Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Eğitim - Öğretim - Dersler - Genel Bilgiler > Eğitim & Öğretim > Tarih / Coğrafya

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
gölge, karagözhacivat, oyunu, tarihi

Karagöz-Hacivat Gölge Oyunu Tarihi

Eski 11-04-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Karagöz-Hacivat Gölge Oyunu Tarihi



Karagöz-Hacivat Gölge Oyunu Tarihi

Karagöz, bir «gölge oyunu» dur Bu oyun, deriden kesilmiş birtakım şekillerin (insan, hayvan, bitki, eşya vb), arkadan ışık verilerek beyaz bir perde üzerine yansıtılması temeline dayanır



Doğu ülkelerine özgü bir sanat olduğu anlaşılan «gölge oyunu»nun ilkin Çin'den çıktığı söylentisi vardır Bu Çinimparator Wu (hük mö 140-87), çok sevdiği karısının ölümü üzerine derin bir üzüntüye kapılır; Şav-Wöng adlı bir Çinli, imparatorun üzüntüsünü hafifletmek için, ölen kadının hayalini bir perde arkasından gösterebileceğini söyler; sarayın bir odasına gerdirdiği beyaz bir perdenin arkasından geçirdiği bir kadının perde üzerine düşen gölgesini, ölen kadının hayali diye sunar (mö 121) Ms XI yüzyılda yazılmış bir Çin ansiklopedisinde bu olaydan söz edilmekte ve ansiklopedinin yazıldığı çağda gölge oyununun deriden yapılmış şekillerle pazar yerlerinde oynatıldığı belirtilmekte imiş Batıda bu oyuna «Çin gölgeleri» adı verilmektedir

Bir başka söylentiye göre, gölge oyunuWayang adı verilen ve gerek şekilleri, gerek konuları bugüne değin korunan bu oyunlarda Hint efsanelerinin etkisi açıkça görülmekte imiş Yapılan incelemelerden öğrendiğimize göre, Cava edebiyatında, evren, bir Wayang sahnesine, insanlar ve doğa da Wayang tasvirlerine benzetilmiştir

