Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Kültür - San'at & Eğitim > Kültür-Sanat > Makaleler

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
makale, olduğunuzu, sanıyorsunuz, yaşınızda

Kaç Yaşınızda Olduğunuzu Sanıyorsunuz? | Makale

Eski 10-24-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Kaç Yaşınızda Olduğunuzu Sanıyorsunuz? | Makale




Kaç yaşınızda olduğunuzu sanıyorsunuz?

Zamanı takvimle ölçüyoruz fakat hangi takvimle? Çağlar boyu 1 epey takvim kullandık ve halen zamanı ölçme konusunda emin değiliz Yaşamımızdan seneler eksiliyor ya da çok geliyor Şu an, hangi yılda olduğumuz dahi kesin değil hakikat takvim beynimizde ve onun yönettiği yürek atışlarının sayısında saklı; belki de gelecekte yürek atışı sayısına göre zamanı belirleyeceğiz

Kaç sene yaşadınız? Ya da, kaç yaşındasınız? Ne kadar zamandan beri bu gezegende yaşıyorsunuz? mesela, 30 yaşındayım, dediniz Peki fakat nereden biliyorsunuz? Emin misiniz? Nüfüs kağıdınıza bakarak bunu söylüyorsanız, yanılıyorsunuz sebebi bu sizin hukuk yaşınızdır Yok şayet annenizin ya da babanızın size söylediği zamana göre yaşınızı söylüyorsanız, yine yanılıyorsunuz sebebi bu defa onların hukuki zamanlarını kullanıyorsunuz İyi de acaba, gerçekten kaç yaşındasınız?İşin aslına ve bu yazının gittiği yöne bakacak olursanız, hiçbirimiz yaşadığımız ya da dünyada bulunduğumuz vakit diliminin uzunluğunu gerçekten bilmiyoruz şayet vakit konusunda, yakın 1 gelecekte, hala kullandığımız vakit ölçülerini 1 yana bırakıp, kozmik takvime göre 1 düzenleme yapmazsak, mazi yanılgılarımızı gelecekte de yineleyecek ve şimdi pek farkında olamadığımız ciddi hataları yineleyip duracağız

969 sene yaşayan peygamber

Güneş bize zamanı belirler, dünyamızın onun çevresindeki 1 turu bize 1 günü yani 24 saati verir, diğer norm gök objemiz ise Ay´dır, bütün 1 hesaba kalkışırsak, 29 gün, 12 saat, 44 dakika ve iki8 saniyede 1 aylık 1 vakit ortaya çıkar İlk insan toplulukları, Güneş´in değişiminden epey Ay´ı daha kolay izliyorlar ve biraz da karanlığı aydınlattığı sebebiyle, zamanı Ay´la belirliyorlardı üstelik ilkel toplumlar, zamanı mevsimlere göre ölçüyorlardı mesela, yağmur mevsimi yılın başı bi şekilde kabul edilirdi yani İlkbahar ve güz yağmurları birer sene bi şekilde alındıklarında, bize göre 1 yılı 2 sene bi şekilde yaşamış sayılırlardı O vakit epey uzun 1 yaşam ölçüsü ortaya çıkıyordu Tevrat´da adı geçen epey uzun ömürlü peygamberlerin değişik 1 vakit ölçüsüyle değerlendirildikleri düşünülmelidir Peygamber Methusalah´ın 969 sene yaşadığı yazılmıştır fakat bu süreyi, günümüz takvimi birlikte değerlendirecek olursak, 79 sene yaşadığını anlarız sene ölçüsü, bugün sebebiyle 12 aydır, buna 1 sene deriz fakat Ay takvimi birlikte değişik 1 sene buluruz yani Müslüman vakit ölçüsü Hicri takvimde olduğu gibi Hicri takvimde de, 12 ay bulunur, aylar 29 ya da 30´ar gün çekerler fakat Ay günlerine göre, 1 ay 2953 gündür ve 12 ayın toplamı bu hesapla 35436 gün bi şekilde ortaya çıkar Bundan ne mi olur?

