Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Kültür - San'at & Eğitim > Kültür-Sanat > Makaleler

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
değildir, teknik, şey

Teknik, Asla Teknik Bir Şey Değildir

Eski 10-24-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Teknik, Asla Teknik Bir Şey Değildir




Teknik, asla teknik bir şey değildir

Uzmanlık alanına giren Şizofreni: En Uzak Ülke (1998) ve Depresyon: Hüzünden Melankoliye (1999) kitaplarının ardından Aşk Romanları Yazan Adam (2000), Terapi (2002) ve Büyücüler (2003) romanlarını yayımlayan Levent Mete, edebiyatla ilişkisini Rika’nın Beyninde ile sürdürüyor Her romanında farklı bir türü deniyor Levent Mete: Borges’in izini sürdüğü ve iç içe geçmiş romanlar biçiminde kurguladığı Aşk Romanları Yazan Adam’da kurmacanın imkânlarını kullanmış, roman karakterleri, okuyucular ve yazarlar üzerine yaptığı -ince- psikolojik tahlilleri, kullandığı akıcı dili ve aksamayan temposu ile güzel bir roman çıkarmıştı ortaya

Terapi, insan psikolojisinin derinliklerine doğru yapılacak bir yolculuğa hazırlananlar için vaatkar bir romandı Taşralı dar gelirli bir ailenin büyük kente üniversite eğitimi için gelen güzel ve çekici kızının tüketim toplumunun nimetleriyle tetiklenen psikolojik sorunlarını ve kişilik yarılmasını anlatan gerilimli hikâyesiyle, Chabrol’un ‘Zehirli Çiçek’ filmini hatırlatıyordu Büyücüler, fantastik kurgulu bir romandı, ama fantazyasını dağlarıyla, dağlarda yanan isyan ateşleriyle, isyancılarıyla, hainleriyle, iktidar sahipleriyle, işkencecileriyle, ‘gecenin gölgeleri’yle ve tartıştığı siyasi meselelerle kendi somut tarihimize bağlamıştı Mete İktidar sahiplerinin imparatorluk ordusuna ve ölümcül kara büyüsüne karşı ‘İnsanlar Eşittir’ kitaplarından yayılan isyan büyüsü ve kentleri tıka basa doldurup ovalara ve dağlara yayılmış dev bir sıradan insan kitlesiyle direnmeye çalışan isyancılarıyla Büyücüler romanı, sadece kendi tarihimizin değil, eşitsizliğin, zorbalığın, zulmün hüküm sürdüğü bütün coğrafyalardaki halk ayaklanmalarının evrensel tarihine gönderiyordu okuyucusunu

Özgürlüğe uzanan yollar

Büyücüler’deki isyancılar belirsiz bir zamanda ve bilinmeyen bir coğrafyada, dağlardan kentlere doğru bir yolculuğa çıkmışlardı Özgürlüğe yolculuk yeni romanı Rika’nın Beyninde de sürüyor; ancak bu kez gelecek zamanda, genç bir kızın zihninin derinliklerinde yürüyor roman kahramanları Levent Mete, kara ütopyaları hatırlatan yeni romanını yine metaforlarla güncelleyip evrenselleştirmiş

Olup bitenleri Pepko Dereaio’nun bakış açısından ve zamansal sıçramalarla aktarıyor yazar Başlangıçta, ET projesi işlerlik kazanmadan önce, iyi bir işi, güzel ve akıllı bir karısı, sevimli bir kızı olan mutlu bir insan o Politikayla uğraşıyor, dünyanın ışıltılı bir zamanında yaşadığına inanıyor, geleceğe güvenle bakıyor Ölenlerin beyinlerinin çıkarılarak akvaryuma benzeyen kaplar içerisinde korunduğu ve çok kısa sürede yaygınlaşan ET, yani ‘İkinci Yaşam’ projesini de bilimsel bir devrim olarak algılıyor önce Bu tercihi yapanların pişmanlık duysalar da kararlarını değiştirip ölümü seçemeyeceklerini, isteseler de ölümün huzuruna kavuşamayacaklarını ileri süren proje muhaliflerine karşı, “ölüm yerine, salt düşünmeye indirgenmiş de olsa, ikinci bir yaşam hakkı elde etmenin nasıl bir sakıncası olabilir” diyerek yenilikçilerin safında yer alıyor Ta ki, ilk başta mırıltılarla, zaman ilerledikçe güçlü ve buyurgan bir sesle dillendirilen “ölüm cezası yerine ikinci yaşam” talebi gerçeğe dönüşene kadar…

Zararlı düşüncelerin yol açabileceği eylemlerden toplumu korumak söz konusu düşüncelerin sahiplerine ise -akvaryumlarında- diledikleri gibi düşünme hakkını(!) sağlamak için başlatılan uygulamanın muhaliflerindendir Pepko Beş yıl süren mücadelenin sonunda tutuklanır ve o da ikinci yaşama yollanır Ve bir gün ansızın, nasıl gerçekleştiğini anlamasa da, bir başkasının beynine yerleştiğini fark eder Üstelik bir beyinden başkasına sıçrama yeteneği de edinmiştir Dış dünyada olup bitenleri artık onların gözlerinden izleyecek ve bir gün başkanın beynine ulaşmayı düşleyecektir

