Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Eğitim - Öğretim - Dersler - Genel Bilgiler > Biyografiler

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
büyüklerimizden, itri, türk

Türk Büyüklerimizden İtri

Eski 10-24-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Türk Büyüklerimizden İtri




ITRÎ

Klâsik Türk müziğini kubbe kubbe coşturan, yücelten, ilâhî bir ses, bir nefes olup gönülleri büyüleyen büyük Türk bestekârı Itrî'yi saygıyla anmak gerek

Bayram Tekbîri ve Salât-ı Ümmiye’siyle minarelerden kandil kandil yere yağan, Na’t-ı Mevlâna'sıyla Mevlâna misali âşık olan, âşkla dolan büyük müzisyen Itrî, yarattığı şaheserlerle, daha çok kitaplarda değil, Türk Milletinin gönlünde ve dilinde yaşamıştır Bu yüzden doğduğu yıl kesin olarak bilinemiyor

XVII yüzyılın ortalarında, yaklaşık olarak 1640 yıllarında, İstanbul’da Yenikapı Mevlevihanesi yakınında, Yayla diye anılan semtte doğdu Asıl adı Mustafa olup Itrî mahlasını şiirlerinde kullanmıştır Mustafa, zengin ve kibar bir aileden gelir Müziğe karşı büyük bir aşkı vardı

Genç yaşındayken iyi bir öğrenim görerek, zamanın konservetuarları sayılan mevlevîhanelere devam ederek mevlevî olmuş, devrin müzik ustalarından ders almıştır Bu ustaların başında, büyük bestekâr, Tanburî Hafız Post da vardır

Itrî'nin ney üflediğine ve Galata Mevlevîhanesinde bir süre neyzenbaşılık yaptığına dair bir hikâye vardır

Buna göre:

Sultan IV Mehmed zamanında, İstanbul Galata Mevlevîhanesine Derviş Çelebi, şeyh olarak tayin edilir Geleneklere uyularak şeyhin posta oturacağı gün, mukabele denen büyük bir ayin düzenlenir Ayinden önce, dergâh şeyhini tebrik için gelenler, değerli hediyeler de getirirler Ayinin yapılacağı “Semâhane” bu hediyelerle dolup taşar Ayin başlamak üzeredir, derken kapıdan soluk soluğa, saz gibi sararmış, boynu büyük, fakir genç bir derviş girer Herkesin gözü bu dervişe takılır (Bu da kim?) diye birbirlerine bakışırlar Derviş, ince bir tevazu ve edeple, şeyhin elini öper, sonra da koynundan bir ney çıkararak:

- Bu neyden başka dünyalığım yok Bu niyâzımı bir hediye olarak kabul buyurunuz efendim der ve şeyhe uzatır Şeyh, neyi alır, öper, dervişe sorar :

- Adın nedir senin?

- Derviş Mustafa kulunuzum Itrî de derler

- Bu ney senin mi?

- Eyvallah!

- Üfler misin?

- Eyvallah!

Itrî ney'ini üflemeğe başlar Birdenbire sesler susar, tüm davetliler kulak kesilir neye Bu bir ses, bir nefes değil, yürekten dökülen âşk nağmeleri Itrî üfledikçe coşar, coşturur, ney inledikçe hıçkırıklar artar, gönüller düğüm düğüm çözülür, koca salonda çıt çıkmaz Neden sonra Itrî'nin artık nefesi tükenmiştir Başı şeyhin dizlerine düşer Şeyh, onu alnından öperek, ayağa kaldırır

- Biz postun bahtında, sen dostun gönül tahtında oturuyorsun Tanrı âşk derdini arttırsın Aferin Itrî diye iltifatlar eder

Itrî, o günden sonra, bir süre dergâhın neyzenbaşısı olarak, Naat-ı Mevlâna'yı burada besteler

Itrî, aynı zamanda üstad bir şairdir Şiirlerini bir arada toplıyan Divân'ı ele geçmemiş ise de; dağınık şiirlerinden bu konuda oldukça ileri olduğu anlaşılmaktadır

Devrin padişahı Sultan IV Mehmed, Kırım Hanı Gazi Selim Giray, Itrî'yi takdir eden, onu sarayına alan devlet büyükleri arasında gelir

Osmanlı Sarayındaki fasıllara katılan Itrî'nin binden fazla eseri olduğu söylenirse de, bugün bunlardan ne yazık ki, çok azı elimizdedir Dinî eserleri arasında Bayram Tekbiri gerçek bir şaheser olarak, Türkiye sınırlarından taşmış, İslâm memleketlerinde de okunmuştur Her mevlevî ayininin başında okunan rast makamındaki Naat-ı Mevlâna ise ölümsüz eserlerinden biri olmuş, üç yüz yıldan beri okuna gelmiştir Dindışı eserleri arasında çeşitli besteleri fasıllarda baş tacı edilmiş, Türk müziğinin çiçekli bahçesi olarak tanımlanmıştır Güftesi Nef-î'nin olan:

“Tûtî-i Mû'cize-gûyem, ne desem lâf değil” adlı segâh yürük semâîsi, yine güftesi Nâbi'nin olan:

“Gel ey nesîm-i sabâ, hatt-ı yardan ne haber” adlı İsfahan zencîr bestesi ve daha otuzdan fazla bestesi ile Itrî, sözde ve sazda, Klâsik Türk Müziği’nin zirvesine çıkmış, adını anıtlaştırmıştır

Itrî müzikten başka bahçe ve meyveye de meraklı idi Tabiatı seviyordu Bahçesinde o zamana kadar görülmemiş çiçekler ve meyveler yetiştiriyor, yeni cinslerde yeni renkler, yeni lezzetler ve yeni rayihalar vücuda getirmek istiyordu İstanbul’un ünlü “Mustabey Armudu”nu ilk defa Itrî yetiştirdi

Itrî'nin doğum tarihi kesin olarak bilinemiyorsa da, ölüm tarihi kesindir Yetmiş yaşına doğru, 1712 yılı Ocak ayında İstanbul'da ölmüş, Yeni Kapı Mevlevihanesi dışına gömülmüştür Mezarının yeri de kesin olarak bilinememektedir



Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.