İnsan, Yapisi Ve Yaşam!-Kitap Özeti |
11-03-2012 | #1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
İnsan, Yapisi Ve Yaşam!-Kitap Özetiİnsan, Yapisi Ve YaŞam! kitap özeti EVRİM Tek hücreli organizmalar dünyasından insanın aniden belirmesinin olanaksızlığına dikkati çekilmektedir Fakat insanın yavaş yavaş, evrim basamaklarını tırmanarak gelişmiş olması son derece akla yakındır Aynı şekilde küçük moleküller dünyasından aniden bir hücrenin ortaya çıkması olanaksızdır Fakat küçük moleküllerin evrimle büyük moleküllere dönüşmesi ve bunun sonuçlarının birleşmesi akla yakındır Bu konuları deneye vurma olanağı vardır Başlangıçta dünyanın atmosferinde bulunduğu düşünülen gazların (Hidrojen, metan, amonyak, su, karbonmonoksit vs)uygun bir karışımı içinden şimşek gibi bir elektrik akımı belli bir süre geçirildiğinde, bir çok büyük molekül meydana gelecektir Bu moleküllerin bir kısmı da proteinin ham maddesi olan amino asitler olacaktır Böylelikle, gittikçe daha büyük moleküller meydana gelecek ve bir süre sonra bu gelişi güzel etkinliğin sonucu olarak hücre oluşacaktır Başlangıçta çamurun içindeki birkaç aminoasit karışarak, sonunda çevrelerindeki bütün kaynaklardan yararlanmak için gerekli düşünceyi organize etme yeteneğine sahip insan türünü oluşturmuştur IRK İlim adamları genellikle, günümüzde yaşayan bütün insanların aynı tek türe, Homo Sapiense ait olduklarını ve aynı ortak kaynaktan geldiklerini kabul ederler İnsan grupları arasındaki fiziki farkların bazıları kalıtımsal yapı farklarından, bazıları ise yetiştikleri çevre farklarından ileri gelir Doğuştan üstün olan ırk inançlarının kabul edilmemesine ve objektif bir şekilde üstünlüğü tayin etme çabalarına rağmen insanların eşit oldukları hiçbir zaman iddia edilemez İnsan gruplarının varoldukları da inkâr edilemez Pigmeler ve Eskimoların varlıkları herkesçe kabul edilmektedir Afrikada göçmen avcılar olarak bilinen Buschmenler hala yaşamaktadırlar 1876 ya kadar Tasmanya lılar da ayrı bir grup halinde yaşıyordu İnsanoğlu çeşitlidir, fakat kaç çeşit olduğu herkesin tahminine kalmıştır NÜFUS Evrimin en gelişmiş türü olan insanoğlu, elindeki kuvveti kullanarak kaderini tayin etmelidir Tarımın keşfinden önce, dünyada herhalde 30 ila 50 milyon insan yaşardı Çiftçiliğin, hayvan evcilleştirmenin, şehirleşmenin başlaması, çeşitli yerlerde, çeşitli zamanlarda, nüfus gelişimiyle bağlantılı olmuştur Günümüzdeki yıllık artış oranı, günde 180000, saatte 7500, dakikada 125, saniyede 2 tane ve daha fazla doyurulacak insan demektir Her saniyede iki kişinin ölmesine karşın, dört bebek doğmaktadır ve bu iki fazladan boğaz, dünyanın taşan nüfusuna amansız bir şekilde eklenmektedir Her ülkede nüfus artışının azalmasını veya aynı kalmasını belirleyen bir ulusal nüfus politikası yapılmalıdır Bu politikanın ilkelerinin tespitinden hemen sonra uygulamaya geçmek gereklidir ÜREMENİN SAVUNMASI Üreme yeteneği olmaksızın biyolojik yaşamın sürdürülmesi söz konusu olamazdı Üremenin gayesi sadece bir tek tekrardan ibaret değildir Kendi ürününü değiştirmeden, coşkun bir ırmakçasına aynı