Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Kültür - San'at & Eğitim > Kültür-Sanat > Makaleler

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
aklın, bilim, edecek, kabul, makale, ötesini

Aklın Ötesini Bilim Kabul Edecek Mi? | Makale

Eski 10-24-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Aklın Ötesini Bilim Kabul Edecek Mi? | Makale




Aklın ötesini bilim kabul edecek mi?

Ön Yargının tuhaf Tarihi

Bilimin doğaüstüne yaklaşımı sert ve tutucudur fakat buna rağmen dışlayamaz da Tarih kendilerini izleyen sayısız red ve ardından kabul olaylarıyla doludur alem hakkındaki ipuçlarını, Lethbridge´den, Jung´dan, Janet´ten, Fort´dan, simyadan, Astroloji´den veya büyüden öğrenmememiz sebebiyle hiçbir niçin yoktur Bu yazıda bilimin sınırlandırılmaması savunulurken, vakit vakit da bilimin dışından gelen seslerin bilimi yönlendirdiğine de dikkat çekiliyor

Günümüzde doğa üstü hadiseler kadar alaka çeken farklı 1 mevzu yoktur Bilimadamları bu işlerle uğraşanların çoğunun deli olduğunu ve kapatılmaları gerektiğini söylüyorlar Doğaüstüyle uğraşanlar ise bilimadamlarının önyargılı, sığ görüşlü olduklarını ve entellektüel açıdan dürüst olmadıklarını sav ediyorlar İki taraf da nedenlerden, mantıktan ve kanıtlardan söz ediyor ama hiçbiri 1 diğerinin bunların anlamlarını bildiğini kabul etmiyor Genelde bilimadamları daha kuvvetli 1 pozisyonda gözüküyor yalın anlamda, bilimin, evreni anlamak sebebiyle sorulan zekice sorulardan oluştuğunu söylüyorlar Bilimadamlarının gömülecek baltaları yok İnanç ve doğaüstüyle uğraşanlar (büyücüler, medyumlar vs) gerçekleri kendi düşüncelerine göre akord edebiliyorlar, hakikat nedenlerden ürküyorlar sebebi niçinler onların dogmalarını ve inançlarını yaralıyor 1894´de yayınlanan, Andrew White´ın yazdığı "Bilim ve İlahiyatın Arasındaki Savaşın Tarihçesi" isimli kitap utanç verici hikayeyi anlatıyor ve bu kitap hurafeler ve hakikat niçin arasındaki parıltıyı gözlar önüne seren 1 klasik Bu açıdan bakınca çağdaş büyücüler, Giordano Bruno´yu yakan ve Galileo´yu dönmeye zorlayan Engizisyon´daki atalarının son kalıntılarını taşıyorlar Bu kuvvetli ve karmaşık 1 tartışmadır İyi bilimadamları genelde dominant insanlardırlar ve diğer dominant canlılar gibi kendi yollarında ilerlemeyi severler, inceleme yapmakla görevli 1 bilimadamının doğruyu saf 1 yürekle ve dürüstçe araması hakikat olamayacak kadar güzeldir Dünyadaki en doğru bilgilere sahip mümkünler fakat, tuhaf 1 içgüdü olan "Doğrulanma ve Doğruluk" hissinden habersizdirler Bu yüzden de bilimsel 1 araştırmada yansız olamazlar

Darwin nereye kadar doğruydu?

