Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Eğitim - Öğretim - Dersler - Genel Bilgiler > Eğitim & Öğretim > Tarih / Coğrafya

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
ajansının, anadolu, cumhuriyetin, hizmetler, ilk, milli, mücadele, nel, yaptığı, yıllarında

Anadolu Ajansının Milli Mücadele Ve Cumhuriyetin İlk Yıllarında Yaptığı Hizmetler Nel

Eski 10-24-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Anadolu Ajansının Milli Mücadele Ve Cumhuriyetin İlk Yıllarında Yaptığı Hizmetler Nel




Anadolu ajansının milli mücadele ve cumhuriyetin ilk yıllarında yaptığı hizmetler nelerdir



Milli Mücadele’de ve Cumhuriyetin İlk Dönemlerinde Propoganda ve Tanıtım Çalışmaları

Millî Mücadele’nin başlangıç döneminde ve bütün safhalarında Türkiye’nin içinde bulunduğu yalnızlık halini ve tanıtıma olan ihtiyacını bugün herkes bilmektedir Dışarıda Şark Meselesi’ni kendi çıkarları doğrultusunda çözmeyi düşünen ve bu sebepten dolayı yıllardan beri yapageldikleri Türkiye’nin taksimi plânlarının sonuncusu olan Sevr Anlaşması’nı uygulamayı isteyenler ve bazı azınlıkların Batı ülkelerindeki lobi çalışmaları, içeride kimi İngiliz muhibbi, kimi saltanat veya hilâfet yanlısı, kimi de şahsî çıkarları doğrultusunda çetecilik yapan kişi ve gruplar vardı Din, mezhep ve etnik farklılık esası üzerine bölücü ve kışkırtıcı faaliyetler, mesela misyoner okullarının çalışmaları, sözde bilimsel faaliyetler, yalan haberler ve her türlü anti-Türk kampanyalar hızla devam ediyordu

Bütün bunlardan dolayı, Millî Mücadele esnasında ve cumhuriyetin ilk yıllarında halkın gönlünün alınıp idareye desteğinin arttırılması için ”tenvir ve irşadı” elzem görüldüğünden, bu konuda bir çok çalışmaların yapıldığı biliniyor Başlangıçta bu çalışmaları Ankara’ya destek için yapan Millî Mücadeleciler daha sonra, inkılapları ve cumhuriyeti yerleştirmeyi de düşünmüşlerdi Ancak bazı icraatları görünce bu kadarla yetinmek istemediklerini, Türkiye halkını çağdaş(muasır) ve medenî bir seviyeye getirmeyi de gaye edindiklerini anlıyoruz Halkın “Tenvir ve İrşadıyla” bir taraftan vatan müdafaası için seferber olması sağlanırken, diğer taraftan da ümmet kimliğinden yeni bir Türk kimliğine kavuşturulması ve bütün bunların hem içeride, hem de dışarıda çağdaş bir tanıtım ve propaganda atağı ile başarılacağının düşünüldüğü bellidir

Osmanlının zayıflamasıyla birlikte, dışarıdan Batılı çevrelerin desteği ve içeriden –özellikle-patrikhanenin çalışmalarıyla Hristiyan tebaada ayrılık fikirlerinin güçlendiğini ve uygun zamanları buldukça da bir bir imparatorluktan ayrıldıklarını biliyoruz Ancak bu başlangıçta sadece Hristiyanlara münhasır bir akım sanılırken, daha sonra Müslüman tebaayı da etkilemiş, hatta Arnavut ve Arap gibi halklardan başka doğrudan Türklere de sirayet eden bir propaganda fırtınasına dönüşmüştür Tabii Türkler devletten ayrılmayı değil, çöküşü durdurmayı hedef alıyorlar, bunun için partiler ve gruplar halinde teşkilâtlanıyorlardı Subaylar arasında İttihatçı-İtilâfçı vs Parti kavgaları yapıldığı yetmiyormuş gibi bir de alaylı-mektepli husumeti adeta millî birlik ülküsünü dinamitliyordu O yılların basınında bazı aydınların ve Atatürk’ün bu “daü’l-fırka” felaketini hüzünlü ifadelerle anlattıklarını biliyoruz

