Dil Ve Kelimeler|Makaleler-Denemeler |
10-24-2012 | #1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Dil Ve Kelimeler|Makaleler-DenemelerDİl ve Kelimeler YrdDoçDr Fatih BAĞCIOĞLU Düşüncenin temeli dildir Psikologlar “insan, kelimelerle düşünür” derler Bu yüzden dil ile düşünce arasındaki alâka çok büyüktür Düşüncenin sağlam bir şekilde ortaya çıkması kelime örgülerinin durumuna bağlıdır Basit konuşma dilinden ilmî düşünceye, tefekküre çıkışı her mefhum için bir kelime bulmakla mümkündür Bir bakıma dilin zengin olması demek, dilde her mefhumu karşılayan ayrı bir kelimenin bulunması ve nüansların ayrı kelimelerle ifade edilmesi demektir Bir memlekette ilmin gelişmesi de buna bağlıdır Dil ile, ilim, kültür ve fen, hattâ teknik arasında, sanıldığından çok daha fazla münâsebet vardır Henüz terminolojisi teşekkül etmemiş bir ilim dalında, derinleşme “söz konusu” olamaz Bundan dolayıdır ki ilimde, sanatta, kültür ve teknikte ilerlemiş milletlerin dilleri çok zengindir Batı âleminin üç zirvesi, ünlü İngiliz edebiyatçısı Shakespeare, Fransız edebiyatçısı Hugo, büyük Alman edebiyatçısı Geothe, eserlerinde çeşit itibarı ile en fazla kelime kullanan sanatçılardır Yâni onlar her mefhumun, her nüansın dilde karşılığını en iyi şekilde bilen kimselerdir Hattâ bir Fransız tenkitçisinin mübalağalı olmakla birlikte, gerçeği anlatması bakımından dikkate değer bir sözü vardır Victor Hugo, muhakkak ki doğduğu zaman Larousse’u ezbere biliyordu” Bütün büyük yazarlar, filozoflar ve ilim adamları dil mevzuunda gerekli hassasiyeti göstermişlerdir Çünkü “dil düşüncenin âletidir”, çünkü “dil düşüncenin anasıdır” Dil olmadan ilim, sanat, kültür, medeniyet hattâ cemiyet ve insan olamaz Büyük, zengin bir dilin de “öz” olmak, “arı” olmak gibi hususiyetleri olması imkânsızdır Bir dili “öz dil”,”arı dil” yapmaya kalkışmak; o dili kullanan milleti, medeniyet yarışında en arkada; ilimde, sanatta, kültürde en geride bırakmaya teşebbüs etmek demektir Bu ise koskoca bir milletin kaderiyle oynamaktır Ayrıca çok önemli bir nokta da şudur: Dil, milleti ayakta tutan, bir milleti yıkılmaktan, yok olmaktan kurtaran en mühim unsurlardan biridir Bir millet kültür değerlerini, manevî değerlerini, mazisini dil sayesinde öğrenir Eğer milleti meydana getiren fertler, dillerini iyi bilmezlerse geçmiş nesillerin dillerine yabancı kalırlarsa; onları bilemez, anlayamaz, sevemezler, kısacası onlarla alâkaları kopmuş olur Mazisini bilmeyen, geçmişiyle alâkasını kesen milletler ise, yıkılmaya mahkûmdur Çünkü biz, şâirin ifadesiyle “kökü mazide olan âtiyiz” Mazisi olmayanın âtisi de yoktur Onun içindir ki batı milletlerinde dil eğitim ve öğretimi çok ciddî bir şekilde ele alınmaktadır Meselâ; Avrupalı, gençlere sadece kendi dilini değil, kültürünün ortak dili olan Lâtince ve Grekçeyi de öğretiyor Bir batılı, en az kendi kültürünü okuyacak, anlayacak kadar dilini biliyor Peki ya biz? Ya bizim neslimiz? Bizde ise durum bambaşka; gençler günümüzde değil mazisini okumak, anlamak, 20-30 yıl öncesini bile anlayamaz hâle gelmiştir Anne-Baba ve oğul anlaşamaz hâle getirilmiştir “Dilimizi özleştiriyoruz” diyerek, halk diline girmiş, yerleşmiş, 1000 yıldan beri, bu milletin kullandığı bir yığın kelime Türkçe’den atılarak, sâdece belli bir gurubun konuştuğu sun’î bir dil meydana getirmek hatâsına düşülmüştür Böylece Türk dili günümüzde, tatlılığını, sadeliğini, berraklığını, ifâde zenginliğini kaybetme, kısırlaşma tehlikesiyle karşı karşıya getirilmiş, 300-500 kelimeyle konuşan gençler yetiştirilmiştir Türk dilinin bu durumu çok ciddi ve tehlikeli buudlara ulaşmıştır Çünkü dilimizde kullanılan Türkçeleşmiş bir kelimenin atılması, ilk anda bir tek kelime atmak gibi görünürse de aslında, 10, 15, 20 ve daha çok mânâyı yok etmektir Meselâ; akıl kelimesi lisânımızda; “akıl almamak”, “akıl erdirememek”, “akıl etmek”,”akıl hastası”, “aklı başına gelmek”, “aklı başında olmamak”, “aklı başından gitmek”, “aklı durmak”, “akıl ermek”, “aklı kesmek”, “aklı yatmak”, “aklına esmek”, “aklına geleni söylemek”, “aklına gelmek”, “aklına koymak”, “aklına sığdırmak”, “aklına şaşmak”, “aklına turp sıkmak”, “aklında tutmak”, “aklından geçmek”, “aklından zoru olmak”, “aklını başına almak”, “aklını bozmak”, “aklını çalmak”, “aklını çelmek”, “aklını oynatmak”, “aklını peynir ekmekle yemek”, “aklının terazisi bozulmak”, “aklıyla bin yaşamak”, “akıllara durgunluk vermek” gibi, her biri ayrıca çeşitli mânâlara gelen, zengin bir kelime ve mânâ ailesi kurmuştur Dolayısıyla, bir tek “akıl” kelimesi Türkçe değildir diye atılmakla, dilimizden bir yığın mânâ ve deyim atılmış olacaktır Böyle 1000 kelime Türkçe’den atılsa, bu 15-20 bin mânâ ve deyim eder ki, bu durum, Türkçe’ye yapılmak istenen fenalığın ancak bir parçasıdır Türkçeleşmiş 15-20 bin kelime atıldığı zaman ise, mesele korkunç buudlara ulaşacaktır Bu çok ciddî durum karşısında, çok hassas davranmak, mazisini, milletini, Türkçeyi sevenlerin en büyük vazifesi olmalıdır |
|