White, kitabında dogmatik kilise mensuplarının dürüst bilimadamlarına olan zulmünü anlatıyor ama kitabı anlatılanların ışığında veya Bruno ve Galileo´nun biyografisini önceden bilerek okursak, hikayenin asıl anlatmak istediğinin nedene karşı batıl iman olduğunu görürüz üstelik daha derinde bunun vahşi 1 karmaşaya sıkışmış 1 "Doğru İnsan" hikayesi olduğunu anlarız Giordano Bruno 1600 yılında nedenin sonucu bi şekilde cadı diye suçlandı ve kazığa bağlanıp yakıldı Francis Yates´in kitabı "Giordano Bruno ve sihir Geleneği" bizlere, Bruno´nun yalnızca kendini beğenmiş 1 paronoyak olmadığını, onun buna ilave olarak anti-Hristiyan 1 büyücü olduğunu da anlatıyor Galileo ise Bertolt Brechtíin 1 oyununda kibirli ve kaba 1 bilimadamı bi şekilde gösterilmiş Aslında Galileo, boyut duygusu içinde kötü niyetli 1 adamdı böylelikle bu 2 şahıs birer "Doğru İnsan" olma yolundaydılar fakat böyle insanlar yalnızca bilimadamlarının içinden çıkmıyor Genelde bilimadamları kendi kuyularını kazarlar Derin 1 önyargı nedeniyle yepyeni buluşlara karşı dururlar mesela White, Bernand Palissy´nin, fosillerin ölmüş hayvan kalıntıları olduğunu söylediği sebebiyle büyücü kabul edilerek hapsedildiğini anlatır (1589´da Bastille hapisanesinde öldü) fakat amatör 1 jeolog olan Johann Scheuchzer 1708´de eşdeğer şeyleri söylediğinde kimse karşı çıkmadı Oysa o güne kadar bilimadamları kesinlikle fosillerin canlıya benzeyen eski kaya parçaları olduğunu sav ediyorlardı Voltaire de bu tartışmaya katıldı Doğadaki bu kalıntıların kemik olduğunu kabul ediyordu ama bunların balıkçılar tarafından atılmış cansız balıkların kalıntıları olduğunu düşünüyordu Evrim teorisi ilk defa Charles Darwin veya büyük babası Erasmus Darwin tarafından ortaya atılmadı Bu buluş 1 Fransız diplomat olan Benoit de Maillet´e aittir Maillet, 1715´lerde 1 kitap çıkardı, kitapta bütün bi şekilde evrim teorisi anlatılıyordu Ona göre hayatın tohumu uzaydan gelmişti ve arkasından ilkel okyanusta yalın deniz organizmalarına dönüşmüşlerdi sonraları balıklar karaya çıkıp ilk kuşları ve hayvanları oluşturdular Bu epey uzun seneler önce olmuştu Zaten evrim teorisi 1730´larda tartışılan 1 konuydu ve yine de bu kuram bilim adına reddedildi Voltaire´de Maillet´in teorisini toplum huzuruna ziyan verir düşüncesiyle yalanladı 1750´de Kraliyet bahçelerinin yöneticisi olan natüralist Kont Buffon "Dünya Teorisi" adlı 1 kitap yazdı Kitapta, dünyanın aslında güneşin kopmuş 1 parça olduğunu ve fosillerinde bugünkü yaratıkların atalarının izleri olduğu anlatılıyordu Kilise şaşırmıştı Çünkü Buffon´un düşünceleri İncil´deki yaratılış öyküsüyle uyuşmuyordu Buffon, düşüncelerinin Kutsal Kitabı yalanlamaktan ırak olduğunu açıklamaya çalıştı ve daha sonra evrim teorisini yaymaya sürek etti, hiçbir yasaklamayla da karşılaşmadı Şair Goethe de evrim teorisine katılanlardandır

Bilimin inadı lüzumsuz mi?

