli köyündeki evine girmeleri kolay olmadı Kadınlar, güvenlik güçlerini uzun süre içeriye sokmadılar “Takviye” ekipleri istendi, kadınlara karşı zor kullanılarak eve girildi ve İslam Demokrat Partisine ait kimlik kartıyla Büyük Doğu dergileri, bir kutu da – Yalmana sıkılanla aynı markayı taşıyan- tabanca kurşunu ele geçirildi![frmsinsi.com](images/smilies/frmsinsi.gif)
Şerif hemen her yerde aranırken, İslam Demokrat Partisine ve Büyük Doğu Cemiyetine üye olmuş birçok kişiyle birlikte Şerifin kardeşleri Osman ve Hasan da Malatya Emniyet Müdürlüğüne getirilip sorguya çekildi Osman Dursunun, Menderes Malatyaya geldiği gün Valilik ve Belediye önünde dikkati çekici birtakım hareketlerde bulunduğu, Başbakanın önüne atılarak “ Senin yüzün gülüyor ama benim içim kan ağlıyor İslamiyet…” gibi sözler söylediği saptanmıştı Polis yöntemleriyle “konuşturulan” Osman, sonunda şu itirafta bulundu: “Gece yarısı Şerif bana, eve geldi “Ben postane önünde birini vurdum, göt ölüsünü kaldır, bisikletim de sokak ortasında kaldı, onu da al” dedi ”
Osman ve Hasan kardeşlerinin nereye gizlendiğini bilmiyorlar, Kermik dağında bir mağaraya sığınmış olabileceğini tahmin ediyorlardı Dağ didik didik aranıyor; şehirde ve köylerde aramalar, kimlik denetimleri yapılıyordu![frmsinsi.com](images/smilies/frmsinsi.gif)
İki gün sonra Emniyet Genel Müdürü Kemal Aygün, kurnazca bir plan hazırladı: Ziraat Dairesi şoförlerinden İbrahim Pikapın Şerif Dursun ailesiyle yakın ilişki içinde bulunduğunu öğrenmişti İbrahime, “İzoli köyüne, Şerifin ailesine git,” dedi “Senin sözünü dinlerle Şerifin kaçmakla bütün suçu üzerine aldığını söyle Ortada ölüm yok Şerif kendiliğinden gelip teslim olursa kurtulur Bunları söyle, saklandığı yerden çıkarsınlar ”
Çok geçmeden Şerif teslim oldu Olayla ilgisinin bulunmadığını, ruhsatsız mavzerinin yakalanmasından korktuğu için gizlendiğini söyledi Uzun süren sorgusu sonunda itiraf ettirildi: Silahı kullanan, Elazığ Lisesi öğrencisi Hüseyin Üzmezdi O, Hüseyine yardım etmiş, silah çekerek bekçiyi oyalamış ve Hüseyinin kaçmasını sağlamıştı![frmsinsi.com](images/smilies/frmsinsi.gif)
Büyük Doğu Cemiyeti üyelerinden olan ve bir yıl önce Malatya Lisesinde okurken müdürle çatışan Hüseyin, Elazığ Lisesinin on birinci sınıfında öğrenciydi Evinde yapılan aramada Büyük Doğu, Hür Adam gibi yayınlar bulundu Sonunda kendisi de yakalandı![frmsinsi.com](images/smilies/frmsinsi.gif)
Suikastı, hepsi de Büyük Doğu Cemiyetinin üyesi olan on beş kişinin planlandığı sonucuna varılmıştı Bunlardan on biri Malatyada, dördü Elazığdaydı Kısa sürede hepsi de gözaltına alındı![frmsinsi.com](images/smilies/frmsinsi.gif)
Şerifin gözaltındayken yazıp Hacı Emin adlı birine gönderdiği mektup, bir örgütün varlığını ortaya koyuyordu![frmsinsi.com](images/smilies/frmsinsi.gif)
