![]() |
Deyimler Sözlüğü - Alfabetik Düzende |
![]() |
![]() |
#1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
![]() Deyimler Sözlüğü - Alfabetik DüzendeA - Harfi İle Başlayan Deyimler - Bölüm 1 Aba altından değnek göstermek: Sakin, yumuşak görünmekle birlikte karşısındakini gizliden gizliye korkutmak ![]() ![]() Abacı, kebeci, ara yerde sen neci?: "Tamam, ilgililer bu işe karışabilirler, ama sen neci oluyorsun" anlamında kullanılır ![]() Abayı yakmak: Gönül verip âşık olmak, tutulmak ![]() ![]() Abbas yolcu: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Abesle iştigal etmek: Yersiz, yararsız, boş ve anlamsız şeylerle vakit geçirmek ![]() ![]() Abuk sabuk konuşmak: Düşünmeden, birbiriyle ilgisi olmayan, tutarsız, saçma sapan söz söylemek ![]() ![]() Abur cubur: Yararlı olup olmadığı düşünülmeksizin rast gele yenen, yemek yerini tutmayan yiyecekler ![]() Aceleye getirmek (dara getirmek): 1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Acemi çaylak: Toy, tecrübesiz, beceriksiz ![]() Acı çekmek (duymak): 1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Acısı içine (yüreğine) çökmek (işlemek): Bir şeyin verdiği acı, üzüntü benliğinde derin iz bırakmak ![]() ![]() Acısını çekmek: Yapılan yanlış bir işin doğurduğu sıkıntı ve üzüntüyü yaşamak ![]() ![]() Acısını çıkarmak: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Acı soğuk: Keskin, hoşa gitmeyen, çok üşütücü soğuk ![]() ![]() Acı söz: İnsanın gönlünü inciten, onuruna dokunan ağır söz ![]() Aç acına: Aç olarak, hiçbir şey yemeden ![]() ![]() Açığa çıkarılmak (alınmak): İşinden çıkarılmak, görevine son verilmek ![]() ![]() Açığa vurmak: Gizli, saklı bir şeyi herkese duyurmak, ortaya çıkarmak ![]() ![]() Açığı çıkmak: Saklamakla görevli bulunduğu para, eşya veya başka bir şeyin sayım sonucu eksik olduğu anlaşılmak ![]() ![]() Açığını bulmak: Herhangi bir işteki eksiği, hileyi veya zararı ortaya çıkarmak ![]() ![]() Açık alınla: Başarı, şeref, övünç ve dürüstlükle ![]() ![]() Açık bono vermek: Bir kimseye sınırsız, istediği gibi davranma yetkisi tanımak ![]() Açık fikirli: Olayları, gelişmeleri, yenilikleri iyi anlayıp gereği gibi karşılayan; düşündüğünü olduğu gibi söyleyebilen kimse ![]() ![]() Açık kalpli (yürekli): Samimî, içi temiz, içi dışı bir olan kimse ![]() ![]() Açık kapı bırakmak: Gerektiğinde bir konuya yeniden dönebilme imkânı bırakmak, kesip atmamak, ileriyi düşünerek ılımlı davranmak ![]() ![]() Açık konuşmak: Gerçeği sakınmadan, çekinmeden söylemek ![]() ![]() Açık saçık: Göreneğe, terbiyeye aykırı derecede açık (söz, davranış, elbise) ![]() Açık seçik: Çok açık, çok belirgin, ayrıntılarına kadar görülebilen ![]() ![]() Açıkta kalmak (olmak): 1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Açıktan kazanmak: Ortaya hiçbir emek ve sermaye koymadan gelir elde etmek, para kazanmak ![]() ![]() Açık vermek: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Açlıktan nefesi kokmak: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Açmaza düşmek: İçinden çıkılması oldukça güç bir durumda kalmak ![]() ![]() Aç susuz kalmak: Çok yoksul bir duruma düşmek, fakirlikten yaşayamaz hâle gelmek ![]() ![]() Adama dönmek: Hoşa giden bir duruma gelmek, düzelmek ![]() ![]() Adamdan saymak: Değeri olmadığı hâlde bir kimseye kıymet vermek, saygı duymak ![]() Adam etmek: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Adam evladı: İyi bir ailenin iyi yetiştirilmiş; özü, sözü doğru çocuğu ![]() ![]() Adam içine çıkmak: Topluluğa karışmak, eşe dosta gitmek, değerli insanların bulunduğu yerlerde olmak ve onlarla görüşmek ![]() ![]() Adam olmak: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Adam (insan) sarrafı: Tecrübesi sayesinde insanların iyisini kötüsünü çabuk anlayacak duruma gelmiş kimse ![]() ![]() Adam sen de (adaaaam!): Bir işin önemli olmadığını, aldırılmaması gerektiğini anlatmak için söylenir ![]() ![]() Adam sırasına geçmek (girmek): Toplumda kendisine daha önce değer verilmezken, artık kendisine önem ve değer verilir olmak ![]() ![]() A`dan Z`ye kadar: Bütünüyle, baştan aşağı ![]() ![]() Adı batmak: Adı anılmaz olmak, unutulmak, sözü edilmez olmak ![]() Adı çıkmak: Kötü bir şöhret kazanmak ![]() ![]() Adı kalmak: Bir kimse veya şey ortadan kalktıktan, öldükten sonra adı dillerde dolaşır olmak ![]() ![]() Adı karışmak: İyi karşılanmayan bir olayla ilgisinin bulunduğu, o olaya karıştığı söylenmek ![]() ![]() Adım atmamak: Kesinlikle gitmemek, uğramamak, aramamak ![]() ![]() Adını anmamak: Bir şeyden, bir kimseden hiç söz etmemek; unutmuş görünmek ![]() ![]() Adını koymak: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Adını vermek: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Aforoz etmek: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Ağır aksak: Pek yavaş olarak, düzgün olmayarak ![]() ![]() Ağır basmak: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Ağır başlı: Ciddî, olgun, hareketlerinde ölçülü, işlerini düşüne taşına yapan kimse ![]() ![]() Ağırdan almak: Bir işi yapmakta acele etmemek, yavaş davranmak, isteksiz görünmek ![]() ![]() Ağır elli: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Ağır gelmek: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Ağır hastalık: Sonu ölümle neticelenebilecek gibi olan tehlikeli hastalık ![]() ![]() Ağır söz: Kişinin gönlünü inciten, gücüne giden, onuruna dokunan, dayanılması güç söz ![]() ![]() Ağız aramak (veya yoklamak): Öğrenilmek istenilen şeyi söyletecek yolda dil kullanmak ![]() Ağız (söz) birliği etmek: Daha önce bir konuda anlaşarak aynı şeyi yapmak ya da söylemek ![]() ![]() Ağızdan laf (söz) çekme(çalmak): Bir kişinin bildiği şeyleri ustalıklı konuşmalarda ona sezdirmeden öğrenmek ![]() ![]() Ağızda sakız gibi çiğnemek: Bir düşünceyi, bir sözü tekrar edip durmak ![]() Ağız değiştirmek: Daha önce söylediğinin tersini söylemeye başlamak ![]() ![]() Ağız, dil vermemek: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Ağız eğmek: Yalvarmak, hiç de lâyık olmayan birine yüz suyu dökmek ![]() Ağız kalabalığı: Birbirini tutmayan, gereksiz, konu dışı sözler ![]() Ağız kalabalığına getirmek: Birini gereksiz sözler söyleyip çok konuşmak yolu ile şaşırtmak, dikkatini dağıtıp aldatmak ![]() ![]() Ağız kavafı: Karşısındakini ikna etmek için diller döken, çok konuşan, gerekli gereksiz söz söyleyen kimse ![]() ![]() Ağız yapmak: Birini aldatma, yanıltma, oyalama amacıyla duygularını, düşüncelerini olduğundan başka türlü gösterecek biçimde konuşmak ![]() Ağzı açık ayran delisi: Yeni gördüğü her şeye alık alık bakan, anlamsız bir hayranlıkla seyredip şaşıran ![]() ![]() Ağzı (bir karış) açık kalmak: Çok şaşırmak, şaşakalmak ![]() ![]() Ağzı kalabalık: Çok ve manasız, saçma sapan, tutarsız sözler söyleyen ![]() ![]() Ağzı kulaklarına varmak: Çok sevinmek, sevindiği her hâlinden belli olmak ![]() ![]() Ağzı laf yapmak: Güzel, inandırıcı söz söyleme yeteneği olmak ![]() ![]() Ağzına (veya ağzının içine) bakmak: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() Ağzına baktırmak: Etkili, güzel konuşarak kendini zevk ile dinletmek, dinleyenleri kendisine hayran etmek ![]() ![]() Ağzına bir parmak bal çalmak: Amacına ulaşmak için birini tatlı sözlerle bir süre oyalamak, kandırmak; umut verip ikna ederek işini yaptırmak ![]() ![]() Ağzına girmek: Dinlenirken konuşana doğru oldukça fazla yaklaşmak ![]() ![]() Ağzına lâyık: Bir yiyeceğin tadı anlatılırken kullanılır, çok lezzetli yiyecek anlamında ![]() Ağzında bakla ıslanmamak: Sır saklamayı becerememek, sırrı hemen açığa vurmak ![]() Ağzında gevelemek: Açık olarak söylememek, belirli konuşmamak ![]() ![]() Ağzından bal akmak: Çok tatlı, hoşa gider biçimde konuşmak ![]() ![]() Ağzından çıkanı kulağı işitmemek: Sözlerini tartmadan, düşünmeden, öfke içinde, nere varacağını hesaplamadan konuşmak ![]() ![]() ![]() Ağzından düşürmemek: Bir kimseden veya bir şeyden her zaman söz etmek ![]() ![]() Ağzından girip burnundan çıkmak: Çeşitli yollara başvurarak birini bir şeye razı etmek; veya kandırmak ![]() ![]() Ağzından kaçırmak: Söylemek istemediği bir şeyi, boş bulunup söyleyivermek ![]() ![]() Ağzından laf almak (çekmek): Bir kimseyi değişik yollarla ve ustalıkla konuşturup birtakım gizli şeyleri öğrenmek ![]() ![]() Ağzından yel alsın: Olumsuz, kötü şeylerden bahsedenlere karşı "ağzını hayra aç" anlamında söylenir ![]() Ağzını açıp gözünü yummak: Kızgınlık ile sonunu düşünmeden ağzına gelen kötü sözleri söylemek, karşısındakine hakaret etmek ![]() ![]() Ağzını aramak: Karşısındakini kurnazca konuşturarak ağzından söz almak, istediğini öğrenmek ![]() ![]() Ağzını bıçak açmamak: Kırgınlıktan, üzüntüden ya da herhangi bir sebepten ötürü söz söyleyecek durumda olmamak ![]() ![]() Ağzını havaya (poyraza) açmak: Umduğunu elde edememek, fırsatı kaçırdıktan sonra boş yere beklemek ![]() ![]() Ağzını kapamak: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Ağzının içine bakmak: Konuşan bir kimseyi seve seve ve dikkatlice dinlemek ![]() ![]() Ağzının kokusunu çekmek: Bir kimsenin dayanılmaz, çekilmez tutum ve davranışlarına katlanmak ![]() ![]() Ağzını öpeyim (seveyim): Sevindirici bir söz söyleyene "ne güzel, hoş söyledin" anlamında kullanılır ![]() Ağzının payını vermek: Sert söz ve davranışlarla karşılık vererek bir kimseyi yaptığına pişman etmek ![]() Ağzının suyu akmak: Çok beğenip isteyecek duruma gelmek, imrenmek ![]() ![]() Ağzının tadı kaçmak: Rahatı kaçmak, huzurunu kaybetmek, bir kimsenin kurulu dirliği, düzenliği bozulmak ![]() ![]() Ağzının tadını bilmek: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Ağzı sulanmak: İmrenmek ![]() ![]() Ağzı süt kokmak: Çok genç, toy ve tecrübesiz olmak ![]() ![]() Ağzı var dili yok: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Ağzıyla kuş tutsa ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Ah almak: Birinin bedduasını üstüne çekmek ![]() ![]() Ahı çıkmak: Eziyete uğrayan bir kimsenin yaptığı bedduanın etkisini göstermesi ![]() Ahı tutmak: Zulüm görenin bedduasının yerini bulup gerçekleşmesi ![]() ![]() Ahı yerde kalmamak: Yaptığı ilenme (beddua) er geç etkisini göstermek ![]() ![]() Ahkâm çıkarmak: Kendi düşüncelerine dayanarak birtakım yargılara varmak ![]() ![]() Ahmak ıslatan: İnce ince yağan yağmur, çisenti ![]() ![]() Ahret kardeşi: Dünya ve ahiret işlerinde birbirlerinden ayrılmayan kimseler; kan bağı olmaksızın manevî olarak kurulan kardeşlik ![]() Ahrette on parmağı yakasında olmak: Haksızlığa uğrayışını bu dünyada önleyip hakkını alamayanın, öte dünyada (ahrette) kendisine sorumlu olan kimseden davacı olması ![]() ![]() Akan sular durmak: Artık itiraz edilebilecek, karşı durulacak bir nokta kalmamak ![]() ![]() Akıl defteri: Hatırlanıp yapılması gereken şeylerin yazıldığı küçük defter, muhtıra defteri, ajanda ![]() Akıl etmek: Herhangi bir önlem ve çareyi zamanında düşünmek, vaktinde hatırlamak ![]() ![]() Akıl hocası: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Akıl kârı olmamak: Akıllı, dengeli ve ölçülü bir kişinin yapacağı iş olmamak ![]() Akıl kutusu (kumkuması): Çok zeki, akıllı kimse; bilgiç ![]() ![]() Akıllara durgunluk vermek: Çok şaşılacak bir şey olmak ![]() ![]() Akıllı uslu: Dengeli, yaramazlık etmeyen, ölçüsüz ve taşkın davranışlarda bulunmayan ![]() ![]() Akıl öğretmek (vermek): Herhangi bir konuda yol gösterip tavsiyede bulunmak, bilgi vermek ![]() Akıl sır ermemek: Bir işin gizli yönlerini, niteliğini, asıl sebebini anlayamamak ![]() ![]() Akıntıya kürek çekmek: Olmayacak, gerçekleşmeyecek bir iş uğrunda boşuna çaba sarf etmek ![]() ![]() Akla karayı seçmek: Bir işi başarmak uğrunda çok yorulmak, sonuca kadar çok zahmet çekmek ![]() ![]() Aklı almamak: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Aklı başına gelmek: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() Aklı başından gitmek: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Aklı başında olmamak: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Aklı çıkmak: Titizlikle üzerinde durmak, çok korku geçirmek, çok korkmak ![]() ![]() Aklı durmak: Şaşırmak, düşünemez bir hâle gelmek ![]() ![]() Aklı karışmak: Ne yapacağını bilememek, bocalamak, şaşırmak ![]() ![]() Aklı kesmek: Bir şeyin olabileceğine, bir şeyi yapabileceğine inanmak ![]() ![]() Aklına düşmek: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() Aklına esmek: Daha önce düşünmemiş olduğu şeyi birden yapmaya karar vermek ![]() ![]() Aklına gelen başına gelmek: Olmasından korktuğu şeyin zarar verici etkisine uğramak ![]() ![]() Aklına gelmek: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Aklına koymak: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Aklına (aklını) takmak: Bir şeyi devamlı olarak düşünmek, bir fikre sürekli olarak zihninde yer vermek ve zihni onunla meşgul etmek ![]() ![]() Aklına yer etmek: Uygun bulduğu bir düşünce kafasına yerleşmek ![]() ![]() Aklından zoru olmak: Tutarsız, dengesiz, ölçüsüz, delice davranışlarda bulunmak ![]() Aklını almak: Çekiciliği, güzelliği ile büyülemek, etkisi altına almak ![]() ![]() Aklını başına almak (toplamak, devşirmek): Mantıksız, ölçüsüz davranışlarda bulunmaktan kendini kurtararak akıllıca bir yola girmek ![]() ![]() Aklını başından almak: Çok şaşırtmak, düşünemeyecek duruma getirmek ![]() ![]() Aklını (bir şeyle) bozmak: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
Deyimler Sözlüğü - Alfabetik Düzende |
![]() |
![]() |
#2 |
Prof. Dr. Sinsi
|
![]() Deyimler Sözlüğü - Alfabetik DüzendeA - Harfi İle Başlayan Deyimler - Bölüm 2 Aklını çalmak (çelmek): 1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Aklını peynir ekmekle yemek: Akılsızca, şaşkınca, delice işler yapmak ![]() Ak pak: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Akşama sabaha: Neredeyse, pek yakında, kısa bir süre içinde ![]() Akşamdan kavur, sabaha savur: Kazandığını günü gününe harcayan, har vurup harman savuran, savruk kimselerin durumunu anlatmak için kullanılır ![]() Akşamı iple çekmek: Gecenin olmasını sabırsızlıkla beklemek ![]() ![]() ![]() Alacağına şahin, vereceğine karga: Alırken bütün gücünü kullanan ve kolaylık gösteren, kimsede parasını bırakmayan; verirken ise bin bir güçlük çıkaran, vereceğini geciktirmek için elinden geleni yapan kimse için kullanılır ![]() Alacağı olsun: "Günün birinde ondan öcümü alırım" anlamında göz korkutmak için söylenir ![]() Al aşağı etmek: Birini bulunduğu yerden, mevkiden indirmek ![]() Al birini vur birine (ötekine): Hepsi aynı, bir ayarda, hiçbiri işe yaramaz ![]() ![]() ![]() Alçak gönüllü olmak: Gurur ve kibre kapılmayıp kendini olduğundan daha aşağı düzeyde sayma, başkalarından yüksek görmeme durumu ![]() ![]() Al gülüm ver gülüm: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() Alı al, moru mor: Telâş veya yorgunluktan yüzü kıpkırmızı kesilmiş (olarak) ![]() ![]() Alıcı gözüyle bakmak: Çok dikkatli bakmak, inceden inceye gözden geçirmek ![]() ![]() Alın teri dökmek: Zahmetli iş görüp çok emek vermek ![]() ![]() Ali Cengiz oyunu: "Kurnazca, haince aklı durduracak iş yapmak" anlamında kullanılır ![]() ![]() Ali kıran baş kesen: Çok zorba, kaba kuvvetle hâkimiyet kuran ![]() ![]() Ali`nin külâhını Veli`ye, Veli`nin külâhını Ali`ye giydirmek: Kendi sermayesi olmadığı hâlde, birinden aldığını ötekine, ötekinden aldığını bir başkasına vererek işini yürütmek ![]() Allah adamı: Hile, kötü bilmeyen; hak yol üzerinde olan, Allah`a ibadette kus dini bütün kimse ![]() ![]() Allah`a emanet: Herhangi bir şeyi Yüce Allah`ın korumasına ve esirgemesine terk etmek ![]() ![]() Allah Allah!: Daha çok şaşkınlık ve hayret hâllerini anlatır ![]() Allah aratmasın: Yakınılacak bir durumda, bir şeyin hiç bulunmaması hâlindeki sıkıntı anında "Allah daha kötüsünü göstermesin" anlamında kullanılır ![]() Allah aşkına: Yemin vermek veya yalvarmak için "Allah`ını seversen" anlamında şaşma, usanç bildirir ![]() Allah bilir: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Allah`ın belâsı: Varlığı üzüntü veren, varlığından huzursuz olunan şey ![]() ![]() Allah versin: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Allah yarattı dememek: Kıyasıya dövmek, çok hırpalamak ![]() ![]() Allah "yürü ya kulum" demiş: Az zamanda çok para kazanan ve işinde çok çabuk ilerleyenler için söylenir ![]() ![]() Allak bullak etmek: Kurulu düzeni bozmak, karmakarışık bir duruma getirmek ![]() ![]() Allayıp pullamak: Kötü görünüşü kapatmak için bir şeyi süslemek, donatmak ![]() ![]() Allem etmek, kallem etmek: İstediğini elde etmek için her türlü kurnazlığa başvurmak ![]() ![]() Alnı açık yüzü ak (olmak): Herhangi bir ayıbı, çekinecek bir durumu olmamak, iffetli ve şerefli olmak ![]() ![]() Alnını karışlamak: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Alnının akıyla: Küçümsenecek, ayıplanacak bir duruma düşmeden; tertemiz, şerefiyle, başarılı olarak ![]() ![]() Alnının ar damarı çatlamak: Utanma, sıkılma duygularını yitirmiş bulunmak ![]() ![]() Alnının damarı çatlamak: Başarmak için çok sıkıntı çekmek, çok çaba sarf edip emek vermek ![]() Alnının kara yazısı: Kötü talih, baht ![]() ![]() Al takke ver külâh: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Altı alay, üstü kalay: İçi dışı bir olmayan; dışı süslü, içi berbat ![]() ![]() Altı kaval, üstü şeşhane (Şişhane): Daha çok giyim için "altı, üstüne; bir parçası öbür parçasına uymaz ![]() ![]() ![]() Altın babası: Çok zengin, parası çok olan kimse ![]() ![]() Altın bilezik: Para getiren, hayat boyunca geçimi sağlamaya yarayan sanat ve meslek ![]() ![]() Altında kalmamak: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Altından Çapanoğlu çıkmak: Girişilen bir işte başa dert olacak bir durumla, umulmayan bir tehlike ile karşılaşmak ![]() ![]() Altından girip üstünden çıkmak: Bir serveti, bir parayı, bir kaynağı gereksiz yere, düşüncesizce, sorumsuzca harcayıp kısa zamanda bitirmek ![]() ![]() Altından kalkmak: Bir zorluğu yenip işi başarmak ![]() ![]() Altını çizmek: Bir şeyin (daha çok sözün) önemini belirtmek, üzerine dikkati çekmek, vurgulamak ![]() ![]() ![]() Altını üstüne getirmek: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Altın kesmek: Çok fazla miktarda para kazanır olmak ![]() ![]() Altmış altıya bağlamak: O an ki durumu temelli olmayan bir çözümle kurtarmak veya bir işi kesin neticeye vardırmış gibi görünmek ![]() ![]() Altta kalanın canı çıksın: "Herkes başının çaresine baksın, güçsüzleri düşünme, gücü yetmeyene ne olursa olsun" anlamında kullanılır ![]() Alttan (aşağıdan) almak: Sert konuşan birine karşı yumuşak, olumlu, onu haklı görüyormuş gibi tavır almak ![]() ![]() Alttan güreşmek: Biraz geriden, pasif hareket edip gizli gizli yenme yollarını kollamak ![]() ![]() ![]() Alt yanı çıkmaz sokak: Sonuç alınmayacak iş, umutsuz durum ![]() ![]() Amana gelmek: Teslim olmak, önce direnirken zor karşısında boyun eğmek ![]() ![]() Aman dedirtmek (amana getirmek): Karşı koyan birini boyun eğmek zorunda bırakmak, teslim olmaya zorlamak ![]() ![]() Aman dilemek: Önce direnirken zor karşısında boyun eğip canının bağışlanmasını istemek, galip gelenin merhametine sığınmak ![]() ![]() Aman vermemek: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() Ana baba günü: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Ana kuzusu: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Anan yahşi, baban yahşi: Bir kimseyi işini yaptırabilmek için pohpohlamak, gereğinden fazla överek istediğini elde etmeye çalışmak ![]() Anası ağlamak: Çok eziyet çekmek, sıkıntıya katlanmak, bitkin duruma düşmek ![]() ![]() Anasından doğduğuna pişman: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Anasından doğduğuna pişman etmek: Çok eziyet ederek canından bezdirmek, bir kimseyi çok üzmek ![]() ![]() Anasından emdiği süt burnundan (fitil fitil) gelmek: Bir işi yaparken çok sıkıntı çekmek, eziyete katlanmak ![]() ![]() Anasını ağlatmak: Bir kimseye çok eziyet edip sıkıntı çektirmek ![]() ![]() Anasının gözü: Hileci, kurnaz, çok açık göz, çıkarcı, hin oğlu hin ![]() ![]() Anasının nikâhını istemek: Bir şeye değerinden çok para istemek, olmayacak bir istekte bulunmak ![]() ![]() Anasını sat! (satayım): Önem verme, aldırma, umursama, bunun için kederlenme, üzülme,"Sat anasını o işin, yenisine bak!" Anca beraber, kanca beraber: Birbirimizden ayrılmayacağız, işler iyi de gitse, kötü de gitse hep birlikte yapacağız, beraberliği bozmayacağız ![]() ![]() Anladımsa Arap olayım: "Hiçbir şey anlamadım" anlamında kullanılır ![]() ![]() Ant içmek (etmek): Yemin etmek, bir şeyi yapmaya veya yapmamaya söz vermek ![]() ![]() Apar topar: Telâş ve acele ile, yaka paça, hazırlanmadan,"Treni kaçırırım korkusuyla apar topar evden ayrıldım ![]() Ara (aralarını) bozmak: İki kişi arasındaki iyi ilişkiyi, dostluğu, arkadaşlığı yıkmak ![]() ![]() Ara bulmak: Birbirleriyle anlaşamayan, bir araya gelemeyen kişileri uzlaştırmak, barıştırmak ![]() ![]() Araları açılmak (bozulmak): İyi ilişkileri, dostlukları, arkadaşlık bağları kopmak; birbirlerine dargın hâle gelmek ![]() ![]() Aralarından kara kedi geçmek (veya aralarına kara kedi girmek): İyi anlaşan iki kişinin veya dostun ilişkileri bozulmak, aralarına soğukluk girmek, birbirlerine gücenmek,"Niçin konuşmuyorsunuz? Aranızdan kara kedi mi geçti?" Aralarından su sızmamak: Çok iyi, çok yakın dostluk veya arkadaşlık kurmak, ahbap olmak ![]() ![]() Arap saçına dönmek: İşlerin çok karışıp içinden çıkılmaz bir durum alması ![]() ![]() Araya girmek: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Araya koymak: Bir işte sözü geçen bir kimsenin aracılığına başvurmak ![]() ![]() Arayı yapmak: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Ar damarı çatlamak: Utanç duyulacak şeyleri sıkılmadan yapmak, utanmayı bırakmak, yüzsüz olmak ![]() ![]() Arı kovanı gibi işlemek: Girip çıkanı, gelip gideni çok olmak ![]() ![]() Ârif olan anlasın (anlar): Üstü örtülü olarak söylenen bir