Aynı problem Millî Mücadele döneminde artarak, karşımızda aşılması zor bir engel haline gelmiştir İkinci bir İttihatçı maceraperestliği ve Anadolu’nun da elden çıkmasına müncer olacak bir hareket olarak gösterilmeye çalışılan Millî Mücadele’ye, hem İtilâfçılar, hem de İstanbul’daki diğer bazı çevreler karşı çıkıyordu I Dünya Harbi bitmiş, İttihatçılar kaçakları oynuyor, hepsi canını koruma derdine düşmüş Bu ortamda Hınçak ve Taşnak Partilerinin mensupları başta olmak üzere “Ermeni Tazıları” öyle bir Türk avına çıkmışlardı ki, Türk politikacıları tehditler alıyor, takib ediliyor ve öldürülüyorlardı Üstelik katiller korunuyor, İngiliz askerî savcıları suçluların beraatını isteyebiliyorlardı O dönemin süper gücü olan İngiltere, propaganda teşkilâtlarına, “Bizim Orta Doğu politikamız Türk düşmanlığı üzerine kurulmuştur Türk’ün itibarını yükseltip, Ermeni’nin kredisini düşürecek hiçbir şeye izin vermeyin” diye talimat verebiliyordu3 Bütün bunlar bizim şiddetli bir karşı propaganda hareketine ihtiyacımız olduğunu göstermekte idi

Ayrıca gerek hilâfet, gerekse diğer dinî-tarihî kurum ve zihniyetlerin kaldırılması sebeplerini halka iyi anlatmak, asırların verdiği alışkanlık ve kutsallık inancından dolayı halkın bu kurumlara bağlılığını birilerinin istismar etmesini de önlemek gerekiyordu Millî Mücadele’ de bundan dolayı bir fetvalar savaşının yapıldığını kamuoyumuz bilmektedir

Millî Mücadeleciler hem haklı davalarını Türk ve dünya kamuoyuna doğru olarak duyurup destek almak için, hem de Türk halkını millî bir kimlik etrafında birleştirmek gayesiyle bir dizi tedbirler ittihaz etmişlerdir Bunları şu şekil maddeler halinde sınıflandırabiliriz:

1-Halkın dinî-manevî duygularına hitap edilmiştir (Fetva ve vaazlar)

2-Aydınlardan ve din adamlarından oluşan tenvir ve irşat heyetleri ile millî dava halka anlatılmaya çalışılmıştır

3-Basın-yayın faaliyetleri ile tanıtım yapılmıştır

4-Propaganda amaçlı faaliyetlere önem verilmiştir

5-Millî kimliği belirleyen unsurlardan dil, din, tarih, musiki gibi değerler de kendilerince, işlenerek yeni bir halk “yaratmaya” çalışılmıştır

Halkın Dini Duygularından İstifade

Bu kadar tanıtım ve kendini kabul ettirme problemi içinde bulunan Ankara yukarıda anlatılan tedbirleri bir bir uygulamaya koymuştur Bunların içinde en fazla halkın dinî duygularına hitap etmekle başarılı olacaklarını düşünmüşlerdir İstanbul hükümetlerinin Dürrizâde fetvalarına karşılık, Rıfat Börekçi ve Anadolu’nun muhtelif yerlerinde 160 civarında müftü Millî Mücadele’ den yana fetvalarla halkı din ve devlet yolunda birleştirmeye çalıştıkları biliniyor4