İslâm dünyasında, bu oyuna hayâl el-zıll (hayâl-i zıll) (= gölge hayali), zıll-el-hayâl (zill-i hayâl) (= hayal gölgesi), hayâl es-sitâre (= perde hayali) vb adları verilmiştir XI yüzyıldan bu yana, İbni Hazm (994-1064?), İmam Gazalî (1058-1111), Muhyiddin-i Arabî (1165-1240), İbnülfâriz (1182-1235) vb gibi kelâmcı ve tasavvufçuların eserlerinde hayal sahnesi evrene, insanlar ve bütün varlıklar, perdedeki geçici hayallere benzetilmiş; oyundaki hayaller nasıl perde arkasındaki bir sanatçı tarafından oynatılıyorsa, evrendeki varlıkları da görünmeyen bir yaratıcının hareket ettirdiği anlatılmıştır
İslâm felsefesinin temel ilkelerinden biri olan bu dünya görüşünün kaynağı, Eflâtun'un ünlü «mağara» benzetmesine dayanmaktadır Karagöz perdesinin bir «ibret perdesi» olduğu inancı, bu oyunun Türkiye'de gerçekçi ve toplumsal bir nitelik kazandığı devirlerde dahi sürüp gitmiş; oyun başlarken okunan «perde gazeli», tasavvuftan gelme mistik havayı korumuştur XII yüzyılın ikinci yarısında Selâhaddin-i Eyyubî (hük 1175-1193)'nin sarayında hayal oynatıldığı Guzûlî (? - 1412) nin M e-tâli-el-Büdûr fi Menâzü-el-Sürûr adlı eserinden öğreniliyor Muhyiddin-i Arabî, Fütûhât el-Mekkiyye (yazılışı: 1203) adlı eserinde tasavvuf inançlarını anlatırken, hayâl el-sitâre diye andığı gölge oyununu örnek diye ele alır ve: «İlkin perdeye Vassâf (= anlatıcı) denen kişi çıkar, Tanrının ululuğunu saygı ile anar; sonra, kendisinin ardından perdeye gelen türlü türlü suretlerle konuşur» der ki; bu sözlerden, hayal oyununun o tarihlerde nasıl oynatıldığı aşağı yukarı anlaşılmaktadır Musullu yazar İbni Danyal (? - 1310), Mısır'da Memlûk hükümdarı Baybars (hük 1260-1277) devrinde yazdığı Tayf el-Hayâl adlı oyun kitabının önsözünde, hayâl el-zıll denen gölge oyununun o tarihlerde Mısır'da pek çok oynandığını, aynı şeylerin tekrarlanmasının seyirciye bıkkınlık verdiğini, yeni şeyler arayan usta bir hayal oyuncusunun isteği üzerine bu kitabı yazdığını, eserinin eski oyunlara üstün olduğunu bildirmiştir
Gölge oyununun Türk toplumunda ne zaman kullanılmaya başlandığı kesin olarak belli değildir Bu konuda ilkin Georg Jacob tarafından ileriye sürülen bir görüşe göre, gölge oyunu Çinlilerden Moğollara, Moğollardan Türklere geçmiştir; Orta Asya Türkleri arasında kullanılan kaburcak, kavurcak, kağurcuk terimleri «gölge oyunu» anlamına gelmektedir: Daha sonraki incelemelerde de, Türkistan'da kullanılan koğurcak, kavurcak, kaburcak, kolkurçak, çadır-hayal, hayme-şebbâzi sözcüklerinin «gölge oyunu» anlamım taşıdığı —çeşitli kaynaklara dayanılarak— açıklanmış, «Anadolu Türkleri arasında yayılan hayal oyununun, Türk akınlarının istikametini takip ederek şarktan garba geldiği» varsayımı ileriye sürülmüştür Son yıllarda yapılan incelemelerden öğrendiğimize göre hayal sözcüğünün «gölge oyunu» anlamına alınması, söz konusu varsayımın bir yanılgı üzerine kurulduğunu ortaya çıkarmıştır Şöyle ki: eski metinlerdeki hayal sözcüğü «mücessem şekil» anlamına gelmekte, ve genel olarak hem «kukla oyunu», hem de «gölge oyunu» kavramlarını içine almakta; gölge oyunları içinse, ayrıca, zıll-i hayâl (= hayalin gölgesi) ya da hayâl-i zıl terimi kullanılmaktadır Hayal sözcüğünün «gölge oyunu» anlamına kullanılması çok sonradır Türkistan'daki çadır-hayal, İran'daki hayme-şebbâzî oyunlarının bir «gölge oyunu» değil, «ipli kukla oyunu» olduğu bu incelemelerle ortaya konmuştur Bu konuda sözü edilen kurçak, koğurçak, kavurçak, kaburcak vb sözcükleri «bebek, kukla» anlamlarına gelmektedir Kolkurçak (kol-kurçak) da «el kuklası» demektir Metin And, Leningrad Etnografya Müzesi'nde korunmakta olan kol-kurçak ve çadır-hayal'in türlü örneklerini 1962 Martı'nda Rusya'ya yaptığı gezide incelemiş, bunların «el kuklası» ve «ipli kukla» olduklarını görmüştür) Kukla oyunları da perde arkasında gizlenen bir sanatçı tarafından oynatıldığı için, kanıt diye ileri sürülen yazılardaki «perde» sözcüğü de, anlatılan oyunun gölge oyunu olduğuna kesin işaret sayılamaz Sözgelimi, tarihçi Cüveynî (? - 1283) nin eserinde," Çin'den gelen sanatçıların Moğol imparatoru Oktay (hük 1227-1241)'ın önünde oynattıkları oyun anlatılırken, «kendi memleketlerinin acaip oyunlarını perdeden dışarı getirdiler» denmektedir ki, «perdeden dışarı getirmek» sözü, bunun bir kukla oyunu olduğunu düşündürmektedir; Fars şairi Attar'ın Üştür-nâme adlı eserinde raslanan bir parçada «Usta bir perde oyuncusu vardı, bilgin bir kişiydi, aslı da Türk'tü; nakkaşlıkta benzeri yoktu, her nereye gitse orada iş bulurdu; şaşılası renklerle süslü suretler yapar, daima kendi kendine oynatır dururdu; yaptığı her suret zamanla bozulur, o da bir başkasını ortaya çıkarırdı; bütün suretler rengârenk nakışlı idi, her birini başka bir tarzda yapardı; oyun için yedi perde kurmuştu, hepsi rengârenk, nakışlı, boyalı idi» denmektedir; oyuncunun beyaz bir perde değil de, «renkli ve nakışlı yedi perde kurmuş» olması, söz konusu oyunun da kukla oyunu olması gerektiğini akla getirmektedir