Bu mektup üzerine yetmişi aşkın dükkân ve evde arama yapıldı; çok sayıda kişi gözaltına alınıp sorguya çekildi İtiraflardan, Musa Çağıl adlı yirmi yaşındaki gencin örgüte başkanlık ettiği anlaşılıyordu Örgütün çalışmalarını ve olayın nasıl planlandığını şöyle anlattı:
Sorguya çekilenlerden biri, Hüseyinin olaydan sonra bir alacağı için Elazığa gittiğini, kendisinden önce oraya gelmiş olan dört arkadaşına, “Ahmet Emine beş el ateş ettim, yere yıktım,” dediğini söyledi![frmsinsi.com](images/smilies/frmsinsi.gif)
Hüseyin Üzmez sorgusunda bunları doğruladı; “Onu öldüremediğime yazık doğrusu!” dedi “Suikasta hangi etkenler altında giriştiğini de şöyle anlattı:
“ O adam İslam ilkelerine, geleneklerine karşı çıkıyormuş Gazetesinde açık saçık resimler yayımlayarak dinimize saldırdı, güzellik kraliçesi Gelengülün Amerikan askerleri tarafından öpülüşünü gösteren fotoğrafları basarak İslamlığı incitti Dolayısıyla vücudunun ortadan kaldırılması gerektiğine inandık ”
Aralarında bir üsteğmenin de bulunduğu sanıklar mahkemece tutuklandıktan sonra, Malatya ve Elazığdan başka İstanbul, İzmir ve Bursada da birtakım kişiler “irtica” sanığı olarak gözaltına alındı Büyük Doğuyu yayımlayan Necip Fazıl Kısakürek de İstanbulda tutuklanıp yargılandı![frmsinsi.com](images/smilies/frmsinsi.gif)
Ameliyat edilen Ahmet Emin Yalman, ölüm tehlikesini atlatmıştı Biraz iyileşince Malatyadan İstanbula, oradan İsviçreye giderek tedavi oldu![frmsinsi.com](images/smilies/frmsinsi.gif)
Sanıklardan Mahmut Şentürk ele geçirilememişti Önceden tasarlayarak (taammüden) adam öldürmeye tam teşebbüs ve devletin temel esaslarını değiştirmek amacıyla gizli örgüt kurmak suçlamalarıyla yargılanan Hüseyin Üzmez ile öteki on bir sanık, mahkum edildiler![frmsinsi.com](images/smilies/frmsinsi.gif)
Olayın aydınlatılması polis tarafından bulunan bir şahsa ait eski bir bisiklettir Bisikletten yola çıkılarak kişilerin sorgulaması yoluna gidilmiştir Olayın ardından da şahsın evinden olayda kullanılan fişeklerin benzerleri bulunmuştur Olay yeri incelemenin o dönemlerde teknolojiye bağlı olarak tam verimli olmaması burada fark edilmektedir Olay yerinde bulunan şahsa ait dergilerde bazı kurumlarla ilişki kurmak açısından önemlidir Çünkü suikastlar genellikle birilerinin teşviki ile olmaktadır Burada bir örgütün olduğu gerçeği de göze çarpmaktadır![frmsinsi.com](images/smilies/frmsinsi.gif)
BAŞBAKAN İSMET İNÖNÜYE SUİKAST GİRİŞİMİ
27 Mayıs 1960 askeri harekâtından sonraki ilk genel seçimler 1961 Ekiminde yapıldı 19 Kasım 1961de İsmet İnönünün Başbakanlığında Cumhuriyet Halk Partisi – Adalet Partisi (CHP-AP) koalisyon hükümeti kuruldu Albay Talat Aydemir öncülüğündeki 22 Şubat 1962 ve 21 Mayıs 1963 darbe girişimlerinin ardından, 2 Aralık 1963te koalisyon hükümeti istifa etti 25 Aralıkta, yine İsmet İnönünün Başbakanlığında ikinci koalisyon hükümeti oluştu Bu kez AP dışarıda kalıyor; hükümete CHP ve bağımsızlar katılıyordu![frmsinsi.com](images/smilies/frmsinsi.gif)
