Prof. Dr. Sinsi
|
Fantezi’Nin Kısa Hikayesi
Fantezi’nin Kısa Hikayesi
Fantezi, hayali edebiyatın en eski dalıdır - en az insanoğlunun kendisi kadar eskidir Bundan tam on beş, yirmi hatta otuz bin yıl kadar önce Altamira’da ve Chauvet’deki mağara resimlerinin çizilmesine neden olan sanatsal dürtünün, postlara sarınmış samanların Buzul Çağı Avrupası’nda kamp ateşlerinin etrafında heyecanla, büyülenmişçesine kendilerini dinleyenlere anlattıkları tanrılar, iblisler, tılsımlar, büyüler, ejderhalar, kurtadamlar ve ufkun ötesindeki muhteşem diyarlarla ilgili müthiş hikayeleri anlattıran dürtüyle aynı olduğuna inanmak pek de zor değildir Ve tabii ki kavurucu Afrika’da, tarih öncesi Çin’de, eski Hindistan’da ve Amerika kıtasında da … bu hikayeler binlerce, hatta yüz binlerce yıldan beri her yerde anlatılagelmiştir Hikayeler anlatmak dürtüsünün evrensel olduğunu düşünmek, her zaman hoşuma gitmiştir - “insan” dediğimiz canlının olduğu her yerde hikaye anlatan birileri de mutlaka olmuştur ve bu hikayeciler, insanlığın uzun evrimsel yolculuğu boyunca bu yeteneklerini ve enerjilerini olağanüstü olaylar ve mucizeler yaratmaya adamışlardır
Tabii ki, eski Fransa’nın dondurucu soğuğunda Cromagnon hikayecilerinin kendilerini büyülenmişçesine dinleyen izleyicilerine neler anlattıklarını hiçbir zaman bilemeyeceğiz Lakin emin olabileceğimiz tek nokta o hikayelerin de içinde fantezinin olduğudur Günümüze kadar gelebilmiş hikayeler de bunun kanıtlarıdır Eğer fanteziyi bilindik gerçekliğin ötesindeki dünyaları anlatan bir edebiyat dalı olarak tanımlamak mümkünse, o halde günümüze kadar ulaşabilmiş en eski hikaye (M Ö 2500 yılı civarlarında Sümerlilerin anlattıkları kahraman Gılgamış’ın hikayesi), bir fantastik edebiyat örneğidir, çünkü Gılgamış’ın sonsuz hayatı arayışını anlatmaktadır
Şekil değiştirenler, büyücüler ve sihirbazlar, tepegözler ve insan yiyen çok başlı yaratıklar gibi öğeler içeren Homeros’un Odyssey’ide - daha birçok Yunan ve Roma hikayesi gibi - fantastik edebiyat örneklerindendir Geçmişten günümüze doğru ilerleyince, Anglo-Saxon’ların Beowulfundaki korkunç canavar Grendel’le, Midgard ejderhası Fafnir’le, Kuzey efsanelerindeki Kurt-Fenris’le, Alman efsanelerindeki ölümsüzlük peşindeki talihsiz Dr Faust’la, Binbir Gece Masalları’ndaki sayısız sihirbazlarla, Galler’in Mabinogion’u ve Perslerin Şahname’siyle ve daha sayısız gariplikler ve olağanüstü yaratımlarla karşılaşırız
Fantastik bir şeyler yaratma dürtüsü tabii ki modern çağda, mikroskopların ve teleskopların, buhar makinelerinin ve raylı sistemlerin, telgrafın, fonografın ve elektrik ışığının doğduğu çağda kaybolmamıştır Görülmeyen ve görülemeyene karşı olan ilgimiz, rüya gibi gelen bir çok şeyin gerçekleşmesi nedeniyle sonlanmamıştır Her şeyden öte, koskoca bir senfoni orkestrasının sesinin plastik bir diskten çıkabilmesinden, ya da elinizde tuttuğunuz küçücük bir aygıt sayesinde onbinlerce kilometre ötedeki biriyle konuşabilmekten daha fantastik ne olabilir ki? Bize Thomas Alva Edison’ın ve Alexander Graham Bell’in buluşlarını sunan aynı çağ, karşımıza Lewis Carrol’ın başka gerçekliklerde geçen benzersiz iki Alice öyküsünü de, H Rider Haggard’ın kayıp medeniyetlerle ilgili sayısız romanını da ve Marry Wollstonescraft Shelley’nin Frankenstein’ını da sunmuştur