tahta fırçaları veya dirsek millerini akıtan muazzam bir fabrikanın aksine biyolojik üreme sadece zürriyetin yaratılışı da değildir O netice olarak vücut bulan değişikliğin yaratılışıdır Aynı zamanda gelişimdir Olgunluktur Ve sonunda, önce fertler daha sonra türler için yaşlılıktır Yaşlılar yeni kuşaklara yol vermek için ölmeye hazırlıklı olmalıdır Üreme aynı zamanda cinsiyetin yaradılışıdır Cinsel üreme bu farklılığı sağlar Cinsiyetsiz üremede olduğu gibi, döller bütün genetik materyali tek bir fertten alacaklarına, yarısını ana, yarısını babadan alırlar Bir başka deyişle, hiç birinin tam bir kopyası olmadıkları gibi her ikisinden de farklıdırlar ÜRETKENLİK İnsanların sadece yarısı gelecek kuşaklardan sorumludur, diğer yarısı ise üretimde rol oynamaz Üretici olmayan bu ikinci yarıdaki kimseler, ya erken öldüklerinden, yada çocuk sahibi olmamaya karar verdiklerinden, ya da çocuk sahibi olamadıklarından gelecek kuşaklara katkıda bulunamazlar Evrim terimlerini kullanmak gerekirse, bunlar, yarı genetik yönden uygun olmayanlar olarak adlandırılabilir Öte yandan pek çok başka türe, % 50 oranında bir üreticilik de söz konusu olamaz Döllenmiş bir milyon balık yumurtasının hepsi gelişmeye başlar Fakat olgun birer balık olarak yaşamını sürdürebilen sadece bir iki tanedir DOĞUM KONTROLÜ Gebeliği önleme konusu binlerce yıldır insanları uğraştırmış ve çeşitli çarelere başvurulmuştur1930da Lambeth konferansında, fazla sayıda çocuğun aile için gerçekten yük olacağı ve hiç çocuk sahibi olmama kararı 67ye karşı 193 oyla alınmıştı Gebeliği önleme metotlarının bencilik, rahatına düşkünlük ve şehveti rahatlatmak gayesiyle kullanılması ise suç olarak görülüyordu Aynı yıl, ilk olarak Sağlık Bakanlığı, ihtiyacı olan evli kadınlara, doğum kontrolü konusunda bilgi verilmesi için bölgesel makamlara izin vermiştir Günümüzdeki durum için yapılan araştırmada, Lambeth konferansı yılıyla, 1960 yılı arasında evlenmiş 1500 çiftle mülakat yapılmıştır Alınan sonuçlara göre, prezervatif % 49, geri çekilme % 44, tehlikesiz günler % 16, diyafram % 11, vaginal jöleler % 10, lavaj % 3 oranında kullanılmaktadır Tek başına kullanıldığında hiçbir metot yüzde yüz güvenlik sağlamayacaktır EVLİLİK Hayvanlar aleminde pek çok beraberlik ve ilişki şekilleri vardır, fakat genellikle her türün davranışında bir devamlılık süre gider Bazı türler bütün yaşamları için, diğerleri bir mevsimlik, bazıları da bir anlık eş bulurlar Denizde yumurta ve spermalarını rastgele bırakan balıklar gibi, diğer bazılarınınsa hiç eşi olmaz Erkek foklarınsa bir çok eşi vardır Bazı türlerin eşleri, cüce erkekler durumunda olduklarından, bir eşten çok bir eke benzerler ve bazı türler çiftleştikten sonra eşlerini yerler Binlerce farklı sistem vardır; ama hiç olmazsa normal olarak her tür içinde bir birleşme şekli devamlılık göstermektedir Oysa, insan türü için durum çok farklıdır Poligaminin (çok eşlilik) iki tipi olan, birden fazla erkekle evlenmek ve birden fazla kadınla evlenmek bir çok toplumda görülür Eşlerin birbirini seçmesine veya ailelerin karar vermesine dayanan