Ağaoğlu Ahmet daha cumhuriyet idaresinin kurulmasından önce din adamlarının halkı eğitmesi gerektiğini anlatan bir yazı kaleme almış ve Batıda ruhanilerin hiç boş durmadan insanlara her türlü yardımı yaptıklarını ifade etmiştir5 Malta’da sürgünde iken yazdığı Üç Medeniyet’de de hutbeler, mev’ızeler, mevlid ve ilâhîlerin halkın anlayacağı bir Türkçe ile yazılması ve okunması durumunda tam bir huşu ve vecd hali ile dinleneceğini ve ahalinin eğitilmesinde çok tesirli olacağını ifade etmiştir

Ankara’da TBMM hükûmetiyle başlayan ve cumhuriyetle devam eden dönemde de din adamlarından bu doğrultuda faaliyet ve hizmetler beklenmekte idi Diyanet İşleri Reisi Rıfat imzasıyla müftülere gönderilen yazılarda vaizlerin dinî, içtimaî, sa’yî, ahlakî, ticarî, sınaî, ziraî vs Sahalarda halkı sade bir dille aydınlatmaları, bunu yapamayacakların başkanlığa bildirilmesi ve her ay verilecek vaaz konularının vukuat cetvelleriyle bildirilmesi istenmiştir7 Buradan anlaşılıyor ki, Ankara, hutbeleri bir millî dava propaganda aracı olarak kullanıyordu Ancak bu aracı sadece Ankara’nın kullanmadığını, başkalarının da bu işi düşündükleri bellidir Mesela Yunanistan’da bulunan bazı kişilerin, Türkiye’deki hocalara gönderdikleri yazılarda, hükûmetin din aleyhinde tedbirler aldığı, bu konuda hocaların âhaliyi ikaz etmesi gerektiği gibi iddialarda bulundukları ve bu görüşlerin etkisiyle hareket eden bazı hocaların camilerde vaaz esnasında yaptıkları telkinlerle “Türkiye halitasında hainleri meydana çıkarmak için” gayret TrForumuzBizettikleri, bu sebepten Başkanlıkça tertip edilen hutbeler dışında vaaz verilmemesi bildirilmiştir8 Bu bildirimlerle hutbelerde din adamlarının canlarının istedikleri gibi ve özellikle millî dava aleyhinde vaaz vermemesi için tedbirler alınmıştır: İdarenin istediği yolda yayın ve vaaz verilmesini sağlamak amacı ile mev’ıze listeleri aylık olarak Ankara’ya isteniyor, talimat dışı vaaz verenler cezalandırılıyor ve istenilen türde vaaz ve hutbeleri içeren kitaplar yarışma yoluyla yazdırılıyordu9 Ayrıca emniyetçe araştırılmadan kimsenin imam ve vaizliğe tayin edilmediğini de biliyoruz10 Zira, özellikle Millî Mücadele karşıtı olanların ve benzer sabıkalıların, -İslâmî bilgileri yeterli olsa bile- dinî hizmetlere alınamayacağını ifadeye gerek yoktur

Bu noktada Atatürk ve arkadaşlarının din, insan ve toplum konularındaki fikirlerini hatırlatmak faydalı olur kanaatindeyiz Onlara göre din lüzumlu bir müessesedir ve toplumda birlik ve mânevî kudret unsuru olarak görülmektedirler Hatta Atatürk’e göre “Dinsiz milletlerin devamına imkân yoktur”11 Bir Batılıya göre “İslâmiyetin, cumhuriyetin idealleriyle bağdaşabilen yanları iyi karşılanmakta, Kemalizm’in başarısını tehliaaae sokabilecek yanlarına ise şiddetle cephe alınmaktadır Bunun dışında devletin din karşısında az çok tarafsız kaldığı söylenebilir12” Gerçekten bu dönemde din, millî davaya hizmet edecek bir araç olarak düşünülüyordu Hükûmet bu araçtan her fırsatta faydalanmıştır Hutbelerde, millet ve cumhuriyetin selâmet ve saadetine dua edilmesi, Gazi Mustafa Kemal imzalı Bakanlar Kurulu Kararı ile (5Mart1924) tarihli yazı ile istenmiştir13 Sovyet kaynaklarının iddialarına göre de Gazi, dinin ve hilâfetin birleştirici etkisini Batıya karşı kullanmayı düşünüyordu14 Bu doğrultuda bazı icraatlar da bilinmektedir Türkistan ve Hindistanlı Müslümanların Türk Millî Mücadele’sine yardımını tabiatıyla unutmayan Atatürk, gerektiğinde onlarla dinî bağı güçlü tutmayı faydalı buluyordu Bu anlayışın da etkisiyle Rusya’daki Müslüman Türklerin çektiği büyük kıtlıktan dolayı müftülükler ve vaizler yolu ile halkın dinî duygularına hitap edilerek, din kardeşlerimize gıda yardımının bir “din emri” olduğu bildiriliyordu



