Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Kültür - San'at & Eğitim > Kültür-Sanat > Makaleler

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
sevicilik, teşrih, ölü

Teşrih Ve Ölü Sevicilik

Eski 10-24-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Teşrih Ve Ölü Sevicilik




Teşrih ve ölü sevicilik
YAŞAR ÇABUKLU

Virgül, sayı 109

Ölü bedenlerle ilişkiye girmenin tarihi çok gerilere gidiyor Bazı eski kültürlerde, ölü bedenlerle cinsel ilişki kurmak, onlarla tinsel iletişime geçmenin bir yolu olarak görülüyordu Bazı Tantrik ritüeller sırasında, erkekler bacaklarının arasına kurukafa bastırarak ereksiyon olmaktaydı Ortaçağ Avrupa’sında bazı bölgelerde, hermafroditlerin yeni ölmüş bir bakireyle cinsel ilişkiye girdikleri takdirde iyileşeceklerine inanılırdı XIX yüzyılda, ölmüş kadınların edep yeri kılları, erkeklerin iktidarsızlığının tedavisinde kullanılmak üzere satılırdı Bazı toplumlarda bakirelerin cennete gidemeyeceği varsayılır ve bu nedenle, isteyen herhangi bir erkeğin evlenmeden ölen bu genç kızlarla cinsel ilişkiye girmesine izin verilirdi Öte yandan, tarihin birçok döneminde insanlar ölen yakınlarının bedenlerini ölü sevicilerin tacizinden korumak için çeşitli önlemler aldılar Eski Mısır’da mumyalama işlemini gerçekleştiren kişilerin ölmüş kadınlarla cinsel ilişkiye girdikleri bilinen bir gerçekti ve bu nedenle aileler ölen kadın akrabalarının bedenlerini bu kişilere teslim etmeden önce –ölü beden bozulmaya başlayıncaya kadar– birkaç gün evlerinde bekletirlerdi Bazen mezarlık yetkilileri de ölülerin mezarlardan çıkarılmasına karşı önlem alıyorlardı 1840’lı yıllarda Montparnasse mezarlığının duvarı üzerine, dokunulduğunda bir makineli tüfeği harekete geçiren bir tel çekilmişti Başlarda kuşların ve kedilerin ölümüne yol açan bu tertibat sonunda işe yarayacak, genellikle kadınların cesetlerini kesip içorganlarını dışarı çıkaran ünlü “Montparnasse vampiri,” ölü sevici çavuş François Bertrand’ı ciddi bir biçimde yaralayacaktı Yaralı olarak kaçmayı başaran ve askeri hastanede tedavisini yaptıran Bertrand daha sonra teşhis edilip yakalanacak ve bir sene hapis yatacaktı
Ölü bedenlere yönelik ilgi sadece nekrofil kişilerle sınırlı değildi Rönesansla birlikte gelişmesi hızlanan anatomi bilimi de bedenin organlarının sırrını anlayabilmek için kadavraları teşrihe, kesip incelemeye yönelmişti Cerrahlar kadavraları kesip açıyor, hastalıkların nedenlerini anlamaya çalışıyorlardı Kadavraların teşrihi izleyici bir kitle önünde yapılmaktaydı Halk suçluların idamını nasıl merakla izliyorsa, idam edilmiş suçluların cesedinin teşrihini de merakla izliyordu Devlet suçluyu hem idam ederek hem de cesedini teşrih ederek adeta iki defa cezalandırıyordu İdam edilen kadınlar için durum daha da kötüydü Erken modernlikte cellatlar, çocuklarını öldürmekle suçlanıp idam edilen genç kadınların ölü bedenlerine tecavüz ediyorlardı Cellat ve bölgenin güvenlik yetkilisi cesetleri teşrih edilmek üzere anatomi okulu yetkilisine teslim ederdi Suçluların kadavralarının kesilip incelenmesi