Hicri ve Miladi takvim birleşecek;

Cevap açıktır; bütün sene bu düzeni sürdürürsek, üçüncü yılda, yepyeni sene 1 gün önce altıncı yılda 2 gün önce başlayacak ve bu eksilme sürüp gidecektir Sonuçta 60 yılda, 20 gün eksilecektir, peki fakat bütün yaşamda 20 gün nedir ki? fakat bu kadar değil! Güneş´in çevresinde dönüş süremiz 365 gündür ama yukardaki Ay hesabına göre, bu süre 11 gün daha kısadır yani yılda 1 11 gün daha kaybediyoruz, 3 yılda bu süre 33 gün yani 1 aydan fazladır O vakit 33 sene sonraları 363 günü yani yaşamımızdan yaklaşık 1 yılı yitiririz O vakit da, Hicri tarih sürelerini hesaplarken ortaya ciddi farklılıklar çıkacaktır Peki fakat hangisi doğru? Hicri takvimin 9ayı Ramazan´dır, gün ışığında oruç 1 ibadet bi şekilde Ramazan boyunca yerine getirilir, ışık bitince de oruç sona erer Bu Allah´a ibadetin yanısıra, O´nun yarattığı hayat kaynağı Güneş´e gösterilen saygının da 1 çeşit ifadesidir fakat Ramazan, dünyanın dönüşü doğrultusunda, mevsimlerin dönüşümü birlikte orantılı bi şekilde bütün 33 yılda 1 döner, yani mevsim değiştirir, uzun 1 hesap sonucunda, oruç tutma süreleriyle, gündüz uzunluklarının ters orantılı oldukları görülür Bu da bize yine gün hesabının değişkenliğini gösterir; Hicri takvim, Hz Muhammed´in Mekke´den Medine´ye Hicret tarihi olan miladi 622 yılı birlikte başlar fakat yukardaki yitik gün hesabının sonucunda görülür ki; bütün 2 takvim birbiri ile yaklaşmaktadır, hesaplamalar sonucunda görürüz ki, 20874 yılında Hicri ve Miladi takvimler 1 olacaktır fakat buna daha epey vakit var

Şu an hangi yıldayız?

Miladi takvimin babası, Roma İmparatoru Jül Sezar´dır, bilinen Güneş Yılı hesabıyla takvim yapılmıştır çağdaş astronomide bu değerin kökü dünyanın Vernal Ekinoks´u yani İlkbahar´ın ilk günüdür Sezar´ın sistemi, MS 325´de İznik Konseyi´nde kabul edilmiş ve bu yana kadar gelmiştir fakat yanlıştır Çünkü vernal ekinoks yani baharın ilk günü hem bütün sene değişmekte, hem de Ekvator´dan kutba doğru farklılık göstererek ayrı günlerde oluşur Bu sisteme göre, bütün 400 yılda 1, 3 sene kaybedilir ve bu yitik oranı katlanarak artar Kısacası bu takvime göre, bugüne kadar 146097 gün yani 97 bundan sonra sene kaybı vardır; bu da 12 sene demektir 1 gariplik daha var; 1582´de Hristiyan dünyası ikiye ayrıldı; Protestanlık kurulmuştu, o vakit Paskalya törenleri esas alınarak yepyeni 1 vakit ölçüsü ortaya çıkarıldı, bu defa 11 günlük 1 vakit farkı vardı netice tuhaftı; sebebi Katolikler George Washington´un doğum gününü 11 Ocak´da kutlarken, Protestanlar 22 Ocak´da kutluyorlardı ve bu hadise sürdü gitti Bu kez 1800´ler de Ortodokslar, 2 sistemin ortasında 1 düzenlemeye giriştiler, İlkbahar gününü 5 gün değişik kabul ederek Gregorian Takvim´e yepyeni 1 düzen getirdiler ve Ortodoks Rusya´da bu sistem kabul edildi ve tabii işler iyice karıştı bundan sonra seneler bütünüyle değişiyor ve 40 yaşındaki biri 3 yaşında gözüküyordu Elbette ki bütün bu karmaşa adına takvim denen basılı kağıtların üzerinde; bütün takvimler eşdeğer içerikte fakat zamanı gerçekten belirleyen mevsimsel dönüşümler ve Güneş olduğuna göre gezegenin muhtelif yerlerinde değişik hesaplar yapılabilir Özetle 1 vakit paradoksu birlikte karşı karşıyayız fakat biz gerçekten kaç yaşındayız? Yani dünyanın bütün yerinde eşdeğer vakit ölçüsünü kullanmamız zor gibi görünüyor hala kullanılan Julien Takvimi´ne göre 1 insan doğum gününü, bütün sene 13 gün daha önce kutluyor ve yaşını yalnız göreceli bi şekilde bilebiliyor O vakit, 40 yaşındaki 1 insan o yaşa kadar 520 gününü yitirmiş oluyor yani 40 yaşını kutluyor fakat aslında 40 yaşında olmuyor

Hz İsa ne vakit doğdu?