Darwin´den sonraları ilk yanlışın nerede yapıldığını ve uzun zamandır hatalı giden şeyin ne olduğunu anladık Karşıtı olan Bishop Wilberforce destek görüyordu Birisi ona Darwin´in evrim teorisini kanıtlamak sebebiyle 20 sene çalıştığını söylediğinde şöyle yanıt verdi; "Zeki biri olsaydı 10 dakika ona yeterdi Bu da teorisinin hatalı olduğunu gösteriyor" Oxford´da yapılan 1 münazarada karşısında T H Huxley vardı Tartışma biraz kızıştığında Huxley´e şöyle 1 sual sordu; "Anne veya baba tarafından maymunların akrabası olduğu düşüncesi seni utandırmıyor mu?" Huxley de ona şöyle dedi; "Akrabalarımın maymun olması beni utandırmaz fakat zekasını doğruları çarpıtmak sebebiyle kullanan 1 insanın soyundan gelmek beni gerçekten utandırır" Bu öykü mücadeledeki yanılgıyı ortaya koyuyor Aslında çatışma insan soyunun maymundan gelmiş olmasıyla alakadar değil şayet öyle olsaydı, Wilberforce´un haklı, Huxley´in haksız olduğunu söyleyebilirdik Yani aslında bu tartışmanın bizim akrabalarımızla ilgisi yok Kiliseyi asıl ayaklandıran Darwin´in bulgularının dünyanın görüntüsünü değiştirmesiydi Bulgular Tanrı´sız ve anlamsız 1 kainatta yaşadığımızı düşünmeye yol açıyordu 1 asır önce filozof Julien de Lamettrie, insanın ruhunun olmadığı ve mekanik 1 birim bi şekilde açıklanabileceği anlatıyordu Kızgınlık arttı fakat bunun dinle 1 ilgisi yoktu yalnızca Lamettrie´nin gösterdiği şeylerin hatalı olduğunu kanıtlamak imkansızdı sebebi ruh kanıtlanamıyordu Darwin, 1 ortodoksdu ve hiçbir vakit doğanın veya amaçsız insanın makine olduğunu söylememişti fakat teorisi bu kapıya çıkmış gibi görünüyordu Maymun teorisinin kanıtlanışı Darwinciler sebebiyle kiliseye karşı kolay 1 zafer oldu böylelikle birtakım insanlar önyargılarından dolayı alt hayvanlar gibi göründüler ama önyargılarından vazgeçmek istemediler, bunu şeref meselesi haline getirdiler Oysa, böyle değildi 1 insanı yıkmanın en kolay yolu özgürlüğünü ve anlamını elinden almaktı Bu toplum içinde geçerlidir şayet Wilberforce, meselenin özüne kadar inecek denli zeki olsaydı, bilimin kendini yalın çelişkiler içine soktuğunu ve dikkatli olunmazsa kötü neticeler doğurabileceğini anlardı İnsanlar merak yüzünden bilimci olurlar Buluşların zevki, yeniliklere olan merak ve bilinmeyen olasılıkların heyecanı bulunur Kiliseyi kızdırmanın tadı, bilimadamlarını dünyanın amaçsız ve anlamsız olduğunu söylemeye iter Aslında insanların özgürlüğünü ve inancını, yalnızca din adamlarının dogmalarından kurtarmak adına ele almak mantıksızdır 1 insanı batıl inançlarından ve inandığı ruhani fikirlerden kurtarmak sebebiyle ona yalnızca 1 makina olduğunu söylemek aptalcadır Bu, onun kaderini değiştirme çabasını elinden almak olur Bilimadamları kafaları bulandıranları açıklamak ve üzerlerinde çalışabilmek sebebiyle kiliseye karşı çıkmaya heveslidirler Tıpkı 1789´da burjuvaların Fransa´da, 1917´de komünistlerin Rusya´da iktidara gelmesi gibi, şu an de bilim de iktidara geçti Eski rejim yok oluyordu ve dünyalarına eski rejimi sokmak istemiyorlardı Nasıl ki Papa´nın Güneş Sistemi hakkında konuşmaya hakkı yoksa bilimin de dünyanın ve yaşamın amacı hakkında konuşmaya hakkı yoktur Darwin, yadsınamayacak bilimsel gerekler bulmuştu ama evrim süresince mekaniklik materyalizmi savunamaz ve kanıtlayamaz eşdeğer biçimde Lamettrie´nin insanların makine olduğunu söylemesi de ruhun olmadığını kanıtlamaz asla kimsenin dünyanın yalnızca 1 küre olduğunu, insanın yalnızca makina olduğunu ve farklı hiçbir görevi ve anlamı olmadığını söylemeye hakkı yoktur Birkaç bilimadamı ve filozof bu totaliter akımdan endişelendiler ve düzeltmek istediler Genç 1 biolog olan Hans Driesch 1 zooloji istasyonunda çalışıyor ve kuşkular duyuyordu Aslında işin felsefi yanıyla değil, pratik tarafıyla ilgileniyordu Driesch, canlı hücrelerin 1 bütünlük içinde devinim ettiklerini belirtiyordu, bu davranış mekanik olamazdı böylelikle, anladı ki, organizmalar yalnızca her bi şekilde ele alındıklarında anlaşılabilirlerdi on sene sonraları bulgularını açıklamaya karar verdi Ona göre canlı 1 organizmanın en can alıcı ve amaçlı yanı bütünüyle kimyasından ayrılmıştır sanki 1 boyuttan devinim etmektedir Eleştirmenler Driesch´ın ruh ve beden birlikte alakadar görüşlerini dini inanışların geri dönmesi bi şekilde yorumladılar Driesch buna karşı çıktı sebebi söyledikleri yapılan yorumlardan daha karmaşık ve ilginçti 1908´de bilimi felsefe sebebiyle terketmek hatasını yaptı ve böylece bilimadamlarını haklı çıkardı ve hakikat rengini gösterdi 1941´de ölene kadar bilimadamları onu görmezden geldiler Olan biten herşey Van Vogt´un "Doğru İnsan" teorisini inceleyerek önceden bilinebilirdi Bilimadamları ve dinadamları birbirinden değişik değiller

