Prof. Dr. Sinsi
|
Tavsiye Mektupları|Tiyatro Tarihi Ve Skeçler
tavsiye mektupları
ŞAHISLAR
AZMİ EFENDİ (Kırk yaşlarında bir adamdır Üzerinde modası geçmiş, rengi neftileşmiş, eski bir redingot vardır Paçaları sibil sibil olmuş, pantolonu eski, ütiisüz ve dizleri çıkıktır Yelek ve gömleği olmadığı için redingotunu sıkı sıkıya iliklemiştir Mukavvadan bir önlük gömlek hizmetini görmektedir Boynunda lâstik bir yaka, arkadan dolanır yırtık bir kravat vardır Elinde keten bir kasket tutmaktadır Traşı uzamış, bıyıkları postur) -MÜDÜR BEY (Elli yaşlarında, temiz giyinmiş, şişman, hayatından memnun bir adamdır ) - HADEME HASAN AĞA (Pos, kır bıyıklı, kurnaz bir odacıdır )
DEKOR
— (Bir şirkette müdüriyet odası
— Nihayette bir kapı
— Solda birinci planda bir masa
— Sağda şömine
— Sağda birinci planda büyük bir yazıhane
— Yazıhanenin sağında bir koltuk ve yüzü seyircilere dönük bir iskemle
— Yazıhanenin üzerinde hokka, kalem takımları kâğıtlar, dosyalar vardır
— Odanın muhtelif mahallerinde koltuk, dosya dolabı ve saire görünür )
1 SAHNE
Hasan – Yalnız
(Perde açıldığı zaman Hasan, şöminenin önündeki koltuğa gömülmüş, oturmaktadır Koltuğun seyircilere karşı arkası dönük olduğu için Hasan, görünmez, bilâkis sahne boş görünmektedir Biraz zaman sonra nihayetteki kapıya vurulduğu duyulur, Hasan, yavaş bir sesle )
HASAN — Gir  
(Kapı açılarak Azmi girer Kapı kapanır  Sonra etrafına hakımr, kimseyi göremez )
2 SAHNE Hasan - Azmi
AZMİ (Hayretle bakınır ve bir müddet sonra) — Allah Allah, kimseler yok  Halbuki kulağıma "gir" diye bir ses gelmişti  Eee, çok tuhaf, burası galiba tekin bir yer değil HASAN (Koltukta, hiç tavrını bozmadan) — Peki ne istiyorsunuz?
AZMİ (Korkarak bir çığlık koparır) — Aaa!
HASAN (Kalkarak) — Ne var? Ne oluyorsunuz?
AZMİ — Şey Affedersiniz  Birdenbire korktum 
HASAN — Korktun mu? Korkacak ne var?
AZMİ — Burada kimse yok zannetmiştim de 
HASAN (Oturduğu koltuğu alıp pencerenin önüne götürüp koyar ) —- Kimse yok sanıyordun? Demek buraya kimse yok diye girdin?
AZMİ — Yok, efendim, "Gir!" diye bir ses duyar gibi olmuştum da, onun için girmiştim
HASAN — O halde burada insan varmış!
AZMİ — Orası öyle
HASAN — Peki, ne diye kimse yok zannetmiştin?
AZMİ (Tavırlarıyla bir şey anlatmak istiyormuş gibi) — İşte, bir kere girmiş bulundum da Sanki 
HASAN (Masanın önündeki koltuğa oturarak) — Yetişir, ifade almıyoruz
AZMİ — Sanki sordunuz da Affedersiniz efendim
HASAN — Ne istiyorsun? Onu söyle 
AZMİ (Gittikçe bozularak) — Müdür beyi görmek istiyordum
HASAN — Müdür beyi mi?
AZMİ — Evet
HASAN — Muhakkak görmek mi istiyorsun?
AZMİ — Evet, mutlaka görmeliyim
HASAN — YaaaL
AZMİ — Burada yoklar mı?