evlilikler vardır Hiçbir zaman feshedilmeyen evlilikler olduğu gibi, kolaylıkla bozulabilen ve çok kısa süren evlilikler ve evlilik söz konusu olmadan süregiden beraberlikler de vardır GEBELİK Hiçbir kadın, yumurtacığının kesin olarak ne zaman döllendiğini bilemez Bunu bilebilmesi için hiçbir yol, belirti, semptom yoktur Sperma ve yumurtacık karşılaşıp yeni bir hayat başladığı zaman, geleceğin annesi belki de her şeyden habersiz bir otobüse binmektedir Ve belki de yine otobüse binerken bu döllenmiş yumurtacık hayat yolunda ilk önemli adımını atarak ikiye bölünecektir Ve nihayet döllenmeden altı gün sonra, bölünmüş ve bölünmeye devam eden yuvarlak hücreler demeti, hareketli, emniyetli olamayan durumuna, rahim duvarına sağlam bir şekilde yerleşerek son verdiğinde de kadın hiçbir şeyin farkında olmayacaktır Bir hafta sonra, normal adet kanamasının başlamaması, oluşa gelmiş olayların ilk sağlam belirtisidir Böylece, hayat bulduktan on dört gün sonra küçücük embriyon, yüzlerce hücresi, döllenme anında belirlenen cinsiyeti, geçmiş ve gelecek muazzam bir büyüme ve gelişme gücüyle doğma yolunda hızla ilerlemektedir EMZiRME İnsan sütü genel olarak mavimtrak beyazdır, tatlıdır ve sudan biraz ağırdır Bütün sütler gibi, öz olarak, bir sıvı içindeki yağ parçacıkları eriğidir Bunlar beyaz rengi verir, mavi rengi veren proteindir İnsan sütünün bileşimi, her insana, her doğuma ve beslemenin başlamasıyla bitiminde farklıdır; emzirme süresi haftalar, aylar hatta yıllar sürebilir Sütün ortalama bileşimi %1-2 protein, %3-5 yağ, %5-8 karbonhidrat, %2 tuz geri kalanı sudur Gerçek süt, ancak hormonlar doğum sonrası durumuna uyduktan sonra oluşur ve genel olarak doğumdan üç gün sonra gelmeye başlar Genel olarak kabul edilen yararları şunlardır: - Ana sütü, gerekli bileşimde yeterli besindir - Masraflı değildir - Basittir, hazırlamayı gerektirmez, yeterince sıcaktır - Rahmin sağlıklı bir şekilde küçülmesine ve doğum etkisinden daha çabuk kurtulmasına yardım eder - Bir çok antikor kapsar ve çocuğu çeşitli hastalıklardan uzun süre korur - Her şey yolunda gittiğinde, anayla çocuk arasındaki bağları güçlendirir - Steril olduğundan gastroenteritis (mide ve bağırsak iltihabı) söz konusu değildir - Dışkının daha yumuşak olmasını sağladığı için, bebeğin makatı hırpalanmaz KALITIM İki cinsiyete dayanan bir sistemde, döller kalıtımlarını ana ve baba ikilisinden alır Sperma ve yumurtacık, bütün kalıtım materyalini içeren tek bir hücre oluşturmak üzere kaynaşır Bu kaynaşma, gerek ana gerekse babanın, insan hücresinin hayati ihtiyaçlarının ancak yarısını sağlayacak bir sisteme sahip olmasını gerektirmektedir Bu bileşik hücre de öyle bir sisteme sahip olmalıdır ki sonra bölünmelerinde her bir benzer, aynı kalıtım oranını taşıyan ve her biri eşit bir şekilde bölünen hücreleri oluşturabilsin KROMOZOMLAR : Kromozomlar genetik bilgilerin taşıyıcıları olarak da adlandırılır Bir çok türde çok farklı kromozom sayıları görülür İnsanlarda bu sayı 46dır Erkek ve kadınlarda 22 çift kromozom vardır Kadınlara xx olarak adlandırılan eş bir 23 çiftin olmasına