hem tıp eliti hem de “düzen ve bilim yanlısı” burjuvalar açısından bir övünç kaynağıydı Rembrandt’ın 1632’de yaptığı “Doktor Nicolaes Tulp’un Anatomi Dersi” adlı portrede doktorlar ve kentin önde gelen burjuvaları kadavranın etrafında toplanıp poz vereceklerdi Nicolaes Tulp “canavarlar” üzerine yaptığı çalışmalarla ünlüydü Nadide, egzotik objelere, yaratıklara karşı bir ilginin oluştuğu modernlikte kadavranın izleyiciler önünde teşrihi adeta bir ucube gösterisine dönüşecekti
Modernlik, akıl ve bilim vasıtasıyla dünyanın, objelerin, insanların içine nüfuz etmek, bakış karşısında her şeyi şeffaf kılmak istiyordu Hiçbir şey gizli kalmamalı, içini göstermeliydi Bu bakış “kara kıta” Afrika’ya da yönelecek, ışığıyla bu kıtayı aydınlatmaya çalışacaktı! Modernliğin haritacılığı, yerleri Batılı mekânsal koordinatlar çerçevesinde soyut noktalar olarak haritalar üzerinde işaretliyor, ötekinin topraklarını mülk edinilecek birimler olarak kuruyordu Ötekinin yerinin sömürgeleştirilerek Batılı anlamda mekâna dönüştürülmesi, bir yer olarak ölü bedenin bilimin ışığı altında sömürgeleştirilerek bir nesneye indirgenmesine benzemekteydi Mandressi’nin de söylediği gibi, anatomik bakış, bedeni teşrih ederek parçalara, bölgelere ayırıyor, sömürgeleştiriyor, biçimlendiriyor, haritasını çıkarıyor, terminolojisini oluşturuyordu Böylece parçalara ayrılmış beden, mekanik bir şekilde kurulmuş bir beden imgesini beslemekteydi Modernliğin işlevsel parçalardan oluşan mekanik, makinevari beden anlayışıyla halkın dinsel bir çerçeve içinde yorumladığı beden arasında önemli farklar vardı XVIII yüzyılda kadavranın cerrahlarca –günlerce sürebilen– teşrihini bir gösteri izler gibi seyredip zaman zaman alkışlayan halk, ölen yakınlarının bedenlerinin öteki dünyaya bir bütün olarak gitmesi konusunda hassastı! XVIII yüzyılın son dönemi, anatomi eğitimi için gitgide daha fazla sayıda kadavraya ihtiyaç duyulan bir dönemdi Bazen tıp öğrencileri –hocalarının baskısıyla– mezarlardan yeni gömülmüş cesetleri gizlice çıkarıp okul laboratuvarına getiriyor, bazen de bu işi bizzat cerrahların kendileri yapıyordu Başka bir yöntem de, doktorların bu işi profesyonel olarak yapan kişilere cesedin teslimi karşılığında bir para ödemesiydi Halk bu durumu tiksintiyle karşılıyor, doktorlara karşı büyük bir öfke duyuyordu 1788’de New York’ta yeni ölmüş karısının –mezarından gizlice çıkarılmış– bedeninin New York Hastanesi anatomi laboratuvarında teşrih edildiğini öğrenen kocanın etrafında toplanan beş bin kişi, Amerikan tarihindeki en büyük sivil ayaklanmalardan birini başlattı Hastaneye giren kalabalık, anatomi laboratuvarını tahrip ederek tıbbi aletleri parçaladı, bazı doktorların sığındığı, yakınlardaki hapishaneyi bastı Gittikçe büyüyen ve üç gün süren isyan, askeri birliklerin halkın üzerine ateş açmasıyla bastırılabildi, sekiz kişi öldü XVIII yüzyılın sonunda İngiltere’de de tıp fakülteleri kadavra bulmakta güçlük çekiyordu Marshall’ın belirttiği gibi, 1752 yılında çıkarılan bir yasayla, idam edilen mahkûmların kadavralarının teşrihi