Gölge oyununun Anadolu'ya ne zaman girdiği konusunda çeşitli söylentiler vardır:
Evliya Çelebi (1611-1682)'ye göre, Karagöz ile Hacivat, Anadolu Selçukluları zamanında yaşamış, bunların birbirleriyle tartışma ve çatışmaları «hayâl-i zıll»e konup oynatılmıştır Evliya Çelebi, Hacivat ile Karagöz üzerine şunları söyler:

"Hacı Ayvad —ki Bursalı Hacı İvaz'dır— Selçukîler zamanında Yorkça Halil ismiyle müsemmâ peyk-i Resûlullah idi ki yetmiş yedi sene müddet Mekke'den Bursa'ya gidüb gelirdi Efelioğulları namıyle ecdadları şöhret bulmuşdu () Bu Efelioğlu, Mekke'den Bursa'ya gelirken beyn el-Haremeyn eşkıyâ-yi Urban Efelioğlu Yorkça Halil Hacı Ayvad'ı şehîd idüb Bedr-i Huneyn'de defn eylediler () Karagöz ise, İstanbul tekfuru «Kostantinin sâîsi idi Edirne kurbündeki Kırkkilise'den bir mir-i sâhib-kemâl, ayyâr-i cihan Kıbtî idi Adına «Sofyozlu Karagöz Bâli Çelebi» derlerdi Tekfur Kostanti yılda bir kere Alâeddin-i Selçukî'ye gönderdikde Hacivat ile Karagöz'ün biribirleriyle mübâhase ve mücâdelelerini o zamanın pehlevanları hayâl-i zılla koyub oynatırlar idi"
Anadolu Selçuklu tarihinde üç tane Alaeddin vardır: I Alaeddin Keykubat (hük 1192-1237), II Alaeddin Keykubat (hük 1239-1254), III Alaeddin KeykubatAlaeddin olduğu anlaşılmıyor

Halk ve karagözcüler arasındaki bir söylentiye göre ise, Sultan Orhan (hük 1324-1362) devrinde Bursa'da bir cami yapımında Karagöz demirci, Hacivat da duvarcı olarak çalışıyormuş; ikisi arasında her gün sürüp giden nükteli konuşmaları dinlemek isteyen işçiler, işlerini güçlerini bırakıp onların çevresinde toplanır, bu yüzden de yapım işi ilerlemezmiş Bunu öğrenen Sultan Orhan, Karagöz'le Hacivat'ı öl-dürtmüşse de, bir süre sonra iç acısı çekmeğe başlamış; padişahın acısını dindirmek isteyen Şeyh Küşterî, bir perde kurdurmuş, Hacivat'la Karagöz'ün deriden yapılmış tasvirlerini (ya da, kendisinin sarı çedik pabuçlarını) perde arkasında oynatıp onların şakalarını tekrarlayarak padişahı avutmuş (Çin söylentisinde, ölen karısına acınan imparator Wu'yu avutmak için perde arkasından bir kadın geçirme olayı ile bu Türk söylentisi arasındaki benzerlik, ayrıca dikkate değer)