Yassıadada mahkûm edilen Demokrat Partililerin büyük çoğunluğu Kayseri Cezaevine gönderilmişti Eski Demokratların kurduğu, artık koalisyon ortağı olmayan Adalet Partisinin sözcüleri sürekli olarak Kayserideki mahkumların serbest bırakılması gerektiğini öne sürüyor; bu konuda kamuoyu yaratmaya, iktidara baskı yapmaya çalışıyorlardı Bunların sonucu olarak eski Cumhurbaşkanı Celal Bayarın koşullu olarak salıverilmesi (meşruten tahliyesi) üzerine Kayseri-Ankara yolunda ve Ankarada büyük gösteriler yapılmış; hala iç politika üzerinde etkin olan askerlerin de baskısıyla Bayar yeniden cezaevine gönderilmişti![frmsinsi.com](images/smilies/frmsinsi.gif)
22 Şubat 1964 günü (“garip bir tesadüf” olarak 22 Şubat 1962 darbe girişiminin yıldönümünde) saat 11 45te Mesut Suna adlı kişi, Başbakan İsmet İnönüye Başbakanlık binası önünde, dört metre uzaklıktan tabancayla üç el ateş etti![frmsinsi.com](images/smilies/frmsinsi.gif)
İsmet İnönü, Özel Kalem Müdürüyle birlikte Başbakanlıktan (eski bina) çıkmış, binanın önündeki terasımsı düzlükte bekleyen gazetecilerin sorularını birkaç cümleyle cevaplayıp merdivenleri inmiş, aşağıda bekleyen otomobiline yerleşmişti Kapıdan çıkışıyla arabasına girişi arasında iki dakikalık bir süre geçmişti Tabanca, işte o sırada patladı![frmsinsi.com](images/smilies/frmsinsi.gif) Ne olup bittiğini anlayamayan İsmet İnönü telaşlanmadı Kurşunlar kapıya rastlamıştı…
Polisler hemen suikastçının üzerine atıldılar Kısa bir boğuşmadan sonra tabancasını alarak polislere ait bekleme kulübesine soktular![frmsinsi.com](images/smilies/frmsinsi.gif)
İsmet İnönü bu boğuşmayı izlerken şoförü Halil Altınoğlu telaşlanmıştı Başbakan “Ne acele ediyorsunuz, durun bakalım bu adam ne istiyor ” Dediyse de, gaza bastı ve İnönünün ilk bindiği sırada eliyle gösterdiği yöne, Türkiye Büyük Millet Meclisine doğru otomobili hızla sürdü Yolda İnönü, “Kim bu adam?” diye soruyordu![frmsinsi.com](images/smilies/frmsinsi.gif)
Suikastçı Mesut Suna, Kayseriden gelmişti Başbakanlık binasına hiçbir engelle karşılaşmadan yaklaşmış, kalabalığa da karışmayıp polislere ait kulübeye girmiş ve İsmet İnönü otomobiline bininceye kadar beklemişti![frmsinsi.com](images/smilies/frmsinsi.gif)
Uzun uzun sorgulanan suikastçının hiçbir örgütle bağlantısı bulunmadığı anlaşıldı Kayseride elektrik işçiliği yapan Mesut Suna, dinlediği söylevlerden, kahvelerdeki konuşmalardan, hocaların vaazlarından etkilenmiş ve İsmet İnönüyü öldürmeyi kutsal bir görev saymıştı Eski Demokrat Partililerin İsmet İnönüyü hedef alan propagandalarının etkisinde kaldığı seziliyordu![frmsinsi.com](images/smilies/frmsinsi.gif)
Kısa süren bir yargılamadan sonra mahkum edilen Mesut Sunanın giriştiği suikastın ardındaki etkenler bunlardı Şevket Süreyya Aydemir, İsmet İnönüyü konu alan İkinci Adam adlı kitabında olayı, Mesut Sunanın ve benzerlerinin psikolojisiyle toplum psikolojisi arasında bağlantı kurarak çözümlemektedir:
