Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Sinema, Müzik & Online Videolar > Radyo, Sinema ve Tiyatro

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
atatürk’ün, günlüğünden, orotorya

Atatürk’Ün Günlüğünden (Orotorya)

Eski 10-24-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Atatürk’Ün Günlüğünden (Orotorya)




ATATÜRK’ÜN GÜNLÜĞÜNDEN (OROTORYA)

Sayın konuklar,
Bugün bizler burada tutkuyla , coşkuyla , sevinçle ve hüzünle onu birkez daha yaşatacağızMustafa Kemal'i anlatmak Türk ulusunu anlatmaktırMustafa Kemal'i anlatmak Kurtuluş savaşını anlatmaktır Yokluklardan gelen bir ulusun doğuşunu ani atmaktır O'nu anlatmaya dilimizin dönmediği , gücümüzün yetmediği yerde O'nu kendi günlüğünden dinleyip anlayalım
Yıl 1881 Kiraz mevsimi
Vakit alaca karanlık
Ay batacak , güneş doğmak üzere
Toprak kabardı , gök gerine gerine uyanıyordu
İki katlı kagir evde çifte şamdan yanıyordu
Ve ansızın
O? Sarı, gür bir kadın saçı gibi
Dalga dalga esti rüzgar
Kiraz ağaçları meyve yüklü pıtrak pıtrak
Gün ağardı taze , apak Ve öptü yeni doğanın
Küçük Mustafa'nın parlak ışıklı yüzünü güneş
Yüzyıllar öncesinden
Yüzyıllar sonrasından sesleniyorum size
Ben Mustafa Kemal'im hey!
Ben Mustafa Kemal"im
Selanik
Baba ocağı
Kilise canlarının ezanla karışıp gittiği çocukluk yıllarım
Gür ağaçlı bahçeler
Ve tadına doymadığım kara dut
Daracık sokaklarda kaybolup gittiğimiz liman şehri
Selanik bir büyük liman,
Selanik bir büyük şehir/Suda balık sürüleri gibi :
Gelir gider , gider gelir
Yorgun tembel balıkçıların
Beni uzaklara salacağı martı sesleri
Baharda gürlediği vakit Korkutan
Korktuğu kadar düşündüren gök gürültüleri
Selanik gecelerinde yıldızlar kocaman olurlardı
Ya da ben öyle hatırlıyorum
Ne kadar çok , ne kadar parlaktır , bir okadar uzak
Arkadaşlarım,komşu çocukları, gayri müslim arkadaşlarımız çok olmazdı
Olanlarda bize en yakın yıldız kadar yakın
Oysa,
Yaşadığımız acı tatlı ne varsa
Bu küçücük şehirdeydi
Geçti dört mevsim dört yaz
Uzun ince parmaklarımda
Mahalle mektebinde diz çöküp
İlahilerle başladı okula
Bir sabah beyaz bir entari giydirildi bana