Alıntı Yaparak Cevapla

Anadolu Ajansının Milli Mücadele Ve Cumhuriyetin İlk Yıllarında Yaptığı Hizmetler Nel

Eski 10-24-2012   #2
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Anadolu Ajansının Milli Mücadele Ve Cumhuriyetin İlk Yıllarında Yaptığı Hizmetler Nel




Aynı gerekçelerle Şeyh Sunusi’ye yardım yapılıyor; ödenek birkaç defa da artırılarak Şeyh, başta Konya olmak üzere bazı şehirlerde ikamet ettiriliyordu (1920-1921)15 Benzer şekilde, Hacı Bektaş-ı Veli Dergahı postnişini Şeyh Hasan’ın Osmanlı Devletinin bekası ve meşrutiyet idaresinin yerleşmesi hususundaki irşat hizmetleri sebebiyle aylığa bağlandığını da biliyoruz(1921)16 Din ve tasavvuf erbabının devlete ve rejime hizmetleri ile ilgili hükûmetin beklentileri bunlardan ibaret değildir

Atatürk’ün Nutuk adlı eseri, müftülükler aracılığı ile halka taksitle satılırken, her halde halkın dinî duygularından faydalanmayı düşünüyorlardı Bu konuda yazılmış olan tarihli bir yazıdan anladığımıza göre Nutuk satışından kazanılan paralar Tayyare Cemiyeti şubelerine yatırılıyordu17 Arşivdeki belgelerden bu borcun taksitler halinde ödendiğini görmekteyiz18 Tayyare Cemiyetine yardım için başka usuller de kullanılmaktaydı Fitre ve zekatların toplanmasında müftülüklerin her türlü yardımı talep ediliyor, bunun yanı sıra, halkın bu yardımları yapmasını telkin için vaizlere talimatlar veriliyordu (23 Şubat 1929)19 Ancak din adamlarının her zaman idarenin destekçisi olmadıklarını da görüyoruz Meselâ bazı din adamları piyango aleyhindeki, İslâma göre kumar sayıldığı sözlerinden dolayı cezalandırılacaklarına dair uyarılmışlardır (7 Ağustos 1928)20

Bunlara ilâve olarak, müftülükler ve sair kurumların yardımıyla gerçekleştirilen işler hakkında birkaç kısa örnek daha verebiliriz:

Kurban derilerinin THK’ya verilmesi için halkın irşadı, bir görev olarak Diyanete verilmiştir21

Gazi Mustafa Kemal’in heykellerinin ithal edilip dağıtımı ve satışını Tayyare Cemiyeti yapacak ve elde edilen kâr Cemiyete bırakılacaktır22 Diyanetin görevleriyle hiç ilgisi bulunmayan bu icraata yönelik bilgiler bile 24 Nisan 1928 tarihli Diyanet İşleri Reisi Rıfat imzalı yazıyla bütün müftülüklere bildirilmiştir

Millî davaya yarayacak şekilde ihbarcılık yapanların ödüllendirileceği bile din adamları aracılığı ile halka duyuruluyordu (3 Temmuz 1923)23

