11-04-2012
|
#1
|
Prof. Dr. Sinsi
|
Yeşil Hat'ta Kırmızı Kitabı Tavsiye Özeti
Yeşil Hat'ta Kırmızı Kitabı Tavsiye Özeti
"Yeşil Hat'ta Kırmızı" kitabı harekâttan 35 yıl sonra Kıbrıs'ta iki tarafın da açık yüreklilikle anlattığı anıları ve duyguları üzerinden bir döneme ışık tutuyor Tıpkı vicdan azabı hayatlarının parçası haline gelen Türk piyade ve Yunan askeri Papastavrou gibi

Kıbrıs'ta 1974 ve öncesinde meydana gelen çatışmalarda bizzat yer almış ya da görgü tanıklığı yapmış olan Türkler, Yunanlılar ve Rumlar 35 yıldan sonra kendi anılarını, gördüklerini, çektikleri vicdan azabını kaleme almaya başladı Türkiye, 1974'ün 20 Temmuz ve 14 Ağustos günü adaya iki ayrı askeri harekât düzenleyerek garantörlük hakkını kullanmıştı Çünkü 1974'ün 15 Temmuz günü adanın bir diğer garantörü olan Yunanistan'daki askeri yönetim, adadaki Yunan Gücü'nün aracılığıyla Kıbrıs Cumhuriyeti'nin legal Cumhurbaşkanı Makarios'a darbe düzenleyerek 1960 Anayasası'nı ihlal etmişti 1974 darbesinde ve Türkiye'nin askeri operasyonlarında "Kıbrıs Yunan Gücü"nde görevli bir subayın anılarını kaleme alan avukat Vasilis Guroyannis'in "Yeşil Hatta Kırmızı" kitabında işte bu çalkantılı günlerde yaşanan hüzün dolu itiraflar da yer alıyor
Yeşil Hat'ta Kırmızı kitabındaki en çarpıcı kısımlardan biri, bir Türk askerinin hayatının geri kalan kısmını adeta kâbusa çeviren infaz hikâyesi şüphesiz  İşte A K Raman adlı, uçaksavar bölüğünde çavuşluk yapmış Türk askerinin anlattıklarından alıntılar: "Lütfen adımın tamamını yazmayın 1949 Batman doğumluyum 1953/1 tertipliyim Kıbrıs harekâtında helikopterle Girne'nin arkasında bir yere çıktık Ayağımızı yere basar basmaz binbaşı pilotumuzun bize söylediklerinin yalan olduğunu anladık her taraftan mermiler ve obüsler yağıyordu Oysa bize hiçbir direnişle karşılaşmayacağımızı Kıbrıs'a pikniğe gider gibi gideceğimizi söylüyorlardı Girne'nin güneydoğusundaki Değirmenlik köyüne girdik 40-50 kadar yaşlı, kadın ve çocuklar dahil silahsız köylü topladık Girne'ye götürmek üzere hepsini askeri bir kamyona bindirdik Üsteğmenimiz Hayri, ben ve 2 çavuş daha, 4 genci ayırdık Köyden aldığımız bir kamyonete bindirdik ve bir kilometre uzakta ağaçlık bir yere götürdük Kamyonetten iner inmez kişi başına bir Rum genci düşüyordu Üsteğmen Hayri kamyonetten iner inmez gençlerden birini öldürdü Biz acemilere cesaret vermek istiyordu Bana döndü ve 'Bacılarımızın namusunu kirleten, bebeklerimizi kundaklarında öldüren Rumlardan intikam almamız lazım  ' dedi ve ikinci Rum gencini öldürmemi istedi
BACILARIN İNTİKAMI 
Benim Rum'um sarışın mavi gözlü kıvırcık saçlı bir gençti Az önce gözleri önünde hemşehrisi öldürülmesine rağmen serinkanlıydı Kolundan tutarak biraz uzaklaştırdım Çıkmaza girmiş ne yapacağımı bilmiyordum Üsteğmen ise icraatı bekliyordu Başka bir şey yapamazdım Ama kimseyi de olmadık yerde öldüremezdim Bir mazeret arıyordum Gencin gözlerinin içine baktım ve aklıma gelen ilk soruyu sordum 'Müslüman olur musun?' diye Elleri bağlı oğlan karşımda ayakta duruyor ve benim ne söylediğimi anlarcasına, kafasını sağa sola döndürerek "ohi ohi" diyordu Teklifimi reddettiğini anlamıştım Ben de istediğim mazereti bulmuşçasına ve üstlerimin gözünden düşmemek için silahımı karşımdaki gencin üzerine boşalttım Ancak bu işlediğim cinayet yüzünden bugüne kadar hâlâ vicdan azabı çekiyorum Öldürdüğüm gencin yüz ifadesi ve gözleri rüyalarıma giriyor  "
'Türk komandonun bakışı, mermi gibiydi'

Guroyannis'in kitabında, Papastavrou adlı yazıcı bir Yunan askerinin ağzından şunlar anlatılıyor: "Çat pat Türkçe bilen Kıbrıslı , paraşütle düştükten sonra yolunu ve birliğini kaybeden Türk komandoyu bir arazide bulmuş ve esir almıştı Komutanımız bir yüzbaşıydı (  ) Kıbrıslı Rum esir aldığı komandonun sorgulanmasını ve sonra tekrar kendisine iade edilmesini istiyordu Gelininin ve yeğenlerinin birkaç gün önce Türkler tarafından tecavüz edildikten sonra öldürüldüklerini; intikam için komandoyu öldüreceğini söylüyordu Yüzbaşı, 'İnek mi getirdin ki; sütünü sağdıktan sonra geri istiyorsun' diye Kıbrıslıyı fena halde haşladı Türk komando, etrafındaki bağırışlardan hiçbir şey anlamıyor; doğal olarak korkuyordu Dağ gibi bir oğlandı El kol ve göz işaretleriyle anlaşıyorduk İki gün boyunca aç ve susuzdu Kendisine su ve sandviçler verdik Ardından Dunhill sigarası ikram ettik Üç fırtta sigarayı bitirmişti (  ) Türk komandonun adı Tahsin Bostancıoğlu idi Kayserili olduğunu söyleyince kendisiyle bir akrabalık hissettim Yüzü de bizimkilerin yüzüne benziyordu Askerden önce bir metal işçisiydi  Gece bir vakti dışardan toplu ayak sesleri duydum Sabah gördüğümüz Rum yanında 10 kadar çeteci arkadaşını getirmişti Av köpekleri gibi Türk komandoyu arıyorlardı Karşı koymama rağmen komandoyu buldular ve önümden geçerek dışarıya çıkardılar
'HÂLÂ ONA AĞLIYORUM'
Komando önümden geçerken yüzüme tükürürcesine bakıyordu  Suratıma kurşun sıksa kendimi bu kadar kötü hissetmeyecektim Kıbrıslılar uzaklaştığında silah sesleri arasında canhıraş sesler duydum Zaman zaman, belki diyorum Kıbrıslılar Türk komandoya acımışlardır da serbest bırakmışlardır Ya da Türk askerlerinin pususuna düşerek Kıbrıslı çeteciler öldürülmüş ya da kayıplara karışmışlardır Kayserili oğlan da belki şimdi metal ustası olmuş hayatını yaşıyordur diye kendimi avutuyorum Hâlâ kendi insanlarıma ağlayacağıma bu Kayserili için ağlıyorum  Bana bakışıyla suratıma attığı tükürük, sanki suratıma bir sülük yapışmış gibi hissetiriyor ve her sabah uyandığımda yüzümü tel fırçasıyla temizlemeye çalışıyorum "
|
|
|