Bu ikinci söylentiye göre, Karagöz ile Hacivat, XIV yüzyılda yaşamış kişilerdir; hayâl-i zil (= karagöz) oyunu ilkin Bursa'da çıkmıştır; bu oyunun kurucusu Şeyh Küşterî'dir (Kaynaklarda verilen bilgiye göre, Şeyh Muhammed Küşterî, İran'da Hozistan'ın merkezi olan «Şuster», ya da «Küşter» —Arapların söyleyişine göre «Tüster»— kasabasından Bursa'ya gelmiş, orada ölmüştür Bursa'da, Şeyh Küşterî'nin olduğu söylenen bir mezar da vardır Geleneğe göre, karagöz oyununun kurucusu ve karagözcülerin «pîr»i sayılan Şeyh Küşterî'nin adı, perde gazellerinde sık sık geçer İbni İsa Akhisarî (? — 1559/1560) nin yazdığı bir «perde gazeli»nde de gölge oyununu Şeyh Küşterî'nin kurduğu ve bu oyunun tasavvufî bir anlam tanıdığı anlatılmıştır ki, bu gazel, hem eldeki en eski perde gazeli, hem de Şeyh Küşterî hakkındaki söylentilerin en eski belgesidir" Karagöz oyunlarında, olayların geçtiği perdeye «Küşterî meydanı» denir) Söz konusu söylenti, karagöz oyununun Anadolu'da XIV yüzyılda meydana geldiğini anlatmakta ise de, şair Mesut bin Ahmet(= Hoca Mesut)'in aynı yüzyıl ortalarında yazdığı (1350) ünlü Süheyl ü Nevbahâr adlı mesnevisinde şöyle bir beyte raslanmaktadır:

Kişi kim hayal-bâz oyunun bilür Çadır tutuban gice oynar olur «Hayal-bâz oyununun çadır kurularak geceleri oynatıldığı» nı anlatan bu beyitteki «hayal-bâz oyunu» eğer «çadır-hayal» yani kukla oyunu değil de «zıll-i hayal» yani gölge oyunu anlamına geliyorsa, o zaman, karagöz oyununun XIV yüzyıl ortalarında Anadolu'da herkesçe bilindiği, bu bakımdan, Anadolu'da daha eski bir geçmişi olması gerektiği; — Evliya Çelebi'nin sözlerini de gözönünde bulundurarak — Selçuklular devrine çıkmanın uygun olacağı düşünülebilir Karagöz oyununun XV yüzyılda Türkiye'de nasıl bir gelişme gösterdiğini anlatan belgeler elimizde yoksa da, Hamdullah HamdiYusuf ü Züleyha mesnevisinde hayal oyunu'na «telmih» yoluyla değinen bir beyit vardır» Bir şeye «telmih» yapılabilmesi için o şeyin çok tanınmış olması gerektiği gözönünde bulundurularak, hayal oyununun XV yüzyılın ikinci yarısında herkesçe bilinen yaygın bir oyun olduğu düşünülebilir XVI yüzyılda «hayal-i zıl» oyununun yaygınlığını ve Türkiye'de eğlence sanatlarının başlıcalarından biri olduğunu gösteren epey belge vardır Şeyhülislâm Ebussuûd Efendi (1490-1574) nin, «hayal-i zil oyunu» nu «ibret gözüyle» seyretmenin cezayı gerektirmeyeceği yolundaki bir fetvası, bunların en önemlisidir» İbni İyâs (1448-1521 den sonra) adlı bir Arap tarihçisinin yazdığına göre, I Selim (Yavuz) (hük 1512-1520) Mısır'ı aldığı yıl (1517), Cize'de seyrettiği hayal oyununu beğenmiş, oğlunun eğlenmesi için, Mısırlı hayalciyi İstanbul'a götürmek istediğini bildirmiş (O yüzyıla ait olduğu tahmin edilen bir Mısır hayal takımındaki tasvirlerden iki tanesinin Karagöz ve Hacivat'a benzerliği ayrıca dikkate değeni) Bu yüzyılda şehzadelerin sünnet düğünlerinde (1530, 1539, 1582) çeşitli eğlenceler arasında karagöz oynatıldığı da biliniyor Bazı belgelerden öğrenildiğine göre, «hayal-i zılcı Kör Hasan» bu yüzyılın sonlarında en ünlü karagöz sanatçılarındandır Yine bu yüzyılda yetişmiş Evliya Çelebi'nin aktardığı bir söylentiye göre, «Yıldırım Bayezid Han asrında 'Kör Hasan' namıyle yâd olunur, bir rind-i cihan ve onusâhib-i Yıldırım Han» (Seyahatname, c I, s 652) olduğu ileriye sürülen bu sanatçının, son yıllarda bulunan iki belgeye göre, Yıldırım Beyazıt (hük 1389-1402) devrinde değil, XVI yüzyılın sonlarıyle XVII yüzyılın bağlarında yaşadığı ve 1616 da sağ olduğu anlaşılıyor (A K Tecer, ad gec makale)