zorunlu hale getirilmişti, ama kadavralara olan tıbbi talep çok fazlaydı İngiltere’de XIX yüzyılın ilk onyılı boyunca her yıl mezarlardan binin üzerinde ceset çalınmaktaydı, ama bu rakam anatomi laboratuvarlarının ihtiyaçlarını karşılamaya yetmiyordu Mary Shelley’nin Frankenstein’ının yayınlandığı dönemde (1818), doktorlar mezar hırsızlarından “soru sormadan” ceset satın alıyorlardı Mezardan ceset çalmanın “kârlı bir mesleğe” dönüştüğü 1820’lerde Edinburg’de, William Burke ve William Hare ceset satmak amacıyla seri cinayetlere yönelip onlarca kişiyi öldüreceklerdi İkili arayıp soracak kimsesi olmayan kişilere içki ikram edip yakınlaşıyor, daha sonra onları bedenleri tahrip olmayacak şekilde boğup öldürerek cerrah Knox’a satıyordu 1829’da Burke yakalanıp asılacak, Knox’a ise herhangi bir suçlama yöneltilmeyecekti Doktorların kadavralarla ilişkisi sadece para ödeyerek onları elde etmekle sınırlı değildi; bazı doktorlar kadavrayı teşrih edip işlerini bitirdikten sonra geriye kalan parçaları Londra’daki vahşi hayvan bakıcılarına satıyor, bazen de kendileri için sabun ve mum yapıyorlardı Öte yandan, “kadavrayı canlandırmak” sadece Doktor Victor Frankenstein’in kurgusal dünyasıyla sınırlı değildi! XIX yüzyıl başlarında, “bilimle donanmış, aydınlanmış” doktorlar kadavranın değişik yerlerini harekete geçiren teknikler geliştirmişlerdi “Elektrikçi” profesör Giovanni Aldini kadavralarla yaptığı “performanslarla” ünlüydü Helen MacDonald’ın –internette bulunabilecek– “Legal Bodies: Dissecting Murderers at the Royal College of Surgeons, London, 1800-1832” başlıklı yazısında anlattığı gibi, Aldini bir keresinde iki kadavranın kesilmiş başlarını iki ayrı masaya koyup bunları bir elektrik arkıyla iletişime geçirmiş, bunun sonucunda kesik başların yüzlerini ürkütücü bir biçimde buruşturması salondaki izleyicileri korku içinde bırakmıştı Aldini bir başka kez, başsız bir kadavranın madeni bir parayı eliyle kavrayıp salonun karşı tarafına fırlatmasını sağlamıştı
Kadavranın tedariki sınıfsal bir boyut taşıyordu Gizlice mezarlarından çıkarılan cesetler daha çok yoksulların, kimsesizlerin, evsizlerin bedenleriydi Zengin aileler yeni gömülen yakınlarının mezarları başında birkaç hafta bekleyecek silahlı gözcüler tutuyorlardı Mezarlardan kadavra sağlanması, zenginlerin yattığı, iyi korunan mezarlıklardan ziyade yoksul mezarlıklarında gerçekleşmekteydi Kadavra olarak satılmak üzere öldürülen kişiler de yoksul, işsiz, toplumun kenarında yaşayan kişilerdi İngiltere’de 1832’de çıkarılan Anatomi Yasası, kimsenin sahip çıkmadığı ölülerin teşrihini zorunlu hale getirecek ve böylece kimsesiz ve yoksul kişilerin kaldığı ıslahevleri anatomi laboratuvarlarına en çok kadavra sağlayan yerler olup çıkacaktı Kadavra sağlamada ikinci sırayı akıl hastaneleri alıyordu Öte yandan, kadavra ırksal bir boyuta da sahipti Elizabeth Klaver’in belirttiği gibi, XIX yüzyıl ortasında ABD’de teşrih edilen kadavraların çoğu yoksul siyahlara aitti İngiltere’de 1832’den sonra zaman içinde kadavranın teşrihi kamuya açık bir gösteri olmaktan