sözün, anlayışı kuvvetli kimselerce anlaşılabileceğini belirtmek için kullanılır ![]() Arka arkaya vermek: Birbirini korumak, kollamak, için birleşmek; dayanışmak, yardımcı olmak ![]() ![]() Arka (sırt) çevirmek: Birine eskiden duyduğu ilgiyi göstermemek, yabancı gibi davranmak ![]() ![]() Arka çıkmak: Birilerine karşı, birini korumak; savunmak, kayırmak ![]() ![]() Arkadan söylemek: Bir kimsenin bulunmadığı yerde onun hakkında ileri geri konuşmak, dedikodusunu yapmak, çekiştirmek ![]() Arkadan vurmak: Kendisine inanan, güvenen bir kimseye gizlice kötülük etmek ![]() ![]() Arka kapıdan çıkmak: Özellikle bir eğitim kurumundan, bir iş yerinden hiçbir varlık gösteremeden, bir şey öğrenemeden ayrılmak ![]() ![]() Arkası kesilmek: Tükenmek, bitmek, süregelen bir şeyin son bulması ![]() Arkasına düşmek: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() Arkasında dolaşmak (gezmek): Bir işi sonuca bağlamak için ilgili yerlere giderek görüşme fırsatı aramak, onların yardımını sağlamak ![]() Arkasını getirememek: Başladığı işi sürdürüp sona erdirememek, sonuçlandıramamak ![]() Arkasını sıvamak: İltifat etmek, okşamak, övmek, birisini bu yolları kullanarak bir işe sevk etmek ![]() ![]() Arkasını (birine) vermek: Bir kimsenin himayesinden güç almak ![]() ![]() Arkası (sırtı) pek: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() Arkası (sırtı) yere gelmemek: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Armudun sapı var, üzümün çöpü var demek: Hiçbir şeyi beğenmemek, her şeyin bir kusurunu bulmak ![]() Armut piş, ağzıma düş: Bir işin hiç emek harcamadan olmasını, kendiliğinden hazır olup ayağına gelmesini bekleyenlerin durumunu anlatmak için kullanılır ![]() Arpa boyu kadar gitmek: Pek az ilerlemek ![]() ![]() Arpacı kumrusu gibi düşünmek: Derin derin ne yapacağını bilemeden, çaresizlik içinde düşünüp durmak ![]() Arpalık yapmak: Bir yeri sürekli çıkar kaynağı olarak kullanmak, sömürmek ![]() ![]() Art düşünce (niyet): Açığa vurulandan ayrı, gizli tutulan, asıl düşünce ![]() ![]() Asıp kesmek: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Askıda kalmak: Bir engel çıkması dolayısıyla bir işin sonuca varamaması, yapılamayıp öylece kalması ![]() ![]() Askıya almak: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Askıya çıkarmak: Evlenecek kimselerin nikâhtan önceki durumlarını gösterir belgelerin, belirli bir süre için ilgili dairede görünür bir yere asılması, ilân edilmesi ![]() Aslan payı: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Aslan yürekli: Yılmaz, hiçbir şeyden korkmayan, yiğit, kahraman,"Aslan yürekli Mehmetçik düşmanı çil yavrusu gibi dağıttı ![]() Aslı faslı (astarı) olmamak: Yalan, asılsız olmak, gerçek payı bulunmamak ![]() ![]() Astarı yüzünden pahalı olmak: Bir işin ayrıntısına ödenen paranın aslına ödenen paradan fazla olması, gerçek değerinden fazlaya malolması ![]() ![]() Astığı astık, kestiği kestik: Davranışlarından dolayı kimseye hesap vermeyen, istediği gibi davranan, çok sert kimseler için kullanılır ![]() Aşağıdan almak: Sert konuşan kimselere karşı yumuşak bir dil kullanmak ![]() ![]() Aşağı kurtarmaz: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Aşağı tükürsen sakal, yukarı tükürsen bıyık: Sakıncalı oluşları eşit olan iki karşıt davranıştan birine karar verememe zorunluluğunu anlatmak için kullanılır ![]() Aşağı yukarı: Yaklaşık olarak, hemen hemen, tam değil de tama yakın ![]() ![]() Aşık atmak: Birisiyle yarışmak, özellikle kendisinden üstün birisiyle yarış etmek ![]() ![]() Ata et, ite ot vermek (yedirmek): Uygunsuz iş yapmak; birbirini tamamlayan, birbirine uyan unsurları ters kullanmak; kişilere işlerine yaramayan şeyi, ilgili olmadıkları görevi vermek ![]() Ateş almak: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Ateş bacayı sarmak: Bir iş ya da olay önüne geçilemez, tehlikeli bir durum almak ![]() Ateş basmak: Aşırı ölçüde sıkılmak, heyecanlanmak, utanmak sonucu vücutta sıcaklığın artması, yüzün kızarması ![]() ![]() Ateşe atmak: Birini çok tehlikeli bir işe bile bile sokmak ![]() Ateşe tutmak: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Ateşe vermek: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Ateşine (nârına) yanmak: Birinin yüzünden büyük haksızlığa uğramak, zarar görmek ![]() ![]() Ateş kesilmek: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Ateşle oynamak: Çok tehlikeli, zarar verecek bir işin üstüne üstüne gitmek ya da böyle bir işe girişmek ![]() Ateş pahasına: Çok pahalı ![]() Ateş püskürmek: Çok öfkeli olmak, ağır sözler söylemek ![]() ![]() Ateşten gömlek: İçinde bulunulan acı, sıkıntılı, dayanılmaz durumu anlatmak için söylenir ![]() ![]() Atı alan Üsküdar`ı geçti: "Fırsat kaçtı, artık yapılacak şey kalmadı" anlamında kullanılır ![]() ![]() Atı eşkin, kılıcı keskin: Her bakımdan güçlü, dilediğini yapabilir ![]() Atın yüğrükse bin de kaç: İmkânın varsa kendini kurtarmaya bak ![]() Atıp tutmak: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() At oynatmak: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Atsan atılmaz, satsan satılmaz: İşe yaramadığı, sıkıntı verdiği hâlde vazgeçilemeyen şeyler ve kimseler için kullanılır ![]() Attan inip eşeğe binmek: Bulunduğu dereceden, mevkiden, önemli görevden daha aşağı bir yere inmek veya alınmak ![]() ![]() Avaz avaz bağırmak: Olanca gücüyle bağırmak; sesi yettiği kadar, var gücüyle bağırmak ![]() Avucunun içine almak: Birini her dediğini yapar duruma getirmek, baskı ve etkisi altına almak ![]() ![]() Avucunu yalamak: Umduğunu ele geçirememek, beklediğini elde edememek ![]() ![]() Avuç açmak: Yardım istemek, dilenmek, para istemek ya da ister duruma düşmek ![]() ![]() Ayağa düşmek: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Ayağa kalkmak: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Ayağı (ayakları birbirine) dolaşmak: Yürürken herhangi bir sebepten ötürü ayakları birbirine takılmak, sendelemek ![]() ![]() Ayağı düşmek: Bir yere uğramak, o yer yolu üzerinde bulunmak, yolu düşmek ![]() ![]() Ayağı düze basmak: İşleri iyi gitmek, zorlukları yenerek rahata kavuşmak ![]() ![]() Ayağı ile gelmek: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Ayağına bağ olmak: Bir işini yapmasına, bulunduğu yerden ayrılmasına engel olmak ![]() ![]() Ayağına dolaşmak (veya dolanmak): 1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Ayağına gitmek: Büyüklük taslamadan alçak gönüllülük edip birinin yanına varmak ![]() ![]() Ayağına kapanmak: Kendini küçük düşürerek yalvarıp yakarmak ![]() ![]() Ayağına (ayaklarına) kara su inmek: Bir yerde ayakta beklemekten veya uzun süre dolaşmaktan çok yorulmak ![]() Ayağını çekmek: Daha önce gittiği yere artık uğramaz olmak, ilişkiyi ve ilgiyi kesmek ![]() ![]() Ayağını denk almak: Birilerinin kendisine karşı yapacakları muhtemel kötülüklere karşı uyanık davranmak, tedbirli olmak ![]() ![]() Ayağını kaydırmak: Bir yolunu bularak birini bulunduğu işten, mevkiden uzaklaştırmak ![]() ![]() Ayağını kesmek: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() Ayağının altına almak: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Ayağının tozuyla: Henüz dinlenmeden, yoldan gelir gelmez ![]() ![]() Ayağını sürümek: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Ayağını yorganına göre uzatmak: Gelirini giderine uydurmak, harcamalarda geliri aşmamak ![]() ![]() Ayağı (ayakları) suya ermek (değmek): Neden sonra aklı başına gelmek, bir şeyin aslını anlamak, beklenen biçimde olmadığını kavramak ![]() ![]() Ayak altında kalmak: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Ayak atmamak: Bir yere hiç gitmemek ![]() ![]() Ayak diremek: Bir şeyde ısrar etmek, karşı koymak, kendi kararından vazgeçmemek ![]() ![]() Ayaklar altına almak: Önem verilmesi gereken şeyleri hiçe saymak, çiğnemek ![]() ![]() Ayakları geri geri gitmek: Bir yere istemeye istemeye, gönülsüz gitmek ![]() ![]() Ayaklı kütüphane: Çok şey okumuş, her sorulana cevap veren, çok şey bilen, okudukları aklında kalmış kimse ![]() Ayakta kalmak: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Ayak takımı: İşe yaramaz, bilgisiz, görgüsüz, kaba, serseri, değersiz kimselerin bütünü ![]() ![]() Ayak uydurmak: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Ayak üstü (üzeri): 1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Ayasofya`da dilenip Sultanahmet`te sadaka (zekât) vermek: Kendisi başkasının yardımı ile geçinirken, gösteriş için elindekini başkalarına yardım amacıyla dağıtmak ![]() Ayıkla pirincin taşını: Bir işin oldukça karışık, dolaşık, içinden çıkılması güç olduğunu anlatmak için kullanılır ![]() Ayılıp bayılmak: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Ayranı kabarmak: Öfkelenmek, kızıp bağırmak; coşmak ![]() ![]() Ayvaz kasap hep bir hesap: "Ha öyle ha böyle, ikisi de bir; hangi yolu seçersek seçelim aynı sonuca varır" anlamında kullanılır ![]() Ayyuka çıkmak: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Aza çoğa bakmamak: Eline geçenle yetinmek, tok gözlü olmak ![]() Azizlik etmek: Şaka ile takılmak, muziplik etmek, şaka ile aldatmak ![]() ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
Deyimler Sözlüğü - Alfabetik Düzende |
![]() |
![]() |
#3 |
Prof. Dr. Sinsi
|
![]() Deyimler Sözlüğü - Alfabetik DüzendeB - Harfi İle Başlayan Deyimler - Bölüm 1 Baba adam: Ağır başlı, iyi yürekli, olgun, hoşgörülü, yaşlıca adam ![]() ![]() Babası tutmak (veya babaları üstünde olmak): Çok fazla öfkelenmek, kızgınlığı her hâliyle belli olmak ![]() ![]() Babana rahmet: "Yaptığın iş, söylediğin söz çok yerinde; Allah senden razı olsun" anlamında hoşnutluk, memnunluk bildirmek için kullanılır ![]() Baba ocağı (evi veya yurdu): Dededen, babadan kalma ev; toprak, yurt ![]() ![]() Babasının hayrına (mı?): Hiçbir çıkar gözetmeksizin ![]() Bağ bozmak (bağbozumu): 1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bağrına basmak: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bağrına taş basmak: Uğradığı zarara, felakate sesini çıkarmadan katlanmak ![]() ![]() Bağrını delmek: İçine işlemek, pek dokunmak, dertli olmasına yol açmak ![]() ![]() Bağrı yanık: Çok acı çekmiş; dert, sıkıntı, darlık, kahır görmüş; yaslı ![]() ![]() Bahse girmek: Görüşünde veya iddiasında haklı çıkacak tarafa bir şey verilmesini kabul eden sözlü anlaşma yapmak ![]() ![]() Bahtı kara: Mutsuz, dertten kurtulamayan, işleri hep ters giden ![]() Baklayı ağzından çıkarmak: Sabrı tükenip o zamana kadar sakladığı şeyleri söylemek ![]() Bal alacak çiçeği bilmek: Çıkar sağlanacak yeri veya şeyi bulmak, bu konuda nasıl hareket edileceğini bilmek ![]() ![]() Baldırı çıplak: İşsiz güçsüz, serseri, başı boş, ayak takımından ![]() ![]() Bal dök (de) yala: Bir yerin çok temiz, pırıl pırıl olduğunu anlatmak için kullanılır ![]() Balgam atmak: Bir iş ya da konu üzerinde kuşku uyandıracak söz söylemek ![]() ![]() Bal gibi: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() Balık etinde: Ne şişman, ne zayıf; biçimli, kilosu yerinde olan ![]() Balık istifi: Çok sıkışık bir durumda ![]() ![]() Balık kavağa çıkınca: Gerçekleşmesi mümkün olmayacak işleri anlatmak için kullanılır ![]() ![]() Balon uçurmak: İlgililerin ne diyeceklerini anlamak veya insanların telâşlanmalarını sağlamak amacıyla aslı olmayan bir haber yaymak ![]() ![]() Balta olmak: Musallat olmak, asılmak, direnerek bir şey istemek, istediğini yaptırmak için sürekli ısrar etmek ![]() ![]() Baltayı taşa vurmak: Bilmeyerek karşısındakini kıracak söz söylemek, pot kırmak ![]() ![]() Bam teline basmak: Bir kimseyi, duyarlılık gösterdiği konuda kızdıracak söz söylemek, öfkelendirecek bir şey yapmak ![]() ![]() Bana mısın dememek: Aldırış etmemek, ona hiçbir şey etkili olmamak ![]() ![]() Barut fıçısı: Her an karışıklık, kavga ve savaşın çıkacağı yer ![]() ![]() Barut kesilmek: Çok öfkelenmek, kızmak, sinirlenmek ![]() ![]() Basıp gitmek: Aklına koyduğu şeyi yapmak amacıyla, o an bulunduğu yerden kimseye danışmadan ayrılmak ![]() ![]() Basireti bağlanmak: Gerçeği göremez, iyi düşünüp kavrayamaz bir duruma düşmek ![]() ![]() Baskın çıkmak: Üstünlüğünü göstermek, karşısındakini geçmek ![]() ![]() Bastığı yeri bilmemek: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Baston (kazık) yutmuş gibi: Dimdik duran, yürüyen kimsenin durumu ![]() Başa baş (gelmek): Birbirine denk, eşit olmak; birlikte olmak ![]() ![]() Başa çıkarmak: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Başa çıkmak: Gücünün üstünlüğünü kanıtlamak, bir şeye gücü yetmek ![]() ![]() Başa geçmek: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Başa gelmek: Kötü bir duruma uğramak ![]() Başa güreşmek: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Baş ağrısı: Varlığı tedirginlik verici şey, rahatsız edici kimse ![]() Baş ağrıtmak: Yerli yersiz konuşarak, gereksiz sözler söyleyerek, çok konuşarak birisini rahatsız etmek ![]() ![]() Başa (başına) kakmak: Yapılan iyiliği yüzüne vurarak birisini üzmek, incitmek ![]() ![]() Baş alamamak: Çok uğraştıran bir konudan kurtulup da vakit ve fırsat bulamamak ![]() ![]() Baş aşağı gitmek: Sürekli kötüleşmek, zarar görmek ![]() ![]() Baş başa kalmak: Biriyle yalnız kalmak, iki kişi bir arada yalnız kalmak ![]() ![]() Baş başa (kafa kafaya) vermek: Birbirinin düşüncesinden yararlanmak üzere birkaç kişi toplanıp bir konuyu görüşmek, bir konuda dertleşmek ![]() ![]() Baş belâsı: Sürekli rahatsız eden, yük olan, bir kimseye musallat olup sıkıntı veren ve uzaklaştırılamayan kişi ya da şey ![]() ![]() Baş çekmek: Ön ayak olmak, öncülük etmek ![]() ![]() Baş edememek: Gücü yetmemek, başarı kazanamamak, bir işi başarmakta zorluk çekmek ![]() Baş eğmek: Direnmekte vazgeçip güçlünün buyruğuna girmek, teslim olmak ![]() ![]() Baş göstermek: Ortaya çıkmak, belirmek, vuku bulmak ![]() ![]() Baş göz etmek: Evlendirmek ![]() ![]() Başı ağrımak: Bir işten dolayı sorumlu duruma düşmek, kaygu çekmek ![]() ![]() Başı altından çıkmak: Kötü bir şey, kötü bir durum, birinin gizli düzeni ve tertibiyle meydana gelmek ![]() ![]() Başı bağlı olmak: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Başı boş bırakmak: Bir kimsenin üzerindeki denetimi ve gözetimi kaldırmak, kendi bildiğine bırakmak ![]() ![]() Başı darda kalmak (başı dara düşmek): Çok sıkıntılı, çaresiz bir durumda olmak; parasızlıktan dolayı güç bir durumda kalmak ![]() ![]() Başı derde girmek: Can sıkıcı, üzücü, istemediği bir duruma düşmek ![]() ![]() Başı dik gezmek: Utanılacak bir durumu olmadan, onurlu şekilde toplumda yer almak ![]() ![]() Başı dönmek: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Başı göğe ermek: Beklenmeyen, umulmayan bir mutluluğa, sevince ulaşmak ![]() ![]() Başı kalabalık (olmak): Bir iş dolayısıyla yanında çok fazla kişi olmak ![]() ![]() Başına belâyı satın almak: Sıkıntı, üzüntü ve tedirginlik verici olduğunu sonradan anladığı bir işe kendi isteği ile girmiş bulunmak ![]() ![]() Başına bir hâl gelmek: Büyük, içinden çıkılması zor güçlüklerle karşılaşmak; kötü duruma düşmek ![]() ![]() Başına buyruk: Dilediğini izin almaksızın yapan, istediği gibi davranan ![]() ![]() Başına çalmak: Bir şeyi sert, öfkeli ve kızgın bir davranış içinde vermek ![]() ![]() Başına çorap örmek: Bir kimseye, haberi olmadan, kötü duruma sokucu davranışta bulunmak, alt etmek için gizlice plân kurmak ![]() ![]() Başına çökmek: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Başına devlet kuşu konmak: Ummadığı, beklemediği bir nimete ya da varlığa kavuşmak ![]() Başına dolamak: İçinden çıkılması zor bir işi birine musallat etmek ![]() Başına iş açmak: Uğraştırıcı ve üzücü bir işin çıkmasına yol açmak ![]() ![]() Başında kavak yeli esmek: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Başından atmak: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Başından aşağı kaynar sular dökülmek: Çok kötü, üzücü, sıkıntı verici ya da utandırıcı bir olay karşısında vücudunu ter basmak, ürpermek ![]() ![]() Başından büyük işlere girişmek (veya kalkışmak): Gücünün üstünde olan işleri yapmaya kalkışmak ![]() ![]() Başından korkmak: Hayatından kaygı duymak, cezalandırılmaktan korkmak ![]() ![]() Başını ağrıtmak: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Başını alıp gitmek: Nereye gideceğini bildirmeden, izin almadan gitmek ![]() ![]() Başını bağlamak: Evlendirmek ![]() ![]() Başını belâya sokmak: Bir kimseyi, zarar göreceği, kötü sonuçlarla karşılaşacağı bir işe sokmak ![]() ![]() Başını bir yere bağlamak: Bir işe yerleştirmek, işsizlikten kurtarmak ![]() ![]() Başını boş bırakmak: Denetimsiz, yalnız ve serbest bırakmak ![]() ![]() Başını derde sokmak: Sıkıcı, yorucu, üzücü bir işe girmek veya getirilmek ![]() ![]() Başını dinlemek: Sessiz, sakin bir ortama çekilmek; kalabalıktan ve gürültüden uzaklaşmak ![]() Başını ezmek: Birini hareket edemez, kötülük yapamaz ya da başını kaldırıp bir işi göremez duruma getirmek ![]() Başını kaşımaya (kaşıyacak) vakti olmamak: Çok meşgul olmak, başka bir işi yapmaya hiç vakti olmamak ![]() ![]() Başının çaresine bakmak: Kimsenin yardımı olmadan kendi işini kendi yapmak, kendini zor durumdan kurtarmak ![]() ![]() Başının derdine düşmek: Başka bir şeyle ilgilenemeyecek kadar sıkıntılı, üzücü ve tehlikeli bir duruma çare bulmaya çalışmak ![]() ![]() Başının etini yemek: Sürekli olarak, bıktırıncaya kadar, ısrarla birinden bir şey istemek; bu sebeple onu rahatsız edip üzmek ![]() Başını taştan taşa vurmak: Fırsatı kaçırdığı için çok pişman olmak, çaresiz kalarak kahırlanmak ![]() ![]() Başını vermek: Bir ideal uğrunda kendini feda etmek, canını vermek ![]() Başını yemek: Bir kimsenin büyük zarar görmesine ya da ölmesine yol açmak ![]() ![]() Başı sıkışmak (sıkılmak): Herhangi bir güçlük karşısında kalmak, bunalmak ![]() ![]() Başı tutmak: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() Baş koymak: Bir şey uğruna ölümü göze almak ![]() ![]() Baş köşe: Saygı duyulan, önder sayılan büyüklerin oturması için ayrılan yer ![]() ![]() Baş sallamak: 1 ![]() ![]() ![]() Baş tacı etmek: Değer vermek, çok üstün tutmak, çok sevmek ![]() ![]() Baştan aşağı: Tamamiyle, hepsi, bütünüyle ![]() ![]() Baştan kara gitmek: Sonunu düşünmeyerek, hatta sonucun kötü olduğunu bildiği hâlde hesapsız, batarcasına bir yol tutmak; felâkete doğru gitmek ![]() ![]() Baştan savma: Üstün körü, özen gösterilmeden, gelişi güzel ![]() ![]() Baş üstünde yeri var: "Sevgi, ilgi ve saygı ile karşılanıp ağırlanır ![]() ![]() ![]() Baş vermek: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Baş vurmak: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Baş yemek: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Battı balık yan gider: "İşlerin kötü gittiğine, düzelmeyeceğine, bu konuda da umut kalmadığına göre artık istenildiği gibi davranılabilir, ne olursa olsun" anlamında kullanılır ![]() ![]() Bayrak açmak: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bayram etmek: Çok sevinmek ![]() ![]() Belâ aramak: Kavga çıkararak, önüne gelene çatarak ya da başka sebeplerle kendisi için tehlikeli bir durum oluşmasına yol açmak ![]() Belâsını bulmak: Kendi yol açtığı tehlikeli bir durumun içine düşmek, hak ettiği cezayı görmek ![]() ![]() Belâyı satın almak: Kendi davranışları yüzünden tehlikeyi üstüne çekmek ![]() ![]() Bel bağlamak: Güvenmek, birisinin kendisine yardım edeceğine inanmak, inanıp arkasından gitmek ![]() ![]() Beli bükülmek: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Belini doğrultmak: Kötüye giden durumunu yeniden düzeltmek, güçlenmek, kaybettiği itibarını ve ekonomik gücünü yeniden kazanmak ![]() ![]() Belini kırmak: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bel vermek: (Dik şeylerin) dışarıya doğru, (yatay şeylerin de) aşağıya doğru kamburlaşmak ![]() ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
Deyimler Sözlüğü - Alfabetik Düzende |
![]() |
![]() |
#4 |
Prof. Dr. Sinsi
|
