Prof. Dr. Sinsi
|
Kalbini Kuşlara Veren Çocuk Masal
Kalbini kuşlara veren çocuk masal
Bir varmış bir yokmuş, adı sanı bilinen zamanın birinde, dağlardan kopup gelen çağlayanların arasında şirin mi şirin küçük bir köy varmış Her bahar geldiğinde bir başka güzel olurmuş buralar Doğaya binbir canlılık gelir, bir başka güzel akarmış dereler Arılar, kadife kanatlı kelebekler çiçek çiçek gezer, daldan dala uçuşurmuş türkü gözlü kuşlar… Bir efsaneye göre güneş en güzel orada gülermiş çocuklara, oraya dökermiş ışığının en güzel renklerini Yeryüzünün en güzel bitkileri, çiçekleri, hayvanları da oralıymış Gökyüzünde her gece yıldızların düğünü olur, her sabah bir sevincin şöleni başlarmış Düş mü? gerçek mi? pek ayırt edilemezmiş, etrafını çevreleyen dağlar öylesine görkemli dururmuş ki, doruklarında gökyüzü hep mavi ve engin bir denizi andırırmış Eteklerindeki derin vadiler boy boy hayvanlar barındırır, onlara analık eder ve bütün kötülüklerden korurmuş… En vahşi hayvandan, en sessiz böceğe kadar tüm canlılar kardeşce geçinirmiş Bir yeşil halı gibi yerleri kaplayan çimenler, nereden çıkıp, nerede tükendiği bilinmeyen pırıl pırıl sular, rengarenk çiçekler ve türlü boyalı kuşlarla bu eşsiz yer, bir başka yaşama sevinci verirmiş insanlara
İşte bu yörede zeki mi zeki, akıllı mı akıllı küçük bir çocuk yaşarmış Deniz adındaki bu sevimli çocuk insanları, hayvanları, kuşları, çiçekleri, ağaçları yani doğadaki güzel olan her şeyi ve bir de herkesin masal anası ismini verdiği bilge ninesini çok severmiş O bu sevgisini lafta bırakmaz, gereğini her fırsatta yerine getirir, insanların, hayvanların, canlı cansız, doğadaki tüm varlıkların haksız saldırılara hedef olmaları karşısında, içinde sınırsız bir öfke ve acı duyarmış Bu yüzden hep güçsüz ve haklıdan yana çıkarmış Çünkü Deniz ninesinden hep emeği, yardımseverliği, merhametli olmayı, sevgiyi, iyiliği, dürüstlüğü, doğruluğu, temizliği, ahlaklı ve adil olmayı öğrenmiş
Deniz gün boyu çiçeklerle söyleşir, kelebeklerle uçuşur, bilge ninesinin ardında koşuşup dururmuş kırlarda Onun geçtiği yerlerde güller gülümser, sümbüller pembeleşir, kuşlar şarkı söyler, dağlar taşlar dillenirmiş Hafif hafif esen rüzgarlarla ağaçlar eğilip eğilip birbirini selamlarmış Deniz nerede solmuş sararmış bir çiçek görse, koşar su getirir, koklayıp okşayıp yeşertirmiş Her şey öylesine ona alışıkmış ki, bir gün ortalıkta görünmese, çevreden iniltiler duyulur uzun narin kavaklar bile boynu bükük bakarmış Öyle ki, çiçekler üzülüp büzülür, kelebekler uçmaz, kuşlar türkülerini söylemez, sular hışırtısız akarmış Deniz sadece kuşlarla konuşmazmış Köylülerin söylediklerine göre, o bütün hayvanların dillerinden de anlarmış Onlarla saatlerce söyleşir Birbirileriyle iyi geçinmelerini öğütlermış
İşte Deniz, bu gizemli doğanın koynunda doğmuş, orada büyümüş orada tanımış çiçekleri Kuşlarla dostluğu, arkadaşlığı da orada başlamış Küçücük yüreği dünyayı içine alacak kadar geniş, sevgisi dünyayı ısıtacak kadar sıcakmış Bu güzel çocuk yaşamına renk veren, anlam katan sevgisinin sesini de orada bulmuş Hiç bir canlının başka bir canlıya haksızlık etmesine gönlü razı olmazmış Onun bu sesini duyan her canlı bütün kötülükleri unutur, sadece iyilik düşünürmüş