“(Suikastçının) Benlik duyguları yıllardan beri yanlış haberler ve heyecanlarla ayaklandırılmıştır Kalabalıklardan, sokak adamlarından biridir ve enaniyetleri (benlik gururları) yanlış ayaklandırılan bütün sokak kalabalıklarında, binlerce Mesut Suna bugün de bulunabilir ve bunlar, toplumun sakin ve durgun halinde değil, fakat hareketli ve nizamını kaybetmiş, galeyan hallerinde, su içer gibi kan dökebilirler Mesela vaktiyle kendisine Bedi-üz-zaman Said-i Kürdi adını veren, hem külahlı hem silahlı adamın (Said-i Nursi) 31 Mart 1909 hareketinde ayaklandırdığı askerlerin öldürdükleri mektepli subaylar, böyle öldürüldüler İstiklal Savaşı içindeki iç ayaklanmalarda da, bunların binlerce ve benlercisi harekete geçmedi mi? (…) Hulasa, Mesut Sunalar, toplumun alt kalabalığında daima vardır ve daima olacaklardır Bu kalabalıkları yanlış dalgalandırmaya gelmez… Çünkü o zaman Mesut Sunalar, hemen bataklığın yüzüne çıkarlar ve sonra, artık yığın psikolojisinin vahşi kanunu işler…”
Burada ulaşabilen sadece şahıs ve şahsın üstünde ki silahtır Şahıs daha çok kendini cahil gibi göstererek kendini ve belki ilişkili olduğu şahısları kurtarmaya çalışmış olabilir Burada çözüm kolluğun görevi tam bir sorgulama yapmasıdır Çünkü elde tam bir delil bulunmamaktadır Sadece sorgulamalar sonucu elde edilecek deliller kullanabilinir Bu yüzden alınan ifadeler önem kazanmaktadır![frmsinsi.com](images/smilies/frmsinsi.gif)
ONİKİ MARTA DOĞRU…
“Gaziantep ve Topkapı Olayları” başlıklı bölümde belirtilen nedenlerle tırmanan iktidar-muhalefet çekişmesinin ardından, iktidardaki Demokrat Partinin oylarıyla, 27 Nisan 1960 günü Anayasanın üstünde yetkiler taşıyan Meclis Tahkikat Encümeni kuruldu Basının ve muhalefetin tümüyle susturulması amacını taşıyan bu girişim, üniversiteyi “isyan” ettirdi İstanbulda 28 Nisanda, Ankarada 29 Nisanda büyük gösteriler yapıldı![frmsinsi.com](images/smilies/frmsinsi.gif)
28 Nisanda İstanbul Üniversitesi bahçesinde toplanan gençler, “Yaşasın hürriyet! Kahrolsun diktatörler, kahrolsun Menderes!” diye bağırarak gösteriye başladılar Polisin üniversite bahçesine girmesi ve gençlere karşı şiddet kullanması üzerine gösteriler sonradan “Hürriyet Meydanı” adı verilecek olan Beyazıt Alanına taştı Burada Turhan Emeksiz adlı genç, polis kurşunuyla öldürüldü 27 Mayıs 1960 askeri harekatından sonra Yassıadada görülen “Anayasayı ihlal” davasında bu olayların da hesabı sorulacaktı![frmsinsi.com](images/smilies/frmsinsi.gif)
Vedat Demircioğlunun Ölümü