![]() Deyimler Sözlüğü - Alfabetik DüzendeB - Harfi İle Başlayan Deyimler - Bölüm 2 Ben hancı, sen yolcu (oldukça): "Özel ilişkilerimiz sürüp gittikçe senin bana işin düşer" ya da "Nasıl olsa yine karşılaşacağız" anlamında kullanılır ![]() ![]() Benlik dâvası: Önde görünmek, her şeyde söz sahibi olmak, her şeyi kendi düşüncesine uydurmak, hep dediğini yaptırmak çabası ve tutkusu ![]() ![]() Benzi atmak: Bir sebepten ötürü ansızın yüzünün rengi sararmak, solmak ![]() ![]() Bereket versin: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Beş aşağı beş yukarı: Çok az fark olarak, kararlaştırılmak istenen sayıdan, ölçüden bir miktar az veya çok olarak ![]() ![]() ![]() Bet (i) bereket (i) kalmamak: Bolluğun, verimliliğin kalmaması, sona ermesi ![]() ![]() Betine gitmek: Ayıp saymak, kötü karşılamak, kendisine yedirememek ![]() ![]() Beyin yıkamak: Bir insanı, kendine özgü düşünce ve dünya görüşüne yabancılaştırmak, başka yönlerde düşünür ve davranır duruma getirmek ![]() ![]() Beylik söz: Etkisi kalmamış, herkesin kullanageldiği söz ![]() ![]() Beyni bulanmak: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Beyninden vurulmuşa dönmek: Umulmadık, beklenmedik bir olay karşısında şaşkınlığa düşmek, düşünce yeteneğini yitirir gibi olmak ![]() ![]() Beynine girmek: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bıçak kemiğe dayanmak: Çekilen sıkıntı artık katlanamayacak bir hâl almak ![]() ![]() Bıyığı terlemek: Bıyığı yeni yeni çıkmaya başlamak ![]() ![]() Bıyık altından gülmek: Birinin içine düştüğü duruma belli etmeden gülmek, sevindiğini belli etmeyerek onunla eğlenmek, içinden onunla alay etmek ![]() ![]() Bildiğini okumak: Kim ne derse desin, istediği gibi davranmak ![]() ![]() Bile bile lâdes: Bile bile aldınmış görünme, öyle gerektiği için kötü bir durumu kabullenme ![]() ![]() Bin dereden su getirmek: Birini kandırmak için dil dökmek, birçok sebep ileri sürmek, aldatıcı sözler sarf etmek ![]() ![]() Bindiği dalı kesmek: Kendisi için gerekli ve yararlı olan şeyi kendi eliyle yok etmek ![]() ![]() Bir atımlık barutu olmak (veya kalmak): 1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bir ayağı çukurda olmak: Çok yaşlanmış olmak, yaşayacak çok az zamanı kalmış olmak ![]() ![]() Bir ayak önce (evvel): Çok çabuk, bir an önce, ivedi olarak ![]() ![]() Bir baltaya sap olmak: Belirli bir sanat ya da iş sahibi olmak ![]() ![]() Bir bardak suda fırtına koparmak: Çok basit, küçük, önemsiz bir şeyi büyütüp içinden zor çıkılır bir olay hâline getirmek ![]() Birbirine düşmek: Aralarında anlaşmazlık çıkıp birbirlerine kötü bakmaya başlamak ![]() ![]() Birbirine girmek: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bir çuval inciri berbat etmek: İyi olan, yolunda giden bir durumu yanlış davranışlarla bozmak, olumsuz bir gidişe sokmak ![]() ![]() Bir dalda durmamak: Sık sık düşünce, iş ya da tutum değiştirmek ![]() ![]() Bir damla: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bir dediği iki olmamak: Her istediği hemen yapılmak, yerine getirilmek ![]() ![]() Bir deri bir kemik kalmak: Çok zayıflamak, kilo kaybına uğramak ![]() ![]() Bir dikili ağacı olmamak: Malı, mülkü veya evi olmamak ![]() ![]() Bire bin katmak: Olduğundan çok göstermek, abartmak ![]() ![]() Bire bir gelmek: Etkisini hemen ve kesin olarak göstermek ![]() ![]() Bir eli yağda, bir eli balda (olmak): Bolluk, varlık, rahat ve huzur içinde olmak ![]() Bir elle verdiğini öbür elle almak: Bir kimseye yaptığı iyiliği, yararı, başka bir yola baş vurarak sağladığı çıkarla ödetmek ![]() ![]() Bir gömlek aşağı: Bir derece daha düşük ![]() ![]() Bir hâl olmak: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bir hoşluğu olmak: Rahatsız, neşesiz olmak ![]() ![]() Bir kalemde: Birden ve toptan, bir işlem ile ![]() ![]() Bir kapıya çıkmak: Aynı sonuca varmak, aynı neticeyi vermek ![]() Bir kaşık suda boğmak: Bir kişiye çok fazla kızmak, elinden gelse öldürecek ölçüde sinirlenmek ![]() Bir kıyamettir gitmek (kopmak): Çok fazla gürültü, patırtı, telâş olmak ![]() ![]() Bir Köroğlu bir Ayvaz: Bir karı kocanın çocuğunun olmaması yahut yakınlarının yanlarında bulunmaması ![]() ![]() Bir kulağından girip öbür kulağından çıkmak: Söylenen söze önem vermemek, kulak asmamak, umursamamak ![]() Bir pula satmak: Bir kimseyi bir çıkar uğruna harcamak ![]() ![]() Bir sözünü iki etmemek: Birinin her istediğini hemen yerine getirmek ![]() ![]() Bir şeye benzememek: İşe yarar durumda olmamak, istenilen biçimde bulunmamak ![]() ![]() Bir taşla iki kuş vurmak: Bir davranışla iki veya birden çok yararlı sonuç elde etmek, bir girişimle iki iş yapmak ![]() ![]() Bir tutmak: Eşit görmek, eşit saymak, farklı muamelede bulunmamak ![]() ![]() Bir yastığa baş koymak: Evli bulunmak, acı ve tatlı günlerde birbirini desteklemiş olmak ![]() Bir yastıkta kocamak: Karı ve koca birlikte uzun bir ömür sürmek ![]() ![]() Bir yaşına daha girmek: Şaşılacak bir durumla, yeni bir şeyle karşılaşmak ![]() ![]() Bit yeniği: Kuşkulu bir nokta, işin gizli kalmış, kötü ve aksak yönü ![]() ![]() Bize de mi lolo!: "Senin ne mal olduğunu biliyoruz, bize yutturamazsın ya; seni yeterince tanıyoruz, herkesi aldatabilirsin ama bizi asla" anlamında kullanılır ![]() Boğaz boğaza gelmek: Zorlu bir kavgaya tutuşmak, ya da kavga edecek hâle gelmek ![]() ![]() Boğaz derdi: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Boğaz kavgası: Yaşamak için, geçinebilmek için yapılan didinme, uğraş ![]() ![]() Boğazı kurumak: Çok susamak, çok konuşmaktan ve bağırmaktan ötürü sesi çıkmaz olmak ![]() ![]() Boğazına dizilmek: Bir üzüntüden dolayı iştahı kesilmek, isteksiz ve zorla yemek ![]() ![]() Boğuntuya getirmek: Birini bunaltıp şaşırtma yolu ile kendisinden bir iş veya mal karşılığı olarak çok miktarda para çekmek ![]() Bohçasını koltuğuna vermek: İşine son vermek, kovmak, başından defetmek ![]() ![]() Bol keseden: Ölçüsüz, çok fazla, bol bol ![]() ![]() Borç harç: Borç alarak ya da benzer yollara başvurarak (bir şeyi sağlamak) ![]() ![]() Borusunu çalmak: Çıkar sağladığı kimsenin davasını gütmek ![]() ![]() Borusu ötmek: Sözü geçer olmak, dinlenilir olmak ![]() ![]() Bostan korkuluğu: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Boşa çıkmak: Umulan gerçekleşmemek, sonuç vermemek, elde edilememek ![]() ![]() Boş atıp dolu tutmak: Umutsuz olarak girişilen bir iş, iyi sonuç vermek; doğruluğuna inanmadan söylediği söz gerçek çıkmak ![]() ![]() Boş bulunmak: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Boş gezenin boş kalfası: İşsiz güçsüz, aylak, boş gezip dolaşan kimse ![]() ![]() Boş vermek: Önem vermemek, aldırmamak, ilgisiz davranmak ![]() ![]() Boy atmak: Boyu uzamak, gelişmek, boylanmak ![]() ![]() Boy göstermek: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Boy ölçüşmek: Yarışmak, değer yarışına girmek ![]() ![]() Boynu bükük: Yardım bekleyen; acınacak, kimsesiz, güçsüz, öksüz durumda olan ![]() ![]() Boynu eğri: Herhangi bir nedenle, kendisini bir kimsenin dediklerini yapmaya borçlu sayan ![]() ![]() Boynu kıldan ince olmak: Adaletli yargı karşısında verilecek her cezaya razı olmak ![]() ![]() Boynunun borcu: Yapılması gerekli olan ödev ![]() ![]() Boynunu vurmak: Başını keserek öldürmek ![]() Boyunduruk altına girmek: Başkasının egemenliği altına girmek, tutsak olmak, emir ve baskı altında yaşamak ![]() ![]() Boyunun ölçüsünü almak: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bozuk çalmak: Bir şey yüzünden canı sıkılmış, yüzü asılmış olmak, sinirli davranışlarda bulunmak ![]() ![]() Bozuk düzen: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bozum etmek: Bir kimseyi bekmediği bir davranış karşısında bırakarak utandırmak, mahçup etmek ![]() ![]() Bozum olmak: Bir sözü ya da davranışı iyi karşılanmadığı için utanmak, utanacak duruma düşmek ![]() ![]() Bozuntuya vermemek: Hataya düştüğünü anladığında veya hoşlanmadığı bir durumla karşılaştığında farketmemiş gibi davranmak, oralı olmamak ![]() ![]() Bulanık suda balık avlamak: Karışık durumlardan yararlanarak kendi çıkarını sağlamak ![]() ![]() Buldukça bunamak: Bulduğundan daha çoğunu isteyip şükretmemek, daha iyisini istemek ![]() Buluttan nem kapmak: Çok alıngan olmak, en küçük şeylerden bile alınmak ![]() ![]() Bunda bir iş var: "Bir olayın şimdilik bilinmeyen bir yönünün bulunması, anlaşılamayan bir sebebin aranması" durumunu anlatmak için kullanılır ![]() ![]() Bundan iyisi can sağlığı: "Bundan daha iyisi, en iyisi olamaz" anlamında kullanılır ![]() ![]() Bu ne perhiz, bu ne lâhana turşusu: Bir ilke benimsediği hâlde, benimsediği bu ilkenin tersine davranışlarda bulunanlar için söylenir ![]() Burnu bile kanamamak: Tehlikeli bir durumdan yara bere almadan kurtulmak ![]() ![]() Burnu büyümek: Kibirlenmek, böbürlenmek, büyüklenmek ![]() ![]() Burnu havada (olmak): Kendini çok beğenmiş, kibirli (olmak) ![]() ![]() Burnu Kaf dağında (olmak): Çok fazla kibirli, herkese yukarıdan bakar (olmak) ![]() ![]() Burnundan (fitil fitil) gelmek: Hoş bir durum, elde ettiği güzel bir şey, sonra gelen üzüntüler üzerine kendisine zehir olmak ![]() Burnundan düşen bin parça (olmak): Suratı çok asık (olmak) ![]() ![]() Burnundan kıl aldırmamak: Oldukça huysuz olmak, kendisine hiç söz söyletmemek, kendisinin eleştirilmesine fırsat tanımamak, en küçük yergiye tahammül göstermemek ![]() Burnundan solumak: İşi başından aşkın olduğu için gözü hiçbir şey görmemek, çok öfkelenmiş olmak ![]() ![]() Burnunu çekmek: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Burnunun dikine gitmek: Kendisine verilen öğütlere kulak asmayıp kendi bildiği gibi davranmak, istediğini yapmak ![]() ![]() Burnunun direği sızlamak: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Burnunun ucunu görmemek: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Burnunu sokmak: Üzerine vazife olmadığı, gerekmediği hâlde her işe karışmak ![]() Burnu sürtülmek: Ilımlı bir yol seçip gururundan vazgeçmek, sıkıntı çektikten sonra daha önce beğenmediği bir durumu kabul etmek ![]() ![]() Burun buruna gelmek: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Burun kıvırmak: Önem ve değer vermemek, küçümsemek, beğenmemek ![]() ![]() Buyur etmek: Misafiri karşılayarak içeri almak, "buyurun" diyerek saygı ile yer göstermek ya da sofraya çağırmak ![]() ![]() Buyurun cenaze namazına: Hiç beklemedik kötü bir durum karşısında şaka yollu üzüntü belirtmek için "ne yazık ki" anlamında kullanılır ![]() Buz kesilmek: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Buzlar çözülmek: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Buz tutmak: Üstünde buz meydana gelmek, buzla kaplanmak ![]() ![]() Buz üstüne yazı yazmak: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() Büyük oynamak: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Büyük (söz) söylemek: Başkasının düştüğü kötü duruma düşmeyeceğini söyleyerek övünmek ![]() ![]() Büyük sözüme tövbe!: Bir konuda kesin konuşulduğunda ya da bir başkasının düştüğü kötü dur ama düşmeme iddiasında bulunulduğunda Cenab-ı Allah`tan böyle bir duruma düşürmemesini dileme ![]() Büyüklük göstermek: Elinde her imkân varken kötülük yapmamak, affetmek, iyi davranmak ![]() ![]() Büyümüş de küçülmüş: Davranışları, konuşması yaşının üstünde olan, büyükler gibi hareketler yapan çocuk ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
Deyimler Sözlüğü - Alfabetik Düzende |
![]() |
![]() |
#5 |
Prof. Dr. Sinsi
|
![]() Deyimler Sözlüğü - Alfabetik DüzendeC - Harfi İle Başlayan Deyimler Cadı kazanı: Fesadın ve dedikodunun çok olduğu, herkesin birbirine düştüğü, türlü düşmanlıkların kaynaştığı, hile ve düzenlerin kurulduğu yer ![]() ![]() Caka satmak: Çalım satmak, gösteriş yapmak ![]() ![]() Cambul cumbul: Pek sulu, suyu bol (yemek için) ![]() ![]() Cana can katmak: İnsanda yaşama sevincini artırmak; insana neşe, heves ve iç gücü vermek ![]() ![]() Can alacak yer (nokta): Bir şeyin en önemli yeri, en temelli noktası ![]() ![]() Cana minnet (bilmek): İhtiyacı olduğu hâlde arayıp da bulamadığı şeylerden saymak ![]() ![]() Can atmak: Herhangi bir şeye sahip olmayı, ya da herhangi bir şeye erişmeyi çok istemek ![]() ![]() Can borcunu ödemek: Ölmek ![]() ![]() Cana yakın: Sevimli, sokulgan, insana pek sıcak davranan ![]() ![]() Can baş üstüne: İstenilen, arzu edilen şeyin büyük bir memnunlukla yapılacağını anlatır ![]() ![]() Can çekişmek: Ölmek üzere bulunmak ![]() ![]() Can damarı: Bir şeyin en önemli noktası, en mühim unsuru; bir şeyin yaşaması için en önemli araç ![]() ![]() Can damarına basmak: Bir işin en önemli noktası üzerinde durmak, ya da bir şeyin en duyarlı noktasını açığa çıkarmak ![]() ![]() Can dayanmamak: Bir acı, üzüntü, sıkıntı ve istek karşısında direnme gücü kalmamak; dayanıklılığı yitirmek ![]() Can düşmanı: Öldürmeyi bile düşünen, aşırı kin ve düşmanlık besleyen, dost olmayan ![]() ![]() Can evi: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Can evinden vurmak: En etkileyici, en can alıcı yönden saldırmak; bir daha yaşama imkânı kalmayacak şekilde vurmak ![]() ![]() Can havli ile: Ölüm korkusundan kaynaklanan güçlü bir tepkiyle (bir eylem yapmak) ![]() ![]() Canı burnuna gelmek: Bir şey yaparken çok zorluk çekmek, bunalmak ![]() ![]() Canı (gönlü) çekmek: Bir şeyi istemek, istek duymak, çok arzulamak ![]() ![]() Canı çıkmak: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Canı gitmek: Önem ve değer verdiği, beğendiği bir şeye zarar gelecek diye çok korkmak, kaygılanmak ![]() ![]() Canına değmek: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() Canına kıymak: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Canına okumak: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Canına tak demek: Sabrı kalmamak, bir sıkıntıya dayanamaz duruma gelmek ![]() Canına yandığım (yandığımın): Kimi zaman sevgi ve hayranlık, kimi zaman da kızgınlık ve öfke gibi duyguları anlatmak için kullanılır ![]() ![]() Canına yetmek: Bezmek, bıkmak, bir zorluğa dayanamayacak duruma gelmek ![]() ![]() Canından bezmek: Çektiği sıkıntılar yüzünden içinde olduğu hayatı artık istemeyecek bir duruma gelmek ![]() Canını almak: Öldürmek ![]() Canını bağışlamak: Öldürebileceği bir kişiyi öldürmekten vazgeçmek ![]() ![]() Canını dişine takmak: Büyük sıkıntıları, tehlikeleri göze alarak bir işi başarmaya çalışmak ![]() ![]() Canını sokakta bulmak: Sağlığını koruması, kendini yıpratmaması ve tedbir alması gerektiğini anlatmak için kullanılır ![]() ![]() ![]() Canının içine sokacağı gelmek: Birine karşı büyük ölçüde sevgi duymak, birinden çok hoşlanmak ![]() Canını vermek: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Canını yakmak: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Canı tatlı: Acıya, üzüntüye ve sıkıntıya katlanmayan ![]() ![]() Canı tez: Sabırsız, beklemeye tahammülü olmayan, ivecen ![]() Canı yanmak: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() Can kalmamak: Gücü, kuvveti kesilmek; bitkin bir duruma düşmek ![]() ![]() Can kaygısına düşmek: Her şeyi bırakıp, içine düştüğü tehlikeden varlığını kurtarma ve koruma çabasında olmak ![]() ![]() Can kulağıyla dinlemek: Kendini vererek, büyük bir dikkatle dinlemek ![]() ![]() Canla başla: Seve seve, her türlü zorluğa göğüs gererek, var gücüyle, hiçbir fedakârlıktan kaçınmayarak ![]() ![]() Canlı cenaze: Çok zayıf, güçsüz, zayıflıktan kemikleri çıkmış kimse ![]() ![]() Canlı yayın: Kişilerin ses ve davranışlarını o anda ve doğrudan doğruya veren radyo ve televizyon yayını ![]() ![]() Can pazarı: Herkesin kendi canının kaygusuna düştüğü ve kendi canını kurtarmaya çalıştığı tehlikeli bir durum, yer ![]() ![]() Can sağlığı: Esenlik, kişinin sağlıklı olması ![]() ![]() Can sıkıntısı: Yapılacak iş ve bir şeyle oyalanma imkânı bulamamaktan duyulan tedirginlik, içine düşülen bunalım ![]() ![]() Can vermek: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Can yakmak: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Can yoldaşı: Yalnızlıktan kurtulmak için birlikte yaşanılan kimse ![]() ![]() Cart curt etmek: Göz dağı vermek ya da övünmek amacıyla abartılı konuşmak ![]() ![]() Cart kaba kâğıt: Yüksekten atan, yapamayacağı şeyleri yapar gibi konuşan, çalım satan kimselere karşı söylenen küçümseme ünlemi ![]() Cebi delik: Parasız, cebinde para tutmasını bilmeyen ![]() ![]() Cebini doldurmak: Karşılaştığı fırsatları değerlendirerek bol para kazanmak ![]() ![]() Cehennem azabı: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cehennem olmak: Defolup gitmek ![]() ![]() Cemaziyülevvelini bilmek: Bir kimsenin herkesçe bilinmeyen, geçmişteki kötü bir yönünü veya kötü durumunu bilmek ![]() ![]() Cendereye sokmak: Çok sıkıştırmak, manevî baskı altına almak ![]() ![]() Cevabı yapıştırmak: Karşısındakinin, beklemediği, ters, güç duruma düşürücü bir cevap vermek ![]() ![]() Ciğeri beş para etmemek: Değersiz, kendisine güvenilmez, korkak, aşağılık (bir kimse olmak) ![]() ![]() Ciğerimin köşesi: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Ciğerini okumak: Karşısındakinin gizli düşüncelerini bilmek, aklından geçenleri anlamak ![]() ![]() Ciğerini sökmek: Bir kimseyi büyük ölçüde zarar ve ziyana uğratmak ![]() ![]() Cin çarpmışa dönmek: Neye uğradığını anlayamayacak kadar kötü duruma düşmek ![]() ![]() Cin fikirli: Zeki, çok kurnaz, her zaman kendi çıkarını kollayan, çok anlayışlı ![]() ![]() Cinler cirit (top) oynamak: Bir yerin ıssız, ürküntü verir olduğunu anlatmak için kullanılır ![]() Cinleri başına toplamak: Öfkelenmek, kızmak, çok sinirlenmek ![]() ![]() Curcunaya çevirmek (veya döndürmek): Bir yeri kargaşa, şamata, gürültü patırtı ile doldurup kimsenin ne dediğini anlamayacak hâle getirmek ![]() ![]() Cümbür cemaat: Topluca, hep birden ![]() ![]() Cümle kapısı: Konak, saray gibi büyük binaların ana giriş kapısı ![]() ![]() Cüret etmek: Ataklık etmek, yüreklilikle davranmak ![]() ![]() Cürmü meşhut hâlinde yakalamak: Bir kimseyi suçu işlerken şahitlerle birlikte yakalamak ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
Deyimler Sözlüğü - Alfabetik Düzende |
![]() |
![]() |
#6 |
Prof. Dr. Sinsi
|
![]() Deyimler Sözlüğü - Alfabetik DüzendeÇ - Harfi İle Başlayan Deyimler Çaba göstermek: Bir işi başarmak için uğraşmak, kuvvet harcamak ![]() ![]() Çabalama kaptan ben gidemem: "Zorlamanın hiç faydası yok, ben bu işi yapacak güçte değilim; boşuna uğraşıyorsun, yapamam, gitmem," anlamında kullanılır ![]() Çağ açmak: Yeni bir gidişin, tutumun öncüsü olmak; evrensel bir gidişe yol açmak ![]() ![]() Çakar almaz: İşe yarar gibi görünse de aslında yararsız, bozuk olan ![]() ![]() Çakı gibi: Canlı ve atik, çevik ![]() ![]() Çalımından geçilmemek: Çok kibirli, kurumlu olmak; büyüklük taslamak, gösteriş yapmak ![]() ![]() Çalım satmak (caka satmak): Büyüklük taslamak, kurularak davranmak ![]() Çalıp çırpmak: Eline ne geçerse (az ve çok) çalmak, bu yolla kazanç sağlamak ![]() ![]() Çam devirmek: Farkında olmadan karşısındakini kıracak ya da kötü bir sonuca yol açacak söz söylemek, davranışta bulunmak ![]() ![]() Çam yarması: İri gövdeli insan ![]() Çanak tutmak (açmak): 1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Çanak yalayıcı: Dalkavuk, çıkarı için dalkavukluk eden ![]() ![]() Çan çan etmek: Gerekli gereksiz sürekli konuşmak, yüksek sesle devamlı gevezelik etmek ![]() ![]() Çanına ot tıkamak: Bir daha sesini çıkaramayacak, kötülük edemeyecek bir duruma sokmak ![]() ![]() Çantada (torbada) keklik: "Ele geçirilmesi o kadar kesin ki elde edilmiş sayılır" anlamında kullanılır ![]() ![]() Çaptan düşmek: Önceleri iyi olan durumu sonradan bozulmuş olmak; çalışma gücü, verimi tükenmiş olmak ![]() ![]() Çar çur etmek: Gereksiz, lüzumsuz yere harcayıp tüketmek ![]() ![]() Çarıklı erkânıharp: Daha ziyade öğrenimi olmayan ama kafası çalışan, kurnaz ve uyanık köylüler için şaka yollu kullanılır ![]() Çark etmek: Dönmek, geri dönmek ![]() ![]() Çarkına okumak: Bozmak, çalışamaz hâle getirmek, zarar vermek; birine büyük kötülük yapmak ![]() ![]() Çarşamba pazarı: Her şeyi açıkta olan, karmakarışık yer ![]() ![]() Çarçaf gibi: Dalgasız, dümdüz ve durgun ![]() ![]() Çat kapı: Aniden, beklenmedik bir anda ![]() ![]() Çat pat: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Çayı görmeden paçaları sıvamak: Ham hayaller kurmak; henüz zamanı gelmediği hâlde yapılacak bir iş, meydana gelebilecek bir olay için hazırlıklara girişmek ![]() ![]() Çehre züğürdü: Çirkin, suratsız, yüzü yakışıksız ![]() ![]() Çekeceği olmak: Çok acı çekeceği, sıkıntıya gireceği bir iş ya da durumla karşılaşacağı sezilir olmak ![]() ![]() Çekidüzen vermek: Karışıklığı, dağınıklığı, başıbozukluğu gidermek ![]() ![]() Çekip çevirmek: Yönetmek, düzene sokmak, hâle yola koymak, çalışmasını sağlamak ![]() Çekip gitmek: Savuşmak, bırakıp gitmek, kimseye danışmadan ayrılmak ![]() ![]() Çekirdekten yetişme: Bir işi küçük yaştan, çıraklıktan başlayarak öğrenme ve o işte ustalaşma ![]() ![]() Çekişe çekişe pazarlık (etmek): Bir malı ucuza almak, ya da pahalıya satmak için titizce uzun süre yapılan pazarlık ![]() ![]() Çelme takmak: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Çene çalmak: Gevezelik ederek, çok konuşarak vakit geçirmek ![]() ![]() Çenesi düşük: Geveze, çok konuşan, gereksiz şeyler söyleyen ![]() ![]() Çenesi kuvvetli: Söylemekten yorulmayan, söylediği sözlerle kendisini dinletmesini bilen ![]() Çene yarıştırmak: Karşılıklı gevezelik etmek, boş konuşmak ![]() ![]() Çetele tutmak: Hesap tutmak amacı ile bir yere çizgiler çekmek ![]() ![]() Çetin ceviz: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Çevir kaz (ı) yanmasın: Karşısındakini kıracak bir söz söylediğini fark edip de çevirmeye kalkışanlara şaka yollu söylenir ![]() Çıban başı: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() Çıfıt çarşısı: Türlü kötülüklerin, hile ve düzenlerin karmakarışık bir durumda bulunduğu yer ![]() ![]() Çığır açmak: Bir alanda yeni bir yol açmak; yeni bir tutum, izlenecek yöntem bulmak ![]() ![]() Çığırından çıkmak: Yoldan sapmak, doğru ve uygun gidişten ayrılmak, artık düzelemez hâle gelmek ![]() ![]() Çıkar yol: Çare, en tutarlı çözüm yolu ![]() ![]() Çıkış yapmak: Bir tartışma esnasında etkili söz ve sert davranışlarla düşüncelerini belirtmek ![]() ![]() Çıkmaza girmek: Çözümlenemeyecek, içinden çıkılamayacak bir duruma düşmek ![]() ![]() Çıngar çıkarmak: Gürültü patırtı, karışıklık ve kavga çıkarmak ![]() ![]() Çıt çıkarmamak: Çok sessiz olmak, hiç ses çıkarmamak, gürültü yapmamak ![]() ![]() Çiçeği burnunda: Çok taze, yeni koparılmış ![]() ![]() Çifte kumrular: Birbirini çok seven ve birbirinden ayrılmayan kimseler ![]() ![]() Çiğlik etmek: İnsana yakışmayan; olgunluğa, yaşa uygun düşmeyen yersiz ve kaba davranışlarda bulunmak ![]() ![]() Çiğ süt etmiş olmak: Soysuz ve namussuz olmak ![]() ![]() Çiğ yemedim ki karnım ağrısın: "Herhangi bir suç işlemedim ki korku duyayım, işi eksik yapmadım ki olumsuz sonuçtan kaygılanayım" anlamında kullanılır ![]() Çile çekmek: Üzüntü, eziyet, acı ve sıkıntı içinde yaşamak ![]() Çile çıkarmak: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Çileden çıkmak: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Çil yavrusu gibi dağılmak: Toplu hâlde bulunan insanların her biri, herhangi bir sebeple bir yana dağılmak ![]() ![]() Çirkefe taş atmak: Edepsiz, geçimsiz, kaba saba kimsenin tepkisine yol açacak davranışlarda bulunmak ![]() Çivi kesmek: Çok üşümek, donmak ![]() ![]() Çizmeden yukarı çıkmak: Bilmediği, aklının kesmediği, yetkisinin dışında bir işe kalkışmak; haddini bilmemek ![]() ![]() Çocuk oyuncağı: Önem verilecek değerde olmayan, kolay iş ![]() ![]() Çocuk oyuncağı hâline getirmek: Bir işi sık sık değiştirip verilmesi gereken önemde ele almamak, küçümsenir duruma getirip değerinden düşürmek ![]() Çoğu gitti azı kaldı: İşin en güç, en önemli, en büyük kısmı bitti, kalanı önemsizdir ![]() ![]() Çok görmek: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Çoluk çocuk elinde kalmak: Genç, tecrübesiz, çocuk denecek kişilerin yönetimi altında yaşar durumda olmak ![]() Çoluk çocuğa karışmak: Evlenip, çocukları dünyaya gelip, onlarla uğraşır olmak ![]() ![]() Çorap söküğü gibi gitmek: Başlayan bir işin birbirine bağlı diğer bölümlerinin kolaylıkla halledilmesi ![]() ![]() Çorbada tuzu bulunmak: Yapılan bir iş ya da hizmette az da olsa çabası, emeği bulunmak ![]() Çömlek hesabı: Güvenilmez, yanlış hesap ![]() ![]() Çuval gibi: Kaba ve seyrek, bol ve ütüsüz ![]() ![]() Çürüğe çıkmak: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Çürük tahtaya basmak: Tedbirsiz hareket edip, kötü sonuçlanacak bir işe girişmek ![]() ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