Türk Dili Encümeni ve Türkiye Diyanet İşleri Başkanlığı yeni harflerin öğretilmesinde iş birliği yapmışlar ve hem Diyanet personeline, hem de diğer memurlara yeni alfabeyi okuma ve yazma kursları verilmiştir24

Türkçe Hutbeler ve Köylüye Din Dersleri adlı kitapların müftülüklerce yurda dağıtımı yapılmıştır25 Bu hutbe ve din dersleri, dinî olduğu kadar toplumsal ve millî gayeler de güdülerek yazılmışlardı

Camilerde namaz kılarken, bütün cemaatin “yeknesaklığı temin etmeleri için” hep birlikte şapka giymelerine dair müftülüklere yazı da (14 Ocak 1926)26 bu doğrultudaki politikalara örnek olarak verilebilir Ancak bu son örneğin hem din-inanç hürriyeti, hem demokrasi ve insan hakları ve hem de millî birlik ve beraberlik harcı olması bakımından faydadan çok zarar getireceği önceden görülememiş, ancak sonra bu mahsur fark edildiğinden böyle bir düşünce fiiliyata dönüştürülmemiştir

Anadolu Ajansı ve Matbuat Umum Müdürlüğü

Tanıtım, propaganda, haberleşme ve aydınlatma faaliyetleri denince ilk akla gelen kurumların başında ajanslar gelmektedir Bunun için tarihimizdeki ajans çalışmalarına bir göz atmayı uygun görüyoruz

Henüz TBMM kurulmadan, Ankara yönetiminin ilk başvurduğu tanıtım ve haberleşme teşkilâtı olarak Anadolu Ajansının kurulduğu biliniyor27 Çünkü o dönemde yurdun bir köşesinden diğerine haber iletmek şöyle dursun, bir kasabadan diğerine veya bir askerî birlikten diğerine haber ulaştırılması büyük problemlerle karşılaşılarak güçlükle yapılabiliyordu Ancak Anadolu Ajansı’na geçmeden, Türkiye’de ajansçılığın kısa bir tarihçesini vermek istiyoruz

Haber ajansları konusu Osmanlılarda da zaman zaman gündeme gelmiş ve birkaç teşebbüs de yapılmıştı Yabancı ajansların daima kendi millî çıkarlarını gözeten çalışmaları görülünce 1911’de Osmanlılar bu işi ele alıp Osmanlı Ajansı’nı kurdular Ancak bu ajans da istenen çalışmaları yapamamış, yabancı ajansların yerli uzantısı gibi çalışmak zorunda kalmıştır I Dünya Harbi esnasında bunların yerine TrForumuzBizMillî Ajans kurulmuş, maalesef onu da hükümet kapatmıştır Meydanın boş kalması üzerine Havas ve Reuter Ajansları Türkiye Havas Reuter Ajansı’nı kurdular Atatürk’ün, bu ajansın mandacı emeller doğrultusunda haberler yaymasından rahatsızlık duyduğunu biliyoruz28

Bu rahatsızlığı daha mütarekenin ilk günlerinde duyan başka birçok aydın vardı Çünkü mütareke döneminde Avrupa’daki bir çok teşkilâtımız ya kapanmış veya bazı düşman unsurlarca rahat çalışamaz hale getirilmişti Bu dönemde Almanya’da bulunan Ahmet İhsan Tokgöz evinin kapısına “Türkiye İstihbarat Ajanlığı” tabelâsını asarak Türkiye’yi temsile çalışmıştı29

Avrupa’dan ikinci desteğin Macar Turancılarından geldiğini görüyoruz Macar aydınları Türk İstiklâl Harbi’nin lehinde kamuoyu oluşturmak için çalışıyorlardı Onlara göre “Avrupa basınının ısrarla sürdürdüğü tek yanlılık ve kasıtlı yanıltma politikası nedeniyle Turan halklarının bağımsız bir haber ajansına sahip olması” acilen gerekliydi Bunu gerçekleştirmek için Türk uzmanlardan da destek alarak Turan Haber Ajansı’nı Ağustos 1921’de kurdular30