Kimi edebiyat sanatçıları (Hayalî, Bakî, Lâmiî vb) bir benzetme öğesi olarak hayal oyununa değinmişlerdir XVII yüzyılda belgeler daha da çoğalmakta, oyunun yapısı, belli başlı kişileri, birkaç konusu ve ünlü karagöz oynatıcılarından bazıları üzerinde bilgi edinilmektedir Evliya Çelebi, Naima, Abdi vb gibi yerli yazarların eserlerinden, ve o çağda İstanbul'da bulunmuş Avrupalıların anı ve gezi kitaplarından öğrenildiğine göre, Ramazan ayında kahvehanelerde, başka zamanlarda da evlenme, doğum, sünnet düğünü vb dolayısıyle saray, konak ve evlerde yapılan şenliklerde oynatılan bu oyunlar, Osmanlı toplumunun belli başlı eğlencelerinden biri sayılmaktadır Evliya Çelebi'nin Seyahatname'sinden anlaşıldığına göre, yalnız İstanbul'da değil, Türkiye'nin başka şehirlerinde de (sözgelimi Erzurum'da) kahvehanelerde karagöz oynatılmaktadır Gene Evliya Çelebi'nin bildirdiğine göre, bu yüzyılda İstanbul'da Kör Hasanzade Mehmet Çelebi ile Şengül Çelebi, Erzurum'da Kandillioğlu, o çağın ünlü karagözcüleridir XVIII yüzyılda da, Seyyid Vehbi (? - 1736), Haşmet (?-1768), Kani (1712-1791), Sürurî (?-1814) gibi şairlerin eserlerine (Sûrnâme, Velâdetnâme, Hezeliyyât, ebced'le söylenen tarih), ve yabancı yazarların verdikleri bilgilere göre, sultanların doğumu, evlenmesi, şehzadelerin sünnet olması dolayısıyle yapılan genel şenliklerde, ayrıca, kahvehanelerde ve hali vakti yerinde olanların evlerinde oynatılan karagöz, İstanbul'un yine en önemli eğlencelerinden biridir Söz konusu yerli kaynaklara göre, Bekçi Mehmet (?-1777), Sarı Ahmet, Şerbetçi Emin (?-1796/1797), Kasımpaşalı Hafız (III Selim devri: 1789-1807) bu yüzyılın ikinci yarısında İstanbul'da yetişen karagözcülerin en ünlüleridir O çağda İstanbul'da olup da eserlerinde karagöze değinen yabancılar, gördükleri oyunların niteliği, kişileri ve konulan üzerine bilgi vermektedirler Karagöz oyununun XIX yüzyılda da yine sarayın ve halk toplantılarının gözde eğlencelerinden biri olduğunu yerli ve yabancı çeşitli kaynakların tanıklığından öğreniyoruz) Söz konusu yerli kaynaklara göre, II Mahmut (hük 1808-1839) devrinde şehzadelerin sünnet düğününde (1836) «geceleri on bir mahalde hayal oynatılmıştır; ser-hayalî Sait Efendi, Galatasaray ağalarından hayalî Hamit, hayali berber Sait Efendi (?-1815/1816) bu devrin ünlü karagözcüleridir Sutan Abdülaziz (hük 1861-1876) ve II Abdülhamit konusunda kimi Batılı yazarların ileriye sürdükleri bir görüş de, karagöz'ün Bizans aracılığıyle eski Yunan ve Roma mimus oyunlarına bağlanmasıdır Bu yazarlara göre, Türkler İstanbul'u alınca, Bizans mimus'u dilini, yenenlerin diline uydurmak zorunda kalmıştır, bu bakımdan, karagöz, Bizans mimus'unun ardılıdır; Türkler Bizanslıların başı kel, karnı şişkin mimus'unu Pişekâr'la Hacivat, eli şakşaklı Maccus'unu da Kavuklu ile Karagöz yapmışlardır; karagöz'ün de, mimus'un da temeli taklide dayanmaktadır; bu oyunlar, İstanbul'daki çeşitli ulusları ve bu ulusların tuhaf tuhaf konuşmalarını taklit ederler; ikisinde de meyhaneci, tacir, dilenci, Yahudi, Ermeni, Arap vb tipleri bulunur; her iki oyunda da phallus( yun phallos: erkeklik uzvu) vardır; her ikisinde de danslar, şarkılar, açık saçık cinaslar, kaba deyişler, tokat atmalar, itişip kakışmalar ve siyasal taşlamalar vardır; konular arasında da benzerlikler görülür vb (Bu yazarlar, bir sahne oyunu olan mimus'un perdeye nasıl çıktığını açıklamamışlardır) Türk incelemeciler, karagöz'ün mimus'tan çıktığı görüşüne katılmamaktadırlar Bununla birlikte, Metin And, söz konusu yakınlıkları göz önünde bulundurarak, «kanıtların yetersizliği karşısında etkileşme yerine benzeşmelere değinmek daha sakıntılı olur» demiş, bu benzeşmeleri 7 maddede toplamıştırAyrıca, karagöz'le mimus arasındaki benzerlikleri inceleyen Alman bilgini Reich'ın eserini özetledikten sonra da şöyle demiştir: «Reich'ın açtığı bu çalışma alanı bir incelemeci beklemektedir Mimus'u en az Reich kadar tanıyan bir incelemeci bugün elimizde geniş sayıda bulunan karagöz metinleriyle ya Reich'ın görüşlerini doğrulayacak, ya da onları çürütecektir» İranlıların kukla kişisi «Keçel Pehlevan» ile Karagöz arasında, başlarının kel oluşu bakımından benzerlik kuran incelemeciler de vardır söylentisine göre, Hint'ten çıkmış, IV, V yüzyıllarda Cava'ya geçmiştir; Cava'da (hük 1277-1302) Söz konusu «Alâeddin-i Selçuki» nin hangi (1449-1503) nin (hük 1876-1909) devirlerinde Rıza Efendi, Mehmet Efendi, Nazif Bey vb gibi birtakım karagözcüler saraya aldırılmıştır; bu dönemde son ustalarını yetiştiren karagöz oyunu, XX yüzyılın ilk çeyreğinde bir süre daha yaşamış, Cumhuriyet devrinde yerini tiyatro ve sinemaya bırakmıştır XIX yüzyılın ikinci yarısında ve XX yüzyılın ilk çeyreğinde yetişen karagöz sanatçılarından bazılarının adları bilinmektedir