1961 Anayasasının düşünce ve anlatım özgürlüklerini güvence altına almasından sonra sağ ve sol akımlar su yüzüne çıktı, yavaş yavaş gelişti Ancak, en masum sosyal demokrat düşüncelerin ortaya konulması bile belirli çevrelerin “komünistlik” suçlamalarında bulunmasına yol açıyor; suçlamalar giderek saldırıya, cezalandırmaya dönüşüyor, bunlara karşı doğan tepki sonucu eylemli olarak sağ-sol çatışması başlıyordu Çatışmanın belirgin örnekleri Türkiye İşçi Partisi toplantılarının basılması ve politize olan öğrenci kuruluşlarının – başlangıçta sağdan gelmek üzere birbirlerine karşı giriştikleri savaşımlardır![frmsinsi.com](images/smilies/frmsinsi.gif)
Boykot ve işgallerin hemen ardından, 15 Temmuz 1968de Amerikan 6 filosunun İstanbula gelmesi sırasında girişilen protesto eylemlerini toplum polisinin adeta düşmanca bir tutumla bastırmaya girişmesini, yirmi beş yıllık bir zaman diliminin ve bu dönem içerisinde yer alan olayların perspektifinden değerlendirdiğimizde, gençlere yönelik şiddetin bu etkenlere dayandığı sonucuna varıyoruz Bu tutumun, gençlerin tepkisini birlikte getirmesi kaçınılmazdı![frmsinsi.com](images/smilies/frmsinsi.gif)
Yeni dönemin ilk siyasal cinayeti böyle bir ortam içerisinde işlendi Amerikan 6 filosuna yönelik daha önceki protesto eylemlerinde ılımlı davranan toplum polisi, en etkin protestocu kesimin kaldığı İstanbul Gümüşsuyundaki Teknik Üniversite Öğrenci Yurdunu 17 Temmuz 1968 akşamı kuşattı Öğrenciler buna aldırış etmeyip protesto eylemlerini sürdürdüler Gece saat 01 00 sıralarında toplum polisi, yurdun önünde birkaç öğrenciyi ekip otomobiline sürükledi; öğrenciler de caddenin ortasında bir öğrenciyi yakalamaya çalışan ve sonradan emniyet amiri olduğu anlaşılan bir sivili sürükleyerek yurt binasına soktular![frmsinsi.com](images/smilies/frmsinsi.gif)
Biraz sonra olay yerine bir inzibat birliği geldi; gençlerle polis arasına barikat kurdu Birlik komutanı albayla görüşen öğrenciler, polisin elindeki iki arkadaşları geri verilirse, öğrenci yurdunda bulunan emniyet amirini serbest bırakacaklarını söylediler![frmsinsi.com](images/smilies/frmsinsi.gif)
Albay, polisle öğrenciler arasında arabuluculuk yaptı Polis, ellerinde yalnızca bir öğrenci bulunduğunu söyledi Öğrenciler emniyet amirini, polis de bir öğrenciyi serbest bıraktı Bu genç, polisin aldığı öteki arkadaşının feci şekilde dövülüp başka bir yere götürüldüğünü bildirdi![frmsinsi.com](images/smilies/frmsinsi.gif)
Bu sırada öğrenci liderlerinden biri, polis telsiziyle “En kısa zamanda bütün polis birlikleri Gümüşsuyunu kuşatsın Gümüşsuyuna girilecektir” emri verildiğini işitti Bu, askeri birlik komutanı albaya duyuruldu Albay, kaygılanmamalarını, herhangi bir baskına engel olacağını söyledi Öğrenci Birliği Başkanı Harun Karadeniz, İTÜ Rektörü Bedri Karafakioğlunu aradı Durumu anlattı; araya girmesini ve daha büyük olayların çıkmasını önlemesini istedi Rektör, “Durumun daha evvel Emniyetçe kendisinden sorulduğunu ve Senato üyelerinden bazılarıyla da görüştükten sonra Gümüşsuyu yurt binasını üniversite kabul etmediklerini” ifade etti![frmsinsi.com](images/smilies/frmsinsi.gif)