HASAN — Görmüyor musun? Eğer olsaydı, bizim burada işimiz ne idi?
AZMİ — Burası müdür beyin odası mı?
HASAN — Kapıdaki tabelâyı da mı okumadın?
AZMİ — Sofa biraz karanlık da 
HASAN — Peki, kimin odası olsun istiyorsun?
AZMİ — Böyle bir şey düşünmedim (Bir ara sessizlik) Bugün gelir mi?
HASAN —- Kim?
AZMİ — Müdür bey
HASAN — Tabiî gelir ama, belki gelmeyeceği de tutar Onun kafasının içindekileri ben ne bileyim, amma ahret suali soruyorsun sen de!
AZMİ — Affedersiniz, sizin burada 
HASAN — Müdürü niçin göreceksin?
AZMİ — Burada boş bir yer var mı diye soracağım
HASAN — Haa! Memuriyet isteyeceksin
AZMİ — Evet  Boş bir memuriyet varsa bu şirkete gireceğim  
HASAN — Şirkete gireceksin!?
AZMİ — Buraya girmek çok mu güçtür?
HASAN — Olmayacak duaya amin diyelim
AZMİ (Ezgin ve üzgün) — Ne diyorsunuz?
HASAN — Sekiz senedir, bu dönen dolabın içindeyim, yeni bir memur alındığını görmedim Müdür, nedense yabancı adam istemiyor
AZMİ — Hep tanıdıklarını mı kayırıyor?
HASAN — öyle sanırım
AZMİ — Bari iyi bir adam mı?
HASAN — Barut gibidir Etrafı kasar, kavurur
AZMİ —Ya?!  
HASAN — Bereket versin, burada çokluk bulunmaz Bin tarakta bezi vardır Yalnız kimsenin buradan bir dakika ayrılmasını hoş görmez Hele izin isteyecek ol öldün Allah, razı olmaz Ne yapsan beğenmez, her şeye bir manana bulur
AZMİ — İnanır mısınız? O kadar müşkül, fena bir vaziyetteyim ki  Ne iş olursa olsun kabul ederim, kaç kuruş verirse razıyım
HASAN — Demek çok sıkıntıdasın?
AZMİ — Sıkıntı da söz mü? Açım!
HASAN — Çoktan beri mi?
AZMİ — Altı aydır çektiğimi bir ben bilirim, bir de Allah! Kül yedim, kömür yedim, bugüne kadar dişimi sıktım, ekimi belli ettim Başımı vurmadığım taş kalmadı, sanki yer demir, gök bakır oldu Artık bıçak kemiğe dayandı
HASAN — Açlık sofuluğu bozdurdu mu?
AZMİ (Sesi ağlar gibi titreyerek) — Dikiş kaldı, birkaç ay daha bu hal devam ederse galiba o da başıma gelecek! Ama ne yapacağım bilmiyorum ölmemek için çabalayacağım  
Evvelâ memuriyette idim, memuriyetim lağvolundu, açıkta kaldım  Hikâyelerimle canınızı mı sıkıyorum?
HASAN — Yok canım, durup durduğum yerde eğleniyorum Neye ayakta duruyorsun? Otursan a! (Azmi'ye bir iskemle gösterir, Azmi oturur ) Sen geldiğin zaman, müdürün kolluğuna oturmuş kara kara düşünüyordum Dertsiz insan olur mu? Sen geldin, halini açtın Beterin beteri varmış! Ben sana nisbetle köy genezi imişim!  Burada yatıp kalkıyorum, ev, oda kirası yok  Gece gündüz kalorifer istim veriyor Oduna, kömüre para vermiyorum  Kalemlerdeki efendiler tütün, cigara aldırdılar mı, artan üç beş kuruşu da ikram ediyorlar  Müdür bey cigaralan yarısına kadar içer  Her gün onları toplayıp harman ederim, demek ki cigaradan yana da tuzum kuru!  Üstelik ayda da 250 lira ücret 
AZMİ — 250 lira mı?