Sırmalı bir sarık elimde yaldızlı bir dal
Annem dua etti
Ben de babamın ve hoca efendinin elini öpüp okula gönderildim
Beyaz kemerli loş bir oda
Rahlede bir kuran
Hoca keramım anlatmaya başladı
Anlayamadığım bir dilden okuyup , dizlerimin üstünde yazmaya çalışıyordum
Kemiklerim sızlardı , ayakta yazmak istemezdim
Hoca tek sesiyle emrederdi
Otur
"Ama böyle yazmak zor oluyor , dizlerim acıyor deyince ,
Bana karşımı geliyorsun , dedi
Ben de evet dedim
Sonra babam beni başka okula gönderdi
Şemsi Efendinin özel laik okuluna
Burası daha iç açıcıydıYan yana sıralar daha aydınlık
Üstelik artık dizlerim acımıyor
Babamın işleri bozulunca , dayımın köyüne Langazaya gittik
Çiftlik hayatı başladı
Bir tarlada öğrenmişti vatan bekçiliğini
Kargaları kovalaya kovalaya Mustafa
Yel eser gün vurur akşamlara dek Kavrulur yanardı elleri ekinlerin ortasında
Yüzyıllar öncesinden
Yüzyıllar sonrasından sesleniyorum size
Ben Mustafa Kemal'im hey Ben Mustafa Kemal" im
Orada okul yoktu , sıkılıyordumKöydeki müslüman hocadan ders alıyordum
Sonra da köyün papazından , ama Rumca'yı sevmiyordum
Teyzemin yanına Selanik'e gönderildim
Arapça öğretmeni kaymak Hafızdan hayatımın ilk dayağını yedimBu bana çok dokundu Çocuksu sorularıma dahi cevap veremiyecek kadar cahil , aciz koskoca bir adamdan dayak yiyordum
Bir gün komşumuzun oğlu Ahmet, bizi ziyarete geldi Askeri okuldaydı
Pırıl pırıl tertemiz üniforması, anlamlı bakışı, kendinden emin konuşması
İşte o gün ben de o üniformanın içine girmiştim sanki
Annem olmaz dedi
Osmanlının askeri demek bitmez tükenmez sürgünler , savaşlar demektir
Kıyamam sana
Ama nafile gizlice okulu kazanmıştım
Anacığımın elini öptüm , hakkını helal etti
Yeni okulumu arkadaşlarımı seviyordumBaşarılıydım
Matematik öğretmenimiz senin de benim de adımız Mustafa dedi
Gel bir de yanına Kemal adını koyalımBundan sona senin adın Mustafa Kemal olsun
Orta okuldan sonra , yatılı olarak Manastır Askeri Lisesine başladım Manastır Makedonya'nın can damarıydı , sınır bölgesiydi
Bulgar , Arnavut, Yunan çetelerinin cirit attığı bir yer Etrafımda nelerin olup bittiğini anlamak istiyordum



