11-03-2012
|
#1
|
Prof. Dr. Sinsi
|
Preparing For The Twenty-First Century - Paul Kennedy
18 yüzyılda Avrupada ortaya çıkan devrimci eğilimler ve hareketler, mevcut sistemlerin yapısal değişiklik ihtiyacını gidermekten ziyade, insanların daha iyi şartlara kavuşma arzusu doğrultusunda güç kazanmıştır Bu durum Fransada 1789 ihtilalini getirmiş, İngiltere ve Çarlık Rusyasında ise kanlı bir biçimde bastırılmıştır Avrupadaki bu gelişmelerin kökünde özellikle büyük şehirlere olan kırsal göç ve hızlı nüfus artışının olduğunu 18 yüzyıldaki bazı nüfus istatistiklerinden anlamak mümkündür Tüm Avrupa nüfusu (Rusya dahil) 1650de 100 milyon iken 1750lerde 170 milyon ve 1800lerde 200 milyonun üzerine çıkmıştır
Nüfustaki bu hızlı artışın temel nedenleri özellikle aşı tekniklerinin kullanımı ile ölüm oranlarının hızla düşmesi, beslenme yapısının gelişmesi ve kadınların daha genç evlenmeleridir
Bu artış mevcut kaynaklar üzerinde ağır bir baskı oluşturmuş ve bu durum Thomas Robert Malthusun “Nüfus Üzerine Çalışmalar” adlı eserinde oldukça net bir şekilde şu ifadeye kavuşmuştur “Nüfusun büyüme hızı, yeryüzündeki kaynakların insan kullanımına sunulması hızından fazladır”
Malthus pessimist bir yaklaşımla nüfus artışının, giderek toplu açlık ve yoksulluk, kitle hastalıkları ve toplu ölümlere neden olacağını bunun da toplumsal yapının yok olmasına neden olacağını ifade etmektedir
Oysa bir kısım optimist yazarlara (Godwin, Condorcet) göre, bazı şeylerdeki anlık kötüye gidiş, insan kalitesinin yükselmesi, bilgiye sahip olma ve bireysel üreticilik anlayışlarının gelişmesiyle yerini suçtan ve hastalıktan arınmış, daha eşit ve sağlıklı bir gidişata bırakacaktır
|
|
|