Deyimler Sözlüğü - Alfabetik Düzende |
![]() |
![]() |
#7 |
Prof. Dr. Sinsi
|
![]() Deyimler Sözlüğü - Alfabetik DüzendeD - Harfi İle Başlayan Deyimler Dağa çıkmak: Hükümete, kanunlara karşı gelerek dağlara çekilmek, buralarda eşkıyalık etmek ![]() ![]() Dağa kaldırmak: Herhangi bir sebepten ötürü birini zorla dağa veya ıssız bir yere götürüp orada alıkoymak ![]() ![]() Dağarcığına atmak: Yeni bilgilerini, eski bilgilerine katmak; yeni bilgileri zihnine yerleştirmek ![]() ![]() Dağdan gelip bağdakini kovmak: Daha sonradan geldiği bir yere ya da karıştığı bir işte eskiden beri bulunan bir kişinin yerini almaya çalışmak ![]() Dağ doğura doğura fare doğurdu: Önemli gibi görünen şeylerden önemsiz bir sonuç çıkması durumunda söylenir ![]() Dağlara düşmek: Sıkıntı, üzüntü sebebiyle insanlardan kaçıp ıssız yerlerde yaşar olmak ![]() ![]() Dağları devirmek: Çok büyük güçlüklerin altından kalkmak, ağır işleri başarmak ![]() ![]() Dalavere çevirmek: Yalan, dolan ve hile ile kötü bir iş yapmak; düzen kurarak gizlice başkasını aldatmak ![]() Dal budak salmak: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Daldan dala konmak: Çok sık, düşünce ya da konu değiştirmek ![]() ![]() Dalına basmak: Hiç hoşlanmadığı şeyleri yaparak birisini öfkelendirmek ![]() Dallanıp budaklanmak: Genişleyip yayılmak, gittikçe büyüyerek karışık bir durum almak ![]() Damdan düşer gibi: Aniden, yersiz olarak (söz söylemek) ![]() ![]() Damgasını vurmak: Biri hakkında kötü bir yargıya varmak ![]() ![]() Damokles`in kılıcı: Kişiyi korku ve baskı altında tutan büyük ceza tehdidi ![]() Dananın kuyruğu kopmak: Olay patlak vermek, beklenen ve korkulan sonucun gerçekleşmesi ![]() ![]() Danışıklı dövüş: Şike; önceden aralarında bir anlaşma olduğu hâlde, sanki böyle bir anlaşma yokmuş gibi davranarak başkalarını aldatmak ![]() ![]() Dara düşmek: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Dara getirmek: Aceleye getirmek, gerektiği gibi zaman ayıramamak ![]() ![]() Dar boğaz: Sıkıntılar ve güçlükler içinde geçirilen, geçici kabul edilip sonunda ferahlık umulan durum ![]() ![]() Dar hayat: Sıkıntılar, güçlükler, zorluklar içinde sürdürülen hayat ![]() Darda kalmak: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Dar gelirli: Geçim sıkıntısı çeken, kazancı normal olarak geçimini sağlamaya yetmeyen ![]() ![]() Darısı (dostlar) başına: "Kavuştuğum başarı ve mutluluğa tüm dostlarımın da kavuşmasını isterim" anlamında kullanılır ![]() Dar kafalı: Anlayışı, kavrayışı az; yeniliklere açık olmayan ![]() ![]() Davul çalmak: Bir şeyi herkesin duyabileceği biçimde ortalığa yaymak ![]() ![]() Defe (tefe) koymak: Dedikodusunu yapmak, kınayan bir dille başkalarına anlatmak, alaya almak ![]() ![]() Defterden silmek: İlişkisini kesmek, yok saymak, adını anmaz olmak, unutmak ![]() ![]() Defteri dürülmek: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Defteri kapamak: İlgiyi kesmek, uğraşmaz olmak, söz konusu işi yapmaz olmak ![]() ![]() Deli divane olmak: Bir şeyi, bir kimseyi aşırı derecede sevmek, ona tutkun olmak ![]() ![]() Deli fişek: Atak, delişmen, delice işler yapan, şımarık ![]() ![]() Deliksiz uyku: Hiç uyanmadan, çok rahat, uzun süre uyunulan uyku ![]() ![]() Demir atmak: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Dem tutmak: Bir çalgıya, bir başka çalgı veya sesle eşlik etmek ![]() Denizden çıkmış balığa dönmek: Yeni bir işe, ortama, duruma alışmakta zorluk çekmek ![]() ![]() Derdine düşmek: Yapılması gereken bir şeyi gerçekleştirmenin yollarını aramak ![]() Dert ortağı: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Destan olmak: Yaptığı (kötü) bir işten dolayı şöhreti yayılmak ![]() ![]() Devede kulak: Bütüne göre çok ufak bir parça ![]() ![]() Deve kini: Bitmeyen, geçmeyen, unutulmayan büyük kin ![]() ![]() Deveye hendek atlatmak: Birisine yapılması çok zor, hemen hemen yapamayacağı bir işi yaptırmaya çalışmak ![]() ![]() Devlet kuşu: Umulmadık, iyi talih; zenginlik, mutluluk getiren talih ![]() Dışı eli (seni) yakar, içi beni: "Dıştan görünüşü, herkesi imrendirecek kadar güzel ama içyüzü elverişsiz, kötü, sahibini üzücü" anlamında kullanılır ![]() ![]() Diken üstünde oturmak: Bir yerde tedirginlik duymak, her an kalkmak durumunu belirtir olmak, huzursuz olmak ![]() ![]() Dikine gitmek: İnatçılık etmek, bildiğini yapmaya çalışmak, kimsenin uyarısına kulak asmamak ![]() ![]() Dikiş tutturamamak: Bir yerde, bir işte bir sebepten ötürü başarı sağlayamayıp uzun süre kalmamak ![]() ![]() Dikiz etmek: Bir yeri, olayı, birinin hareketlerini gizlice ve gözünü ayırmadan dikkatlice izlemek ![]() Dilden dile dolaşmak: Her yerde, pek çok kimse tarafından bahis konusu olmak ![]() ![]() Dil dökmek: Kandırmak, inandırmak ya da yararlanmak için tatlı sözler söylemek ![]() ![]() Dil ebesi: Çok fazla ve esprili konuşan ![]() ![]() Dile (dillere) düşmek: Hakkında dedikodu yapılmak ![]() ![]() Dile gelmek: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() Dile getirmek: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Dile kolay: Söylenmesi kolay ama yapılması ortaya konması ya da katlanılması çok güç ![]() ![]() Dili açılmak: Herhangi bir sebepten dolayı konuşamayan kimse, birden konuşmaya başlamış olmak ![]() Dili dolaşmak: Heyecan, korku ya da bir hastalık sebebiyle söyleyeceğini şaşırmak, karıştırmak, açık olarak ifade edememek ![]() ![]() Dili dönmemek: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Dilinden kurtulamamak: Yaptığı bir kabahatten ötürü sürekli olarak, bir kimsenin sitem, eleştiri ve sataşmalarına uğramak ![]() Dilinde tüy bitmek: Sık sık söylemekten bıkmak, usanmak ![]() ![]() Diline dolamak: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() Dilinin altında bir şey olmak: Bir kimsenin sözlerinden açıkça söylemediği bir şeyler olduğu anlaşılmak ![]() ![]() Dilinin ucuna gelmek: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Dilini tutmak: Sonunu düşünerek gelişigüzel konuşmaktan sakınmak, ölçülü konuşmak, rast gele konuşmamak ![]() Dilini yutmak: Büyük bir korku, şaşkınlık ya da sevinç karşısında konuşamaz hâle gelmek ![]() ![]() Dilin kemiği yok ya!: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() Dili olsa da söylese: "Cansız nesneler, hayvanlar konuşabilseler, bazı olaylara tanıklık edebilseler ne iyi olurdu" anlamında kullanılır ![]() Dili tutulmak: Herhangi bir sebepten ötürü söz söyleyemez duruma gelmek ![]() ![]() Dili uzun: İncitici, kırıcı sözler söyleyen, saygısız kimse ![]() Dili varmamak: Bir sözü söylemeye gönlü razı olmamak ![]() Dillerde dolaşmak: Her yerde kendisinden, ondan söz edilmek ![]() ![]() Dillere destan olmak: Bir olay veya nitelik halk arasında yayılmak ![]() Diline pelesenk etmek: Bir sözü her zaman, yerli yersiz tekrarlamak ![]() ![]() Dil uzatmak: Bir kimse veya bir şey için kötü söz söylemek ![]() ![]() Dil yarası: Acı, ağır ve kötü sözün gönülde bıraktığı kırgınlık ![]() ![]() Dimyat`a pirince giderken evdeki bulgurdan olmak: Daha iyisini elde etmek uğruna çalışırken elindekilerini de yitirmek ![]() ![]() Dinden imandan çıkmak: Çok sinirlenmek, öfkelenmek, kızgınlık duymak ![]() Dinden imandan olmak: Dinî inancını yitirmek, mürtet olmak ![]() Dini bir uğruna: Müslümanlık davası yoluna (iş yapmak) ![]() Dini bütün: Dinin emirlerini eksiksiz yerine getirmeye çalışan, inancı sağlam olan, dinine çok bağlı ![]() ![]() Dipsiz kile boş ambar: Para, mal tutamayanın durumunu ya da verimsiz, sonuçsuz bir işi anlatmak için kullanılır ![]() ![]() Dirlik düzenlik: Bir arada yaşayan, çalışan kimseler arasında iyi geçim, güven, sevgi ve anlaşma hâli ![]() ![]() Dirsek çevirmek: Daha önce birlikte iş yaptığı, anlaştığı kimseden, artık ihtiyaç duymadığı için yüz çevirmek; bir kimseyi kendinden uzaklaştıracak davranışlarda bulunmak ![]() ![]() Dirsek çürütmek: Okumak, öğrenim görmek için uzun yıllar çalışmak ![]() ![]() Diş bilemek: Öç almak, kötülük yapmak için fırsat kollamak; öfkesini gösterir durum almak ![]() ![]() Dişe dokunur: Hatırı sayılır, işe yarar, belirtilmeye değer, önemli ![]() ![]() Diş geçirememek: Etkisiz kalmak, güç yetirememek, hükmünü yürütüp sözünü dinletememek ![]() Diş gıcırdatmak: Kızgınlığını, öfkesini kimi davranışlarıyla belli etmek ![]() ![]() Diş göstermek: Güçlü olduğunu, kendine güvendiğini, saldırabileceğini davranışlarıyla belli etmek; tehdit etmek ![]() ![]() Dişinden tırnağından artırmak: Yiyeceğinden, içeceğinden vb ![]() ![]() Dişine göre: Yapabileceği, gücünün yeteceği, becerebileceği, uygun bir durumda ![]() ![]() Dişini sıkmak: Darlığa, sıkıntıya dayanmak; her türlü zorluğa katlanmak ![]() ![]() Dişini tırnağına takmak: Çok büyük zorluklara, sıkıntılara, darlıklara katlanarak bütün gücünü kullanıp çalışmak ![]() Diş kirası: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() Dişinin kovuğuna bile gitmemek: Çok az gelmek (yiyecekler için) ![]() ![]() Diz boyu: Dize kadar (yükseklik veya alçaklık için) ![]() ![]() Diz çökmek: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Dize gelmek: Teslim olmak, boyun eğmek, yenilmek, güçlünün buyruğunu kabullenmek ![]() Dize getirmek: Kendisine karşı geleni alt ederek buyruğunu dinler duruma getirmek, boyun eğdirmek ![]() ![]() Dizgini (dizginleri) ele almak: Yönetimi ele geçirmek, işi kendisi yönetmeye başlamak ![]() ![]() Dizginleri salıvermek: Başıboş bırakmak, sıkı tuttuğu yönetimi gevşetmek ![]() ![]() Dizini dövmek: Çok pişman olmak ![]() ![]() Dizinin (dizlerinin) bağı çözülmek: Korkudan, heyecandan, yorgunluktan ayakta duramayacak hâle gelmek ![]() ![]() Dizlerine kapanmak: Yalvarmak, kendini küçük düşürecek kadar çok yalvarmak, başını dizlerinin üzerine koymak ![]() ![]() Dobra dobra söylemek: Hiçbir şeyden çekinmeden, sözü eğip bükmeden, dosdoğru, açık açık konuşmak ![]() ![]() Doğmamış çocuğa don biçmek: Henüz ele geçmemiş bir şey, gerçekleşmesi kesin olarak bilinmeyen bir durum için hazırlık yapmak ![]() Dokuz doğurmak: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Dokuz köyden kovulmuş: Geçimsizliği, hatalı davranışları yüzünden birçok yerden atılmış kimse ![]() Dolap çevirmek: Hile, düzen ve dalavere ile iş yapmak ![]() Dolma yutmak: Kanıp aldanmak ![]() Dolu dizgin: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Doluya koydum almadı, boşa koydum dolmadı: İçinden çıkılamayan güç bir durum karşısında söylenir ![]() ![]() Domuzdan kıl çekmek: Sevilmeyen, eli sıkı olan, cimri bir kimseden bir şey alabilmek ![]() ![]() Don gömlek: Çıplak, üzerinde sadece don ve gömlek var denilecek kadar soyunmuş hâlde ![]() ![]() Dostlar alışverişte görsün: Gösteriş olsun; amaç iş yapıyor görünmek, iş yapmak değil ![]() Dökülüp saçılmak: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Dört ayak üstüne düşmek: Tehlikeli bir durumdan hiç zarar görmeden kurtulmak ![]() Dört başı mamur: Her yanı bakımlı, elverişli, güzel, tam istenildiği gibi ![]() ![]() Dört dönmek: Bir işi yapmak için korku, heyecan, telâş, şaşkınlık içinde sağa sola koşmak, çare aramak ![]() ![]() Dört elle sarılmak: Yapacağı işe büyük bir önem verip özen göstererek girişmek ![]() Dört gözle beklemek: Özleyerek, çok isteyerek, büyük bir sabırsızlıkla beklemek ![]() ![]() Dudak bükmek: Umursamamak, beğenmemek, küçümsemek ![]() ![]() Dudak ısırmak: Hayret etmek, şaşırmak ![]() ![]() Dudak ısırtmak: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Duman attırmak: Geride bırakmak, zor duruma düşürmek, birini yıldırmak ![]() ![]() Duman etmek: Bozmak, ortalığı dağıtmak, yok etmek; yenmek, birine karşı başarı sağlamak ![]() ![]() Dumanı üstünde: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Duman olmak: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Durduğu yerde: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() Durup dinlenmeden: Sürekli olarak, ara vermeden, arka arkaya ![]() ![]() Durup dururken: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Dut yemiş bülbüle dönmek: Susmak; konuşkanlığını, sevincini, neşesini yitirmek; sesi çıkmaz olmak ![]() Düğüm noktası: Bir meselenin sonuçlandırılması için çözülmesi, açıklığa kavuşturulması gereken en güç yanı ![]() Düğün bayram etmek: Çok sevinç duymak, topluca neşeli bir duruma kavuşmak ![]() ![]() Düğün evi gibi: Çok kalabalık ve telâşlı görülen yer ![]() Dümen çevirmek: Düzen kurup, hileli iş yapmak ![]() Dümen kırmak: Yön değiştirmek ![]() Dümen suyunda gitmek: Birine bağımlı olmak, birinin tuttuğu yolu izlemek, hemen her şeyde ona uyarak onun istediğini yapmak ![]() ![]() Dünkü çocuk: Deneyimi az, toy acemi ![]() ![]() Dünya başına yıkılmak: Dara düşmek, felâkete uğramak, umutlarını yitirmek, çok üzülüp acı çekmek ![]() ![]() Dünya bir araya gelse: "Bütün insanlar engel olmaya kalksa bile, asla, hiçbir zaman, kim ne derse desin" anlamında, yine bildiğini yapma durumu için kullanılır ![]() ![]() Dünyadan elini eteğini çekmek: Bir kenara çekilip toplum ile ilişkisini kesmek, toplumun yaşayışına karışmaz olmak, daha çok ibadetle meşgul olmak ve dünya işleriyle ilgilenmez olmak ![]() ![]() Dünyadan haberi olmamak: Çevresinden, çağından ve çağının getirdiklerinden, zamanında yaşanan hayattan haberli olmamak ![]() Dünya gözü ile: Ölmeden önce, yaşarken ![]() ![]() Dünyalar onun olmak: Oldukça çok sevinmek ![]() ![]() Dünyanın kaç bucak olduğunu anlamak: Dünyada insanın başına neler gelebileceğini öğrenmek, zorluklarla karşılaşmak, tecrübe kazanmak ![]() ![]() Dünyanın öbür ucu: Çok uzak yer ![]() ![]() Dünya yıkılsa umurunda değil: Hiçbir şeyle ilgilenmemek, umursuz olmak, sorumluluk duymamak ![]() ![]() Dünyayı toz pembe görmek: İyimser olmak, üzücü durumlara bile iyi gözle bakmak ![]() Düşe kalka: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Düşeş atmak: Umulmadık bir başarı kazanmak ![]() ![]() Düşman çatlatmak: Nisbet yapmak, iyi durum ve başarılarıyla düşmanı kızdırmak ve kıskandırmak ![]() Düşman kesilmek: Düşman olmak, düşman gibi görünüp tavır almak ![]() ![]() Düşünüp taşınmak: Bir meseleyi enine boyuna tartmak, konuyu bütün yönleriyle incelemek, iyice düşünüp ona göre davranmak ![]() ![]() Düşüp kalkmak: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Düttürü Leylâ: Gülünç, tuhaf, daracık ve kısacık giyinmiş kadın ![]() ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
Deyimler Sözlüğü - Alfabetik Düzende |
![]() |
![]() |
#8 |
Prof. Dr. Sinsi
|
![]() Deyimler Sözlüğü - Alfabetik DüzendeE - F - Harfi İle Başlayan Deyimler Ecel aman verirse: Ölmezsem, ömür yeterse ![]() ![]() Ecel teri dökmek: Çok korkmak, heyecan içinde bulunup terlemek, korku ve bunalım içinde olmak ![]() ![]() Eceli gelmek: Ölmek, sonu gelmek, yok oluş vakti gelmek ![]() ![]() Eceline susamak: Ölümüne yol açacak kadar tehlikeli işlere girişmek ![]() Eciş bücüş: Çarpuk çurpuk, eğri büğrü, düzgün yanı olmayan, çirkin bir biçim almış bulunan ![]() ![]() Edebiyat yapmak: Bir işe yaramayan, konuyu açıklamaya yetmeyen, gerçeği yansıtmayan süslü, parlak ve gereksiz sözler söylemek ![]() ![]() Efkâr dağıtmak: Sıkıntıyı gidermek, üzüntüyü yok etmeye çalışmak ![]() ![]() Eğri (gözle) bakmak: Kötü düşünce besleyerek bakmak ![]() ![]() Ekmeğinden etmek: İşinden çıkarmak veya atmak ![]() ![]() Ekmeğine yağ sürmek: Birinin yararına göre eylemde bulunmak, istemese de birinin işine yarayacak biçimde hareket etmek ![]() ![]() Ekmeğini kazanmak: Geçimini temin edecek, ihtiyaçlarını karşılayacak parayı kazanmak ![]() ![]() Ekmeğini taştan çıkarmak: En zor işleri bile yapıp geçimini sağlayacak beceriklikte olmak, her türlü işi yapmak ![]() ![]() Ekmek elden su gölden: Kendisi kazanmayıp başkalarının kazancı ile geçinen kimselerin durumunu anlatmak için kullanılır ![]() Ekmek kapısı: Çalışıp para kazanılan, geçim sağlayan iş yeri ![]() Ekmek parası: Kazanç, geçinmek için kazanılan para ![]() ![]() Eksik gedik: Ufak tefek ihtiyaçlar ![]() ![]() Ekşi yüz: Somurtkan, asık yüz ![]() ![]() El açmak: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() El altından: Kimsenin haberi olmadan, gizlice ![]() ![]() El atmak: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() El ayak çekilmek: Ortalıkta kimse kalmamak, ıssızlaşıp sessizleşmek ![]() ![]() El basmak: Yemin etmek, kutsal bir şey üzerine el koyarak ant içmek ![]() ![]() El çabukluğu: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Elde avuçta bir şey kalmamak: Parasını, malını, tüm varlığını harcayıp bitirmiş olmak ![]() ![]() Elde etmek: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Elde kalmak: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Elden ayaktan düşmek (veya kesilmek): Yaşlılık, hastalık sebebiyle iş yapamaz, yürüyemez, kendi işini göremez duruma gelmek ![]() ![]() Elden çıkmak: Malı olmaktan çıkmak ![]() ![]() Elden düşme: Az kullanılmış ![]() ![]() Elden ele dolaşmak: Pek çok kişi tarafından kullanılmak, bir çok sahip eline geçmek ![]() ![]() Elden geçirmek: Eksiklikleri düzeltmek, onarmak; denetlemek için pek çok şeyi ele alıp yoklamak, gözden geçirmek ![]() ![]() Elden gitmek: Bir şeyi yitirmek, ondan yoksun kalmak ![]() ![]() Ele almak: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Ele avuca sığmamak: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Ele geçirmek: Sahip olmak, kaçan bir kimseyi yakalamak ![]() ![]() El elde baş başta: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Elekten geçirmek: Titizlikle seçmek; iyiyi kötüyü, doğruyu yanlışı birbirinden ayırmak ![]() ![]() El ele vermek: Güçleri birleştirip işbirliği yapmak, yardımlaşmak ![]() ![]() El emeği: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Ele vermek: Bulunduğu yeri haber vererek suçluyu yakalatmak ![]() ![]() Eli açık: Cömert, çok para harcayan, sakınmadan para verebilen ![]() ![]() Eli ağır: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Eli altında olmak: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Eli ayağı buz kesilmek: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Eli ayağı tutmak: İş yapabilecek güçte olmak, bedenî gücü var olmak ![]() ![]() Eli bayraklı: Kavgacı, şirret, edepsiz ![]() ![]() Eli bol: Cömert, esirgemeyen, çok para ve eşyası olan ![]() ![]() Eli boş dönmek: Umduğunu alamadan geri dönmek ![]() ![]() Eli böğründe kalmak: Çaresiz kalmak, bir şey yapamaz duruma gelmek, başarısızlığa uğramak ![]() ![]() Eli cebine gitmemek (veya varmamak): Cimri olmak, para harcamaya kıyamamak ![]() ![]() Eli çabuk: Süratli iş gören ![]() ![]() Eli darda: Geçimi için para sıkıntısı çeken ![]() ![]() Eli değmemek: Bir işi yapmaya zaman bulamamak ![]() ![]() Elifi görse mertek sanır: Cahil, okuması yazması yoktur ![]() ![]() Eli hafif: İncitmeden, can yakmadan iş gören ![]() ![]() Eli kalem tutmak: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() Elinden iş çıkmamak: Çabuk iş yapamamak ![]() ![]() Elinden tutmak: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Eline düşmek: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Eline su dökemez: Sözü edilen kişi, değerce ondan çok geride ![]() ![]() Elini çabuk tutmak: Hızlı davranmak, acele etmek ![]() ![]() Elini kana bulamak: Birini öldürmek veya yaralamak ![]() ![]() Elini kolunu sallaya sallaya gelmek: Bir işten sonuç almaksızın dönmek, gelirken hiçbir armağan getirmemek ![]() Elini kolunu sallaya sallaya gezmek: Pervasızca, çekinmeden, kimseden korkmadan dolaşmak ![]() ![]() Elinin hamuruyla erkek işine karışmak: Anlamadığı, bilmediği, beceremediği işleri yapmaya kalkışmak (kadınlar için) ![]() Elini sıcak sudan soğuk suya sokmamak: Çok nazlı olmak, evde hiçbir iş yapmamak, zor işlerden kaçınmak ![]() Eli sıkı: Kolay para harcamayan, cimri, çok tutumlu ![]() ![]() Eli uzun: Hırsız, fırsat buldukça bir şeyler aşırmaktan geri kalmayan ![]() Eli varmamak: Bir işi yapmaya gönlü razı olmamak ![]() ![]() Eli yatmak: Bir işe eli alışkın olmak, bir işi yapabilecek el becerisi bulunmak ![]() Eliyle koymuş gibi bulmak: Aradığı şeyi söylenen yerde çok kolay bulmak ![]() ![]() El kadar: Küçük, küçücük ![]() ![]() El kaldırmak: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() El kapısı: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() El koymak: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Elle tutulur gözle görülür: Çok açık, gizli bir tarafı yok ![]() El oğlu: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() El sürmemek: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() El uzatmak: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() El üstünde tutulmak: Çok değer verilip sevilmek, kendisine büyük ölçüde saygı gösterilmek ![]() ![]() El yordamıyla: Tahminlerine, sezgilerine dayanıp elle yoklayarak ![]() ![]() Emeği geçmek: Bir şeyin yapılmasında kendisinin de katkısı bulunmak ![]() ![]() Emek vermek: Bir şeyin meydana gelmesi için özenle ve çok çalışmak ![]() ![]() Emir kulu: Kendisine emredilen işi yapmak zorunda olan kimse ![]() ![]() Eninde sonunda: Nihayet, en sonunda ![]() ![]() Enine boyuna: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Ensesi kalın: Parası çok, varlıklı, sözü geçer, ödeme gücü yüksek (kimse) ![]() ![]() Ensesinde boza pişirmek: Sıkıştırıp tedirgin etmek, eziyet etmek ![]() ![]() Ensesine yapışmak: Yakalamak ![]() ![]() Ense yapmak: Yemek, içmek ve keyfine bakmak, hiç iş yapmamak ![]() ![]() Er geç: Ne zaman olsa, mutlaka ![]() ![]() Esamisi okunmamak: Adı anılmamak, değer verilmemek ![]() ![]() Es geçmek: Dikkate almamak, sözleri arasında o konuya dokunmamak ![]() ![]() Esip savurmak: Bağırıp çağırmak, öfke ile atıp tutmak ![]() ![]() Eski çamlar bardak oldu: Devir değişti, eski durumların, tutumların bir önemi kalmadı ![]() Eski defterleri karıştırmak: Eski olayları, işleri bir çıkar umuduyla tekrar ele almak, yeniden gündeme getirmek ![]() ![]() Eski hamam eski tas: Hiçbir şey değişmemiş, eski durumda kalmış ![]() ![]() Eski kafalı: Yeniliğe açık olmayan, yaşayış ve düşünce itibariyle eskiye bağlı ![]() Eski kurt: Tecrübeli, görmüş ve geçirmiş, mesleğini iyi bilen, hileyi ve düzeni deneyimi sayesinde hemen anlayan ![]() ![]() Eski toprak: Yaşlılığına rağmen dinçliğini, dayanıklılığını hâlâ sürdüren, gücünü kaybetmemiş kimse ![]() ![]() Eşeğini sağlam kazığa bağlamak: İşini güvenli kılacak önlemler almak ![]() ![]() Eşek kadar: Büyük, iri; aşırı derecede gelişmiş ![]() ![]() Eşek sudan gelinceye kadar dövmek: Adamakıllı, çok ve iyi dövmek ![]() Eşek şakası: Ağır, hoşa gitmeyen, incitici, kaba şaka ![]() ![]() Eşiğine yüz sürmek: Bir isteğinin yerine getirilmesi için bir kimseye yalvarmak, önünde eğilmek ![]() ![]() Eşiğini aşındırmak: Bir işi yaptırmak, gördürmek için bir yere çok gidip gelmek ![]() ![]() Eşref saat: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Eteği ayağına dolaşmak: Telâş, korku ve heyecandan yürüyüşünü ve yapacağı işi şaşırmak ![]() Eteğine yapışmak: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Etekleri tutuşmak: Çok telâşlanmak, heyecanlanmak ![]() Etekleri zil çalmak: Çok sevinmek, işler yolunda olmak ![]() ![]() Etek öpmek: Yaltaklanmak, dalkavukluk etmek; birine yaranmak için katına çıkıp o kimsenin eteğini öpme davranışı içinde olmak ![]() ![]() Eti ne butu ne?: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() Eti senin kemiği benim: Çocuk velilerinin öğretmene ya da ustaya çocuğun eğitiminde kendine tam yetki verdiğini anlatmak için söylenir ![]() Et kafalı: Akılsız, anlayışı az, kavrayışı kıt olan ![]() Etliye sütlüye karışmamak: Kendini alâkadar etmeyen meselelerden, toplumu derinden etkileyen olaylardan uzak durmak, kaçınmak ve hiçbiriyle ilgilenmemek ![]() ![]() Etrafında dört dönmek: İstediğini elde etmek amacıyla bir kimsenin, bir şeyin yanından ayrılmamak, ona aşırı ilgi göstermek ![]() ![]() Et tırnak olmak: Sıkı bir ilişkiye girmek, birbirinden kopmamak ![]() Ettiğini bulmak: Yaptığı bir kötülüğün cezasını görmek ![]() Ev açmak: Ayrı bir eve çıkmak, yerleşmek ![]() ![]() Evde kalmak: Yaşı ilerleyen kızın evlenememesi ![]() ![]() Evdeki hesap çarşıya uymamak: Önceden tasarlanan, düşünülen bir iş umulduğu gibi gitmemek, başka bir yönde gelişmek ![]() ![]() Evlât acısı gibi içine çökmek: Kaybettiği bir şey için çok üzülmek ![]() ![]() Eyere de gelir semere de: Her işe uyar, her işe yarar, ince işler için de kaba işler için de kullanılabilir ![]() Eyüp sabrı: Peygamberlerden Hz ![]() ![]() Eyvallah demek: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() Eyvallah etmemek: Minnet altına girip boyun eğmemek ![]() ![]() Ezbere iş görmek: İncelemeden, özenmeden, gerekli olan bilgiyi almadan, gelişi güzel iş yapmak ![]() Ezilip büzülmek: Güç bir duruma düştüğünü, utandığını, sıkıldığını davranışlarıyla belli etmek ![]() ![]() * * * * * * * * * Faka basmak: Tuzağa düşmek, aldatılmak ![]() Fareler cirit oynamak: Bir yer ıssız olmak, kimseler bulunmamak ![]() ![]() Farkına varmak: Gözüne çarpmak, orada bulunduğunu anlamak, fark etmek ![]() ![]() Felce uğramak: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Feleğin çemberinden geçmek: Hayatta çok günler görmüş, acı tatlı olaylar yaşayıp tecrübe kazanmış, olgunlaşmış ![]() ![]() Fellik fellik aramak: Telâşla, hemen her köşeye bakarak heyecanla aramak ![]() ![]() Felsefe yapmak: Olayların sebep ve sonuçları üzerine kendince birtakım soyut düşünceler ileri sürmek ![]() Fena etmek: Kötü duruma düşürmek, işini bozmak, zor durumda bırakmak, dövmek ![]() ![]() Fener alayı: Bayram gecelerinde kalabalık halk topluluklarının, ellerinde fener veya meşalelerle şehri dolaşarak yaptıkları gösteri ![]() Feragat sahibi: Gönlü tok, özveri gösterebilen, fedakârlık yapabilen ![]() Fermanlı deli: Deli olduğu herkesçe bilinen, zır deli ![]() ![]() Ferman dinlememek: Kural, yasa, söz dinlememek; hiçbir yerden buyruk almamak ![]() ![]() Fesat kumkuması: Tamamiyle kötülük düşünen, insanları birbirine düşürecek işler yapan, ortalığı karıştıran ![]() Fırıldak çevirmek: Düzen kurmak, hileli iş görmek ![]() Fırsat düşkünü: Çıkar sağlamak, kötülük yapmak için fırsat kollayan kimse ![]() ![]() Fikir almak: Birinin düşüncesinden yararlanmak ![]() ![]() Fikir vermek: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Fikir yürütmek: Bir konu üzerinde kendi düşüncesini söylemek, tahminlerde bulunmak ![]() ![]() Fincancı katırlarını ürkütmek: Zararı dokunacak bir kimsenin hoşuna gitmeyen bir davranışta bulunmak ![]() Fink atmak: Hiçbir şeye aldırmadan gönlünce gezip eğlenmek, şurada burada oynayıp zıplamak ![]() Fiskos etmek: Birilerinin bulunduğu bir yerde birkaç kişi gizlice ve alçak sesle konuşmak ![]() Fitil olmak: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() Fitne sokmak: İnsanları birbirine düşürecek, aralarını bozacak davranışta bulunmak, sözler sarf etmek ![]() Fiyat biçmek: Bir şeyin değerini belirlemek, para karşılığını tespit etmek ![]() ![]() Fiyatı dondurmak: Fiyatın yükselmesini önlemek, fiyatların olduğu gibi kalmasını sağlamak ![]() ![]() Fiyat kırmak: Fiyatı birilerinin verdiğinden az vermek, fiyatı düşürmek ![]() ![]() Fol yok yumurta yok: Ortada (bir konu ile ilgili) hiçbir belirti olmadığı hâlde varmış gibi bir kuşkuya düşmek ![]() ![]() Fora etmek: Açmak, çözmek ![]() ![]() Formül bulmak: Bir çözüm, işi çözümleyecek çıkar yol bulmak ![]() Forsu kalmamak: Sözü geçmez olmak; bir konuda saygınlığı, gücü kalmamak ![]() ![]() Foyası meydana çıkmak: Yalanı, dolanı, hilesi, kötü niteliği, kusuru ortaya çıkmak ![]() ![]() Fukara babası: Yoksulları koruyup gözeten, onlara yardım elini uzatan, elden geldiğince yardım etmeyi seven kimse ![]() Funda demir etmek: Demir atma komutu vermek ![]() ![]() Fütur getirmemek: Bezginlik getirmemek, umutsuzluğa düşmemek ![]() ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
Deyimler Sözlüğü - Alfabetik Düzende |
![]() |
![]() |
#9 |
Prof. Dr. Sinsi
|
![]() Deyimler Sözlüğü - Alfabetik DüzendeG - Harfi İle Başlayan Deyimler Gafil avlanmak: Hiç beklenmedik bir sırada yakalanmak, habersiz ve hazırlıksız olduğu sırada zor duruma düşürülmek ![]() ![]() Gaflet basmak: Uykusu gelmek ![]() ![]() Gam yememek: Kaygılanmamak, tasa etmemek, üzülmemek ![]() ![]() Gani gönüllü: Cömert, eli bol, vermekten kaçınmayan ![]() ![]() Gâvur etmek: Boşuna harcamak, işe yaramaz duruma getirmek, yerinde harcamamak ![]() ![]() Gâvur inadı: Yok edilemeyen, önüne geçilemeyen, yumuşatılamayan inat ![]() ![]() Gazel okumak: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() Gece kuşu: Geceleri gezip dolaşan, bunu huy edinen kimse ![]() ![]() Geceyi gündüze katmak: Ara vermeden, devamlı çalışmak; büyük çaba göstermek ![]() ![]() Geçer akçe: Herkesçe aranılan, beğenilen, değerli (şey) ![]() ![]() Geçimini sağlamak: Yaşamak için gerekli olanı elde etmek ![]() ![]() Geçmişini karıştırmak: Birinin ölmüşlerini yermek veya onlara sövmek ![]() Geçti Bor`un pazarı (sür eşeğini Niğde`ye): "İş işten geçti artık, fırsatı kaçırdın" anlamında kullanılır ![]() Gel gelelim: "Fakat, ama, ancak" ve "Ne çare ki ![]() ![]() ![]() ![]() Gelip çatmak: Vakti gelmek, kaçınılmaz olmak, çok yakında olmak ![]() Gel keyfim gel: Bir durumdan duyulan memnunluk, işlerin yolunda gitmesi anlatılır ![]() Gel zaman git zaman: Aradan epeyce bir zaman geçtikten sonra ![]() ![]() Gemi azıya almak: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() Geniş gönüllü: Heyecan ve telâş göstermeyen, merak etmeyen, olayları hoş karşılayan ![]() ![]() Geri basmak: Geri geri gitmek ![]() ![]() Geri çekilmek: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Geri çevirmek: 1 ![]() ![]() ![]() Geri durmamak: Bir işe girmekten kaçınmamak, o işe girişmek ![]() ![]() Geri hizmet: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Geri kafalı: Yenilikleri kabul etmeyen, bağnaz, kafası hurafelerle dolu ![]() Gıcık tutmak: Bir süre boğaz gıcıklanmasına yakalanmak, konuşamamak ![]() ![]() Gıcık vermek: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Gık dememek: Hiç sesini çıkarmamak, yakınmamak, karşı çıkmamak ![]() ![]() Gına gelmek: Usanmak, bıkmak ![]() ![]() Gırla gitmek: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() Gırtlağına kadar borca girmek: Pek çok, ödenmesi zor olacak şekilde borçlanmak ![]() ![]() Gırtlak gırtlağa gelmek: Kıyasıya dövüşmek ya da dövecek hâle gelmek ![]() ![]() Gidiş o gidiş: "Gitti ve kendisinden bir daha haber alınamadı" anlamında kullanılır ![]() Göbeği çatlamak: Birçok güçlükleri yenmek için çok uğraşmak, pek çok çaba sarf etmek ![]() ![]() Göbek adı: Yeni doğan çocuğun göbeği kesilirken konulan ad ![]() Göğsü kabarmak: İftihar etmek, övünç duymak ![]() ![]() Göğüs geçirmek: Üzüntülü bir şekilde soluk almak, içini çekmek ![]() ![]() Göğüs germek: Bir zorluğa dayanmak, karşı koymak ![]() ![]() Göklere çıkarmak: Aşırı ölçüde övmek ![]() ![]() Gökten zembille mi indi?: "Ona niçin ayrıcalık gösteriliyor?", "Onun ne özelliği var ki ona özel imkânlar tanınıyor?" anlamında kullanılır ![]() Gölge düşürmek: Bir şeyin önemini ve değerini azaltacak, ününü düşürecek işler yapmak ![]() Gölge etmek: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Gölgesinden korkmak: Çok korkak olmak, en basit işlere bile girmekten korkar olmak ![]() ![]() Gönlü bol: Yeterli imkânlardan mahrum olmasına rağmen eli açık davranan, cömert ![]() Gönlü kalmak: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Gönlü kara: Başkaları hakkında kötü düşünen, onların iyiliğini istemeyen ![]() Gönülden geçirmek: Bir şeyi yapmayı düşünmek, olmasını istemek, o şeyi düşünür olmak ![]() ![]() Gönlünden kopmak: Birine iyilik yapma ya da bir şeyi verme isteği, içinde aniden doğuvermek ![]() ![]() Gönlüne göre: İsteğine uygun olarak, dilediğine göre ![]() ![]() Gönlü tok: Fazla para ve mal istemeyen, zorunlu ihtiyacı kadarı ile yetinen, imkânları az da olsa bunu hissettirmeyen, bu durumda dahi cömert olan ![]() ![]() Gönül almak: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Gönülden çıkarmak: Anmaz ve sevmez olmak ![]() ![]() Gönül eri: Açık yürekli, güvenilir, hoşgörüsü geniş, ehli dil (kimse) ![]() ![]() Gönül kırmak (yıkmak): Birini çok üzecek, gücendirecek davranışta bulunmak ![]() ![]() Gönüllü gönülsüz: Pek de istekli olmayarak ![]() Gönül okşamak: Birini hoş bir davranış ve sözle sevindirmek ![]() ![]() Gönül yapmak: Hoşa giden davranışlarla veya sözle birinin kırgınlığını gidermek ![]() Görüş açısı: Bir soruna yaklaşma, onu ele alma biçimi ![]() ![]() Gövde gösterisi: Belli bir amaç için güçlerini birleştiren kalabalıkların yaptıkları gösteri ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Göz açamamak: İşlerinin yoğun oluşu sebebiyle başka bir şeyle ilgilenme imkânı bulamamak ![]() ![]() Göz açıp kapayıncaya kadar: Çok çabuk, kısa bir zamanda ![]() ![]() Göz açtırmamak: Baskı altında bulundurarak başka bir şeyle uğraşmasına fırsat vermemek ![]() ![]() Göz alıcı: Alımlı; şekli, rengi ve güzelliği ile dikkat çekici ![]() ![]() Göz atmak: Kısaca, dikkatli değil de şöyle bir bakıvermek; üzerinde fazla durmadan elden geçirmek ![]() ![]() Göz boyamak: Gösterişle aldatmak, bir şeyi iyi gibi göstermek, kandırmak, yanıltmak ![]() Göz bebeği: Pek değerli, sevgili, çok önem verilen (kimse) ![]() ![]() Gözdağı vermek: Korkutmak, tehdit etmek, istediğini yaptırmak için yıldırmak ![]() Gözden çıkarmak: Bir malın elinden çıkmasına katlanmak, bir şeyden vazgeçmek ve yokluğuna razı olmak ![]() ![]() Gözden düşmek: Kendisine daha önce duyulan sevgi ve ilgiyi kaybetmek ![]() ![]() Gözden geçirmek: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Gözden kaybolmak: Ortadan çekilmek, görünmez olmak ![]() ![]() Gözden ırak olan gönülden de ırak olur: "Ayrı düşenlerin arasındaki sevgi de zamanla azalır" anlamında kullanılır ![]() Gözden kaçmak: Farkına varılmamak, ortadan çekilmek, görülmemek ![]() ![]() Gözde tütmek: Çok özlemek, hasret çekmek ![]() Göz dikmek: Bir şeyi ele geçirmek isteğinde olmak ![]() ![]() Göz doldurmak: Hâli, tavrı ve görünüşü ile beklenenden çok etkilemek ![]() ![]() Göze almak: Bir iş nedeniyle karşılaşabileceği her türlü zararı ve tehlikeyi önceden kabullenmek ![]() Göze batmak: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Göze çarpmak: Görünüşü ile dikkati üzerine çekmek ![]() ![]() Göze girmek: Yetenekleri ve davranışları ile çevresinde, bulunduğu yerde sevgi ve güven kazanmak ![]() ![]() Göze göz, dişe diş: Misilleme; aynı biçimde kötülük yapıp öç alma, kötülüğü yapandan acısını çıkarma ![]() ![]() Göz gezdirmek: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Göz göre göre: Apaçık şekilde, herkesin gözü önünde ![]() ![]() Göz gözü görmemek: Dumandan, karanlıktan ya da yoğun tozdan hiçbir şey görülmez olmak ![]() ![]() Göz hakkı: Görülüp de imrenilen yiyeceklerden görenlere çıkarılan pay, imrenmelerini yok edecek küçük parça ![]() ![]() Göz hapsine almak: Gözetlemek, bir şeyin üzerinden bakışlarını ayırmamak, birinin hiçbir davranışını gözden kaçırmamak ![]() ![]() Göz kamaştırmak: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Göz kararı: Gözle oranlanarak belirtilen miktar, gözle yapılan ölçme ya da oranlama ![]() ![]() Göz kesilmek: Bütün dikkatiyle bakmak ![]() ![]() Göz kırpmadan: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Göz kırpmak: Karşısındakine göz kapağını açıp kapatarak işaret vermek, bu şekilde meramını anlatmaya çalışmak; bir şeyi onayladığını ya da doğru olmadığını gözünü açıp kapayarak belirtmek ![]() ![]() Göz kırpmamak: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Göz kulak olmak: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Gözleri bulutlanmak: Gözleri yaşararak çevreyi bulanık görmek ![]() Gözleri dolmak: Ağlayacak gibi olmak, göz pınarlarına yaş yürümek ![]() ![]() Gözleri fal taşı gibi açılmak: Hayret, şaşkınlık ve öfke gibi sebeplerle gözleri iri iri açılmış olmak ![]() Gözleri fıldır fıldır etmek: Gözleri zekice, çabuk çabuk dönerek her tarafa bakmak ![]() Gözleri kan çanağına dönmek: Uykusuzluk, ağlama, kızgınlık ya da bir şeyin kaçması sebebiyle gözlerin çok kızarmış olması ![]() Gözleri kapanmak: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Gözlerine inanmamak: Hiç beklemediği bir anda bir şeyi görüp çok şaşırmak, bu sebeple gördüğünün gerçek olduğuna inanmamak ![]() Gözlerini (gözünü) kan bürümek: Çok öfkeli, kinli olmak; her kötülüğü yapacak hâle gelmek ![]() ![]() Gözlerinin içi gülmek: Çok sevindiğini gözlerinden ve yüzünden belli etmek ![]() ![]() Gözleri yaşarmak: Üzücü ve duygulandırıcı bir durum karşısında gözlerinden yaş gelmek ![]() ![]() Gözleri yollarda kalmak: Özlemle beklemek ![]() Göz nuru dökmek: Göz emeği harcamak; gözün dikkatini, elin emeğini gerektiren ince bir iş yapmak ve işte uzun süre çalışmak ![]() ![]() Göz önünde tutmak (bulundurmak): Dikkate almak ![]() ![]() ![]() Göz ucuyla bakmak: Belli etmemeye çalışarak, başını çevirmeden göz kenarı ile yandan bakmak ![]() ![]() Gözü aç: Aç gözlü, doymak bilmeyen, gerektiğinden fazlasını isteyen ![]() ![]() Gözü açık: Uyanık, kurnaz, çıkarlarını iyi kollayan, becerikli, zeki ![]() ![]() Gözü açık gitmek: Çok istediği şeylere kavuşamadan ölmek ![]() ![]() Gözü açılmak: Yararlıyı yararsızı, iyiyi kötüyü ayırt edebilir duruma gelmek ![]() ![]() Gözü arkada kalmak: Kendisi ayrıldıktan sonra, bıraktığı şey veya kimse ile ilgili tedirginliği sürmek, merak etmek ![]() ![]() Gözü bağlı: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Gözü dalmak: Gözlerini bir noktaya dikerek dalgın dalgın bakmak ![]() ![]() Gözü doymak: Çok istenen bir şeye kavuşup, artık istemez duruma gelmek ![]() ![]() Gözü gibi sakınmak (esirgemek): Bir şeye aşırı derecede ilgi duymak, onu koruyup gözetmek, dikkatle muhafaza etmek ![]() ![]() Gözü hiçbir şey görmemek: Heyecana, öfkeye ya da önem verdiği bir işe kapılıp başka hiçbir şeyle uğraşamaz duruma gelmek ![]() ![]() Gözü ısırmak: Bir kimseyi sanki tanır gibi olmak ![]() Gözü ilişmek: İstemeden, birdenbire, rastgele görmek ![]() Gözü kesmek: Bir işi yapabilme konusunda başkalarına ve kendisine güvenmek ![]() Gözü kara (veya pek): Cesur, atak, korkusuz, tehlikeli işlere tereddüt etmeden girebilen ![]() ![]() Gözü korkmak: Daha önce başından geçen kötü bir denemeden sonra, birinden veya bir şeyden zarar gelebileceği endişesine kapılmak ve o işi yapmaktan çekinmek ![]() Gözünde büyümek: Olduğundan fazla büyük ya da güç görünmek ![]() ![]() Gözünde büyütmek: Bir şeyi, olayı, kimseyi veya işi abartmak ![]() Gözlerinden uyku akmak: Çok uykusu geldiği için göz kapakları kapanır gibi olmak ![]() ![]() Gözüne bakmak: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Gözüne dizine dursun: Nankörlük eden kimseye karşı söylenen ilenme sözü ![]() ![]() ![]() Gözüne girmek: Birinin sevgi ve ilgisini kazanmak ![]() Gözüne sokmak: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Gözüne uyku girmemek: Uykusuz kalmak, hiç uyumamak ![]() ![]() Gözünü açmak: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Gözünü ayırmamak: Bir şeye devamlı bakmaktan kendini alamamak ![]() ![]() Gözünü çıkarmak: Zarara uğratmak, bir işi kötü biçimde yapmak, iyi yerine kötüyü seçmek ![]() ![]() Gözünü daldan budaktan esirgememek (veya sakınmamak): Tehlikeli işlere girişmekten çekinmemek ![]() Gözünü dört açmak: Bir hileye düşmemek, aldanmamak için çok dikkatli olmak ![]() ![]() Gözünü kan bürümek: Birisini öldürecek kadar öfkelenmek ![]() ![]() Gözünü kapamak: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Gözünü korkutmak: Yıldırmak, karşı duramaz hâle getirmek ![]() ![]() Gözünün önünden gitmemek: Unutamamak, her an görür gibi olmak ![]() ![]() Gözünün yaşına bakmamak: Hiç acımamak, merhamet etmemek ![]() ![]() Gözü pek (kara): Korkusuz, atılgan, cesur, tehlikelere aldırmayan ![]() ![]() Gözü sulu: En küçük sevinç ya da üzüntü karşısında hemen ağlayıveren, gözyaşlarını tutamayan ![]() ![]() Gözü tok: Elinde imkânlar olsun olmasın, mal-mülk veya paraya düşkün olmayan, cömert ![]() ![]() Gözü tutmak: Güvenmek, beğenmek ![]() ![]() Gözü üzerinde olmak: Bir şeye, bir kimseye sık sık bakarak ne durumda olduğunu kontrol etmek, dolayısıyla kötü bir sonuca meydan vermemeye çalışmak ![]() ![]() Gözü yılmak: Daha önce denediği için o durumla karşılaşmaktan korkmak, o işe girişmekten çekinmek ![]() ![]() Gözü yükseklerde olmak: Hâlen bulunduğu durumdan daha yüksek bir duruma ya da mevkiye çıkmak istemek, böyle bir amacı gütmek ![]() ![]() Göz yummak: Kabahatlerini, kusurlarını hoş karşılamak, görmezlikten gelmek, bağışlamak ![]() ![]() Göz yummamak: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Gururunu okşamak: Bir kimseyi yüzüne karşı överek, becerilerini söyleyerek duygulandırmak ![]() Gücüne gitmek: Bir söz, bir davranış bir kimsenin onuruna dokunmak, o kimseye ağır gelmek ![]() ![]() Güllük gülistanlık: Sorunları bulunmayan; neşe, bolluk ve huzur içinde olan yer ![]() Gülmekten kırılmak: Aşırı ölçüde gülmek, çok gülmekten halsiz düşmek ![]() ![]() Gülüp geçmek: Bir durumu umursamamak, aldırış etmemek, gülünç bulup üzerinde durmamak ![]() ![]() Günaha girmek: Dini bakımdan suç sayılacak bir iş yapmak ya da söz söylemek ![]() ![]() Günaha sokmak: Günah işlemesine yol açmak, dinin buyrukları dışına çıkmasına zemin hazırlamak ![]() ![]() Günahını vermez: "Çok cimri, eli sıkı, hasis" kimselerin durumunu anlatmak için kullanılır ![]() Günah işlemek: Dince suç sayılan bir iş yapmak ![]() ![]() Gün almak: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Gün batmak: Güneş batmak ![]() ![]() Güneş almak: Bir yere güneş ışığı ulaşmak ![]() ![]() Gün görmek: Bolluk, mutluluk, esenlik içinde huzurlu günler geçirmek ![]() ![]() Gün görmüş: Başından nice işler geçmiş, tecrübeli, görüp geçirmiş, çok yaşamış ![]() ![]() Gün ışığına çıkmak: Aydınlanmak, açıklığa kavuşmak, anlaşılır olmak ![]() ![]() Günleri sayılı olmak: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Günü birliğine: Sabah gidip akşam dönmek üzere ![]() ![]() Günün adamı: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() Gününü doldurmak: Bir işin gerçekleşmesi için geçmesi gereken zamanı tamamlamak ![]() ![]() Gününü gün etmek: Eline geçen imkânları değerlendirmek, hiçbir şeyi dert edinmeyip hoşça vakit geçirmek ![]() ![]() Gürültüye (patırtıya) pabuç bırakmamak: Korkutmalara, tehditlere aldırış etmeyip dilediği gibi davranmak ![]() Güven beslemek: Bir kimseye, bir şeye güven duymak, inanmak, itimat etmek ![]() ![]() Güvendiği dağlara kar yağmak: Güvendiği kimselerden yardım alamamak, güvendiği bir şeyin işe yaramadığı anlaşılmak ![]() ![]() Güven kazanmak: Söz, davranış ve yaptığı işlerle çevresindekileri kendisine inandırmak ![]() ![]() Güven vermek: Kendisinin güvenilir bir kişi olduğu, kendisine itimat edilebileceği duygusunu uyandırmak ![]() ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
Deyimler Sözlüğü - Alfabetik Düzende |
![]() |
![]() |
#10 |
Prof. Dr. Sinsi
|