Alıntı Yaparak Cevapla

Atatürk’Ün Günlüğünden (Orotorya)

Eski 10-24-2012   #2
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Atatürk’Ün Günlüğünden (Orotorya)




Sonra Ömer'le arkadaş olduk
Tatil günleri istasyona gider , askerleri seyrederdik
Oradan da Yonya'ya(Yonya bir liman gazinosuydu)
Orada birşeyler içer saatlerce tartışırdık
Ali Fethi ile tanıştıktan sonra ufkum daha da genişledi
O bana siyasetin ne olduğunu anlattı
Jan Jak Ruse , Volterî, Mantesküi'yi anlattı
| Volter , Rober Piyer ,1789 ihtilali , halk , ulus , özgürlük , gerçekler
|Ve yaşamın sınırları kafam karmakarışıktı
Gökte ay üşür
Dışarıda gece üşür
Düşmanca kol gezer bıçak sırtı bir ayaz
Mustafa Kemal üşümez
Düşünür
Bir gün Ömer'le tren istasyonunda dervişlere rastlamıştık
Ve garda da bir sürü yabancı yolcu
Dervişler,ellerinde sivri külahları
Bol cüpbeleri kendilerinden geçmiş , bağırıp çağırıyorlardı
Nara atıyorlar , kimileri de düşüp bayılıyorlardı
Şöyle bir baktımUtandım
Gözlerimi kapadımCennetin anahtarını satan papazla, muska satan yobaz
Ve nara atıp kendinden geçen , sözüm ona dervişler
İşte dedim kendi kendime
Dünyayı bu hale sokan sizlersiniz
Artık düşünüyordum, öğrenmek istiyordum
Düşlerim beni aştıkça , yeniden öğrenmeliyim
İçimdeki büyük aşkın ne olduğunu artık iyice anlıyordum
Okul bitince
İstanbul'a Harbiye'ye gidecektik düşlerimizi gerçekleştirmeye
İnsanlığa aşıksın sen Sönmeyen tek ışıksın sen Kurtuluş ve özgürlüğe
Bir evrensel bekçisin sen
İstanbul
Daha ilk bakışta ortaçağı anımsattı bana
Sanki insanlar hala yüzyıllar öncesi gibi yaşıyordu ,
Kara çarşaflı, peçeli hayaletler gibi, karanlık basmadan evlerine koşuşan
kadınlar
Asma çardakların gölgesinde
Günde beş vakit ezan sesiyle kımıldayan çehreler
Haliç'in ötesinde ölü bir görüntüden ibaret kalan Türk mahalleleri
Ve şaşkın değişmez sessizliğe uyuyorlardı
Oysa Beyoğlu , Pera ve baş döndürücü sokakları sonunda liman
Şık faytonlar , mağazalar , tiyatrolar , müzikallerBambaşka sosyal bir çevre
Vergi vermeyenler sırtını kapitülasyonlara dayamış
Merkezi hükümete önem vermeksizin bir bambaşka İstanbul
Osmanlıların üstündeki yabancı baskısı o derece şiddetliydi ki
Sanki Türkler kendi vatanlarında esir
Yabancılar efendiydiler
Düşman devletler Osmanlı Devletine Maddeten ve manen tecavüz halinde
Karar vermişler onu yok etmeye , bölüşmeye
Padişah ve halife olan kişi de
Düşünmüyor hayatını ve rahatını
Kurtarmaktan başka çare
Artık Fransızca gazeteleri okuyabiliyordum
Bazı kitaplar yasaktıBunları geceleri okurdum
Namık Kemal'i , Volter , Robes Piyer'i şimdi daha iyi anlıyordum
Önce Napolyon’a hayrandım
Felsefi görüşlerim iyice şekillenince , ondan pek hoşlanmadım
Demek ki devrimler karşı devrimleri getirebilirdi
1789'un saflığı ve temizliği ve Napolyon'un emperyalizmi
O gün arkadaşlarla bir komite kurduk
El yazısıyla gazete çıkarmaya karar verdik
Gazete sarayın kulağına gidince yakalandık
Ama okul müdürü devrimci bir adamdıKurtulduk
Belki de bir iç güdü
Kurmay okulunun ilk sınıfında hepimizden bir araştırma , yazısı istemişti
Araştırma yazısını okuyan öğretmenim gözlerime baktı
Zaten dedi, senden de bu beklenir
Araştırmanın adı:Başkente karşı Anadolu isyan hareketlerinin Gerilla taktikleri
Sonra yine yakalandık
Bildiri dağıtıyorduk üstelik okul bitmiş daha yeni yüzbaşı olmuştum
Tutuklu kaldığım süre içinde yazıyordum
Şiir yazıyordum
Devrim taslakları yazıyordum Sonra kıta hizmeti adına İstanbul dışına sürüldüm , Şam'a
Yıl 1905
Mustafa Kemal şimdi yüzbaşı
Yıldızlar İçinde yıldız;yücelmiş daha başı
Dışarıda bıçak sırtı bir ayaz
Gökte yıldız ve ay üşür
Mustafa Kemal üşümez
Vatanını ve ulusunu düşünür
Peki dedim , öyle olsun Bizde gider çölde bile yeni bir devlet kurarız
Zamanla binlerce gerçeğin değil, tek bir gerçeğin olduğunu anladık
Ne işimiz vardı Arabistan çöllerinde
Hepimizi baskı altında toplamaya çalışan softaların , yobazların içinde , ne işimiz vardı ( YEMEN TÜRKÜSÜ)


Alıntı Yaparak Cevapla

Atatürk’Ün Günlüğünden (Orotorya)