karşılık, erkeklerde biri x öbürü y olarak adlandırılan farklı bir 23 çift görülür Çocuğun cinsiyetini erkeğin belirlemesi bu iki ayrı tip spermaya bağlıdır Döllenme sırasında dişinin 23 kromozomu ya 22+y ya da 22+x taşıyan bir spermayla birleşecektir X kromozomu taşıyan sperma yumurtacığın x kromozomuyla birleştiğinde dölün cinsiyet kromozomu xx yani dişi; y kromozomunu taşıyan spermayla birleştiğinde dölün cinsiyet kromozomu xy yani erkek olacaktır MUTASYON : Mutasyonlar, değişimleri sağlayan, dolayısıyla istenilir olan başlıca mekanizmadır Çoğunlukla ölüme yol açtıkları ve genellikle ziyan verdikleri için de aynı zamanda istenilir olma vasıflarını kaybederler Çok enderdirler ve oluşturdukları değişiklikler kesindir, geri dönülmez Ne ölçüde ender oldukları bilinmez Bilinen şey, zaman zaman hücrelerde kalıtsal değişikliklerin oluştuğudur HEMOFİLİ : Kanın pıhtılaşma mekanizmasındaki bozukluğuna yol açan sakat geni, X kromozomu taşır Bu cinsiyete bağlı karakteristik adıyla bilinen durumdur Cinsiyet kromozomları insanın cinsiyetini tayin eder Fakat aynı zamanda cinsiyetten bağımsız olan renk körlüğü, araları bitişik parmaklar, kas sakatlıkları ve hemofili gibi karakteristikleri içeren genlere de sahiptirler SAÇ DÖKÜLMESİ : Kalıtımla geçer Çoğunlukla erkeklerde görülür Fakat hemofili veya renk körlüğü gibi cinsiyet genine bağlı değildir Erkeklerde kadınlardan çok görülmesi, cinsiyete bağlı olduğunu belirtmez Saçı dökülmüş bir erkek bu karakteristiği oğullarının yarısı kadarına geçirecektir RENK KÖRLÜĞÜ : Genellikle kalıtımla geçen bir başka anormalidir Cinsiyet genleriyle ilişkilidir ve kadından çok erkeklerde yaygındır Normal bir kadın renk körü bir erkekle evlendiğinde çocuklarının normal olması beklenir Normal bir erkek renk körü bir kadınla evlendiğinde erkek çocukları renk körü, kız çocukları normal olacaktır AKRABA EVLİLİKLERİ Akraba ile evlenme zararlı, baskın (dominant) ve çekinik (ressesif) genlerin ortaya çıkma şansını fazlalaştırdığından genetik bozukluklara yol açabilir Her insanda zararlı çekinik genler bulunur Bunların çocukta görülmesi için çekinik genlerin anne ve babanın her ikisinde de bulunması gerekir Akraba evliliği yapan çiftlerde zararlı çekinik genler çiftleşmekte, dolayısıyla da diğer kalıtımsal hastalıklar pek sık görülmektedir KAN GRUPLARI Her insan dört kan grubundan birine dahildir Bu gruplar, insanın alyuvarı ile bir diğer insanın serumu arasındaki reaksiyonla belirli olurlar Alyuvarlar aglutinojen denen antigenlere sahiptirler İki aglutinojen (A ve B) ve iki aglutinun (anti A ve anti B) vardır Kan cisimciklerine, ya A ya B ya da ikisinin birleşimi AB bulunur Veya hiçbiri görülmez Bunlar dört kan grubunu meydana getirirler Bu aglutinojenlerden biri A grubunda, biri B grubunda ve ikisi de AB grubunda bulunurlar 0 grubunda bu faktörler yoktur Çoğu zaman grubundaki kişilere genel kan vericileri denir 0 kan grubu sadece kendi grubundan kan alabilir AB genel alıcıdır A kan grubu 0 ve A kan grubundan, B kan grubu 0 ve B kan grubundan kan alır Rh FAKTÖRÜ : Temel olarak bebeğin