Prof. Dr. Sinsi
|
Sokak, Kedileri Ve İnsanları İçin Blues|Masal Ve Hikaye Özetleri
Sokak, Kedileri ve İnsanları İçin BLUES
Hep o mavi kapının dışında kaldı düşler Kapı maviliğinden utandı, kızardı, bozardı Kapı bir gün terk etti maviliğini Mavi bir süre bocaladı, bunaldı, boşluğa düşüp aktı Uzunca boş gezindi 
Gökyüzündeki maviliğinden izinsiz ayrıldığı için aforoz edilmişti Oraya bir daha dönüşü olamazdı Denizin maviliği ise sözdeydi zaten Bazen de gözdeydi Hiç mi güveni olmamıştı bizim Mavi’nin denize  Deniz yosun kokan tuzlu, kumlu sularını bir sürü renge kiraya vermişti  Onlarla iyi bir kapı komşuluğu yapamamış, ayrılmıştı Denizden Bir ara Denize geri dönmeyi aklından geçirmiş fakat ürkmüştü bu düşüncesinden Gece maviliği de yapamazdı Çünkü hayatının büyük bir kısmı gece maviliğinde geçmişti Gece maviliği onu eritmiş, zedelemişti Hatta üstünde taşıdığı grimsi, koyu mavi lekeler gece maviliğinin bıraktığı kötü hatıralarıydılar
Mavi, barların ve meyhanelerin kucak açtığı caddede aylak aylak dolaşırken, kendini birden şark usulü döşenmiş bir alkol-hanenin gıcırtılı sandalyesinin üstünde bulmuştu İçine sis dolmuş rakı bardağını ağzına götürdüğü sırada, buğulu gözleri duvarda asılı duran kilimin püsküllerine takılmıştı Gözleriyle kilimin püsküllerini saymaya başladığı sırada onunla ilgili (daha dün yaşamış gibi) her şeyi hatırlayıverdi Oysa çok uzun bir süre geçmişti aradan Gençtiler o zamanlar, heyecanlıydılar
Kilimin püsküllerine bakışında bir değişiklik olmamıştı
Onunla ne zaman tanıştığını, ona nasıl aşık olduğunu, onun ellerini, gözlerini, sözlerini, titreyişlerini, heyecanlandırdığı her anı, o her anın kokusunun burnunda tüttüğü günleri, geceleri, haftaları, ayları, yılları, asırları, o günlerin acısını, o gecelerin sancısını, o haftaların coşkusunu, o ayların aykırılıklarını, o yılların yılanlığını, o asırların çığlıklarını hatırlayıverdi
Unutmak ne mümkün, dedi kendi kendine Bir iç çekti, gözleri güldü
Bir an sandalyenin gıcırtısı kesildi Akrep ısırığı bir şamar hisseti ensesinde, bir de ----- ve ------ bir ses doldu kulaklarına:
-Moruk ya, ne düşünüyorsun böyle kara? Yakışır mı yani bir Mavi’nin kara düşünmesi? He He He Hı?
Sandalyenin gıcırtısı kulağının zarlarını törpülemeye devam etti, yelkovan kuşu kanatlarını çırpmadan uçtu Püsküller kilimde kaldı
“Ananı” düşünüyorum, diye yanıtlayacaktı, sustu Derin bir iç çekti, buğulu gözleri iyice soldu  
Mavi’nin başına, yaptığı küçük el şakasından haz almış, ağzındaki salyaları sağa sola püskürterek gülen Türk Mavi’si yani Turkuvaz dikilmişti Mavi’nin eski bir dostuydu Turkuvaz
Tokalaşma, sarılma, öpüşme seremonisinin ardından, Mavi, Turkuvaz’ı masasına davet etti Alkolle soluyan nefeslerle eski günleri yâd ettiler Ara Renkler’den konuşuldu Ana Renkler’in kulakları çınlatıldı  Turkuvaz hiç değişmemişti Mavi’ye göre Eskisi gibiydi Eskisi gibi idealistti  Bütün mavilerin mavi gibi bir bayrak altında birleşmelerinin gerekli olduğunu iddia ediyordu hâlâ  Oysa, Turkuvaz Prusya’ya gitmişti bir keresinde Prusya mavileri aynı ülkede yaşamalarına rağmen her biri ayrı tondaydılar Turkuvaz’ın aklı bir türlü ermemişti bu işe, ama o yine de mavilerin yek vücut olup, aynı bayrak altında toplanmasını ilke edinmişti bir kere 
Uzayan omurgasız sohbet arasında Turkuvaz’ın gözünden kaçmamıştı bizim Mavi’nin sersefil, perişan, dalgın ve sıkıntılı hali 
Bir ağabey edasıyla cebinden kâğıdı yıpranmış bir kartvizit çıkarıp bizim Mavi’ye uzatarak, “Ben bir süre kartta yazılı atölyedeyim  Mavi Dönemi’ni yaşayan bir ressamın resminde yardımcı renk olarak görev yapıyorum, istersen sana orada bir iş bulurum  Ressamla oldukça yakınım, beni kırmaz  ”
Uzun zaman olmuştu, bizim Mavi hiçbir tuvalde görev almamıştı Oysa ilk gençlik yıllarında ressamların tablolarını ışıl ışıl aydınlatıyordu bizim Mavi  Sayısız natürmortlara, peyzajlara, nü'lere, portrelere adını vermişti “Mavi gözlü çıplak” “Mavi Sakallı Dev Adam”, “Mavi Yolculuk” gibi tablolardı bunlar