Matta İncili 2/1´i okuyoruz; "Hz İsa, Bethlehem´de Kral Herod döneminde doğdu" O tarihte geçerli olan, kayıtlarda Herod döneminde kullanıldığı görülen Dionisos Takvimi´ne göre, İsa´nın doğduğu sene bir sene değil aslında 4 yıldır; bu defa de şu andaki takvime göre 4 sene önde olduğumuz ortaya çıkar yani şu anda 2000 yılındayız Yani 4 sene daha yaşlıyız Yine Matta İncili, doğan peygamberden korkarak, 2 yaşındaki bütün çocukların öldürülmesini emreder ve ardından ölür, yani Hz İsa Herod öldüğünde, İncil´e göre 2 yaşındadır, işler iyice karışıyor İncil´deki zamanlamaları toparlarsak, artı eksi sonuçta 17 yıllık 1 vakit kaybı karşımıza çıkar ve 1 defa daha değişik 1 zamanda oluruz; demek ki, şu anda 1979 yılındayız Peki öyleyse, hakikat nerede? vakit içinde zamansızlığı mı yaşıyoruz? İnsanlık dinsel inançlara göre zamanı ölçtüyseler, eşdeğer yılda doğmuş muhtelif inançlardaki insanlar, Budist, Hindu, Protestan ya da Müslüman ayrı yaşlarda mı oluyorlar? Zira, ırak Doğu´da karmaşa iyice büyüyor Güneş´in ve dünyanın karşılıklı konumları 1 farklı fenomen; dünyanın Güneş´in çevresinde ne vakit dönmeye başladığını bilmiyoruz, kendi kendimize normlar kolmuş, tarihler, seneler belirleyip duruyoruz Kimbilir, 500 sene sonraları nasıl 1 takvim kullanacağız?

Kalp atışları zamanı belirliyor

Bilinen resmi kaynaklara göre, en uzun yaşamış insanlardan birisi 115 yaşında ölen 1 İngiliz kadındır, bu yaşa bilim tarafından üst tavan kabul edilir yani insanın yaşayabileceği en uzun süre 115 sene civarıdır Diğer canlı türlerine geçelim; ağaçlar hariç tabii sebebi onlar epey yavaş yaşıyorlar ve hareketsizler yani etkin 1 yaşama sahip değiller Balıklar sebebiyle yapılan araştırmalar sürüyor; bilim hakikat anlamda yaşlanarak ölen 1 balık ömrünü henüz kesin saptamış değil; 1 bilimsel araştırmaya göre balıklar yaşlanmıyorlar; nitekim, birçok efsanede epey ihtiyar balıklar bulunur, 1 Kelt yazmasında 200 yıldır eşdeğer gölde yaşayan 1 balıktan söz edilir Deniz canlılarının en uzun ömürlü canlısı 200 yılın üzerinde yaşayan Galapagos kaplumbağalarıdır ve onlar da epey yavaş devinim eden hayvanlardır Papağan ya da kuğular gibi Bu araştırmaya göre zeka, yaşlanmayı hızlandırmaktadır Fil fareden daha uzun yaşar fakat bütün bunlara rağmen insanın avantajı yine zekasıdır sebebi 100 yaşına gelmiş 1 insan, diğer bütün uzun ömürlü canlıların ölümlerine tanık olur zira zekasıyla yaşamayı bilen ve doğanın sayısız ölüm nedeninden olabildiğince kurtulmayı beceren tek canlı türüdür fakat yine de, İnsanoğlu´nun yaşamı 100 yılı aşamaz, bunun 1 nedeni de duygusallığıdır Fiziksel büyüklük, metabolizmayı tesirler bunun göstergesi yürek atışlardır; ortalamalara bakarsak, farenin kalbi dakikada 590 kez çarpar, köpeğinki 95 kez, insanınki 72 kez, filin kalbi ise dakikada 30 kez çarpar İşte, ömrün vakit ölçüsü buna bağımlıdır yani fizik vakit ve hayat düzenimiz, yürek ritmi birlikte ilişkilidir ve giz burada saklıdır; Aslında insan 100 yaş civarında öldüğü vakit, kalbi çarpan diğer bütün canlılardan epey daha uzun yaşamıştır yani kalbi en epey sayıda artmıştır sebebi diğer epey uzun ömürlü canlılar, 1 nedenle üstelik bazıları vakit insanın elinde çoktan ölmüşlerdir Acaba yürek çarpma sayısı bize hayat ve vakit ölçüsü belirlenmesi yolunda ışık tutabilir mi? Doğum zamanımızı hakikat bi şekilde bilemiyoruz; Çünkü gezegenimizin vakit düzenini çözebilmiş değiliz; üstelik bu sırrı çözsek bile sanki ahenk sağlayamayacağız Önümüzde epey ırak ufuklarda, sisler içinde olsa bile, evrensel 1 formül gözüküyor sanki; nesne kütle artıp, zeka azaldıkça hayat süresi uzuyor fakat nesne küçülüp, zeka arttıkça yaşal süresi azalıyor, peki acaba maddeyi iyice küçültüp, zekayı epey ilerletirsek? fakat bu henüz ham düş fakat nesne ötesinin ve ebedi yaşamın sırrı galiba bu yönde; yalnızca 1 varsayım bi şekilde tabii