HASAN — Fena para değil sanırım
AZMİ — Şüphesiz Hele bu zamanda  
HASAN — Senede bir maaş ikramiye, bayram bahşişleri de cabası  
AZMİ (Dişleri arasından) — Vay canına, ne talih 
HASAN — Sen söylerken halime şükretmeye başladım (Gururlanarak) Fazlası da nankörlük olur! Değil mi ya, insan bulunca bunamamalı  
AZMİ (Kalkarak) — Ona şüphe etmeyiniz Hem bilir misiniz, ekseriya kendi kendime şöyle düşünüyordum Ben vaziyette bir adam etrafına olsun acaba bir iyilik edemez mi? derdim İşte demin onun kabil olduğunu anladım, çünkü benim sefaletim sizin efkârınızı dağıtmış oldu
HASAN (Şömineye giderek) — Yalan da değil
AZMİ — Gördünüz mü? Madem ki ben bilerek bilmeyerek size şimdi bir hizmette bulunmuş oldum, binaenaleyh siz de bana küçücük bir yardımda bulunmalısınız
HASAN — Ne gibi?
AZMİ — Bana nasihat veriniz Buraya geldim, ne yapayım? Nasıl hareket edeyim?
HASAN — Söyliye söyliye dilimde tüy bitti Şu şirkete girmek mümkün değildir Tanrı'nm günü memuriyet için müracaat edenleri bir görseniz, bir dakika burada durmaz kaçarsınız, ben diyeyim elli, siz deyin yüzelli  Hattâ bunların içerisinde dişli yerlerden mektup, kart getirenler de var
AZMİ — Tavsiye mektupları da getirmek lâzım mı?
HASAN — Her yer gibi burada da tavsiye olmadı mı, sözünü kimseye duyuramazsın Tavsiye mektupları, hani her kilidi açar maymuncuklar vardır ya işte ona benzerler Elinde bu anahtar oldu mu, gözünün kestiği kapıya dayan gir  Müdür, seni görür görmez soracak! "kimin tarafından geliyorsun?"
AZMİ — Ya?
HASAN — Sen ihtimal elini kolunu sallayarak geliverdin
AZMİ — Kim demiş? Yanımda bir tavsiye mektubun var
HASAN — O başka Aman, ver bakayım (Azmi redingotunu açar, fakat yüzü seyircilere karsıdır ) Pantolonun üzerinden yırtık bir fanila ve mukavvadan küçük bir önlüğe benzeyen gömleğinin ucu görünür Redingotunun iç cebinden bir büyük zarf ve bu zarfın içinden de bir küçük zarf çıkarır Büyük zarfı sür'atle cebine koyar ve gömleksiz olduğunu Hasan'a göstermemek için aynı hızla önünü ilikler, küçük zarfı Hasan'a uzatır
HASAN — Kimden?
AZMİ — Tekirzade Nigâhi beyefendiden
HASAN — Sözü geçer, zorlu bir adam mı?
AZMİ — Okuyun canım!
HASAN (Mektubu alır, hecelemeye başlar) — Baştan başa lûgatlı, ıstılahlı yazılmış Belki tesiri olur
AZMİ — Beni ümitlendiriyorsunuz 
HASAN (Mektubu koklayarak) — Ama bu mektup ekşi ekşi bir tuhaf kokuyor  Müdür lavanta kokusundan bile hazzetmez (Bu esnada soldaki kapıdan şiddetle müdür girer Hiddetli görünmektedir Hasan şaşkınlıkla mektubu cebine koyar )
2 SAHNE
Evvelkiler – Müdür
MÜDÜR — Bu ne rezalet? Odamı kahvehaneye çevirdiniz?