Eski 10-24-2012   #3
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Atatürk’Ün Günlüğünden (Orotorya)




iyice anlamıştım ki ,
Müslüman olmayanların cennetin bütün nimetlerinden yararlandıkları ,
Müslümanların ise cehennem azabı çektikleri bir yerdi
Osmanlı İmparatorluğu
Sende-de dünyalar devirenlerin
Ayakta tutmayan darbesi vardı;
Zamanı yakından çevirenlerin
Zincire vurulmaz hür sesi vardı
İhtilalin nasıl, neresinden başlamalıydı
Vatandan uzak Arap illerinde
Arkadaşlardan kopuk
Makedonya'ya gitmeliydim
Bu işin can damarı arada atıyordu
Bir müddet sakin kalıp , Selanik'teki Genel Kurmaya atanmalıydım
Ve atandım
İhtilalin çekirdeği bazen de kendince oluşuyordu
Kendini devrimci ihtilalci sayanlar vardı
Bir elinde kılıç , bir elinde din kitapları, devrim üzerine yemin ederler
Değişmesi gereken bir düzen için ,değişmeyecek kurallar üstüne yemin edebilir miydi?
Ama ihtilal kadrosu yavaş yavaş tamamlanıyordu
Biz reformcu değildik,
Biz siyasal yapıyı değiştirmek istiyorduk
Egemenlik kavramını değiştirmek istiyorduk
Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir
Dinsel kuvvetler ise bunun tam tersiydi
Kökten dinciler gücünü tartışmadan değil
Baskıdan , düşünce özgürlüğünden değil
Kayıtsız şartsız itaattan alıyorlardı
Üstelik kör itaat
İnsan zekası ve uygar olabilmek
Evrenin sınırlarını çözmeye çalışmak,
Bilim teknik ve hür düşünce yerine kör itaat
Bizi bu hale sokan karanlık , cehalet değil miydi?
Yola çıkarken kavşak noktalarında düşüncelerimiz saydamlaşıyordu
Arkadaşların çoğu müslümanlıktan din olarak değil
Siyasal bir güç olarak bahsediyorlardı
Yobazlar , gericiler, tutucular
Müslümanlığın yüz karasıydı
Ve bu cehalet sürdükçe mahvolup gidecektik
Bazı arkadaşlar din yerine ırk kavramını uygun görüyorlardı
Ama sis dağıldıkça çoğunlukta devrim çekirdeğinde anlaşıyorduk
Başlık kendi kendine çıkıyordu
TÜRK DEVRİMİ!
Hangi devrim tek başına yapılabilirdi
Devrim kimin için yapılabilirdi
Üstelik başlayınca durmak dinlenmek yoktu artık
Esirler, mazlumlar için sende
En içli şairin bir kalbi vardı
Harise , zalime karşı çehrende
Bir korkunç devrimci gazabı vardı
Yanı başımızda bir ihtilal daha vardı
Sovyet ihtilali
Bu devrim hareketi daha başında bir panislavizm hareketine dönüşüyordu
Oysa,
Uygarlık ister istemez evrensel boyutlara gidiyordu
Artık uygarlık değil , dünya uygarlıklarının temelleri bize yakışırdı
Siyasi görüşlerim asker kişiliğimle bağdaşamaz hale gelmişti
Yavaş yavaş kızağa alınıyordum
Önce Trablusgarb'a göderdiler
Kaybedilmiş bir cephenin yeniden kurtarılması için
Ama karşımda ümmetinden bile bıkmış
Şeyhler, aşiretler , kabileler , tarikatlar
Savaşmak için hiçbir nedeni olmayan
Kaybedilecek hiçbir şeyi kalmamış topluluklar
Trablus macerası ve Balkan Savaşı sonrası
Ömrümün çoğunun geçtiği Selanik bile elden çıkmıştı
İstanbul Hükümeti hayalperest insanların elindeydi
Acı ama gerçek bu
Uyarıyordum Ama iktidar olma hırsı
Onlar için her şeyden öndeydi
Bitsin bu gaflet uykusu
Padişahtan hayır yok artık bize
Geldi düşmanın önünde dize
Büyük savaşa az kalmıştı






Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.