SSCB ve Newton

Trofim Lysenko´nun öyküsü de tıpkı diğerleri gibi ironiktir Rusya´da 1920´lerin sonlarında Lamarckizm´in 1 çeşidi olan 1 akım ziraatçi Michurin tarafından ortaya atıldı İşi meyve ağaçları olan bu adam Stalin´in gözüne girmişti Michurin´e göre elde edilen unsurlar gelecek kuşaklara aktarılabilir kış buğdayı bahar buğdayına çevrilebilirdi 1 farklı yetenekli ziraatçi olan Lysenko ise bu metodu geniş alanlara uyguladı böylelikle 1930´larda Ruslar tarım alanında başarılı oldular Lysenko, Stalin´in en sevdiği bilimadamı oldu Bunun nedeni yalnızca başarı değildi, buna ilave olarak Lysenko´nun felsefesi propaganda sebebiyle epey uygundu Lysenko´ya göre irsiyet birşey ifade etmezdi, kritik olan çevreydi Bu yüzden bütün komünistler yepyeni nesiller sebebiyle elverişli 1 etraf yaratmalı ve yepyeni Rus tipini oluşturmalıydılar Bu umutlu imaj bütün anlamıyla Lamarckist 1 tutumdu Bernard Shaw 1900´lerin başından beri eşdeğer şeyler söylüyordu fakat Lysenko´nun hususi 1 yeri vardı Diyalektik materyalizmin içinde yaşıyordu ve hür iradeye ve amaca yönelik 1 felsefeyi öğütlüyordu 1936´daki 1 bilim kogresinde bu çelişki absurd görünmeye başladı Lysenko, Darwin ve Mendel´e dayanan evrim teorisinin aptalca olduğunu ve faşist 1 görüşün ürünü olduğunu söyledi Ona göre Sovyetlerin materyalist biyolojisi bütün idealist saçmalıkları reddederdi Sıkı 1 Mendelci olan Vavilov ise görüşlerini açıkladığında casus bi şekilde tutuklandı ve hapiste öldü Savaşın çıkmasıyla Rus biyologların katliamı biraz yavaşladı fakat 1948´de Lenin Akademisindeki 5 biyolog Mendel´in irsiyet kanunlarını savunmakla suçlandılar ve sözlerini geri almaları istendi sonraları anarşi bitti Özgür iradeyi savunan Sovyet materyalistler, hür iradeyi reddeden batılının idealistleri tarafından suçlandılar konferans ve bilinç özgürlüğünü savunan Batı idealistleri Rusları hür iradeye inanmayan kişileri hapsettikleri sebebiyle suçlandılar Sonunda Stalin öldü ve Khrushchev tarafından diktatörlükle suçlandı Lysenko da şefinin kaderini paylaştı böylelikle Rus biyologlar optimist materyalizmden pesimist idealizme geçtiler istediklerini düşünmekte özgürdüler ama düşüncelerinde hür bilinç yoktu Aslında ne bilim ne de din gerçeklere sahip değiller Bilim doğruya nesnel yönden yaklaşır fakat din de bu biçimde yaklaşır yalın insanların güce, saygınlık görmeye ve öz saygıya karşı 1 eğilimleri bulunur Geçen dört yüzyıldır bilim doğruyu bilimsel metod içinde arama hayalinin kurbanı olmuştur Bilimin tarihçesinde bu görüşün getirdiklerini ve götürdüklerini görürüz Aslında bilimadamları da dinadamları kadar kavgacılar üstelik karşıtlarını sindirmek sebebiyle şahsi otoritelerini dahi kullanabiliyorlar her bunlar bilimsel doğrunun ulaşılamaz olması anlamına mı geliyor? Tabii ki hayır Newton belki de en saplantılı ve paranoyak bilimadamlarından biriydi üstelik çalınacakları korkusuyla çalışmalarını yayınlamayı dahi reddetmişti ama Newton Kanunları bilimsel doğru adına dev 1 anıttır Bu gösteriyor ki, doğru veya doğrulanan insan tipleri gerçekten büyük bilimadamları mümkünler ama paranoya entellektüel değerin 1 göstergesi de olamaz Buradaki problem, bilimadamlarının dinadamları gibi dogmatik davrandıklarını görecek kadar öz eleştiri yapmamalarıdır Thomas S Kuhn "Bilimsel Devrimin Şekli" adlı kitabında problemin özüne değiniyor (1962) 1949´da J S Bruner ve Leo Postman, algı konusunda entresan 1 deney tasarladılar Deneklere oyun kartları gösteriliyor ve isimleri soruluyordu birtakım kartlar hususi bi şekilde hazırlanmıştı ve bilinçli yanılgılar vardı birtakım kartlarda kara kupalar, al maçalar görülüyordu Kartlar süratli 1 biçimde gösterildiğinde, şahıslar kartlarda 1 yanılgı olduğundan bahsetmeden, isimleri sıralıyorlardı Gösterirken yavaş davranıldığında ise birşeylerin yanlış olduğunu anlıyorlar ama 1 türlü çıkartamıyorlardı şayet süre daha uzun olsaydı 1 bazıları yanlışı bulabilecekti ama 1 de asla birşeyi farketmeyenler vardı