alyuvarlarının yıkılması söz konusudur Anne, taşıdığı Rh(+) bebeğe karşı antikorlar yaparak bu yıkıcılığa varır Böylelikle çocuk kansız ve sarılıklı doğar ve eğer kanı değişmezse %75 ölür Hatta doğumdan önce ölebilir ÇOCUKLARIN BÜYÜMESİ Her normal çocuğun bazı yönlerden diğerlerine göre ileri, bazı yönlerden de geri olmasıyla beraber, çocukluğun binlerce devresi boyunca gelişmeleri zamanına ve önüne geçilmez bir şekilde sıralanması normalin kesin belirtisidir Yüzükoyun yatan bir bebek eğer dört haftalıkken başını bir an için, altı haftalıkken isteyerek ve sekiz haftalıkken tekrar tekrar kaldırabiliyorsa bu normal süreç devam edip kırk sekizinci haftada sallana sallana yürüme denemelerine başlar ve bir yaşında, elinden tutulduğunda, hatta çok kısa sürmekle beraber yardımsız, yürüyebilir Bütün bu etkinlik ve yetenekler kas, kemik, beyin ve gözü de kapsamak üzere çeşitli organların dengeli bir şekilde ve gerektiği gibi geliştiğini gösterir BULUĞ Buluğ, ergenlik çağı değildir Ergenlik çağının bir kısmı olarak cinsiyetin olgunluğa dönüşmesini sağlar Bir büyüme devri olan ergenlik çağı, çok daha uzun sürer ve çoğunlukla yetişkinlik arası bütün devreyi kapsar İnsan türlerinde, cinsel olgunluğa hem zihni olgunluktan hem de fiziksel yetişkinlikten önce erişilmesi önemli bir olgudur Gerek erkek gerekse kız çocukları, buluğa, gittikçe daha erken varmaktadır Kızlarda buluğa varış genel olarak 13 yaşlarında görülür Erkeklerin de buluğa varış yaşları en aşağı kızlarınki kadar değişiklik gösterir 13-14 Yaşlarında normal bir delikanlı grubu içinde cinsel olgunluğa varmış olanlar ve görünüşte varmamış olanlar vardır BOY Dev ve cüceler bir yana bırakıldığında, yeryüzündeki bütün insanların boyları arasındaki fark, altmış santimetre kadardır Genel olarak boy dağılımı 138 cm ile 198 cm arası değişir Dolayısıyla en uzun boylu, en kısa boylunun iki katından daha az uzundur YAŞLILIK Ölümsüzlük düşüncesi bizden çok uzaktadır Konuya aşırı ilgimize rağmen, yaşlanma süreci konusunda hemen hiçbir şey bilinmemektedir Ve tıp ilmi insan yaşamının uzatılması konusunda hiçbir şey yapamamıştır Yaşlanma hızımızı kontrol eden faktörler konusunda başlıca üç teori vardır : 1 Pek çok hücrenin veya yerine konamayacak kısımların kaybı Örneğin; beyin hücrelerinin yüzlerce ve binlercesi ölür ve insan yaşamının çok ileri bir safhasında artık yenilenmez olur 2 Bölünen bir hücre, her zaman gerektiğince ve aynen kendinin eşi olan iki hücre sağlayacak şekilde bölünmez 3 İstenmeyen kimyasal maddelerin birikimiyle ilgilidir ÖLÜM Hareketlerin ve kalbin durması, iki üç dakika kalp atışlarının duyulmaması halinde ölümün olageldiği kabul edilirdi Eskiden doktorların, insan ruhunun merkezi kabul edilen kalbin atışlarını kontrol etmekle yetinmelerine rağmen, son zamanlarda dikkat beyin üzerine çekilmiş ve beyinde hayat işareti olmayışının, daha kesin bir ölüm belirtisi olduğu kabul edilmiştir İNTİHAR Yaşadığımız yüzyılda intiharın bir çeşit hastalık olduğu görüşü gitgide yayılmaktadır Erkekler kadınlardan daha fazla intihar ederler İntihara teşebbüs, herhalde