Prof. Dr. Sinsi
|
İşsiz Üniversiteli Gençler Devlete Dava Açabilir
İŞSİZ ÜNİVERSİTELİ GENÇLER DEVLETE DAVA AÇABİLİR
YAZAR: Hasan Başar, Halkın Gündemi gazetesi Yazı İşleri Müdürü
Aşağıdaki iki paragrafı, Dünya Bankası’nın 31 Aralık 2005 tarihli, “Türkiye Eğitim Sektörü İncelemesi”nden aldım:
“OECD’nin Milletlerarası Öğrenci Değerlendirme Programı (PISA) 2003 yılı sonuçları Türkiye’de öğrenci başarısında bir karşılaştırma imkânı vermektedir PISA, Avrupa’da eğitimin izlenmesinde kullanılan anahtar ölçülerden biridir  (Bu) program, 15 yaşındaki çocukların zorunlu eğitimle kazandıkları bilgi ve mahareti gerçek hayat uygulamalarında, pratik işlevlerde veya daha ileri eğitimde kullanabilme yeteneklerini değerlendirir PISA aynı zamanda iş gücünün üretme potansiyelini ve rekabet gücünü de ölçer Türkiye’nin 15 yaş çocukları ortalamada, araştırmaya 2003’te katılan bütün OECD ülkelerindeki yaşıtlarının altında performans sergilediler Matematikte 34 ülke, okumada 33 ülke ve bilimde 35 ülke Türkiye’nin önünde yer aldı PISA matematik- sayısal yeterlik testinde altı aşamalı bir değerlendirme kullanmaktadır “1” en düşük, “6” ise yüksek düzeyde, karmaşık problem çözme ve akıl yürütme yeteneğini temsil eder Türkiye’nin 15 yaş çocuklarının yarıdan fazlası (yüzde 55’i) “1” seviyesini aşamazken bu oran OECD ülkelerinde ortalama yüzde 21,3’tür (Bu ortalamaya Türkiye de dâhildir Türkiye dışarıda tutulursa oran daha da küçülecektir) ” Matematiğin diğer alanlarında, bilimde ve okumada da sonuçlar bunlara paraleldir Raporda, gençlerimizin çoğunluğunun, okudukları pasajlardan, açıkça ifade edilenlerin dışında hüküm çıkaramadıkları belirtiliyor
Anadolu Ajansı’nın 13 Mart 2009 tarihli haberi: “2008 yılı Ekim ayından 2009 yılı Şubat ayına kadar geçen 5 aylık dönemde, İŞKUR’a 324 doktora mezunu başvurdu Başvuru sahibi doktora mezunlarından işe yerleştirilebilen olmadı  Ayrıca bu dönemde 59 bin 455’i lisans ve 4 bin 276’sı lisansüstü mezunu, iş beklentisiyle kuruma başvurdu Lisans mezunlarının 1875’i, lisansüstü mezunlarının 56’sı işe yerleştirilebildi Yani iş için kuruma başvuran yaklaşık 64 bin lisans ve yüksek lisans mezununun yüzde 3’ü iş sahibi olabildi ”
Daha yakın zamandaki bir haberi hatırlıyorum: “New York’ta yaşayan Trina Thompson, Nisan ayında mezun olduğu Monroe College’a, ‘Sizden mezun oldum ama hâlâ iş bulamadım Üniversitenize 4 yıllık eğitim dönemimde 70 bin dolar ödedim Paramı iade edin’ davası açarak, bir ilke imza attı ” Hürriyet Gazetesi hemen, bu konudaki düşüncelerini Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekanı ile Galatasaray Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekan Yardımcısına sormuş Onlar da, bizim hukukumuzda böyle bir başvurunun yapılamayacağını, üniversitelerin mezunlarına iş bulmak gibi bir yükümlülüklerinin bulunmadığını ifade etmişler Oysa Türk Hukuku’nda buna ilişkin yasa dayanak mevcut fakat sayın akademisyenlerimiz de halkımız da öğrensin diye bu gerçeği ilk defa burada yazıyorum