HASAN — Affet, Müdür bey  
MÜDÜR (Keserek) -— Sus  Seksen kere söyledim, her ne için olursa olsun odamda kimse bulunmayacak, diye tembih etmedim mi? Lakırdı anlamamakta ısrar ederseniz, ben lakırdı anlatmanın kolayını bilirim
HASAN (Azmi'ye işaret ederek) — Bu efendi geldi Sizi görmek istediğini söyledi Müdür bey burada yoklar, dedim! "İlle burada da sen saklıyorsun" dedi Baktım olmayacak, kapıyı açtım, işte bir yol kendin bak, var mı, yok mu, anlarsın dedim
AZMİ (Kendi kendine) — Olur müzevvir değil
MÜDÜR (Hasan'a) — Ben sana tafsilât sormadım Hâlâ bildiğini okuyorsun Haydi, git!  Vazifenin başından ayrılma Yallah! (Hasan önüne bakarak çıkar )
3 SAHNE
Azmi – Müdür
MÜDÜR (Çıkmak için Hasan'ı takiben kapıya kadar giden Azmi'ye) — Siz kalınız! Madem ki beni görmek istiyormuş-sunuz, buyurun konuşalım (Döner, şapkasını masa üzerine bırakır )
AZMİ (Olduğu yerde çivilenmiş gibi durur, kendi kendine) — Hay Allah belâsını versin Mektup odacıda kaldı Şimdi ne halt etmeli?
MÜDÜR (Dolaptan bir dosya alır) — Sizi dinliyorum efendim
AZMİ (Kendi kendine) — öp babanın elini Ne söylemeli
MÜDÜR (Yazıhanesinin önüne oturarak) — Buyurunuz, bekliyorum
AZMİ — Şey, efendim  
MÜDÜR (Masanın üzerine yumruğu ile vurarak) — Rezalet diz boyu Ne tatlı sözden anlıyorlar, ne acı sözden! Şu masanın tozuna bakın  Kâğıtlar karma karışık Ben yapacağımı bilirim! (Azmi'ye) Yaklaşınız efendim, ne istiyorsunuz?
AZMİ (Gayretle) — Şey efendim  
MÜDÜR (Masanın önündeki iskemleyi göstererek) — Buyurunuz, oturunuz Sizi dinliyorum
AZMİ (Oturur, heyecandan kısılmış bir sesle) — Vallahi af-fınızı istirham ederim, beyefendi 
MÜDÜR — Ziyaret maksadınızı sormuştum
AZMİ — Müdür beyefendi, sizi taciz edişimin sebebi Yani , şayet , evet efendim, şayet varsa MÜDÜR (Sabırsızlanarak) — Ne varsa?
AZMİ (Boğazı kuruyarak, güçlükle) — Yani bir münhal varsa  
MÜDÜR — Memuriyet mi istiyorsunuz?
AZMİ — Evet efendim  Şirketinizde münhal bir memuriyet varsa  lütuf ve atifetinize sığınıyorum
MÜDÜR — Anladım Münhal olup olmadığını soruyorsunuz? Şayet münhal varsa kabul edilip edilmeyeceğinizi anlamak istiyorsunuz?
AZMİ — Hemen hemen öyle beyefendimiz
MÜDÜR (Esefle) — Çoktandır memuriyet için müracaat eden olmuyordu Arkası kesildi zannetmiştim (Elini uzatarak) Tavsiyeniz var mı?  Her nereye gitseniz bir referans isterler  Tabii tavsiye vardır, lütfen verir misiniz?
AZMİ (Kalkarak) — Arzedeyim beyefendi 
MÜDÜR — Tafsilâta hacet yok  Tavsiyenizi veriniz, kâfi
AZMİ (Sahnenin ortasına doğru geri çekilerek )— Yani  
Şunu arzetmek istiyorum ki 
MÜDÜR — Ne demek istiyorsunuz?