Söz konusu kaynaklarda adlarıyla birlikte bazılarının meslekleri de bildirilen bu sanatçılardan kimisinin tekkelerden (Şeyh Fehmi Efendi, Peder Mustafa Efendi, Müştak Baba), kimisinin medreseden (Kör İmam, Darphaneli Hafız Efendi, Hafız Mehmet Efendi), kimisinin Enderun'dan (Enderunlu Hakkı Bey, Enderunlu Tevfik Efendi, Enderunlu Hamit Efendi), kimisinin kâtiplikten (Kâtip Salih, Kâtip Mahmut vb), kimisinin cerrahlık vb gibi mesleklerden (Cerrah Salih Efendi), pek çoğunun esnaflıktan (Yorgancı Abdullah Efendi, Püskülcü Hüsnü Efendi, Kantarcı Hakkı Efendi, Şekerci Derviş Efendi, Aktar Rıza Efendi, Hamamcı Süleyman Efendi, Usturacı Mustafa Efendi, Yemenici Andon Efendi, Çilingir Ohannes Efendi vb) geldiği görülür Karagöz oyununun kaynağı

Alıntı Yaparak Cevapla

Karagöz-Hacivat Gölge Oyunu Tarihi

Eski 11-04-2012   #2
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Karagöz-Hacivat Gölge Oyunu Tarihi



Gölge Oyunu sanatı

Orta Asya'dan Türkiye'ye göç eden Türkler tarafından getirilmiştir Bir başka rivayete göre Yavuz Sultan Selim'in 1517'de Mısır'ı fethinden sonra bu sanat Osmanlı Devletinde gelişmiştir