Bilindiği gibi Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanun’un 3 maddesindeki tanımlar kısmında; Bilindiği gibi Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanun’un 3 maddesindeki tanımlar kısmında; Sağlayıcı: Kamu tüzel kişileri de dahil olmak üzere ticari veya mesleki faaliyetleri kapsamında tüketiciye hizmet sunan gerçek veya tüzel kişileri,” olarak tanımlanmaktadır Bu bağlamda devlet; vergisini ve elektrik-su-doğalgaz faturalarını, resmi işlem harç ücretlerini ödeyerek bunların karşılığında adalet, sağlık, eğitim, güvenlik,…gibi hizmetlerini satın alan konumundaki vatandaşların karşısında hizmet sağlayıcı olarak hukuken sorumludur Dava konusu ile ilgili siyasiler ve kamu görevlileri bu tanım kapsamında gerçek kişiler olarak sunmuş oldukları ayıplı hizmet nedeniyle hukuken sorumludurlar HSYK tarafından Tüketici Mahkemesinin olmadığı yerlerde tüketici davalarına Asliye Hukuk mahkemeleri bakmaktadır
Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanun’un 23 maddesinde “Tüketici davaları tüketicinin ikametgahı mahkemesinde de açılabilir ” Denilmektedir Bu madde dava açılacak mahkeme yeri hususundaki olası itirazlara açıklık getirmiştir
Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanun’un 4 maddesinde ayıplı hizmet şu şekilde tanımlanmaktadır: Sağlayıcı tarafından bildirilen reklam ve ilanlarında veya standardında veya teknik kuralında tespit edilen nitelik veya niteliği etkileyen niceliğine aykırı olan ya da yararlanma amacı bakımından değerini veya tüketicinin ondan beklediği faydaları azaltan veya ortadan kaldıran maddi, hukuki veya ekonomik eksiklikler içeren hizmetler, ayıplı hizmet olarak kabul edilir
Ayıplı hizmetin neden olduğu her türlü zararlardan dolayı yapılacak talepler ise üç yıllık zamanaşımına tabidir Ancak, sunulan hizmetin ayıbı, tüketiciden sağlayıcının ağır kusuru veya hile ile gizlenmişse zamanaşımı süresinden yararlanılamaz Bu ağır kusurun gizlenmesi, genellikle hizmet sözleşmesi veya mevzuat hükümlerindeki anlamı açık olmayan ve çelişkili hükümler yoluyla gerçekleştirilmektedir
ATO araştırmasına göre Türkiye’de bir çocuğun ilkokuldan başlayarak 4 yıllık bir üniversite eğitimi sonucunda devlete ve ailesine olan toplam ve ortalama maliyeti 150 000 TL’yi bulmaktadır (2004 yılı rakamları) Bu üniversitelerden her yıl mezun olan yüz binlerce insan işsizler ordusuna katılmakta veliler bu duruma üzülmekte üniversite yetkilileri ve YÖK yetkilileri ise bu durumu sadece seyretmektedirler Oysa öğrenci velileri ellerindeki harç makbuzu dekontları ve üniversite diploması fotokopilerini ekleyip bir dilekçe ile çocuklarını mezun edip işsiz bırakan üniversite rektörlüklerine tüketici davası açıp yüklü tazminat taleplerinde bulunsalardı sistem istemler doğrultusunda değişirdi Böylece öğrencileri okurken iş hayatına veya akademik formasyona hazırlayan bir sistem kendiliğinden ortaya çıkardı Yani bu durumda çocuklarını dershaneler milyarlar harcayıp okutup işsiz kalmalarının hesabını sormayan öğrenci velileri de üniversitelerin suç ortağıdır Yetişmesi için toplam 150 milyar TL (Mart 2010 Euro değeriyle 174 000 TL )harcanmış bir üniversite öğrencilerinin 2006 yılının Mayıs ayında Zonguldak TTK’nda yer altı maden işçisi olmak için yarışmaları onların velilerini utandırmadığı gibi onları yetiştiren YÖK yöneticilerini de utandıramamıştır Bir insanın ocakta çalışabilmesi, inşaatta vasıfsız işçi olması için 15 sene okuyup 174 000 TL harcaması mı gerekmektedir?(!)
