10-21-2012
|
#1
|
Prof. Dr. Sinsi
|
Ben Mantığın Bittiği Yerdeyim, Sense Kaçak..
yâr deyince kalem elden düşmüyorsa yâr değildir  yâr'dır ki, ölüme de götürür, yaşamın sırrını da verir titrek avuçlarında  yâr odur ki, ölür yaşamak için ve yaşar uğruna ölmek için  
oysa ki böyleydi sevda,
çekilen bir kılıçtı kınından
veya suya yazılan bir yazı
ötelere giden bir yol  
yol'suz kaldık şimdi  çulsuzuz bu sevdadan yana  adımız sanımız okunmuyor şiirlere düşülen ezik bükük mısralarda  ya biz yoktuk, ya da biz hiç yazılmadık ve bir o kadar tanınmadık  
o kadar tanınmıyorduk işte  bütün kalabalıkların habersiz'liklerinin yabancı bakışları üzerimizde  gözüme bakıyorsun bilinmedik bir mekânda, en bilindik çekingenliğinle, bakma diyorsun   öylesine bakılmadık bir sevdadayız şimdi 
tellendirilmiş bir sigarayı titretiyor parmakların  bir de hüznün tellerini vuruyor gece yarılarında  ya ben'i düşünüyorsun, ya da ben'sizliği diyorum bıçağın her iki yüzü de keskin artık ne tarafa çevirsen bir yanını kesiyor buz kesmiş ben'li ve ben'siz yalnızlığın gece'yim diyorsun, kaybolup gidiyorsun dipsiz karanlıklarında uzatıyorum elimi, çekip çıkarmak istiyorum beni de kanatıyor yalnızlığın ya gel artık 'yalnız' benimle ol veya 'yalnız' kal ben'imle ol  bıçağın iki yüzüdür bu işte; yalnızlığın bir garip terennümü ve bir gölgedir artık bıçağın iki yüzü her lâhzâ adım adım peşinde yürüyen   
bazı insanlar şanslı doğarlar hani öyle çok büyük şans'lı doğmalardan bahsetmiyorum kuş tüyü yataklarda doğup, kuş sütüyle beslenmeler hikâye'den terâne masal müdâvimi konular bunlar 
daha küçük şeyler söylediğim; örneğin bir kumbara veya kumbaranı saklayabileceğin bir yerler hatta kumbaranı unutmak kadar küçüklüğe dair ufak ve mutlu ayrıntılar 
bir kumbaram hiç olmadı  daha doğrusu kumbarayı olabilecek en işlevsel veya olmayabilecek en düşük işlevsel haliyle bile kullanacak durumum hiç olmadı  hatırladığım tek şey, bir kaza, bir uçurtma ve bir sürü yara 
keşke bir zamanlar koyduğum ve yerini unuttuğum bir kumbaram olsaydı keşke cebimde kırık dökük hüzünler olmasaydı hiç keşke, keşke demeseydim  ama bir 'keşke mağduru' yum ben  
şimdi büyüdük  hatta 'amca' diye sesleniyorlar  ama içimde hala sokaklara çıkıp çelik çomak oynamak isteyen bir çocuk var  parmaklıklar arkasına sıkışmış  belki de ben, hiç yazmadım  O yazdı  ve o yazıyor 
sen kumbara diyorsun, bir küçük çocuk bakıyor sana(  )
hüzünlü ve bir o kadar 'yarım'   
Aşkın ilk soluğu mantığın son soluğudur' Antoine Bret
yine sensizlik çöktü bu şehrin sokaklarına nereye gitsem sen'sizlik, nereye baksam sensizliğin kol geziyor köşabaşlarında bu şehrin başımı alıp gidesim geliyor âh'lar çekiyorum yüreğimden, duymuyorsun
ömür böyle geçip gidiyor, ve sonuna yaklaşıyorum ömrün yirmi iki temmuz iki bin dört oysa dün gibiydi çocukluğum; çok şey hatırlamasam da, çocuktum işte ama şimdi; sen'siz bir hayatın dingin, yorgun ve sessiz telaşındayım, duymuyorsun
sen belki de hiç olmadın belki de hiç olmak istedin belki en az bu şehir kadar bilinmez ve keşmekeş olmak istedin bir isim yetmedi, bütün isimlerle seslendim sana hangi isminle çağırsam, dönüp bakmadı yorgun yüzün bu şehirde, böylesine sensizliğin uçurumlarında haykırışlarım kol geziyor, duymuyorsun
melankolik diyorlar bana, suçlamıyorum onları çünkü seni bilmiyorlar 'aşk' diyorum, 'ilahi' diyorum ve belki de varılacak son nokta diyorum, anlamıyorlar bir titrek kemanın esiri oldum şu an insan sesinin en ayne'l-yakîn hâli derler bir damla gözyaşı, bir ilâhî aşk, varılacak son nokta ve titrek bir keman sesi kısaca sen ve senin hatırlattıkların, anlamıyorsun
artık mantığın öldüğü bir yerdeyim, son soluklarını çoktan verdi, bir 'gece' kollarımda can verdiği an habersizdin ve belki yine kimsesizdin veya kimsesiz olduğunu zannediyordun belki de bütün 'çekingenliğinle', bütün 'tutukluğunla', bütün 'saygınla' susuyor  susuyor  ve kaçıyordun  kaçak bir sevdadasın, belki bir daha dönmeyeceksin hiç bir liman vermeyecek seni, hiç bir rüzgar kokun dolmayacak
ama olsun,
ben mantığın bittiği yerdeyim, sense kaçak    
(AlınTıdır)
|
|
|