AZMİ (Gayretle) — Tavsiyem  yok 
MÜDÜR — Ne?  Tavsiye yok mu? Doğru söyleyiniz, kimseden tavsiye getirmediniz mi? (Aklına bir fikir gelmiş gibi) Kimseden tavsiye almadan mı müracaat ediyorsunuz?
AZMİ — Arzedeceğim beyefendi Bendeniz 
MÜDÜR (Şiddetle) — Hayır, hayır Bir şey söylemeyiniz (Kalkar Azmi'yi nazarlarıyla takip ederek onun arkasından dolaşır ve aynı suretle solda birinci plana geçer )
AZMİ (Müdürün hareketini görerek kendi kendine) — İşte, korktuğum başıma geldi, şimdi beni kapı dışarı edecek
MÜDÜR (Çehresi mülayim bir hal almıştır, gülerek soldaki iskemleyi gösterir) — Lütfen oturunuz beyefendi (Tekrar ederek) Lütfen oturunuz (Azmi, hayreti ziyadeleştirerek yığılır gibi iskemleye çöker) Birkaç dakika beni dinlemek lütfunda bulunmanızı rica edeceğim Beyefendi, tam on beş senedir ben, bu şirketin müdürüyüm Bu on beş sene zarfında bir ay, bir hafta (konuşurken Azmi'nin sağına geçer) bir gün geçtiğini bilmiyorum ki bana elinde bin bir yerden tavsiye getirmiş, şekil şekil insanlar müracaat etmemiş olsun  (Azmi, olduğu yerde hareket eder) Evet; her memur olmak isteyen iş dostlarımdan, ahbaplarımdan bir tavsiye bulup getiriyordu Biraz yumuşak davranacak olsam, bunun önünü ardını almak kabil olmayacaktı Müracaat edenlerin hepsini şirkete alamazdım Peki birini al, öbürünü alma O da olmaz Çünkü bunu duyan dostlarım, ahbaplarım: "vay benim dediğimi yapmadı?" diyip gücenecekler  Bir hoşnuta karşılık yüzlerce şikâyetçi  Bundan başka, tavsiye mektupları kadar bir şey sinirlerime dokunmaz Ancak pısırık; mahcup, beceriksiz, elinden iş gelmez, bir para etmez, mendebur insanlar tavsiye mektupları alırlar Halbuki en iyi memurlar atılgan, becerikli, tuttuğunu koparır, teşebbüs sahibi, cür'etkâr insanlardan olur Tavsiye mektubu ne demek? Bir adam, eğer hakikaten malûmatlı, değerli, meziyet sahibi ise delile, rehbere, tercümana ihtiyacı yoktur O, ne yapar yapar, kendini gösterir Eğer cahil, görgüsüz, zayıf bir yaratık ise, tavsiye ne fayda eder? Çünkü mal meydandadır Çok güç bir ihtimal olarak lavsiye tesir etse bile, yine dört gün içinde kokusu meydana çıkar (Ayağa kalkar)
AZMİ (Hayretler içinde) — Evet  
MÜDÜR — İşte bu sebeple hiç kimseyi yanıma almıyordum Halbuki adama ihtiyacım var AZMİ — Ciddi mi efendim?
MÜDÜR (Yazıhanesine döner ve koltuğuna oturarak) — Siz hakikaten zekî, şahsî teşebbüs sahibi bir adamsınız
AZMİ — İltifat buyuruluyor efendim!
MÜDÜR — Hayır  Bu inkâr edilmeyecek bir hakikat  İşte müracaatınız, bunu isbat ediyor  Eğer sizde fikr-i teşebbüs, cür'et olmasa, böyle kollarınızı sallayarak doğrudan doğruya bana müracaat edemez ve beni de ümit etmediğim bir anda memnun edemezdiniz
AZMİ — Çok âlicenapsınız müdür beyefendi
MÜDÜR — İnsanlara ne fazla dost, ne fazla düşmanım Herkese mevkiini vermek taraftarıyım (Azmi başıyla takdirkâr bir vaziyette tasdik eder ) Sizde yalnız fikir teşebbüsü değil, aynı zamanda derin bir seziş de var Nitekim bu odaya girer girmez, vaziyeti anladınız değil mi?