Bilime kızan bilinmeyenci;

Kuhn, bilimadamlarının 1 teoriyi kabul ettikten sonraları onda 1 yanılgı olabileceğini kabullenmekten şiddetle kaçındıklarını söylüyor şayet ufak bulgular teoriyi çürütüyorsa, onları görmezden geliyorlar Zıt bulgular artmaya başlayınca da sinirli ve sıkıntılı 1 hal alıyorlar ama bu davranışlarının mantıksız olduğunu bilmiyorlar Bu çeşit bilimadamlarına göre, tavırlarının nedeni mantıksız saçmalıklarla zaman kaybından kaçınmak Dr Gertrude tarafından yapılan 1 deney daha sonra koyunlar ve keçiler deneyi bi şekilde bilinecekti Dr Schmeidler, 1 grup öğrencinin hususi algılarını ölçmek sebebiyle tahmin kartlarıyla deney yapıyordu Deneyden önce doğaüstü güçlere veya telapatiye inanıp inanmadıklarını sordu İnananlar koyun, inanmayanları ise keçi bi şekilde adlandırıldı Testin sonunda görüldü ki koyunlar epey iyi neticeler elde ederken, keçiler normalin altında tahminlerde bulunmuşlardı Keçiler inanmadıkları sebebiyle birbirlerine bakıp hissettiklerinin dışında şeyler söylemişlerdi böylelikle düşüncelerini kanıtlayabileceklerdi Kuhn, bilinçsiz negatifliği inceleyen ilk şahıs değildi William James "İnsanoğlunun kesin körlüğü üzerine" adlı makalesinde konuya çoktan girmişti James´in körlük tanımlaması, yıllarını bilimadamlarının kısa kafalığını kanıtlamaya adamış 1 New York´lunun çalışmalarına dayanıyordu Bu kişinin adı Charles Hoy Fort´du

İnce 1 komedi anlayışıyla metodlu 1 biçimde bilimadamlarının hatalarını kapsayan yazıları ve dökümanları topluyordu böylelikle birçok insanın gözünde aziz haline gelmişti Fort, 22 yaşında Mark Twain stili hikayeler yazmaya başladı Piramitler, Atlantis ve Mars kanalları hakkında yazıları ve kitapları vardı 30 yaşlarında Mars´ın medeniyetimizi denetim ettiğini sav eden 1 kitap yazdı İkinci kitabında ìçi boş dünya teorisini kabullenerek Güney Kutbu´nun derinliklerindeki medeniyetten bahsetti Aslında Erich von Daniken tarzında işler yapıyordu fakat yaşadığı çağda reklam yoktu ve Fort´un stili 1910´larda pek kabul görmüyordu 1916´da Fort 42 yaşındayken kendisine ufak 1 miras kaldı ve o vakit zamanını çalışmalarına adadı bütün vaktini, New York kütüphanelerinde periyodik bi şekilde meydana gelmiş tuhaf ve açıklanamayan olayları incelemekle geçiriyordu 1 epey kere kendisi de seyahatlerinde rasladığı açıklanamayan vakalara rastladı Bu vakaların çoğunda gökyüzünden gelen tuhaf maddeler mekan alıyordu Gökyüzünden düşen maddeler yalnızca meteor değildi arasıra 1 duş bölmesi, taş, kömür, balık, kurbağa arasıra kum kütleleri üstelik kan dahi yağabiliyordu Bunlar epey aptalca görünüyordu fakat Fort, 1768´de Fransa´da birtakım insanların yıldırım sesine eşdeğer 1 ses duyduklarını sonraları da gökyüzünden büyük 1 taş kütlesinin düştüğünü gördüklerini söyledi Fransız Bilim Akademisi adına Lavoisier olayları yalanladı ve şahitlerin yalan söylediklerini açıkladı fakat eşdeğer Akademi 19 asır sonuna kadar meteorların varlığını da kabul etmemişti