Bir beyinden bir beyine, kimi zaman eğlenceli kimi zaman tehlikeli bu gezintileri yapma yeteneği sadece Pepko’ya özgü değil Sayıları arttığı için fark edilen bu sanal kişilikler, güvenlik birimlerinin ‘gezgin ruhlar’ dedikleri bu ikinci yaşam kaçakları, sistem tarafından istenmiyorlar elbette Nitekim yakalanıyor Pepko Ancak yok edilmiyor, sistemi tehdit eden ve yakalanacağını anlayınca intihar edip ‘gezgin ruhlar’a karışan Martez Todari adlı bir bilim adamını bulmakla görevlendiriliyor

Ahlâki ve siyasi bir ikilemin içine düşmüştür Pepko Geçmişine ve inançlarına ihanet etmekle yeniden bir bedene kavuşmak arasında bir tercih yapmak zorundadır Muhasebesini yapacak, Todari’yi bulabilmak için Todari’nin kızı Rika’nın beynine yerleşmeyi, o beynin her bir köşesini karıştırmayı kabul edecektir Bu muhasebeyi bir de Pepko’nun zihninden izleyelim isterseniz; “Derinlere doğru uzanıp giden o tuhaflıklar üikesine yapmak zorunda olduğum yolculuğu düşününce titredim İnsan aklının karşılaştığı en korkunç yaratıklarla doluydu orası Böyle olduğu biliniyordu Ama, nasıldı bu yaratıklar? Aralarından geçmeye, hatta belki de içlerinden bazılarının yuva olarak bellediği oyuklara girip çıkmaya kalkan birine nasıl davranırlardı? Dahası, orada hiçbir nesnenin artık bildiğimiz anlamda kendisi olmadığı, bambaşka biçimler alıp inanılmaz dönüşümlerden geçtigi biliniyordu Yaşanacak tehlikeler yalnızca canavarlarla sınırlı değildi Yolumu kaybedebilir, hayalini kurmayı bile düşünemeyecegim yaratıklardan birine dönüşebilir, insan beynindeki derin karanlıkların bir parçası haline gelebilirdim… Martez Todari gibi güçlü adamların ve Müfettiş Terotel gibi acımasız vahşi yaratıkların kozlarını paylaştıklan yerdi orası Korkunç, çıldırtıcı, ruhu paramparça eden deneyimlerie doluydu Oraya gitmek, ancak benim kadar köşeye kıstırılmış, bu denli çaresiz bırakılmış birinin kabul edebileceği bir işti doğrusu Üstelik kavganın tam ortasında yer alacak, adamlardan birini diğeri adına aldatmaya, dünyanın akışını kötüler lehine degiştirmeye çalışacaktım

Ne var ki, Rika’nın beyninde işler umulduğu gibi gitmiyor Çünkü bunalımda olan Rika, benliği parçalanmış, intiharın eşiğine gelmiş bir halde Pepko, tanıdıkça sevdiği bu genç kızı kurtarmak için Martez Todari ile işbirliği yapmak zorunda Kendilerinin de sonu anlamına gelen intiharı önlemek için bilinç altının en derinlerine kilitlenmiş sırlara ulaşmaktan başka çareleri yok, ama, yolculuğun sonunda bütün zihinlere açılan gizli geçidi bulmak ve ET projesiyle çalınan hayatlarını geri almak şansları var Yolculuğun zorlu koşullarına dayanabilmek için gezgin ruhlardan oluşan küçük bir ordu toplayıp Rika’nın bilinçaltının kapısına dayandıklarında bambaşka bir dünyaya adım atıyorlar

Gelecek hiç uzak değil

Rika’nın Beyninde, Levent Mete’nin şimdiye kadar yazdıkları içinde psikiyatri uzmanlığının imkânlarını en iyi kullandığı romanı; Pepko ve arkadaşlarının insan zihninin karmaşık, karanlık ve tehlikeli labirentleri arasındaki yürüyüşleri, o zihnin yarattığı dağlarda, ovalarda, göllerde, denizlerde, kimi zaman ürkütücü şehirlerde, yolcuları yutmaya hazır yaratıklarla dolu karanlık nehirlerin üzerinde sürüp giderken, her bir mekân, her bir cisim ve her bir yaratık dış gerçekliğin bilinçte kırılmış, eğrilmiş, bükülmüş, başka başka anlamlarla karışmış yansımalarına dönüşüyor Ancak asıl meselesi bilinçaltının topoğrafik özelliklerini sergilemek değil; Levent Mete, bu fantastik hikâyesiyle bilimin ve teknolojin ideolojisini sorguluyor Anlıyoruz ki, ‘tekniğin özü asla ve hiçbir şekilde teknik bir şey değildir