Baskın yapılacağı artık kesindi Nitekim emniyet amiri bırakılır bırakılmaz bir kadar polis büyük bir uğultuyla, “tam bir galeyan halinde”, dört yüz kişinin kaldığı yurda girdi Bu uğultuya kırılan camların ve bağrışan insanların sesleri karıştı![frmsinsi.com](images/smilies/frmsinsi.gif)
Çatırtılar, uğultular, çığlıklar bir süre devam etti Polis bir çok genci öldüresiye dövmüş, Vedat Demircioğlunu dövdükten sonra ikinci kat penceresinden atmış, daha sonra bu genç ayaklarından sürüklenmiş ve öldü diye postane önünde bırakılmıştı En sonunda üzerlerinden iç çamaşırlarından ve pijamalarından başka bir şey bulunmayan otuz kadar genç gözaltına alınıp götürüldü![frmsinsi.com](images/smilies/frmsinsi.gif)
Geri kalan öğrenciler, giyinmeden, saat 05 30da Taksim anıtına yürüyüp ellerindeki pankartları bıraktılar ve tedavi için hastanelere dağıldılar![frmsinsi.com](images/smilies/frmsinsi.gif)
Vedat Demircioğlu, Alpaslan Ertuğrul ve Kerim Taşgören, ağır yaralandıkları için yoğun bakıma alındılar![frmsinsi.com](images/smilies/frmsinsi.gif)
Baskından sonra gözaltına alınan 32 öğrenci, İstanbul 8 Sulh Ceza Hakimliği tarafından “polise fiili mukavemet, devletin emniyet kuvvetlerini tahkir ve tezyif, hürriyeti tahdit, darp ve müessir fiil” suçlarını işledikleri gerekçesiyle tutuklandı![frmsinsi.com](images/smilies/frmsinsi.gif)
Öğrencilerin 6 filoyu ve baskını kınayan gösterileri sürdü Baskın sırasında komaya sokulan ve on gün kadar Beyoğlu İlkyardım Hastanesinde (şimdi Taksim Hastanesi) yatan Vedat Demircioğlu, 24 Temmuz günü öldü Polis, cenazesini gizlice memleketine, Konyanın Taşkent bucağına gönderdi Bunu öğrenen öğrenciler şiddet eylemlerine giriştiler Sokak çatışmaları çıktı; yirmi beş kadar polis, kırkı aşkın öğrenci yaralandı; çok sayıda öğrenci gözaltına alındı![frmsinsi.com](images/smilies/frmsinsi.gif)
Kanlı Pazar: İki Cinayet
1968in ikinci yarısından sonra sol-sağ çatışması alevlendi İki kişinin ölümü ve yüzlerce kişinin yaralanmasıyla sonuçlanan 16 Şubat 1969 “Kanlı Pazar”ı bu hava içerisinde ve yine 6 filoyu protesto eylemi sırasında yaşandı![frmsinsi.com](images/smilies/frmsinsi.gif)
O gün değişik alanlarda etkinlikte bulunan 76 kitle örgütü (çoğunluğu işçi ve gençlik örgütleri oluşturuyordu), valilikten aldıkları izinle, Beyazıtta başlayıp Taksimde sona erecek “Emperyalizme ve Sömürüye Karşı İşçi Yürüyüşü”nü düzenlemişlerdi Sağ kesim de, iktidardan aldığı destekle, bir karşı kampanya yürütmekteydi![frmsinsi.com](images/smilies/frmsinsi.gif)
Saat 14 00te, Beyazıtta miting başladığı sırada, birtakım sakallı kişilerin Dolmabahçe Camisiyle çevresinde toplu namaz kıldıkları görüldü![frmsinsi.com](images/smilies/frmsinsi.gif)