R Kompleksi´nin sırrı

Gerçekte, zamanı yürek atış sayısı belirliyor; bu sayıyı belirleyen mekan ise beyin kökü ve onu örten R Kompleksi; yürek atış sayısı ve solunum düzeni buradan yönetiliyor; töresel duygularımız, hücum iç güdümüz, toprağa bağımlılığımız ve sosyal aşama anlayışımız buradar doğuyor; bu sistem milyonlarca yıllık 1 gelişim sonucunda bu hale gelmiş ve halen gelişmekti Evrensel programcı programı böyle yazmış gibi R Kompleksi, kalbimizin kaç defa çarpacağını belirliyor, ortama göre ayarlıyor üstelik biliyor ve kader anlayışı da buradan kaynaklanmakta hakikat zamanını ve yaşını bilemeyen bizler, ölümle bütün an 100 yüzeyiz; dinsel ve felsefik dogmalar sonucunda varlığımızın nedenlerini dışımızda arıyoruz fakat giz kendimizde saklanıyor; gece olduğunda çevresine göremeyen ve korkan ilk insan, 1 kovuğa saklanarak uyumayı seçti ve evrim bu seçimi işleyerek metabolizmamızı belli 1 süre sebebiyle uykuya mahkum etti Tersi de olabilirdi ya da gecenin olmadığı 1 gezegende yaşayabilirdik, kimbilir nasıl 1 canlı türü olurduk? Uyku zamanı acaba yürek ritminin değişimi nedeniyle nasıl değerlendirilmeli? Çünkü uyurken yaşamımız yavaşlıyor, o dinginliği uyanıkken yakalayabilsek nasıl olurdu? Meditasyon, yoga gibi metotlar bize bunu 1 oranda sağlayabiliyorlar fakat zararlı etkilerden ve alışkanlıklardan korunmak şartıyla Buna karşın, epey üstün zekalı insanların epey az uyuyarak, ömürlerini bitirdiklerini görüyoruz, içlerinde epey dar ya da epey uzun yaşayanları var fakat süre ne kadar olursa olsun, onlar yaşamlarına birkaç 1000 üstelik arasıra milyon insanın yapamayacaklarını sığdırabiliyorlar Yukardaki araştırmaya göre beynin kafi irade düzeyinde olması, R Kompleksi´ni etkileyip yepyeni süreçler yaratıyor şayet böyleyse, doğasal kirlenme de ile birlikte bi şekilde, yaşamsal kirlenmeden uzaklaştıkça hayat süremiz değişebilir Neye göre mi? Takvime göre değil tabii ki, sebebi değişen beynimizdeki hayat süresidir ve zamanın hakikat ölçüsü beynimizdedir hakikat yaşımızı hiç bilemeyeceğiz, bu süreç R Kompleksinde yazıyor fakat biz onu okumayı henüz bilmiyoruz, aksine ölümü çabuklaştırmanın yollarını daha iyi öğreniyor ve bütün geçen an ölüme daha epey koşuyoruz aynen kelebeğin ışığa koşması gibi

İçimizdeki ve 1 parçası olduğumuz dışımızdaki kozmik zamana göre, belki 1000, belki de 1 yaşındayız; bunun önemi pek yok; varsın takvimler olsun; aslında takvimler dünyasal ihtirasların göstergesi bi şekilde epey işe yarıyorlar; varsın öyle kalsınlar Bilim fiziksel yıpranmayı yavaşlatmaya uğraşırken, 1 yandan da daha epey ve daha süratli öldürmenin yollarını da arıyor Bu çelişki arenasında, yaşımızın çok önemi yok sanki, en iyisi takvim kaosundan uzaklaşarak, arzuladığımız yaşı maskara olmadan hissedip yaşayabilmek Sonuçta zamanı biz belirliyoruz; ölerek ve öldürerek


Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.