intihardan on defa daha fazla görülür BEYİN İnsan beyni 14000000 hücreli, yumuşak bir dokudur 1350 kg dan biraz ağırdır Beyin sıvımsıdır En önemli kısım, beynin iki yarım küresidir Küreler, beynin geri kalan %10 veya %15 üzerinde durur Bu küçük kısım tamamen ayrı yapıdaki beyin dokularını kapsadığından çok değişiktir Beyin evriminin en gelişmiş unsuru olan insan beynidir Evrimdeki ön beyin, insanda başlıca dört ağır lobda gelişerek, beynin altıda beşini kaplar Beynin iki yarım küresiyle cerebrum denilen bölümü, insanın bütün üst ve en üst faaliyetlerinin, duyu uyarımlarının, düşüncelerinin ve hafızanın merkezidir İnsan beyninin geri kalan kısımları cerebrum mantarının altında kalır ve dört kısımdan meydana gelir Bu kısımlar şunlardır: - Orta beyin : Dörde bölünme görülür - Pons (Köprüler) : Görme reflekslerinin merkezidir - Omurilik soğancığı : Beynin sağ yarım küresinden vücudun soluna ve sol yarım küreden sağına giden sinir dokularını kapsar - Cerebellum Hemen hemen her zaman sol yarı küre, beynin baskın yarımküresidir Baskınlıkla birlikte, konuşma merkezinin de bu yarıkürede bulunduğu görülür UYKU Uyku hayati önem taşıyan bir ihtiyaçtır Fakat nedenleri tam olarak bilinmemektedir Uykusuz bırakılan insan aç bırakılan insandan daha çabuk ölür Uykusuz nöbetler sırasında genel olarak üçüncü günden başlayarak, hafifçe anormalleşmiş bir davranış görülür; sebepsiz yere gülme, yersiz olarak gücenme gibi KONUŞMA Doğduğu güne kadar hiç ses çıkarmamış olan bebek, konuşmanın da ne oluğunu bilemez Bir yaşında birkaç kelime söyleyebilir İki yaşında kelime dizileri, cümle olarak tanımlayabileceğimiz bir hale gelmiştir Eğer çocuğun işitme duyusu iyi, zekası tam, ilişki kurmak ve öğrenmek için isteği normal ise ve konuşma bozukluğu- da yoksa, dört yaşına geldiğinde anadilinin hemen hemen bütün karmaşık ve soyut yapısını kavramıştır ISI İnsan ısısı, bedende artan ve eksilen arasındaki dengedir Beden ısısı öncelikle metobolizmanın etkisiyle artar Bu artışta genellikle beden ısısından daha serin olan çevrenin, kasların irade dışı bir hareketi olan titremenin ve sıcak yemek yemenin de etkisi büyüktür Dinlenirken temel metobolizma erkeklerde 1700 kalorilik, kadınlarda 1500 kalorilik bir ısı üretir İnsanda beden ısısı 365 derece veya 37 derece civarındadır Isı ayarı erkeklerde on sekiz, kızlarda on dört yaşlarında sabitleşmeye başlar DUYULAR Göz : İnsan gözüne giren ışık dalgaları, önce kalın, şeffaf, kansız, saydam tabakadan geçerek sıvı dolu kısma gelir Buradan gözün renkli kısmı irisin aralığı olan gözbebeğinden geçerek, yine sıvı dolu artodadan hassas ağtabakaya gelir Görme yeteneğini, retinanın ışığa hassas bölgesinde bulunan çok sayıdaki çubuk ve koni denen hücreler sağlar İşitme : Dış kulağın topladığı ses dalgaları kulağa gelir ve kulak zarının titreşimini sağlar Orta kulaktaki üç kemiğin hareketleri kulak zarındaki titreşimleri, iç kulaktaki sıvının akmasını önleyen çok daha küçük bir zara iletir İç kulaktaki korti organı bu titreşimleri sinirsel uyarıma dönüştürür Bu uyarımlarda beyne ses olarak algılanır Koku : Kimse