Gerçekte, Karagöz ve Hacivatın Bursada yaşamış karakterler olduğu ve Sultan Orhan Camii inşaatında çalıştıklarıdır Bursa da, Atatürk Caddesindeki Şeyh Küşterinin (Küşterli Mahmud) mezarı bunun ispatıdır Oyunlarda “Şeyh Küşteri Meydanı” diye başlanan birçok diyalog, Şeyh Küşterinin bu işin Piri ve yaratıcısı olduğunu vurgulamaktadır Karagözün mezarı ise bugün çekirge caddesinde Karagöz ve Hacivatın Anıt mezarının bulunduğu bölgededir Karagözün mezar taşı bugün Yeşilde bulunan Türk İslam Eserleri Müzesinde bulunmaktadır

Oyunun baş rolünde Karagöz ve Hacivat adlı iki zıt karakter vardır
Karagöz halkın ahlak ve sağduyusunun temsilcisidir Özü sözü birdir
Hacivat ise medrese eğitimi görmüş, düzene uyan entelletüel bir karakterdir
Diğer tipleri Tuzsuz Çelebi, Matiz, Beberuhi,Arnavut, Yahudi, Çerkez, Kürt, Laz, Tiryaki, Zenneler vb oluşturur

Türk el sanatlarının sahne sanatına dönüşümünün dünyadaki ilk ve tek örneği olan Karagöz Kukla Tiyatro oyunu ve oyunun figürleri, metin veya senaryoya göre sert ve kalın deriden kesilerek boyanır ve ışıklı perdeye yansıtılır El ile hareketlendirilen, ses ve müziğe göre ustasının tarzına göre aktiflik kazanan kuklalar (tasvirler) perde yansımasında seyirci görecek biçimlerde karşı karşıya veya arka arkaya dururlar

Karagöz'ün oynatıldığı beyaz perdeye "ayna" adı verilir “Hayal Perdesi” adı da verilen ışıklı 85X125 cm boyutlarında ki tahta tezgahta yansıma olarak gösterilir Figürler deliklidir ve bu deliklere uygun uzunluktaki tahta çubuklar geçirilir Perdeler önceleri 2 x 2,5m iken sonraları 110 x 80m ebadında yapılmaya başlanmıştır İç tarafta perdenin altında kurulmuş "peş tahtası" vardır Oyunda bunun dışında zil, tef, kamış, nareke (düdük), perdeyi aydınlatacak kandil veya ampul vardır Bunlar peş tahtası üzerinde bulunur Oyunda kullanılan tasvirler 32-40 cm büyüklüğünde olup genellikle manda, sığır ve deve derisinden yapılır Deriler özel bir yöntem ile şeffaf hale getirilir Daha sonra "nevregan" adı verilen ucu keskin bıçaklarla işlenir Parçalar birbirine kiriş veya katküt adı verilen iplerle bağlanır Daha sonra tasvirler çini mürekkebi veya kök boya ile boyanır

Karagöz'de işlenen konular komik öğelerle verilir Çifte anlamlar, abartmalar, söz oyunları, ağız taklitleri belli başlı güldürü öğeleridir :

Hacivat'ın semai söyleyerek perdeye geldiği, perde gazelini okuduktan sonra Karagöz'ü çağırdığı ve Karagözle Hacivat'ın kavga ettikleri giriş bölümüne mukaddime denir Bu bölümde Hacivat'ın söylediği perde gazelinde oyunun bir öğrenme aracı ve gerçeklerin göstergesi olduğu belirtilerek felsefi tasavvufi anlamı vurgulanır
Muhavere bölümünde, bu oyunun baş kişileri olan Karagöz ve Hacivat arasında geçen salt söze dayanan olaylar dizisinden sıyrılmış somutlaştırılmış ikili konuşma yer alır Muhavere tekerleme biçiminde de olabilir Bu bölümde Karagöz ve Hacivat'ın kişilik özellikleri ve yaratılış açısından birbirlerine karşıt özellikleri vurgulanır Muhavereler oyunla ilgili olabildiği gibi, ilgisiz de olabilir Bunun yanısıra çifte Karagözlü muhavere, gelgeç muhaveresi ve ara muhavere çeşitleri de vardır