İlerleyen yaşlarında “Estetik kaygı” diye bir ruhsal rahatsızlık baş göstermiş, rahatsızlığı ciddi bir hastalığa dönüşmüş, sonunda tüm kaygılarını yitirmiş, bu yüzden de hemen hemen hiçbir ressamın resminde “Mavi Leke” olarak bile görev alamamıştı
Sızdığı yerden uyanıp kendine geldiğinde cebindeki kartvizitin ağırlığını hissetti Sağ elini ceketinin sol cebine sokup, kuş tüyü hafifliğindeki kartviziti ağır bir taşı tutuyormuş gibi tuttu Bir süre kararsızlıkla kartvizite baktı Turkuvaz ve onunla geçirdiği o yorucu alkollü gece gözlerinin önünden geçti
İçindeki ses, ona yalnız olmadığı hissini veriyordu Ona kulak verdi Dinlemek için özel bir çaba harcamadı Çünkü sürekli içindeki sesin direktiflerine uyup, ona göre hareket ediyordu (ya da başkasının sesi) Ona hiçbir şey ifade etmiyordu Sanki attığı uzun çığlıklar sonucunda sesini yitirmiş, hiç konuşamıyor gibiydi O yüzden kendi sesinden çok içindeki sesle yaşıyordu İçindeki ses ona hiçbir zaman ihanet etmemişti
Ses ona “git” diyordu Elindeki adrese git ve sana ait olan, sana ayrılmış olan yeri bul, diyordu 
Elindeki kartvizitle ressamın adresini bulmakta güçlük çekmemişti Bir önceki gecenin yorgunluğu ve düşüncelerindeki kararsızlığın verdiği bitkinlikle atölye kapısının zilini çaldı İçindeki ses kapının ağzında susmuş, Mavi hiçbir heyecan duymuyordu  Yine birileri tarafından hunharca kullanılacağı için  Birkaç saniye sonra kapının ardında neler yaşanacağı hiç umurunda değildi
Ressamları iyi tanırdı Nasıl ki şairler duygu girdaplarına kapıldıklarında iç huzurlarını bulabilmek için sözcüklere tutunuyorlarsa, ressamlar da renklere tutunuyorlardı
Coşkulu bir ses kapıyı açtı Bizim Mavi' yi karşısında gören ses, kendini önce hüzne sonra hüsrana bıraktı Sesin sahibi Mavi Dönemi’ni yaşayan ressamın sesinden başkası değildi Mavi, ressam tarafından içeri buyur edildi
Buruk bir sesle, “Turkuvaz’ın bahsettiği dost siz olmalısınız” dedi ressam 
Mavi, ressamın kendi hakkındaki olumsuz düşüncelerini gözlerinden okur gibiydi 
Ressam ayrıntılar dışında bitmiş olan resmini gösterdi Mavi, resmin üzerinde görevini başındaki Turkuaz’ı gördü Turkuvaz kendini yaptığı işe öylesine kaptırmıştı ki ciddiyetini hiç bozmadı İşini özenle yapıyordu Mavi’yle bir ara göz göze gelen Turkuvaz kaçınık bir tebessümle Mavi’yi selamladı Resmin üzerindeki diğer renkler Mavi’yi hiç önemsemediler
Ressam bizim Mavi’yi gözü tutmadığı halde Turkuvaz’ı kırmamak için yaptığı resimde Mavi’ye de küçük bir yer ayırmıştı “Resmim küçük ayrıntıları dışında bitmiş sayılır, tuvaldeki yerinize geçebilirsiniz, daha fazla vakit kaybetmeyelim” dedi ressam Mavi tedirgin, şaşkın, ürkek, istemsiz bir ifadeyle resimdeki yerinin neresi olduğunu sordu “Bakın” dedi ressam, “resimdeki şu siluette küçük kapıyı görüyor musunuz? İşte sizin yeriniz orası O kapının sizin gibi silik, şey  yani  flu bir maviye ihtiyacı var Diğer nesnelerin renklerinin ön plana çıkabilmesi için  ”
Mavi, ressama söyleyecek hiçbir şey bulamadı, kaderine boyun eğerek resimdeki yerini aldı Yerine geçtiğinde düşleri çalınmış bir kapının varlığını hissetti Düşleri çalınmış da olsa gerçek hayattaki kapılar gibi pas yeniği ve rutubetli olmadığını gördü  Kapı, ressamın izin verdiği ölçüde çökük omuzlu varlığıyla Mavi’nin kulağına usulca eğilerek şu dizeleri fısıldadı:
Sana hangi müziğin tınısından seslensem?
Hangi şiirin dizesinden ulaşsam?
Bir aşk öyküm var, onun içtenliğini sunsam 
Yok yok en iyisi bir gülücük yollasam sana 
Onu yüreğine yapıştırsan 
Ve küsmeyeceğini söyle-sen bana 
Heybemize koysak yaşamı
Ya da avuç avuç eksek 
Eksek ve beklesek baharı 
Bahar da gelmez ise kışı ya da yazı 
Üzülmeyeceğini söyle-sen bana 
Mutlaka, ama mutlaka bir mevsim
çalar kapımızı 
Bülent Karaköse
|