Ancak bu kadarcık ajans çalışmalarıyla tanıtım ve haberleşme işlerinin yeterli olarak yapılamayacağı bilindiğinden 6 Nisan 1920’de Anadolu Ajansı (AA) kurulmuştur31 Ajans faaliyetlerinin dışında matbuat çalışmalarına da gerek görüldüğünden iki ay sonra Sıddık Bey (Çorum), Hamdi Bey (Amasya) ve Mehmet Şükrü Bey (Karahisar-ı Sahip) lerin eleştirilerinin de etkisi ve Mustafa Necati’nin kanun teklifiyle İrşad Encümeni bir mazbata hazırlamış, sonunda Matbuat ve İstihbarat Müdüriyeti kurulmuştur (7 Haziran 1920)32 Müdürlük birçok işi büyük kıtlıklar içinde yapmaya çalışıyor, zaman zaman büyük idealizm ve fedakarlık örnekleri yaşanıyordu


Alıntı Yaparak Cevapla

Anadolu Ajansının Milli Mücadele Ve Cumhuriyetin İlk Yıllarında Yaptığı Hizmetler Nel

Eski 10-24-2012   #3
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Anadolu Ajansının Milli Mücadele Ve Cumhuriyetin İlk Yıllarında Yaptığı Hizmetler Nel




Ajans işine paralel olarak yürütülen diğer bir çalışma da İrşat Encümeni’nin kurulması idi TBMM yeni teşkilâtlanırken düşünülen komisyonlardan biri İrşat Encümeni olmuştur Bursa Mebusu Şeyh Servet Efendinin bir İrşat Encümeni kurulması için verdiği teklif doğrultusunda 27 Nisan 1920’de bu konu Mecliste tartışılmış, hatta bazı mebuslar bu işin önemine binaen İngilizler gibi bir İrşat Vekâleti kurulmasını önermişlerdi Sonunda Encümen kuruldu ve Şeyh Servet (Bursa), Şeyh Seyfi (Kütahya), Abdülhalim Çelebi (Konya), Rıfat Bey (Konya), Halil Bey (Burdur), ve Hüseyin Mazlum Baba (Denizli)’ dan oluşan üyeler çalışmaya başladılar Bu zevata 10 Mayıs 1920’de yeni ilâveler yapıldı Bunlar; Hafız İbrahim Bey (Isparta), Mesut Bey (Karahisar-ı Şarki), Sıddık Bey (Çorum), Emin Bey (Erzincan), Muhittin Baha Bey, Mehmet Şükrü Bey (Karahisar-ı Sahib) idiler 13 Mayıs 1920’de İktisat Encümeni’nden Yunus Nadi Bey ve Mahmut Celal Bey de Encümene katıldılar33 Bu Encümen birçok yasayı hazırlamış, teşkilâtlanmaları plânlamıştı Ancak bir bakanlık kadar geniş teşkilâtı gerektirdiği için bu vazifeyi yeni kurulacak bir müesseseye bırakmayı veya İrşat Vekâletine dönüştürmeyi tartışmaya başladılar İzmit Mebusu Hamdi ve Burdur mebusu İsmail Suphi’nin başını çektiği mebuslar Türkiye’nin ve millî davamızın acilen çok ilmî usullerle tanıtılması gerektiğini uzun uzun anlatarak İrşat Encümeni’nin yetersiz kaldığını ve dolayısıyla vekâlete dönüştürülmesini isterlerken; Emin Bey (Bursa), Mehmet Şeref Bey (Sinop) ve Süleyman Sırrı Bey (Yozgat) ise Dahiliye Vekâletine bağlanmasını teklif etmişlerdi34 Mustafa Kemal Paşa da cevaben yaptığı konuşmada “İrşat ve propaganda ordu kadar, hatta ordudan daha önemlidir” diyerek tartışmalara katılmıştı35