Ve bir gün Deniz bu güzelim köyünden ayrılmak zorunda kalmış Kuşların ötüşü, serin suların çağlayışı kulakları okşayıp yüreklere dökülürken, çiçekler solumalarını sıklaştırmış Bütün köylüler gediğin tepesini aşıp, Deniz’ i uğurlamışlar; iyi yolculuklar dilemişler Ninesi o kadar çok üzülmüş ki, sözcükler onun ayrılık acısını anlatmaya yetmemiş Hiçbir canlının başka bir canlıya veremeyeceği ve hiç bir canlının anlayamayacağı bir şefkat ve sevgiyle basmış bağrına İçi ılık ılık duygularla dolup kabarmış, o yaşlı yüreğine ince ince çağlayanlar akmış da, yangınını söndürememiş Torunu uzaklaşıncaya dek çırpınan yaralı bir kuş kanadı gibi, yaşlı gözlerle el sallamış ardından, dualar mırıldamış Deniz uzaklaşır uzaklaşmaz hemen bütün köylüler onu özlemeye başlamışlar Bu sevginin kaynağı neredeymiş, neymiş kimse akıl erdirememiş
Deniz şehirler geçmiş, trenler, otobüsler, vapurlar, otomobiller ve uçaklar görmüş: görünce de ağzı bir karış açık kalmış, zira köyünü çevreleyen dağların ötesini hiç mi hiç bilmezmiş
Deniz uygarlığın teknolojik nimetlerinden uzak, fakat bozulmamış, kirlenmemiş, temiz ve bakir bir doğa ortamında yaşarken, babası onu alıp uzak bir ülkeye götürmüş Bu ülkenin renk renk lale bahçeleri, yel değirmenleri, altın saçlı gökgözlü güzel çoçukları varmış Ancak getirildiği kent beton yığınları ile kaplı, soluk alamayacak derecede kalabalık, gürültülü ve telaşlıymış Doğup büyüdüğü yerlere hiç benzemediği gibi, her akşam kocaman fabrika bacalarından çıkan, kirli kara bir duman abanırmış kentin üstüne Kent soluk alamazmış O zaman gökyüzü ışığını yitirir, sokak lambaları bile zar-zor ışıldarmış Burada insanlar kendilerini kalın beton duvarlar arkasına, kuşları kafeslere, çiçekleri özgür doğadan koparıp saksılara koymuşlar Kafesteki kuşlar aç değilmiş ama özgürlükleri yokmuş Saksıdaki çiçekler susuz değilmiş ama doğal güzellikleri kalmamış içeklerin renkleri ve kokuları, kuşların ötüşleri yapaymış İnsanların neşeleri gülüşleri ve ağlayışları da
Okula başlamış Deniz Sınıflar çocuk doluymuş, ancak Deniz yalnızmış, bir türlü alışamamış kalabalıklara, kent yaşamına… Yitirdiklerini ararmış Deniz, gözünde tütermiş insiz köyü, yemyeşil dağlar, serin pınarlar, kuşlar, yeleleri rüzgarda savrulan atlar, koyunlar, kuzular, bir de dünya tatlısı nineciği
Onca kalabalığın orta yerinde yapayalnız kalmış; ne o anlatabilmiş kendini başkalarına, ne de başkaları onu anlamak istemiş Bir tren geçermiş Deniz’in özlemlerinde, bir kuş ötermiş, o kuytu bir köşeye çekilip ağlarmış Kimi zaman özlemi dayanımaz bir hal alırmış, yakıp tutuştururmuş yüreğini Deniz’in bu durumuna öğretmeni çok üzülürmüş “Sen zeki ve yetenekli bir çocuksun bu günler çabuk geçer buraya da alışırsın” diyerek Deniz’ i teselli etmeye çalışırmış Ama o dalgınmış, bilincini yitirmişçesine boş boş bakarmış etrafına Artık düşüncelerinin içinde öyle eriyip yitmiş ki, bu ona sonsuz derece acı verirmiş
Bir de Deniz’ in kafasını sürekli yoran bazı sorular varmış Neden kuşların, çiçeklerin zgürlüklerini kısıtlayıp, kafeslerde ve saksılarda tutsak olarak yaşatırlar? Kuşlar ve çiçekler evlerdeki saksılar ve kafesler için yaratılmamıştır ki? Acaba bütün bu haksızlıklar ve acımasızlıklar geçici ve basit bir doyum duygusu için miydi? Peki, kocaman adamların bu tutumuna karşı, ya çocuklar niçin kayıtsız kalıyordu? Onlar, kuşların ve çiçeklerin özgürlüğü için neden bir çaba harcamıyordu?