Beyazıttan yürüyüşe geçen göstericiler, Sultanahmet – Sirkeci – Karaköy- Tophane – Dolmabahçe yoluyla Taksime ilerlediler Sayıları 40 bini bulmuştu Öndeki yürüyüşçüler Taksime gelmişler, Sular İdaresinin önünden dönüyorlardı ki, bombalar patlamaya başladı Bunların çoğu Ayazpaşadan Taksim Alanına çıkılan yerde patlıyor ve yürüyüşçülerin büyük çoğunluğunun Taksime çıkışı engelleniyor, bu arada üzerlerine taş ve sopalar atılıyordu Çok geçmeden kalkanlı toplum polisleri de kalabalığa saldırdı Kalabalık ara sokaklara kaçışıp dağılırken ezilenler, yaralananlar oldu Birtakım siviller de polislerle birlikte saldırıya geçtiler Bunlar özellikle Taksime ilk gelenlere taş, sopa ve bıçaklarla saldırdılar![frmsinsi.com](images/smilies/frmsinsi.gif)
Duran Erdoğan ve Turgut Aytaç öldü, yüzlerce kişi yaralandı Gazetelerde yayınlanan fotoğraflarda, bir polis memuru, Turgut Aytaçın öldürülüşünü izlerken görülüyordu Elinde bıçakla görülen kişinin ise Belediye Zabıta Memuru Seyit Atmaca olduğu açıklandı ve bu kişi ilk sorgusunda tutuklandı Başka “fail” ya da “failler” yakalanmadan, Kanlı Pazar dosyası kapatıldı![frmsinsi.com](images/smilies/frmsinsi.gif)
Buna karşılık, olayın sorumlularının bulunmasını isteyen sol yayınlar için polise hakaret, hükümete hakaret gibi savlarla dava açıldı Köktendinci Bugün gazetesindeki kimi yazılar nedeniyle de, halkı suç işlemeye kışkırtmak gerekçesiyle kovuşturma başlatıldı Gazetenin o günkü sayısında, “Cihada Hazır Olun” başlığı altında, “Büyük bir fırtınanın başlamak üzere olduğu, topyekûn savaşın kaçınılmaz hale geldiği ve silahlanmak gerektiği bir dönemde yaşıyoruz Allah yolunda cihad farzdır ve silahlar patlayacaktır,” deniliyordu![frmsinsi.com](images/smilies/frmsinsi.gif)
Olaydan sonra İktidar partisi AP dışındaki siyasal partilerin hepsi, İçişleri Bakanı Faruk Sükanın istifasını istediler Sükan ise, Mecliste yaptığı konuşmada, olayın sorumluluğunu solculara ve basına yükledi![frmsinsi.com](images/smilies/frmsinsi.gif)
1969un Öteki Cinayetleri
1969 Eylülünde de, Milliyetçi Hareket Partisi güdümündeki, kendilerine “Komandolar” adını veren, “Ülkü Ocakları” içerisinde örgütlenmiş sağcı grup, Beşiktaştaki Işık Mimarlık ve Mühendislik Yüksek Okulunu basarak öğrencilere ateş açtı Mehmet Cantekin öldü, yedi öğrenci yaralandı![frmsinsi.com](images/smilies/frmsinsi.gif)
Aynı grup Aralık 1969da Yıldız Devlet Mimarlık ve Mühendislik Akademisi öğrencisi Mehmet Büyüksevinç ile Battal Mehetoğlunu öldürdü![frmsinsi.com](images/smilies/frmsinsi.gif)
1969 Eylülünde, polisin İstanbul Üniversitesi Talebe Birliği genel kurulu dolayısıyla Beyazıtta, Marmara Öğrenci Lokali çevresinde toplanan kimi öğrencileri gözaltına almak üzere harekete geçmesi sırasında kaçmak isteyen Orta Doğu Teknik Üniversitesi öğrencisi Taylan Özgür, bir polis memuru tarafından öldürüldü Kaçmasının nedeni, belki de üzerinde silah bulunmasıydı Sonradan, polise tabanca çektiği için öldürüldüğü öne sürüldü Öğrenciler ateş eden polisin olay yerinden uzaklaşmasına engel olmak istedilerse de, araya toplum polisi girdi Daha sonra soruşturma çelişkiler bulunduğu, daha doğrusu Taylan Özgürü öldüren polis kesinlikle saptanamadığı gerekçesiyle, olay örtbas edildi![frmsinsi.com](images/smilies/frmsinsi.gif)