![]() Deyimler Sözlüğü - Alfabetik DüzendeH - Harfi İle Başlayan Deyimler Ha Hoca Ali, ha Ali Hoca: Farklı gibi gösterilen iki şeyin, gerçekte hiçbir değişikliği yoktur, "ikisi de birdir" anlamında kullanılır ![]() Ha babam (ha): 1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Habbeyi kubbe yapmak: Önemsiz, küçük bir şeyi büyütüp mesele çıkarmak ![]() Haber uçurmak: Çabucak, gizlice haber göndermek ![]() Ha bire: Durmadan, arka arkaya, sürekli olarak, ara vermeden ![]() ![]() Hacet kalmamak: Gereği olmamak, lüzumu kalmamak ![]() ![]() Hacı ağa: Özellikle büyük kentlerde gereksiz yere çok para harcayan, taşralı bilgisiz zengin ![]() Haddine mi düşmüş!: "Onun bunu yapmaya yetkisi yoktur; böyle bir işe nasıl, hangi yetenekle girişir? Bu işi yapması imkânsızdır" anlamında kullanılır ![]() ![]() Haddini bildirmek: Yetkisi dışındaki işlere karıştığı için sert bir karşılık vererek onu cezalandırmak, yola getirmek, uslandırmak, yetki sınırını bildirmek ![]() ![]() Haddini bilmek: Kendi değer ve yeteneğini bilmek, üstün görmemek, kendi yapabileceği şeylerin ötesine geçmemek ![]() ![]() Haddi zatında: Aslında ![]() Hafife almak: Küçümsemek, önem vermemek,"Beni hafife alıyorlar ama yanılıyorlar ![]() Hak getire: "Yoktur, bulunmaz, Allah vermemiştir" anlamında kullanılır ![]() ![]() Hak kazanmak: Davasında haklı olduğu meydan çıkmak, emeğinin karşılığını alabilecek duruma gelmek ![]() ![]() Hakkı geçmek: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Hakkından gelmek: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Hakkını helâl etmek: Geçen hakkını, emeğini bağışlamak ![]() ![]() Hakkını vermek: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Hakkını yemek: Birinin hakkı olan şeyi vermemek, onu kendisine maletmek ![]() ![]() Hakk-ı sükût (sus payı): Bir konu üzerinde konuşmaması, bildiği şeyi söylememesi karşılığında bir kimseye sağlanan yarar ![]() Hak yolu: Cenab-ı Allah`ın insanlara kitapları ve peygamberleri ile bildirdiği, dünya hayatında tutmaları gereken yol, yaşama düzeni, doğru ve haklı yol ![]() Hâlden anlamak: Bir kimsenin içinde bulunduğu zor durumu kavrayarak, anlayıp sezerek hoşgörülü olmak, anlayış göstermek ![]() ![]() Hâle yola koymak: Düzenlemek, tertiplemek, iyi işler bir duruma getirmek ![]() ![]() Hâli vakti yerinde: Zengin, oldukça varlıklı, para durumu iyi ![]() ![]() Halis muhlis: Saf, katışıksız, temiz, eksiksiz, içinde yabancı madde bulunmayan ![]() ![]() Halka verir talkını kendi yutar salkımı: Kendi verdiği öğütlere kendisi uymaz ![]() Hallaç pamuğu gibi atmak: Bir arada, toplu bulunan şeyleri ya da kimseleri dağıtmak, parçalamak; bu yolla sağa sola, her birini bir yana atmak ![]() ![]() Halt etmek: Yakışıksız davranmak, uygunsuz bir söz söylemek veya kötü bir şey yapmak ![]() ![]() Ham ervah: Çiğ adam; yersiz ve yakışıksız sözleri, davranışları olan kaba kimse ![]() Hangi dağda kurt öldü?: Kendisinden hiç umulmayan, beklenilmeyen bir kimsenin olumlu davranışı görüldüğünde; "Nasıl oldu da böyle güzel bir iş, bir iyilik yaptı?" anlamında söylenir ![]() Hangi rüzgâr attı?: "Nasıl oldu da gelebildin? Hiç görünmüyordun, sen de gelir miydin?" anlamında, uzun süre bir yerde görünmeyen kimse için kullanılır ![]() Hangi taşı kaldırsan altından çıkar: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() Hanım evlâdı: Nazlı büyütülmüş, zora gelmeyen, çıtkırıldım kimse ![]() ![]() Hapı yutmak: Kötü bir duruma düşmek, zarar ve ziyana uğramak ![]() Haram olmak: Bir şeyden gerektiği gibi yararlanamaz olmak ![]() ![]() Haram para: Dinî bakımdan yasaklanmış yollardan elde edilen para ![]() ![]() Haram yemek: Dinî inançlara aykırı olarak kazanç sağlamak, haksız olarak bir şeye el atmak ![]() ![]() Harfi harfine: Tastamam, uygun, tıpatıp, gerçekte olduğu gibi ![]() Har vurup harman savurmak: Hesapsızca, düşüncesizce harcamak; malını, parasını ölçüsüzce, bol bol harcayıp tüketmek ![]() Hasret çekmek: Özlem duymak, epeydir ayrı kaldığı yere ya da kimseye kavuşma isteği içinde olmak ![]() ![]() Hasret gitmek: Özlediği, sevdiği bir yere ya da kimseye kavuşamadan ölmek ![]() Hasret kalmak: Özlemini duyduğu şeye uzun zaman kavuşamamak ![]() ![]() ![]() ![]() Hastası olmak: Bir şeye çok düşkün olmak ![]() ![]() Haşir neşir olmak: Aralarında bulunduğu kimselerle kaynaşmak, bir arada bulunup uğraşmak; kimi işlerle ilgilenip durmak ![]() ![]() Hatır belâsı: Sayılan ve sevilen kimse için katlanılan sıkıntı ![]() ![]() Hatır gönül tanımamak (bilmemek): 1 ![]() ![]() ![]() ![]() Hatırı kalmak: Gücenmek, kırılmak ![]() ![]() Hatırından çıkmamak: Sevdiği, saygı duyduğu birinin istediği bir şeyi yapmayı reddedememek, gönlünü kırmaktan çekinmek ![]() Hatırı sayılır: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Hava almak: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Hava basmak: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Havada kalmak: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Havadan sudan konuşmak: Öylesine, gelişigüzel, rastgele konuşmak ![]() Hava hoş: Şu ya da bu şekilde olması arasında bir fark olmamak ![]() Havanda su dövmek: Bir işle boşuna uğraşmak ![]() ![]() Hava parası: Bir yeri tutmak, kiralamak ya da bir şeyi elde etmek için değeri dışında açıktan verilen para ![]() ![]() Havsalası almamak: Aklı kabul etmemek ![]() ![]() Hayal kırıklığı: Gerçekleşmesi istenilen veya umulan bir şeyin gerçekleşmemesinden duyulan üzüntü, düş kırıklığı ![]() Hayal meyal: Belli belirsiz, açık seçik belli olmayan, bulanık (bir şekilde hatırlanan) ![]() ![]() Hayatını kazanmak: Çalışıp elde ettiği para ile geçimini sağlamak ![]() ![]() Hayatını yaşamak: Canının istediği gibi hayatını sürdürmek ![]() ![]() Hayat memat meselesi: Sonucu çok tehlikeli olan, ölüm kokan bir durum ![]() ![]() Hayat pahalılığı: Yiyecek, içecek ve giyecek gibi geçim için gerekli olan maddelerin pahalı olması ![]() ![]() Hayırdır inşallah!: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() Hayır işlemek: Dine ve insanlığa uygun, iyi davranışlarda bulunmak ![]() ![]() Hayır kalmamak: İşe yarar, beğenilecek bir yanı ve tarafı kalmamak ![]() ![]() Hayır sahibi: İyiliksever, yardımsever kimse ![]() Hayra yormak: Bir rüya ya da olayı iyi ve yararlı bir durumun işareti görmek ![]() Hazıra konmak: Hiçbir emek sarf etmeden, çaba göstermeden başkasının emeği ile ortaya çıkmış olan şeyden yararlanmak ![]() ![]() Hazır bulunmak: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Hazırdan yemek: Yenisini kazanmadan elindekini harcamak ![]() ![]() Helâl süt emmiş olmak: İyi huylu, doğru yoldan sapmayan, temiz bir kişi ![]() ![]() Helâl olsun (Helâl ü hoş olsun): 1 ![]() ![]() ![]() ![]() Hele şükür!: Allah`a hamdolsun, beklediğimiz sonuç gerçekleşti ![]() Hem kel hem fodul: "Bu kadar kusuruna, bu yeteneksizliğine rağmen bir de övünüyor, üstünlük taslıyor" anlamında kullanılır ![]() Hem nalına hem mıhına (vurmak): Birbirine zıt olan iki yanı da desteklemek ![]() ![]() Hem suçlu hem güçlü: Gerçekte kendisi suçlu olduğu hâlde suç işlememiş gibi davranan ve karşısındakini suçlamaya çalışan kimse ![]() Hem ziyaret hem ticaret: Bir yeri veya kimseyi ziyarete giden kimsenin, bu görüşmeden yararlanarak başka bir işi de yapması durumunu anlatmak için kullanılır ![]() Her kafadan bir ses (çıkmak): Bir konu üzerinde herkesin istediği gibi, rastgele konuşması ve bu konuşmalardan bir sonuç alınamaması ![]() ![]() Her telden çalmak: Pek çok konuda bilgi sahibi olmak, içinde bulunduğu ortamın şartlarına göre her çeşit iş yapabilir olmak ![]() Hesaba çekmek: Bir kişiyi, bir makamı yaptığı işler üzerine açıklama ve savunma yapmaya çağırmak ![]() ![]() Hesaba dökmek: Bir konu ile ilgili işlemlerin hesabını kâğıt üzerinde yapmak ![]() Hesaba katmak (almak): Bir işi yaparken ya da yürütürken bir başka şeyi de göz önünde bulundurmak ![]() ![]() Hesaba (kitaba) gelmez: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() Hesabı kesmek: Alış verişi ya da ilgiyi kesmek ![]() ![]() Hesabını bilmek: Boş yere para harcamamak, tutumlu davranmak ![]() ![]() Hesabını görmek: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() Hesap açmak: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Hesap etmek: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() Hesap görmek: Taraflarca alacakla vereceği karşılaştırıp ödeşmek ![]() Hesap kitap: Düşünüp taşındıktan sonra, hesap sonunda ![]() ![]() Hesapsız kitapsız: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Hesap sormak: Bir kimseyi kanunsuz, kural dışı, ahlâka aykırı, usulsüz davranış ve sözlerinden ötürü sorgulamak, o kişiden savunma istemek ![]() ![]() Hesaptan düşmek: Borçtan, alacaktan, hesaptan çıkarıp yok saymak ![]() ![]() Hesap tutmak: Alış verişle ilgili alacağı ve vereceği bir kâğıda ya da deftere yazmak ![]() Hesap vermek: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() Hevesi kursağında kalmak: Çok istediği, imrendiği, kavuşmak dilediği şeyi elde edememek ![]() ![]() Hevesini almak: İmrendiği, çok istediği şeye kavuşup ona doymak ![]() Heyheyleri tutmak (üstünde): Çok kızıp sinirlenmek ![]() Hık mık etmek: Bir işi yapmamak için bahaneler ileri sürmeye çalışmak, bir soruyu cevaplandırırken net şeyler söylememek ![]() Hık demiş burnundan düşmüş: "Her durumuyla ona çok benziyor" anlamında kullanılır ![]() Hır çıkarmak: Kavga, gürültü, patırtı ve olaya sebep olmak ![]() Hızır gibi yetişmek: Dara düştüğü, çok sıkıştığı, çaresiz kaldığı bir zaman da, beklemediği bir kişi yardımına yetişmek ![]() Hiçe saymak: Hiç önem ve değer vermemek ![]() Hiç yoktan: Sebepsiz, ortada hiçbir neden yokken ![]() Hizaya gelmek: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() Hodri meydan: "Kendine güvenen ortaya çıksın" anlamında kullanılır ![]() Hop oturup hop kalkmak: Ya heyecanından ya da öfkesinden yerinde duramaz olmak ![]() Hora tepmek: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Hor görmek (veya bakmak): Önem vermemek, değersiz saymak, adam yerine koymamak, küçümsemek ![]() ![]() Hor kullanmak: Özen göstermeden, kabaca, dikkat etmeyerek, hırpalayarak kullanmak ![]() ![]() Hoş beş etmek: Şundan bundan konuşarak sohbet etmek ![]() ![]() Hurdası çıkmak: İşe yaramayacak, kullanılamayacak hâle gelmek ![]() Huyuna suyuna gitmek: İsteklerine, alışkanlıklarına, yapısına göre onu kızdırıp ürkütmeyecek davranışlarda bulunmak ![]() Huyunu suyunu almak: Onun özelliklerini, davranışlarını ve karakterini yapısına geçirmek ![]() Huzur vermek: Gönül rahatlığı, iç dirliği vermek; dinlendirmek ![]() Huzurunu kaçırmak: Huzurunu bozmak, tedirgin ve rahatsız etmek ![]() Hüküm giymek: Mahkemece ya da birileri tarafından kendisine ceza verilmek ![]() Hüküm sürmek: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Hükümet kapısı: Devlet dairesi ![]() ![]() Hür düşünüş: İstediğini, düşündüğünü baskı altında kalmadan söyleme ![]() Hüsn-ü kuruntu: İhtimalî bulunmadığı hâlde güzel bir şeyin olacağını sanma, hayal etme, buna kendini inandırma ![]() Hüd dağı gibi şişmek: Bir hastalık sebebi ile bir tarafı, özellikle de karın tarafı şişmek ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
Deyimler Sözlüğü - Alfabetik Düzende |
![]() |
![]() |
#11 |
Prof. Dr. Sinsi
|
![]() Deyimler Sözlüğü - Alfabetik DüzendeI - İ - Harfi İle Başlayan Deyimler Icığını cıcığını çıkarmak: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Ikınıp sıkınmak: Bir işi yapabilmek için kendini çok zorlamak ![]() ![]() Isıtıp ısıtıp önüne koymak: Daha önce meydana gelmiş bir olayı ya da bir işi bir düşünceyi yeniden, sık sık tekrarlamak ![]() Iska geçmek: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Iskartaya çıkarmak: İşi yaramaz, değersiz bularak bir yana atmak ![]() ![]() Işığı altında: Bir durum veya düşüncenin konuyu aydınlatmasından yararlanarak, onu göz önünde tutarak ![]() Işık tutmak: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() * * * * * * * * * * İbret almak: Kötü bir olaydan etkilenerek ders almak ![]() ![]() İcabına bakmak: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İç çekmek: Üzüntüyle göğüs geçirmek, derin derin soluk alıp hıçkırıkla ağlamak ![]() ![]() İç etmek: Eline geçen bir şeyi sahibine bildirmeden kendisine mal etmek, ortadan kaldırıp kimseye göstermemek ![]() ![]() İç gıcıklamak: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() İçi açılmak: Sıkıntısı dağılıp gitmek, ferahlamak ![]() ![]() İçi cız etmek: Ansızın içi sızlamak, çok üzülmek ![]() ![]() İçi çekmek: Canı arzu etmek, istek duymak ![]() İçi çıfıt çarşısı: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() İçi dışı bir: İkircikli olmayan, iki yüzlü davranmayan, düşündüğünü açıkça söyleyen, özü sözü bir olan ![]() ![]() İçi dışına çıkmak: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() İçi erimek: Kaygı duymak, çok üzülmek ![]() İçi geçmek: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İçi gitmek: Çok fazla istek duymak ![]() ![]() İçi içine sığmamak: Çok heyecanlanmak, coşkunluk duymak ve sevincini belli etmekten kendini alamamak ![]() ![]() İçi kabarmak (kalkmak): 1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İçi kan ağlamak: İçten, büyük bir üzüntü duymak; dıştan belli etmeyerek çok acımak ![]() ![]() İçi kazınmak: Çok acıktığından ötürü midesinde eziklik duymak ![]() ![]() İçinden gülmek: Birisine sezdirmeden içten içe gülmek, eğlenmek ![]() İçinden okumak: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İçinden pazarlıklı: Sinsi, yapacağı kötülükleri sezdirmeyen ![]() ![]() İçine atmak: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İçine dert olmak: Yapmak istediği bir şeyi yapamadığı için kaygılanıp üzüntü duymak ![]() ![]() İçine doğmak: Malûm olmak, bir işin olduğunu ya da olacağını sezinlemek, tahmin etmek ![]() ![]() İçine işlemek: Duygulanmak, etkilenmek, dokunmak ![]() ![]() İçine çekilmek (kapanmak): Duygularını kimseye açmamak, çevresindeki kişilerle ilişkisini kesmek, yalnızlığa gömülmek ![]() ![]() İçine kurt düşmek: Kuşkulanmak, kendisine zarar geleceğinden şüphe etmek ![]() ![]() İçine sindirmek: Benimsemek, iyice kabul etmek ![]() İçine sinmemek: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İçine sokacağı gelmek: Birini aşırı ölçüde, çok sevmek ![]() İçine yedirememek: Benimsememek, kabul edememek ![]() İçini dökmek: Dertlerini, sıkıntılarını, üzüntülerini anlatmak ![]() ![]() İçini kemirmek: Bir üzüntü ve düşünce dolayısıyla rahatsızlık duymak ![]() ![]() İçini (bir) kurt yemek: Sürekli olarak bir kaygı içinde olmak ![]() İçi parçalanmak (paralanmak): Birine acıyarak çok üzülmek ![]() ![]() İçi rahat etmek: Endişelenecek bir durum bulunmadığını öğrenerek sıkıntıdan kurtulmak, rahatlamak ![]() ![]() İçi sızlamak: Bir şey veya kişinin içine düştüğü durum sebebiyle üzülmek ![]() İçi titremek: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İçi yanmak: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İçler acısı: Oldukça üzücü, çok acıklı ![]() İçli dışlı olmak: Teklifsiz, çok samimi, sıkı fıkı, senli benli olmak ![]() ![]() İçtikleri su ayrı gitmemek: Sıkı fıkı dost, samimi arkadaş olmak; birbirlerinden saklayacakları bir şeyleri bulunmamak ![]() İdare etmek: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İfade vermek: Sorguya cevap vermek ![]() İflâhını kesmek: Gücünü tamamiyle yok edip bir daha karşı koyamayacak, düzelemeyecek, iş yapamayacak duruma getirmek ![]() İfrit olmak: Çok öfkelenmek; aşırı ölçüde, kendini kaybedecek kadar sinirlenip kızmak ![]() ![]() İğne atsan yere düşmez: Çok kalabalık, yürünecek gibi değil ![]() İğne ile kuyu kazmak: Zor denecek bir işi yetersiz araç ve gereçlerle başarmaya çalışmak ![]() İğne ipliğe dönmek: Aşırı derecede zayıflamak, kilo vermek ![]() ![]() İğneli söz: Dokunaklı, kırıcı, üzücü söz ![]() ![]() İki ahbap çavuşlar: Hemen her yerde birlikte görülen, birbirlerinden ayrılmayan iki arkadaş, dost ![]() İki arada bir derede (kalmak): Sıkışık, zor şartlar altında (kalmak) ![]() İki ayağını bir pabuca sokmak: Bir kimseyi, bir işi yapması için zorlamak, sıkıntıya sokmak ![]() İki cami arasında kalmış beynamaza dönmek: İki yoldan hangisini tutacağını; şöyle mi, böyle mi yapacağını bilememek; şaşırıp bir şey yapamaz olmak ![]() İki cihanda yüzü ak olmak: Doğru ve faziletli yaşayıp dünya ve ahrette mükâfat görmek ![]() İki çift söz etmek: Bir araya gelip birkaç söz söylemek ![]() ![]() İki eli kanda olsa: Ne kadar önemli olursa olsun, elindeki iş hiç bırakılamayacak derecede olsa bile ![]() ![]() İki eli (birinin) yakasında olmak: Ahrette, hesap gününde ondan davacı olmak; hakkını istemek ![]() İki gözü iki çeşme: Sürekli, çok ağlayarak ![]() ![]() İkili oynamak: Birbirine karşı olanlardan hem birini, hem ötekini çıkarı için destelemek ![]() ![]() İki paralık etmek: Değerini, onurunu çok düşürmek ![]() İki rahmetten biri: Ağır hasta olan birisi için "ya şifa, ya ölüm" anlamında kullanılır ![]() İki sözü bir araya getirememek: Düşüncelerini, duygularını düzgün bir biçimde anlatamamak, güzel konuşma becerisinden yoksun olmak ![]() İki yakası bir araya gelmemek: Geçim sıkıntısı içinde olmak ve borçtan kurtulamamak, gelir ve giderini denkleştirememek ![]() ![]() İleri geri konuşmak: Yersiz, kırıcı, yaralayıcı biçimde konuşmak ![]() İleri gitmek: Söz ve davranışta ölçü dışına çıkmak; gereksiz, aşırı davranışta bulunmak ve haddi aşmak ![]() ![]() İlk göz ağrısı: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() İmana gelmek: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İnce eleyip sık dokumak: Titizlik göstermek, bir şeyi en ince ayrıntılarına kadar araştırmak, gözden geçirmek ![]() ![]() İn cin top oynamak: Issız, sessiz olmak, bir yerde hiçbir canlı yaratık bulunmamak ![]() ![]() İncir çekirdeğini doldurmaz: Çok az veya pek önemsiz ![]() ![]() İnme inmek: Felç olmak, bedenin bir yeri hareketsiz ve duygusuz duruma gelmek ![]() ![]() İnsan eti yemek: Birini çekiştirmek ![]() İnsan evlâdı: İyi, anlayışlı, ahlâk sahibi insan ![]() İnsan hâli: Olabilir, doğaldır, hoş karşılamak gerekir ![]() İnsanlıktan çıkmak: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() İnsan sarrafı (olmak): İnsanların karakterini çabucak anlayacak duruma gelmiş (olmak) ![]() ![]() İpe çekmek: Asarak öldürmek ![]() İpe un sermek: İstenilen işi yapmamak için birtakım bahaneler, sebepler ileri sürmek, güçlük çıkarmak, engeller göstermek ![]() İpi koparmak: Bağlı bulunduğu yer ya da kişi ile ilişkisini kesmek, aradaki anlaşmazlığı artırmak ![]() İpin ucunu kaçırmak: Bir yeri yönetmede veya bir şeyi kullanmada gereken ölçüyü kaçırıp, artık duruma hâkim olamamak; çıkmaza girmek ![]() ![]() İpi sapı yok: Birbirini tutmaz, yersiz, anlamsız, işsiz, yersiz yurtsuz, saçma sapan ![]() ![]() İpiyle kuyuya inilmez: Kendisine güvenilmez, ona güvenilerek bir işe girilmez ![]() ![]() İple çekmek: Zamanın gelmesini sabırsızlıkla beklemek, çok istemek ![]() ![]() İpucu vermek: Aranılan şeyi bulmaya yarayan işareti, onu açıklamaya yarayan bilgiyi vermek ![]() ![]() İsabet etmek: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İskele vermek: Vapura binmek, vapurdan inmek için iskeleyi uzatmak ![]() İsmi var, cismi yok: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() İster istemez: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İstifini bozmamak: Bir olay karşısında aldırış etmemek, durum ve davranışını hiç değiştirmemek ![]() ![]() İş ayağa düşmek: İş sorumsuz, yetkisiz ve beceriksizlerin elinde kalmak ![]() ![]() İş başa düşmek: Beklediği yardım gelmeyince, kendi işini kendisi yapmak zorunda kalmak ![]() ![]() ![]() İş çatallanmak (çatallaşmak): Bir işin sonuca oluşması konusunda türlü güçlüklerle karşılaşmak, ya da çeşitli seçeneklerle yüz yüze gelmek, sonuca nasıl ulaştırılacağı bilinemez olmak ![]() ![]() İş çığırından çıkmak: Bir iş asıl amaçtan çıkarak düzelmesi güç bir durum almak, bir bozukluk ve kargaşalık baş göstermek ![]() İş inada binmek: Bir işi yapmakta direnmek ![]() İşi düşmek: Birinin yardımına ihtiyaç duymak ![]() ![]() İşe koşmak: Birini bir iş yapmak üzere görevlendirmek, göndermek ![]() İşi ağırdan almak: Acele etmemek, bir işi yapmak için isteksiz görünmek ![]() ![]() İşi azıtmak: Yanlış ve aşırı yollara sapmak ![]() ![]() İşi Allah`a kalmak: Güç şartlar altında, beşerden hiçbir yardım umudu kalmamak ![]() ![]() İşi başından aşmak: Pek çok işi olmak, iş içinde kaybolmak ![]() İşi bitmek: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() İşi duman olmak: İşi ve durumu kötü olmak, berbat bir durumda bulunmak ![]() İşi iş olmak: İşi yolunda, iyi olmak; hâlinden memnun bulunmak ![]() ![]() İşinden olmak: Bir süredir yaptığı işi elinden gitmek, görevini yitirmek ![]() ![]() İşi sıkı tutmak: Gevşekliğe yol açmamak, işe gereken önemi vermek ve sağlıklı yürümesini sağlamak ![]() İşi tıkırında olmak: İşi çok uygun ve iyi olmak ![]() ![]() İşi yokuşa sürmek: Yapılabilir, görülebilir işi yapmamak için güçlük çıkarmak, bahaneler ileri sürmek ![]() İşkembeden atmak: Uydurarak söylemek, tutarı olmayan sözler sarf etmek ![]() ![]() İş sarpa sarmak: İş, içinden çıkılması zor bir durum almak; engellerle karşılaşmak ![]() ![]() İşten el çektirmek: Görevden uzaklaştırmak ![]() ![]() İş yok: O şeyde yarar yok, faydası olmaz ![]() ![]() İte kaka: Zorla, güçlükle ![]() ![]() İtibar kazanmak: Saygınlık görmek, kendisine değer verilmek ![]() İt sürüsü kadar: Gereğinden fazla, oldukça çok, kalabalık ![]() ![]() İyi etmek: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İyi gözle bakmamak: Birisi hakkında iyi düşünmemek, kötü niyet beslemek ![]() ![]() İyi gün dostu: Dostlarının sıkıntılı günlerinde onlardan kaçan kimse ![]() ![]() İyi saatte olsunlar: Cinlerden söz edilirken kullanılır ![]() İzinden yürümek: Birine içten bağlanarak onun başladığı işi aynı anlayışla sürdürmek, fikirlerini ve hareketlerini aynen benimsemek ![]() İzi silinmek: Yok olmak, ortadan kaybolmak ![]() ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
Deyimler Sözlüğü - Alfabetik Düzende |
![]() |
![]() |
#12 |
Prof. Dr. Sinsi
|