Deniz bu sorunları günlerce düşünmüş; çiçeklerin saksılara, kuşların kafeslere konulmasına bir anlam yüklemeye çalışmış, ama becerememiş Gün geçtikçe suskunlaşmış, konuşmaz gülmez olmuş ve yemeden içmeden kesilmiş Sanki uzak diyarlarda dilsiz, kolsuz, kanatsız kalmış Gitgide içine kapanmış, yapılan bu haksızlıklara öfkelenmiş, ancak bağırıp çağırmamış, suskunlukla direnmiş
Derken bir gece hastalanmış Deniz Günlerce ateşler içinde yatmış, yatarken de köyünü sayıklamış, uyanıkken Perihan ninesini hayal etmiş Ninesi yine ona öğütler vermiş, destek olmuş yalnızlığında, yol göstermiş Ninesi Deniz’e “Konuş Deniz’im, yine göz kırp yıldızlara, çiçeklere gülümse, gülücükler dağıt, göster sevgi dolu yüreğini herkese İyi olmalısın sen, hastalanırsan üzülürüz Yaşlı yüreğim dayanamaz acına Sonra bütün kuşlar da üzülür; dağlar, taşlar başlar ağlamaya Yerin kulağı duyar olup biteni, bütün ormanlar yas tutar Menekşeler sulara döker kirpiklerini, sular acı keser, acı yolları…” dermiş Sonra bir an duraksar, yorgun ciğerlerini soluklandırır ardından Deniz’in saçını okşar, konuşmasını yine sürdürürmüş
Ama Deniz onun söylediklerinin çoğunu duymaz, atların kişnemeleri, kuzuların melemeleri arasında rüyalara dalarmış Köyünde iken her akşam yatmadan önce, ninesi Deniz’e kuşlar, çocuklar ve çiçeklerle ilgili masallar anlatırmış Sonra “o yıldız senin, bu yıldız benim” diye ninesiyle yarışır, gökyüzünün sonsuz ışıltısına bakar, uyurlarmış Oysa Deniz bu kente geleli bir yıldız bile görememiş
Günler sel gibi haftalar yel gibi geçip gitmiş Deniz iyileşip eski sağlığına kavuşmuş, ama özlemi hiç mi hiç dinmemiş Nereye gitse özlemini de oraya götürmüş Zaman zaman özlemi içinde onulmaz bir sızı olur depreşir Ne yapsa ne etse önüne geçemezmiş
Deniz zeki, enerjik, başarılı ve itinalı bir çocukmuş Ögretmenleri onun bu niteliklerini yararlı bilgi ve sağlıklı bir çevre bilinciyle dengede tutmak için yoğun bir çaba içine girmişler Deniz de yavaş yavaş okul yaşamına alışmış Bu nedenle öğretmenleri iyi bir şey başarmış olduklarını düşünerek gönenmişler, kıvanç duymuşlar Çünkü Deniz en zor meseleler üzerinde bile inanılmaz ölçüde düşünceler üretir, günlük ders ve ödevlerini büyük bir istekle hazırlar, olumlu taraflarını eliştirmeye çalışırmış
Deniz her zaman sevimli, duygulu, insanları kırmamaya özen gösteren, herkesin yardımına koşan bir çoçuk olduğunu göstermiş Onun doğa sevgisi ve bilgisi de herkesin dikkatini çeker ve bu güzel nitelikleri çevresinde sevilmesini sağlarmış Hatta, onun bu özelliklerini öğretmenleri diğer çocuklara anlatıp, örnek gösterirmiş Anne ve babası da Deniz’ i bu meziyetleri nedeniyle dünyanın en akıllı çocuğu olarak görürlermiş
Deniz bir yandan çevresine uyum sağlamaya diğer yandan da kendine yeni uğraşlar edinmeye çalışıyormuş İşte o günlerde, evlerinin önüdeki küçük bahçeyi düzenlemek aklına gelmiş ve şimdiye kadar bunu düşünemediği için de kendine kızmış O günden sonra en büyük uğraşı bahçesi olmuş Oraya çeşitli bitkiler dikip, çiçekler ekmiş Bahçesindekiler de boy verip renklenince bütün boş zamanlarını onlara bakmakla geçirir olmuş
|