1970 Martında, Ankara Yüksek Öğretmen Okulundaki çatışmada, sağcı gruptan, Ziraat Fakültesi öğrencisi Süleyman Özen öldü![frmsinsi.com](images/smilies/frmsinsi.gif)
12 Nisanda on iki silahlı “Komando” Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesini bastı Fikir Kulübü Başkanını alıp götürmelerine engel olan Doktor Asteğmen Necdet Güçlüyü tabancayla beyninden vurarak öldürdüler Daha sonra Türk Ocağı binasındaki Ülkü Ocakları Merkezi polis tarafından basıldı ve Güçlüyü öldüren İbrahim Doğan silahıyla birlikte ele geçirildi![frmsinsi.com](images/smilies/frmsinsi.gif)
30 Nisanda Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesini basan “Komando”larla fakülte öğrencileri arasında çatışma çıktı; Yaşar Serpin adlı öğrenci, sonradan sivil polis olduğu öne sürülen kişi tarafından tabancayla vurularak öldürüldü![frmsinsi.com](images/smilies/frmsinsi.gif)
Mayıs ayında Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğrencisi Mustafa Kuseyri tabancayla vurularak öldürüldü 8 Haziranda İstanbulda solcularla “Komandolar” arasında çatışma çıktı; Yusuf İmamoğlu adlı öğrenci öldü, 11 kişi gözaltına alındı Ülkü Ocaklarının bildirisinde, İmamoğlunun komünistler tarafından öldürüldüğü öne sürüldü![frmsinsi.com](images/smilies/frmsinsi.gif)
Kasım ayında birçok fakültede boykot kararı alınırken “Komando” baskınları ve öğrenci olayları hız kazandı 10 Aralıkta İstanbuldaki Çapa Yüksek Öğretmen Okulunu basan “Komandolar”, Hüseyin Aslantaş adlı öğrenciyi tabancayla vurarak öldürdüler![frmsinsi.com](images/smilies/frmsinsi.gif)
25 Aralık ta Ankara Üniversitesi Fen Fakültesi önünde sağcı ve solcu öğrenciler çatıştı “Komandolar”ın açtığı yaylım ateş sonucu Eğitim Fakültesi öğrencisi Nail Karaçam öldü, Mehmet Demir ve Recep Sakın ağır yaralandı 27 Aralıkta İlker Mansuroğlu adlı öğrenciyi Ankara Üniversitesi Fen Fakültesi önünde “Komandolar” tarafından vuruldu ve ertesi gün öldü![frmsinsi.com](images/smilies/frmsinsi.gif)
1971 başında eylemlerin niteliği tümüyle değişmişti Bunlar artık gençlik hareketleri ya da sağ-sol çatışması olmaktan çıkıp anarşi hareketlerine dönüşmüştü Artık “faili meçhul” patlamalar birbirini izliyordu THKO (Türkiye Halk Kurtuluş Ordusu), THKO/THKC (Türkiye Halk Kurtuluş Ordusu / Türkiye Halk Kurtuluş Cephesi), TİİKP (Türkiye İhtilalci İşçi Köylü Partisi) gibi örgütler eyleme geçmişler, “kır gerillası” hazırlıkları başlamıştı…
Bu ortam içerisinde Kuvvet Komutanları tarafından “12 Mart Muhtırası” verilerek hükümet düşürüldü ve ordu güdümlü, antidemokratik bir rejime yönelindi![frmsinsi.com](images/smilies/frmsinsi.gif)
12 Mart rejimi de başlangıçta siyasal cinayetleri önleyemedi Bunlardan ilki, İsrail Konsolosu Efraim Elromun kaçırılıp öldürülmesi olayıydı
|