uzaklaştı, anatomi laboratuvarlarının kapalı kapıları ardında gerçekleşmeye başladı Bedeni kadavra olarak kullanılmak üzere tıbba bağışlama fikri yaygınlaştırılmaya çalışıldı XIX yüzyılın ortalarından itibaren tıp kurumu, halk nezdindeki kötü itibarını düzeltebilmek amacıyla, kadavra teslim eden cellatlarla, mezar soyguncularıyla arasına mesafe koymaya yöneldi Aynı dönemde, daha önceki yüzyıllarda farklı kültürlerin, mezar kazıcılarının, rahiplerin, Charlemagne gibi kralların (Charlemagne çok sevdiği metresi öldükten sonra bir dönem üzerine parfüm sıkarak onunla aynı yatağı paylaşmıştı), yeni ölmüş kadınların bedenlerinin satıldığı pazarlardan ceset satın alanların ölü bedenlerle ilişki kurma pratiği bu kez bir sapkınlık, akıl hastalığı olarak kuruldu Nekrofili kavramı XIX yüzyıl ortalarında Belçikalı psikiyatrist Joseph Guislain tarafından icat edildi Dany Nobus’un “Over My Dead Body: On the Histories and Cultures of Necrophilia” başlıklı yazısında söylediği gibi, nekrofili kavramı 1860’lı yıllarda Alman ve Fransız psikiyatristlerinin vokabülerine girdi (Inappropriate Relationships’in içinde) Richard Von Krafft-Ebing 1866’da yayınlanan ünlü Psychopathia Sexualis adlı yapıtında nekrofiliyi bir sapkınlık olarak adlandıracak, çavuş Bertrand ve diğer nekrofilleri inceleyecekti XIX yüzyıl, ölü seviciliğin “doğallığını yitirdiği” bir dönem oldu! Mezarlıkların şehir dışına çıkarılmasıyla, ölümün gitgide gözden uzaklaştırılmasıyla, ölümle yaşamın net sınırlarla birbirinden ayrılmasıyla birlikte nekrofili, “özneleştirilme sürecinde uygun bir şekilde biçimlendirilememiş bireyin kurumsal yasağı ihlali” biçimini aldı Ölü bedene karşı kurumlarca konulan mesafenin mutlaklaştırılması ile birlikte, bedenin ölü haline yönelik ilgi bireysel sapkınlık düzlemine kaydı Seri katillerden Karındeşen Jack öldürdüğü kadınların bedenlerini bir cerrah gibi yararken, doktor Herman Mudgett içinde kurbanlarının kadavralarını teşrih ettiği bir otopsi odası olan bir evde yaşamaktaydı Öte yandan, eskiden “nekrofilin” ölü bedene yaklaşımı daha çok “şahsilik” içerirken, yeni dönemde bu yaklaşım cerrahların kadavraları nesneleştiren yaklaşımına benzemeye başladı Nekrofilinin bir sapkınlık olarak kurulması, ölü bedenin nesneleştirilmesi ve ticarileştirilmesi ile aynı dönemde gerçekleşti XIX yüzyılın ikinci yarısında randevuevlerindeki “ölü odalarında,” fahişeler nekrofillerin fantezilerini tatmin etmek için –gerekli makyaj ve giysilerin desteğiyle– ölü rolü yapmaktaydı Öte yandan tıbbın ölü bedenin şahsiliğini yok sayıp onu bir nesneye indirgemesi nötr bir olgu değildi Tıbbın nesneleştirici bakışı erildi ve belki de bu nedenle –canlı ve ölü bedenin gerçekliğine en yakın olan– kadınlar, ölen yakınlarının bedenlerini anatomi laboratuvarına teslim etmemek için ellerinden geleni yapıyorlardı Elizabeth Klaver otopsiyi tamamen savunmasız bedene yönelik bir tür nekrofilik tecavüz olarak değerlendirecekti Otopsi bedenin içinin en özel yerlerine yönelik –kesici fallik aletler kullanarak gerçekleştirilen– cerrahi bir penetrasyondu, bedenin iç çıplaklığına yönelik bir röntgencilikti Patricia MacCormack –internette bulunabilecek– “Pleasure, Perversion and Death: Three Lines of Flight for the Viewing Body” başlıklı yazısında, adli tıp patoloğunun sosyal olarak kabul edilmiş bir nekrofil olduğunu söyleyecekti