koku alıcılarının nasıl koku algıladığını bilmemektedir Yalnız kokuların duyulabilir olması için, müküste eriyebilecek bir yapıya sahip olmaları gerekir Koku duyulur uyulmaz koku alma mekanizması harekete geçer Koku alıcıları tüylü hücrelerdir Tat : Başlıca dört temel tat duyusu vardır Tatlı, tuzlu, acı, ekşi Tat memecikleri sadece dilde bulunmazlar, bazıları da damakta, yutakta ve bademciklerdedir Katı bir şeyin tadı ancak bir kısmı erirse anlaşılır Dokunma : Dokunma duyusuna beş ayrı duyu fonksiyonu bağlıdır Bunlar dokunma, basınç, acı, sıcak ve soğuk duyulardır DERİ Vücudun dış dünya ile hiç korunmadan temasta olan tek dokusu deridir Vücudu yabancı maddelerden korur; beden sıvılarını tutar, zararlı ışınlara karşı gelir, kan basıncının ayarlanmasına yardımcı olur; dokunma duyusunu iletir Deri devamlı olarak kendini yeniler, tüyler, saçlar, dikenler, boynuzlar, tırnaklar, pullar gibi değişik yapılarla farklılaşabilir Hayatın sonlarına doğru deri, fark edilir derecede elastikiyetini kaybeder; buna rağmen, ömür boyunca yapılan tepkilere oldukça iyi bir direnç gösterir SİNDİRİM VE BESLENME Sindirim : yiyecekler; proteinlerden, karbonhidratlardan, yağlardan, tuzlardan, vitaminlerden ve sudan meydana gelir Sindirimin önemli sorunu yine büyük molekülleri, küçük moleküllere ayırmaktır Sindirim işlemini enzimler gerçekleştirir Karbonhidratlar, proteinler ve yağlar sindirim sonucu daha basit birimlere ayrılırlar Sindirim işlemi tükürük bezlerinde, midede ve bağırsaklarda gerçekleşir Beslenme : Her canlının yiyecek yerken iki önemli gayesi vardır Dokuların yapılanması ve yenilenmesi için gerekli hammaddeyi temin etmek ve vücuda enerji verecek canlılığı sağlamak Genel olarak, birinci gayeye, maddelerden az bir miktar sindirilerek varılabilir, fakat ikincisi için, yeterli kalorinin alınması şarttır Yeterinden fazla kalori alıp yine de temel madde yetersizliğinden ölmek mümkündür Aynı şekilde, kişi temel besinleri dengeli olarak aldığı halde, toplam yiyecek yetersizliğinden ve yaşamı sürdürmeye gerekli kalorinin azlığından ölebilir İnsan için gerekli olan temel besin maddeleri; proteinler, karbonhidratlar, yağlar, vitaminler, tuzlar ve basit inorganik maddelerdir VİTAMİNLER Zamanımızda, en az on ikisi beslenmede temel olmak üzere, kırk tane vitaminin varlığı bilinmektedir Yalnız insanlar değil, bütün hayvanlar da vitamin ihtiyacı duyar Önemli vitaminlerin isimleri ve başlıca görevleri şunlardır: A Vitamini : Eksikliği insanda gece körlüğü, bozuk deri ve hastalıklara karşı dirençsizlik yaratır insan beslenmesinde A vitamini kaynağı karaciğer ve yiyeceklerde yaygın olarak bulunur B Vitamini : Eksikliğinde beriberi,singal dilinde zayıflık, halsizlik meydana gelir Et, tahıl ve sebzelerde bulunur C Vitamini : Limon, çilek ve yeşil biberde bulunur Eksikliğinde iskorbüt hastalığı oluşur D Vitamini : Eksikliğinde Raşitizm hastalığı görülürSüt ve yumurtada bulunur Güneş ışığı da vücutta D vitamini sentezler E Vitamini : Çok çeşitli bitkisel besinlerde ve hatta daha az miktarda hayvansal besinlerde de bulunur SİNDİRİM