“Yalnızca teknik-olanı tasarladığımız ve öne çıkardığımız ve bununla yetindiğimiz veya ondan kaçındığımız sürece, tekniğin özüyle bağımızı asla kuramayız” demişti Heidegger; “tekniği nötr bir şey olarak gördüğümüzde mümkün olan en kötü tarzda tekniğe teslim oluruz; çünkü bugün özellikle pek rağbet gören bu tasarım, bizi bu tekniğin özü karşısında büsbütün körleştirir” İşte romandaki insanların gözleri de böylesine körleştiği için -birkaç muhalif dışında- hiçbiri fark etmiyor bilimsel devrim olduğuna inandırıldıkları projenin nasıl bir hapishaneye dönüşeceğini Bilim ve teknoloji büyülüyor insanları, hayran bırakıyor, kendisine bağlıyor ve özgürlüklerini gasp ediyor Yarattığı bu hayranlık ve bağımlılıkla, bir zamanlar yeniliklere karşı tutucu olanları bile ikna ediyor icatlarının faydalılığına Ama gerçek hayatta da böyle olmuyor mu? Aslında savaş sanayisinden arta kalmış bu teknoloji ürünlerini, cep telefonlarını, bilgisayarları, interneti, DVD’leri ve isimlerini sayamadığım diğerlerini getirisine götürüsüne hiç bakmadan hayranlıkla kabullenmiyor muyuz bugün? Bu nimetleri bize sunanların, bu gücü ellerinde bulunduranların önünde saygıyla eğilmiyor muyuz? Onu tutkuyla olumluyalım veya olumsuzlayalım, her yerde özgürlükten yoksun ve tekniğe bağlanmış halde değil miyiz?

Ütopya yazarları

İşte bu soruları sordurtuyor Rika’nın Beyninde Bilinmeyene yapılan seyahat romanlarının verdiği merak ve heyecan duygusunu ahlâki ve siyasi meselelerle zenginleştiren Levent Mete, iktidarını ve meşruiyetini bilim ve teknolojiden alan kapitalizmin içinde yaşadığımız evresini gelecek bir zamana taşıyor ve o meşruiyeti sağlayan ideolojinin çatlaklarında dolaştırıyor okuyucuyu

Tıp alanındaki gelişmelerle, insan bedeni üzerinde yapılan deneylerle ilgili -kimileri bilimkurgusal kimileri fantastik- pek çok roman yazılmıştır Dikkat çekici husus, aya, uzak gezegenlere, denizler altına ya da geçmişe yapılan yolculukların - genellikle-bilim ve teknoloji hayranlığıyla hikâye edilirken, insan bedeni söz konusu olduğunda kötümser bir gelecek tablosu çizilmesidir Mesela henüz 1816 yılında yazılan Dr Frenkenstein’a bilimin gücüne duyulan hayranlıkla bilimsel gelişmelerden duyulan tedirginlik, işte bu ikirciklilik açık biçimde yansımış; Mary Shelley, doğaya üstünlük sağlamaya çalışan bir bilim adamının dramını anlatırken korkunç olanın yaratık değil doktorun kalkıştığı deneyler olduğunu vurgulamıştı

Yaklaşık yüz yıl sonra, Aldous Huxley, genetik bilimin yönetici kesim tarafından gelecekte nasıl kötüye kullanılabileceğini anlattığı Cesur Yeni Dünya’yı (1932) yazdı; kitabın 1946′daki baskısındaki önsözünde ise geleceğin geldiğini! “O zamanlar bunu gelecekte 600 yıl sonraya atmıştım Bugün tek bir yüzyıl içerisinde bu dehşet üzerimize çökebilecek gibi görünmektedir” diyordu Huxley Gerçekten de, onun Cesur Yeni Dünya’sındaki bilim adamlarının tek tip insan yaratmak hayali, klonlamayla pek alâa mümkün artık Uyuşturucu yerine geçen ilaçlarsa eczanelerde mutluluk hapı olarak çoktandır alınıp satılıyor

Ama asıl meseleyi gözden kaçırmayalım Ne Levent Mete ne de diğer kara ütopya yazarları Nostradamus’luk iddiasında değiller; olabilecekleri önceden görmek, gelecekten haberler vermek peşinde koşmuyorlar Rika’nın Beyninde’de ya da diğer romanlarda dikkat çekilen, bilimsel ve teknolojik gelişmelerin tek başlarına daha güzel, daha insanca daha huzurlu bir dünya yaratmaya yetmeyeceği gerçeğidir Vurgulanan o ki, ‘ekonomik ya da bilimsel ilerleme zorunlu olarak kültürel ya da siyasal özgürlük anlamına gelmiyor, ahlâki yaşamın diyalektiği kendi özerkliği içerisinde işliyor

Levent Mete’nin romanını ya da bu satırları muhafazakâr ve kötümser bulanlar olabilir Elbette geleceğin neler getireceğini şimdiden kestiremeyiz, ama edebiyatın ilk kara ütopyalarındaki kehanetlerin birer birer doğrulandığı 21 yüzyılda bir sonraki yüzyıl için pembe bir ütopya tasarlayanımız var mı acaba?

Radikal Kitap - 11 Şubat 2005

A Ömer Türkeş



Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.