![]() Deyimler Sözlüğü - Alfabetik DüzendeK - Harfi İle Başlayan Deyimler - Bölüm 1 Kabak (birinin) başına (başında) patlamak: Birçok kimsenin ilgili olduğu olaydan yalnızca bir kimse zararlı çıkmak; beklenmediği hâlde, bir işin zararlı sonucuna katlanmak ![]() Kabak tadı vermek: Bıktırmak, usanç vermek, tatsız olmaya başlamak ![]() ![]() Kabına sığmamak: Sevinç ve heyecanından taşkın hareketlerde bulunmak ![]() Kabir azabı çekmek: Çok sıkılmak, eziyet çekmek ![]() ![]() Kabuğuna çekilmek: Tek başına kalmak, dış dünya ile ilgisini kesmek, kimse ile görüşmemek ![]() ![]() Kaçın kur`ası: Aldatılması güç, kurnaz; gün görmüş, geçirmiş; tecrübeli ![]() ![]() Kafadan atmak: Bir konu üzerinde inceleme yapmadan, rast gele konuşmak ![]() ![]() ![]() ![]() Kafadan kontak (sakat): Düşüncesiz, delice işler yapan, aklı kıt ![]() Kafa dengi: Davranışları, anlayışları, dünya görüşleri birbirine uymuş kimselerden her biri ![]() ![]() Kafa patlatmak: Bir konu üzerinde pek çok düşünmek, zihin yormak ![]() ![]() Kafa tutmak: Karşı gelmek, direnmek, boyun eğmemek ![]() Kafası almamak: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Kafası işlemek (çalışmak): Bir konu üzerinde kavrayışı çok iyi olmak ![]() Kafası kazan (gibi) olmak, (veya kafası şişmek): 1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Kafası kızmak: Çok öfkelenip sinirlenmek ![]() ![]() Kafasına dank etmek (demek): Çoktandır anlayamadığı bir meseleyi bir olay sebebiyle birden bire kavramak, doğruyu yakalamak ![]() Kafasına koymak: Bir şeyi yapmaya kararlı olup zamanını beklemek ![]() ![]() Kafası yerinde olmamak: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Kafese girmek: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Kafese koymak: Tuzağa düşürüp çıkar sağlamak ![]() Kâğıda dökmek: Düşüncelerini, duygularını yazıya geçirmek ![]() Kâğıt üzerinde kalmak: Yapılması kararlaştırıldığı hùlde uygulanmamak; konuşulan, kararlaştırılan yazıda kalmak ![]() ![]() Kalbini kırmak: İncitmek, küstürecek kadar üzmek, gönlünü kırmak, gücendirmek ![]() ![]() Kalburla su taşımak: Verimsiz, verim alınamayacak, olmayacak bir işle uğraşmak ![]() Kalbur üstü: Benzerleri arasında üstün, seçkin, görünür ![]() Kaldırım mühendisi: İşsiz güçsüz, sokaklarda dolaşan kimse ![]() Kaale almamak: Önemsiz görmek, sözünü etmeye değer bulmamak ![]() ![]() Kalem efendisi: Kalemde çalışan görevli, yazman ![]() Kalem oynatmak: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Kaleyi içinden fethetmek: Karşı taraftan birinin yardımını alarak davasını kazanmak ![]() Kalıbını basmak: Bir şeye bütün içtenliği ile güvenmek, bir şeyi doğrulamak ![]() ![]() Kalıbının adamı olmamak: Görünüşünden bekleneni yapamaz olmak, umulanı ortaya koymamak ![]() Kalıptan kalıba girmek: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() Kalp kazanmak: Güzel bir davranış ve sözle birilerinin sevgisini kazanmak, ilgisini çekmek ![]() ![]() Kambersiz düğün olmaz (olur mu?): "Bir toplantı, eğlence veya iş, en çok ilgili kişiler bulunmadan yapılırsa tadı çıkmaz" anlamında alay yollu kullanılır ![]() Kambur üstüne kambur (kambur kambur üstüne): "Sıkıntı üstüne sıkıntı, terslik üstüne terslik, borç üstüne borç, aksilikler birbirini kovalıyor" anlamında kullanılır ![]() Kanadı altına almak: Korumak, gözetmek, himayesi altına almak ![]() ![]() Kan ağlamak: Büyük bir üzüntü içinde olup yakınmak ![]() ![]() Kana susamak: Birini öldürme hırsı içinde olmak ![]() ![]() Kanat germek: Birini korumak, gözetimi altına almak ![]() Kan başına sıçramak (beynine çıkmak): Çok sinirlenmek, öfkelenmek,"Kan başına sıçramıştı, sağa sola bağırıp duruyordu ![]() Kancayı takmak: Bir kimsenin zararı, kötülüğü için uğraşmak ![]() Kan çıkmak: Cinayet işlenmek, kan dökülmek ![]() ![]() Kandilli temenna: Eli yere kadar uzatarak yapılan selâmlama ![]() Kan dökmek: Ölüme yol açmak, yaralanıp ölmek veya birini yaralayıp öldürmek ![]() Kan gövdeyi götürmek: Çok kan akıtılmış olmak, çok insan öldürülmek ![]() ![]() Kan gütmek: Kan dökerek öç almayı istemek ![]() Kanı ağır: Davranışları yavaş, sevimsiz, konuşması insana sıkıntı veren, hoşa gitmeyen kimse ![]() Kanı bozuk: Soysuz, iğrenç işler yapmaktan geri durmayan ![]() ![]() Kanı kaynamak: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Kanına girmek: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() Kanına susamak: Belâsını aramak, kendisinin öldürülmesine yol açacak bir davranışta bulunmak ![]() Kanını emmek: Hiç insaf etmeden sömürmek, varını yoğunu elinden almak ![]() Kanı pahasına: Yaralanmayı veya öldürülmeyi göze alarak ![]() ![]() Kanı sıcak: Sevimli, kendisini sevdiren, sempatik, sıcakkanlı ![]() Kanıyla ödemek: Yaptığı işin cezasını hayatıyla ödemek ![]() ![]() Kan kusmak: Çok eziyet, sıkıntı çekmek ![]() Kan kusturmak: Çok büyük sıkıntı ve eziyet çektirmek ![]() ![]() Kanlı bıçaklı olmak: Birbirlerinin kanını dökecek, birbirlerini öldürecek kadar birbirlerine düşman olmak ![]() ![]() Kanlı canlı: Sağlıklı, sapasağlam, dinç ve diri olduğu yüzünden belli olan ![]() ![]() Kan ter içinde kalmak: Çok yorgun, terli, bitkin ve perişan durumda olmak ![]() ![]() Kan tutmak: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() Kapağı atmak: Sıkıntılı bir yerden kurtulup rahat edeceği bir yere kavuşmak; uygun bir yere yerleşmek, işe girmek ![]() ![]() Kapalı kutu: İçinde ne sakladığını belli etmeyen, niteliği gizli kalan ![]() Kapı dışarı etmek: Kovmak, dışarı atmak ![]() Kapı kapı dolaşmak: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Kapı komşu: Bitişikte oturan komşu, evleri yan yana olan ailelerden her biri ![]() ![]() ![]() Kapısında büyümek: Birinin evinde eğitim görüp yetişmek ![]() ![]() Kapısını aşındırmak: İstediğini elde edinceye kadar birinin yanına çok sık gidip gelmek ![]() Kapı yoldaşı: Herhangi bir yerde aynı hizmette bulananlardan her biri ![]() Kapıyı açmak: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Karaborsa: Piyasada olmayan malın gizlice, el altından yüksek fiyatla alınıp satılması ![]() ![]() Kara cahil: Hiçbir şey bilmeyen, çok bilgisiz ![]() ![]() Kara çalı: İki kişi, iki dost arasına girerek arayı bozan kimse ![]() Kara çalmak: Birine iftira etmek, leke sürmek, haksız yere suçlamak ![]() ![]() Kara gün: Sıkıntılı, üzüntülü, büyük bir yasa düşülen gün ![]() ![]() Kara gün dostu: Yalnız iyi günlerde değil sıkıntılı, üzücü, düşkünlük günlerinde de insanın yardımına koşan, dostunu yalnız bırakmayan kimse ![]() Kara haber: Ölüm veya felâket haberi, çok üzücü haber ![]() ![]() Karalar bağlamak (giymek): Bir felâket dolayısıyla yas tutmak, siyah elbise giymek ya da siyah örtü bağlamak ![]() Kara liste: Zararlı görülüp cezalandırılmaları, öldürülmeleri düşünülen kimseler hakkında tutulan liste ![]() ![]() Karaman`ın koyunu sonra çıkar oyunu: "Dış görünüşe aldanmamalı, bir kişi ya da iş olağan görünebilir, ancak altından neler çıkabileceği hiç belli olmaz, o sonra görünür ![]() ![]() Karar kılmak: Dönüp dolaşıp o şeyin üstünde durmak, onu tercih etmek, birçok şeyi deneyip onu seçmek ![]() ![]() Karda gezip izini belli etmemek: Kimsenin sezemeyeceği biçimde gizli bir iş çevirmek, uygunsuz işler yapmak ![]() ![]() Kargacık burgacık: Eğri büğrü, kötü, okunması güç, çarpık, düzensiz (yazı) ![]() Kardeş payı yapmak: Eşit oranlarda bölmek, taksim etmek, paylaştırmak ![]() ![]() Karga tulumba etmek: Birkaç kişi, birini kollarından bacaklarından tutup havaya kaldırmak ![]() ![]() Karınca duası gibi: Çok küçük, sık ve okunaksız, birbirine girmiş (yazı) ![]() Karınca yuvası gibi kaynamak: Çok kalabalık ve hareketli olmak (bir yer) ![]() ![]() Karınca kararınca: Az, önemsiz ve küçük de olsa, gücü yettiği kadar, elinden geldiğince ![]() ![]() Karman çorman: Karmakarışık, çok karışık, düzensiz, alt üst olup birbirine girmiş ![]() ![]() Karnı geniş: Hiçbir şeyi tasa etmeyen, titizlenmeyen, gamsız, umarsız ![]() Karnı karnına geçmek: Çok acıkmak, çok zayıflamış olmak ![]() ![]() Karnım tok: "O sözlerine kanmıyorum, önem vermiyorum" anlamında kullanılır ![]() Karnı tok sırtı pek: Geçimi iyi, hâli vakti yerinde, para sıkıntısı olmayan, birinin yardımına ihtiyaç duymayan (kimse) ![]() Karnı zil çalmak: Çok acıkmış olmak ![]() Karşı çıkmak: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() Karşı durmak: Bir güce boyun eğmemek, direnmek ![]() ![]() Karşı koymak: Engel olmaya çalışmak, direnmek, güç kullanarak dayanmak, boyun eğmemek ![]() ![]() Kasıp kavurmak: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() Kaş göz etmek: Kaş ve göz hareketleriyle bir işaret vermeye, istediğini bu yolla anlatmaya çalışmak ![]() ![]() Kaşıkla yedirip, sapıyla göz çıkarmak: Bir iyilik yaptıktan sonra, bu iyiliği hiçe indirecek bir kötülük yapmak ![]() Kaşla göz arasında: Çok çabuk, kimsenin sezmesine fırsat vermeyecek kadar az bir zaman içinde ![]() ![]() Kaşlarını çatmak: Kızgın, öfkeli ve sinirli olduğunu kaşlarını birbirine yaklaştırarak göstermeye çalışmak ![]() Kaş yapayım derken göz çıkarmak: İşi düzelteyim, bir iyilik yapayım derken büsbütün bozmak ve büyük bir zarar vermek ![]() Katı yürekli: Acımasız, merhametsiz, acı veren şeylere aldırmayan ![]() ![]() Kayıtsız kalmak: Umursamamak, önem vermemek, ilgi göstermemek ![]() Kazan kaldırmak: Yönetime karşı topluca karşı gelmek, baş kaldırmak ![]() ![]() Kazık yutmuş gibi: Dimdik (duran, oturan, yürüyen) ![]() Kazın ayağı öyle değil: "Durum, mesele senin sandığın gibi değil" anlamında kullanılır ![]() Keçileri kaçırmak: Düşünme yeteneğini kaybetmek, aklını oynatmak, delirmek, bunalım içinde olmak,"Doktor, keçileri kaçırmış diyorlar!" Kedi ciğere bakar gibi (bakmak): İmrenerek, iştahla, ele geçirme isteği ile bakmak ![]() Kedi gibi dört ayak üstüne düşmek: En zor, en tehlikeli durumdan zarar görmeden kurtulmak ![]() Kedi olalı bir fare tuttu: İlk defa, neden sonra kendisinden beklenen bir iş yapabildi ![]() ![]() Kefeni yırtmak: Ağır bir hasta ölüm tehlikesini atlamak ![]() ![]() Kel başa şimşir tarak: Pek çok ihtiyaç giderilmeyi beklerken gereksiz özenti ve gösterişi belirtmek için kullanılır ![]() Keli görünmek: Bir kabahati, kusuru ortaya çıkmak ![]() Kel kâhya: Bilgisi olsun olmasın her işe karışan, burnunu sokan ![]() Kelle götürür gibi: Gerekli olmayan bir acelecilikle, bir şey ulaştıracakmış gibi çok hızlı koşarak ![]() Kelleyi koltuğuna almak: Ölümü göze alarak bir işe kalkışmak ![]() ![]() Kemerleri sıkmak: Tutumlu davranmak, açlığa ve susuzluğa katlanmak ![]() ![]() Kem küm etmek: Anlatmak istediğini açık seçik ifade edememek, bir soru karşısında bocalayıp cevap bulamayarak anlamsız sözler söylemek ![]() Kendi hâlinde: Sessiz, hiçbir şeye karışmayan, karışmak istemeyen, sakin (kimse) ![]() ![]() Kendi göbeğini kendi kesmek: İstediği yardım gelmeyince kendi işini kendi yapmak durumunda kalmak ![]() ![]() Kendi kendine gelin güvey olmak: Başkalarının ne diyeceğini hesaba katmadan, bir işi sadece kendi başına tasarlayıp olmuş sayarak sevinmek ![]() ![]() Kendi kendini yemek: İstediği iş olmadı diye gizli gizli üzülmek, kaygı duymak ![]() ![]() Kendinden geçmek: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Kendinden pay (paha) biçmek: Bir durumu kendi durumu ile ölçüştürmek ![]() Kendine gelmek: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Kendine yedirememek: Yapılan bir işi onur kırıcı görüp, kişiliğine dokunmuş sayarak tepki göstermek; kendisinin başkasına yapması söz konusu olan işi, kişiliği için uygun görmeyip yapmamak ![]() Kendine yontmak: Ortaya çıkan fırsattan yararlanıp başkalarını düşünmeyerek hep kendi çıkarını sağlayacak yönde hareket etmek ![]() Kendini ağır satmak: Kendisinden yapılması istenen işi, birçok ricadan, birçok ısrardan sonra yapmayı kabul etmek ![]() Kendini alamamak: İstemeyerek bir işi yapmak durumunda kalmak, yapmamayı edememek, kendini tutamayıp yapmak ![]() Kendini ateşe atmak: Bilerek zor ve tehlikeli bir işe girişmek ![]() Kendini bulmak: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Kendini dev aynasında görmek: Kendisini olduğundan büyük bir adam sanmak; üstün, yetenekli, güçlü görmek ![]() ![]() ![]() Kendini dinlemek: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Kendini göstermek: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
Deyimler Sözlüğü - Alfabetik Düzende |
![]() |
![]() |
#13 |
Prof. Dr. Sinsi
|
![]() Deyimler Sözlüğü - Alfabetik DüzendeK - Harfi İle Başlayan Deyimler - Bölüm 2 Kendini kaptırmak: Bir şeyin etkisinden kendini kurtaramamak ![]() ![]() Kendini kaybetmek: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Kendini toplamak: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Kendini tutamamak: Bir durum karşısında sessiz ve heyecana kapılmadan durmayı başaramamak, kendine hâkim olamamak ![]() ![]() Kendini vermek: Bir şeye bütün varlığıyla bağlanmak, başka şeylerle ilgisini kesip yalnızca onunla ilgilenmek, bir şeyi tüm gücüyle yapmaya çalışmak ![]() ![]() Kendi payıma: "Bana gelince, bana kalırsa, fikrime göre, bana sorarsanız" anlamlarında kullanılır ![]() Kendi yağıyla kavrulmak: Elindekiyle yetinmeye, kimseye muhtaç olmadan yaşamaya çalışmak; ihtiyaçlarını kendi karşılayarak kimseden yardım istememek ![]() ![]() ![]() ![]() Kene gibi yapışmak: Yakasını bir türlü bırakmamak; istenmediği hâlde, çıkar sağladığı için birinin peşini bırakmamak ![]() ![]() Kesenin ağzını açmak: Bol para harcamaya başlamak ![]() ![]() Keyfinin kâhyası (olmamak): Birisine karışmaya hakkı olmamak, istediği gibi yaşamasına engel olmamak ![]() Keyif çatmak: Neşeli olmak, hoş ve eğlenceli zaman geçirmek ![]() ![]() Keyif ehli: Rahatına düşkün kimse, zevkinden bol bol yararlanan ![]() ![]() Kılı kırk yarmak: Titizlenmek, çok dikkat ederek en ince ayrıntılarına kadar incelemek, önemle üstünde durmak ![]() ![]() Kılına dokunmamak: Bir kimseye, zarar verebilecek en ufak davranıştan bile kaçınmak ![]() Kılını bile kıpırdatmamak (veya oynatmamak): Bir durum karşısında en küçük bir tepki bile göstermemek, ilgisiz kalmak, harekete geçmemek ![]() ![]() Kıl payı (kalmak): Çok az, az bir fark (kalmak) ![]() ![]() Kıran girmek: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Kırık dökük: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() Kırıp geçirmek: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Kırk dereden su getirmek: Birini kandırmak için çok dolambaçlı gerekçeler ileri sürmek, ikna edebilmek için çok uğraşmak ![]() ![]() Kırklara kırışmak: Bir kimse artık ortalıkta görünmez olmak ![]() Kırk tarakta bezi bulunmak: Birbirinden farklı birçok işle uğraşmak, birçok ilişkisi bulunmak, gizli ilişkileri olmak ![]() ![]() Kısmeti açılmak: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() Kısmetini (nimetini) ayağıyla tepmek: Kavuşacağı iyi bir durumu, kıymetini bilmeyerek reddetmek; istememek, değerlendirememek ![]() Kıssadan hisse almak: Bir olaydan, anlatılan bir hikâyeden ders almak ![]() Kıt kanaat (geçinmek): Yoksulluk içinde, zar zor ve güçlükle (geçinmek) ![]() ![]() Kıvamına gelmek (bulmak): En uygun zamanında olmak, gerekli ve istenilen şartlar yerine gelmek, istenilen duruma gelmek ![]() Kıyamet kopmak: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Kızarıp bozarmak: Utanarak renkten renge girmek, kimi duyguların etkisiyle yüzünün rengi değişmek ![]() ![]() Kızıl (kızılca) kıyamet kopmak: Bir meselede büyük, aşırı, gürültülü bir kavgaya yol açmak; yüksek sesli tartışma başlatmak ![]() ![]() Kilit noktası: Bütün işlerin çözümlenmesi ona bağlı olan önemli unsur, üzerinde durulması gereken en önemli nokta, makam veya yer ![]() Kimseye eyvallah etmemek: Kimseden yardım ve iyilik beklememek, kimsenin minneti altına girmemek ![]() ![]() Kim vurduya gitmek: Bir kargaşa anında ve kalabalık arasında kimin tarafından vurulduğu veya dövüldüğü belli olmamak ![]() Kirişi kırmak: Kaçıp gitmek, bulunduğu yerden gizlice ve çabucak ayrılmak ![]() ![]() Kirli çamaşırlarını ortaya dökmek: Ayıp, suç ve kusurlarını, gizli kalmış yolsuzluklarını açığa çıkarmak; açıklamak, söylemek ![]() ![]() Kitaba el basmak: Elini kutsal kitap olan Kur`ân-ı Kerim üzerine koyarak yemin etmek ![]() Kitabına uydurmak: Kanunî olmayan bir işi kimi boşluklardan yararlanarak kanunî imiş gibi göstermek ![]() ![]() Kof çıkmak: İşe yaramadığı, sanıldığı gibi olmadığı, boş ve değersiz bir kişi olduğu anlaşılmak ![]() Kokusu çıkmak: Gizli yapılmış bir iş, daha sonra herkes tarafından bilinir olmaya başlamak ![]() ![]() Kolaçan etmek: Çevresini ya da kendisinden istenilen yeri dolaşıp ne var ne yok diye bakmak, olup biteni anlamak amacıyla dolaşmak ![]() ![]() Kol kanat olmak: Yardım etmek, gözetmek, bir kimseyi koruyuculuğu altına almak ![]() Koltukları kabarmak: Kendisine ya da yakınlarına yapılan övgüden ötürü kıvanç duyup büyüklenmek, böbürlenmek ![]() ![]() Kolu kanadı kırılmak: Çaresiz duruma düşmek, bir şey yapamaz hâle gelmek ![]() ![]() Korktuğu başına gelmek: Endişe duyduğu, kaygılandığı, olmasını istemediği şeyle karşı karşıya gelmek ![]() Koyun kaval dinler gibi: Düşünmeden, hiçbir şeyi anlamadan, ne denildiğini kavramadan dinlemek ![]() ![]() Kozunu paylaşmak: Aradaki anlaşmazlığı zora başvurarak, üstün olan güce dayandırarak çözümlemek, sona erdirmek ![]() ![]() Kök salmak: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Kök söktürmek: Uğraştırmak, güçlük çıkarmak, engel olmak ![]() ![]() Köküne kibrit suyu dökmek: Bir daha belirmeyecek, ortaya çıkmayacak biçimde yok etmek, ortadan kaldırmak ![]() Köprüleri atmak: Girişilen, başlanılan bir işten vazgeçmeye ya da geri dönmeye imkânı kalmayacak şekilde kesin bir davranış göstermek; ilişkileri bir daha kurulamayacak biçimde bozmak ![]() Kör değneğini beller gibi: Bir değişiklik, yenilik düşünmeden, hep aynı biçimde davrananların durumunu anlatmak için kullanılır ![]() Kör dövüşü: Sonuç alınamayacak ve birbirini engelleyecek biçimde, bir birinden habersiz düzensiz ve uyumsuz çabalama ![]() Kör kadı: Sözünü esirgemeyen; doğru bildiğini hatır gönül dinlemeden her yerde, herkesin yüzüne karşı söyleyen ![]() Köstek olmak: Engel olmak ![]() ![]() Körü körüne: Düşünüp taşınmadan, nasıl sonuçlanacağını hesaplamadan, dikkat etmeden ![]() Köşe bucak: Göze çarpmayan, önemsiz yer ![]() Kötüye kullanmak: Suiistimal etmek, yetkisini yanlış bir yolda kullanmak, istenilmeyen yolda yararlanmak ![]() ![]() Kraldan çok kralcı olmak: Birinin davasını ondan daha çok savunur olmak ![]() Kucak açmak: İhtiyaç sahibi birine sığınacak yer vermek, onu korumak ![]() ![]() Kumkumav gibi: Yapayalnız, tek başına ![]() Kulağı delik: Olup bitenleri çabuk haber alan, hemen her şeyden haberi olan ![]() ![]() Kulağı kirişte (olmak): Söylenecek sözü, gelecek haberi dikkatlice (beklemek) ![]() ![]() Kulağına çalınmak: Bir söz, bir haber başkasına söylenirken kendisi de şöyle böyle duymak ![]() Kulağına kar suyu kaçmak: Rahatını bozan bir haber işitmek, sıkışık bir duruma düşmek ![]() Kulağına küpe olmak: Başına gelen bir işten, gördüğü olaydan ders alıp hiç unutmamak ![]() ![]() Kulağını açmak: Bütün dikkatini vererek dinlemek, söylenenlere dikkat etmek ![]() Kulağını bükmek: Dikkatli olması için uyarıda bulanmak ![]() Kulağını çekmek: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() Kulak asmamak: Aldırıp önemsememek, dinlememek ![]() ![]() Kulak dolgunluğu: Duya duya elde edinilen yarı buçuk bilgi ![]() Kulak kabartmak: Çaktırmadan, belli etmemeye çalışarak dinlemek ![]() ![]() Kulak kesilmek: Çok iyi, bütün dikkatini vererek dinlemek; dikkatini toplayarak duymaya çalışmak ![]() ![]() Kulaklarını çınlatmak: Birini iyi duygularla anmak ![]() Kul hakkı: İslâm dinine göre, insanların birbirleri üzerindeki hakları ![]() ![]() Kul köle (veya kurban) olmak: Tam bir doğruluk içinde gönülden bağlanmak, bağlılığın gerektirdiği fedakârlığı yapmaya hazır olmak ![]() Kulp takmak: Bir kusur, bir bahane bulmak ![]() Kumpas kurmak: Birini aldatmak için tuzak kurmak, gizli bir iş düzenlemek ![]() Kundak sokmak: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() Kurban olayım: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() Kurşuna dizmek: Ölüm cezasını askerî bir birliğin attığı kurşunlarla yerine getirmek, sıkılan kurşunlarla öldürmek ![]() Kurtlarını dökmek: Öteden beri yapmak istediği şeyi bol bol yapıp hevesini almak ![]() Kurt masalı okumak: İnandırıcı, gereksiz, asılsız sözler (söylemek) ![]() Kuru iftira: Hiçbir kanıtı olmayan suçlama ![]() Kuru kalabalık: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Kuru kuruya: Boşuna, boş yere ![]() Kuru sıkı: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() Kuş beyinli: Akılsız, aptal, ahmak ![]() Kuş kadar canı olmak: Küçük, cılız, zayıf, çelimsiz bir vücuda sahip olmak ![]() Kuş sütüyle beslemek: En pahalı, değerli az bulunur besinlerle yiyip içirmek ![]() Kuş uçmaz, kervan geçmez: Çok ıssız, sapa, kır, insanın uğramadığı yer ![]() ![]() Kuş uçurmamak: Hiç kimsenin geçmesine, kaçmasına izin vermemek; imkân tanımamak, bunun için çok dikkatli davranmak ![]() Kuvvetten düşmek (kesilmek): Gücü iyice azalmak ![]() Kuyruğuna basmak: Birini tahrik etmek, incitip saldırmasına yol açmak ![]() Kuyruklu yalan: İnsanın kanması için süslenmiş büyük yalan ![]() Kuyruk sallamak: Yaltaklanmak, birisine yaranmak için yapmacık davranışlarda bulunup şirin görünmeye çalışmak ![]() ![]() Kuyusunu kazmak: Birinin kötü duruma düşmesi, felâkete uğraması, zarar görmesini sağlamak için zemin hazırlamak, tuzak kurmak ![]() ![]() Küçük dilini yutmak: Çok şaşmak, hayrete düşmek, donakalmak, hiçbir şey söyleyemez hâle gelmek ![]() Küçük düşürmek: Onurunu kırmak, birilerinin yanında itibarını sarsmak ve değerini düşürmek ![]() ![]() Küçük görmek: Önemsememek, değer vermemek ![]() Külâhıma anlat: "Söylediklerin hiç de inandırıcı değil, sana inanmıyorum" anlamında kullanılır ![]() Külâhını ters giydirmek: Çok kurnaz olmak; oyuna getirmek, kendisine iyi davranmayanları bir hile ile yaptıklarına pişman etmek ![]() Külâhları değişmek: "Araları bozulmak, bozuşmak" anlamında tehdit olarak kullanılır ![]() Kül kedisi: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() Kül kesilmek: Heyecan ve korkudan yüzünün rengi atmak, solmak ![]() ![]() Kül olmak: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Külünü (göğe) savurmak: Bir şeyi tamamiyle bitirip yok etmek, harcayıp tüketmek, telef edip bir şey bırakmamak ![]() Kül yutmamak: Oyuna gelmemek, tuzağa düşmemek, kurnazca yapılan bir hileye aldanmamak ![]() ![]() Künyesi bozuk: Eskiden kötü durumları görülmüş olan, kötü işlere girmiş bulunan ![]() Küplere binmek: Haddinden fazla öfkelenme, kızmak, sağa sola ateş saçmak ![]() ![]() Küpünü doldurmak: Eline geçen fırsatları değerlendirerek çok para biriktirmek ![]() ![]() Kürek kadar (pabuç kadar) dili olmak: Hemen her söze cevap yetiştirmek, büyüklerine karşı saygısızca karşılıklar verir olmak ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