SİSTEMİ Ağızda yiyeceklere tükürük bezleri, sindirim enzimlerini, maltazı ve tükürükteki amılazı karışmıştır Ağız ve yemek borusundan gelen yiyeceklerin merkezi midedir Mide sindirim borusunun ilk önemli organıdır Mide duvarları midedeki yiyeceklerin sindirim sisteminin bir sonraki bölümüne on iki parmak bağırsağına geçmelerini sağlar Sindirim sisteminin mideden anüse kadar devam eden kısmı bağırsaklardır Bağırsakların ilk 25-30 cm sine on iki parmak bağırsağı denir Bundan sonra ince bağırsaklar başlar İncebağırsak kalınbağırsakla birleşir Besinlerin emilimi bağırsaklarda gerçekleşir ve sindirim artıkları kalınbağırsağa ve oradan da anüsle dışarı atılır Bu şekilde sindirim tamamlanmış olur BOŞALTIM SİSTEMİ Boşaltım sistemi çok yönlüdür, ayrılmaz bir şekilde üreme sistemine bağlıdır; Organ ve kanallar ortaklaşa kullanılır Böbreklerin iki ayrı görevi vardır İdrarla artık ürünleri yok etmek ve vücuttaki su ve tuz miktarını ayarlamaktır Böbreklerin başlıca boşaltım organları olmasına ve böbreksiz bir insanın kısa zamanda ölmesine rağmen bütün boşaltım bu organlarla yapılmaz; ter bezleri, akciğerler ve bağırsaklar, artık ürünleri yok etmeye yarar Böbrekler, belin biraz yukarısına doğru, on ikinci kaburga çiftinin omurgaya kavuştuğu bölgede yer alır Temel olarak böbrekler filtre hücreleri ve kanalların toplamından başka bir şey değildir Filtre hücreleri; parçalanmış besin molekülleri, su,artık ürünler gibi kanda bulunan hemen hemen her küçük öğeyi emerler Kanalların ise en önemli görevi, süzülmüş gerekli öğeleri tekrar kana karıştırmaktır Gündelik idrar boşaltımı 1-15 litredir SOLUNUM Akciğerlerin hava ile dolabilmesi için diyafram aşağı doğru çekilir Kaburgalardaki iç ve dış kaslar, göğüs kafesini genişletir Diyafram , yavaş soluk alıp vermede 15 cm,derin nefes almalarda 75cm aşağı iner Göğüs kafesi genişlediğinde, ciğerler hem aşağı hem yanlara doğru genişler Hava, doğanın boşlukları doldurma eğilimiyle ciğerlere dolar Soluk verme ise, akciğerlerde hafifçe artan basınçtan dolayı ortaya çıkar Doğa basınçları dengelendiğinde ciğerden çıkan hava tekrar atmosfere karışır Soluk alıp vermenin normal otomatik kontrolü, kandaki korbondioksit seviyesine, dolayısıyla dışarı verilen soluğa bağlıdır Çok hızlı bir faaliyet kesinlikle oksijen tükettirirken karbondioksit seviyesini yükseltir Soluk alıp verme hızı da çok artar Dolayısıyla değişen gaz seviyelerinin, değişen soluk alıp verme ritmine bağlı olduğunu kabul etmek akla yakın gözükmektedir İSKELET VE KASLAR Kimyasal olarak kemik dokularının %70i inorganik, %30u organik maddelerden oluşur Katılığı biçim ve destek sağlar Kaslara bağlantı noktaları temin eder İskelet sağlam destekten başka esneklik de sağlar Bütün canlıların hareketleri kas çalışması sonucu meydana gelir Kaslar itilimle değil, ancak çekilmeyle işleyebilir Her kas dokusu, sinir dokuları gibi ya hep ya hiç prensibine göre hareket eder Doku ya kasılır ya da kasılmaz Ancak her kasta bulunan sayısız dokuların ayrı ayrı uyarılması gerektiğinden, insan hareketleri robot hareketleri gibi kesik kesik değildir |
|