İşte bu hükümler ve gerekçeler kapsamında, dershane para makbuzlarını, harç makbuzlarını, yurt veya kira para dekontlarını, vd eğitim ile ilgili tüm harcama belgelerini ibraz eden tüm işsiz üniversite mezunu öğrenciler;YÖK, MEB ve mezun oldukları üniversitenin rektörlüğüne SUNULAN AYIPI EĞİTİM HİZMETİ sonucunda İŞSİZ KALMALARINA SEBEP oldukları gerekçesi ile MADDİ VE MANEVİ TAZMİNAT DAVASI AÇABİLİR
Bilindiği gibi YÖK 12 Eylül Darbesi’nin oluşturduğu bir kurumdur Türkiye’nin gerçek patronu ABD; Türkiye’de fikri hür ve vicdanı hür bir gençlik istemediği için önce 1472 sayılı kanun ile radikal olarak nitelenen tüm sağ ve sol görüşlü öğretim üyelerini üniversitelerden uzaklaştırdı Daha sonra yine ABD kontrolünde; araştırmayan okumayan, fikirlerini sözlü ve yazılı olarak etkili biçimde ifade edemeyen, proje üretemeyen hatta düşünemeyip hayal bile kuramayan zombi gibi bir gençlik yetiştirme sürecine girildi Üniversiteler popüler kültürü arttırılmış, kimlik ve kişilik bunalımı yaşayan, diplomalı cahil, yeteneksiz ve işsiz bireyleri yetiştiren kurumlar haline gelmiştir Artık üniversiteden mezun olan gençler; sadece içgüdüleriyle hareket eden, teknoloji üretemeyen ancak ithal teknolojik ürünler bağımlısı bir kitle haline gelmiştir Bunlar devletin veya çokuluslu şirketlerin gönüllü köleleri olmak için birbirleriyle tekrar yarışmak durumundalar Sanki gizli bir güç biyolojide ispatlayamadıkları evrim teorisini sosyolojik alanda ortaya koymaya çalışmaktadır
Ülkemizdeki üniversitelerin dünyadaki en başarılı 500 üniversitesi arasında yer almamasını sadece bütçelerinin yetersiz olduğu tezine yönelik savunma yersiz ve yetersizdir Çünkü ülkemizdeki yaklaşık 140 üniversite içinde KOÇ ÜNİVERSİTESİ-SABANCI ÜNİVERSİTEİ gibi ülkemizin en büyük holdinglerinin üniversiteleri de vardır Bu üniversiteler tamamen paralı eğitim verdikleri gibi vakıf üniversitesi olmaları nedeniyle devletten yardım da alabilmektedirler Ayrıca ülkemizde çoban-oto sanayi ustası-vb mesleklerde pek çok amatör mucidin basına yansımış pek çok yararlı ve üretime geçildiğinde ülkemize pek çok katkılar sağlayabilecek buluşları vardır Bunlar bu buluşlarını yaparken gelişmiş laboratuarları-geniş kapsamlı kütüphaneleri ve hatta internet bağlantıları bile yoktu Tamamen azimleri ve geniş hayal güçleriyle ellerindeki imkânları en iyi şekilde değerlendirerek bu buluşlarını yapmışlardır
Peki, ülkemizdeki üniversitelerdeki binlerce bilim adamı Cumhuriyet’in kuruluşundan bu yana ne icat etmişler ve ne kadar sayıda icat yapmışlardır? Onlar icat yapmak istemişlerde ülkemizdeki mürteciler mi(!) engel olmuşlar yoksa misyoner okullarından yetişmiş dış destekli masonlar mı? İsterseniz size bir ipucu vereyim Bir amatör mucit yakıtta %80 tasarruf sağlayan bir motor icat etmiş prototiple ilgili tüm çizimler ve örnek motorla beraber malum holdingin kapısını çalmış Ne yazık ki hiç ilgilenen olmamış birkaç defa daha gelmiş en sonunda üst düzey yöneticilerden biri adama acıyarak şu gerçeği itiraf etmiş “Kardeş boşuna zahmet etme biz İtalya’dan aldığımız motor yedek parçası ürünlerinden çok iyi para kazanıyoruz Şimdi bu kardan vazgeçip senin motoruna yatırım yapamayız”