Hava yolculuğunun, atom enerjisinin, televizyonun ve bilgisayarların, açık kalp cerrahisinin ve cinsiyet değişimi ameliyatlarının çağı olan yirminci yüzyılda da olağanüstüye karşı olan ilgimiz sönmemiştir Makineler çağının sakinleri olan fantastik yazarlar (James Branch Cabell, A Merrit, Lord Dunsany, E R Edison, Mervyn Peake, L Frank Baum, H P Lovecraft, Robert E Howard ve J R R Tolkien en tanınan isimlerin yalnızca bir kaçıdır) dünyamızı harika fantastik hikayelerle donatmaya devam etmişlerdir
Ancak, takdire şayan bir zekayı, imkansızı - ya da en azından olmayacak gibi görüneni - gerçekleştirme isteğiyle birleştirip, mümkün gösteren bir fantezi dalı olan bilimkurgunun rağbet görmesi ile, yirminci yüzyılda bir değişiklik de yaşanmıştır Yüz yıldan daha uzun bir zaman önce H G Wells ve Jules Verne tarafından yapılandırılan ve modern zamanlarda Robert A Heinlein, Isaac Asimov ve Aldoux Huxley gibi yazarlar tarafından geliştirilen bilim kurgu, “saf ” (yani anlattığı gerçeküstü olayları açıklama çabası olmayan fantastik yazın) fantastik kurguyu, söylenler ve peri masalları misali çoğunlukla çocuklara yakıştıran atom çağının okur güruhunu müthiş bir şekilde kendine çekmeyi başarmıştır
Fantezinin eski hali tabii ki yok olmadı Ancak, en azından Amerika Birleşik Devletleri’nde neredeyse elli yıllık bir duraklama devri yaşadı Aynı zaman boyunca, bilim kurgu ise Amazing Stories ve Astounding Science Fiction gibi dergiler şeklinde, kendini okuyan kesime sunmuştur ve okuyucuları ise çoğunlukla ilginç bilimsel icatlara meraklı genç adamlar ve çocuklar olmuştur Fantastik kurgu olarak tanımladığımız edebiyat türünü yayınlayan tek Amerikan dergisi, 1923′te kurulan Weird Tales idi Bu dergi de sadece fantezi yayınlamakla kalmıyor, bugün fantezi olarak düşünülmeyen saf korku gibi metinler de sunuyordu
Fantastik kurgu ve bilim kurgu arasındaki fark, her zaman anlatılması kolay bir şey değildir, ancak bazı ayrımlar çok kesin olmamakla birlikte bazen bellidir Androidler, robotlar, uzay gemileri, dünya dışı varlıklar, zaman makineleri, dış uzaydan gelen virüsler, galaktik imparatorluklar ve benzeri öğeler bilim kurgu olarak tanımlanmaktadır Bütün bu olgular, halihazırda anladığımız bilimsel kurallar çerçevesinde kavramsal olarak mümkündür (zaman makineleri ve ışık hızından daha hızlı giden araçlar gibi öğelerin bilimin kurallarını zorlamalarına rağmen) Öte yandan fantezi, kültürümüzde genellikle imkansız ya da var olmayan olarak kabul edilen öğeleri kullanır: büyücüler, cadılar, cinler, goblinler, kurtadamlar, vampirler, tekboynuzlar, sihirli prensesler, çeşidi amaçlarla kullanılan büyüler ve tılsımlar
|