Encümenin çalışmalarından herkes memnun olmasına memnun idi, ancak yukarıda belirtildiği gibi, faaliyetlerini bu yapılanma ile mi, yoksa önemine binaen bir bakanlık veya genel müdürlük olarak mı sürdüreceği, hatta hangi makama bağlı olacağı da belli değildi Başlangıçta daha çok dış kamuoyuna yönelik endişelerden dolayı bu kuruluşlar bazen Meclise, bazen de Hariciye Vekâletine bağlanıyorlardı36 Daha sonraları bir ara Dahiliye Vekaletine bağlı kaldılar, 13 Mayıs 1924’ ten itibaren ise doğrudan Başvekâlete bağlanmışlardır

Tabii bu kuruluşların başka ihtiyaç ve problemleri de vardı İrşat ve propaganda amacıyla kurulmuş olan Matbuat ve İstihbarat Müdüriyeti parasızlık, teşkilâtsızlık ve tecrübesizlik gibi sebeplerden ötürü beklenen tanıtım faaliyetlerini lâyıkıyla yapamadığı iddiası ile meclisin sert eleştirilerine hedef oluyordu Bu kadar eleştirilen kuruma haliyle yönetici dayanmıyor ve iki buçuk ay içinde altı değişik müdür göreve getiriliyordu Nihayet doğudaki irşat görevlerinden henüz dönmeden Ahmet Ağaoğlu, bu müdürlüğe getirilmiş (29 Kasım 1921) ve başarılı hizmetler yapmıştır37

Matbuat Müdüriyeti ve Anadolu Ajansı bu dönemde idare tarafından elden geldiğince desteklenmiştir Buna iki örnek verebiliriz: Osmanlı döneminde muhtelif hizmetler için kurulmuş vakıf gayri menkulleri, vakfiyedeki şartlara ve vakfın mantığına aykırı olsa bile bu yıllarda Anadolu Ajansının idaresine veriliyordu İstiklâl Caddesi’ndeki bazı binalar vakıflardan kiralandığı gibi,38 bazı vakıf arsaları üzerine de ajans binaları yapılmıştır39

Bu kuruma daha birçok alanda destekler verilmekteydi Bir misal olarak, doğu halkını irşada giden aydınlara harcırah olarak bütçenin “İstihbarat ve irşad faslından” 200000 kuruşluk ödenek ayrılmıştır40 Bütçede para bulunmadığı durumlarda hazineden avanslarla da müdüriyetin desteklendiğini görüyoruz41 Aynı hesaptan Moskova gibi yurt dışı merkezlerdeki tanıtım faaliyetlerini sürdürenler için ödeneklerin ayrıldığı görülmüştür42

Bu malî ve siyasî desteklere rağmen gerek Anadolu Ajansı (AA) gerekse Matbuat Müdürlüğü ve İrşat Encümeni kendilerine verilen görevi yaparken icraat ve harcamaları nedeniyle pek çok defalar eleştirilmişlerdir İlk Meclisin bu özgür ve demokratik yönü bu haliyle takdire şayan olmuştur Bütün bu eleştirilere, sık sık yönetici değiştirmelerine rağmen o dönemin kıt kaynaklarına oranla önemli hizmetler de gerçekleştirilmiştir Özellikle Meclisteki muhalif grup ciddi eleştirileriyle Meclise ve bu kurumlara bir dinamizm kazandırmıştır43