AB fonları proje karşılığın ad ücretsiz (hibe) fonları sunmakta ancak süslü sunumlarıyla akademik unvanlar alabilen anlı şanlı öğretim üyelerimiz ülkemizin AB ye 2005 yılında ödemiş olduğu 200 000 000 AVRO fon havuz payı bedelinin %10 unun bile altında hibe proje desteği alabilmişlerdir Eloğlu, parasını bilimsel değeri olmayan ve niteliksiz projelere vermez Buradan üniversitelerde proje-icat-patent üretememesinin temel sorunun parasal nedenlere dayanmadığı gerçeği ortaya çıkmaktadır Adamcağızlar tek tip kafa yapısından-ihale kovalamaktan-adam kayırmaktan-hatır gönül işlerinden-çağdaşlık nutukları çekmekten… bilimsel araştırma, proje üretmeye yapmaya fırsat bulamamaktadırlar
Bu arada önemli bir bilgi notunu söyleyelim: Özellikle bünyesinde Tıp Fakültesi olan üniversitelerin rektörleri nedense hep tıpçı olur ve bunların aylık gelirleri döner sermaye gelirleri, ikinci öğretim paraları-yollukları ile beraber en az 20-30 bin TL bulmaktadır Bu durumda bu kişiler başbakan ve cumhurbaşkanından daha fazla maaş almaktadırlar Bunların rektörlerin nitelikli öğrenci yetiştirmek, mezunlarını işe yerleştirmek ve teknoloji üretip ülkenin ekonomisine katkıda bulunmak gibi çabaları pek görülmemektedir Devlet ise üniversitelerin bütçelerini belirlerken yılık bazda mezun kaç öğrencisi iş bulabildi, kaç bilimsel yayın ülke ekonomisine dönük yatırıma dönüştü?gibi verileri dikkate almadan öylesine para vermektedir Halkın parası çar çur edilmektedir
İnsan haklarına ve hukuka uyacağına dair namus ve şerefi üzerine yemin etmiş olan ve yolsuzlukla suçlanan Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Rektörü Prof Dr Yücel AŞKIN, basına şöyle demeç vermiştir:”Yargı, üniversiteler, YÖK, ordu, basın  Bunlar bizim kurumlarımız, Cumhuriyet'in kurumları Bunları tabii ki eleştireceğiz, daha iyiye gitmesi için gayret göstereceğiz Farklı görüşlerimiz de olacak Ama hep bu kurumlara sahip çıkmamız lazım Çünkü Türkiye'nin geleceği bu kurumlarda  ” Burada vurgulanan konu bu kurumların halkın değil de cumhuriyetin kurumları olduğu gerçeğidir Dikkat ederseniz saydığı kurumlar arasında TBMM yok Acaba neden? Eski YÖK Başkanı Teziç’in “Parlamentodaki siyasi çoğunluk, yani AK Parti Hükümeti sadece siyasi iktidarı değil, devlet iktidarını da ele geçirmek istiyor” demesi, kendi gizemlerini açığa vurması anlamına gelmektedir Çünkü Teziç gibi düşünenlerin anlayışına göre, siyasi iktidarlar hiçbir zaman devlete muktedir olmamalıdırlar
Bologna Süreci Avrupa üniversiteleri arasında öğrenci, akademik ve idari personel değişimini, ortak ders içerikleri, ortak akademik derecelendirmeler ve ortak akademik unvan standartları oluşturarak piyasaya yönelik eğitim ile birlikte iş motivasyonu ve takım uyumu yüksek, yenilikçi düşünebilen ve problem çözebilen nitelikli mezun öğrenci yetiştirme programıdır Bu süreç ile ÖĞRENCİ MERKEZLİ, ŞEFFAF VE OBJEKTİF ÖLÇÜM SAĞLANABİLEN ÖĞRENİM ÇIKTILARI oluşturmak amaçlanmıştır Böylelikle üniversiteden mezun olan bir öğrenci yeni teknolojik gelişmelere uyumlu bir şekilde iş bulma sorunu çekmeden iş bulabilecektir Bunun ülkemizde uygulanması için anayasal ve yasal değişiklikler yapılmalıdır
Gündemdeki anayasa değişikliği paketinde “Rektörlerin öğrenciler, idari ve akademik personel tarafından seçilmesi ve bu seçim sonucunda birinci olan kişinin doğrudan atanmasının sağlanması, devletin liseden ve üniversiteden mezun olmuş gençlere iş bulmaları veya girişimci olmaları yönünde destek olmasının zorunludur” hükmü de yer almalıdır
YÖK ÜN GERÇEK İŞLEVLERİ adlı çeşitli internet sitelerinde yayınlanmış olan makalem
http://stargazete com/acikgorus/yuksek-tahsilin-zararlari-haber-249829 htm
|