"Lanetlerin Kitabı"

"Lanetlerin Kitabı"isimli kitapta yüzlerce tuhaf hadise toplanmıştı ve böylelikle Fort edebi 1 ün kazandı fakat kitap topluma pek ulaşmadı sebebi Fort konudan konuya atlayarak anlaşılmaz 1 stil kullanmıştı ama kullandığı malzeme ve döküman gerçekten yeterince şaşırtıcıydı mesela, 1860´larda gerçekleşmiş 1 sıra tuhaf olayı anlatmıştı 1860 Haziran´ında buzla kaplı 1 meteor Hindistan, Dhurmsalla´ya düşmüş ve İngiliz Sömürge Komisyonu tarafından incelenerek tanım edilmişti Peki fakat atmosfere girer girmez yanmaya başlayan 1 meteor nasıl olup da buzla kaplı olabiliyor? Takip eden gece İngiliz komisyon üyeleri ateş topları gibi devinim eden maddeler görmüşlerdir Bu sırada Farrukabhad´da al yağmur vakası yaşanırken, 1 Benares gazetesi canlı balık yağmuru olayını gündeme getirmişti l86l´de Singapur´da 1 deprem olmuş ardından 1 fırtına çıkmıştı, fırtınadan sonraları sokaklarda oluşan gölcüklerde canlı balıkların yüzdüğü görüldü Üretilen teorilerin en popüleri yağmurun 1 dereyi taşırıp içindeki balıkları kent sokaklarına taşımış olmasıydı Fort bu tuhaf gizemin uzayla 1 ilgisi olduğunu sav etti, tuhaf hadiseler olduğu sırada geceleri kuzey yarımkürede tanımlanamayan ışıklar ortaya çıkmıştı buna ilave olarak gökyüzü aniden kararıyor güneşin üzerine siyah 1 leke görülüyordu, ardından da zelzele olmuştu Gezegenimizin yüzeyi hakkında bilgimiz mümkün fakat, dünyanın içinde dolaştığı ebedi uzay hakkında pek az şey biliyoruz Fort´un biyografisini yazan Damon Knigth, Fort´un kitabında anlatılan tuhaf olayların geniş 1 kataloğunu yaptı, arkasından da olayların oluş sırasını gösteren 1 çizge oluşturdu Daha sonraları aniden çıkan fırtınalarla gökyüzünde görülen şekillerin ve gökyüzündeki nesnelerle güneş üstünde görülen lekelerin arasındaki bağıntıyı keşfetti mesela hadiseler l887´de ve sonraları l892´de zirveye ulaşıyorlardı Knight cesaretle bu olayların astrologların savunduğu doğaüstü etkilerlebağıntılı olabileceğini savundu fakat buna karşın Fort, bu konuda tartışma yaratacak hiçbir şey söylemedi ama yine de kitabındaki birkaç sayfada 1860 yılında Hindistan´da gökyüzünde uçan tuhaf 1 kaya parçası gördüğünden ve farklı boyutta bizimkiyle paralel 1 alem olduğundan bahsetti Yazılarında hiçbir fikrini gerçekten ciddiye almadığı hissediliyordu bütün amacı bilimadamlarını kızdırıp, strese sokmaktı 1 de onların bu konularla ilgilenip üzerinde çalışmalar yapmalarını sağlamak istiyordu ama başarılı olamadı Bilimadamları onu reddetti 1932´de öldükten sonraları Fort´un çalışmalarının büyük 1 bölümü unutuldu yalnızca Fort´a hayran 1 kesimin oluşturduğu Fort yanlıları topluluğuî çalışmalarla ilgilendi Bu grup ilk bi şekilde 1940´ların sonunda alaka çekmeye başladı Özellikle Kenneth Arnold´un belirlenemeyen uçan maddeler görmesiyle bu alaka canlandı Bu uçan nesnelerin sayısı arttıkça da Fort´un yıllarca önce söyledikleri alaka çekmeye başladı mesela, "Lanetlerin Kitabı" adlı kitap, 1882´de Greenwich Rasathanesi astronomu E W Maunder´in yaşadıklarıyla özdeşleşiyordu Yeşil ışıklar saçarak Ay´ın önünden geçen büyük yuvarlak 1 disk görmüştü Kitapta dünyaya gelen birçok dünyadışı ziyaretçi olduğundan ve insanların da bu ziyaretçilerin ürünü olduğundan bahsediliyordu fakat Fort, hiçbir vakit Von Daniken tarzı 1 "Tanrıların Arabası" teorisini ortaya atmadı Fort´un bilgiye karşı olan tavrı kulaklarını yere doğru açmak bi şekilde tasvir edilebilir