AZMİ (Bir pot kırmamak için çekinerek, kendi kendine) — Acaba neden bahsediyor? (Yüksek) Yani efendim, şey 
MÜDÜR — Sıkılmayınız, açıkça söyleyiniz
AZMİ — Evet, şu var ki 
MÜDÜR — Yani?
AZMİ (Sıkıntılı bir halde) — Vallahi müdür beyefendi
MÜDÜR — Anlıyorum, bunu söylemeye nezaketiniz mani oluyor Herhalde odanın hali, dairenin vaziyeti nazarı dikkatinizi celbetti değil mi? Gözünüzden kaçmadığına eminim
öyle ya, herkes bir hava tutturmuş gidiyor Ne giren belli, ne
çıkan  Dış görünüş, itimat telkin etmiyor Odacılar, umum
müdürün odasında yan gelip oturuyorlar
AZMİ — Orası öyle
MÜDÜR — Düşünün efendim, odacı, müracaat sahiplerini müdürün odasında kabul ediyor Müdür odası mı, bekleme salonu mu? Bu nerede görülmüş? Dışardan birisi buna ne manâ verir?
AZMİ — Saygısızlık
MÜDÜR — Saygısızlık, çirkin bir lâubalilik Fakat neden ileri geliyor? Çünkü intizamı temin edecek, faal işten yük-sünmez bir demir el yok Ben, umum müdürüm, böyle teferruat ile uğraşamam Bundan başka daha birçok işlerim de var, her zaman teftiş edemiyorum Vakit vakit birçok kimseleri iş başına getirdim, hepsinde de aynı müsamahayı, aynı kayıtsızlığı, aynı tembelliği gördüm
AZMİ — Adama iş değil, işe adam bulmalı, öyle değil mi efendim?
MÜDÜR — Bravvoo Tamamıyla fikrimi söylüyorsunuz Buraya her cihetçe emniyet edilir biri lâzım İnanır mısınız, ne kadar zamandan beri böyle birini arıyorum (Kalkar, Azmi'nin sağına geçer ) Arıyorum amma, istediğim gibisini bulmak müşkül  Kime sorarsın, kime derdini açarsın? Haydi bir yığın tavsiye Üstelik bu bir tek ümidin de ölür gider Şöyle kendiliğinden biri çıkıp da dese ki: "Umum müdür bey; bu kadar senedir bu müessesenin başında İlmi, zekâsı, tecrübesi onu yanlış yollara sevketmekten kurtarır Onun kimsenin nasihatına, tavsiyesine ihtiyacı yok Gider, kendisini görürüm Eğer gözü keserse beni hizmetine alır Bu sayede hem o istifade eder, hem de ben!" (Tırnak içine alman sözleri büyük, mübalağalı tavırlar alarak söylemiştir ) Nihayet, işte siz çıktınız Bu feraseti, bu cür'eti gösteren siz oldunuz Sizi bütün kalbimle tebrik ederim Eğer kabul ederseniz memuriyetiniz hazırdır
AZMİ (Kalkarak) — Memnuniyetle kabul ediyorum müdür beyefendi Hizmetimden memnun kalacağınızı kuvvetle ümit ediyorum
MÜDÜR — Ondan eminim Yalnız söz aramızda, size hakikaten bu yolda hareket etmeniz için tavsiye eden oldu mu?
AZMİ (Şaşkın) — Hiç kimse
MÜDÜR — Ne fikirle buraya geldiniz?