Asıl hikayenin anlatıldığı, diğer tiplerin perdeye geldiği bölüme fasıl adı verilir Oyun buradaki konuya göre isim alır Fasılın sonunda oyuncular bir biçimde perdeden ayrılır Hacivat ve Karagöz kalır
Oyunun sonunun haber verildiği Karagözle Hacivat arasında geçen bitiş bölümünde seyirciden yapılan hatalar için özür dilenip bir sonraki oyunun duyurusu yapılır ve oyun sona erer

Karagöz'de hiciv ve taşlama vardır Bu taşlamalar mizahi bir üslupla devlet yöneticilerine kadar uzanmıştır
Karagöz, saray tarafından ilgi görmüş ve desteklenmiştir Yapılan şenliklerde, şehzadelerin sünnet düğünlerinde Karagöz gösterilerine yer verilmiştir

Karagöz özellikle İstanbul Merkezli Osmanlı kültürüyle bütünleşmiştir İstanbul'un yaşamını Karagöz oyunlarında görmek mümkündür Ağalık, Büyük Evlenme, Kayık ve Tahmis bunlardan bazılarıdır Ferhat ile Şirin, Balıkçı, Cazular, Kanlı Nigar, Leyla ile Mecnun, Ters Evlenme, Tahir ile Zühre, Yalova Sefası, Karagöz'ün Yazıcılığı, Karagöz'ün Aşıklığı, Karagöz'ün Hekimliği vb Karagöz'ün bilinen diğer oyunlarıdır

Oynatanlar ise Hayali (Usta), Çırak (Yardımcı), Sandıkkar (2 Yardımcı), Yardak (Hanende), Dayrezen=Dairezen (Def Çalan) ve Hammaldır (Karagöz Zembilini Taşıyan)
Osmanlı Dönemi'nin en önemli eğlence türlerinden olan Karagöz, Ramazan'lar da, sünnet düğünlerinde, şenliklerde, kahvehanelerde ve bahçelerde oynatılmaktaydı Dönemin toplumsal olaylarını eleştirel bir gözle konu edinen Karagöz'ün yaygın olarak İstanbul'da oynatıldığı bilinmektedir Anadolu'nun diğer kentlerine ise turneye giden sanatçılar aracılığı ile yayılmıştır

Günümüzde ülkemizi tanıtıcı sanatların başında gelen Karagöz turistik otel ve lokantalarda oynatılmaktadır Radyo ve daha çok televizyon aracılığı ile seyirciye ulaşmaktadır
Karagöz çalışmaları Uluslararası Kukla ve Gölge Oyunu Birliği (UNIMA) Türkiye Milli Merkezi Başkanlığı ve Kültür Bakanlığı'nca yürütülmektedir

Alıntı Yaparak Cevapla

Karagöz-Hacivat Gölge Oyunu Tarihi

Eski 11-04-2012   #3
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Karagöz-Hacivat Gölge Oyunu Tarihi



KARAGÖZ VE HACİVAT KUKLA ORTAOYUNU'NDA
KULLANILAN MALZEMELER

KARAGÖZ def 'i
Çapı : 31 cm
Derinliği :4,5 cm
Tek tarafına deri gerilmiş tahta kasnak, kasnağa takılı 8,5 cm çapında 5 çift zil var

KARAGÖZ düdüğü Nareke (Kamıştan)
Boyu : 16 cm
Çapı : 2 cm
Bir ucuna ince kâğıt gerilmiştir

KARAGÖZ figürü değnekleri
Çift uçlu

* 2 Adet 485 x 14 cm
10 Adet 485 x 14 cm
2 Adet 40 x 14 cm
3 Adet 33 x 14 cm
* 1 Adet 41 x 14 cm
* Uçlarından biri deliklidir

KARAGÖZ figürü değnekleri
Tek uçlu

7 Adet 53 x 14 cm
3 Adet 48,5 x 14 cm
2 Adet 43 x 14 cm

KARAGÖZ perdesi
En : 85 cm
Boy : 125 cm
Cinsi : Kalın Amerikan bezi

KARAGÖZ oynatım tezgâhıYükseklik : 188 cm
Uzunluk : 279 cm

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.