Herşey normal olsaydı

Bu dönemde UFO tartışmaları, Ay´a gidilmesi, diğer gezegenlerde yaşam tartışması, Fort´un çalışmalarını asla olmadığı kadar ünlü yapmıştı 1 anda bilinmeyenin peygamberi haline geldi Bu durum aslında hatalı 1 sunuştu Bilimadamları sonunda UFO´ların diğer gezegenlerden gelen ziyaretçiler olabileceğini ya da farklı 1 boyutun varsayımını açıkladılar böylelikle Fort, uzağı görebilen 1 öncü konumuna geldi fakat bu tarif ona pek uymuyordu Bilimadamlarını 1 düşüncede birleştirmek sebebiyle 1 fikri yoktu Kitapları epey yalın ve tekrarlanabilir tarzdaydı sebebi bilimi eleştirme çabasındaydı Bu durum bizim incelediğimiz eleştiri tarzının aynasıdır: Bilimadamları ne kadar dürüst olduklarını düşünseler de, nesnel olmalarını engelleyecek önyargıdan kurtulamazlar Fort´un düşüncelerini 1 cümlede şöyle açıklayabiliriz: Psikolojik 1 ihtiyaçla hurafelere inanmaya meyilli insanlar, psikolojik nedenlerle bunlara inanmak istemeyenlerden daha az ön yargılıdırlar Şimdi bütün bu yazının ana konusunu oluşturan sorunu Fort´un fikirlerine uygulayarak tartışalım Bilim kainatı araştırmanın metodudur, iyi 1 araştırmacı ilk önce kendini arındırmalıdır Evreni araştıran şahıs araştırdığını düşündüğü evrenin 1 tür hayali açıklamasını yapmaya çalışır (Ptolemy´nin alem teorisinde dünya evrenin merkeziydi, yıldızlar ve diğer gezegenler dünyanın etrafında dönüyordu) Bu çeşit açıklama ve teorilere misal diyebiliriz Bilim tarihine bakarsak, bu çeşit kuramlar kendisinden sonraları gelen tarafından çürütülür ama bu epey otomatik gerçekleşen, süratli 1 süreç değildir Bilimadamları eski teorilerini 1 tarafa bırakmaktan nefret ederler ve sürdürebildikleri kadar sürek ederler yepyeni buluşları görmezden gelmeye çalışırlar ve onları yalanlarlar İlginç 1 deneyde kanıtlandığı gibi bizler evrenin statik ve düzenli 1 mekan olduğuna inanmaya gereksinim duyarız Dr Anton Hajos, Innsbruck Üniversitesi´nde 1960´larda yaptığı deneyde herşeyi bozuk gösteren 1 gözlük yaptı Düz Çizgiler yuvarlak, açılar yamru yumru, biçimler garip görünüyordu Eşyalar olması gerektiği yerde durmuyor görünüyordu Denek başını oynattığında ise eşyalar mekan değiştiriyordu Deneklere eşdeğer anda gözlükler giydirildi ve 1 süre sonraları tamamı buna alıştı Altı günün sonunda çizgiler düzleşti, eşyalar normalleşti ve gözlüğü giyenler dünyayı normal gördüklerine karar verdiler, tamamı birden alışmıştı Gözlükler çıktığında normal dünyaya alışmakta güçlük çektiler ve yalnız birkaç gün sonraları kendilerine geldiler İnsanlar fiziksel olduğu kadar psikolojik yönden de epey kuvvetli 1 ahenk mekanizmasına sahiptirler İşte bu nedenle insanlar imkansız gibi görünen işlere ahenk sağlıyorlar mesela, korkunç 1 doğal felaketten sonraları bu yetenekleri sayesinde sil baştan yapabiliyorlar Bu nedenle insanlar birbirini uyumsuz hissettiklerinde yaşamaktan korkarlar esas 1 güdümüz olan ahenk, normal dışı gördüğü herşeyi yadsır ve hemen unutur Bu 1 seçim değil, mekanizmanın sürecidir Bu yüzden istisnalarla dolu 1 dünya, kabusa dönüşür Hepimiz okulun ilk gününde çektiğimiz sıkıntıyı hatırlarız sebebi çocukluğun o alışılmış kalıplarının dışına çıkmaktan korkarız asla kimse epey çok yeniliğe katlanamaz ama yine de hiçbir istisnanın ve olağan üstünün olmadığı 1 dünyada yaşamak sebze bahçesinde yaşamaktan farksız olurdu Şairler ve edebiyatçılar genelde alkolik veya nesne bağımlısı bi şekilde anılırlar Çünkü böylelikle çok normallikten kaçmaya Çalışırlar Önemli olan bu 2 ucun arasında 1 denge oluşturmaktır Bizler, bizi uyanık tutacak yeterince yenilik ve tuhaflığın olduğu fakat bizi psikolojik 1 bunalımdan koruyacak kafi uyumun bulunduğu 1 dünyaya gerek duyarız İşte burada bilmeliyiz ki, farklı insanlar farklı ahenk derecesine sahiptirler Bildiğimiz gibi, bazıları bilimadamı eski teorilerini 1 kenara bırakmamak sebebiyle kuvvetli 1 dirence sahiptir Yine de Lethbridge ve Fort yepyeni 1 kuram ve açıklama oluşturamadılar Lethbridge epey denedi fakat hiçbir kitabında onu açık görüşlü 1 bilimadamı haline getirecek yepyeni 1 düşünce ortaya koyamadı Fort ise açıkça alem hakkında yepyeni 1 görüşü olmadığını söyledi Onun en kritik amacı eşdeğer şeyleri tekrar tekrar ortaya çıkarmaktı İkisi de parapsikoloji dalında yepyeni 1 çığır açacak noktaya varamadılar

