Ergenekon
|
Gölgem Secdede Kaldı
Gölgem Secdede Kaldı
“GÖRMEZLER Mİ Kİ, Allah’ın yarattığı herşeyin gölgesi, sağa-sola uzanarak huşû ile Allah’a secde eder ”
—Kur’ân, 16: 48
Her gece üstümüze dünyanın gölgesi düşer Ölümün kardeşiyle tanışır; uyuruz Yine de gölgemiz peşimizi bırakmaz Peşimiz sıra, rengimizi sırtlanır Kesafetimizi önce yere, sonra da yüzümüze vurur gölgeler Işığa olan ihtiyacımızı belgeler Gölgesi olmayan resulün haberi, tarihin gölgesinde bize ulaşır Getirdikleri, içimizi ışıtır İçimizi O’na açtıkça, aydınlığı, gölgelerimizi seyreltir Hayat böylece çalkalanır gider Dur deriz gölgemize, durmaz Alınyazımız gibi, bizden ayrılmaz Yine de, gölge yazıları, geceleri yazılır Sözün gölgesi, mürekkep renginde düşer sayfalara
Gerçeği farkettiğimiz an, belki de kurtuluruz sınırlarımızı resmeden gölgeden Çünkü, gölgeler, âcizliğimizi yansıtır Uzunu da, kısası da; hepsi ama hepsi, sınırlarımızı hemencecik ele verir Biticiliğimizi yansıtır gölgeler
Aczimiz büyüktür; iddiamızın büyüklüğü kadar büyüktür İddiası olanın, gölgesi olur Gölgesi, aczini anlatır Kesafetini ele verir Aczini bilen ise, bildiği ölçüde şeffaflaşır Güzelliğine güvenen zühre çiçeğinin bu yüzden gölgesi mevcut değil midir? Gölgesi olmasa da, katre, Güneşin ışığını incitir Işığı kırar Ama reşha aczini bilir Hiçbir iddiası yoktur Bu yüzden Güneşe ve ışığa, görür görmez, teslim olur O yüzden gölgesizdir Gölgesizliğiyle, bize şeffaflığın dersini verir
Her sabah, ilk ışıklarla merhaba der gölgeler bize Her biri, umutlarımız boyu, ufuklara uzar gider Yolun başındayızdır o zaman; gölgemiz umutlarımızı resmeder Her sabah neler neler kurarız! Lâkin zaman akar, güneş yükselir, gölgemiz geri çekilir, küçülür ve görülmez olur Vakit öğledir Güneş bütün haşmeti ve şaşaasıyla belirdiğinde, gölgemiz susar Tam tepemizde, haykırır Güneş Lâkin, kaçacak hiçbir yerimiz yoktur İşte o an, gücümüzün resmi, en çıplak haliyle düşer toprağa Alnımız yere değmese de, gölgemiz secdede kalır Gölgemiz, gökteki Güneşi bildiren siyah bir nokta olur arzın yüzünde Ömrümüz, biri beyaz, biri siyah iki nokta arasında geçer Yukarıda Güneş, aşağıda gölge, durmaksızın birşeyler söyler durur Sabah vakti ‘istediklerimiz’in resmi olan gölgeler, öğle vakti ‘yapabildiklerimiz’ kadar kısalır Bir noktaya dönüşür, hâsılı Güneşle gölge durmadan oynaşır, ve bize birşeyler fısıldarlar Gölgemiz, isteklerimizle gücümüz arasında, uzar kısalır Gölgeler boyu, âcizliğimiz ortaya çıkar Öylesine âcizdir ki insan, gölgesi her zaman Rabbinin huzurunda secdeye kapanır Firavun bile bu kaderden kaçabilmiş değildir
Acaba, insanlar her sabah doğup her akşam ölseydi gölgeler bize ne söylerdi? Sabah bebek iken akşam ihtiyar olsaydık şayet, gölgeler resmimizi ne de güzel çekerlerdi Zira, çocukluktaki âcizliğimiz, sabah gölgeleri kadar uzundur ve büyüktür Akşam gölgeleri de, tıpkı âcizliğinden duvarlara tutunarak yürüyen bir ihtiyar misali, uzundur; duvarlara, ağaçlara, direklere tutunarak ilerler Oysa her günün öğlesi, her ömrün gençliği kadar iddialıdır Kendimizi en güçlü, en kuvvetli, en yeterli zannettiğimiz gençliğimiz, öğle vakti gibidir Lâkin, o da bir nokta kadardır Bunu da her öğle vakti gölgemiz tekrar tekrar hatırlatır
Biz güneşi ve ışığı dinleyenler, hiç gölgemizin sesine kulak verdik mi? Peki, kaç kez kovabildik, insan olmanın gerçekleri kadar ayrılmaz olan gölgemizi? Dinlemeyip sırt çevirdiğimiz her ışıktan sonra, kiminle yüzyüze kaldık? Kim o vaziyette bize secdemizi hatırlattı? Gerçeklere arka çevirip kurduğumuz yalancı dünyacıklarımıza gölge düşüren de gölgemiz değil miydi?
Zira, gölgeyle gölgelenir hayallerimiz Ellerimizin sureti çıkar duvarlara Kalemlerimizin gölgesi düşer kağıda Yazı olur Gölgeler, çizgiler boyu, hayatlarımızın sınırlarını çizer Her sabah, mevcutlar sayısınca gölgeler doluşur dünyamıza Dünyanın gölgesi düşünce Ay tutulur ya, işte o zaman başların gölgesi uzanır secdelere Gün olur, Güneş de tutulur; yine secdeye uzanır başlar
Kervanlar, çınarların gölgesinde konaklar Çöllerde, hayallerin gölgesi serap olarak düşer kum denizine Her yolculuk gölgeden gölgeye uzayıp gider Her gece, üstümüze dünyanın gölgesi düşer İnsanlar gölgeler boyu hayata uzanır Her gün, Şems-i Ezelî’nin huzurunda, bütün vücutların hücreleri gölge olur, secdelere kapanır Hayat beşik ile mezartaşının gölgeleri arasında kısalır da kısalır Nihayet gerçek boyumuz kadar; iki taş arası kadar kalır öylece
Hep hayatın gölgesidir, musalla taşına düşen Herkes boylu boyunca oraya uzanır Gölgesi kadar Sonra, gönül dolunca, gölge kaybolur Gölgesi herkesi yaşadığınca anlatır Nihayet, her söylenilenin hesabı tutulur Ve dahi, hiçbir şeyin kaçışı olmaz Çünkü, gölge her daim secdededir ve asla yalan söylemez
|