Deyimler Sözlüğü - Alfabetik Düzende |
![]() |
![]() |
#14 |
Prof. Dr. Sinsi
|
![]() Deyimler Sözlüğü - Alfabetik DüzendeL - M - N - Harfi İle Başlayan Deyimler Laçka olmak: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Lafa boğmak: Birinin söz söylemesine fırsat vermeyip meseleyi gereksiz ve boş sözlerle anlaşılmaz kılmak, gürültüye getirip uzatmak ![]() Laf (söz) altında kalmamak: Bir münakaşa sırasında söylenen her dokunaklı söze karşılık vermek, söz altında ezilmemek ![]() Laf (söz) aramızda: "Söyleyeceğim sözleri başka biri duymasın, bilmesin, konuştuklarımız aramızda kalsın" anlamında kullanılır ![]() ![]() Laf atmak: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Lafa tutmak: Birini konuşarak, gereksiz meseleler anlatarak işinden alıkoymak ![]() ![]() Laf ebesi: Söyleyecek sözü bol olan, her söze karışan, herkese söz yetiştiren, çok konuşan ![]() Laf etmek: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Lafı (sözü) ağzına tıkamak: Birinin sözünü bitirmesine fırsat vermemek, onu susmak zorunda bırakmak, konuşmasını önlemek ![]() ![]() Lafı (sözü) ağzında gevelemek: Söylemek istediğini açık olarak bir türlü söyleyememek, şundan bundan bahsetmek ![]() ![]() Lafı ağzında kalmak: Söyleyeceğini söylemeye zaman bulamamak, konuşmasını bitirememek ![]() Lafı (sözü) çevirmek: Konuşmasının sakıncalı bir biçim aldığını fark edince söze başka bir yön vermek, başka konuya geçmek ![]() ![]() Lafını (sözünü) etmek: Bir şey üzerinde konuşmak ![]() Lafını (sözünü) bilmek: Tutarlı ve mantıklı konuşmak, sakıncalı olmayan ve birini kırmayan sözler söylemek, saygılı ve yerinde konuşmak ![]() ![]() Laf işitmek: Birisi tarafından paylanmak, azarlanmak,"Çabuk ol, senin yüzünden laf işiteceğiz öğretmenden ![]() Laf olsun diye: Rastgele, belli bir amaç gütmeden ![]() ![]() Laf (söz) taşımak: Aralarını açmak maksadıyla birinin bir kimse hakkında söylediği hoş olmayan sözlerini o kimseye ulaştırmak, söz getirip götürmek ![]() ![]() Laf (söz) yetiştirmek: Bir söze karşılık vermekte gecikmemek, durmadan konuşmak ![]() Laf (söz) yok: "Kusursuz, eksiksiz, eleştirilecek bir yanı dahi yok" anlamında kullanılır ![]() ![]() Lâhavle çekmek: Sıkıntıyı, öfkeyi gidermek, sabır telkin etmek için "Lâhavle" ile başlayan duayıokumak ![]() ![]() Lamı cimi yok: "Hiçbir bahane, itiraz, mazeret, duraksama, karşı gelme yok" anlamında kullanılır ![]() Lastikli söz: Değişik mânâlara gelen söz ![]() Leb demeden leblebiyi anlamak: Daha sözün başında ne demek istediğini anlamak, anlayışlı ve kavrayışlı olmak ![]() Leke sürmek: Suç yüklemek, birinin onurunu sarsacak biçimde iftirada bulunmak ![]() ![]() Leşini çıkarmak: Çok feci dövmek ![]() ![]() Leşini sermek: Öldürmek ![]() ![]() ![]() ![]() Leyleğin yuvadan attığı yavru: Yakınlarından ilgi görmeyen, çevresinin uzaklaştırdığı kimse ![]() Lokma ağzında büyümek: Herhangi bir sebepten, acı ya da üzüntüden dolayı lokmasını yutamamak, yiyememek ![]() ![]() Lokmasını saymak: Birinin ne kadar yediğine bakmak, çok yiyeceğinden korkmak ![]() Lök gibi oturmak: Bir yere bütün ağırlığıyla çökmek, oturup kalmak ![]() ![]() Lügat paralamak: Anlaşılmaz, süslü, parlak, ağdalı, konuşma dilinde geçmeyen kelimelerle konuşmak ![]() ![]() Lüpe konmak: Değerli bir şeyi bedavadan, emek sarf etmeden ele geçirmek ![]() * * * * * * * * * Maaşa geçmek: Aylığa geçmek, çalıştığı yerden ücret almaya başlamak ![]() ![]() Madalyanın ters (öteki) yüzü: Olumlu bir olay, iş ya da durumun düşünülmesi, hesaba katılması gereken olumsuz yönü ![]() Madik atmak: Hile, düzen ve oyunla aldatmak; dolap çevirmek ![]() ![]() Mahalle karısı: Kaba, terbiyesiz, görgüsüz, kavgacı kadın ![]() Mahalleyi ayağa kaldırmak: Bağırıp çağırarak, gürültü kopararak konu komşuyu rahatsız etmek, telâşlandırmak ![]() ![]() Mahkemelik olmak: Kavga veya anlaşmazlık sonucu mahkemeye düşmek ![]() ![]() Mahşer midillisi: Kısa boylu, fitneci kimse ![]() Mahşer gibi: Çok kalabalık ![]() ![]() Makaraları koyvermek: Kendini tutamayıp kahkahayla gülmeye başlamak, uzun uzun gülmek ![]() ![]() Makas almak: Birinin yanağını orta parmakla gösterme parmağı arasında sıkmak ![]() Mal bulmuş mağribi gibi: Büyük bir zenginliğe kavuşmuşcasına büyük sevinç ve coşku ile ![]() Mal etmek: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Malın gözü: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Mânâ çıkarmak: Yanlış bir yargıya varmak, bir söz ya da hareketten kendine göre bir anlam çıkarmak ![]() ![]() Mânâ vermek: Kendine göre bir yargıya varmak, yorumlamak ![]() ![]() Maneviyatı bozulmak: Moral gücü sarsılmak, kendine güveni yitirmek, kendini güçsüz ve dirençsiz hissetmek ![]() ![]() Mantar gibi yerden bitmek: Birdenbire ya da kendiliğinden ortaya çıkmak ![]() ![]() Maraza çıkarmak: Anlaşmazlığa yol açacak işler yapmak, kavgaya yol açmak ![]() Martaval atmak: İnanılmayacak şeyler uydurmak, yalan söylemek ![]() ![]() Mart içeri pire dışarı: Birbirinden hoşlanmayan iki kişiden biri gelince ötekinin dışarı çıkışını anlatmak için kullanılır ![]() Masal okumak: İnandırıcı olmayan, oyalayıcı ve avutucu sözler söylemek ![]() ![]() Maskara olmak: Gülünç hâllere düşmek, alay konusu olmak ![]() Maskesi düşmek: Gerçek yüzü, kimliği, niteliği ortaya çıkmak ![]() ![]() Masrafa girmek: Çok para harcamak ![]() ![]() Masrafı çekmek: Bir iş için gereken parayı ödemek, gideri karşılamak ![]() ![]() Maşallahı var: Bir şey ya da kimsenin iyi durumda olduğunu anlatmak için kullanılır ![]() ![]() Maşası olmak: Sakıncalı bir işte, biri tarafından araç olarak kullanılmak ![]() Mat etmek: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Matrak geçmek: Alay etmek, karşısındakiyle eğlenmek, dalga geçmek ![]() ![]() Maval okumak: Tutarlı, inandırıcı olmayan, yalan sözler söylemek ![]() Mayası bozuk: Karaktersiz, kötü yaradılışlı, aşağılık (kişi) ![]() ![]() Maymun iştahlı: Kararsız, hevesi çabuk geçen; bugün şunu yarın ötekini beğenen ![]() ![]() Mekik dokumak: İki yer arasında durmadan gidip gelmek ![]() ![]() Mendil açmak: Dilenmek ![]() Merak etmek: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Merhabası olmak: Birisiyle selâmlaşacak kadar tanışıklığı, yakınlığı bulunmak ![]() Merhabayı kesmek: Biriyle ilgiyi kesmek, arkadaşlığa son vermek ![]() ![]() Mesele çıkarmak: Üzüntü verecek, içinden zor çıkılacak, bir anlaşmazlığa sebep olacak bir durum oluşturmak ![]() ![]() Mesken tutmak: Yerleşmek ![]() Meteliğe kurşun atmak: Parasız pulsuz kalmak, hiç parası olmamak ![]() ![]() ![]() ![]() Metelik vermemek: Değer vermemek, umursamamak, aldırış etmemek ![]() Mevki sahibi olmak: Yüksek bir görevde, bir işte önemli bir aşamada bulunmak ![]() ![]() Meydana çıkmak: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Meydana gelmek: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Meydanı boş bulmak: Kendisine mâni olacak kimse bulunmadığı için aşırı davranışlarda bulunmak, bir şeyden çekinmemek ![]() ![]() Meydan okumak: Kavga ya da yarışmaya çağırmak, korkmadığını ve çekinmediğini açıkça bildirmek ![]() ![]() Meydan vermemek: Olumsuz bir olay ya da durumun gerçekleşmesine imkân ve zaman vermemek, engel olmak ![]() ![]() Mezhebi geniş: Namus konusunda gerekli olan titizliği göstermeyen, kadın-erkek ilişkilerinde dini kaidelere aldırış etmeyen, iffetsizliğe meydan veren, geniş davranan ![]() Mezar kaçkını: Çok zayıf, bitkin, güçsüz düşmüş kişi ![]() Mırın kırın etmek: Bir isteği yerine getirmemek için çeşitli bahaneler ileri sürüp nazlanmak ![]() ![]() Mızıkçılık etmek: Bir oyunu ya da birlikte yapılan bir işi çeşitli bahaneler ileri sürerek bozmaya çalışmak, razı olmamak ![]() Mide bulandırmak: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() Midesi bulanmak: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Mideye oturmak: Yenilen bir şeyin sindirim zorluğu vermesi ![]() Mihenk (taşı): Birinin değerini, ahlâkını anlamaya yarayan ölçüt ![]() Mim koymak: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Minnet etmek: Boyun eğmek, yalvarmak ![]() Moda olmak: Yaygın duruma gelmek, gözde olmak, beğenilir ve arzu edilir olduğu için yapılır olmak ![]() ![]() Modası geçmek: Yaygın olmaktan çıkmak, önemini yitirmek ![]() ![]() Mola vermek: Bir süre ara vermek; uzun süren yolculuğun, çalışmanın, yürüyüşün yorucu etkisini atmak için bir süre dinlenmek ![]() ![]() Muhallebi çocuğu: Nazlı, el bebek gül bebek büyütülmüş, dayanıksız, narin kimse ![]() ![]() Mukabelede bulunmak: Karşılık vermek ![]() Mumla aramak: Çok istek ve özlemle aramak ![]() ![]() Mum (gibi) olmak: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Muradına ermek: Dileği gerçekleşmek, çok istediği şeye kavuşmak ![]() ![]() Mümkün mertebe: Olabildiğince, yapabildiği kadar ![]() ![]() Mürekkebi kurumadan: Bir şeyin yazılmasından çok kısa bir süre sonra ![]() Mürekkebi kurumadan bozmak: Bir kararı, sözleşmeyi, anlaşmayı yazılmasından kısa bir süre sonra bozmak ![]() Mürekkep yalamış: Az çok öğrenim görmüş, okuyup yazmış, belli bir kültüre sahip olmuş kimse ![]() ![]() Mürüvvetini görmek (anne, baba için): 1 ![]() ![]() ![]() ![]() Müslüman adam: Hak yemeyen, doğruluktan ayrılmayan, İslâm`ın emirlerine uyan kimse ![]() ![]() * * * * * * * * * Na (nah) kafa: "Akılsız, düşüncesiz, kavrayışsız" anlamında alay yollu söylenir ![]() Nabza göre şerbet vermek: Birinin hoşuna gidecek, eğilimlerine cevap verecek biçimde davranmak ![]() ![]() Nabzını yoklamak: Eğilimini, niyetini, düşüncelerini, arzularını anlamaya çalışmak ![]() ![]() Nalıncı keseri gibi kendine yontmak: Hemen her işte kendi çıkarını düşünerek hareket etmek ![]() Nam almak: Tanınmak, ünü her yerde duyulmak ![]() Namus belâsı: Namusunu, şerefini, itibarını korumak için katlanılan sıkıntılı durum, kabullenilen zarar ziyan ![]() ![]() Nane molla: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Nara atmak: Yüksek bir sesle haykırmak, kabadayıca bağırmak ![]() ![]() Nato kafa nato mermer: "Söz anlamaz, söz dinlemez taş gibi kafa" anlamında kullanılır ![]() Naza çekmek: Kendini ağır satmak, bir isteği yerine getirmekte yapmacıklı davranışlarla isteksiz gibi davranmak ![]() ![]() Nazı geçmek: İstediklerini yaptıracak kadar hatırı sayılır olmak ![]() ![]() Ne akar ne kokar: Kimseye ne faydası ne de zararı dokunan pısırık, çekingen kimseler için kullanılır ![]() Ne çare: Çaresi yok, elden bir şey gelmez ![]() ![]() Ne çıkar: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Neden sonra: Bir süre geçince, her şey olup bittikten sonra, çok zaman sonra ![]() ![]() Ne de olsa: Ne denli eksiği, kusuru olursa olsun; böyle olmakla birlikte ![]() Ne dese beğenirsin?: "Nasıl, beklenmeyen bir söz söyledi biliyor musun?" anlamında kullanılır ![]() Ne fayda: Artık neye yarar ![]() Nefes aldırmamak: Dinlenmesine fırsat vermemek, sıkıştırmak, rahat bırakmamak ![]() ![]() Nefesi kesilmek (tıkanmak): Güç soluk alacak duruma gelmek veya soluğu büsbütün durmak ![]() ![]() Nefes nefese gelmek: Koşarak, sık sık soluyarak, heyecanlı ve yorulmuş bir şekilde (gelmek) ![]() ![]() Nefes tüketmek: Bir şeyi anlatmaktan çok yorulmak ![]() ![]() Nefsine yedirememek: Kendine yakıştıramamak, o şeyi yapmayı kendisi için onur kırıcı, ağır bulmak ![]() ![]() Nefsini körletmek: Birtakım yollarla iştah duygusunu dindirmek ![]() ![]() Ne güne duruyor?: "Şimdi yapmazsa, ne zaman yapacak" anlamında kullanılır ![]() Nefsini yenmek: Arzularının, ihtiraslarının önüne geçebilmek ![]() Ne günlere kaldık!: "Eskiden daha iyiydi, zaman değişti, düzen ve usuller başkalaştı, çok kötü günler geçiriyoruz" anlamında kullanılır ![]() Ne hâli varsa görsün!: Uyarılara, öğütlere kulak asmayan insanlar için "ne yaparsa yapsın, beni ilgilendirmiyor" anlamında kullanılır ![]() Ne idiği belirsiz: Ne olduğu, niteliği, soyu sopu, nereli olduğu bilinmeyen ![]() ![]() Ne mal olduğunu anlamak: Asıl niteliğini, işe yaramaz oluşunu, kötü niyet beslediğini anlamak ![]() ![]() Ne mene: Ne türlü, nasıl, ne çeşit? Ne od var ne ocak: Aşırı yoksulluğu, geçim darlığını anlatmak için kullanılır ![]() Ne oldum delisi olmak: Beklemediği bir duruma yükselip şımarmak, ölçüsüz hareketler yapmak ![]() ![]() Ne olur: "Yalvarırım, rica ederim, lütfen" anlamında kullanılır ![]() Ne olur ne olmaz: Her ihtimale karşı, ne olacağı belli değil ![]() ![]() Ne pahasına olursa olsun: Her türlü sıkıntı ve tehlikeyi göze alarak, ne kadar büyük fedakârlık isterse istesin ![]() ![]() Nerede akşam orada sabah: "Gece kalacağı bir yeri yok, neresi rast gelirse orada kalıp yatar" anlamında kullanılır ![]() Nereden nereye: 1 ![]() ![]() ![]() Ne şiş yansın ne kebap: "İki taraf da korunsun, gücendirilmesin, ikisinin de zarar görmeyeceği bir yol bulunsun" anlamında kullanılır ![]() Ne tadı var ne tuzu: Hoşa gidecek, zevk alınacak, beğenilecek bir şey değil ![]() ![]() Nevri dönmek: Çok öfkelenmek, sinirlenip kızmak ve bu sebeple rengi değişmek ![]() ![]() Ne yardan geçer ne serden: İstediği şey fedakârlığı gerektirdiği hâlde, fedakârlığa yanaşmayan ama istediğinden de vazgeçmeyen kimseler için kullanılır ![]() Ne yer ne yedirir: Kimsenin yararlanmasını istemez, kendi de yararlanmaz ![]() Neye uğradığını bilememek: Beklenmedik bir durumla karşılaşıp hiçbir şey yapamamak, şaşırıp kalmak ![]() ![]() Niyet etmek: Bir şeyi yapmayı zihninde tasarlamak, düşünmek ![]() ![]() Niyeti bozuk: Kötü bir davranışta bulunması beklenen, kötülük düşündüğü sezilen ![]() ![]() Noktası noktasına: Tastamam, eksiksiz, tamamen, birbiriyle tıpatıp aynı ![]() ![]() Not düşmek: Yazılı metnin bulunduğu sayfanın bir köşesine, konuyla ilgili birkaç cümle yazmak ![]() Notunu vermek: Kıymetini tespit etmek, ne nitelikte bir kişi olduğu konusunda kanıya varmak ![]() Nuh der peygamber demez: Son derece inatçıdır, düşüncelerini bir türlü değiştirmez, söylediklerinde ve inançlarında direnir ![]() Nuh Nebi`den kalma: Çok eski modası geçmiş, köhnemiş (eşya, bina) ![]() ![]() Numara yapmak: Bir hareketi yalandan yapmak, bir şeyi gerçekmiş gibi söyleyerek karşısındakini aldatmak ![]() ![]() Nur topu: Gürbüz, sağlıklı, çok güzel ve temiz çocuklar için söylenir ![]() Nutku tutulmak: Korkudan, üzüntüden, heyecandan konuşamaz olmak ![]() ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
Deyimler Sözlüğü - Alfabetik Düzende |
![]() |
![]() |
#15 |
Prof. Dr. Sinsi
|
![]() Deyimler Sözlüğü - Alfabetik DüzendeO - Ö - Harfi İle Başlayan Deyimler Ocağı kör kalmak: Soyunu sürdürecek çocuğu bulanmamak, soyu tükenmiş olmak ![]() Ocağına düşmek: Birine yardım etmesi için yalvarmak, koruması için sığınmak ![]() Ocağına incir dikmek: Birinin evini barkını dağıtmak, düzenini alt üst etmek, yuvasını yıkıp toparlanamaz hâle getirmek ![]() ![]() Ocağını söndürmek: Ailenin dağılmasına sebep olmak, çoluk çocuğunu yok etmek ![]() Oğul balı: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() Oğul vermek: Oğul arılarının bir bölüğü kovandan ayrılıp başka bir kovana gitmek, yeni bir oğul arısı topluluğu meydana getirmek ![]() Okkalı kahve: Bol kahve ile yapılmış ve büyük fincana konmuş kahve ![]() Okka çekmek: Hacminden daha fazla ağır gelmek ![]() Okkanın altına girmek: Haksız yere eziyet çekmek, zarar ve ceza görmek ![]() Ok yaydan çıkmak: Geri dönülemeyecek bir iş yapmak, söz söylemek ya da bir harekette bulunmak ![]() ![]() Ola ki ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Olan biten: Olup geçenler, olanların hepsi, meydana gelenler ![]() ![]() Oldu bittiye getirmek: Emrivaki yapmak, geri dönülmesi güç ve imkânsız bir durum oluşturmak ![]() ![]() Oldum bittim (veya oldum olası): Başından beri, öteden beri, ilk zamandan beri, kendimi bildiğimden beri ![]() ![]() Oldu olacak kırıldı nacak: "Olanlar oldu, iş işten geçti, olanlar geri dönülemeyecek bir durum aldı, bunu kabul etmek gerek" anlamında kullanılır ![]() Olmayacak duaya amin demek: Sonuç vermeyecek bir işle uğraşmak ya da buna destek vermek ![]() Olur olmaz: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Oluruna bırakmak: Bir işin yapılabildiği, olabildiği kadarıyla yetinmek, müdahale etmeden bekleyip sonucuna ne olursa olsun razı olmak ![]() ![]() Omuz omuza: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Omuz silkmek: Aldırmamak, önem vermemek, benimsememek ![]() ![]() On parmağında on kara: İnsanlara leke sürmeyi, kara çalmayı, iftira atmayı huy edinmiş (kimse) ![]() On parmağında on marifet: Çok hünerli, becerikli, ustalığı çok, elinden her iş gelir ![]() Onuruna dokunmak: Onurunu, haysiyetini incitmek ![]() ![]() Oralarda (oralı) olmamak: Anlamamış, sezmemiş gibi davranmak ![]() ![]() Ortada kalmak: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Ortadan kalkmak: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Ortadan kaybolmak: Nereye gittiği bilinmemek, sezdirmeden gitmek, görünmez hâle gelmek ![]() ![]() Orta hâlli: Ne zengin ne yoksul, ne iyi ne kötü, ne çirkin ne güzel ![]() ![]() Ortalığı birbirine katmak: Kargaşa çıkarmak, herkesi birbirine düşürmek ![]() ![]() Ortalık düzelmek: Tedirginlik kalmamak, toplum içindeki karışıklık yok olmak ![]() ![]() Ortalık karışmak: Kargaşa çıkmak, toplumda düzensizlik baş göstermek ![]() ![]() Orta malı: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Ortaya dökmek: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() O tarakta bezi olmamak: Bir şeyle, bir işle ilişiği bulunmamak, o şeyle ilgilenmemek ![]() ![]() Ot yoldurmak: Çok güçlük çıkarmak, zor bir iş gördürmek, çok uğraştırmak ![]() Oya koymak: Bir işin sonucunu belirlemek üzere oy verilmesini istemek, oylama yoluyla bir topluluğun görüşünü almak ![]() ![]() Oy birliği: Bir toplantıya katılan, bir meseleyi konuşan kimselerin aynı düşüncede olup aynı yönde oy kullanmaları ![]() ![]() Oyuna gelmek: Aldatılmak, tuzağa düşürülmek ![]() ![]() Oyunbozanlık etmek: Mızıkçılık etmek, birlikte yapılması gereken işten tek taraflı vazgeçmek ![]() ![]() Oyun etmek: Aldatmak, kurnazlıkla birini tuzağa düşürmek ![]() ![]() * * * * * * * * * * Öbür (öteki) dünya: Ahiret, insanların öldükten sonra gidecekleri ve ebedî olarak kalacakları âlem ![]() ![]() Öç almak: Yapılan bir kötülüğün acısını aynı derecede bir kötülük yaparak çıkarmak ![]() ![]() Ödü patlamak: Ani bir olay sebebiyle çok korkmak ![]() ![]() Öküzün altında buzağı aramak: Kimi sebepler, bahaneler uydurarak suç ve suçlu bulma çabasında olmak ![]() Öküz öldü, ortaklık bozuldu: Aradaki yakınlık dayanağı kalktı, yakınlık da kalmadı ![]() Ölçüyü kaçırmak: Uygun derecenin üstüne çıkmak, aşırı gitmek,"Sofraya her oturuşunda ölçüyü kaçırırdı ![]() Ölme eşeğim ölme (yaza yonca bitecek): Umutsuz bir bekleyişi anlatmak için kullanılır ![]() Ölmek var, dönmek yok: "Neye mal olursa olsun, iş sonuna kadar götürülecektir, yapılmasından kaçınılmayacaktır" anlamında kullanılır ![]() ![]() Ölü fiyatına: Yok pahasına, değerinden çok ucuza, az bir para ile ![]() ![]() Ölü mevsim: İşin veya alışverişin az olduğu, durgun geçtiği zaman dilimi ![]() ![]() Ölüm Allah`ın emri: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() Ölümü göze almak: Yaptığı iş uğruna ölmekten korkmamak, yürekli davranmak ![]() ![]() Ölümüne susamak: Yapmakta olduğu tehlikeli işte ölümü kendi üzerine çekecek davranışta bulunmak ![]() Ölüp ölüp dirilmek: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() Ölür müsün, öldürür müsün?: "Öyle ters bir iş yaptı ki ona mı ceza vermeliyim kendime mi?" anlamında kullanılır ![]() Ömrü billah: Hiçbir zaman, ya da şimdiye kadar ![]() ![]() Ömrüne bereket: "Var ol, sağ ol, ömrün uzun olsun" anlamında kullanılır ![]() Ömrü vefa etmemek: Bir şeye kavuşamadan, bir sonuca ulaşamadan ölmek ![]() ![]() Ömür adam: Beğenilen, çok hoşa giden, değişik düşünceleri olan adam ![]() Ömür çürütmek: Uzun süre bir şey için emek vermiş olmak, ya da boşuna zaman harcamış olmak ![]() ![]() Ömür sürmek: İyi ve rahat yaşamış olmak ![]() ![]() Ömür törpüsü: İnsanı yıpratan, yoran, sıkıntıya sokan, uzun ve yorucu iş ![]() Ön ayak olmak: Bir işin yapılmasında ilk başlayan olup herkesi arkasından sürüklemek ![]() ![]() Öne düşmek: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() Önüne gelen: Olur olmaz kimse, herkes, karşısına çıkan ![]() ![]() Öpüp başına koymak: Bir şeyi minnetle karşılamak, seve seve kabul etmek ![]() ![]() Örtbas etmek: Kötü bir durumu gizlemek, yayılmasını önlemek ![]() ![]() Örümcek kafalı: Geri düşünceli, yenilikleri kolay kabul etmeyen (kimse) ![]() Öteden beri: Oldukça uzun zamandan beri, eskiden beri ![]() ![]() Ötesi çıkmaz sokak: "Takip edilen yol yanlıştır, bu yolla bir yere gidilemez, sonuç alınamaz, bir yere kadar gidilir ama daha fazla gidilemez" anlamında kullanılır ![]() Özenip bezenmek: Çok özen gösterip titizlikle, ayrıntılarına varıncaya değin ele almak ![]() Özrü kabahatinden büyük: Bir kabahat için özür dilerken daha büyük bir kabahat işleyen kimse için söylenir ![]() Özür dilemek: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Özü sözü bir: Düşünceleri, söyledikleri ve yaptıkları bir olan, ne düşünüyorsa onu söyleyen, içi dışı bir olan kimse ![]() ![]() |
![]() |
![]() |
|