Aklın ötesi mi yoksa?

Örneğin, Lethbridge davranış psikolojisi hakkındaki araştırmasında, aklın içinde 1 farklı kısım olduğunu ve bu bölümün bütün cevapları bildiğini söylüyordu "Uzaklık ve Zamanın Ötesinde" adlı kitabında şöyle yazıyordu; "Jung´un da söylediği gibi ruh, beyinden daha uyanık ve bilgilidir" Ona göre Jung, şuurun bilinmeyen yönlerini açıklayan yegane kişiydi ama hiçbir vakit Jung´u sistemli 1 biçimde okuyup onun kollektif bilinçsizlikle alakadar neler söylediğini anlama gayretini göstermedi Aslında Jung´un bölünmüş karakter üzerine yaptığı çalışmalar Pierre Janet tarafından daha önce ortaya konmuştu böylelikle aklın 1 kısmının bilinçsizken dahi beyinden daha bilgili ve uyanık olduğu ortaya çıktı İnsanı korkunç eylemlere iten garip enerjiyi ve diğer davranış mekanizmalarını bütün anlamıyla ortaya koymadan bilim adamlarından memnun edici alem teorileri bulmalarını bekleyemeyiz Buna eşdeğer 1 eleştiri Jung´a da yapılabilir Kariyerinin ilk yıllarında içgüdüsel 1 biçimde, üzerinde çalıştığı aklın birtakım bölümlerinin durugörü ve parapsikolojiyle alakadar olduğunu kavradı buna ilave olarak unutulmuş olan simya biliminin de parapsikolojiyle yakından ilgisi olduğunu anladı Simya hakkında 3 kitap yazmış olmasına rağmen, doğaüstü ve simyayı bağdaştıramadı sebebi bunun nasıl yapılacağını bilmiyordu Belki simyanın 1 metod olduğunu açıklayan Gurdjieff´in kitaplarını okusaydı 1 ipucu bulabilirdi fakat asla ilgilenmedi alem hakkındaki ipuçlarını, Lethbridge´den, Jung´dan, Janet´ten, simyadan, Astroloji´den veya büyüden öğrenmememiz sebebiyle hiçbir niçin yok Belki de Lethbridge´nin yarım bıraktığını bu biçimde tamamlayabiliriz


Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.