Modernliğin nesneleştirdiği –canlı ve ölü– beden ağırlıklı olarak kadın bedeniydi Büyük çoğunluğu erkek olan ve reddedilmeye tahammülleri olmayan nekrofiller esas olarak ölü kadın bedenlerine yönelmekteydi Erich Fromm’a göre, nekrofil kişiler kadın bedenini bir makine, bir mal olarak görmekteydi Direnmeyen, itiraz etmeyen ölü beden, tam kontrole ve sınırsız güç kullanımına imkân vermekteydi Öte yandan, ölü kadın bedenine yönelik erkek ilgisi sadece nekrofili bağlamında değil, aynı zamanda estetik/sanatsal düzeyde de ortaya çıkmaktaydı Ölü kadın bedenlerinin temsili, erkek dünyasında büyüleyici bir etki yaratmaktaydı Edgar Allan Poe güzel bir kadının ölümünün dünyadaki en poetik konu olduğunu söyleyecekti Öte yandan ölü kadın bedenlerinin estetik sunumu, eril dokunma yerine bakışı ikame ederek “sapkınlığı” gizliyordu Elisabeth Bronfen’in dikkat çektiği gibi, Batı’da XVIII ve özellikle XIX yüzyıllarda resimde ölü kadın bedenlerinin temsili yaygınlaşmış, ölü kadın bedeni bir sanat objesine dönüştürülmüştü Bu beden bir yandan öteki, tekinsiz, fetiş olarak sunulurken, öte yandan bu tehlikeli bedenin kımıltısız bir şekilde yatmasıyla eril kültürel normlar yeniden onaylanıyor ve sağlamlaştırılıyordu Ölü kadın bedeninin görsel olarak oyuncak bebek benzeri imajlara indirgenmesiyle bu bedenin yıkıcı, belirsiz niteliği kontrol altına alınıyor ve erkekler bu bedeni hayranlıkla seyrediyorlardı Sander Gilman’a göre, canlı kadın bedeninin cansız oyuncak bebeklere indirgenmesi –değişken, tehlikeli bir şekilde akışkan, istikrarsız kadın bedenini temizlenmiş ve hareketsiz bir biçime sokarak– hem cinselliğin hem de ölümün kontrol altına alınmasına hizmet etmekteydi Ölü kadın bedeni, içine sokulduğu bu pasif biçim altında, bir sanat objesi olarak, hayatta kalan erkek izleyicinin bakışına sunulmaktaydı
1970’ler sonrasının postmodern toplumunda “ölüm kültürü” sıçrama yaptı Nekrofili kendine edebiyatta, sinemada, müzikte yer buldu Popüler kültür ölü bedeni baş tacı etti, adli tıbba ilişkin pratikler eğlence kültürünün konuları haline geldi Cenaze levazımatçıları, adli tıp uzmanları televizyon dizilerinin yeni kahramanları olarak izleyici karşısına çıktı Televizyonlarda gerçek insan kadavrası üzerinde gerçekleştirilen otopsilerin yayınlandığı programlar yüksek reytinglere ulaştı Kadavralar internette satışa çıkarıldı Kadavraların teşrih edildiği, içorganların cam fanuslar içinde sergilendiği sanatsal performanslar gerçekleştirildi Televizyonda, öldürülmüş genç kadın bedenlerinin bolca sergilendiği polisiye diziler izleyici rekoru kırdı Ölü kadın bedeninin sunum biçimleri bir yandan kadını kurban statüsüne indirgerken, öte yandan onu erotikleştiriyor, fetişleştiriyordu



Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.