AZMİ — Kendi kendime düşündüm; dedim ki? "Umum müdür bey; bu kadar senedir bu müessesenin başında İlmi, zekâsı, tecrübesi onu yanlış yollara sevketmekten kurtarır Onun kimsenin nasihatına, tavsiyesine ihtiyacı yok Gider, kendisini görürüm Eğer gözü keserse beni hizmetine alır Bu sayede hem o istifade eder, hem de ben;" (Tırnak işareti içine alınan sözleri, biraz evvel müdürün söylediği tarzda aynı büyük, mübalağalı tavırlarla ve aynı ahenkle söylemiştir )
MÜDÜR — Tahminimde katiyen aldanmadım Siz bana lâzım olan adamsınız
AZMİ — Az zamanda, müdür beyefendinin teveccühlerini kazanacağım (Hasan'm girdiğini görerek kendi kendine) Eyvahlar olsun, mektup meydana çıkarsa  
4 SAHNE
Evvelkiler – Hasan
(Elinde bir mektupla nihayetten girer )
MÜDÜR (Hasan'a) — Yine ne var?
HASAN — Affedersiniz, efendinin bir mektubu vardı, vermeyi unutmuştum (Azmi'ye mektubu uzatır )
MÜDÜR — Ne mektubu?
AZMİ (Süratle, müdürle Hasan m arasına girerek) — Ne mektubu?
HASAN — İşte bu mektup
AZMİ — Ne mektubu söylesene?  Sonra bu ne biçim odaya giriş? (Müdüre gayet yumuşak bir tarzda) Müsaade edersiniz değil mi müdür bey?
MÜDÜR — Aman rica ederim
AZMİ (Hasan'a gayet sert bir lisanla) — Kapıyı vurdun mu?
HASAN — Allah, Allah, elbette vurdum
AZMİ (Aynı halde) — Haydi vurdun, diyelim Sana "gir" diyen oldu mu?
HASAN (Müdüre) — Beyefendi, mektubunu vermeye geldim, bana çıkışıyor (Müdürün bulunduğu masaya doğru gider, mektubu bırakır )
MÜDÜR — Bu ne? (Oturur, mektubu alır, cebinden gözlüğünü çıkararak takar, mektubu okuyacağı zaman yüzünü buruşturarak atar) ööff, bu ne pis koku! 
AZMİ (Sür'atle mektubu kapar ve aynı suretle koklayarak) — ööff;  (Hasan'a) Buna mektup mu diyorsun? Bu süprüntü tenekesinden düşmüş pis, iğrenç bir kâğıt parçası  MÜDÜR — Bu pisliği buraya getirmeye sıkılmıyor musunuz?
HASAN (Hayretle) — Kabahat bende değil, mektup efendinin  
AZMİ — Benim mi? Benim mi? (Mektubu buruşturarak cebine koyar) Buraya gelirken, merdivende ayağıma takılmıştı Size atınız diye verdim Bunu anlamayacak kadar izansız mısın?
HASAN — Amma baskın çıktı be  
AZMİ — Şimdiden haber vereyim, eski çamlar bardak oldu
HASAN —Ne?  
AZMİ — Evet, o günler geçti Gözünü aç
HASAN (Azmi'yi göstererek, müdüre) — Bu adam çıldırmış mı müdür bey?
MÜDÜR — Hasan Ağa, fazla söz istemem (Azmi'yi göstererek) Bey, bugünden itibaren daire müdürüdür, anlıyor musun? Ona karşı bilakayıt ve şart itaat edeceksiniz (Azmi'ye) Size gelince efendim  Şey, affedersiniz, isminiz?
AZMİ (Eğilerek) — Azmi bendeniz 
MÜDÜR — Azmi bey Siz ismiyle müsemma, azim ve irade sahibi bir zatsınız Göstereceğiniz faaliyet ve hüsn-ü idare ile işlerin az zamanda düzeleceğinden eminim (Şiddetle Hasan'a) Haydi, sen de vazifenin başına Yallah 
HASAN (Kapıya doğru ilerler Çıkarken) — Ne denir ki?  Ummadık taş baş yarar  
Mahmut YESARİ
|