Matbuat Müdürlüğünün diğer bazı icraatlarını da şöylece özetleyebiliriz: Müdürlük, malî desteğin yanı sıra kanunî olarak da güçlendirilmiş, birçok yetkiyle donatılmıştır Devletin bu kurumları arasındaki şifre ile haberleşme yetkisi44, ajanslar ve basın kuruluşları arasında geçilen bütün haberlerin telgraf şeklinde Erkan-ı Harbiye’ye verilmesi ve 911923’ten itibaren Bakanlar Kuruluna gönderilmesi,45 Anadolu’dan İstanbul’a hangi olayların bildirileceği ve gazetelerin gönderilmesi,46 gibi faaliyetleri üstlenmiştir Ayrıca Batum Cemiyet-i İslâmiyesi’nin Anadolu ile ücretsiz haberleşmesini de müdürlüğün sağladığını görüyoruz

Matbuat Müdüriyeti ve Anadolu Ajansı zamanla güçlendirildikçe Ajans yeni gayrı menkuller almıştır Şükrü Saraçoğlu’nun teklifi ile yarı resmî statüde Anadolu Ajansı Türk Anonim Şirketi’ne dönüşmüş (1925) hükûmetin hakimiyeti ve desteği altında daha da güçlendirilmeye çalışılmıştır Ancak hükûmet sık sık başvurduğu gazete, dergi ve kitap yasaklama ve toplatmalarla bu basın işinin arzulanan istikamette gelişemeyeceğini gördüğünden 1931’de Türkiye’de ilk basın yasasını yaparak, basını yola getirmek isteyenlerin ve İsmet Paşanın görüşü doğrultusunda, gazeteci ve yazarları rahatsız eden bir kanunî düzenlemeye gitmeyi gerekli buldu Bu yasa huzursuzluk kaynağı olacak maddeler içerdiğinden 18 Haziran 1933’de yeni bir yasa ile rahatsızlık veren maddeleri değiştirilmiştir






Alıntı Yaparak Cevapla

Anadolu Ajansının Milli Mücadele Ve Cumhuriyetin İlk Yıllarında Yaptığı Hizmetler Nel

Eski 10-24-2012   #4
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Anadolu Ajansının Milli Mücadele Ve Cumhuriyetin İlk Yıllarında Yaptığı Hizmetler Nel




Matbuat Müdürlüğünün diğer bazı icraatlarını da şöylece özetleyebiliriz: Müdürlük, malî desteğin yanı sıra kanunî olarak da güçlendirilmiş, birçok yetkiyle donatılmıştır Devletin bu kurumları arasındaki şifre ile haberleşme yetkisi44, ajanslar ve basın kuruluşları arasında geçilen bütün haberlerin telgraf şeklinde Erkan-ı Harbiye’ye verilmesi ve 911923’ten itibaren Bakanlar Kuruluna gönderilmesi,45 Anadolu’dan İstanbul’a hangi olayların bildirileceği ve gazetelerin gönderilmesi,46 gibi faaliyetleri üstlenmiştir Ayrıca Batum Cemiyet-i İslâmiyesi’nin Anadolu ile ücretsiz haberleşmesini de müdürlüğün sağladığını görüyoruz

Matbuat Müdüriyeti ve Anadolu Ajansı zamanla güçlendirildikçe Ajans yeni gayrı menkuller almıştır Şükrü Saraçoğlu’nun teklifi ile yarı resmî statüde Anadolu Ajansı Türk Anonim Şirketi’ne dönüşmüş (1925) hükûmetin hakimiyeti ve desteği altında daha da güçlendirilmeye çalışılmıştır Ancak hükûmet sık sık başvurduğu gazete, dergi ve kitap yasaklama ve toplatmalarla bu basın işinin arzulanan istikamette gelişemeyeceğini gördüğünden 1931’de Türkiye’de ilk basın yasasını yaparak, basını yola getirmek isteyenlerin ve İsmet Paşanın görüşü doğrultusunda, gazeteci ve yazarları rahatsız eden bir kanunî düzenlemeye gitmeyi gerekli buldu Bu yasa huzursuzluk kaynağı olacak maddeler içerdiğinden 18 Haziran 1933’de yeni bir yasa ile rahatsızlık veren maddeleri değiştirilmiştir






Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.